Deuss Ex Machina # 351 - muuntaminen ihmiskunta voisi hyvinkin olla ainoa todellinen toivo hengissä

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_351_--_muuntaminen ihmiskunta voisi hyvinkin olla ainoa todellinen toivo hengissä_

16 Mayıs 2011 Pazartesi gecesi "canlı" olarak yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
>1<-FBOM-Molasses (DubKraft)
>2<-FBOM & Outlaw Producer-Disaster Relief (DubKraft)
>3<-N3ON-Final Chapter (Play No Games / MP3)
>4<-N3ON-Anti Gravity (Play No Games / MP3)
>5<-Kode9 & The Spaceape-Promises (Hyperdub)
>6<-Kode9 & The Spaceape-Neon Red Sign (Feat. Cha Cha) (Hyperdub)
>7<-Kevin McPhee-Bridges ([NakedLunch])
>8<-Kevin McPhee-Get In With You (LV Remix) ([NakedLunch])
>9<-Mount Kimbie-Maybes (James Blake Remix) (Hotflush Recordings)
>10<-Mount Kimbie-Sketch On Glass (Hotflush Recordings)
>11<-Instra:Mental-Love Arp (Nonplus Records)
>12<-Instra:Mental-Memory Implant (Nonplus Records)
>13<-Drexciya-Andreaen Sand Dunes (Tresor)
>14<-Drexciya-Triangular Hydrogen Strain (Tresor)

muuntaminen ihmiskunta voisi hyvinkin olla ainoa todellinen toivo hengissä
(351)

Koskocaman bir boşluğun merkezinde zihinlere sirayet eden ikircikli haller sorguları, soru sormayı beraberinde getiriyor. Bugünün dünyasında varlığını, yaşamını idame ettirme, hayat gailesinde hasarsız eşikleri atlama teşebbüsünden başkaca sorulara yer açılıyor. Yer parselleniyor. Mütedeyyin kuşkuçuluklar, kumpas tezgahlarına örüntülenen, binbir güçlükle sözümona denkleştirilen şimdinin Türkiye profilinden karşımıza çıkan kesitler, görünenler kılavuz istemeden bir şeylerin taşlarının çoktandır yerinden oynatıldığını zihne derliyor topluyor, ayıyor. Ayırt ettiriyor. Menem şeylerden elemlerden çekilmemiş gibi dahasının mümkünatları üzerinde gümbürtüler kopartılıyor. Dört bir yandan, dört bir cepheden. Birbirlerini tekrar edip duran tekerlememsi sözcükler lakayıt davranışlar biteviye prompter denen nesneden hatmedilerek en başta kitleleri gaza getiren ama sonra gazozun gazının kaçması gibi kolayca havada buhar olan söylenişler, serzenişler tekrarlanıp gün kurtarıldığı sanılıyor. Öyle olduğuna inanç göstermemiz bekleniyor. Nereleri arşınladığımız, hangi noktalara ilerlediğimiz tartşılmaktan ziyade uzak bir teferruat olarak anlamlandırılıyor. Muktedirliğin şimdiki bir eli yağda bir eli balda oh ne ala memleket şiarında. Şarlamasında. Hep pembe tonların hakim olduğu, daimi tozpembelikten güllük gülistanlığın bile farkına biz adem oğlu ve kızları olarak farkına varamadığımız bir geçiş döneminde miyiz diye ilk sual şekillenmektedir? Şekillendirilen herhangi bir durum karşısında aynı yalçın kayalıklarda boşyere gırtlak patlatanların paralelinde avaz avaz öfke nöbetlerine girenlerin boş yere kendilerini paraladıklarını idrak ettirmektedir. Nicesinde daha önemli şeylerin tam da vakitlice konuşulması lazımgelirken nerede koftan, içeriksel ve biçimsel olarak halkına katkısı sıfır şey varsa bu kadar mal bulmuş mağribi gibi saldırılmasının sebepleri de irdelenebilir. Fark edilebilir pek tabii ki. Defaatla, bakmaktan hiç erinmeyenlerin sözlüklerinde yer edinmeyen şeylerin tümünün nasıl bir gündem silsilesi ise bir anda hızlı trenden çabuk bir biçimde ekseninin kaydırıldığını göz önünde tuttuğunuz, bulundurduğunuz vakit bu keskinlik daha net bir biçimde anlamına kavuşacaktır. Üstelik bütün bu hengame içerisinde oy verecek olanların, hakları peşinde koşulacak olan bizlerin yerine karar vericiliğin nasıl da hızlı bir biçimde muktedirliğin eline geçtiğinin idrakı da mümkündür. Her şeyden önce o yozdillerin partizanlığında, eğriliğinde ısrarcıl olan dillerin sahiplerince adam yerine konulmak bu kadar mı zordur, hala işin kuralına, kılıfına göre uydurulup götürüldüğü, işletilip dönüştürüldüğü sanrısına kendilerini kaptırıp gitmişlerin düzeninde. Düzen-siz-liğinde. İnsanı, insansı önceliği olanı, bulunanı, olaylara, tahlillere dahil etmekten çok dışlamak, anlamaktan çok fırçalamak, yol açıp, zemin oluşturup sağlam temeller atmak yerine yıkıntıların altında bıraktırmak, işitmektense karalar karası kör bir "vicdansızlıkla" sessizliğe teslim olunan iş bu düzen adı altında gerçekleştirilen yıkımlar bütünlüğüdür adam yerine konulmanın engelleyicisi ve bilakis müsebbiplerinden. Görerek yıllar yılıdır, zaman zamanı kovalarken, vâkıf olduklarımızın; hemen tümünden payımıza çıkartıverdiklerimiz. Fiiliyatta hemen hemen hiçbir dönüşüm, gelişim, ilerleme çok kolay olmasa da daha yolun en başından çamura yatmak da neyin nesidir diye sorgulama çabasındadır sade vatandaş. Bi'haber konulduğundan etrafında kopan fırtınalara kayıtsızlığı tescil edilmeye çalışılan; gık dese höt denilerek susturulabileceği sanılan, sıranın dışını olağan bir merakla kolaçan edip meylettiği vakit; aba altından uzatılan sopalarla, denklerle hizaya, gerisin geriye dahil edilmeye uğraş verilen, en olmadı dayatılan bu kesimin, hepimizin layığı bu mudur? Bu anlayışsızlık dolu, dibine kadar kindarlık kusmakta olan, ayrıştırmak için fırsat kollayan derdest etmek için her yolu mübah gören davranışlar mıdır karşılığımız, karşılaşacağımız beklentisiyle harala gürele didinip durduğumuz, vuslat bu mudur nedir? Son tahlilde uzun yolun en son düzlüğünde finalinde uzanacağımız mükafatımız. Birbiri peşisıra cereyan eden olaylar silsilesi içerisindeki ufacık detaylar bile daha yolumuzun ne kadar upuzun boylu olduğunu idrak ettirecektir. Her şeyden önce kimliğin kendisini benim / senin diye ayrıştırarak bir ölümü diğerinden üstün, üstte tutulduğu bir zamane imgesi karşımıza çıkartılır. Yıllar yıldır kin kusan silahların, öfke paydalayan ellerin, ayrıştıran dillerin halleri bu kadar açık ve seçik olarak özetlenirken neye yarayacaktır bu mendebur hoyratlık devamlılığı. Kayıtsız şartsız itaatkarlığı. Elbirliğiyle zulüm ettirmeler, zulümlerin hiç eskimezliğini, örnekleyen askeri vesayetin sahneyi kapsamak için eline geçen fırsatları gözardı bir an olsun etmeden, memleketinin bir parçası olan o insanlara "silah" doğrultmalarının, "komutan" nam şahsiyetin, o insanlara küfür kıyametlerin binini birden söylemesinin, söyleyebilmesinin hangi makul gerekçeleri olabilir? Hala olaslık dahilinden değerlendirilebilir, hangi makül gerekçe? Hepimizin başlangıçta insan olduğumuz gerçeklik değil midir?, insan değil miyiz? Bitirilmeyecek kindarlıkların hangi geleceğimizi ne kadar muasırlaştıracağını tartışmak bir yana helak edilen canların, gençlerin varlıklarına karşı bir sorumluluk biz yaşayanların üzerinde değil midir? Yoklamaların tümünde yok sayılmalı mıyız, vicdanen, memleketin en batısında bir kenarda sürdürdüğümüzü sandığımız olağanlığımızla cebelleşirken. Cehennem yanıbaşımızda canlandırılırken, birilerinin ocaklarına ateşlerin hiç sekmeden uğramasının yükünden, ciddi ciddi ağrılarımızı ne zaman paylaşabileceğiz. Milleti sadıka makamından vatanı sırtından bıçaklayan hainlere topyekün terfii ettirilen, her sene döne dolana yine yeniden bir şeyler olabilir beklentisini, kırıntısını boşa çıkartacak kadar siyasi malzeme edilen, olmayan, hiç oldurulmayan nüfuzlarının üzerinde bile "devletlunun" elinin çektirilmediği bizim aidiyetlerimize karşı, renk, mozaik, sınavda karşılarına doğru/yanlış şıklarının dışında bir seçenek bıraktırmayan kesin yargıların, tekrarlarını bu çatı altında tartışamamaktır adam yerine konulmamak. Kırımların, teharibatların yıkımlarında, yıllardır süregelen beklentilerin hepsinde umut zerreciklerinin yem edilmesinden daha sahici bir duvardır bu anlayışsızlık bu kindar tarihimizi öğrenelim ki sonradan kurda kuşa yem olmayalımcılık. Tarihçilerimizin bile yeri geldi mi sektirmeden beton millet sakarya edebiyatına dahil olduğunu, teslim alındığının göstergesi, işaret fişeğidir değil midir? Bir başka yüzünden bakmaya çalıştığınızda babasının göz göre göre karanlığa teslim edilmesine şahitlik etmiş, canından zorla ayrılmış bir evladın vecizlerinde saklı duran hedef göstericilerden, ayrıştırıcılardan birisi olan ekabir devletlunun, kahvede okeye dördüncüsü gibi her koşul ve şart altında yeri sapasağlam olan çiçek gibi bakanımızın veciz halka seslenişlerindeki ayrıntıların dillendirilmesi karşılığı muktedirce pes artık mıdır? Hangi fikriyatla bakılırsa maşaçılıktır? Üzerinden tozun alınmadığı, eskimek bir yana atıl bırakıldığında bu zihin fakiri vicdanlardan silineceği umulan bir cinayetin sorumluluğu, sonuçsuzluğu daha ne kadar önem arz edecektir? Verilecek bir tane bile ayan beyan dosdoğru yanıt yoksa en muhterem bakanı savunmak mıdır, muktedirin üzerine biçimlenen. Ortaoyunu değil hakikatlere sıra gelebilecek, bir tiyatral faaliyet olan maskaralıktan adalete geçiş sağlanabilecek midir? Adam yerine koşulsuz, şartsız insanlık konulabilecek midir? Engelli bir işçiye muktedir dilinin, hem engellisin hem de iş vermişiz daha da ne beklersin - geçinemem deyyu durursun diye münasip bir dille!! ayar verme hevesinin kahredici ortaoyunu da düşündücü değil midir? Hemen herkesin başına gelebilecek bir olgunun, zaruri vücut kaybın kendisinden hesap sorulması için bir neden teşkil edebileceği o insan kardeşin aklına gelir miydi? Asgari şartlarla, asgari ücretle, asgarinin altında bir yaşamı sergilemek, sürdürmenin hesabını sormak istemek neden ağır gelmektedir? Bakanlarımız, vekillerimiz bu dertlerin muhatapları değil midir? Kalkıp fizanın sonu, bilinmezlikler diyarında yaşayan vekillere mi dert yanılacaktır, makul olan böylesi midir? Velhasılı sorun hiç yoktur ama ara pürüzler için çözüm denen şeyden inatla bi'haberdirler muktedirler-lar. Bir haberlikleri bir avantaj olarak değerlendirmek işlerine gelendir. Defaatle bildiklerini okumaktan, yinelemekten geri kalmaz vakitlerini hiç sektirmezler. Dert ise çoktur aslında her gün bir tane, bir tanecik daha azar azar ilave ederler sonunun nereye varabileceğini çok kestirmeden, yüklenişlerimizi ağırlaştırırlar. Birbirlerini yemek, yermek, yerin dibine sokmak için en olmadık fırsatları kaçırmayanlar esasen konuşulması gerekeni yalan ederler. Daha neler neler. Eee üstad Nesin'lik hallerimizin sonunu torunlarımız, torbalarımız görebilecek midir? Bu kadar çiğlik yetmemekte midir? Son nerededir? İnsanlığımız için son kalan umut kırıntılarının da tüketilmemesi için çaba nerededir? Adam yerine konulmak, layığını bulabilmek salt seçim dönemlerinde miting meydanlarında çığırtıların, avaz avazlığın arasında çoktan terk edilen ince bir nüktedanlık olarak mı kalacaktır?
Quo Vadis.....

>>>>>Bildirgeç
Türk Sorunu Ya Da Sıfır Sorun!.. - Aksi Yazılar - Veli BAYRAK*

Sıfır sorun; daha ziyade ülkelerin Dış İşleri Bakanlıklarının tekelinde gibi gözüken bir cümledir! Zira konuya ilişkin en çok cümleyi onlar kullanırlar:

-Türkiye komşuları ile sıfır sorun yaşamak istiyor!
Aslında “Türkiye’de çok şey istiyor” deyip dalgaya alınacak bir cümledir bu cümle! Birileri de çıkıp “İyi de birader sen istiyorsun ama komşuların istemiyor” da diyebilir! Kaldı ki Türkiye’nin isteyip istememesi de “Laf ola torba dola” cinsten bir istektir!
Siyasetle içli dışlı olup da “Türkiye komşuları ile sıfır sorun yaşamak istiyor” cümlesini duymayanımız yok gibidir! Kaldı ki zaman zaman halkın “Kelli felli” dediği insanlar bile böyle bir şeyin neredeyse imkansız olduğunu bilmelerine rağmen televizyon ve gazetelerde bu cümleyi sık sık kullanırlar:

-Türkiye komşuları ile sıfır sorun yaşamak istiyor!
Her ne kadar cümlenin başında ki “Dış” kelimesi, “Sıfır Sorun” politikasına ters gibi gözüküyorsa da (Sıfır Sorun politikasını, başında “Dış” kelimesi bulunan bir kurum yürütüyorsa, daha baştan dışlanan bir ülke ile sıfır sorun yaşamak zor olsa gerek! ) bu durumun sadece bize özgü olmaması az biraz olsun durumu kurtarabilmektedir! Zira bizde de, komşu ülkelerde de “sıfır sorun” politikasını yürüten kurumlara genellikle Dış İşleri Bakanlığı denilmektedir! O halde buradan bir sonuç çıkartıp da yazılanları bir cümlede toparlamak gerekirse şöyle bir cümle kurmak çok da sağlıksız olmayacaktır:

-Dışlanan memnun dışlayan memnun sıfır sorun bahane!
Kaldı ki bu güne kadar yapılan “sıfır sorun” politikalarının tamamında harcanan paralar bol sıfırlı (yüzlerce heyet, onlarca uçak, onlarca otel, yemek, bavul, alışveriş ), elde edilen kazanımlar ise solda sıfırlı olmuştur! Belli ki bu iş kepek sorununa, saç sorununa, kıl tüy sorununa ya da paranın sonundan 6 sıfır atılmasına benzememektedir! Öyle ya; kendi vatandaşı ile sorun yaşayan bir ülkenin, komşuları ile “sıfır sorun” yaşayabilmesi mümkün müdür? O halde yurdum insanının ağzında sakız olan sorunları sıralamakta fayda var:

Kürt sorunu, Alevi sorunu, ermeni sorunu, Çerkez sorunu, Rum sorunu, Roman sorunu, , Kıbrıs sorunu, kadın sorunu (Ki en az onun kadar sorunlu, üstelik bu işten sorumlu bir de bakanlığımız var ), HES sorunu, iş sorunu, işsizlik sorunu (Ekonomik sorunu son iki soruna dahil edebiliriz!), öğretmen sorunu, öğrenci Sorunu, eğitim sorunu, Musul sorunu, Kerkük sorunu, İki devlet tek milletten tevellüt Dağlık Karabağ sorunu, Ege Denizi sorunu, Hatay sorunu, enerji sorunu, çevre sorunu, su sorunu, çöp sorunu, yol sorunu, alt yapı-üst yapı sorunu, Melih Gökçek sorunu, trafik sorunu, bunlarda yetmezmiş gibi İnternet sorunu…

Böylesine sorun bolluğu yaşayan ve neredeyse metre kareye bir sorunun düştüğü bu ülkede, Kürt sorunu, Alevi sorunu, Ermeni sorunu, Roman sorunu, Rum sorunu gibi başlıkların yanına bir de “Türk sorunu” başlığını eklemek, sorunların tamamını ortaya koyması açısından önemli gibi gözükmüyor mu?

Bu kadar sorunu içerisinde yaşayıp da Kürtler için “Bu ülkede Kürt kardeşimin sorunu var, ama Kürt sorunu yok” demek,

Bu kadar sorunu içerisinde yaşayıp da Alevilerin Cemevleri talepleri için“ Her dinin bir ibadet yeri var. İslam’da ibadet yeri mescittir. Kuran İbadet yeri olarak mescidi gösteriyor. Aynı Allah’a inanıyorsak (Buradaki kışkırtıcılığı iyi görmek lazım) niye biz ibadet yeri olarak ikilik çıkarıyoruz” demek,

Bu kadar sorunu içerisinde yaşayıp da (Dalga geçer gibi) bir milyon yedi yüz kişiyi ilgilendiren LGS sınav sonuçları için “Ben tatmin oldum, ben de tatmin oldum, ben daha çok oldum” demek,
Bu kadar sorunu içerisinde yaşayıp da Kıbrıs’ta yaşayan ama AKP’nin politikalarını beğenmeyen muhalifler için “Kıbrıs’la stratejik olarak ilgiliyim! Türkiye buradan çek git diyor! Sen kimsin be adam! Şehidim var, gazim var! Ülkemizden beslenenlerin bu yola girmesi manidardır” demek,

Kürt sorununun, Alevi sorununun, öğrenci sorununun, Kıbrıs sorununun yanında bir de Türk sorununun olduğunu söylemeyi gerektirmiyor mu?

Hem Kürt’üyle, Alevi’siyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle, Ermeni’siyle, Roman’ıyla, Rum’uyla hepimiz kardeşiz diyeceksin, hem hemen hepsiyle sorun yaşayacaksın, hem de sende hiçbir sorun yokmuş gibi kardeşiz dediğin bu insanlara sorunlu muamelesi yapacaksın!

Evet bu ülkenin bir çok sorunu var ama galiba en büyük sorunu Türk sorunu! Türk olmanın, Kürt ya da Rum olmaktan daha önemli bir meziyet olmadığını kabul etmedikçe değil komşu ülkeler ile apartmanda ki komşuların ile bile “sıfır sorun” yaşayamazsın!..

Meram kıssamızda derlemeye gayret ettiğimiz dağarcığın devamında okunabilecek, ilintilenebilecek detaylar ihtiva eden Veli BAYRAK'ın kaleminden Evrensel Gazetesi'nin 22 Mayıs Pazar günkü nüshasında yayınlanmış olan Türk Sorunu Ya Da Sıfır Sorun!.. başlıklı makalesini kurumun ve yazarın anlayışlarına sığınarak sizlerin beğenilerine sunuyoruz.

...Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina ile devam...İyi Haftalar...

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Özgürlük İstiyoruz!
Savaşma Konuş! - 500binradikal.com
Özgürlük ve Demokrasi Adayları Seçim Beyannamesi - Sol Defter
#DokunanYanar - İmamın Ordusu - Ahmet ŞIK via Friendfeed.com/ozgurbasin
Türk Sorunu Ya Da Sıfır Sorun!.. - Veli BAYRAK - Evrensel Pazar
"Soykırım" Sınav Sorusuna Yerevan Tepkisi - Burcu BALLIKTAŞ - Bianet
Hrant’ın Kanlısı Değil Zanlısı - Arat DİNK - Taraf / Jiyan
Başbakan'dan Arat Dink'e 'Kanlı-Zanlı' Teessüf - Radikal
İsmet Paşa Seninle Gurur Duyuyor - Taylan ESMER - ANF / Birgün Pazar
Nereye Erdoğan Nereye? - Mustafa YALÇINER - Özgür Gündem
Gerçeğe Dönüş - Ferda KOÇ - Sendika.org
Kent Konseyi: Operasyonları Durdurun - ETHA
Dimyata Pirince Giderken... - İhsan ÇARALAN - Evrensel
Kimi Seçsem Sensin - Başar BAŞARAN - Jiyan
"Medyanın Genlerinde Olan Statükoculuktur" - Haluk KALAFAT - Bianet
Medyamızın Günahları Üzerine... - Hasan CEMAL - Milliyet
Ahmet Şık'ın Filmini İzleyin! - Özlem ÇELİK - Akşam
Kısa ve Acılı - Oya BAYDAR - T24
"Pax Rhetorica" Ya Da Barış Aslında Ne Kadar Yakınımızda! - Hakan AKÇURA - Open Flux / Köxüz
Hamit GEYLANİ: Erdoğan’ın Günlüğü Savaş Günlüğüdür - Jiyan
Acil Gereksinim: Halkların Devrimci Kolektifi... - Delil KARAKOÇAN - Özgür Gündem
Acıları Bile Fişlenmiş Bir Halk Var Karşımızda - Akın OLGUN - Birgün Pazar
Sırrı Süreyya ÖNDER: Kürt Sorunu Çözülene Kadar Kürt'üm - Devrim BÜYÜKACAROĞLU - Evrensel Pazar
Devleti 'Ekarte' Etmek - Dilek KURBAN - Radikal
Bıçak ve Jilet - Ece TEMELKURAN - Habertürk
Sabır Sınır Ötesine Taştı - Nuray MERT - Milliyet
Barış Olmazsa Kayıplar Da Bulunmaz - ETHA
Mustafa KARASU: Çözüm İçin Birinci Meclis Güncellenmeli - Ahmet ÇİMEN - ANF
Uçurumun Kenarı - Açık Gazete - Açık Radyo
Bir Gece Dağlarda - Yıldırım TÜRKER - Radikal Pazar
Vicdan Tutulması! - L.Doğan TILIÇ - Birgün
Bir Cumhuriyet Çocuğu: Abdullah Öcalan - Tayfun ATAY - T24
İbrahim Çiçek: Biz Özgürlük ve Adalet İçin Yürüyenlerin Yoldaşıyız - Atılım
Gotîyê Xaç, Nabê Paç! - Şeyhmus DİKEN - BiaMag
Mıgırdiç MARGOSYAN: Ben Gittim Ama Yine Geldim - Atılım
Bir Unutkanlığın Anımsattıkları ve ASALA Olayı - Garbis ALTINOĞLU - Köxüz
Dağlıca'daki Askerlere "Örgüt Propagandası" Davası - Ayça SÖYLEMEZ - Bianet
Balıkesir'de Irkçı Seçim Propagandası - Atılım
Bu Kişisel Bir Ağıttır - Cansu KARAGÜL - Jiyan
Kayıplar Haftasında Bir Kayıp İddiası - Zeynep KURAY - ANF
Sürgünde 147. Yıl - Jineps - Nor Zartonk
Kadın Cinayetleri Politiktir! (1) - Füsun ERDOĞAN - BiaMag
12 Ayda 95 Çocuk, Son Dört Ayda 116 Çocuk Tutuklandı - İHD - Bianet
Kırk Kapının İpini Çekmek - Sezai SARIOĞLU - Özgür Gündem
İzmir'deki Şifresizlerin Açlık Grevi 2. Gününde - Atılım
Her Eve İnternet, Her Haneye Tecavüz! - Umur TALU - Habertürk
Sensin Rantçı! - Deniz TAN - Tamamen Atıyorum
Allah Çarpar Akif! - Sol Postal - haber.sol.org
İnternet Sansürü Nasıl Olacak? - Kaan SEZYUM - Radikal Hayat
İnternet Toplumsal Muhalefete Yeni Araçlar Sağlıyor - Nihat HALICI - BiaMag
Hoşça Kal Vatandaşlık Hoş Geldin Piyasacı Sahip... - Nihal KEMALOĞLU - Akşam
Ustalık Dönemi! - Tufan SERTLEK - Sendika.org
16 Ton - Ümit KIVANÇ
TÜİK’in İşsizlik Hesabı - Erkan AYDOĞANOĞLU - Evrensel
TOKİ ve Rant Dağıtımı - Mustafa SÖNMEZ - Cumhuriyet - Mustafasonmez.net
Özkök İle Muhabbet - Shellbyl - Komünal İşkembe
basit siyaset - Cüneyt UZUNLAR - açık koyu
Psikopatlığın Yasası Ya Da Titivillus - Rahmi ÖĞDÜL - Birgün
Banal Yeni Çağ Muhafazakârlığı - Bülent SOMAY - Radikal
İspanya'nın 'Öfkeli Gençleri' Gösteri Yasağını Dinlemedi - ANF
"Dans Olmadan Devrim Olmaz" - Özge ÖZDEMİR - Bianet


FBOM At Myspace
FBOM At Soundcloud
Outlaw Producer At Soundcloud
N3ON At Facebook
N3ON At Soundcloud
N3ON - EP via Play No Games Official Download
Kode9 At Myspace
Kode9 & The Spaceape Live At Boiler Room via Generation Bass
Kode9 & The Spaceape - Black Sun Album Critic By Nate PATRIN - Pitchfork
Kevin McPhee Interview & Mix - Oli MARLOW via Sonic Router
Kevin McPhee - Get in With You EP Critic By Andrew RYCE via Resident Advisor
Mount Kimbie Official
Mount Kimbie At Soundcloud
Mount Kimbie via Bakdo Kills It
Instra:Mental At Facebook
Instra:Mental - Resolution 653 Critic By Chris POWER via BBC Music
Drexciya Informative via Phinnweb
Drexciya Informative via Wikipedia
Drexciya Research Lab
Drexciya - Neptune's Lair via Electronic Music Review

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan - Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – Send Promos: misak[æ]dinamo[dot]fm – Makina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
---------------------------------------------------------
>>>>>Info Go-R-Sel
Glorified Graffiti By Mondmann
Mondman aka Robert MOONEY's Flickr Page

>>>>>Poemé
Sessizlik Bir Güvercin Midir? - Veysel ÖNGÖREN

İlkbahar rüzgârı
Dolaş ev içlerini, işitince
Ölümün silâhlarla geldiğini
Anlatılırsa öykümüz
Gül bahçelerini serinlet
Genç kızlar oyalı yazma örtünüp
Saçlarını güllerle süslesinler

Ertelenmez bir adıma
Def gibi gerilmişti can
Hava bir yargı gibiydi
Apaçıktı
Dünyaya karşı bizi
Tutan sesimize
Dünya dalında ham
Anında farkettim onu

Ölüm tanıştırdı bizi

İlkbahar
Her yıl için oralara git
Çünkü bekliyenlerimiz var orda
İşbilir adam kişilere
Dövüştüğümüz günü hatırlat:

"Silâhım yerde durmasın öyle
Elimin ateşidir, sıcaklığıdır avucumun
Göz kırpmazlığımdır
Suskun buldunsa onu
İhanetleri bağışlamanın güçlüğündendir
Artık hiç konuşmıyacağımı bil

Bil
Ülkemiz vazgeçilmezdir
Bir anadır, çağrıdır, somut
Özsuyu yüreğimizde bir ağaçtır
Yüreğimiz tek armağanımız halkımıza
Sahibi olduğumuz tek şeydir
Ölüm donattı gelip onu silâhlarla
Dallarında incindi yaprakları ağaçların
Hayat, armağanıydı bize halkımızın
Silâhlarla gelen ölüme bağışladık
Öpmek istediğim yalnız sensin
Vakit bulabilseydim evet
Söylenecek bir şey vardı belki


Kahramandı diyorlar
Oysa çok daha ağırbaşlıdır ölüm
Ülke denildiğinde
Bu yüzdendir öfkelendi ve sustu aşk
Gözlerini iki kere kaçırmalarından
Hem dosttan hem düşmandan"

Sustu. Hiç konuşmıyacak.
Deme ki ben sürdürmeliyim:

"Sevildi her zaman ve her yerde
Şarkılarda ve şiirlerde
Aşk

Kalınca yalnız
Küsmüş bir dulluktur aşk
Tazedir, alımlı, biraz şaşırmıştır
Ayırdığınız ne
Sıkışan kalbiniz mi
İnce bir sızı mıydı boğazınızdan geçen
Ne ayırdınız kendinizden
İşte bir kere daha
Yeni rüzgârlar, ölüm ve hafifçe bir kırgınlığım
Bilirim
Aşk onurlu kızıdır bir ülkenin
Bundandır seviştiğimiz
Çocuğumuzdur sabah

Ölüm silâhlarla geldiği zaman
Kalktık onu karşıladık
Günü saati sorduk söylemediler
Günü hiç öğrenemedik ama gölgeye baktık
Öğlendi abdest aldık helâllaştık
Ölüm silâhlarla geldiği zaman gençtik
Elimizi çabuk tuttuk yaşlandık
Kendimize yakıştırmak için onu
Onu kendimize yakıştırmak için
Höykürdükçe üç el silâh sıktık
Ölüm silâhlarla geldiği zamandı
Ölüm utanmasın diye dövüştük
Ne yaptıksa onun için yaptık, bir tek
Avuçlarımızın sıcaklığı kabzasındadır
Silâhlarımızın hâlâ
Silâhlarla geldiği zamandı, bir de
Küstü gün
Yüreklerimizi ülkemizi ışıtsın diye bıraktık.


Dost, Mayıs 1972
Kaynakça: Şiir.alternatifim.com

Comments