Deuss Ex Machina # 419 - okulo aŭskultado

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_419_--_okulo aŭskultado

01 Ekim 2012 Pazartesi gecesi "canlı" yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>Sesli Meram Muhteviyatı.
a1-Neşet Ertaş - Ne Söyleyim Şu Dünyanın Halına (Kalan Müzik)
a2-Neşet Ertaş - Gelin Dostlar (Kalan Müzik)
b1-Erkin Koray - Goca Dünya (İstanbul Plak)
b2-Erkin Koray - Cemalım (Doğan)
a3-Replikas - Ölüm Allahın Emri (Ada)
a4-Replikas - Bir Ayrılık Bir Yoksulluk Bir Ölüm (Ada)
b3-Acaipademler - Sarı Çiğdem (Kompile Karga # 3)
b4-Hayvanlar Alemi - Kaptan Hayvanlar Alemi (Kompile Karga #3)
c1-The Best Pessimist - We Made Our History (Self Released)
c2-The Best Pessimist - December 2, 1000 (Self Released)

okulo aŭskultado
(419)

çarpık dil, çarpıtılmış söylenceler, çetrefilleştirildikçe meramı oluşturan anlam v bağlam odağından ayrışmaların topyekün gösteriminde bu cinnet ül arz ahvalin didik didik edilmiş, pejmürdeliği kamufle edilmesine çalışılan bir simya bütünlüğü, okunmadığı için anlamlandırılmayan gerçekliğin tasviri. koskocaman bir taş neresinden tutarsan. neresini kendine yakın bulursan. kiminin bağrını delip geçer, kiminin yüreğinin ta orta yerine çöreklenir. kiminin feyiz almak için didinedurduğu, kiminin koşar adım kaçar olduğu. kiminin sathı mahalde olanı anlaması için bi'yönlendirici. kiminin sathı mahalde cereyan edenleri enikonu anlamazlıktan gelmeye devam edebilmesi için bir mihenk taşı, dönüştürücü. kimi için öğütücü tüm zamanlarda olduğu gibi vakit öldürücü. kimi için dur ya hu neler oluyor bakışına varabilmek için aydınlatıcı. dönüyor, dolanıyor bir yerden başlayıp başka bir noktaya intikal ediyoruz, sürekli devinim hali içerisinde kah oradayız, kah buradayız. varıp ulaştığımız nokta hep kör kuyular olsa da, her dem anlamazlıktan gelinmeye gayretli olup tastamam noksansız bir yalan dünya seremonisinde, sergüzeşt makamından seslendirmelere nail de olsak artık bilmenin sorumluluğu hepimizin sırtına yeni yükler bina ediyor.

yüklenişimiz, kalakaldığımız, iki lafın, iki çift sözün etrafında belini kırmaya çalıştığımız şeylerin kekremsi düz atonal bir yapının değil basbayağı korkunçluğu tescilli evlerden uzak tüh tüh tüh mizansenine yakın durulan hasbıhaller dizgesinden kotarılıp yola konulduğu bir zaman mevhumundan seçkilerden mürekkep. simya değişikliği değil, salt düz mantık ucu bana dokunmasın sonra çok acıtıyor canımlı cicimli ağdalı bir hassasiyet nüvesi üzerinden kotarılırken durmadan yineletilirken sürüden ayrılmayın uyarıları karşısında hala insancıl olanın her ne olduğu konusunda kafa yormaktır denkleştirmek istediğimiz. sözün özü, lafın kısası. beşi bir yerde durmadan carlamaya, ateşin altını harlamaya hazır v nazır olan muktedir v payandalarının yineletmeleri boyunlarının borcu olarak gördükleri ötekisine laf yetiştirme telaşesinde kayıp giden, kaybedilen zümrelerin hepimizin hayatlarında açtığı yaralaradır ucundan kıyısından değinmeye çabaladığımız. ortalık süt liman kesilmişçesine denk getirilmeye çalışılan portrenin yamacında olmadık tahayyüllerin, birbirine sımsıkı lehimlenmiş ağız dolusu lafın, nazarı dikkatten kaçmayasıca hakaretin v daha fazlasının sunduğu portrede yarıda bırakılmış olan sorularımıza ahlanıyoruz.

soru v sorunlarımızda bizi bir başımıza koyanların dünyasında kendi yolumuzu, sözlerin dirayetine sığınarak arşınlamaya, anlatabilmeye gayret ediyoruz. bu öylesine ağır bir sinizm sınayışı, adamına göre muamele düzeneği ki içimizden herhangi birisi için bir lakırdının tersinden okutulması, manşetlere çekilmesi bütün bu bezirganlık oyununu yeniden tanımlandırmaya muhtaç kılmaktadır. öylesine garip guraba bir yorum sahanlığıdır ki muktedirliğin yagane getirisi olan şarlamaların, ateşinin hiç eksik olmadığının, yineletmelerin hep o aba altından sallanan sopaların artık alenileştiği bir güncellikle yüz göz olmaktayız. bir günlük bir mesai sonrasında suriye'de bizimdir inşaallah. ne vardır ki öldürmeyeceksin kuralının hemen hiç kaale alınmadığı bir yerde sulhun adını unutmaktan geçtiği hatırlatıldığında hemen aynı hezeyan devreye girecektir, vatan haini. noktalı virgüllü. belirli başlı bir koruma düzeneğinin yanında, bir laf dokundurma çabası kabilinden milyonların inancının koruduğuna sabık bir biçimde rerereörü demeden anlamamız beklentilenen twitlerin atıldığı başvezir korunması mevzusu gibi örnekler. kutsal koruma.

secerenin dökümün, yazılacak olanın değil de bilinmesi arzu edilenlerin sıklıkla yineletildiği bir kumpaslar seremonisi. allah hepimizi kumpaslardan korusun cumhuriyeti. neye atfedildiği pek de belirgin olmayan ama vakit ilerlediğinde zurnanın zırt dediği yeri anlayabilmemize vesile teşkil eden mani"fos"toların dillendirildiği bir cenah burası. açılımların hemen arkasına katara eklentilenmiş olanın nasıl daha fazla köşeye kıstırma olduğunu yok biz hiç çıkmadık ki zaten doksanlı yıllardan diskurunun ekstra bir söze gerek duyulmadan ortaya sunulduğu bir yer, yurt burası. olağanüstü hallerin ilan edilip, yaşanılan toprağa ayak basmanın bile zor kılndığı atılan adım sayısının bile neredeyse ölçümlenmesi gerekli, şart olarak sunulan bir yer haline dönüşüyor olmamız korkulardan korku beğenin şıkkını bir kere daha sunumlandırmaktadır. janjanlı ambalajın altı eskisinden aşina olduğumuz karanlıktır. mutlak kararlı karanlık. durmak yol sinmeye devam. devlet geçmişini sorgulayıp, yüzleşip vatandaşıyla helalleşme derdindedir diye büyük sözcüklerden nutuklar döşeyenlerimizin de varlığı bir kere daha yinelenmektedir. geçmişin kör yüzüyle buluşmak elbette gereklidir. tüm hataların peyderpey aşılması söz konusu değildir ona da eyvallah.

gelgelelim otuz iki yıllık, boynumuzdaki ilmiğin has müsebbibi olanların mahkemeye sanık olarak katılmaları mümkün kılınmamışken, binlerce rica minnetle yine korunaklı korunaklı makamlarından "ret ediyoruz" yanıtı duyurulmuşken iç kıyıcı değil midir halimiz pür mealimiz. bol kepçe lokantasında damıtılmış üstünkörü demokrasi fasaryalarıyla dolduruşa gelinip bir adım atılıp hemen sonra sineye geri dönüş, yaptık oldu-olmadı demek için midir? hadi o kısmın hasbıhali çok uzundur, çok teferruatlıdır. yüzleşme helalleşme konusuna bu kadar kafayı yoran takan, bir nesne haline dönüştüren, edimi handiyse her durumda devreye sokmaya gayretkeş olanların pozantı cezaevinden, roboski köyü  sınırlarında oldurulanlar karşısında söyleyecek sözleri mi bitmiştir. hesap verilmezlik ilkesi yoksa bu sefer de bu kısımlara mı tekabül etmektedir. bir elli yıl sonra bir x partinin başvezirinin sakızı olarak bellenerek sündürülecek bir merhalesi mi olacaktır. gizli dosyalar nam eli bin dereden su getirilip bir saniye hakikatten bahsedilmeyen o yaşatılanlar bütünü. o bapta. duraksamaksızın endekslenip, biçimlendirilen gel gelelim lafın kıssası durmadan yinetelip bir sınırın menzilin ortasına sıkıştırılıp duran barış söylemine sıra ne ara gelecektir? yoksa onun için de mi bunca söylencelik boşa teferruattır. önemsenmeyecek bir akittir hayatlar karşısında.

vesayetin düzü tersi, astarlısı, vatkalısı bir yana bu mahalin yenisi olarak görünürlüğü kazanmış, kendini neredeyse her an ispata hazır v nazır hisseden erkin laci vesayetinin münferit olarak sınıflandırıp biteviye tekrar ettiği terör örgütü maşaları olarak zikrettiği barış ve demokrasi partisi zemininden tüm aidiyetleriyle bu topraklarda başka yerlerde akıtılmaya heveskar olunan kana karşı canı savunmayı tercihleri arasında sıklıkla yineleyen, adını da koyalım kürt hareketine, sosyalist cepheye, sol düşünceye, düşünen insanlara karşı uygulanan teferruatlarından arındıralım linç hareketlerinin birlikteliğinde mi yüzleşilecektir?. bu ne perhiz nasıl lahana turşusu. öte yandan top düşer bir yöremize taksim meydanı, sıhhiye meydanı gaz altında kalır. bir yanımızda bir faaliyetler~icrai aşina olunanlar sergilenir, savaş ikliminin getirileri bunlar, şunlardır diye buyurulur. şemzinan'da yaşayanlar evlerinden yurtlarından edilir, derdest edilmeyenler için de kck çatısı altında göz altına alınabilecek bir faaliyet süreci ivedilikle devreye sokulur. o bu şu yoktur a zaten hiç birlikteliğimiz olmamıştır gibi yinetelip durulur, herkesi kucaklayan anayasa yapacağız. üçyüzbir kere hayır denilmiş olan tck maddesi ortalıkta dururken, yaşamaya devam ederken, bir hakaret bir tavır olarak modern hayatta her şeye laf söyleyebilirsin ama kırmızı çizgilerimize dokunamazsın turnusol kağıdı haline dönüşen yazdığın, çizdiğin mevzulara dikkat et uyarılarına eşlik ederken kucaklayan, kapsayanın her ne olduğu muallakta kalmaya devam edecektir.

anasından, babasından öğrendiği kendi dili ile eğitim seçeneğini, sadece seçmeli dil olarak yararlanabilir ilkesi üzerinden devam ettirme çabasıyla mı bunların ardı anaysaya yapamama süreci nihayetinde ferahfeza eşitliğin olduğu bir yer mi olacaktır, takdirlerinize bırakalım. sözün eğrisiyle bunca vakit kaybettirilmişken nifak tohumları üçer beşer serpiştirilmeye devam edilirken insana varmaya kaç adımımız, kaç yolumuz kalmıştır. düşündükçe derinlemesine bir denklem ekleme, çıkarmaya gerek olmadan bilinmesi gereken yegane şey şudur. oyundan hakkaniyete sıra gelecek midir? yalan dolandan, korku ikliminden başka bir şeylere sıra imkan, olasılık dahiline alınacak mıdır, nicedir? menzili arşı alayın ötesine nedendir bilinmez ikibin yetmiş birlere kadar uzatılmış burada 'gerçek' ne ara güne kavuşacaktır? hazin bir duruşun, edilgen bir toplamın, köşeye kıstırılmış pek de vaka-ı hayriyeden atfedilmeyecek şeylerin olay akışına dahil edilmesinin, bunca yüklenişin birbiri ardına pay edişin, dilleri iğdiş, aklı lal, sözü kof bir sonuca çıkartma beklentisinin hezeyan dağarcığına birebir montelendiği, leğimlendiği her yeni güne yeni bir sayfa açmakla başlanıp, basmakalıp her ne varsa zikredilip durulduğu, özün, anlamlandırmaların çoktandır kenara ayrıldığı bir süreklilik karaltısının üzerimize çökertildiği bir daimilik hasıl olmaktadır. hasılı kelam yaşama salınmaktadır.

düşünselliği asgarinin de altında tutup, plastikleştikçe enikonu tektipleşen bir vehamet tasvirciliğinin klişelerle yeniden damıtıldığı, türetildiği boylu boyunca endamının sergilendiğini kanıtlayan anlık görünümler, gösterimler peydah olunur. masmavi plastiğin üzerinden avaz avaz tekrar edilip durulur, biteviye yinelenir, yineletilir. büyük birader sen bizim herşeyimizsin!. anlamın, bütün bunlara ilintili çözümleme v daha fazlasının o saikte pek de önemi yoktur. sebatkar olundukça, karakter çıkara tahvil edildikçe, bir beklentiden başkasına ikiletmeden yelken açıldıkça gündüz de olsa gece de yitmeyecek, sonu gelmeyecek bir portre sunumlandırılır. bahis açılanların bilindik, aşina şeylerden ibaret olması bir yana pek yeni bir söz barındırmasa da bugünü de yarasız, kazasız, belasız atlattık, tamamlayabildik gerisi mühim değil seslenişinin, bu anlağın özetinin ikrar olunduğu bir vesikadır karşılaştığımız. dağ gibi sorun metaforunun üzerinin nasıl güzelce ambalaj tazelemesine maruz bırakıldığı, vitrin değiştirilirken öğenin sahip çıkılan emir erliğinin nasıl daimi kılındığını çok parçacıklı değil yekten açık eden bir sunu seremoni nakş olunur.

zihne dikte ettirildikçe, söz ağızdan bilip bilmeden çıkarken hedefleyişin modern personanın yazınsaldaki benzeşi gibi verilen kısıtlılıkla yetinen, çok da ses etmeyecek günün anlamını sorgu sual etmeden eyvallah çekilmesi saiği üzerinden hareket edilen bir sunum peydah olunur. yinelemeler, didaktik tümceler hiddeti doz doz artan emir kipleriyle donatılır. vurulan her yumruk sessizliğin içinde çığlığın kıstırılması, izolasyonu için araçtır. gel gelelim feyiz alınası yegane şey ustaların ustasından kafalarımıza düşecek elmalarda saklıdır. evreka! durmak yok yola devam. tâ ikibin yetmişbir yılına kadar sürümcemesiz tekmili birden devamlıklı vavelya. kakofoninin, kitleden geldiği varsayılır o mekanda, oysa dikkatle kulak verildiğinde mazluma göndermelerin seslendirilmesi sırasında özellikle kendilerini oldu bitti böyle bilenler atfedenlerin yürek çırpıntılarıdır duyumsanan. bütün engellemelere rağmen o barikatları, korunaklılığı aşan. görülmeyip tanımlandırılmayanın hey ben buradayım imidir tüm koruma kalkanının zamane engellemeler v fazlasını ekarte eden, edebilen. neresindeyiz bu hayat mevhumunun hangi sınavlarında me yapabilmişiz bunca büyük oyun, hilenin alavere dalaverenin görüngüye dahil edildiği bir aralıkta, sahanlıkta.

geçtiğimiz hafta değindiğimiz kardeşliğin yirmi dört saat tükenmeden kalleşliğe entegre edilip, ad verilip, maruzatınızı bize onu da bu tahakkümün direnç odağı, aracısı olan dille sergileyebilirsiniz, hak mı zaten alayınız adına atfettiğimiz bebek katillerisiniz (bu tanımın önüne çıkan herkese kullanılması ayrı bir şiddet pornografisi) sizi gidi terörist yardakçıları diye abuklukların, yargısı kararı önceden verilip kalemlerin kırıldığına şimdiler söz konusuysa eğer inanabileceğimiz duruşlar, müsamerede hallice duruşmalar ile pekiştirildiği bir günde vicdanın hangi evresindeyiz? ipi çekilecekler onlar bunlar değil, bayrak benzeşi dile dolandırılarak 'nefret edimi bunca kolaylıkla sürdürülebilir, sindirilebilir bir şeymişçesine sunulabiliyorsa dank etmek ne ara? hangi vakittedir? sarkaç ilerlemeye devam ettirilirken hem bulunan imkan v olanak dahilinde size yeni bir hikaye uyduracağım diyenlerin reva gördüklerini teraneler, tersini düzünü anlamlandırma çabasına gerek yok basabayağı ayrıştırmadır. muktediri böyleyken onun takipçisi olanın da hemen hiç farkının olmaması, bulunmaması düşündürücüdür.

fikri kanaat isterse can yakıcı, isterse can sıkıcı olsun bir şekilde yazınsal bir metne dönüşmesi, bir çerçeveye oturtulması onun üzerinden biçim tartışmalarını mümkün kılacak olan bir deneyimin kendisidir. fikrini, zikrini tamah edilenlerin dışına taşıyan, hele bir de ermeni olup üstüne üstlük taraf gibi bir mecrada yazmış olmak, hala oradaymış bellenmek, yahutta oradan bir okumaya, bel altı vuruşa girmek en son nişanyan makalelerindeki gibi cereyan eden ayarsız şiddetin, tazelenmiş nefretin bir kere daha sergilenmesi için fırsat olarak değerinin vakit kaybetmeden takdisi edilmesi trajiktir. gülüp de geçmek bir yana beyaz bereli tosuncuğa övgülerden, hedef olan onu -ermeniyi- öldürmeye v hiç olmadı sürgüne, büyük acı yaşanmamış gibi keşke sonunu getirseydik atfedişine, vah vahlanışına... o dini, yolunu hemen herkese açmış, gönlünü kalbini tasasız hesapsız açanlara bir tercih olmuş olanı alıntılar ile hiddetin merkezine taşımaya mahkemede kalem kıran zevat neyse sanal gerçek alemde de had bildirmeye hazır v nazır kıtaların varlığı son kertede nefret unsurunun bütünlüklü bir biçimde, tartışma olanağı olmadan linç aşamasına geçildiğini yineletmektedir.

ayar ayar üstüne, kaş yapayım derken nice gözün çıkartılması bütün bu sahanlığın halini özetlemektedir. cismanileştirilen bu resim duyumsatılan bunca hezeyanın pek kaale alınmadan münferittir münferit vızıkdamasının sürekliliğinin sağlanması algıyı köreltip biat etmeyeni her neyin beklediğini savlarken, bir yandan da gün dediğimizin içine sığan onca şeyi yekpareleştiren, önemsiz bir ayrıntıymışcasına öteleyen bi'tahakkümü de ortaya çıkartmaktadır. tek bir güne onlarca operasyon, baskın  ile çocukların bile gözaltına alınmasından, akredite olmadan kendi başına ses çıkartmaya çalışan, bunu düşünen öğrencilere daha ilk hamlelerinde, zamanında bizahati kendisinin de bu tepkimeleri verdiğini öne sürüp duran başvezirin makam koruyucuları, inş mangaları tarafından derdest edilmesine, yıllardır süren bir savaş ikliminin neredeyse körlemesine derinleştirilmesi çabasına, üç asker, beş gerilla yetmez ama belli belirsiz bir tepeleme hamle yığıntısı, tahakkümün yanında başka etmenlerle devlet dediğimiz yapının, tıpkı basım vesayetçiliğin izlerini takip eden, birer korku tacirliğinden mürekkep olduğunu yineletir.

bu sadece birkaç satır ile ifade edilebilecek kadar sığlaştırılıp, özetlenemeyecek kadar derin bir tasavvur olsa da durmadan yineletilmeye çalışılan alt mesaj budur: korkun!. bilince işletilen demokrasi bekçiliğinin bir öteki yaratıp ona çullanmak, zor kullanıp zapturapt altına alarak, ses edenleri ne savaşı cık cık düşük yoğunluklu kan dökmeler için yetki sağlanması falan filan diye geçiştirmek, salt doğrunun değil hemen tüm konum v konularda eğrinin bayraktarlığını yükseltebilmek için kullanılan bir edimdir korku. yeni beyaz sayfalar açılırken ümitvar olmanın, kalmanın değil elde avuçtakinden de olmanın düzeyi önceden belirlenmiş belirli bir kirlenmişliğin sahnelenmesinin öteki adı olandır korku. korkutabildikçe muktedirlik korkutabildikçe ben yaparım olur, ben söylerim budur yollu çıkarsamalar, dizboyu vehamet vesikaları naçar bir atfedişten çok daha hakiki olur. korku tüneli 2023...beklentileri sıfırlayan, savaşı satın alan piyasaların piyonluğuna bunca heveskar olunan bir zamanda, korku bahsi açılıp bir an evvel unutturulmaya çabalanılanların yekün dağarcığı uygulanan diretme potansiyeli yüksek örtüleme perdelemesidir.

ahali başka bir şeyle meşgulken tecit altındaki direnen mahpusları da, kck dava çatısının altında derdest edilip ansiklopedi boyutlu iddianamelerle demokrasi  pratiklerinin hemen tümünden suç mesnedi aranıp, yaratılmaya çalışılan istanbul v amed davalarından da kesk'li kadınların müsamere kısmında benzeş suçlamalarla yüzleşmek zorunda bıraktırılmasında da biz çoktandır unuttuk siz hala roboski'desiniz kadar türlü kederin, boyunduruk altına almaların can yakmaların her durumda perdelenmesidir korku. perdelenebilmesine aracılık eyleyendir korku. çağrılar büyütülür, ses çoğaltılırken atfedilenlerin ne kadar vicdana seslendiği önemlidir. bizim yerimiz yurdumuz gibi deli dumrulluk ile tepeden indirgemeciliğin cazibesine koştur koştur elinde tuzlukla bulaşanların, sahneyi kaparak kapsayanların, didaktik vurgulamaları toleransa sıfır, hiddete sonsuz açıklık, açık kredi bu meseli daha net ortaya koyacaktır. herkesi aynı kefeye sığıştırarak, buna didinip durarak ötekisine karşı öc almaların, ayar tebliğ etmelerin yaverleri susunca başvezir kükremesinin okuması budur. tarih önünde hesap verecekler şarlaması dünün mazlumlarının bugünün muktediri olarak sergilediği baskıcılık, bir alışkanlıktan daha fazlası olan doksanlar gerçeği bitmeyen şarkı metaforu gibi sıklıkla kullandıkları bağlaçların karşılığı olarak istikrarlı vesayet takipçiliği tüm yapının artık alenen harap olduğu, eylendiği bir demokrasi mevhumunun özgürlük ediminin, nasıl hunharca linç edilip, tanımsızlaştırıldığını meydana çıkartmaktadır. böyleyken böyle. gün devinimini, zaman akışını sürdürürken enikonu bileylenmiş her şeye bir lafazanlığı hep bulunabilen, bu düzen bekçiliğinin yılmaz neferliğine karşı insani olanı dillendirmek bütün bu süreç ardından yaşayacağımız günlerde hepimizin önüne çıkacak bir tasavvurdur. öldürmeyeceksin buyruğu, çiğneneli uzun zaman oluyor. bunca hiddetin arasında onu yeniden işlevsel bir tanım haline dönüştürmek, her yere melek, demokrasi havarisi kesilinirken başta kendi içine azrail olunmasına dur diyebilmek, ortak çabalanımla mümkün olacaktır. var mısınız yok musunuz? 

>>>>>Bildirgeç
1071 Vizyonu ve Anadolu’nun Kadim Halkları - Yetvart DANZİKYAN - Agos*

Biliyorum, bıktınız usandınız bu analizlerden ama Erdoğan’ın meşhur kongre konuşmasından bir bölümle başlayacağım, izninizle:

“26 Ağustos 1071’de Sultan Alparslan, Malazgirt Ovası’nda ordusuna ‘Ey kumandanlarım, ey askerlerim, bütün Müslümanların minberlerde bizim için dua ettiği şu saatlerde kendimi düşman üzerine atmak istiyorum. Ya muzaffer olur gayeme ulaşırım, ya şehit olur cennete giderim (...) Bir nefer gibi savaşa gireceğim. (...) Benimle birlikte savaşmakta ya da benden ayrılmakta serbestsiniz. Ya Rabbim, sana tevekkül ediyor, azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve senin için harbe gidiyorum. Allah’tan başka sultan yoktur. Emir ve kader onun elindedir’ diye seslenmişti. İşte bu inanmışlıkla, bu adanmışlıkla, bu azamet ve bu tevazuyla savaşa giren Sultan Alparslan, yüzlerce yıl sürecek bir (...) sevgi medeniyetinin de kapılarını araladı. O sevgi medeniyeti Osman Gazi’nin ellerinde bir filize, o filiz bir fidana, o fidan göklere dal budak salan toprağın, denizlerin, yüzünü kaplayan Kafkas Dağları’ndan Alpleri, Fırat, Dicle’den coşkun Tuna’yı kavrayan büyük bir çınara dönüştü. (...) İşte biz AK Parti olarak bu büyük çınarın kollarından biriyiz. Bizim yolumuz Sultan Alparslan’ın, Melik Şah’ın, Kılıçarslan’ın yoludur. Bizim yolumuz Osmangazi’nin, Fatih Sultan Mehmet’in, Sultan Süleyman’ın, Yavuz Sultan Selim’in yoludur.”

Erdoğan bu sözleri söyledikten sonra, gençlere yeni hedef olarak da Malazgirt Savaşı’nın 1000. yılı olan 2071’i hedef gösterdi: “2023 hedefinden sonra inşallah, cumhuriyetimizin 100. yılının dışında bir hedefimiz daha var. O da bu kuruluşun 1000. yılı olacak, hedef 2071 gençler. Rabbim lütfederse bizler 2023’ü, inşallah sizler de 2071’i inşa edeceksiniz.”

Ben Erdoğan’ın didik didik edilen konuşmasından pek üzerinde durulmayan bu bölümü ele almayı uygun gördüm. Neden diyecek olursanız, şöyle: 1071-2071 vurgusu herhalde rastgele seçilmiş bir vurgu değil. Nedir 1071? Anadolu’nun Türk ve İslam hâkimiyetine girmesinin, Rum ve Ermeni toplulukların hâkimiyet altına alınmasının kilometre taşı. Anadolu topraklarına Türk akınları 1071’den çok önce başlamıştı ve kimi tarihçiler Malazgirt Savaşı’nın sanıldığı kadar önemli bir durak olmadığını söyler, ancak sonrasında Türk ve İslam milliyetçileri bu savaşa çok önem vermişlerdir.

Verilecek o kadar mesaj varken Erdoğan’ın 1071’de ısrarlı olması tesadüf olmasa gerek. Pazar günü bu bölümü ve Erdoğan’ın Mehmet Akif’ten, Arif Nihat Asya’dan bahsettiği bölümü dinlerken bir an kendimi yoklamak zorunda hissettim. İşgal altında mıydık? Hıristiyan ülkeler Türkiye’yi işgal etmişlerdi de haberimiz mi yoktu acaba? Öyle değilse, bu ağır milliyetçi ve İslamcı tonun ne manası vardı? Ne oluyorduk?

Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaştıkça milliyetçi bir argüman ve politika benimsediğini biliyoruz. Fakat bir yandan da çözülmesi gereken bir Kürt Sorunu var. Çözülmedikçe Erdoğan’ı sıkıştırıyor, TSK’yı güç durumda bırakıyor. Erdoğan’ın bu sorunu siyasal Kürt hareketinin taleplerini dikkate alarak değil, kendi kafasındaki modelle çözmek istediğini de biliyoruz. O model için ilk adım, siyasal temsilcileri yani BDP’yi olabildiğince siyasal alanın dışına iterek, tecritte olan, dolayısıyla pazarlık açısından daha iyi bir partner olacağını düşündüğü Öcalan’la masaya oturmaktır. Bu, Öcalan’la görüşüp BDP’yi günah keçisi haline getirme taktiği daha önce denenmişti. O atmosfer içinde KCK operasyonları hızlanmış, AKP’ye ve Cemaat’e yakın gazetelerde “Öcalan pek bir öngörülü, PKK/BDP ise burnunun ucunu göremiyor” temalı haberler/yorumlar yaygınlaşmıştı. Dolayısıyla, taktikte bir yenilik yok. Ama stratejisinde var.

Kanımca o yenilik de şu: Bu taktiğin bir şekilde Türklere ve Kürtlere pazarlanması gerekiyor. Bunun için Erdoğan’ın bulduğu yöntem, perde önünde çok dillendirmeden Kürtlere mahkemede anadilinde savunma, anadilinde kamu hizmetlerine erişim gibi vaatlerde bulunup, kürsülerde –Türk İslamcılığını ve milliyetçiliğini okşayacak, üstelik dindar Kürtleri de bu kampanyaya ucundan katacak– 1071 vizyonuna, yani Anadolu’nun İslamlaşmasına, iki büyük etnik grup arasında dini hegemonya temelli ve araya başkasını sokmayan bir ortaklık vizyonuna atıfta bulunmak. (AKP’nin yan-ideologlarından Mümtaz’er Türköne’nin 2 Ekim’de Zaman’da yayımlanan yazısında Alparslan’ın Malazgirt öncesinde Kürt beylerin desteğini aldığına vurgu yapmasını da bu çerçevede görebiliriz. Tabii, Türköne bu kadarla durmuyor, Yavuz Selim’in de Şah İsmail’i Kürt beylerin desteğiyle yendiğine dikkat çekiyor. Buradaki gizli adresin kim olduğu da gayet açık herhalde.)

Bu stratejide Anadolu’nun diğer kadim halklarına ve onların kültürlerine, dinlerine yer yoktur. Açık konuşalım, Ermenilere yer yoktur. Bu halk, Malazgirt’in cereyan ettiği toprakların yerleşik halkıydı. Ve son olarak 97 yıl önce bu topraklardan kazınmıştı. Önümüzde 2015 gibi bir eşik varken Erdoğan’ın gençlere 2071’i hedef göstermesi, kanımca ayrıca bunlarla da alakalı. Sadece Kürt Sorunu bahsinde değil, 2015’e doğru da AKP’nin vizyonu, fetih/işgal atmosferini canlı tutmak, kadim halkların haklarına, mirasına, kültürüne yer vermemek, onları bu toprakların eşit birer vatandaşı değil, bir sığıntı saymaktır.

Özetle, Ermeniler 1071’in, özellikle de öncesindeki 10-20 yılın ne manaya geldiğini iyi bilir. Yani iyi bir referans olmadı. Bu toprakların yeni ortaklığı, yeni iklimi Selahaddin Eyyubi ile Alparslan’ın mirası arasında olacaksa, bu vizyonda kime yer olmadığı açıktır. Fakat iyi biliyoruz ki, ‘Türkler’ diye tek bir blok, bir cephe yoktur. Aynı, ‘Kürtler’ diye bir blok/cephe olmadığı gibi. Bu buram buram hamaset, milliyetçilik, İslamcılık, Hıristiyan horgörüsü ve siyasi hesap kokan 2014 stratejisine, yine bu topraklardan itiraz geleceğini umuyoruz.

* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bireyi neredeyse dakika sekmeksizin nefessiz bırakışı karşısında hala "akil" olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural ve kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınabilmesi. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle, koşar adım kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor günahıyla sevabıyla. Kelam sıklıkla dile getirilenlerin kuru kuruya çalakalem tekrarından ibaret değildir, öyle değildir. Meram sahanlığın yanıbaşında her durumda ilave edilebilecek sözler vardır. Anlatılası, iliştirilesi, kelamlar birbirine denk getirilip bilindikliği sağlanası anlamlar... Yetvart DANZİKYAN, çok katmanlı, pek çok değişken yapılar v gözlemleriyle bir bütün oluşturarak gündelikliğin, gündemin getirdiklerine dair alternatif okumaları yazılarında paylaşmakta. Derinleştirdiği merkezine aldığı yapılandırmalar, tümceler ile beraber giderek sığlaşarak, argümanlardan uzakta kalan yeknesak makamın bozuk plağını altüst edebilmek için takip edilesi bir dili kotarmakta. Agos Gazetesi'nde yayınlanmış olan 1071 Vizyonu ve Anadolu’nun Kadim Halkları başlıklı makalesi bunun bir yapısı olarak değerlendirilebilecek önemli bir hasbıhaldir. DANZİKYAN ve Agos Gazetesi'nin anlayışlarına binaen bu metni sayfalarımıza alıntılıyoruz.

 ...Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam...İyi Haftalar...

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
DokunanYanar - İmamın Ordusu - Ahmet ŞIK via Scribd
Kişilerin Gözaltında Kayıptan Korunmalarıyla İlgili Uluslararası Sözleşme - İnsan Hakları Derneği
Uludere'yi Unutma! - Emrah DÖNMEZ - Youtube
1071 Vizyonu ve Anadolu’nun Kadim Halkları - Yetvart DANZİKYAN - Agos
"AKP Ülkeyi Savaş Politikalarıyla Yönetecek" - Yüce YÖNEY - Bianet
Barış mı? Hayır Barış... - Doğan Barış ABBASOĞLU - Yeni Özgür Politika
Hükümetin Savaş Politikalarına İlaveten Medyanın Tehlikeli Kışkırtıcılığı - Cengiz AKTAR - Açık Radyo
Medyanın Savaş Gazı: Şam Fatihi I. Erdoğan - Demiray ORAL - DYH
Havada Savaş Sesi Var - İrfan SARI - Yüksekova Haber
Savaş Fevkalade Bir Şeydir, Barış Savaşın Yanında Ne Ki! - Pelin SARIIŞIK - Gyank!
Akçakale Komplosu - Murat ÇAKIR - Emek Dünyası
Türkiye’den Tek Ses, “Savaşa Hayır” - Yeşil Gazete
Her Türlü Tezkereye Misliyle Cevap - Pınar Bihter ÖĞÜNÇ - Radikal
Laflar ve Gerçek Fotoğraflar... - Reyhan YALÇINDAĞ - Yeni Özgür Politika
İki Kırılma Noktası: İki Yalan, İki İtiraf - Filiz KOÇALİ - Özgür Gündem
Müge Tuzcuoğlu: Hopa'daki Komşularım, 'Kürtler Ne İstiyor' Diye Sormaya Başladı - Aram Ekin DURAN - T24
Müzakereden Kim Kaçıyor? - Dr. Mustafa PEKÖZ - Sendika
Karayılan: Artık İmralı’da Görüşme Olmaz - Baki GÜL - ANF
Hafıza ve Unutma(ma) Kültürü - Şeyhmus DİKEN - Yüksekova Haber
ataerkil, bilgisiz ve boş vermişçi toplum - kofiakofo - geç doğup, erkenden ölüyoruz
Analar Kokularından Bulur Kuzularını - Ercan KESAL - Radikal
Ne Memleket Be - Ferhat KENTEL - DYH
Bir Kongrenin Anatomisi!... - Veli BAYRAK - Gyank!
AKP: Çözümün Değil, Krizin İktidarı - Ferda KOÇ - Sendika
Bütün Sağ Bir Nutka Sığdı: Erdoğan'ın Kongre Konuşması ve Hiper Sağcılık - Ali Duran TOPUZ - Utay
Kof Hamasete Teslim Olmamak İçin - Oya BAYDAR - T24
Redhack İçişleri Bakanlığı Sitesini Ziyarete Açtı! - soL
Kürtçe Savunmaya 1 Yıl Hapis Cezası! - ANF
Açlık Grevleri ve Yankıları - Özgür EYLEMCİ - Gyank!
Galip Ensarioğlu: Öcalan Bir Aydır Güçlendi - Neşe DÜZEL - DYH
Şerzan Kurt’a Adalet Kurşunu - Fikri AKTAŞ - Muş E Tipi Cezaevi - Özgür Gündem
Torbadaki İnsanlık - Amed DİCLE - ANF
Hakkari'de Daha Önce Merkez Jandarma Komutanlığı Olarak Kullanılan Alanda Kemikler Bulundu - Başka Haber
Avcılar'da Travestilere Nefret Söylemi: Ne Erkek Ne Dişi, Kim Bu Üçüncü Kişi - T24
Hükümet Değilse De Sosyal Medya İş Başında, “#translarirahatbirakin” - Yeşil Gazete
Turkey Launches Strikes In Syria After Deadly Bombing via Democracy Now!
Obama Misses Mideast Opportunities - Jeffrey GOLDBERG - Bloomberg
Suriye'deki Savaş, Kimin ve Neyin Savaşı? - Reşid ALİ - Arab Times - Sendika
Suriye Sınırı Değil, Siyasetin Sınırları Sorunlu - Ayhan BİLGEN - Emek Dünyası
Örnek Ülke - Metin YEĞİN - Yeni Özgür Politika
Huysuz Ama Sevimsiz - Arif ALTAN - Özgür Gündem
Kaza Değil Cinayet, İstenen Adalet - Kumru ÇILGIN - Radikal
Bir Kentsel Afetin Hikâyesi: Tarlabaşı - Gözde KAZAZ - Açık Radyo
Okmeydanı Barınma Hakkına Sahip Çıkıyor - Sendika
Tarihi TRT İstanbul Radyosu Binasının Birleşmiş Milletler'e Verilmesi Planına Çalışanlar Tepkili - Başka Haber
Aşırılıklar Çağı'nda 'Aşırı' Bir Entelektüel - Koray YAŞAR - Agos - Şapgir
Hobsbawm - Ferdan ERGUT - Yeşil Gazete
Obituary: Eric Hobsbawn - Morning Star
Geleneğin Son Temsilcisi Olarak Hobsbawn - M. Şükrü HANİOĞLU - Sabah
Peder Fırında Makarna, “Arap Lider” ve Nefret Suçu - Foti BENLİSOY - FB' Tumblr
İslamifobi Tartışması ya da Sevan Nişanyan ile Orhan Pamuk Arasındaki Fark - Gökhan KAYA - Turnusol
Noam Chomsky On Occupy Wall Street's Anniversary And The Upcoming Election - Matthew FILIPOWICZ - TruthOut
"Latin Amerika'da Barış Zor, Sorun Koka Değil Petrol" - Ali TOPUZ ile Dünyanın Hali - Rusya'nın Sesi
ruhumuzu kurtaran adam ölmüş diyorlar şimdi - Mahir Ünsal ERİŞ - Agos - Şapgir
Harçsız Eğitim Parasız Eğitim Değildir, Kamusal Eğitim İse Parasız Eğitime İndirgenemez! - Samet BAYKAL - Muhalefet
İsterdim Ki - Savasava
f91w - tumblr
Türkiye'de Muhafazakarlık: Aile, Cinsellik, Din - FeminKurd
Tencere ve Kapağı - Alev ŞAHİN - Habervesaire
Gazete Yönetimlerine Açık Mektup - İsmail Hakkı POLAT - İHP Ağ Sitesi
'Korsan Gazeteciliğe Hayır' Bildirisi Bir Panik Halinin İlanıdır - Erkan SAKA - T24


Neşet Ertaş Resmi Sitesi
Neşet Ertaş “Bize Garipler Derler…” - Kıvanç KOÇAK - Birikim
Neşet Ertaş Özel Yayını - Ulaş ÖZDEMİR - Cem SORGUÇ - Ahtapotun Bahçesi
Erkin Koray Vikipedi Sayfası
Erkin Koray - Meçhul (Singles And Rarities) via Sublime Frequencies
Erkin Koray - Meçhul Albüm İncelemesi - Hakan CEZAYİRLİ - Hakancezhifi
M4NM - A Tribute To Erkin Koray - M4NM Blog
Replikas Resmi Sitesi
Replikas - Dadaruhi Tribute - Türkiye'den Alternatif Sesler
Replikas - Biz Burada Yok İken Albüm İncelemesi - M.Baki - Pagan Çeşmesi
Acaipademler Resmi Sitesi
Acaipademler - Facebook Sayfası
Hayvanlar Alemi Resmi Sitesi
Hayvanlar Alemi - Guarana Superpower Album Informative via Sublime Frequencies
Kompile Karga # 3 Derlemesi - Karga
The Best Pessimist Official via Facebook 
The Best Pessimist Bandcamp Page
The Best Pessimist - Love Is... Review via PostRockstar

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan - Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
DinamoPromo InquiriesMakina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
---------------------------------------------------------
>>>>>Info Go-R-Sel bu ülkede barış dili hakimdir - iç mihrak

>>>>>Poemé
Bitiş ve Başlangıç - Wislawa SZYMBORSKA

Her savaşın ardından
birileri ortalığı temizlemeli.
Az buçuk bir düzen
kendiliğinden kurulmaz

Birileri temizlemeli kürekle
yollardaki döküntüleri
ki ceset dolu arabalar
devam edebilsin yollarına

Birileri tıkanıp kalacak elbet
çamurlarda ve küllerde
parçalanmış koltuklarda, cam
parçalarında
ve kanlı bezlerin arasında

Birileri kütükleri bulup
dayamalı duvarlara
pencerelere cam takmalı
kapıları geçirmeli menteşelere

Kendiliğinden olmaz bunlar,
fotoğraflarda
yıllar, yıllar alır.
Tüm kameralar şimdiden
başka bir savaşa gitti.

Köprüler yeniden kurulmalı
ve istasyonlar yenilenmeli.
Kolları sıvamaktan
gömleğin kolları parçalanmalı

Birisi elinde süpürge
anlatıyor savaşın nasıl olduğunu.
Öbürü dinliyor
ve parçalanmamış başını sallıyor.
Fakat hemen çok yakında
bulunmalı böyleleri
tüm bunlardan yorgun.

Birileri bazen
kazıp çıkarmalı çalıların altından
o boktan gerekçeleri
fırlatıp atmak için çöplüğe


Onlar ne yaptıklarını bilenler
yer açmalı
kendilerinden az bilenlere
azdan daha az bilenlere.
Hiç bilmeyenlere.

Çimenler örtüyor şimdi
nedenleri ve yaşananları.
Birileri yattığı yerden
ağzı açık
bakıyor bulutlara.

Çeviri: Özkan MERT
Kaynakça: Şiir

Comments