Deuss Ex Machina # 327 - Vi Måste Ta Tillbaka Makten Från Stånd

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_327_--_Vi Måste Ta Tillbaka Makten Från Stånd

29 Kasım 2010 Pazartesi gecesi "canlı" olarak yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
>1<-Ólöf Arnalds-Surrender (Feat. Björk) (One Little Indian)
>2<-Ô Paon-Sainte Patronne De Rien Pantoute (Self Released / Ô Paon Music)
>3<-Ô Paon-Le Dernier Mot (Self Released / Ô Paon Music)
>4<-Islaja-Ihmispuku (Fonal Records)
>5<-Islaja-Pimeyttä Kohti (Fonal Records)
>6<-Head Of Wantastiquet-On Earth As It Is In Heaven (Conspiracy Records)
>7<-Head Of Wantastiquet-All High Souls (Conspiracy Records)
>8<-Hayvanlar Alemi-Stamina (Sublime Frequencies)
>9<-Hayvanlar Alemi-Hayalgücü Spor Kulübü (Sublime Frequencies)
>10<-Hallogallo 2010-Drone Schlager (Vampire Blues)
>11<-Hallogallo 2010-Blinkgürtel (Vampire Blues)
>12<-Nine Inch Nails-Terrible Lie (TVT Records / Universal)

Vi Måste Ta Tillbaka Makten Från Stånd
(327)
Yoksunlaştırıldıkça, mütemeadiyen zapturapt altına alındıkça, hâddin hududun bildirilmesinde gram sekme yapmaksızın zorbalıklarla dakikası dakikasına yüzyüze kaldıkça içinde yaşadığımız şu mavimsi küre giderek grileşiyor. Her yerinden apayrı patlak veren eşitliksizlikler, en hakikisi benim bildiklerim ötesi yalancının dikâlası yaklaşımının korkunçluğu manidar görüngülerde zihinlerimize işleniyor. Hızlandırılmış tefrikalarda gözümüzün önüne getirilenler biraz daha manidar oluyor, haliyle. Haliyle kelimesi kelimesine doğruculuk dışındakilere kulak vermememiz konusunda sıklıkla hizaya geçirilip, hazır ol/öl'de sabitliğimizi korumaya çalışanların alışkın olmadıkları bir sahneleme cereyan etmekte. Kıvılcım saçmakta. Kaynağın orta yerinde durmamıza karşın nasıl bilinmezliklere kendimizi kaptırıverdiğimizi tıpkı o kuralcılığı korkulara denk düşürenlerin istedikleri haleti ruhiyeleri sırtımızda taşımaktan hala yorulmadığımızı okuyabilmemizi de bütünleştirmekte. Öyle ya da böyle eğreltiliğin, eğri bıraktırılmış olan doğruların, her seferinde bu defası son bir daha asla denilse de nasıl olsa pundu bulundu mu, belleksizliği yaşama biçimi haline dönüştürenlerin, koz sayanların ellerinin altında tuttukları bir ayrıştırmalar yığını olduğunun da altını çizmeliyiz. Düşünce sabitliğe teslim edildikçe, değiştirilmez olarak adledildikçe yarışın bir parkurunu kazanmak değil sonuca gidebilecek miyiz sorusunu zihinden ötelemedikçe ne duyulursa, ne duyurulursa, ne bilinirse o kadar çok, o kadar hüzünbaz bir biçimde yerimizde saymaya devam edeceğiz. Kendimize ucunun dokunmasını bekleyedurarak, kaçırmakta olduğumuz nice fırsatları göz önüne getirdiğimizde demokrasinin geliştirilebilirliği, dünya jandarması halini istikrarla sürdürmek isteyen ülkenin nasıl da bu uğurda her yerde, her an yeni bir oyunu sahnelemeye hazır ve nazır olduğu, bilinmesi gerekenlerin değil kitlesel afyonlamanın bir parçacığı olarak inkişaf ettirilen, nakil ettirilip, gözümüze sokulan tüketim hızlılığı dışında başkaca bir şeye kafa yormayınız, ne yapacaksınız bürokratlarımızın siz sade vatandaşların bilmemesi gerekli şeyleri bize ulaştırdığı not parçacıklarını öğreniyor olmanız gibi güzide çıkarsamalar bu kaotik griliği daha rahat çözümlemeyi beraberinde getiriyor. Tiksinti verici bir biçimde pandora'nın kutusundan lağım kokuları yayılıyor. Her daim yok sayılması, gözden ırakta tutulması gerekli görülenlerin okunmasına zemin sağlıyor. Hiddeti arttırılan hâd bildirmelerin, ucu açık bırakılmış tehditlerin, tuzaklarla ağzına kadar dolu beyin yıkamaların, ucu ucuna denkleştirilmiş irin yüklü propagandaların sonunda mıyız? Sonucunda bellekte derdestliğe terfii ettirilmiş olan her ne varsa yerli yerline oturtulacağı bir sahnelemenin başlangıcında mıyız? sualleri bu girizgah içinde canlanıyor. Canlandırılıyor. Canlılığı kanıtlanmış zincirleme hatalar segmentinde yeni fenomenler ortaya çıkartılıyor. En hafif tabiriyle kolaycıllığa teslimiyetlerini and içerek vermişlerin yalan!, engellerle donatılarak şifrelenmiş parametrelerin altında saklı tutulanların bütünü diyere saçmaladıkları söz öbekleri iş bu rahlede gerçekliklerini bir kere kanıtlıyor. Görmek için ki illa bir kesime ait olmadan, belirli bir 'etiket' takıntısına sımsıkı, despotlukla bağımlı kalmayan tüm ötekiler için irdelenesi bir cevheri sunuyor. Bir cevher ki Pax Americana'nın nasıl bu kadar girift bir biçimde kimselere hak tanımadan kendi doğruları uğruna yaşayışlar arasına nifak tohumları ektiğini, gerektiğinde herkesi birbirine düşürmekten geri kalmadığını anlamlandırabilmemizi mümkün kılıyor. Sızıntı elbette devam edecek, o dört duvarların arasında, 3 milyon kadar seçili insanın! girebildiği kısıtlandırılmış ağın derinlerinde hepimizi ilgilendiren nice şeyler dökülecektir. Dökülmelidir aralıksız bir biçimde konuşmaktan çok korkulara teslim edilmiş, aman sus konuşma yerin iki kulağı var ondan da birisine yakalanırız tedirginliğini aşabilmek için. Hakkını muhafaza edebilmek için canlarını dişlerine takanların nasıl dımdızlak ortalık yerde marjinalize edildiği yanılsamasının önünü alabilmek dahası yaşatılabilir demokrasi dediğimiz şeyin belirli zümrelere ait bir kazanım değil, dileyen herkesin hakkı olduğunu idrak ettirebilmek için bu köhneleşmiş, kokuşmuş sistemsizliğin, fişlemelerin ifşaatlarına, derin kulak, derin yazışmalara ihtiyacımız var. Üstelik oralarda cümlelere dökülenlerden daha fecîlerini yıllardır yaşayarak öğrenmemize karşın suskunluğumuzu yırtamayışımıza karşı okkalı bir şamarı oluşturabilmesi, bir kalk borusu oluşturabilmesi için gereksinim duyduğumuzdur. 'Devlet ciddiyetine sahip hiç kimse bu iddialara sahip çıkmaz' diyerek kendini konu dışı konumlandıranların izin verdikleri! demokratik iklimde, bir tarafta açılım anlatılırken öte tarafta haksızlığa karşı seslerini duyurabilmek için en tabii insanlık hakkı olan protesto eylemine girişen öğrencilere biber gazıyla müdahalenin kifayetsizliğini anlamlandırabilmek de mümkün olacaktır. 30 yılın üzerine bırakınız çözülmeyi, neticelendirmeyi bir arpa boyu yol bile alınmadan resmen göstere göstere katili zaman aşımından beraat ettiren, cinayet dosyasını unut gitsinlere teslim eden acizyeti fark edebilmek sözkonusu olacaktır. Şark kurnazlığının yılmaz bekçilerinden, köşesini bildiklerini paylaşmak dışında hedef göstermek, tükürdüğünü yalamamak için cümlelerinin ardına sığınan ve hala ne menem bir şeydir ki bir hakkı teslim edebilmeyi kendine zul görmekteyken, halkın değerlerine son derece saygılı, halkla kaynaşmış bir elit olarak sırasını savabilenlerin gerçek yüzlerini fark edebilelim. Manşetlere taşıma konusunda ikircikli davranılan e(k)mek hakkının mücadelesinde yalnızlaştırılanların gerçek dertlerine bir zahmet canı gönülden kulak verebilelim, sendikanın hakkını korumam gerekiyor diyerek ayar vermekten de başkasını bilmeyen işi kitabına uydurup, saman altından su yürütenlerin tenkitlerinin bir yerde iflas ettiğini idrak edebilelim. Bir sızıntı, yaşadığımız yerkürenin tüm adil olmayan koşullarını paldır küldür düzeltip, herşeyi yerli yerine sihirli bir şekilde oturtmayacak. Ama o öyle olmayacak böyle olmayacak diyerek daha baştan koyvererek, kaybedecek vaktimiz hâla kaldı mı diyerek kendiliğimizden bu griliği sorgulamaya başlayabiliriz. Hiç değilse daha adilane, şifreli kriptolarla şunlarla bunlarla şaşkın şaşkın bakılmayacak, oralara saklı bıraktırılmayacak kadar derin vicdan yaralarımız belirginleşmeye devam ederken....


>>>>>Bildirgeç
Diplomaside Yaşanan 11 Eylül: Kelepçelenmiş Bir Sanal Dünya! - İsmail Ekin ÇAM*

WikiLeaks’in açıkladığı belgelerin ardından, ortalığın karışması ve yaşanan kaos, diplomaside 11 Eylül olarak yorumlandı. Peki, neden 11 Eylül? İkiz kulelere yapılan saldırıların ardından dünyanın ciddi bir değişim geçirdiği ortada. Başını El Kaide’nin çektiği uluslararası terör örgütlerine karşı başlatılan mücadele ile Afganistan ve ardından Irak savaşının çıkması yanında; çoğunluğu batı devletleri olmak üzere birçok ülke, 11 Eylül ardından politik yapılarını 3 kelime etrafında şekillendirdi.

Terör, demokrasi ve güvenlik. Özellikle, terör ve demokrasi devlet liderlerinin ağzından düşmeyen iki kelime haline geldi. Bunun yanında güvenlik ise yeni yaratılan dünyanın yardımcı oyuncusu konumuna getirildi. Ortaya çıkan korku dünyasında ihtiyaç güvenlik oldu. Devletler güvenlik harcamalarını fazlasıyla arttırdılar. Bilim ve teknolojiden faydalanılarak yeni güvenlik önlemleri alınmaya başlandı. İnsanlar da yeni dünyanın yarattığı korku üzerine bu önlemlere destek verdiler. Kameralar, dinlemeler, aramalar, polis - asker ve gizli servis gibi güçlere verilen sınırsız yetkiler… Devletler, artık “vatandaşların güvenliği” adı altında neredeyse bütün bireyleri, kurumları ve sokakları kontrol altına almaya başladı. İnsanlar da devletlerinin sağladığı güvenli ve huzurlu dünyada(!) yaşamlarına devam ediyorlar.

Huzur ve güven
Bu huzurlu ve güvenli dünyanın yanında, uzun bir süredir başka bir dünyanın içinde daha yaşamaktayız: Sanal dünya. İnternet, sunduğu özgürlüklerle artık birçok insan için yaşamın vazgeçilmez bir parçası oldu. Kimi ülkeler interneti, elektrik – su gibi vatandaşlık hakkı olarak tanımaya bile başladı. Başta medya olmak üzere birçok kurum ve şirket artık internet üzerinden yollarına devam etmekte. Bankalar, para dünyası internet üzerinden yönlendiriliyor. Aynı zamanda internet, insanlar arasındaki en önemli iletişim aracı haline de gelmiş durumda.

Dünyanın neresinden olursa olsun birçok kişi birbirleriyle olan bağlarını ve sosyo-kültürel paylaşımlarını sanal dünya üzerinden gerçekleştirmekte. Tabii bu iletişim ve paylaşım kimileri tarafından tehlike olarak da görülüyor. Özellikle gençlerin oluşturduğu kitleler bir araya gelmek, örgütlenmek için interneti bir araç olarak kullanmakta. Eylemler, tartışmalar, seçimler artık sanal dünya içerisinde toplanarak gerçekleştiriliyor. İnsanlar internet sayesinde daha rahat ve hızlı bir biçimde haberleşip, kararlar verebiliyorlar. Bu da gençlik ve isyan hareketlerinin yeni dağları, sokakları haline getiriyor interneti. Devletler de, bugün sanal savaş kavramını konuşmakta ve bunu tehdit listelerine yerleştirmiş durumdalar. Kelepçelenmiş dünyamızın içinde sınırsız bir özgürlük sunuyor bize internet.

Peki, dünyamız huzurlu ve güvenli(!) bir yaşama doğru yol almaktayken, sanal dünyanın başıboş bırakılması beklenebilir mi?
Wikileaks belgelerinin ardından ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton yaptığı basın toplantısında ilk olarak güvenlikten bahsetti. İnsanların hayatlarının ve güveliklerinin tehdit altında olduğunu belirtti. Kimi Amerikalı devlet yetkilileri Wikileaks’in terör örgütü ilan edilmesi gerektiğini söylediler. Bu açıklamaların ardından, geriye ne kalıyor? Sanal dünyayı terörden temizlemek ve oraya demokrasi götürmek… Bir şeyleri hatırlatıyor gibi. “Diplomaside 11 Eylül” benzetmesinin tam bu noktada pek de yanlış olmadığı düşünülebilir sanırım.

Kaçınılmaz gelecek
Önümüzdeki yıllarda, 11 Eylül sonrası ortaya çıkan politikaların, dünyada arttırılan ve yeniden oluşturulan güvenlik önlemleri gibi benzeri uygulamaların, sanal dünyada da gerçekleştirilmesi kaçınılmaz gözüküyor. Takipler, dinlemeler, aramalar ve sanal polislere verilen sınırsız yetkiler… Dünyamız gibi internet alemini de yeni bir dönem bekliyor gibi. Kelepçelenmiş bir sanal dünya. Bir gün bilgisayarın başındayken, web kameramız aniden açılıp kimlik kontrolü yapılırsa şaşırmamak gerek. Sonlandırmadan önce klişe bir gönderme ile Orwell’ı analım mı? Neyse, yapmayalım.

* Bir paragraflık meram kısmızın tamamlayıcısı olarak yer vermediğimiz detaylara dair cümleleriyle, İsmail Ekin ÇAM'ın Radikal Gazetesi'nde 01 Aralık 2010 tarihinde yayınlanmış makalesini yazarın ve Radikal gazetenin anlayışlarına sığınarak sizlerle paylaşıyoruz.

...Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina ile devam...İyi Haftalar...

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Özgürlük İstiyoruz!
Savaşma Konuş! - 500binradikal.com
Diplomaside Yaşanan 11 Eylül: Kelepçelenmiş Bir Sanal Dünya! - İsmail Ekin ÇAM - Radikal
Altan TANRIVERDİ: "WikiLeaks'in Galibiyeti Domino Etkisi Yaratabilir" - Birgün
Anlatılan, Gizli Öznelerin Hikayesidir… - Koray LÖKER - Express
Wikileaks'in Aynasında Türkiye'nin Düzeni - Ertuğrul KÜRKÇÜ - Bianet
Mümkünlü, WikiLeaks'e Karşı - Ümit ALAN - Birgün
Allah’ın Belası Geçmiş Ya Da Wikileaks! - Hasan CEMAL - Milliyet
WikiLeaks'in Hakikati - Nilgün TUTAL - Bianet
Noam CHOMSKY: Belgeler Filtreden Geçiyor - ANF
Noam CHOMSKY: Siyasi Liderler Demokrasiye Öfkeli - Red Haber / Kronik Muhalif
John Pilger Utanç İçinde - Etkin Haber Ajansı
Hiçbir Şey Eskisi Gibi... - Umur TALU - Habertürk
Sızdırın, Kızdırın! - L.Doğan TILIÇ - Birgün
Komünistler Moskova'ya - Sırrı Süreyya ÖNDER - Radikal
Rüya Ve Riya Ülkesi - Halil BERKTAY - Taraf
30 Soruda WikiLeaks? - Erdal GÜVEN - Radikal
ABD Gözünden Türkiye'de AKP İktidarının 6 Yılı - BBC Türkçe
Foruma Gelen Öğrencilere Polis Saldırısı - Sendika.org
Erdoğan'ın Polislerinden, 'Çapsız Siyaset' Saldırısı - Kronik Muhalif
Devletin Kapının Önüne Koyduğu Öğretmen Öldü - Serkan OCAK - Radikal
Değişen Bir Şey Yok - Erdal YILDIRIM - Jiyan
Ziya HALİS: "Alevilere En Büyük İyilik Onları Özgür Bırakmak" - Berivan TAPAN - Bianet
Bitmeyen Çifte Standartlar - Ragıp ZARAKOLU - Köxüz
Korkun, İran Olmayız, Türkiye Oluruz! - Tufan SERTLEK - Sendika.org
Türkiye: Duygusuz Olarak - Ece TEMELKURAN - Habertürk
Çoğunluk Olarak Az - Karin KARAKAŞLI - Kronik Muhalif
Economist: Süryanilerin Durumu AKP'nin Çabalarını Hiçe Sayıyor - BBC Türkçe
Bir Göz De Sen Ol! - Evrensel
Dil'e Söz Kesmek - Şeyhmus DİKEN - BiaMag
Özgürlük Duvarına İşemeyen Bir Sosyalist Demokrasi Mümkün Mü? - Sarphan UZUNOĞLU - Jiyan
Yeni Dönem ve Tekel - Alınteri.net
İşçileri Haklı Çıktı! Pazar Günü 8. Meşaleli Yürüyüşe Çağırıyor - Sol Defteri
Grev Güncesi - İkinci Tekel Direnişi
Grev Güncesi - Ankara Tekel Direnişi
Grev Güncesi - Sabah / ATV Emekçileri
Sermaye İşsizliği Silah Olarak Kullanıyor - Murat IŞIK - Günlük / Sendika.org
Mızrak Çuvala Sığmıyor - Alınteri.net
Nilgün TÜRKLER: "Ülkemi Değil Yönetenleri Lanetliyorum..." - Sol.org.tr
Türkler Davası Düştü Mü Düşürüldü Mü? - İhsan ÇARALAN - Evrensel
Kürt ve Türk Aydınları Miroğlu'nun Tehdit Edilmesini Kınadı - T24.com
Medya Neden Ve Nasıl Ele Geçirildi? - Merdan YANARDAĞ - Sol.org.tr
Beynimi Tıklıyorum, Bilincim Kapalı - Ümit KIVANÇ - Taraf
Kutsal Aile’den Wikileaks’e - Oya BAYDAR - T24.com
Tüketicilik, Mücadelecilik Ya Da Her İkisi - Cüneyt UZUNLAR - Açık Koyu

Ólöf Arnalds Official
Ólöf Arnalds At Myspace
Ólöf Arnalds - Surrender Official Video via One Little Indian
Ô Paon Official
Ô Paon - Le Dernier Mot - Brandon - Stereogum
Ô Paon At Last.FM
Islaja Official
Islaja At Myspace
Islaja - Keraaminen Pää Album Critic - Aaron LEITKO - Pitchfork
Head Of Wantastiquet At Myspace
Head Of Wantastiquet At Conspiracy Records
Head Of Wantastiquet - Dead Seas Album Critic - Richard FONTENOY - Freqzine
Hayvanlar Alemi At Myspace
Hayvanlar Alemi - Guarana Superpower Official Informative via Sublime Frequencies
Hayvanlar Alemi Official Downloads via Free Music Archive
Hallogallo 2010 / Neu! 2010 Official
Hallogallo 2010 Informative - Mersenne - Undomondo
Hallogallo 2010 / Konser Duyurusu 08.12.2010 Bronx Pi
Nine Inch Nails Official
Nine Inch Nails - Pretty Hate Machine RM Album Critic - David BUCHANAN - Consequence Of Sound
Nine Inch Nails - Top:10 - Cem Berk AYDIN - Avaz Avaz

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan - Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – misak[nospam]dinamo[dot]fm – Makina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
---------------------------------------------------------
>>>>>Info Go-R-Sel
Ego Trip - By Sick Sad M!ke
Sick Sad M!ke's Flickr Page

>>>>>Poemé
Ölü Sirenler - Edip CANSEVER

Gerçekte duymadığım sesler bitti
Öğleye doğru bir gökgürültüsü yalnız
Karıştırdı ortalığı bir süre
Gök akıttı bir parça yağmurunu
Ve deniz kuşları umutsuz
Arıyorken kokularını gölgelerinde
Sıyırdı bir iki bulutu güneş de
Yığılıp kaldı yorgun
Denizin gözbebekleri üstünde.
Bir uyum muydu durgunluk, fırtınayı
Gökgürültüsünü de barındıran içinde
Duyuyorum o tanıdık sesi yeniden
Tiz bir çıngırağı andıran
Benzeyen zil sesine de
Daha önce unutmuşum gibi denizde
Yankılanıp durdu ara vermeden.

Hangi dili öğreniyordum? Mutluluk
İki tek ağustosu çarpıştıran
Sızdıran kanını bu yaz gününe
Yaşayan bir mutluluk? Ve işte
kaç yerinden kesilmiş ki ellerim
Bekletip durdu da acısını bunca yıl
Şimdi bir gülümseme gibi sindi yüzüme.

Görmüşüm daha önce de bir Lidya kralının boynunda
Bilmekti yazgısını ölümünü, gene de
Yıllarca beklemişti kendini
Yeşimden sapı olan bir kılıçla
Bense ne içimi yakan rüzgarı
Ne denizdeki yangını, ne gökgürültüsünü
Duymuş gibi olduğum sesleri de değil
Yaşamın gövdesini arıyordum yalnızca
Bir çürük dişle alnımdaki
İki üç kırışığı yedeğine takmış da.

Özledim ilkelliğimi dalgalarında
Buldum savaşı bitmez derinliklerini
karıştırdıkça bir kargının ucuyla
Gördüm, bekliyordu kendini de o da
Germiş de al kıskacını Lidya kıralı gibi
O turuncu ruh, değişken
İzledim onda ilk oluşumu sanki
Hafifçe kesilmiş gibi oldu dudağım bir yerinden.

İşledim payıma düşen her görüntüyü
Kamaştı gözlerim kıyıya varınca
Rüzgarın itişiyle kumlarda
Durmadan yer değiştiren
Sayısız siren iskeleti
Çın çın ötüyordu sessizlik kaburgalarında
Dedim, besbelli başıboş bırakmışlar da korkuyu
Tarihin onlara bağışladığı
Bu garip raslantıdan
Doğma bir rahatlıkla parıldıyorlar şimdi
Kemikleri som altından.

Sığındım çatısına bu yok olmuş şehrin.
Şehir ki herkesin bir şehir düşündüğü gibiydi
Tanrım! tunç bir kapı kilidi
Bronz bir sokak
Kumlar içindeydi. Ve bu çakıl taşı
Kimbilir kimin külrengi kalbi
Tanrım!
Neden herkes başka tarafa bakıyor
Neden herkes başka biriydi.

Yıkıntılardan geçtim, eski mezarlardan
Şimdi artık bir anımsamada yeri olmayan
Arı kümeleri taşların arasında
Ve yukarıda kuşlar yanmış kağıt parçaları gibi
Uçuşuyordu da
Ağır ağır yanıyordu da şehir
Yanmayan kadınlar gördüm
Nasıl görünürse dünya gözyaşının altından
Tam öyle, dönüp duruyorlardı bu cehennem oyununda
Ve büyümeyen adamlar gördüm, hiç şaşırmadım.
Konuşuyorlardı sırayla, ilgisiz
Ağaçlara asılmışlardı bir yandan da
Bir kapı kirişine asılmışlardı ve ufka
Ölüm müydü konuştukları? Ölümdü anlaşılan
Silince bir aynayı çıkıveren karşılarına
Bir ölümdü ki, işte bir muska asılı dururdu duvarda
Bir büyü gösterilirdi
Bir kuyu sezdirilirdi
Hiç yoktan bir zincir boşalırdı avluda.

Akşam geri verince bana gözlerimi
Şehir de kayboldu, denizin durgunluğu da
Bir anka kuşu yeniden karıyorken küllerini
Bir kaya oyuğu kendini alıştırıyorken boşluğa
Dedim, deniz de bendim, düşleyen de denizi
Ve sabah olur olmaz üstünde derinliğimin
Bir gülümseme gibi bulacağım kendimi.

Kaynakça: Şairbul.com

Comments