Deuss Ex Machina # 412 - annak ellenére, azzal a kívánsággal, és szeretnének

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_412_--_annak ellenére, azzal a kívánsággal, és szeretnének

06 Ağustos 2012 Pazartesi gecesi "canlı" yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
>1<-Heiner Goebbels-The Wind (ECM New Series)
>2<-Heiner Goebbels-The Thunder (ECM New Series)
>3<-İlhan Mimaroğlu-Letting A Hundred Flowers Blossom (Southport Records)
>4<-İlhan Mimaroğlu-Melody Lost And Found (Southport Records)
>5<-Erdem Helvacıoğlu-Sadness (New Series Framework-Sub Rosa)
>6<-Erdem Helvacıoğlu-Love (New Series Framework-Sub Rosa)
>7<-Steve Roden & Machinefabriek-Ice Bow (Eat, Sleep, Repeat)
>8<-Steve Roden & Machinefabriek-Wind (Eat, Sleep, Repeat)
>9<-Biosphere-Rimanti In Pace (Biophon Records)
>10<-Biosphere-Mutata (Biophon Records)
>11<-Sabi-The Last Emperor (Electric Sheep)
>12<-Yuanyuan-War And Peace (Electric Sheep)

annak ellenére, azzal a kívánsággal, és szeretnének
(412)

yapboz tahtasının tam da ortasında, ortalık yerinde hamlelerin açıktan düz ayak gerçekleştirildiği her bir adımın handiyse tartılmasına, ölçülüp de biçilmesine gerek dahi duyulmadan yinelenerek her dem, daima tekrarlandığı, tekrarlarının sahneyi donattığı, uygulamaya geçirildiği zaman diliminde başa getirilenlerin her biri bir yerinden elde kalmakta olan körlemesine hiddet tasvirleri v adımlamalarının nasıl da elbirliğiyle kotarıldığını, süreklilik kazandırıldığını anlamlandırmaktadır. ucu çoktandır kaçırılmış olanın gündelikliğin tam merkezinde getirilmiş olanları yalapşap, basmakalıp algılar, tepkimeler v daha fazlasıyla donatarak, karşılayarak içinde kalakaldığımız bu gayya kuyusu halinin tam v kesintisiz bir biçimde sürdürülebildiğini gözlemleyebilmek mümkün v olasıdır. her durum, olup biten karşısında insani olanı, insana gerekli olanı savunabilmenin, muhafaza edebilmenin göstere göstere sınırlandırmalara tabii tutulduğu, onu yaparsanız şöyle, bunu yaparsanız böyle denilerek “kırmızı çizgi” vurgusuna sahip çıkıldığı, aba altından sopaların sallandığı, nefretin sıradanlaştırılmasına bir iki v daha fazla çabalayış ile belletilmeye v nüfuz ettirilmeye gayretkeş olunan zaman mevhumunda sürekliliği çoğaltılan yegane şey mesnetsiz yaftalayışlar, anlamı v kapsamı hepten her dem belirgin olan ırkçı, ayrıştırıcı seslendirişlerdir.

hakir görmenin hakaretamizliğe giden yol bellenmesinden, bir denklik var evet bi'tabii ki o da senin, diğerinin ötekisi olduğu girizgahlarına, seslendirmelerine paralel bir mevhumu öz be öz kin kusup, nefret saçan örnekleyişlerin fazlasıyla betimlendirilmesidir. dillendirişlerle dile pelesenk eylenmesidir. hepimiz görünüşte, kitaba kaideye göre aynıyız v bir örnek olmasak da belirgin bir biçimde dengizdir bir biçimde. gelgelelim bu kısanın hemen dibinde bazılarımız birbirlerine daha benzeştir hemen bu yönergenin dışına aleleacele taşınan. ötelenen. bazılarımız daha eşittir bir kısmımızın bir türlü yüzünü göremediği merhametle soluğu tazelenen, tazelendiğini varsaymakla kendini avutan. her dem pohpohlanan. kimimiz daha eşittir o eşitlikten ne kast edildiğini tamamen yanlış algılayıp hep nalıncı keserini, hesabını kitabını ona göre yapan. diğerlerinin canı cehenneme diskuru içerisinde, demediğini koymamasına, yapmadığını bırakmamasına karşın hala hümanistim ben ayaklarına yatan, yattıkça daha çok batan. hepimiz bu yapboz tahtasının bir ucundan diğerine hamle olsun diye sürülmekteyizdir ama bazılarımız doğuştan sabit v sabık. kendi bildiklerinden zerre şaşmaksızın oldukları yeri korunaklı hale dönüştüren başta dediğimiz kurala göre eşitliğin görece bir yanılsama olduğunu şüphe taşımaz bir biçimde yineletip, canlandıran.

turnusoller kendilerinden önce devreye konulan, araya sıkıştırılan tavrımız bu denilerek önemsenen, ileri sürülen şeylerin nelerden mülhem olduğunu fısıldarken hala biteviye ama v fakatlara bel bağlanmasınadır hedefleyişimiz, sözcüğümüz ile sunmaya çalıştığımız. sorguların çok uzun zamandır devre dışında tutulduğu, her neye yanılıyorsa, her neye kederlenilip nihai bir çözümün v çözümlemenin yolları aşınlanmaya çalışılıyorsa onun tam karşısına oldurulmazlık şerhinin eklemlenebiliyor olmasına bu devrenin kerhen değil sabit bir biçimde sürekli yinelenen bir sav v yol olarak benimsenmesindeki kadüklüğün olağanlaştırılmasınadır söylenişimiz. kendimiz işitip kendimizin yazdığı, kendimizin bilip onların hep işlerine gelmeyen kısımlar olarak değerlendirme çabasına giriştikleri ne önemi var, şimdi yeri mi betiklerine sıklıkla başvurdukları bir mevhumun has v öz özetleyişidir bütün bu didişerek durduğumuz. dur durak bilmeksizin katışıksız bir hiddet sarmalının alenen boyunduruğu altında hemen hiç doğrunun geriye bırakılmaması düşünce edimini derdest edebilmek, konuşulamaz kılmak adına yapılıp, eylenlenlerin toplamınadır göndermeler v bir kaç satırlık tevatürler.

bugün bu ahvalin dahilinde hala söze başlayamamanın, sözü bir türlü hasbı-halin merkezine konumlandıramamanın, esasa getirememenin her seferinde o yaşananların son olduğunu, bu tepki arsızlığının, ipi çoktandır kaçmış, boyası artık pare pare dökülen algıların yeterince zararını yaşamamış gibi devamlılığına çabalayış düşündürücü değil midir? bir tespitin yahut tavrın veya lafın muktedir elinden koskocaman bir çığ haline evrilebilmesinin evet bunun muktedir v payandalarının esası hasır altı etmelerindeki mesnetsizliklerine vurgudur, sürekliliği karşısında ses etmek ne zaman mümkünatlar dahilinde olacaktır. o yoktur, bu hiç yoktur sorun dediğiniz kişisel algıya göre değişir. eli kalem tutandan gerekirse terörist veyahutta sempatizan yaratılabilir. ki bu doğaldır!. devletu alimizin şahane ayrıştırma v kindarlığını kime v neye göre şekillendirebilmek isterse ona göre hamlelerini yapabildiği hileli bir oyundur bu adına hayat dediğimiz değil mi? inanç sistemi bizlere benzeşmeyen ötekidir, vurun abalıyadır!. ibadethaneler işaret ettiğimizdir ki o da bilindiği üzere tektir, yaşamanın, nefes alabilmenin bu lahasümüt cinnet deryasında her daim geçer akçesi, kuralları bunlardır. bir denilenin iki edilmemesine bu tekrara hiç girişilmedikçe, ses verilmedikçe mübalağasız toz pembe bir tasvir deryasının ortalık yerinde hayat (sefalar) sürdüğümüzü öne sürebilen bunu bunca gıybet, ağır felaketin arasında yinelenebiliriğine dair derlenişimizdir bu meramın özü.

dertlenilesi şeylerin nasıl hayati olduklarına ufak da olsa bir ayna tutabilmektir. fark ettirmektir. bildiğimizi varsaydıklarımız bir mizansen birer kurgunun değil tam aksine böylesine nasıl denk gelebililiyoruz sorgusunu otomatik olarak zihne düşüren bir bütünlükten mülhem olduğunu yinelediğimizdeyse bu çaba bireysel değil her birimiz için önemli bir nihai anlamı pekiştirecek anlamı meydana  çıkartacaktır. anlam eşiğini meydana getirecektir. şaşırmaktan daha fazlasını bilmeyen, iyinin ta kendisiyle vuslat olunduğunda -hadi cancağazım diyerek kendi kendini uyaran, sabit bir otokontrol mekanizmasına sahip bireyler olarak gidişatın taşıyıp götürdüğü nokta her dem düşünülesidir. had v hudut belirlemek konusunda cevvaliyetlerini esirgemeyenlerin, topu asla sahadan uzakta tutmayanların sözünü sakınmayanların elbirliğiyle yaptıkları büyük fenalıklardan birisi de budur. roboskî’nin yarasını şemzinan’la kapatmak, foça’da olan biteni ileri sürüp amed’i daha yaşanılmaz kılmak, bu dağın başı benim bu sınırların şuraları bizim çıkarsayış v atfedişi hatta düşlenişi bile ikileme gerek koymaksızın bütün yapıdan, nasıl da el çabukluğuyla ayrıştırıldığımızın vesikasını oluşturmaktadır. acıları yarıştırmak, ölümü kutsamak, birini diğerinden üstün tutup inat v kör bir tahammülsüzlükle, hınç ile diğerinin üzerinde tepinmek v daha fazlasına teşebbüs etmek zaman mevhumu milenyum’un on ikinci yılını gösterirken düşündürücü hüzünbaz v yıpratıcı değil midir?

nedir nicedir bu cinnet halin taşıdıklarının hemen hiç eksiksiz gediksiz uçurumun kenarı olduğuna ayılacak, utanılacak, gırtlak gırtlağa girişilmesine dur denilecektir. acının, gözyaşının, kederin v elemin "rengi" var mıdır? acının, elemin v gözyaşının birini diğerinden ayrıştırılacak bir yanı, hali var mıdır? neo liberalizm’in her gün oyun kartları değiştirilirken, yeni hamlelerle düzenlenen, şekil değiştirilip durulan bu sofrada denk düşürüldüğümüz, kapının eşiğinde sizi bekliyordu denilerek ambalajı aniden açılan, hayatlarımızın merkezine konumlandırılan acılar değil midir? bile isteye bata çıka gel gelelim yılmadan yorulmadan varoluşu hiçe sayıp kapsayışı taca atıp durarak, işkenceci başından müdür, bombacıdan amir, zıvanasından her dem vakitsizce çıkarak zehir zemberek söz v demeçleri sıralayabilenleri vezir, estikçe mangalda kül bırakmayan gel gelelim hiçbir sorunu tam v net, eksiksiz v gediksiz çözüme ulaştıramayanlardan başvezirliğe taltif edilip onurlandırılarak büyük başların yönettiği bu engebesi bol satranç oyununda piyonluk görevini yılmadan sürdürenlerin, yozdillerini, nefret tespitlerini işittiğimiz karşılaştığımız bu diyar hala bizim midir? bizleri (her kim olursak olalım) asmayıp da besleyelim mi hadsizliğinden farklı düşünmeyen, günü okumayan, derdin merhemini değil yarayı daha çok kanırtmayı, bunun için de katışıksız hiddeti pışpışlayan, can alan bu diyar hala bizim midir?

halihazırdaki portrenin dişe dokunurluk kısmını bir kenara bırakalım sorun mesnedinin kendisine karşı olan duyarlılığının hangi seviyede bulunduğunu göz önüne alırsanız, kürt kelimesinden çekinilmeksizin alenen tiksinilen, iğneleme v seslendirmelerin bir algının normalleştirilmesi sürecinde–bildiğiniz ırkçılık- durmaksızın başka başka evrelerinin sergilenebildiği, göz yumulduğu bu diyar bizim midir? ermeni kelimesinin deyyusun suç ortakları arasında anılmasındaki yüzsüzlüğün daimiliğinden, süryani denilince yok oluşlarından istifade ederek kalan izlerinin de silinmesine teşne olunabilen, türk denildi mi birlik v beraberlik vurgusu v çıkarsamasının paralelinde yalnızlaştırılan yalnızlığa mahkum edilen gücü yedi düvel(d)e yettiğinden söz açılsa da burayı yaşanılır kılmaktan uzak tutan bu terminoloji, bu gerçekten vahvahlanılası sahipleniş ile bu diyar halen bizlerin midir? portre; tezini mübalağa taşıtmaz bir biçimde sunumlandırırken her acaba, ama, fakat , gelgelelim hile hurda v desisenin vakit sektirmeden ikrarının yolu v yamacında düşünelim tüm benliğimizle beraber, tezer özlü’nün kelamına da sığınarak "bu ülke hala bizim mi, yoksa bizi unufak, lal, suskun, ölü kılmaya yemin içmişlerin yurdu" mudur?

sesli meram bağları
heiner goebbels official
heiner goebbels - stifters dinge review bu greg barbick via blogcritics
ilhan mimaroğlu wikipedia
ilhan mimaroğlu özel yayını - deuss ex machina
erdem helvacıoğlu official
erdem helvacıoğlu - timeless waves official
steve roden official
machinefabriek aka rutger zuydervelt official
biosphere official
biosphere - l'incoronazione di poppea review by josh becker via bpm
sabi official
ryuichi sakamoto tribute album via electric sheep

 ...Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam...İyi Haftalar...

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan - Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – Promos – Makina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
---------------------------------------------------------
>>>>>Info Go-R-Sel
untitled by bas bogers via flickr
bas bogers flickr page

>>>>>Poemé
İşaret Fişeği - Friedrich NIETZSCHE*

Burada, adanın denizlerin ortasında çıkıverdiği,
bir kurban taşı gibi birdenbire yükseldiği yerde,
burada, kara göklerin altında tutuşturuyor
Zerdüşt koca ateşini,
yollarını kaybetmiş gemicilere işaret ateşi,
bir cevap verebileceklere soru işareti...

Beyaz-gri karınlı bu alev
-arzulaması yalıyor soğuk uzaklıkları,
hep daha arı yüksekliklere uzatıyor boynunu-
sabırsızlıkla dikelmiş bir yılan:
bu işareti takıyorum kendi kendime.
Benim ruhumdur bu alev:

Kanmazca susuz hep yeni uzaklıklara,
durgun yalazını fırlatıyor, yukarlara.
Ne demeğe kaçtı Zerdüşt hayvandan da insandan da?
Ne demeğe bıraktı sağlam karaları?
altı yalnızlığı tanımıştı bile
ama yetmedi ona denizin yalnızlığı,
ada bıraktı tırmansın, tepe bıraktı yansın, alev olsun,
bir yedinci yalnızlığı, yukarıya,
attı şimdi oltasını arayışla,
Ey yollarını kaybetmiş denizciler! Ey sönmüş yıldızların artıkları!
Siz ey geleceğin denizcileri! Ey keşfedilmemiş gökler!

İşte atıyorum bütün yalnızlara oltamı:
bir cevap verin alevin sabırsızlığına,
yakalayın bana, yüksek dağlarda bekleyen balıkçıya
yedinci, sonuncu yalnızlığımı!

Çeviri: Oruç ARUOBA
Kaynakça: Şiir

Comments