Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_503_--_alltid förtrycket
09 Haziran 2014 Pazartesi gecesi "canlı" yayınlanmış programın parça dizinidir.
>>>>>sesli meram muhteviyatı<<<<<
1. Moon Zero - Shadow Den (Denovali Records)
2. Moon Zero - Endless Palms (Bruised Skies Remix) (Denovali Records)
3. DeepChord - Prayer Wheel (Soma Quality Recordings)
4. DeepChord - Seaweed (Soma Quality Recordings)
5. Akkord - Torr Vale (Houndstooth)
6. Akkord - Channel Drift (Houndstooth)
7. Aerts - 5.1 (Authentic Pew)
8. Aerts - 5.3 (Authentic Pew)
9. Gantz - Spry Sinister (Deep Medi Musik)
10. Gantz & El Mahdy Jr - Rising (Deep Medi Musik)
11. Enei - Slender (Critical Music)
12. Enei - Breath (Critical Music)
alltid förtrycket
(503)
Her Anı Utanç Vesikası Olan Bir Ülkede Anlatmak Kâfi Gelir Mi?
Sanki bir şeylere kani olunabilirmiş, bir şeyler kâfi gelebilirmiş, belirli bir sonucu nihayetinde özetleyebilirmiş, anlaşılmasına yol ve zemin sağlanabilirmiş ufkun dar edilmesinden çıkılıp, dapdaracık kalıplar tümden açılabilirmiş, aşılabilirmiş gibi daha önce karşılaştığımız kelimelerle, cümlelerle yolumuzu birleştiriyoruz. Hep ezber edilmiş, durmaksızın ya yüz yüze, ya baş başa kalınmış behemehal tedbirlere rağmen "sanki" bir yerlerden hep hatırlıyor olduğumuzu meydana uluorta seren, göstere gelen bir uzamda tekrarlananların, cümlelerin bir şeyleri dönüştürebileceğine umut bağlamaya inatla devam ediyoruz. Ne ki, denkleştirdiğimiz harflerden mürekkep kelimeler ve anlam çabası cümleler yekûnu tanıdık bir tanıklıktan ötesine geçit vermiyor.
Tanık olduğumuz bedbinlik, bu kör karanlık sağırlaşmanın bir tezahürü olarak öne çıkartılan, kendi bildiğini eylemek güdüsü erkin muntazaman hiddet ve şiddete olan yakınlığı ve tüm bunlardan bir geleceğin temellendirildiği böylesi bir yerde gördüğümüze dair yorumlardan öteye ulaşmıyor, ulaştırılmıyor hiçbir zaman. Bildiğimizi fark ettiğimizden bu yana ceberutluğun pek çok mizansenine figüran edilirken o başrollerin nasıl da kahırlanılası bir Azraillik müessesi olduğunu anladığımızdan bu yana cümleler tek başına kâfi gelmiyor. Sımsıkı tutunduğumuz cümleler erkin değil kulağına o sımsıkı korunan duvarlarına kadar bile ulaşmıyor bu ülkede Anlatılması zaruri olanların nasıl kanıksatılıp bu da geçer nasıl olsa unutacaksınızlar ile hemhal edile edile geçersiz bir çığlığa dönüştürüldüğünü görüyoruz bir kez daha. Bunu örnekleyen bir zamanda yeterli gelmiyor hiçbir cümle, anlatım vs.
Toplumsal dönüşümün izahattan, sorgudan uzak uzakta konumlandırılmasının neticelerinden birisi olarak devamlı ampuller çakıyor yol nereye derken bir başına kurulan cümleler daha her şeyin başında olduğumuzu hatırlatıyor bir türlü ilerleyemediğimizi gösteriyor. Bir türlü dertlerimizin ortaklığına vakıf olamadık bunun gibi nicesiyle o detaylarla dert oluyor koca bir umman. O ummanın içerisinde sözüm ona yaşaya dururken "tanık" olduklarımızı aralıksız kesintisiz aktarabilmek eskisinden de zor oluyor. Biyopolitik tahakküm şeceresi eylenirken, bu katara eklenen cümlelerin yüklendikleri vicdanı kanatmaya devam ediyor. Bir örnekleştirilmiş cümleler erkin dağarcığından çıktıysa bir de mutlak doğrudur düzleminde yankılanan beylik laflar ve fazlası geçmişi unutmamızı salık veriyor. Geçip gitmiştir! çıkışındaki kadar merhamet, mana belirli bir ağırlığın altında kala kalıyor.
Ezber okumalar ve had bildirimlerinde bir nihayet yahut ta sonun direktifi olmadığından her gün cehenneme çevirtiliyor ustanın elinde, gözetiminde. Yetmiş yedi milyonun temsilcisi olduklarını neredeyse aralıksız olarak dile getirenlerin her gün başka bir cürüm ile yeni bir utanç vesikasıyla toparlamalarına şahitlik ediliyor bu sathı mahalde. Cümleler ne kadar kanıksanırsa kanıksansın son kertede yafta, hiddet ve zulüm bu ülkenin ayrıştırılmazına dönüştürülüyor. Sekiz sütuna manşetlerden, haber bültenlerindeki cerahati alenen onore eden sayıklamalardan ve her şey normal - rutindeymiş gibi davranılmasından okunabilir tüm bu bahsettiklerimiz. Biteviye, tutturulan güzergâhlar oluşturulan gündem çıkışları asıl konuşulması gerekenleri sürmenaj edip durmaktadır bu ülkede. Sıradanın derdi yeteri hiç bir türlü görmezken her gün üzerine ilave olunurken bu iktidarcılık türküsünü çalanların aralıksız hiddeti ekleniyor o menzile aralıksız.
Bayrak mefhumu, direğe tırmanan çocuk ya da değil haddini bildireceğiz, o askerler(!) bunun hesabını verecekler yirmi günü aşkındır Lice'de o insanların neye tepki gösterdiklerini ve ne için bunca zulme rağmen hala orada bulunduklarını unutturmaktadır. Erk masallarını anlatırken bağır çağır gerçek sorunlar kenar süsü eylenmektedir hiç bahsedilmeyen. Kalekolların bir güvenlik gereksinimi olarak değil otuz dört senelik devlet şiddetinin her an yanı başınızda olacağız diklenmesinin sorgulanamıyor oluşudur halen mesele iş bu heyulada. Erkânı devletlû için hizada tutulması şart koşulmuş ondan gayrisi unutturulmuş Kürd özgürlük hareketine, o gerçekliğe karşı yeni duvarlar bina edilmesinin yolunu açandır bu heyula. Sözüm ona barışırken o süreçte bile mütemadiyen savaş için eli tetikte olanların kimler olduğunun ıskalanma gayetidir o heyula.
Hariciye nazırı davutoğlu'nun stratejik derinlikli çözümlemesinin, bölgenin lider ülkesi sayıklamasının ardının ve sonunun; -Işid'e taşeronluk, Suriye’dekinden beter bir işgal için Musul'un gözden çıkartılmasıdır konuşulmayan. Kan ile kurulan hükümranlıkların ezelden bugüne kadar gelen uğursuz simyasına bunca açıkça destek verilmesinin peşinden ne gelecek vurgusunun, vurgununun hep eksik hep gedik konulmasıdır heyula. Bir türlü konuşulmasına müsaade olunmayandır. Behemehal büyük devlet diye savunulanın o aralıkta kurulan dev cümlelerin, bir savunuş hattında büyük kepazelikleri örtbas edebilmek için kurulduğu takdirinizedir. Cümleler var olan yıkımın boyutunu fark edememek, fark ettirmemek, usulün ve düzenin devamlılığı adına sürüncemede kalmak için çatılmaktadır. Makûs kader diye vaaz olunanların tamamının insan elinden çıkma hatalardan mürekkep olduğunu unutturma gayretine düşülmektedir bu gümbürtüde.
Her şeye kudreti bulunduğu ifade edilen işte bu devletin kendisi yekten bir kez daha duvara çarpmaktadır vurgun, çarpma ile yeri göğü sarsmaktadır. Herkesi ayrıştırmak, yaftaladıklarına göre sınıflandırmak, kimliklerine göre had tahsis etmek biliyorsunuz ile affedersinizlerin havada uçuştuğu belagati taşıyarak şu an sınırın öte yakasında cereyan edenlerin kıyamsız suretlerine ön ayak olunmaktadır. Suriye ve Irak'ta yapılmaya çalışılanların, bir ölçüde gerçekleştirilen "etnik" temizliğin, linç misyonunun, daha fazla zapt-ı raptın bu topraklarda, bu kara parçasında gerçekçi bir yıkımı bina etmektedir. Bunu ölümler ile de buluşturularak cerahat siyaseti ile hemhal edilerek bu yollar kat edilmektedir Mefhum üzerinde olan biteni sorgulamak hep aynı aralıklarda boğuntuya konulmaktadır. Unutturulmak istenen hep bu sahici, söze gerek bıraktırmayacak yıkıma dairdir.
Yargılar tamamen, karma karışıkmış gibi görünürken Sünni, Hanefi, Müslüman ve Türk nadiren de olsa Laik ekseni birleştiren bu tanımlananlar dâhilindekilere hayatın var olduğu zikredilmektedir. Geriye kalanlar ya misafirdir yahut ta mihraktır. Geriye kalanlar ya hak hudut bilmez yahut çapulcu, vandaldır. Ya ötekisidir Rum'dur Süryani'dir, Ermeni'dir, Alevi'dir, Kürd'tür, yahut ta katilleri mubah sayılacak kadar onanmaya çalışılan Lgbtiq. Cümleler korunaklı makamlardan birbiri ardına eylenirken neticede oluşan yıkım fark edilmesin diye bütün bu çabalanımlar bugün bu ülkede artmaktadır. Sınırın öte yanında göstere göstere gelen kıyametteki taşeronluk zevahiri ele vermektedir. Onca susacaksınız talimatına rağmen bir yerlerden kendini göstere gelmektedir. Aslında yapılmak istenenin uygulanmaya çalışanın en şiddetlisi gösterimdedir hep bir hizada tutmak için; zorbalık ve Azrailliğe neden tamah edildiği bunca önemsendiği kanıtlanmaktadır kare kare.
Lice'de, Meskan Dağı'nda barışı muhafaza etmek, kör topal bugünlere getirilmiş olan sürecin savaş naralarına daha da savaşmalıyız diskuruna, ezberletilmiş kürd düşmanlığına kalekollarla yola devam diyen bir erkanın karşısında isyana durulurken olanlara reva görülenlerde saklı olandır zorbalık. Devletin zuhur ettiği beş günde yapılıp edilenin üç cana kıyabilmenin o çok sayıklanıp durulan sürecin de daha ne kadar sineye çekilebilir bir muamma olduğunu açık etmektedir. Sosyal medyanın her dönemecinde karşılaştığımız bayrak indirme, alaşağı etme konusunun, çekiştirilip durulduğu, yekpare milliyetçilik sunumunda ki yapan şahıs için jitem muhbiri sözü bir iddiadır olan bitenin aslında nasıl da provoke edildiği sonucu göstermektedir. Her şey kontrolümüz altında diye buyrulurken bir kez daha devletin, erkânın tuzağı gezi direnişinde fark edilen çokluğu alaşağı etmiş ayrıştırmış ve deyim uygunsa yeni kırılmaları eski yöntemlerle sağlamıştır.
Eski yöntemler Çiller anonslarından, bugün kıyamet koparken halen her şey yolunda, rehineler emin - güvenli yerlerde diye buyuran bir devletlû masalından cismanileşmektedir. Hep erkân anlatmaktadır kendi bildiği gibi. Yazdığı, çizdiği, noktasına ve virgülüne karıştığı gibi medyasıyla halkın hiçbir şeyden haberdar olmamasını sağlamaktadır. Fanusta olduğumuzu, nefes almanın bile imkânsızlaştığını zikrederken bile bir hukuksuzluk ile karşılaşacağımız çok net bir biçimde örneklenmektedir. Hakkaniyet uzam dışı bir tanımlama haline terk edilmektedir bir kez daha. Doksanlara geri mi dönüyoruz sorusu sorunsalı basbayağı bir şüpheyken çok tartışılası bir meselken Rıza Bayram'ın cesedi bulunur Berdan Irmağı'nda. Gösterilere saldırmayı, yasalar dâhilinde güvence olarak tanımlandırılmış olan tepki gösterme, ses çıkartma hakkını kullanırken gözaltına alınmak istenen o Rıza Bayram aramızda değildir artık. Gerisi muammalardan bir demet dahadır.
Adana'nın merkez Seyhan ilçesinde polisin Akrep tipi bir zırhlı araçtan attığı "ses bombası" olduğu belirtilen cismin kafasına isabet ettiği 15 yaşlarında İbrahim Aras isimli bir çocuk hayatını kaybetti haberi düşer ajanslardan. Bu sefer eylem de yoktur herhangi bir olay da. Kolluk kuvveti bir destan yazmadır, nasıl sabrediyorlar anlamıyorum lafları arasında yine yeniden en iyi bildiği şeyi katletmeyi sahnelemektedir bir kez daha. Bir çocuk daha katledilmiştir işte. Geçtiğimiz sene Berkin Elvan'a rast gelen, bu sene İbrahim Aras'a yönlendirilmiş destan devam ettirilmiştir. Hiçbir şey olarak değerlendirilmeye devam ettiğimiz bu ülkenin yurttaşları olarak değerimizin ne olduğunu özetlemektedir bütün bu yazı - meram tantanasından daha gerçek!
Her şey plastikleştirilmiş dünyada tamı tamına daha büyük yıkımlar içindir ortaya konan şiddet sarmalı. Giderek plastikleşen algılarda benzeş tepkilerle boğuntuya konulan, unutursunuzlar ile geçiştirilen bir düzenin tesisidir payımıza düşen ve düşürülen. E iyi güzeldir tanımlamalar da nereye kadar naylonlaşacaktır tepkime. Daha kaç İbrahim Aras kalmıştır bu ülkede katledilecek. Nereye kadar o lağım ağızlı erkânın dibini kovalayan si en en, ne ti vi ve benzeri mecraların yalanları işitilecektir. Sırf o devletlûdan azar işitilmesin, aman alınan ihalelere zeval gelmesin diye daha kaç çocuk terörist ilan edilecektir. Daha kaç çocuğun vebali ve ahı alınacaktır!. Bir baba oğlunun ellerinde bomba olmadığını kanıtlama zorunluluğu için sınanacaktır kaç kez, kaç defa.
Katledenler işlerini yaparken nereye kadar anlatılacaktır masallar. Devletin borazanlığı, aman zarar gelmesin!, aman ucu bana dokunmasınlar arasında kaç günahlık yer vardır daha, sorgulanmayacak. Otuz dört koca yıldır masal anlatmış olanların, ona çanak tutan sümsük medyanın yalanlarıyla yarın sabah bir teröristten! kurtulduklarına sevinenlerin olacağı bir ülkede huzur ne demektir, huzurlu olmak nasıl bir şeydir. Kolluk kuvvetinin sorumluluk sahası daha fazla öldürmek dışında herhangi konumda ileri sürülebilir mi? Tükenen, tüketildikçe daha fazla köşeye kıstırılan, zorbalığa rehin edilip, gaza, copa, dayağa ve kırıma, hiçbiri uymazsa en hafifinden tenkite maruz bırakılıp, en ağırı ölümlere terk edilip inatla unutulması tavsiye olunan bu uzamda hayat nerededir? Önce kadın mıdır kız mıdır bilmemler gelmişti arkasından mevzuumuz bunlar değil diye bir yok edişin Metin Lokumcu'nun üzeri çizildi.
Kendini daima tekrar eden aklın tezahürü bir köyü komple yok etti. Düğmelerle bu ülkeyi idare edenler Roboski'de kıyameti yeniledi. Affedersinizler, cinsimiz cibilliyetimizi mevzu ediliyorlar hep havalarda uçuştu arkası bir ayrımın yeni evreleri oluverdi. Herkese hiza, herkese ayar tahsis olunuverdi. Herkesin sınırları yeniden hatırlatılıverdi. Elinde sapan vardı'dan, Emri ben verdim’lere uzanan, hayatı gasp edilenlerin ardından yuhalamalar ve şiddet olduruluverdi. "Linç" bu mefhumda devletin enikonu sığınağı eyleniverdi. Gün aşırı an be ana akla mıh gibi kazılan şey bunca şeye rağmen yas sev ya terk et cümlesine iliştiriliverdi. Sevmek ediminin karşılığı çok daha fazla zulme boyun eğmek olarak naklediliverdi. Bugünün ülkesi heyulaların girdabında çocuksa çocuk gereği neyse yapılacaktırı da sahipleniverdi. Canlı canlı linç teşvikleri, katliam provaları, katilleri onore etmeler vb söz konusu ülkenin her ne halde olduğunun da aynalayıcısıdır aynı zamanda görebilene.
Çoluktu çocuktu kadındı kızdı erkekti yahut ta delikanlı ya da herhangi birisiydi. Sorun kanıksatılmış, şiddeti reddiye için yapacağımıza bağlı şekillenmekte ret mi sineye çekiş mi? Bu kaçıncı çocuktur hiçbir şeyden habersiz katledilen ve neyin hesabıdır inatla erkin dilinden dökülen. Neresindeyiz bu kör şiddetin ve karanlık çağın. Soru ortadadır iki sonuç ya da iki cevap yoktur ya çukurdan çıkış yahut ta azabın sonsuzluğunda sırayla yok oluş, felaketlere tanıklıktır paylaşacağımız. Dökülen/ecek/ kandan medet umanların dünyasında daha fazla sorgulamak ne zamandır, yeter artık ne zamandır! "Devlet görevini nasıl yapacağını size mi soracak?" diye buyurmuştur Adana'nın İl emniyet müdürü. Katledilmeden; nasıl yapacaklarını bilmediğimiz o kör şiddetle bir kez daha canımız yanmadan evvel düşünmek ne zamandır, yeter artık ne zamandır!. Gerçeğin çölündeyiz, zamanın durduğu yerdeyiz, yok olmadan önce meramımızdır.
>>>>>Bildirgeç
Faşizm Sizin Çocuğunuz - Akın OLGUN - Birgün
Analizler yapmayacağım. Bir karşılığı yok bu ülkede biliyorum. Zaten bana göre de değil bu yüksek ölçekli “ahkâmlar”. İnsan yanımıza dokunmuyorsa hiç bir gidiş, ne anlamı var ki bol çakıl taşlı vatanın. Kimliğine bakıp, kimin ölümü hak edip etmediğine onay veren o kurutulmuş ruhla gerçekte neyi, nasıl sevebilirsiniz?
Evleriniz bombalanmıyor, çocuklarınızın parçaları ellerinize verilmiyor, başınızın üzerinden mermiler geçmiyor, yanı başınızda bombalar patlamıyor, her gün aranızdan biri, bir gece ansızın kaybolup bir yol kenarında cesedi bulunmuyor, benim çocuğum mu diye çıkan kemiklerin peşinden koşmuyorsunuz. Dikili inşaatların temelinde acaba benim yavrum da var mı diyerek geçmiyorsunuz önünden. Size dışkı yedirmediler, köyünüzü yakmadılar, ananızı, bacınızı işkence sorgularında çırılçıplak soyup karşınıza dikmediler, cesetleri tankların, panzerlerin arkasında sürükleyip parçalayarak “alın leşlerinizi” demediler. Ne bir savaş uçağı tepenize bomba bıraktı, ne de Skorsky helikopterlerden üstünüze cesetler atıldı.
Şimdi “savaş”, “imha” diyerek hiç başınıza gelmeyen cümleler kuruyorsunuz yeniden. Kendi çocuklarınızı sakınıp budaktan, başkalarının çocuklarına “yürüyün” diyorsunuz. Ama mayınlı yollar, kopan kollar, bacaklar sizin sofranızda hiç bağdaş kuramıyorlar. Tekerlekli sandalyeleri gazisi oldukları vatanın kaldırımlarına çarpıyor, protezleri aşamıyor merdivenleri, ellerinde kalıyor.
Kaç bin gazisi var bu savaşın ve siz kaç binini gördünüz hayat içinde? Kaçınız gönüllü çalışıyorsunuz onların hayat cephesinde? Dansözlü, şarkılı, sözlü gecelerden arta kalan “gazilerimiz eğlendi” manşetciklerinden geriye ne var?
Neden “Savaş” değil de “Barış” canınızı acıtıyor bu kadar. Bir halka “teslim olun” diyerek, “pişmanlık” dayatarak diz çökerttiğinizde zafer mi kazanmış olacaksınız? Siz eşitliği bozduğunuz için öldü o on binler. Eşitsizse halklar ve bu eşitsizlik hak görülüyorsa eğer, kaçınılmazdır acılar. Önce siz, sonra onlar sizin içinize mezar kazmaya başlar. Birbirimizin içine mezar kazmaya devam ettikçe ölümler, acılar sıradanlaşır.
Biliyoruz;
Ali’yi, Berkin’i, Ahmet’i, Medeni’yi, Mehmet’i, Abdullah’ı, İrfan’ı ve nicelerini öldürdü bu devlet. Ama sadece devlet değil, içimize yerleştirdikleri devlet de onayladı bunu. Yuhaladı binlerce insan Berkin’in annesini ve şimdi yuhalıyoruz çocuğunun bedenine saplanan o mermi yarasına bakıp “yaralarına kurban olurum” diyen anneyi.
“Cebinde bilye varmış amaa” ile “ askere taş atıyormuş amaaa” diyen ses aynı ses. Polisin sabrına şaşıyorum” diyen Başbakan ile “teröristlere şefkat gösteriliyor” manşetleri atanlar aynı faşist kalıbın ürünü.
Orman yakanları kahraman ilan eden Çölaşan ile ağaçları yok eden iktidar aynı. ( 11 Haziran 2006-Hürriyet, “Kahraman” başlıklı yazı. 12 Ocak 2013-Hürriyet, “Cinayetin anımsattığı kahraman”)
“Çocuk çocuk deyip durmayın, kaçakçı onlar kaçakçı” diyerek Roboski katliamını savunan Başbakan ile “Sayın kaçakçı, babası eşek anası attır” diyerek “ohh” çeken Özdil birbirlerinin ruh ikizi sadece. (Bkz 6 Ocak 2012 “Sayın kaçakçı” başlıklı yazı)
O “ imha ederiz” diyen sesin arkasında hepsi. Onlar düşündükleri gibi konuşuyorlar. Öylesine çıkmıyor sesler, manşetler. Bir tek Zeybek oynarken diz kırıyorlarmış. Doğrudur, işkencede kırılacak bacak hiç onların olmayacak, kıranların pış pışcıları durumunda hepsi, ondan bu kadar rahatlar…
Geçelim şimdi;
Bayrak, daha büyük bayrak, devasa bayrak, köprü boyu bayrak ve “herkes evine bayrak assın, asmayan bölücüdür” Faşizmin, fetişleştirdiği bu propaganda ayarı, masum bir tepkiden, asmayanı bölücü ilan ederek yan komşusunun balkonunu dikizleyen hale getirilişine ne güzel örnektir. Artık çocuklarınız bir bölücünün çocuğudur, kızınız, oğlunuz bir vatan haininin evlatlarıdır.
Konya’da o yurtta, demir sopayla Kürt çocuğunu uyurken döverek işkence yapıp kameraya çektiren o çocuk artık sizin en iyi çocuğunuzdur.
Faşizmi, çocuğunuz olarak alacaksanız evinize dikkat edin.
Bir gün sizi beğenmeyebilir, kafatasınızı ölçmek isteyebilir.
* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bireyi neredeyse dakika sekmeksizin nefessiz bırakışı karşısında hala "akil" olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural ve kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınabilmesi. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle, koşar adım kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor günahıyla sevabıyla... yazabildiğimiz kadarıyla. Meramın sınırlarının tamamlayıcısı olan makaleleri paylaşmaya çalışıyoruz ağ bağlantıları dizininde hepsi bir arada yazılarda değinemediklerimiz için okunması elzem hayat derslerini arşınlıyoruz. Akın OLGUN'un Faşizm Sizin Çocuğunuz başlıklı makalesi yazmaya gayret ettiklerimizin bir toparlayıcısı görünürlüğü ve bilinirliği elzem olanlar için bir hatırlatıcı. Akın OLGUN sözcüklerle bize unuttuğumuz şeyleri tane tane anlatmaya devam ediyor metinde. Hatırlamak isterseniz, yahut ta unutmayanlardansız bir dolusunu faşizmin aslında ne olduğunu idrak edebilmek için bir vesiledir bir kez daha bu çukurda.. Akın OLGUN'un ve Birgün Gazetesi'nin anlayışlarına binaen metni sayfamıza alıntılıyoruz.
..Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina ile devam...İyi Haftalar...
Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Jiyan! - Hayat! - կյանք!
“Gezi Parkı Eylemleri: Türkiye’de Toplanma Özgürlüğü Hakkı Şiddet Kullanılarak Engelleniyor” - Uluslararası Af Örgütü
Gördüm - Bir Gezi Parkı Direnişi Belgesel Filmi - Documentary Film - R H - Vimeo
Dönüşüm - Gentrification Belgeseli - Yönetmen Hakan TOSUN - Youtube
Bir Daha Asla!
Soma'da Hayatını Kaybeden İşçilerin Anısına... - Soma'nın İşçileri
Soma'da Sekiz Saat - Devrim TABAN, Zeynep ORAL - Vimeo
Sesli Meram / Deuss Ex Machina Kayıt Bloku.. Geçtiğimiz Günlerden Ses ve Söz
Üzüntümüz Öfkemizin Tohumudur - Meydan Gazetesi
Dikkat Devlet: Bayrağa Sararak Muhafaza Ediniz - Defne ÖZONUR - Birgün Fikir
Lice Kürdün Direniş, Zulmedenin Yenilgi Tarihidir - Hayri TUNÇ - Jiyan
Gezi'den Lice'ye Yol Olur Mu? - Emek EREZ - Radikal Blog
Lice’nin Mezarları - Ayça SÖYLEMEZ - Birgün
Bayraklar… - Gün ZİLELİ - GZ' Blog
Bayrak Bahane Faşizm Şahane! - Güven Gürkan ÖZTAN - Birgün Pazar
Çoçuk Kanından Yapılan Bayraklara Sarın Beni - Güneş KARA - Jiyan
Lice İnceleme ve Tespit Tutanağı - İHD Diyarbakır Şubesi
'Taraflar Savaşa Mı Hazırlanıyor?' - Pınar ÖĞÜNÇ - Radikal
Habur’u Unutmak ya da Barış Nereye? - Sarphan UZUNOĞLU - Jiyan
Rıza Bayram'ın Cenazesi Bulundu - Etkin Haber Ajansı
Hafıza ve Soma: “Yeni Türkiye”nin En Büyük İşçi Katliamı - Serhatcan YURDAM - Yurttaş Gazeteci
Gezi'nin Seçimi: Çankaya İttifakı - Erkan BAYIR - Radikal Blog
HSYK Kararnamesi: Akp, Sosyal Demokrat, Ülkücü İttifakı Yatırımı - Kemal GÖKTAŞ - KG' Blog
Ötekilerin Ötekileri: Ezidiler, Aleviler, Süryaniler… - Çetin YILMAZ - Jiyan
Bir Gerilla Anlatıyor: Dağ ve Çocukluk Algısı - Ruken ŞAHAN - Bianet
Bir Medeniyet Kenti Düşerken! - Fehim TAŞTEKİN - Radikal
Erbil’deki TIR Şoförü: Arkadaşlarımız Bırakılmadı - Ayça SÖYLEMEZ - Bianet
IŞİD ve Yeni Ortadoğu Denklemi - Halil SAVDA - Yeni Özgür Politika
IŞİD ve Türkiye, Irak, Suriye, Nusra … - M.C. EBRARİ - MCE Blog
IŞİD’in 1500 Militanı Musul’u Nasıl Aldı? - Ali KARATAŞ - Evrensel
Suriye Sınırında IŞİD Örgütü Şoku - Bugün
"Bağdat Yolu IŞİD'in Irak'ta Sonunu Getirebilir" - Mete ÇUBUKÇU - Bianet
Iraq Isis Crisis: Mass Executions of Civilians and Soldiers In Mosul, Say UN - Jack MOORE - IBT
Iranian Proxies Step Up Their Role In Iraq - Phillip SMYTH - Washington Institute
Iraq At The Brink - Michael RUBIN - AEIdeas
100 Kilometer Bis Bagdad - Silke MERTINS - Taz.de
Musul’dan Sonra Kerkük Tehdit Altında - Jiyan
El Kaide ile IŞİD arasındaki Anlaşmazlığın Boyutları - Muhammed EBU RUMMAN - Al Jazeera
The Iraq-Syria Civil War Challenges Both The US and Iran - Bob DREYFUSS - The Nation
Syrian Kurds Continue To Blame Turkey For Backing ISIS Militants - Amberin ZAMAN - Al Monitor
Revenge Of The Kurds - Keith JOHNSON - Foreign Policy
İslâmlar Savaşı ve Laikliğin Âhı - Tayfun ATAY - Radikal
Suriye Ordusu Keseb'i Geri Aldı - T24
Musul'daki Ermeni Kilisesi Bombalandı - Agos
IŞİD Manastırı Eli Geçirdi, Süryaniler Yine Göç Yolunda - Bianet
Cumhuriyet’in Ermeni Fişlemesi İlk Kez Gün Işığında - Nevzat ONARAN - Agos
Êzidi İnanç ve Kültürü Üzerine - Mehmet ÖZCAN - Jiyan
20′ler Anması Basın Açıklaması - Nor Zartonk
Paramaz ve Yoldaşları - Tarih ve Toplum
Türkiyeli Bir Devrimci, Yoldaş Paramaz - Kadir AKIN - BiaMag
Paramaz ve 19 Yoldaşı Anıldı - Özgür Gelecek
Festus Okey Kararında Garip Gerekçe: Ölenin Kim Olduğu Önemli Değil - İsmail SAYMAZ - Radikal
Sendikalar ve İşçi Sınıfı - Tahir CANAN - Günzileli.com
Yazarlar Toplantısında Bir General - Mustafa ÜNAL - Zaman - Mühim Hadiseler Enstitüsü
Taraflı Gazeteciliğin Başarısı - Kemal GÖKTAŞ - Radikal Kitap
Understanding Turkey: Lack Of Interpersonal Trust - Ola CLAESSON - What's Up Turkey
Murathan Mungan: "İstanbul’dan Hıncını Alan İnsanlar Yönetiyor İstanbul’u" - Serkan AYAZOĞLU - Arkitera - Başka Haber
Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği - Resmi Gazete
Okmeydanı’nda Neler Oluyor? Erbay Yucak ile Söyleşi - Yaşar ADANALI - Mutlu Kent
4 Ayda 13 Milyonluk Resmi İlan Alan Gazeteler - Radikal
Why Soccer-Loving Brazilians Are Voicing Discontent Over World Cup - PBS
Emrah GÖKER: “Vefa ile Arzu Ettiğimiz Militan Sosyal Bilimcilik Pratiğini Yeniden Düşünmek” - Sidar BAYRAM - Arka Kapak
Hannah Arendt ve ‘İnsan Hakları’ Sorusu - Elis SIMSON - ES' Blog
Kış Uykusu: Yaz Sıcağında Kışı Özlemek - Aslı ÖZGEN TUNCER - Başlangıç
Borular - Etgar KERET - Nazlimou
Vicdan: Romantizmin Ufku Söyleşi: Ahmet TELLİ - Ulus BAKER - Ütopiya
İnsan Sorumluluktur - Emrah ALTINDİŞ - Birgün Fikir
Berger'den Aşkın Tarifi: 'Senin İçin ve Senin Hakkında' - Zeynep MİRAÇ - Hürriyet Pazar
Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan - Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo’dan iliştirmeye devam ediyoruz.
Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – Promo Inquiries – Makina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo
---------------------------------------------------------
>>>>>Info Go-R-Sel
Tanımsız Çığlık
>>>>>Poemé
Şükrü ERBAŞ - Ondandır
ilk akşamdan alnına düşen o erkenci bulut
o kırık çizgi, sularda susan ışık, eksilen rüzgar dallarda
gölgelerin perde perde pişmanlığı getirmesi
günün gönlünce geçmediğindendir.
avuçlarında biriken ter o gözyaşından içten
bir damlası inancına düşen bir damlası yorgunluğuna
umarsızlık değilse bunalmış ve bitkin
düşlerin gerçeğe dönüşme telaşındandır.
evlerde bıçak yarası bir ayrılık
çatılardan camlara akıp duran kırmızı
her şeyin dokunması insana bu içli saatlerde
zamanın aldıkları geri dönmediğindendir.
bir duruşun var hani susmakla söylemek arası
bir gider bir gelir ikircim sularında
kalmışsa yüreğinin teknesi kıyısız
gözlerinle dilinin köprüleri yıkıldığındandır.
savrulmuş tel tel kalabalıklar içinde
rüzgarın ucunda bir bulut duyguların avucunda bir çocuk
görmeden geçiyorlarsa seni istekle titrediğin yerde
büyüdükçe herkesin bir şeyleri yitirdiğindendir.
bir adam... tutmuş yüzünü uzun yağmurlara
bir kadın... kendi kuyularında ıslak ve hüzünlü
söylüyorsa hala bir incecik türküsünü
sevgiye inandığından, sevgisiz olduğundandı
Kaynak
Comments