Mikro Minimalizm vs Detroit Teknosu + Felsefe = Akufen

Akufen - At Balans Tonique (21.09.2007)

Modern minimal müziğin, bireysel bir çıkarım neticesinde kültürel anlamda ilerlemesini sağlamış bir isim Akufen. Bireysel çünkü; ses örneklemlerinin hazırda olanını kullanmak yerine günün herhangi bir vaktinde elde edilmiş doğal sesleri, radyo frekanslarını, bilimum tını arz eden yapıları sıfırdan imal / kayıt / takip eden bir prodüktör. “Micro-Sampling” üstadı. Homojen bir dengeleme ve gözlem yeteneği ile tınıları birbirleri içerisinde eriyik bir dans müziği üreten, ara kesitler ve çıkışlar ile “ambient” sularına da duhûl olmuş bir müziğin üreteci.

Viran bir şekilde tek bir izlek üzerinde ilerlemek yerine somut olarak algıladığımız pek çok hayati durumu irdeleten, perspektifler Akufen’in müziğinin genel çatısını oluşturuyor. Bu satırların yazarı olarak internet üzerinde yayınlanmış olan ilk makalemizin (x-ist.com) konusunu oluşturmuş Akufen için daha fazlası üretilebilir tüm bu sözlerin. Geçtiğimiz Cuma akşamı Balans Tonique’de gerçekleştirilmiş olan Auf Entertainment’ın gecesinde dj seti ile bizlerle beraber olmuş Akufen’in (Marc Leclair) müziğinden arda kalanları sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Minimal üst başlıklı ve şimdilerde elektronik müzik sahnesi üzerinde belki de en çok ilgi uyandıran ve bir nev-I trend olmuş bir müzikal janr durumunda olan bir müzikal kolaj içerisinde Akufen’in benzeşsizliğini belirtmekte fayda var. Söz konusu tüketim toplumunun getirilerinden birisi olarak hızlıca üret / çabukça tüket kolaycılığına sığınmayışı ve beş sene öncesinde yayınlanmış olan “My Way” debut albümünün köklerinde yer alan seyyahlık ve kaşiflik setinin içerisinde de kendisini, diğerlerinden ayırt ettirmeyi başartan en önemli ayrıntıyı oluşturuyor.

Dub Kult’ın kurucusu olduğu “Living Records” etiketinden 1914 EP’si ile İstanbul’un gizli kalmış elektronik müzik üreteçlerinden birisi olarak kayıtlarını yayınlamaya başlamış olan “Taylan”ın ev sahipliğinde gecenin açılışı gerçekleşti. Türü kombine eden ve “öz niteliklerini” barındıran tını dehlizleri ile kotarmış olduğu set Taylan’ın üretmiş olduğu müziğe de paralel bir bakış atabilmeyi, ana yemek olarak dinlenecek olan Akufen’in seti öncesi leziz bir başlangıcı oluşturdu. Söz konusu “minimal” takısı görece anlamlandırmaları itibariyle agresifliği iyi ayarlanmış bir ses dehlizi ve Taylan bu enginlik içerisinde boğdurmadan, serin serin bir set icrası ortaya çıkarttı.

Akufen At Balans Tonique

Saatlerin gece yarısını çoktan geçtiği sırada, Akufen’in “deck”lerin başında görünmesi ile beklenen buluşmanın gerçekleşmesi heyecanı içerisinde gelen her parça ile zihnimizde tahlillere gark olduk. Alternatif ses kuramcılığı geçmişi ve kayıtlarında yer edinmiş olan çoğulcu kompleksler ile elektronik müziğin “niş” bir hal altında ama dikkatinizi yoğunlaştırdığınızda eğlendirici, yer yer köklerin izlerini de barındıran dj set minimal akıntının “techno” suretlerini birbiri ardına sıralanmasıyla ustaca kotarılmış bir müzik ziyafetine dönüştü.

Dış kaynaklı müzikte, Türkçe kaynak olma konusunda çabaları ile takipçisi olmaktan kıvanç duyduğumuz ve her seferinde sizlerin de dikkatine sunduğumuz “Proodos” güncesinden Sühan Gürer’in önümüzdeki günlerde sitesinde yayınlanacak olan Akufen röportajında da genişçe yer bulacak tahlillerinde de belirtmiş olduğu üzere Müzik salt bir eğlendirici unsur olmanın dışında içinde felsefik damıtımları da barındıran, hayatla mücadelesi hiç kesilmeyen, muhalif yönleri eleştirmekten çekinmeyen bir bütün olduğunun üstünde ısrarla durmasının da yanıtları dj setinin içerisinde birer kimliğe ve somutluğa kavuşuyordu.

Düz hatlar ile örülen, ses tavırları ve kimliği oluşturan alt müzikal açılımlardan beslenen Akufen’in son bir müjdesini de vererek yazımızı bağlayalım: 2008 yılı Ocak ayından itibaren stüdyoya girecek olan sanatçı (arada çıkartmış olduğu belgesel kayıt Marc Leclair-Musique Pour 3 Femmes Enceintes (Mutek_REC)) ikinci uzunçaları ile beş senenin ardından yine çok tartışılacak, özenilecek, örneklenecek önermelerini pardon parçalarını biz dinleyicileri ile paylaşacak. Minimalizm akımının gizli dehlzilerinde ses keşifleri için bu hattan ayrılmayınız.

Comments

Unknown said…
Belirtmek istedigim, cikis tarihini baz alindiginda Marc in muziginin bir alt kulturun kacinci versiyonu olduguna dikkat etmek gerekir.
Evet micro sampling akufen e aittir ve bu onun karakteristik ozelliklerinden biri. Perlon Superlongevity 2 complationindaki parcasi ile tanidik. Evet mirco sampling o kadar populer oldu ki nerede ise son 3 senedir cikan birkoc minimal house produktoru ayni tarzi benimsedi.
Ama gercekten akufeni bir mihenk tasi olarak gorebilir miyiz? Pek sanmiyorum. Sanki `My Way` albumunden beri 3 4 releae i disinda elle tutulur pek bir isi yok. Zamaninda cok severdik.
Bir herbert etkisi birakamamistir.
Ali, biraz geç bir yanıt olacak ama öncelikle yazıyı okuyup fikrini paylaştığın için teşekkür ederim. Bir konuya açıklık getirmek gerekirse; Balans Tonique'e konuk olduğu akşam kendisi ile konuştuğumuzda (Sühan Gürer'in sitesinde kısa bir süre sonra yayınlanacak röportaj) Micro Sampling teriminin kendisine Philip Sherburne'den miras kaldığını, kabul etmek istemese de bir süre sonra alıştığını söyledi. İcazeti ile ürettiği yan projeler ile ki bildiğinden eminim Musique Risquee, Revolver'dan çıkan pek çok isimde emeği var. Montreal'de etkin bir yardımcı. Tabii ki bütün bunlar bir şekilde onu guru veya önder yapmaya tek başına yetmeyebilir. Ama o bunu kendini böyle böyle konumlandırmak için değil gerçekten istediği için yaptığını çok afaki bir biçimde sunuyor. Ümidim ve beklentim önümüzdeki sene içinde yayınlanacak yeni çalışmasında. Kişisel etiketlendirmelerden kaçınan bir sanatçıyı, tematik bir parka dönmüş müzik aleminde biraz daha sivriltmekten başka bir amaç ta yazıda söz konusu değil onu da belirteyim. Herbert hala pıtırak gibi üretmeye gelişmeye ve yön tayin etmeye devam ediyor.
Tekrardan ilgine çok teşekkürler...
Sühan Gürer said…
Ali oncelikle bir kisinin uzun zamandir calisma cikarmasi onun yaratmakta emegi gectigi akimdaki etkinligini azaltmiyor. Sonucta sen de biliyorsun produksiyon farkli bir is. Insanin motivasyonunu etkileyen o kadar cok var ki su hayatta, insan bazen durup dinlenmek istiyor. Keza benzeri seyleri Jimi Tenor da soylemisti kendisiyle konustugumda. Warp'tan ayrildiktan sonraki donemi cok zor gecmis ve icinden bir sey uretmek hissi gelmiyormus.

bunun yaninda Marc o gunku muhabbet/roportaj karisimi 1.5 saatlik surede bana 2 kere firca atti bu turu cikardigini soyledigim icin. ben yoktan bir sey var etmedim, olan 2 seyi birlestirdim sadece dedi. O zaten kendini boyle bir konumda gormuyor. Bu sanirim sadece bizim densizligimiz:)

Herbert'a gelince pozisyonlari farkli. Her sanatcinin uretkenligi de farkli olur zaten. Muslimgauze 17 yilda 100'un uzerinde album cikardi. Buckethead tek seferde 13 album cikardi. Eger yetenek varsa ve konsantrasyonu yuksek biriyse hizli calisma cikarabiliyor. Bazense konsantrasyon ya da hayat sartlari olumsuz oldugunda sanatcilar ciddi aralar verebiliyorlar, keza Plastikman, Klaus Schulze, vs.