Deuss Ex Machina # 270 - Seventythousand4hundred24 Memories (Excerpt)

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_270_--_Seventythousand4hundred24 Memories (Excerpt)

12 Ekim 2009 Pazartesi gecesi "banttan" yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
Album Of The Week: Themselves-CrownsDown (Anticon)
>1<-Tranqill-Payroll (Paul White's Clean Dub) (One-Handed Music)
>2<-Darkstar-Videotape (Planet µ)
>>>>>Myspace Keşifleri / Talents From Myspace<<<<<
>3<-Throwing Snow-Kettleness (Dusted Wax Kingdom)
>4<-Throwing Snow-Glisten (Dusted Wax Kingdom)
>5<-Themselves-Oversleeping (Anticon)
>6<-Themselves-Gangster Of Disbelief (Anticon)
>7<-Antipop Consortium-New Jack Exterminator (Big Dada Recordings)
>8<-Antipop Consortium-The Solution (Big Dada Recordings)
>9<-Neil Landstrumm-How Do You Feel (Planet µ)
>10<-Neil Landstrumm-Say'n'Do (Feat. Profisee) (Planet µ)
>11<-Gang Gang Dance-Bebey (DJ/Rupture & Matt Shadetek Remix) (theAgriculture)
>12<-OMFO-Baghdub (Essay Recordings)
>13<-The Gaslamp Killer-Turk Mex (Brainfeeder)
>14<-Hayko Cepkin-Sıkı Tutun (Kabus Remix) (Bootleg) (EMI Kent)
>15<-Hayko Cepkin-Yalnız Kal Ulen (Kabus Remix) (Bootleg) (EMI Kent)

Download Episode / İndir

Seventythousand4hundred24 Memories (Excerpt) (270) – Durağanlaştırılmış Düşler, Düşe Kalka İlerletilen Hamleler, Kendini Yerine Koymadıkça Anlaşılamayan Gerçeklikler Ve Biriktirilen Tümceler. Anılarımız Şimdi İçimizde Canlandılar. Ses Verecekler

>>>>>Bildirgeç
Açmazlarımızın çözümlenebilirliğini sağlayabilecek çabalanmaların tümünü kapsamı altına almış bir harf dizilimi anahtar. Somut hale dönüştürülmedikçe fark edilmesi imkansız kılınmış olan nicesinde de olduğu üzere üzerimizde, boynumuzda yükünü giderek daha fazla hissettiğimiz, sorunlarımızı belirgin bir biçimde görünür kılmayı amaçlayan bir kavramsal yardımcı. Derinleştirilen aymazlıkların, adam sendeciliğin, en kolay ve basitçe biçimlerde dahi sorunların çözümüne kavuşabilmenin kıyısında zamanı nasıl da heba ettiğimizin farkındalılığını bir kere daha sağlandıktan sonra üzerinde daha fazla düşünülmesi elzem olanı tanımlandıran anahtar. Herkeslerin elbirliğiyle yoksunluk ve sair bir düzenek içerisinde damıtılmakta olan, sizden çok önce denedik bu işler öyle kolay bir şekil dahilinde çözümlenemiyor önermesine karşın hala umudun varlığını sürdürmemiz gerektiğini hatıra düşürmeyi başaran bir yardımcı. Gailelerimiz, koşuşturmacalarımız günlük kaygılarımız arasında nasıl da hemencecik kenara sıvışmaya çalıştığımızı, ucu bizlere dokunmadıkça ses etmediğimizi, tepkilerimizin hepi topu bir ateş olsa cürüm kadar yer yaktığı tasavvuruna kapı bıraktığını çözümlediğimizde kaba hatlarıyla anahtar imgesinin sağlamaya çalıştıklarını daha rahat manalandırabileceğiz. Sözle ve edinip kendimize göre şekillendirdiğimiz bakışımımızın tümüyle, öngörülerle ama asla tenkite ulaşmayanlarla kendi dediğinden başkasına tamah etmeyen önyargılarla mücadele edebildikçe aslında olmamız gerekli olan ama bir türlü bu kavisli yollardan doğrusunu tercih etmemekten kaynaklanan hantallık yüzünden de yanaşamadığımız çözümlemelere hep beraber kavuşabileceğiz. Kendi yanılgıları içerisinde inanmak ölesiye inanmak dışında pek de bir işlevsellik barındırmayan cepheleşmelere karşı fikirlerimizi daha da fazlalaştırmalıyız. Zaman mevhumu yıllarımızı istisnasız bir biçimde ömrümüzden alıp götürürken, bir an öncesinden karar anımıza yakınlaşmalıyız. Sorunların çözümü için önümüzde duran enikonu karışık yapboz parçalarından doğru hamlelerle gerçek resme ulaşmalıyız. Aidiyet ve kavramsal yığıntıların bir örnekleştirmek dışında sunduklarının alternatiflerinin de ancak insan eliyle olabileceğini bir kere daha kalınca altını çizerek paylaşmalıyız. Günler geçip gittikçe yitirilen yaşama bağlılığı, sorunlarımızı çözmek konusunda olan inancımızda yer edinen aşındırıcılığa karşın harekete ve söze geçebilmemizin gerekliliği önem kazanmakta iş bu noktada. Anahtar yek başına yolumuzu tayin etmeyeceğinden çok daha fazla emeğimizi gerektirmekte. Hem de hiç olmadığı kadar fazlasıyla ve ısrarla birlikte. Bütüncül kapsayıcılığın refakatlerinde. Anahtar metaforu bir yerde makul olarak tanımlandırılmış sınırların, atıl duruma terk edilmiş olan kurcalamayın belleğinizi sonrası kötü olacaktır diklenmesine karşı bir duruşu da ihtiva eder. Yol yordam keşfedildikçe, açılan gedikten yeni çabalanımlara ve teşvik edici önermeler dizinine kulak kabarttıkça bu durumu somutlaştırabilmek mümkün.

Peyderpey yapılandırılacak okumalarla öne sürülecek yaşanmışlıkların paylaşılması ile beraber bu enikonu dört taraftan kapalı tutulmaya devam edildiğimiz, duvarlarla örülmüşlüğümüzü aşabilmemiz kolaylaşacaktır. Fikirlerimizi nihayetinde konuşur kıldıkça, ötekileştirmekten bir an evvel imtina etmeye gayret gösterdikçe, karşıda olan ve karşımızda konumlandırılan, bulunanın demek istediklerine yürekten bir sağduyu ile itimat ettikçe giderek giriftleşen bu açmaz yumağının ve sorun keşmekeşinin de bir yerinden çözümleyebilme konusunda ilerleyebileceğiz. Yaşananların türlü farklı yönlerinde insanların birbirlerine duymazdan ve anlamazdan geldikleri, körü körüne birbirlerine kırdırıldıkları, söze ve dile getiremedikleri bir yerden de ortak acılarının çokluğu karşısında nasıl bu kadar sessiz ve derinden birbirlerinden ayrıştırıldıkları iyice düşünülmesi gereken bir noktayı teşkil etmekte. Çözüm yerine çözümsüzlüğün daha evla olduğu sanrısından nemalanmaktan bir an çekinmeyenlere karşı hiç değilse onlar kadar cevval olmalıyız. Geçmişin izlerinin bizlerin peşinde takılı bıraktırdıklarından arınabilmek için artık pandoranın kutusunu açabilmeye teşebbüs etmeliyiz. Karşılığı bulunması gerekli olanın asgari insani müşterek olduğu gerçeğini unutmayarak. Uzunca sayılabilecek bir dönemdir neredeyse birbirleriyle ilişkilerinin asgari altındaki düzeyde bulunan Türkiye ve Ermenistan arasındaki ilişkilerin yeniden tesis edilmesine dair devletler düzeyindeki protokollerin arkasından biz yaşayan halklara önemli görevler düşmekte. Anahtar olarak kısaca tanımlandırmaya çalıştığımız o metaforda olduğu gibi çelişkilerin üzerine ne kadar çabuk gidebilirsek, birbirlerimizle ne kadar fazlaca karşılaşabilirsek o kadar da hızlı bir biçimde öteki komşumuzla, yaşayan insanlarla birbirlerimizle kavuşacağız. Kem küm etmeden, lafı eğip bükmeden, yapmacıklıktan ve geçici bir yanılgı olarak tasarlananın dışına ulaşabilmek burada Ermeni dediğimiz zaman oralarda da Türk dediğimiz zaman karşılaşılan önyargıların vurgulamalarındaki şiddet dozunun karşısında kendi sözcüklerimizi bina edebilirsek, anahtarımıza kavuşmuş olacağız. Öyle ya da böyle başkalarının beklentileri doğrultusu ve yönlendirmeleriyle değil kendi içimizde, kendi kendimize sorunlarımızı, gerçekliklerimizi, ağıtlarımızı ve şenliklerimizi harman edebilirsek düzlüğe çıkmamızı sağlayacak bir yol tazminini sağlayabileceğiz. Farklı olanı kalıplara dökmeden, ötekileştirmeden kendi özümüzde insan olduğumuz gerçeğini bir an olsun karıştırmadan alabildiğince daha fazla derinleştirmek, çözüm, açılım, protokol adı ne verilir ise verilsin yapının devletler düzeyindeki yansımasından daha da hakikatlisini sağlayabilecektir. Tektip vurguların birbirinin neredeyse tıpatıp aynısı olan dar kapsamlı bakışımların, mutlak hinliklerin her iki tarafca da el altında tutulan bir gizli alet çantası olarak damıtılmakta olan körleştiricilik, çözümsüzlük ve fazlaca acının hiç kimselere bir fayda sağlamayacağı aşikardır. Gidip döndüğmüz, durup düşündüğümüz bu noktada. Sarı Gelin insanın şarkısı olarak her iki dilde karşımıza çıkarttığı gibi belki bir gün yeniden o sevdaları birbirlerine tereddütsüz bir biçimde paylaşabilecek nesillerin öncülleri arasında yerimizi alabiliriz. Kendi ettiklerimizle nasıl istisnasız bir biçimde bu kadar zamanı heba edip, mozaik söyleminin altını ciddi ciddi mermere evrilirken son raddede kıyısından da döndüğümüzü ifade edebiliriz.

Bu katmanları çokça derin ama sorunların çözümlenebilirliğinin asla zor olmadığını düşündüğümüz halklar arasındaki ihtilafların bir şekilde anahtarlarını düşünebilmeyi bir kişiye daha borçluyuz. 36 ay öncesinde aramızdan alınarak karanlığa teslim edilen, belki bu ikili yakınlığın tesisinin ne olması gerektiğini hepimizden daha manidar cümlelerle ifadelendirebilmiş olan Hrant Dink’e karşı borcumuz çok büyük. Aidiyet kavramının, Anadoluluğun ne demek olduğunun nasıl bir bağlılık ve inançla bu topraklarda yer edinebilmenin gerektiğinin, istemsiz ve çelimsiz söylemlerini sadece maddi teberrular ile perdelemeye gayret etmekte inat eden Diaspora’ya karşı savlarını, sözcüklerini çekinmeden paylaşarak öne sürebilen, yalnızca yaşam seviyesinin insanca olduğu bir memleket hayalini kuran bir insana karşı elimizdeki en büyük sorumluluk da şu anda budur. Yitirtildiği karanlıkların peşini bırakmadan ama biz insanlara bırakmış olduğu en önemli özellik olan anlamak için dinlemek, anlayabilmek için daha fazla konuşmak gerekliliğini hatırlarda sıklıkla tekrar ederek. Hafızanın malüllüğüne çok güvenmeden bir şekilde tekrarlara başvurarak. Sıklıkla birbirlerimizin hatalarını anlamaya doğrusunu çarpıtmadan ne biliyorsak o şekilde sunarak, belirginleştirerek. Unutmanın her halükarda yoksunluğumuzu ve halkların ortak olarak sineye çekmek zorunda oldukları darbeleri ve engellemeleri daha da fazla büyüteceği kesin. Direnebilmek için hayatta varlığını sürdürenler olarak durmak nedir bilmeden düşünmek, izlerin bizleri götüreceği esaslara kavuşmak için çaba gerek. İnsani değerlerin birilerinin tekelinde istedikleri şekilde at koşturabilecekleri, daraltımlara girişebilecekleri bir saha olmadığının bilinci hissettirerek bu yakınlaşmanın temellerinin daha hızlı bir biçimde yaşamdaki karşılıklarını bulabiliriz. Âma olmak, lâl kalmaktan özellikle imtina ederek. Tutturlan yamaların artık bilinçli bir biçimde yeniden düzenlemesinin tek parça olmasının teminine çaba sarf ederek. Türkiye ve Ermenistan, Türk ve Ermeni sözcüklerinin yakınlaştırılabilmesinin, herkesin birbirlerini kötülemeden de bir ortak nokta bulabilmesinin yapılandırılmasında daha söylenecek çok söz, dillendirilecek çok çok fazla nağme var. Tarih yeniden gözden geçirilirken, sulhe daha fazla ihtiyacımız varken düşünmeye de , olabildiğince bir zamanların ütopyası olanı gerçeğe dönüştürebilmek de bizlerin ellerinde. Karar her bir bireyimizin, her birimizin, hepimizin. Sözümüzü nihayetinde bu konu üzerinde yazdığı makalelerle sıklıkla başvurduğumuz bir kaynakça haline dönüşmüş, kişisel görüşlerin önemine bir kere daha şapka çıkartmamıza vesile olan Ece Temelkuran'ın tarihi maç öncesinde kaleme aldığı 'İsmail ve Hrant' adlı makalesinden bir alıntı ile noktalayalım:

“Parmaklar silahların emniyetinde beklerken kardeşlik ne kadar olur, bugün göreceğiz. Elbette kolay değil küfürlerini bile ‘Ermeniler’ üzerine kurmuş bir ülkenin bir günde her şeye yeniden başlaması, hikâyelerini, belleğini, kalbini temizlemesi.
Ama şunu bilmeli o tetikteki eller:
O Ermeni çocuklar o sahaya nasıl bir kalple çıkıyorlar? İçlerinden ne geçiyor, nelere rağmen buraya geliyorlar? Burada öfkesini, endişesini dizginleyemeyenler, Ermenilerin kalbinden ne geçtiğini bilmeli.
Türkiye’ye gelmekten korkar bir Ermeni. Kesilip öldürüleceğini düşünür, hatta inanır buna. Bu, son derece somut bir korkudur. Kendini ihanet etmiş hissedebilir. Halkının acısına ihanet edip etmediğini tartar kalbinde. Barışırsa, tıpkı burada nasıl bir korku varsa ‘ulusun’ yitirilmesine dair, kendi halkını yitireceğine dair bir korku duyar. Bunlara rağmen gelir bir Ermeni buraya. Kardeşliği ve hayatı, düşmanlığa ve ölüme tercih eder, içini kanırta kanırta.

Düşmanlıktan vazgeçmek
Korku, korkutucudur. Ama insanın kalp matematiği tuhaftır. İnsanlar korkularından kurtulmaktan da korkar aslında. Bugün, Türkiye’de yaşanan bu. Ermenistan’da da bu yaşanıyor. Bunu, Erivan’dan Los Angeles’a kadar bütün Ermeni diasporasının kalbine yakından bakmış biri olarak söylüyorum:
Korkuların yeri boş kalınca uğuldar ve insanların kafası karışır. Kafa karışıklığını, dostluğun ve barışın koşulsuz güveniyle doldurmazsanız uğultu insanları ele geçirir ve öfke yeniden, bu kez yanlış kullanılmış antibiyotikle güçlenmiş mikroplar gibi geri gelir.

Arpa boyu
Birkaç gündür şoven yayınlar yapan televizyonlara bakıyorum. Hitap edecek, kışkırtacak, galeyana getirecek kalpler arıyorlar. Neredeyse ‘Ermenistan Milli Takımı’na saldırın’ demedikleri kaldı. Çok müdanasız sözleri. Öte yandan, Cumhurbaşkanı Gül Çankaya tepelerinden inip Bursa’daki ‘çocuklara’ olay çıkarmamaları için ikna konuşmalarına gitmek zorunda kalıyor. Barış ‘arpa boyu yol’ ile ilerliyor yani, savaş çorap söküğü gibi.

Kurban edilen İsmail
Öfkeyle karılmış bir kalbi olan bir ülkeyiz biz. Kalbimizin barışa temrini zayıf. Aklımız, dilimiz öyle çalışmayı ezberlememiş, şimdi yeni bir dil öğreniyoruz. Kırık dökük konuşacağız önce, sonra sökeceğiz bu yeni dili. Olmaz denenler oluyor şimdi. Daha çok olacak, şimdi olmaz dediklerimizin de sırası gelecek. Ve bütün bunlara her seferinde acı acı gülümseyecek birçok insan, tıpkı benim gibi.
Tutamıyorum kendimi bütün bu olup bitenlere, sürecin ne kadar hızlı ilerleyebildiğine bakarken. ‘Demek ki’ diyorum, ‘Bir kurban kesmeleri gerekiyormuş bu dostluk için’. Hrant’ın kanını alnımıza sürmemiş gerekiyormuş. Bir garip İsmail’in ölmesi gerekiyormuş... İki halkın ortak oğlu, güzel oğlu, öfkenin tanrılarına armağan edilmeliymiş. Kederle seviniyorum Ermenilerin ve halkımızın barışmasına bakarken...” (18.10.2009)

Bakınıp durduğumuz, görüp de işitemediğimiz veyahutta kıyısından bi’an evvel uzaklaştığımız renk cümbüşünün aslında tam da ortasındayız. Ne yöne gidersek gidelim sonuçta grileşen alanların dışının da var olduğunun bilincindeyiz. Keşmekeşlerin taşıyıp bıraktığı noktalarda fikren uygunluk, zihnen yakınlık kurabildiğimizde zaten renklerin artmasına şahitlik edebileceğiz. Fark edebileceğiz tek düzeliğin kapsamsızlığının bizlere neler ettiğine. Nasıl körü körüne düşmanlıkların üzerine yeni eklemelerde bulunduğumuza. Hissetmeden, bir an olsun ne yapıyoruz biz yahu demeden, alelacele derme çatma. Yoksun bıraktırıldığımız insancıllığımızın kodlarına nüfus etmiş olan zararlılardan arınmak, ardındıkça kendimizle yüzleşebilmek görmediğimizi varsaydığımızı capcanlı bir halde karşılaşmamıza vesile teşkil edecek. Yoksunluk yitirilip gitmiş zamana karşı bir ağıdın rengini de, en sevinçli anlarımızın içeriğini dolduran mutlulukların rengini de birbiri peşi sıra bu dizinde sunmakta. Hayat öylesine bir akış düzeneği ki, her anında farklı bir değişkenliği, bir süre öncesinde ısrarla yok olmaz dediğinizin gerçekliğine tanık olabileceğiniz bir olgular bütünü. Gayri resmi geçit töreni. Makul bir yapılandırmanın dışında yeri geldi mi özverinin, yeri geldi mi teferruatlara fazla takılmamanın gerekliliğini duyumsatan cinsinden. Yaşadıkça eklenilecek her bir detay ile renkleri çoğaltabileceğimiz veyahutta azaltabileceğimiz bir saha. Geçmişin izlerini unutmadan ama geleceğe karşı olan sorumluluklarımızı da bir an olsun aklımızdan çıkartmadan bugün yeniden o çabalar bütününe dahil olabiliriz. Kendimizi soyutladığımız problemlerin sadece kapımızı çalma sırasının değişkenlik gösterdiği bir zaman diliminde hiç yoktan bu kadarına hazırlıklı ve teferruatlı bir biçimde dayanma gücünü gösterebilmeliyiz. Kaybettiğimiz her anın, yitirdiğimiz her rengin sadece bize değil bu ülkeye ve dahası yaşadığımız dünyaya karşı büyük birer mağlubiyet olduğunu idrak etmeliyiz. Deuss Ex Machina!nın geçtğimiz Pazartesi akşamı sizlere sunduğumuz 270. bölümünde de yukarıda ufak tefek tümcelerle iliştirmeye çalıştıklarımızı bütünleştirmeye gayret ettiğimiz bir seçkiyi kurgulamaya çalıştık. Mono renklerden artık gerçekçi bir çoklu renk düzeneğine geçmenin vakti ve zamanı geldiği düşüncesinden hareketle. Dahası ne kadar fazla birbirlerimize kırdırılıp, kendi sözlerinin olur olduğuna kör kör gözüm parmağına kani olmuşların giderek daha fazlalaştığı durumlara da bir kere daha dikkat çekebilmek için. Veryansın etmektense hala elimizde bir şansın bulunduğuna dikkat çekmeye çabalayarak. Harcadığımız onca zamandan sonra durup bir yeni rota belirlemeyi işaret etmenin gerekliliğini de hatırdan çıkartmadan. Kıymetini bilmeden geçirdiğimiz her saniyenin bizlerin aleyhine bir azalmayı daha da fazla çoğaltacağını düşündürme gayretiyle. Bu minvalde 1997 yılından bu yana gerek giderek büyümekte olan bir alternatif rap kollektifi gerekse de içeriğinde paylaştıklarıyla beraber kimi zaman politik görüşlerin, kimi zaman da hayattan kesitleri ironik bir dille eleştirme yolunu tercih etmiş gruplara ev sahipliği yapmakta olan Anticon etiketinin temellendiricilerinden ‘Themselves’ ekibini son albüm çalışmaları ‘CrownsDown’a dair detaylarla beraber sizlerin beğenilerine sunuyoruz.
Sanatsal yapıtların en ulaşılabilir, dinleyici tarafından en anlaşılabilir biçimlerde sunulduğu örneklere zemin teşkil eden müzik gerek kapsadıkları ile gerekse de ilintilendiği akımlar ve türler ile yeni rotaların, yeni renklerin belirginleştirilmesinde önemli bir disiplini tanımlandırmakta. Haleti ruhiyenize göre değişiklikler arz edebilen, içeriğine nüfuz edildikçe farklı türetimlere de imkan sağlayan bir nevi kalıt halini alması da, tüketilebilir bir olgunun yanında bazı başka şeylerin de varlığını bir kere daha çağrıştırmakta. Belirginleştirilen sesler arasında verilmesi elzem olan, söze katılması lazım gelenlerin duyumsatılabildiği bir kurgulama düzeneğini tanımlandırmakta. Yüzey ve içeriğin dönüştürüldükçe sınırların yersizliğini ortaya çıkartanından tutun da, vurgulamalarıyla yıllardır kendi yağlarında kavrulmuş ama dünyanın bir haber olduğu nice üreticiyi keşfedebilmeyi mümkün kılan da aynı zamanda. 1997 yılında San Francisco’nun Bay Area bölgesinde Tim Holland aka Sole ve James Brandon Best aka Pedestrian tarafından temellendirilen Anticon plakevi bu işleyişin ve çözümlemelerin bariz bir biçimde somutlaştırıldığı bir kollektif. Genel geçerliğe sıkı sıkıya bağlı bir hip-hop türetiminden ise, üreticiler tarafından derinleştirilebilen, punktan, folka yolu uzanan bir harmanın karıldığı odaklardan. Brendon Whitney aka Alias, David P. Madson aka Odd Nosdam, Yoni Wolf aka WHY?’ın ve birazdan değineceğimiz ikili Jeff Logan aka Jel ile Adam Drucker aka Doseone’ın katılımlarıyla yapısının tamamlandığı bu alternatif bakışlı türetimler mekanizmasının türlü çeşit yorumlarla gerek solo gerekse de ortak projelerinde bu çabalanımı dinlenir kıldıklarını ilk elden belirtmeliyiz. Wu Tang Clan’den Gangstarr’a, Mos Def’e hip-hop’un altın çağını yaşatmış ekiplerden Saul Williams, Dälek, Sage Francis vd. gibi endüstriyelliğin damarlarında yeni gedikler açmış yaratıcı ozan kimliklerine kadar fikriyat harmanı genelinde Anticon’un ve Themselves’in müzikal seyyahlığının sunmaya gayret ettiklerini tanımlandıracaktır. Hip-hop’a gönül verilmiş uzun soluklu bir serüvenin içerisinde mümkün mertebe değişkenlikler üzerine kafa yorulan, sorular sordurtan bir bileşke karşımıza çıkartılır. Themselves bu bağlamda Jel aka Jeff Logan’ın müzikal tasvirleri üzerinde Doseone aka Adam Drucker’ın kişiselden genele uzanan eleştiri ve ironi dolu sözlerinden müteşekkil bir kolajlamayı ihtiva eder. Ana akım figürü haline dönüştürülmüş tüketilir unutlur hip-hopdan da bu noktada ayrışmaktadırlar. Vurguların daha seri biçimlerde ön plana çekildiği, yeraltı kültürünün dinamiklerine kapısını her daim açık tutulmuş olan, deyim uygunsa eklektik bir müzikal seyyahlık tanımlandırılır ikili tarafından.

1999 yılında yayınlanan debut kırkbeşlik Joyful Toy Of 1001 Faces, Themselves külliyatından inceleyeceğimiz ilk örnek oluşturacaktır. Derinlemesine bir ironi dillendirmesi olarak asker oyuncaklarından sözünü sakınmadan sözcüklerini sınıfındaki öğrencilerle paylaşan bir anaokulu öğretmeni kimliğinde dinleyiciyi selamlar Doseone. Seri biçimde serpiştirilmiş notlar ile beraber ham kurgulamaların, tek yöne bağlı bakışımların nasıl birer hataya yol verdiğinin alt okuması gerçekleştirilir. Hemen ardı sıra gelen enstrümantal versiyonunun da bu sözlerden arınmasına karşın etkinliğinden bir şey kaybetmediğini kayda değer bir diğer not olarak ilave etmeliyiz. Elektro titreşimlerinin, drumbox maharetiyle türetilmiş vuruşlarda canlandırıldığı enstrümantal hip-hopda daha öncesinde DJ Spooky ve DJ Shadow gibi kes yapıştır ve kendi biçimini oluşturun ilmini gerçekleştirmiş usta pikapçıların (enstrüman olarak kullanımının) izlerini takip eden bir düzenleme kayıtta yerini alır. Dikkat çekici ve provakatif bir bileşkeyle havadaki zehirleri iğneleyici ifadelerle işledikleri kurgu Mr.Dibbs’in bir diğer MC olarak kayda konuk olduğu John Brown's Vaporizer parçası 1999 yılında yayınlanacak ilk uzunçalar olan ‘Them’in de müjdeleyicisi kayıtlardan birisini oluşturacaktır. Formlar ve geçişler ile yer yer Beastie Boys’un cevval zamanlarında kayda değer elektrock dokunuşlarının türetimlerinin paralelinde ilerleyen bir müzikal yapılandırma kulaklara ulaştırılır. Çoklu katmanlı ses evreni dahilinde türetimlerinin artık elle tutulur bir biçimde kıvam tutmaya başlamasının yansıması albüme yeterli derinliği de katacaktır. Bir yandan da Anticon etiketinin başlangıç noktasını oluşturan ana unsur olan hip-hop’un geliştirilmesinde en ortodoks kayıtlardan birisini oluşturur. Genel hatları korunarak eklentilenen detaylar ile değişimin sağlamlaştırılmaya çalışıldığı bir çeşit deneysellik tüm kaydı kapsar. Albümün açılışında yer edinen Directions To My Special Place bu duruma ilk örneği teşkil edecektir. Doseone’ın bezemelerle süslediği, bol fişekli sözleri bir karakterin bakışı ve öngörülerini işitilebilir kılındığı genellendirmelerin devre dışı bırakıldığı bir yapıyı tanımlar. Tamamı endüstriyel davul kesidinin ötesine berisine serpiştirilmiş döngülerin şenlendirdiği teknolojik gelişim ve doğa ana temasının karşıtlıklarını da birbirine ilintileyen detaylarla süslenmiş Revenge Of The Fern, eğitim sisteminin sağladıklarından çok neleri yok ettiğine dikkat çeken, albümün de önemli odaklarından birisi olan Eating Homework gibi kurgulamalarla Themselves’in salt bir müzik yapmaktan daha fazlasına çaba sarf ettiği irdelenebilir. Gerçeklik ile bağlarını asla kesmeden bir çeşit güncelliğin mercek altına alındığı diğer bir örnek olarak Grass Skirt & Fruit Hat’i anabiliriz bu noktada. Jel’in elinden çıkma yaylı seslerin ve irrite edici davul kesitlerinin Doseone’ın vokallerini enstrüman edasıyla kurguya dahil ettiği, fazlaca içe dönük ama ufak bir dinleti ile beraber giderek anlaşılır kılınan tereddütlerinin canlandırıldığı bir monolog hali ortaya çıkar.İkili oynamak zorunda olan bir palyaçonun mecburiyetlerini ve zihninde kopan fırtınalara karşı gülmek zorunda olmasını gözlemleyen iptidai unsurlarla yarımda kalmış sözlerin kimilerine gönderildiği Another Part Of The Clown's Brain gibi öznel vurgularla bir kaç kuşun vurulduğu şarkılar kaydı üzerinden dokuz sene geçmesine karşın önemli kılmakta. Albümün finalinde de sanat neredeyse ben biliyorum. evet bu yaptığım gudik bir rap değil evet kendi sözlerimle ifade ettiğim bir yapı, tamamen kendimden çıkagelen dizelerinin üzerinden tereddütsüz bir laf ebeliğinin vuku bulduğu It’s Them parçası ile kayıt nihayetlenir. Yaklaşık on yedi dakikalık bir bölümün kapsadığı alanın sonunda ise Müzik Endüstrisinin giderek vahşileşen, dinleyiciyi ve amatör ruhlu müzisyenleri önemsemeyen yapısına dair eleştirilerin dillendirildiği, Doseone’ın bizahati onların karşısında çabalayacağım demecini ihtiva eden bir manifesto iliştirilir. Themselves kayıtlarının hemen tümünde ortaya çıkartılan müziğin salt bir tüketme güdüsünden ayrıştırılması gerekliliğini bir kere daha gözlemleyebilmemize vesile teşkil eden bir düzenek ve savaşımın gerekliliği de nakşedilir. Abr 0025 katalog numarasıyla 2002 yılında yayınlanmış olan ‘The No Music’ uzunçaları ikilinin müzikal çeşitlendirmelerinde epeyce yol kat ettiklerini kanıtlayan bir deneysellik ihtiva eder. Türler arası geçişkenlik üzerinde daha gerçekçi ses oyunlarına çabalayan Jel’in yanında Doseone’ın da 2000’lerin dünyasında kişisellikten genele ulaşan sözlerinin nasıl farklı yüzeylerde çoğaltımının mümkün kılınabileceğini soruları ortaya çıkartma gayretkeşliğini yansıtan bir yapı bütününü oluşturulur. Dosdoğru mesajları iletmek yerine değişik metaforlar ile bu sorunlara dikkat çekilmeye çabalanılan bir kurgu ortaya çıkartılır ikili tarafından. Minimalist bir anlayışla, parçaların tabanını oluşturan ses kesitlerinin veyahutta kompozisyonların daha derli toplu bir biçimde giderek gürültü kavislerinde canlandırıldığı, tam tersi düşük tempo nağmelerinde yeniden diriltildiği açılımların yerli yerinde dinleyiciyle paylaşıldığı bir kayıt olur ‘The No Music’. Acaba gerçekten müzik yok mudur? Sınırları sabitlenilmiş bir sahanın dışında işler ortaya çıkartmak yasak mıdır? gibi okumalara açılan bir eşik atlatıcı. Kaydın açılışını gerçekleştiren, endüstriyel damıtın en uç noktalar ve didaktik bir biçimlendirmede sunulduğu Home Work parçası Anticon plakevinin külliyatını ve bir şekilde sunmaya gayret ettiği ses yelpazesini müstesna bir biçimde belirginleştiren örneği oluşturur. Durağanlaştırılmış rock melodikasının tersyüz edildiği her anında ağız dolusu lafın Doseone tarafından taltif edildiği, paylaştırıldığı Mouthful, albümün önemli anlarından birisine ev sahipliği yapmış Good People Check mizansen olmanın ötesinde hayata dair sözlerin sarf edildiği birer güzellemeyi tanımlandırır. Jel’in de vokallerde ilk defa göründüğü parça olur aynı zamanda. Rephlex, Mush, Lex Records gibi küçük bağımsız etiketlerden yayınlanmış deneysel elektronikler ile rap’in buluştuğu çeşitlemelere yakınduran Live Trap, seri bir biçimde endüstriyel tasvirlerin raksına sahne alan bir bütünlüğü kapsamı altına alır. Paging Dr. Moon Or Gun ismiyle müstesna bir biçimde ironinin tavan yaptığı, kesitlerin yer yer 70’lerin orjinal film müziklerinde kulaklarda yer edinmiş tını yığınlarıyla benzeştiği bir melodikadan beslenen kurgumasal ortaya çıkartılır.

Daha sert ve girift tonlardan Jel’in kişisel kayıtlarında yer edinmiş deneysel vurguların albümde ön plana çekildiği, vokallerin belli belirsiz bir biçimde o buhran dolu atmosferi daha belirginleştirdiği, içe dönük bir hesaplaşma You Devil You ile finale ulaşılır. Doseone’ın Subtle projesinde yer alan Dax Peirson’un ses kesitlerinden sorumlu olarak parçanın yapısını oluşturduğu, Tortoise grubundan Jon Herndon’un bateride konuk olarak yer aldığı avantgarde caz ile hip-hop kaynaşması ya da iyi niyetli bir denemesi olarak kısaltabileceğimiz Hat In The Wind ile ‘The No Music’ sonuçlanır. Kayıtlar ve işlenen ses örnekleriyle tek bir noktadan bakışımdan ziyadesiye uzaktan, dinleyici için pek çok farklı çözümlemeyi ihtiva eden, zamanın ilerisinden bir kayıt olarak Themselves diskografisi içinde yerini alacaktır. Bu kayıtların yanı sıra bir Anticon geleneği haline dönüşen canlı performanslardan derlenerek sınırlı sayıda yayınlanan CD-R kayıtlarda da tüm bu müzikal izleğin nasıl sahneye taşındığı konusunda yeterince kuvvetli önermelerin dinleyicilere sunulduğunu da bir dip not olarak iletmeliyiz. Özellikle 2002 yılında yayınlanmış olan ‘Themselves Live’ alternatif müziğin tanımı ve ötesinde nelerle karşılaşacağımızı yıllar öncesinden belirlemiş, radyo programcılığının piri merhum John Peel’in kuşak yayınında yapmış oldukları performanslardan, Munih konserinde bambaşka bir görüngüye bürünmüş olan Home Work parçasına, gerçek bir ‘battle’ havasının yakandığı Darksky Demo konser yorumlarına kadar müziklerinin asıl göründüğü alanlarda nasıl tınladığını ortaya çıkartmaktan ve paylaşmaktan geri kalmazlar. Sonuç itibariyle formüle edilmemiş, birbirlerinin zıttı olan müziklerin nasıl harman edilebildiğine dair verimli örneklerdir bu kayıtlar. Keza benzer bir şekilde 2005 yılında yayınlanmış olan ‘Live 2’ derlemesinin de kendi içerisinde tutarlı bir diğer dinlencelik olduğunu ifadelendirmeliyiz.. Alman, letafetli neo pop grubu The Notwist ile ortaklaşa gerçekleştirilen 13 & God projesi gibi “leftfield” tarafı ağır çeken bir hip-hop-tronika kayıt silsilesi ortaya çıkartılır. Yüzeyler ve müzikal türler değiştikçe hip-hopun giderek daha saydamlaştığı, çeşnisi bol elektroniklerden rock gitarlarına nispeten daha fazla yakaşıldığı bir türetme yolu ortaya çıkar Themselves külliyatında. Dosdoğru müzikal tekniğin aynı noktalarına kendini tekrar etmekten ise oldukça değişken ve verimli bir dinlencelik sağlanıldığını da ifade edelim. Geçtiğimiz yıl Anticon sitesinden önce bedelsiz olarak daha sonra da 15 dakikalık süre eklentisiyle ve sınırlı sayıda CD versiyonunun satışa çıkartıldığı theFREEhoudini Mixtape’inden de bahsetmeliyiz. Aesop Rock, DJ Baku, Andrew Broder, Passage, Serengeti gibi hip-hop alternatifinin yetkin isimlerinin konuk sanatçı olarak yer aldığı Odd Nosdam tarafından miksi gerçekleştirilen kayıt, Anticon külliyatından başlayarak genel bir rap-hip-hop retrospektifini tanımlandırma gayretini ortaya çıkartır. Dönemler arasında geçişlerden, nitelikli saha kayıtlarına, canlı rap örneklerine, endüstriyel ses karaşınlıklarına kadar genişletilebilecek bir yelpaze dahilinde yaklaşık bir saatlik bir özet ortaya çıkar. Her dinleyici için keşfedilmesi gerekli bir ses / müzik arşivi olacaktır: theFREEhoudini.Ağustos ayında öncül tanıtımının ve tüm detaylarının belirginleştirildiği içinde bulunduğumuz hafta içerisinde de yayınlanan üçüncü albüm ‘CrownsDown’ ile ilgili notlarımıza geçelim. Doseone ve Jel’in doğaçlama ile hip-hop kökleri arasında seyyahlıklarının bariz bir biçimde üst sınırlara ulaşıp kendine varedebilen bir müzikal form haline dönüşmesinin yansıması albümün yapısını da enikonu tanımlandırmakta. İlk günden bu yana yapmak istedikleri, ilham edindikleri hip-hop müziğine dair akıllarındakini tüm çelişkilerden arındırılmış, yönünün belirginleştirildiği on parçalık bir toplamda savladıkları bir bezeyiş karşımıza çıkmakta. Methiye halinde dönemlerin de tıpkı theFREEhoudini de olduğu gibi dikkatle gözetildiği, yükselişe geçiş dönemlerinde diğer alternatif hip-hop türeticileri tarafından da ortaya atılmış önermelerden de yer yer örnekler ihtiva eden bir kurgu karşımıza çıkar. Kulaklarımıza çalınır. Albümün açılışında Jel’in yüksek bas kümelerinde taltif ettiği endüstriyellik ile 80’lerin East Coast parçalarının şimdilerde nasıl kurgulanırının yanıtını barındıran Back II Burn parçası yer almakta. Anticon’un eski cevherlerinden The Pedestrian’ın parçanın yazımı sürecindeki katkısını da yadsımamak lazım. Eklektik deneyselliği içerisinde zerk edilmiş vokallerle beraberce hararetli bir giriş gerçekleştirilir. Eski okul elektro nağmelerinde zihin açıcı endüstriyel tınıların birbirlerine yakınlaştırıldığı, Oversleeping dört dörtlük bir rap parçasını tanımlandırır. Eleştiri oklarının son derece kuvvetli bir biçimde kapitalist düzene ve insana ettiklerine dair çıkarsamalara göndermelerin bulunduğu politik bir parça olur aynı zamanda Oversleeping. İkilinin solo albümleri dahilinde mercek altına aldıkları eklektik,ilerici tavırların bir devamlılığı olan Gangster Of Disbelief vokallerin dozunda kullanıldığı bir karaltılı atmosfer tahlinin günyüzü bulduğu bir çalışma olur. Yer yer indie rock melodikasına seyirten vurguların ön plana çekildiği, bir kaç dinleyişin hemen ardında albümün de çıta noktasını belirleyen kurgulamalardan birisini oluşturur. The Notwist’den Markus Acher konuk olduğu Daxsong bu alternatif şenliğin bir diğer kuvvetli parçasını oluşturur. Sesler giderek gürültü düzeyine evrilirken, vokalini türden türe evirildiği Doseone’ı dinleme fırsatı yakalarız. 13 & God projesinde yer edinmiş, turneleri sırasında geçirdiği felç yüzünden ekipten ayrılmak zorunda kalmış Sublime kurucusu Dax Pierson’a bir vefa borcu kabilinden türetilmiş bir parça olduğunu da ilave edelim. Anticon’un basın bülteninde yer alan bilgilerden alıntılarsak hem anaakım müziğin sözde ikonlarına hem “bootleg” mp3’lerin paylaşımcılarına göndermelerin ve sıkı eleştirilerin bulunduğu You Ain’t It ve Roman Is As Roman Does parçalarında ilginç vurgulamaları duyumsamak olası. Bir yanda kendilerini dinleyicinin üstünde gören sözde sanatçıların giderek ön plana çıkmalarının, alternatifi belirleyenlerin müziklerini sunabilmelerindeki engellemeleri öte yandan da bootleg olarak kayıtların aylar öncesinden dolaşıma çıkmasını, müziğin ölümünden başka bir şeye yol açmayacağının ifşaasına girişilmekte. Anticon ses kurgusunun da belirginleştiği bir diğer örnek olarak sınıflandırabileceğimiz Deadcatclear II kendi içerisinde katmanlarıyla beraber yarı endüstriyel yarı elektronik bir doğaçlamanın duyumsanmasını sağlar. Albümün kapanışında yer alan Gold Teeth Will Roll “diss” özelliğinin sadece küfürden ibaret bir biçimde olmadığını akla getirmeyi başaran okkalı bir eleştiriyi oluşturur. Yalın bir biçimde Doseone’ın vokallerinde anlaşılır kıldığı hip-hop ve genel anlamıyla rap dünyasına göndermelerinin işlendiği bir kurgu kulaklara çalınır. Kaynağından üreticinin (burada MC) sözcüklerinin paylaşıldığı, dinleyicilerin bir cehennemi değil bir takipçiyi tanımlandırdığını, sadece yalın ayak başı kabak sözlerle, atıp tutulan, müzikten gayrı altın kolye ve güzel kızlarla geçirilen vakitlerden ibaret sanılan bir rap dünyasının nasıl olayı manasızlaştırdığına dair sözlerin diken gibi olduğunu belirtmeliyiz, anlayana. Doseone ve Jel, Themselves çatısı altında hip-hop’un ötesine merak edenlere yeterince açık ve seçik olarak yanıtlarla yönlendirmeler gerçekleştiriyorlar. On iki yıldır Anticon plakevinin türlü kayıtlarda ilettiği çağrıların da bir özeti kabilinde. Oldukça derinlemesine kulak kabartılmasının elzem olduğunu düşündüğümüz 2009 yılının kendi hudutları dahilinde istisnasız adı anılacak albümlerden birisi ‘CrownsDown’.

...Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina / Dea Ex Machina ile devam...İyi Haftalar...

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
İsmail ve Hrant – Ece TEMELKURAN – Milliyet
Bir Sultadan Kurtulduk – Yasemin ÇONGAR – Taraf
Ermeni Diyasporası Da Yekpare Değil – Ahmet İNSEL – Radikal 2
Futbol Asla Sadece Futbol Değildir! – L.Doğan TILIÇ – Birgün
Türkiye Büyük Oynamaya Başladı – Stephen KINZER – The Boston Globe / Radikal
Grev Güncesi - Sabah / ATV Emekçileri

Değerlendirilesi Güncel Makale ve Yazılar
"Nefret Söyleminin Mağdurları Demokratik Yaşamın Dışına İtiliyor" – Erol ÖNDEROĞLU – Bianet.org
Ceylan’ı Vurmak – Mert ATAOL – Atilla DOĞAN – Serbest Yazarlar
Hatırla Sevgili (III): Kenan Evren’in 27 Aralık 1979 Tarihli “Uyarı Mektubu” – Hasan RUA – Bloknot
Bosphorus By Moonlight – Cenk AKYOL – Undomondo
Richard Youngs – Like A Neuron Album Critic – Charles FRANKLIN – Foxy Digitalis

Themselves Official At Anticon
Themselves At Myspace
Themselves At Wikipedia
Freestyle 101 With Doseone & Jel At XLR8R.TV
Doseone Talks Themselves – Jeff Weiss – Los Angeles Times
Doseone At Myspace
Jel At Myspace
13&God At Myspace
Anticon At Facebook
Tranqill At Myspace
Paul White At Myspace
Darkstar At Myspace
Darkstar At Fact Magazine
Wild Angels At Planet µ
Throwing Snow Official
Throwing Snow At Myspace
Dusted Wax Kingdom At Myspace
Antipop Consortium At Myspace
Antipop Consortium At Big Dada Recordings
Antipop Consortium Fluorescent Black Album Review – Jess Harvell - Pitchfork
Neil Landstrumm Official
Neil Landstrumm At Myspace
Neil Landstrumm’s RA Podcast 174 – Resident Advisor
Gang Gang Dance Official
Gang Gang Dance At Myspace
DJ/Rupture Official
DJ/Rupture At Myspace
Matt Shadetek At Myspace
Matt Shadetek At Dutty Artz
OMFO Official
OMFO Omnipresence Album Review – Mersenne – Undomondo
The Gaslamp Killer Official
The Gaslamp Killer At Myspace
The Gaslamp Killer At Finders Keepers
Hayko Cepkin Official Page At Myspace
Hayko Cepkin Wikipedia Sayfası
Kabus Kerim At Myspace
Kabus Kerim At Twitter

Enternasyonel Gürül/(tü)Gürül Çağlama Clicks,Cuts,Micro,Id,Neo Galactica,Space Tunes, Indie,Mini-m@l,Textart,64 Bit Konvasiyonel Techno Musikileri-Esenlikle Dinleyiniz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – makina10.45[nospam]gmail[dot]com – Makina
Her Pazartesi Gecesi 22:00 -23:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
---------------------------------------------------------
>>>>Info Go-R-Sel Jef Aérosol - "May Flower" (2008)
Jef Aérosol’s Flickr Page Jef Aérosol’s Myspace
Themselves Photos Courtesy From Anticon Website

>>>>>Poemé
Ey Çoban – Ludwig Duryan

Ey çoban, izin ver peşinden geleyim…
Yardımcın olayım, çoban çırağı olayım.
Senin gibi taşıyayım ağır bir koyun derisini
Ellerimde, taşıyacağıma ağırlıksız bir kalemi,
Eğri büğrü bir çoban asası taşıyayım.
Bana diş bileyen çoban köpeklerine söyle
Daha dostça davransınlar bana
Daha sıcak
- nasıl davranıyorlarsa sana, öyle –
Ve geldiğimde yanlarına
Sallasınlar kuyruklarını sevinçle.

Ey çoban, izin ver peşinden geleyim…
O engin çayırlıklarda dolanmak isterim,
Karanlık bastığında ovalarda ve uysal dağlarda,
Kulaklarımda hiç dinmeyen
Toynak sesleri duymak isterim.
İsterim ki
Taze çimenler
Okşasınlar çıplak ayaklarımı
Özleriyle.
İnsanlar ve dünya hakkında
Huzur içinde düşünebildiğin
Yalnızlığını ve sakinliğini de
İstiyorum. Senin gibi,
En derin sessizlikte en içteki şarkıyı
Çekip çıkarmak isterim taze bir kavaldan.

Ey çoban, izin ver peşinden geleyim…
Senin gibi görmek isterim dik bakışlı
Karnı guruldayan kurt köpeklerini, saklı bir sevgiyle dolu,
Dikkatli gözlerle kapsayan korkusuz olanı
Ve korkmuş geyikleri, çevik bir huzursuzlukla
O hissi duyumsamak… İsterim ki
Çadırımın içine boz bir kurt derisi atayım
Koyun derilerinin üstüne, oturayım orada,
Huzur içinde, kulak vereyim yağmura,
Elimde tesbihim, fısıldayayım sessizlikte.

Ey çoban, izin ver peşinden geleyim…
Senin gibi, gece bastırdığında yakayım
Obur bir ateşi,
Besleyeyim onu, ta ki güneş
Göğe atana dek ışıklarını.
Ey çoban, izin ver peşinden geleyim…

Çeviri : İsmail AKSOY
Kaynakça: Antoloji.com

Comments