Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_277_--_Soundboy's Ashes Get Scattered Over The Plateaux
30 Kasım 2009 Pazartesi gecesi "banttan" yayınlanmış programın parça dizinidir.
>>>>>Musique
Album Of The Week: Peverelist-Jarvik Mindstate (Punch Drunk)
>1<-Demdike Stare-Regressor (Modern Love)
>2<-Peverlist-Revival (Feat. Pinch) (Punch Drunk)
>3<-Falty DL-Al+Pa+Fun = Alpafun (Ramp Recordings)
>4<-Al Tourettes-Dodgem (Apple Pips)
>5<-A Made Up Sound-Closer (A Made Up Sound)
>6<-Joy Orbison-J.Doe (Doldrums)
>>>>>Myspace Keşifleri / Talents From Myspace<<<<<
>7<-Derivate-L2 (Beto Narme's Dense Subspace Remix) (Sublime Porte)
>8<-Guido-Chakra (Punch Drunk)
>9<-Guido-Beautiful Complication (Feat. Aarya) (Punch Drunk)
>10<-Numan-7th Key (Wicky Lindows)
>11<-Michael Jackson-Smooth Criminal (Chimpo Dubstep Remix) (Bootleg)
>12<-501-Dangerous (Subway)
Download Episode / İndir
Soundboy's Ashes Get Scattered Over The Plateaux (277) – Çekincelerin, İstemsizliğin Bir Kenara Bıraktırıldığı, Nihayetinde Boşa Dört Döndüğümüz Bir Görüntüyle Karşı Karşıya Kalmamızı Sağlanıyor. Küller Savruluyor Dört Bir Yana, Yitirilen İnsanlık, Kurda Kuşa Yem Ettirilen Özbenlik! Sır Değil Hakikatler Sese Karışıyor: Çiğlik Zamanında!
>>>>>Bildirgeç
“Olamayan barış ortamında
Şiddet yüzünden
Acı normalleşiyor
Ardıcı susturan
sessizlik kadar sabit
ve sonsuz
ölülerin nabzı
Ardıcı susturan
bu dünyada yürüdükçe
kazınıyor avuçlarımıza
ölülerin gözleri” John Berger
Sese söze tenezzül dahi etmeden görünür kılınanların oluşturdukları, gittikçe garipleşen bir seyirlik sahnesinin tam ortalık yerinde hayatımızı ikame ettirmekteyiz. Bilmekten, anlamaktan ziyâde zaman mevhumunu daha hızlıca ve olabildiğince boşa tükettirebilmek, zihni topeykün nadasa bıraktırabilmek için var güçleriyle çalışmakta olanların oluşturdukları bir sahneleme karşımıza çıkartılmakta. Sessizliğin baki kılındığı, sözsüzlüğün enikonu yüceltildiği bir daraltımın ortasında, vakurluktan uzakta bir pandmonim sanatı sergilenmekte. Görüntüye dahil olanlar el ve kol hareketlerinin sağladığı mimiklerle birbirlerine meramlarını anlattıklarını veyahutta anlaşılır kılındıklarını zannetmekteler. Dönüştürüle dönüştürüle daha az kelimenin yardımına ihtiyaç duyulduğunun belirginleştirilmesinin hemen sonrasında yaşananların tümü bizleri bilim kurgusal tasvir yığını ve sair anlamlarından giderek hakikatli, acı bir gerçekliğin yoluna doğru ilerletildiğimizi ortaya çıkartmakta. Kimilerinin neden bahsettiğinden de çok, kimin ne kadar fazla görünür kılındığından bahis açılmaya devam edildiği müddetçe, kesin olarak bu çelimsiz döngünün içinden dışarıya adımımızı atamayacağımız bir hakikat olarak önümüze serilmekte. Fazlasıyla gerçekliklerin yanıbaşımıza taşıyıp durduğu sorunların karşısında anlamsız bir suskunluğun yaygınlaşmasının yegane sebeplerinden birisi olarak da anabiliriz bu durumu. Görünenlerin 'dar görüş' alanıyla sağlamaya çalıştıkları sade ve sadece belirli bir açıdan konuların takdim edlmesinden ötesini sağlamamaktır.
Yetkin biçimlendirmeler ve çözümlemelerle beraber esasa konuyu taşıyabilmekten uzakta, olabildiğince topu kısıtlı sahanın dar yokuşlarında boşa çevirmektir. Bugün alenen karşılaşmak zorunda bıraktırıldığımız. İnsafına terk edildiğimiz görünülürlüklerde. Karşıtlıkların bir veya daha çok katmandan birbirlerine olan hınçlarını mimikleriyle beraber sergiledikleri ve maalesef gerçekliğinden şüphe duyulmayacak kadar hissedilir yargılamaların olumlandırılması burada mevuzusunu etmeye çabaladığımız. Derinliksiz, kendimiz işitiriz kendimiz uygularız, bu böyle gelmiş bundan sonra da böyle gidecek tenkitlerinin yardımcılığında binbir türlü hallerden dilediğinizi kumandanızın hemen üstündeki numaraları tuşlayarak keşfedebilirsiniz. Yoksun bırakıldıkça manalardan, sözsüzlüğe teslim edildikçe hakikatlerden giderek yalanların makul adledildiği bir düzeyin de oluşturulduğunun idrakına erişebileceğiz. Hakikatin peşinde koşmaktansa bizleri bir süreliğine daha oyalayacak olan yalanın girift biçemlerinde kurgulanmaya çabalanmış yeni görüntüler belleğimizde yer edinecek. Nasıl olsa sorumlu aramaktan, sorunu konuşmaktan, incesini düşünüp taşınmaktan geri dönüp, oldu bitticiliğe alıştırılmış olduğumuzdan bir şekilde bu uygunsuz kalıba da uyum sağlayacağız. Uyumluluğumuzu tescil ettirmek için çaba sarf edeceğiz. Mealen bize uygun düşen de budur!
Kurguların harcında kullanılan yalanlar öylesine kolay bir biçimde yönünü ve keskinliğini elde ediyor, o kadar kolay bir şekilde yaftalamalara eşiği araltıyor ki bulunduğumuz noktada zihnin bulanıklaşması için ilave herhangi bir olguya ihtiyaç dahi duyulmuyor. Yakınılan hataların görünür kılınmasına özenli bir çaba gösterilmesi beklenirken, olur olmadık yerlerden, ilerletildiği varsayılan eşiklerin yeniden sıfır noktasına tekabül ettirilmesini gerekli kılan bir zincirleme hata düzeneği oluşturuluyor. Gördüğümüzü sandığımız ve fakat hakikatliği konusunda şüphe duyduğumuz pek çok durumda bunu irdeleyebilmek mümkünatlar dahilinde ele alınıyor. Yaşayış rutinini korumaya çaba sarf ederken durmaksızın yapılan bu baskılar, yön değiştirmeler, gerekli görüldüğünde yapılan müdahaleler! ile beraber giderek iplerinin tamamen birbirlerine karıştırıldığı bir kördüğüm haline dönüşüm sağlamlaştırılıyor. Sorun olduğu gibi hayatımızda yerini korumaya devam etmesine karşın mümkün mertebe görünmez olduğu yanılgısına kendimizi kaptırarak nasıl olsa bize dokunmaz bu yalanlar denilerek saha iyice daralmasına tepkisiz kalınıyor. Yoksun bıraktırıldığımız gerçeklikleri artık yenisi bina edilecek yalanların satır aralarında manalandırmaya çalıştırılıyoruz. Kolaylıkla söylev halini alan görüntülerin, ustruptan yoksun, dillerini ayrıştırmacılığın en kör noktalarına tekabül ederek kurguladıkları cümleler ile doldurulmuş hallerinde bunu daha rahat bir biçimde algılamamız sağlanacaktır.
Ötekisine duyulan, kin ve nefretin son derece belirgin bir biçimde görünür, hissedilir kılınması, şirazesinden her an çıkmaya hazır ve nazırlığın hissettirilebilmesi için gösterilen çabalanım nedense asgari müştereğin tesisinde gözardı edilerek yadsınmaktadır. Gerçeklik bu kadar açık ve seçik bir biçimde karşılaşmamız için zemin sağlamakta iken, yılmadan, tükenmeden, sırtımızı dönmek, görmezden ve anlamazdan gelmekle mi demokrasimizi geliştireceğiz? Geliştirdiğimizi sanıp yine yeniden boşa kürek sallayacağımız bir ömrü hayatı idame ettireceğiz. Nakış gibi birbirini tamama kavuşturan söz dizilimlerinden sonra, şimdi ve burada ekranlarımızı kapsayan nefesin son raddesine kadar bilinçli bi'kin tutturulmasının örneklendirilmesine şahitlik mi yapacağız? Söyler misiniz, bir arpa boyu yol almak için daha ne kadar körlüğümüzden, işitmezliğimizden, anlamazlığımızdan, kendimize uygunluğuna göre bakışımları ve çabaları sınıflandırmaya devam edeceğiz? Barış sözünden bile isteye sakınmanın, yeni korkularla dört bir yanımızın çevirilmesinin, ülkeye nasıl bir yarar sağlayabileceğinin izdüşümünü sizlerin takdirlerine bırakıyoruz.
İdeler farklı beklentilerin doğrultusunda şekillendirilerek ortaya çıkartılsa da tarihin satır aralarında yazılacak olan tamamen hak mücadelelerinin ne gibi ortak bütünleştirmelerle gerçekleştirilebildiğine veya tersine dair ayrıntılı tasvirlerini barındıracaktır. Kimin kimi ne kadar anlayabildiği, önemsediği, ayrıştırmak yerine ciddi bir biçimde hassasiyetlere önem verdiğini hatırlatacaktır. Öyle veya böyle insanlık olgusundan uzak durularak, verilmesi gerekli olan asgari değerin zar zor takdim edilebildiği veyahutta verilmiş gibi yapılarak üstünkörü üzerinden geçildiği 'açılım-kapanım' bu kapsayış ve ileriye dönük çoğaltımları yarıda bıraktıracaktır. Feyiz alınması gerekli olan hatalarla yolları ayrırarak, bir daha aynı tekinsiz, dipsiz ve bucaksız noktalara gerisin geriye düşmeden yeni okumalara girişilmesi, vicdanın sadece birini veya ötekini eller üstünde tutarak değil, herkese eşit mesafede ve aynısı cümlelerin birbirilerinin ardılı tekrar ettirilmediği bir çoğaltımla mümkünatının aksetttirilebilmesidir. Her seferinde başka bir ayrıntısı ile tanışık olduğumuz darboğazların, horgörülerin aşılabilmesi ve izanın sağlanabilmesi ancak konuşularak, dile getirilerek sağlanabilecektir. Saklı tutulmaya devam ettirilen, istikrarı sağlanmaya çalışılan her bir aşılmazlık görüntüsünün ardılında düşünülmesi elzem olan kısım tam da burasıdır. Giderek daha fazla çetrefilleştirilmiş görüntülerin, ekranları kapsayan görünenlerin şimdi üzerinde durmaları gerekli olan, neleri tartışmalıyız sorusunu net bir şekilde ifade etmelerinin gerekliliği karşımıza çıkmaktadır.
Ezberleri aynen tekrar ettiğimizde oluşanın bir hakikat anlatımı olmadığının, sadece kendimizi kandırmaktan başkaca amaca hizmet etmediğinin zihinden çıkartılmadan yeni biçemlerin, yolların oluşturulabilirliğine odaklanmalıyız. Seslerimizi çoğaltmalıyız, hakikatli bir yolun tahsisini sağlayacak, yıllardır yaşadığımız kaotik düzensizliklerin, insanların birbirlerine körlemesine bir biçimde kırdırılmalarına iyice sessiz kalarak, tüm olup bitenleri takdis etmeden, konu açılıp henüz birkaç kelam eklentilendiğinde aniden bastırıveren kırmızı çizgilerin baskısından ötede tutarak, çözüme odaklanarak gerçekleştirilecektir. Sertliğinin gün be gün ve alenen ortalığı kapladığı yaftacılığın, şeklini korumaya devam eden x-y-z milliyetçiliklerinin, uyarı adı altında dozunun arttırıldığı tenkitlerin çoğaltımlarından uzaklaşabildiğimiz vakit bu görünümden de zamanla çıkmış olacağız. Görünür kılınanın sınırlarının da genişletilerek anlaşılabilirliğinin arttırılması için denemeye değmez mi? Köhneleşmeye yüz tutmakta olan, değişitirilebilirliği için çaba sarf edilmesi gerekli olana dair özden bir paylaşımın vakti hala mı gelmemiştir? Nice çabayı kırıp dökmekten, yıkmaktan bir türlü düzgün, hizasına oturtamadığımız demokrasinin işlevselliğini kazandırabilmek için yalanlardan arınmanın kapsamsız düz adamlığımızdan feragat etmenin vakti değil midir? Yoksaymaya devam ettiğimiz her sorun görünür olduğu vakitlerde biz bunlara çalışmamıştık deme lüksümüz var mıdır, yok mudur? Bu bir dizi kutunun açılıp vakit öldürülecek bir yarışma değil, bilakis hayatın ta kendisinin yansısıdır. Kısa notumuzu Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Sosyoloji Bölümünden Coşkun Taştan'ın 25 Kasım tarihinde Radikal internet sitesinde yayınlanmış olan Milli Birlik versus Kültürel Çokluk başlıklı makalesini paylaşarak tamamlayalım:
AKP hükümetinin belki de en hayırlı girişimlerinden biri, önce kısa süreyle “Kürt açılımı”, daha sonra “milli birlik projesi” adını aldı. Hükümetin bu şekilde dereyi geçerken at değiştirmesini basit bir isimlendirme meselesi olarak görmek büyük bir yanılgı olacaktır. Bu değişikliğin ardındaki “hassasiyetleri” deştiğimiz zaman, Kürt sorununu çözmeye yanlış bir yerden başlandığı açıkça ortaya çıkacaktır. Kürt sorununun, tam da bu “hassasiyeti” ilmik ilmik işleyen bir kültürel paradigmanın ürünü olduğunu hatırlamanın tam vakti.
Bu “hassasiyetlerin” doğasını tartışamaya geçemeden önce, Kürt sorununu çözme girişimlerindeki mantık hatasından söz etmekte fayda var. Neredeyse insan aklıyla yaşıt olan şu kadim ve temel akıl yürütmenin tersine gidiyoruz: “Cessante causa cessat effectus”. Yani “nedenler ortadan kalkarsa, sonuç da ortadan kalkar”. Kürt sorununu en yakıcı haliyle avucumuzun içinde bulduğumuz günden bu yana onunla ilişkilendirilerek yaratılan siyasal bağlamlar, işte böylesi bir ters yola girdi: “sonuçları ortadan kaldır, nedenler de ortadan kalkar”. Semptomlar yok edilerek, hastalık ortadan kaldırılmaya çalışıldı. Şunu bugün hâlâ bilmeyen veya kabul etmeyen var mı acaba: PKK bir semptomdur.
Hastalığın kendisi değil. Semptomları ortadan kaldırarak hastayı sağaltmak, evet mümkün. Bu nedenle PKK’nın silahlarını bırakarak dağdan inmesi, bir yönüyle sorunun çözülmesini kolaylaştıracak. Ama esas nedenler orada durduğu sürece, zamanla başka hastalıkların meydana çıkmayacağını söyleyebilir miyiz? Bundan daha da önemlisi, bizatihi Kürt sorunu bir semptomdur.
Bugün Kürt sorununu halletmeye yönelik bu plana ille de bir isim vermek zorundaysak ve ille de “hassasiyetleri” gözetmeliysek, hiç olmazsa şu ehven adı kullanmak daha iyi olmaz mı: “Milli birlik-Kültürel çokluk projesi”. Böylece hiç değilse “çokluk” fikri, kelime düzeyinde de olsa dolaşıma girer.
Gerçek çokluk
AKP hükümetini kısa zamanda projenin ismini değiştirmeye zorlayan şey, tam da projeye verilen yeni ad ile gözetilmeye çalışılan “hassasiyet”tir: Millî birlik. Taşıdığı masum anlamların yanısıra, “bir olma” fikrinin nasıl en tehlikeli hastalıkların esas nedeni olduğunu görmemiz lazım.
Türk milliyetçiliğinin en önemli ruhsal nüvelerinden biri olan “birlik” düşüncesi, Osmanlı’dan bu yana bu topraklarda yaşayan insanların, kültürel farklılıklar ile ilgili olarak üç aşamadan geçmesiyle cism-ü cân kazandı. Birinci aşamaya “gerçek çokluk” aşaması diyelim. Bu aşamada Osmanlı devletinin tebaasıyla kurduğu ilişki, son derece rasyonel bir ilişkiydi. Sahip olduğu toprakların envanterini, bu toprakların ekonomik değerlerini, gerçek üretim miktarlarını ve kapasitelerini, üzerinde yaşayan insanların ayrıntılı demografik özellikleriyle birlikte düzenli olarak kaydederdi. Daha çok ayrıntı, daha çok vergi demekti. Böylece, düşünülenin aksine, yekpare ve blok halinde bir “benlik” Osmanlı’da hiçbir zaman oluşmadı. Bu “benlik tasavvuru”nun mahiyetini görmenin en kolay yolu, uluslar arası anlaşmalara bakmaktır (Osmanlılar, kuruldukları zamandan yıkıldıkları güne kadar devamlı olarak “uluslar arası anlaşmalar” yaptılar. 1877’de basılan Muahedat Mecmuası, bu anlaşmaların çok büyük kısmını bir arada tutar). Bu metinlere baktığımızda “biz Türkler”, “Türk milleti” ve hatta “Osmanlı milleti” gibi yekpare bir benliğin hiçbir zaman varsayılmadığını görürüz. Anlaşmanın “Osmanlı tarafı” ya doğrudan Sultan’ın kişiliğine ve ailesine atıf yapılarak temsil edilirdi (“şevketlu Padişah-ı Al-i Osman Hazretleri” veya “Hanedan-ı adalet unvanımız” gibi), ya da topraklara atıf yapılarak temsil edilirdi (Memalik-i mahruse; memalik-i Osmaniye gibi. “Memalik”, “memleketler” demektir). Bazı durumlarda ise doğrudan devlete atıf yapılırdı (“Devlet-i Aliyem” gibi). Burada sözkonusu olan, sadece bir diplomatik üslup meselesi değil, ondan daha fazla bir şey. Büyük bir nüfus ve oldukça geniş bir coğrafyadan oluşan bir öznellikten söz ediyoruz. İletişim ve ulaşım araçlarının homojenleştirmediği, siyasal ve ekonomik sistemin birbirine yapıştırmadığı parçalı bir benlikten söz ediyoruz. Her şey bir yana bizatihi iktidar homojenleşmeyi yasaklıyordu (gayri müslimlerin kılık kıyafetlerde benzeşmesi, dinler ve mezhepler arasında geçiş yapması yasaktı).
“Çoklu benlik” tasavvuru, kartografik temsillerde de aynen karşımıza çıkar. Osmanlı döneminde, tüm İmparatorluğu bir arada gösteren, kesin sınırları ayrıştırılmış, bütünlüklü bir İmparatorluk haritası, 19. Yüzyıla kadar yoktur. Buna Piri Reis, İdirisi, ve hatta Katip Çelebi’nin çizdiği haritalar da dahil (Katip Çelebi’nin Cihannüma’sında Osmanlı toprakları bazen “Memalik-i Anadolu” (anadolu memleketleri) adıyla, yine çoğul olarak gösterilir). Bunun pek çok farklı izahı olabilir. Ama bence en önemli neden, iktidarın, zaten askeri ve bürokratik uygulamalarla egemenlik alanını “gerçek düzeyde”, pratik olarak ve mükemmelen belirlemiş olmasıdır. Size vergi veren en uzaktaki adam, iktidarınızın sınırıdır. Bunun kartografik temsille “bütünlük” halinde gösterilmesini gerektiren bir neden yoktu. Yerel olarak da sınırlar, zaten detaylı biçimde belirlenip, sınır komisyonları tarafından gerekli işaretlemeler yapılıyordu.
Demek ki modernleşmeden çok daha önce bu coğrafyada “çok kültürlülük” vardı. Burada “bak atalarımız ne kadar da hoşgörülü idi” biçimindeki milliyetçi ezberi tekrar ettiğim sanılmasın. Bahsettiğimiz “çok kültürlülük”, etik ilkelerden çok daha önce, pratik nedenlerle kendiliğinden ortaya çıkmış “de facto çokluk” durumunu işaret eder (Etik nedenler apayrı bir tartışma konusu, ama kısaca söylemekte fayda var: “Tesamuh”, “musamaha”, “tahammül” gibi kavramlar, Osmanlılar tarafından hiçbir zaman “kültürel çoğulculuk” ifade etmek için kullanılmadı. Tolerans sözcüğü ve onun çevirisi olan “hoşgörü” kavramları, modern kavramlardır).
Muhayyel birlik
İkinci aşamaya, “muhayyel birlik fantezisi” aşaması adını verelim. Bu fantezi, daha 19. Yüzyıldan beri Avrupa’da ortaya çıktı. Garibaldi, İtalya’yı birleştirmek istiyordu. Bismarck, birleşmiş büyük Almanya’yı yaratmanın derdindeydi. Napolyon, Fransa’yı birleştirmek için didindi. Amerika herkesten önce “birleşti”; İngiltere “Birleşik Kırallığı” ilan etti. Ve en trajik olanı, Balkan ülkeleri, başına “büyük” sıfatını ekledikleri “birleşmiş” toplumlarını yaratmanın derdine düştü. “Büyük Sırbistan”, “Büyük Hırvatistan”, “Büyük Makedonya” gibi. “Büyük olma” fantezisi ile “arınarak “bir” olma” fantezisinin ne kadar korkunç bir temizlik gerektirdiğini Hitler bize gösterdi. Avrupa’da 19. Yüzyılda başlayıp 20. Yüzyılda keskinleşen yabancı düşmanlığının, eşi görülmemiş kıyımların, etnik çatışmaların ve temizliklerin ardında bu “birleşme” fantezisi yatar. Ne yazık ki, bu fantezi 19. Yüzyılın sonunda Osmanlı aydınlarını da kasıp kavurdu. “İttihat” (birleşme) fikri, Avrupa’daki uyarlamalarından hiç de geri kalmayacak sertlikte, başlangıçta Müslümanları “birleştirmek”, (Balkan Savaşları’ndan sonra ise) Türkleri birleştirmek fikrine dönüştü.
Simgesel birlik
Üçüncü aşamaya “simgesel birlik” adını verebiliriz. Bugün farklılıklar karşısında otomatik olarak devreye giren “halkın hassasiyetlerini” bu aşama içerisinde görebiliriz. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra sınırları kartografik simgelerle kesin biçimde gösterilmeye başlanan, sadece topraklarının değil, etnik kökenlerinin de sınırları aynı derecede “kesinleştirilen”, yekpare bir benlik yaratıldı. Farklı insanların bir arada, farklılıklarını unutmadan ve bunları sorun etmeden yaşamalarının imkansız olduğuna dair milliyetçi bir fikir yaratıldı. “Başka türlü olmaz” denildi. Ve bugüne kadar başka türlü de olmadı. Oysa başka türlü de olur, olmalı. Sırf adları, renkleri farklı olduğu için kimsenin üstün olduğunu iddia edemeyeceği günler gelmeli. Kimsenin sırf kokuları, sesleri farklı diye aşağılanmadığı günlere, bu “simgesel birlik” düşüncesinin arkasına gizlenen habis ve kendini beğenmiş “yekvücutçuluğun” deşifre edilmesiyle yaklaşabiliriz. Bir arada, ama farklı olarak yaşayabilmek için bunu yapmalıyız.
Deuss_Ex_Machina_277_--_Soundboy's Ashes Get Scattered Over The Plateaux
30 Kasım 2009 Pazartesi gecesi "banttan" yayınlanmış programın parça dizinidir.
>>>>>Musique
Album Of The Week: Peverelist-Jarvik Mindstate (Punch Drunk)
>1<-Demdike Stare-Regressor (Modern Love)
>2<-Peverlist-Revival (Feat. Pinch) (Punch Drunk)
>3<-Falty DL-Al+Pa+Fun = Alpafun (Ramp Recordings)
>4<-Al Tourettes-Dodgem (Apple Pips)
>5<-A Made Up Sound-Closer (A Made Up Sound)
>6<-Joy Orbison-J.Doe (Doldrums)
>>>>>Myspace Keşifleri / Talents From Myspace<<<<<
>7<-Derivate-L2 (Beto Narme's Dense Subspace Remix) (Sublime Porte)
>8<-Guido-Chakra (Punch Drunk)
>9<-Guido-Beautiful Complication (Feat. Aarya) (Punch Drunk)
>10<-Numan-7th Key (Wicky Lindows)
>11<-Michael Jackson-Smooth Criminal (Chimpo Dubstep Remix) (Bootleg)
>12<-501-Dangerous (Subway)
Download Episode / İndir
Soundboy's Ashes Get Scattered Over The Plateaux (277) – Çekincelerin, İstemsizliğin Bir Kenara Bıraktırıldığı, Nihayetinde Boşa Dört Döndüğümüz Bir Görüntüyle Karşı Karşıya Kalmamızı Sağlanıyor. Küller Savruluyor Dört Bir Yana, Yitirilen İnsanlık, Kurda Kuşa Yem Ettirilen Özbenlik! Sır Değil Hakikatler Sese Karışıyor: Çiğlik Zamanında!
>>>>>Bildirgeç
“Olamayan barış ortamında
Şiddet yüzünden
Acı normalleşiyor
Ardıcı susturan
sessizlik kadar sabit
ve sonsuz
ölülerin nabzı
Ardıcı susturan
bu dünyada yürüdükçe
kazınıyor avuçlarımıza
ölülerin gözleri” John Berger
Sese söze tenezzül dahi etmeden görünür kılınanların oluşturdukları, gittikçe garipleşen bir seyirlik sahnesinin tam ortalık yerinde hayatımızı ikame ettirmekteyiz. Bilmekten, anlamaktan ziyâde zaman mevhumunu daha hızlıca ve olabildiğince boşa tükettirebilmek, zihni topeykün nadasa bıraktırabilmek için var güçleriyle çalışmakta olanların oluşturdukları bir sahneleme karşımıza çıkartılmakta. Sessizliğin baki kılındığı, sözsüzlüğün enikonu yüceltildiği bir daraltımın ortasında, vakurluktan uzakta bir pandmonim sanatı sergilenmekte. Görüntüye dahil olanlar el ve kol hareketlerinin sağladığı mimiklerle birbirlerine meramlarını anlattıklarını veyahutta anlaşılır kılındıklarını zannetmekteler. Dönüştürüle dönüştürüle daha az kelimenin yardımına ihtiyaç duyulduğunun belirginleştirilmesinin hemen sonrasında yaşananların tümü bizleri bilim kurgusal tasvir yığını ve sair anlamlarından giderek hakikatli, acı bir gerçekliğin yoluna doğru ilerletildiğimizi ortaya çıkartmakta. Kimilerinin neden bahsettiğinden de çok, kimin ne kadar fazla görünür kılındığından bahis açılmaya devam edildiği müddetçe, kesin olarak bu çelimsiz döngünün içinden dışarıya adımımızı atamayacağımız bir hakikat olarak önümüze serilmekte. Fazlasıyla gerçekliklerin yanıbaşımıza taşıyıp durduğu sorunların karşısında anlamsız bir suskunluğun yaygınlaşmasının yegane sebeplerinden birisi olarak da anabiliriz bu durumu. Görünenlerin 'dar görüş' alanıyla sağlamaya çalıştıkları sade ve sadece belirli bir açıdan konuların takdim edlmesinden ötesini sağlamamaktır.
Yetkin biçimlendirmeler ve çözümlemelerle beraber esasa konuyu taşıyabilmekten uzakta, olabildiğince topu kısıtlı sahanın dar yokuşlarında boşa çevirmektir. Bugün alenen karşılaşmak zorunda bıraktırıldığımız. İnsafına terk edildiğimiz görünülürlüklerde. Karşıtlıkların bir veya daha çok katmandan birbirlerine olan hınçlarını mimikleriyle beraber sergiledikleri ve maalesef gerçekliğinden şüphe duyulmayacak kadar hissedilir yargılamaların olumlandırılması burada mevuzusunu etmeye çabaladığımız. Derinliksiz, kendimiz işitiriz kendimiz uygularız, bu böyle gelmiş bundan sonra da böyle gidecek tenkitlerinin yardımcılığında binbir türlü hallerden dilediğinizi kumandanızın hemen üstündeki numaraları tuşlayarak keşfedebilirsiniz. Yoksun bırakıldıkça manalardan, sözsüzlüğe teslim edildikçe hakikatlerden giderek yalanların makul adledildiği bir düzeyin de oluşturulduğunun idrakına erişebileceğiz. Hakikatin peşinde koşmaktansa bizleri bir süreliğine daha oyalayacak olan yalanın girift biçemlerinde kurgulanmaya çabalanmış yeni görüntüler belleğimizde yer edinecek. Nasıl olsa sorumlu aramaktan, sorunu konuşmaktan, incesini düşünüp taşınmaktan geri dönüp, oldu bitticiliğe alıştırılmış olduğumuzdan bir şekilde bu uygunsuz kalıba da uyum sağlayacağız. Uyumluluğumuzu tescil ettirmek için çaba sarf edeceğiz. Mealen bize uygun düşen de budur!
Kurguların harcında kullanılan yalanlar öylesine kolay bir biçimde yönünü ve keskinliğini elde ediyor, o kadar kolay bir şekilde yaftalamalara eşiği araltıyor ki bulunduğumuz noktada zihnin bulanıklaşması için ilave herhangi bir olguya ihtiyaç dahi duyulmuyor. Yakınılan hataların görünür kılınmasına özenli bir çaba gösterilmesi beklenirken, olur olmadık yerlerden, ilerletildiği varsayılan eşiklerin yeniden sıfır noktasına tekabül ettirilmesini gerekli kılan bir zincirleme hata düzeneği oluşturuluyor. Gördüğümüzü sandığımız ve fakat hakikatliği konusunda şüphe duyduğumuz pek çok durumda bunu irdeleyebilmek mümkünatlar dahilinde ele alınıyor. Yaşayış rutinini korumaya çaba sarf ederken durmaksızın yapılan bu baskılar, yön değiştirmeler, gerekli görüldüğünde yapılan müdahaleler! ile beraber giderek iplerinin tamamen birbirlerine karıştırıldığı bir kördüğüm haline dönüşüm sağlamlaştırılıyor. Sorun olduğu gibi hayatımızda yerini korumaya devam etmesine karşın mümkün mertebe görünmez olduğu yanılgısına kendimizi kaptırarak nasıl olsa bize dokunmaz bu yalanlar denilerek saha iyice daralmasına tepkisiz kalınıyor. Yoksun bıraktırıldığımız gerçeklikleri artık yenisi bina edilecek yalanların satır aralarında manalandırmaya çalıştırılıyoruz. Kolaylıkla söylev halini alan görüntülerin, ustruptan yoksun, dillerini ayrıştırmacılığın en kör noktalarına tekabül ederek kurguladıkları cümleler ile doldurulmuş hallerinde bunu daha rahat bir biçimde algılamamız sağlanacaktır.
Ötekisine duyulan, kin ve nefretin son derece belirgin bir biçimde görünür, hissedilir kılınması, şirazesinden her an çıkmaya hazır ve nazırlığın hissettirilebilmesi için gösterilen çabalanım nedense asgari müştereğin tesisinde gözardı edilerek yadsınmaktadır. Gerçeklik bu kadar açık ve seçik bir biçimde karşılaşmamız için zemin sağlamakta iken, yılmadan, tükenmeden, sırtımızı dönmek, görmezden ve anlamazdan gelmekle mi demokrasimizi geliştireceğiz? Geliştirdiğimizi sanıp yine yeniden boşa kürek sallayacağımız bir ömrü hayatı idame ettireceğiz. Nakış gibi birbirini tamama kavuşturan söz dizilimlerinden sonra, şimdi ve burada ekranlarımızı kapsayan nefesin son raddesine kadar bilinçli bi'kin tutturulmasının örneklendirilmesine şahitlik mi yapacağız? Söyler misiniz, bir arpa boyu yol almak için daha ne kadar körlüğümüzden, işitmezliğimizden, anlamazlığımızdan, kendimize uygunluğuna göre bakışımları ve çabaları sınıflandırmaya devam edeceğiz? Barış sözünden bile isteye sakınmanın, yeni korkularla dört bir yanımızın çevirilmesinin, ülkeye nasıl bir yarar sağlayabileceğinin izdüşümünü sizlerin takdirlerine bırakıyoruz.
İdeler farklı beklentilerin doğrultusunda şekillendirilerek ortaya çıkartılsa da tarihin satır aralarında yazılacak olan tamamen hak mücadelelerinin ne gibi ortak bütünleştirmelerle gerçekleştirilebildiğine veya tersine dair ayrıntılı tasvirlerini barındıracaktır. Kimin kimi ne kadar anlayabildiği, önemsediği, ayrıştırmak yerine ciddi bir biçimde hassasiyetlere önem verdiğini hatırlatacaktır. Öyle veya böyle insanlık olgusundan uzak durularak, verilmesi gerekli olan asgari değerin zar zor takdim edilebildiği veyahutta verilmiş gibi yapılarak üstünkörü üzerinden geçildiği 'açılım-kapanım' bu kapsayış ve ileriye dönük çoğaltımları yarıda bıraktıracaktır. Feyiz alınması gerekli olan hatalarla yolları ayrırarak, bir daha aynı tekinsiz, dipsiz ve bucaksız noktalara gerisin geriye düşmeden yeni okumalara girişilmesi, vicdanın sadece birini veya ötekini eller üstünde tutarak değil, herkese eşit mesafede ve aynısı cümlelerin birbirilerinin ardılı tekrar ettirilmediği bir çoğaltımla mümkünatının aksetttirilebilmesidir. Her seferinde başka bir ayrıntısı ile tanışık olduğumuz darboğazların, horgörülerin aşılabilmesi ve izanın sağlanabilmesi ancak konuşularak, dile getirilerek sağlanabilecektir. Saklı tutulmaya devam ettirilen, istikrarı sağlanmaya çalışılan her bir aşılmazlık görüntüsünün ardılında düşünülmesi elzem olan kısım tam da burasıdır. Giderek daha fazla çetrefilleştirilmiş görüntülerin, ekranları kapsayan görünenlerin şimdi üzerinde durmaları gerekli olan, neleri tartışmalıyız sorusunu net bir şekilde ifade etmelerinin gerekliliği karşımıza çıkmaktadır.
Ezberleri aynen tekrar ettiğimizde oluşanın bir hakikat anlatımı olmadığının, sadece kendimizi kandırmaktan başkaca amaca hizmet etmediğinin zihinden çıkartılmadan yeni biçemlerin, yolların oluşturulabilirliğine odaklanmalıyız. Seslerimizi çoğaltmalıyız, hakikatli bir yolun tahsisini sağlayacak, yıllardır yaşadığımız kaotik düzensizliklerin, insanların birbirlerine körlemesine bir biçimde kırdırılmalarına iyice sessiz kalarak, tüm olup bitenleri takdis etmeden, konu açılıp henüz birkaç kelam eklentilendiğinde aniden bastırıveren kırmızı çizgilerin baskısından ötede tutarak, çözüme odaklanarak gerçekleştirilecektir. Sertliğinin gün be gün ve alenen ortalığı kapladığı yaftacılığın, şeklini korumaya devam eden x-y-z milliyetçiliklerinin, uyarı adı altında dozunun arttırıldığı tenkitlerin çoğaltımlarından uzaklaşabildiğimiz vakit bu görünümden de zamanla çıkmış olacağız. Görünür kılınanın sınırlarının da genişletilerek anlaşılabilirliğinin arttırılması için denemeye değmez mi? Köhneleşmeye yüz tutmakta olan, değişitirilebilirliği için çaba sarf edilmesi gerekli olana dair özden bir paylaşımın vakti hala mı gelmemiştir? Nice çabayı kırıp dökmekten, yıkmaktan bir türlü düzgün, hizasına oturtamadığımız demokrasinin işlevselliğini kazandırabilmek için yalanlardan arınmanın kapsamsız düz adamlığımızdan feragat etmenin vakti değil midir? Yoksaymaya devam ettiğimiz her sorun görünür olduğu vakitlerde biz bunlara çalışmamıştık deme lüksümüz var mıdır, yok mudur? Bu bir dizi kutunun açılıp vakit öldürülecek bir yarışma değil, bilakis hayatın ta kendisinin yansısıdır. Kısa notumuzu Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Sosyoloji Bölümünden Coşkun Taştan'ın 25 Kasım tarihinde Radikal internet sitesinde yayınlanmış olan Milli Birlik versus Kültürel Çokluk başlıklı makalesini paylaşarak tamamlayalım:
AKP hükümetinin belki de en hayırlı girişimlerinden biri, önce kısa süreyle “Kürt açılımı”, daha sonra “milli birlik projesi” adını aldı. Hükümetin bu şekilde dereyi geçerken at değiştirmesini basit bir isimlendirme meselesi olarak görmek büyük bir yanılgı olacaktır. Bu değişikliğin ardındaki “hassasiyetleri” deştiğimiz zaman, Kürt sorununu çözmeye yanlış bir yerden başlandığı açıkça ortaya çıkacaktır. Kürt sorununun, tam da bu “hassasiyeti” ilmik ilmik işleyen bir kültürel paradigmanın ürünü olduğunu hatırlamanın tam vakti.
Bu “hassasiyetlerin” doğasını tartışamaya geçemeden önce, Kürt sorununu çözme girişimlerindeki mantık hatasından söz etmekte fayda var. Neredeyse insan aklıyla yaşıt olan şu kadim ve temel akıl yürütmenin tersine gidiyoruz: “Cessante causa cessat effectus”. Yani “nedenler ortadan kalkarsa, sonuç da ortadan kalkar”. Kürt sorununu en yakıcı haliyle avucumuzun içinde bulduğumuz günden bu yana onunla ilişkilendirilerek yaratılan siyasal bağlamlar, işte böylesi bir ters yola girdi: “sonuçları ortadan kaldır, nedenler de ortadan kalkar”. Semptomlar yok edilerek, hastalık ortadan kaldırılmaya çalışıldı. Şunu bugün hâlâ bilmeyen veya kabul etmeyen var mı acaba: PKK bir semptomdur.
Hastalığın kendisi değil. Semptomları ortadan kaldırarak hastayı sağaltmak, evet mümkün. Bu nedenle PKK’nın silahlarını bırakarak dağdan inmesi, bir yönüyle sorunun çözülmesini kolaylaştıracak. Ama esas nedenler orada durduğu sürece, zamanla başka hastalıkların meydana çıkmayacağını söyleyebilir miyiz? Bundan daha da önemlisi, bizatihi Kürt sorunu bir semptomdur.
Bugün Kürt sorununu halletmeye yönelik bu plana ille de bir isim vermek zorundaysak ve ille de “hassasiyetleri” gözetmeliysek, hiç olmazsa şu ehven adı kullanmak daha iyi olmaz mı: “Milli birlik-Kültürel çokluk projesi”. Böylece hiç değilse “çokluk” fikri, kelime düzeyinde de olsa dolaşıma girer.
Gerçek çokluk
AKP hükümetini kısa zamanda projenin ismini değiştirmeye zorlayan şey, tam da projeye verilen yeni ad ile gözetilmeye çalışılan “hassasiyet”tir: Millî birlik. Taşıdığı masum anlamların yanısıra, “bir olma” fikrinin nasıl en tehlikeli hastalıkların esas nedeni olduğunu görmemiz lazım.
Türk milliyetçiliğinin en önemli ruhsal nüvelerinden biri olan “birlik” düşüncesi, Osmanlı’dan bu yana bu topraklarda yaşayan insanların, kültürel farklılıklar ile ilgili olarak üç aşamadan geçmesiyle cism-ü cân kazandı. Birinci aşamaya “gerçek çokluk” aşaması diyelim. Bu aşamada Osmanlı devletinin tebaasıyla kurduğu ilişki, son derece rasyonel bir ilişkiydi. Sahip olduğu toprakların envanterini, bu toprakların ekonomik değerlerini, gerçek üretim miktarlarını ve kapasitelerini, üzerinde yaşayan insanların ayrıntılı demografik özellikleriyle birlikte düzenli olarak kaydederdi. Daha çok ayrıntı, daha çok vergi demekti. Böylece, düşünülenin aksine, yekpare ve blok halinde bir “benlik” Osmanlı’da hiçbir zaman oluşmadı. Bu “benlik tasavvuru”nun mahiyetini görmenin en kolay yolu, uluslar arası anlaşmalara bakmaktır (Osmanlılar, kuruldukları zamandan yıkıldıkları güne kadar devamlı olarak “uluslar arası anlaşmalar” yaptılar. 1877’de basılan Muahedat Mecmuası, bu anlaşmaların çok büyük kısmını bir arada tutar). Bu metinlere baktığımızda “biz Türkler”, “Türk milleti” ve hatta “Osmanlı milleti” gibi yekpare bir benliğin hiçbir zaman varsayılmadığını görürüz. Anlaşmanın “Osmanlı tarafı” ya doğrudan Sultan’ın kişiliğine ve ailesine atıf yapılarak temsil edilirdi (“şevketlu Padişah-ı Al-i Osman Hazretleri” veya “Hanedan-ı adalet unvanımız” gibi), ya da topraklara atıf yapılarak temsil edilirdi (Memalik-i mahruse; memalik-i Osmaniye gibi. “Memalik”, “memleketler” demektir). Bazı durumlarda ise doğrudan devlete atıf yapılırdı (“Devlet-i Aliyem” gibi). Burada sözkonusu olan, sadece bir diplomatik üslup meselesi değil, ondan daha fazla bir şey. Büyük bir nüfus ve oldukça geniş bir coğrafyadan oluşan bir öznellikten söz ediyoruz. İletişim ve ulaşım araçlarının homojenleştirmediği, siyasal ve ekonomik sistemin birbirine yapıştırmadığı parçalı bir benlikten söz ediyoruz. Her şey bir yana bizatihi iktidar homojenleşmeyi yasaklıyordu (gayri müslimlerin kılık kıyafetlerde benzeşmesi, dinler ve mezhepler arasında geçiş yapması yasaktı).
“Çoklu benlik” tasavvuru, kartografik temsillerde de aynen karşımıza çıkar. Osmanlı döneminde, tüm İmparatorluğu bir arada gösteren, kesin sınırları ayrıştırılmış, bütünlüklü bir İmparatorluk haritası, 19. Yüzyıla kadar yoktur. Buna Piri Reis, İdirisi, ve hatta Katip Çelebi’nin çizdiği haritalar da dahil (Katip Çelebi’nin Cihannüma’sında Osmanlı toprakları bazen “Memalik-i Anadolu” (anadolu memleketleri) adıyla, yine çoğul olarak gösterilir). Bunun pek çok farklı izahı olabilir. Ama bence en önemli neden, iktidarın, zaten askeri ve bürokratik uygulamalarla egemenlik alanını “gerçek düzeyde”, pratik olarak ve mükemmelen belirlemiş olmasıdır. Size vergi veren en uzaktaki adam, iktidarınızın sınırıdır. Bunun kartografik temsille “bütünlük” halinde gösterilmesini gerektiren bir neden yoktu. Yerel olarak da sınırlar, zaten detaylı biçimde belirlenip, sınır komisyonları tarafından gerekli işaretlemeler yapılıyordu.
Demek ki modernleşmeden çok daha önce bu coğrafyada “çok kültürlülük” vardı. Burada “bak atalarımız ne kadar da hoşgörülü idi” biçimindeki milliyetçi ezberi tekrar ettiğim sanılmasın. Bahsettiğimiz “çok kültürlülük”, etik ilkelerden çok daha önce, pratik nedenlerle kendiliğinden ortaya çıkmış “de facto çokluk” durumunu işaret eder (Etik nedenler apayrı bir tartışma konusu, ama kısaca söylemekte fayda var: “Tesamuh”, “musamaha”, “tahammül” gibi kavramlar, Osmanlılar tarafından hiçbir zaman “kültürel çoğulculuk” ifade etmek için kullanılmadı. Tolerans sözcüğü ve onun çevirisi olan “hoşgörü” kavramları, modern kavramlardır).
Muhayyel birlik
İkinci aşamaya, “muhayyel birlik fantezisi” aşaması adını verelim. Bu fantezi, daha 19. Yüzyıldan beri Avrupa’da ortaya çıktı. Garibaldi, İtalya’yı birleştirmek istiyordu. Bismarck, birleşmiş büyük Almanya’yı yaratmanın derdindeydi. Napolyon, Fransa’yı birleştirmek için didindi. Amerika herkesten önce “birleşti”; İngiltere “Birleşik Kırallığı” ilan etti. Ve en trajik olanı, Balkan ülkeleri, başına “büyük” sıfatını ekledikleri “birleşmiş” toplumlarını yaratmanın derdine düştü. “Büyük Sırbistan”, “Büyük Hırvatistan”, “Büyük Makedonya” gibi. “Büyük olma” fantezisi ile “arınarak “bir” olma” fantezisinin ne kadar korkunç bir temizlik gerektirdiğini Hitler bize gösterdi. Avrupa’da 19. Yüzyılda başlayıp 20. Yüzyılda keskinleşen yabancı düşmanlığının, eşi görülmemiş kıyımların, etnik çatışmaların ve temizliklerin ardında bu “birleşme” fantezisi yatar. Ne yazık ki, bu fantezi 19. Yüzyılın sonunda Osmanlı aydınlarını da kasıp kavurdu. “İttihat” (birleşme) fikri, Avrupa’daki uyarlamalarından hiç de geri kalmayacak sertlikte, başlangıçta Müslümanları “birleştirmek”, (Balkan Savaşları’ndan sonra ise) Türkleri birleştirmek fikrine dönüştü.
Simgesel birlik
Üçüncü aşamaya “simgesel birlik” adını verebiliriz. Bugün farklılıklar karşısında otomatik olarak devreye giren “halkın hassasiyetlerini” bu aşama içerisinde görebiliriz. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra sınırları kartografik simgelerle kesin biçimde gösterilmeye başlanan, sadece topraklarının değil, etnik kökenlerinin de sınırları aynı derecede “kesinleştirilen”, yekpare bir benlik yaratıldı. Farklı insanların bir arada, farklılıklarını unutmadan ve bunları sorun etmeden yaşamalarının imkansız olduğuna dair milliyetçi bir fikir yaratıldı. “Başka türlü olmaz” denildi. Ve bugüne kadar başka türlü de olmadı. Oysa başka türlü de olur, olmalı. Sırf adları, renkleri farklı olduğu için kimsenin üstün olduğunu iddia edemeyeceği günler gelmeli. Kimsenin sırf kokuları, sesleri farklı diye aşağılanmadığı günlere, bu “simgesel birlik” düşüncesinin arkasına gizlenen habis ve kendini beğenmiş “yekvücutçuluğun” deşifre edilmesiyle yaklaşabiliriz. Bir arada, ama farklı olarak yaşayabilmek için bunu yapmalıyız.
Tenkitlerin giderek tehditlerin kapısını aralık tutmasına dair nice kelam ekleyebiliriz. Yolun giderek de daha fazlaca karmaşıklaştırıldığı, içinden çıkılamaz buhran halinin anlaşılır kılınmaya çabalanıldığı bir görüngü karşımıza çıkartılmakta. Her daim yâd edilen, özlemle anılan eskinin yerine yenisini koymaya çabalarken biz modern insanlar! olarak giderek daha anlayışsız, giderek daha tahammülsüz bireyler haline dönüşmemiz biraz da bu çıkarsamayı fazlasıyla içselleştirmiş olmamızdan kaynaklanmaktadır. Hayatta tek bir doğru olmadığı gibi zincirleme bir biçimde birbirlerini etkileyen onlarca yanlış da yoktur. Her görünmüş olan yüzde yüz doğruluğu belirginleştirmediği gibi, her bilinmeyenin de yine şerre hizmet etmeyeceği anlam kazandırılmalıdır. Bugün içerisinde bulunduğumuz toplumun özünde yer edinmiş olanları birer ikişer teferruat olarak görüp yoksayıyorsak, hatanın neresinden dönersek kardır sözünü bile bir kenara bile isteye ardılımızda bırakmayı talep ediyorsak durup düşündüğümüzde bu hataları birbiri peşisıra nasıl olup da yapmaya devam ettiğimize de bir kafa yormamız gerekmektedir. Aslolan yitirdiklerimizi belirli bir yönlendirme doğrultusunda zamanı geldiğinde, ya da moda olduğu ilan edildiğinde ölesiye tüketmek için değil elimizden yitip gitmeden gerekli özeni göstererek sağlayabiliriz. Yaşadığımız hengamelerin dolu dolu olduğu güncenin dahilinde hiç değilse bu vakitten sonrası için bir çaba göstermemiz her birimiz için de daha makul bir hedef olmayacak mıdır? Biribirimize duyacağımız kinden ve tahribattan daha fazlasını gösterebilmek için azıcık izanın makul bir anlayışın temel kazandırılması bu kadar zor mudur? Anlamsızlık kazanmaya başlayan taraf olma hallerinden, taraftarlık hallerine evrimden kurtulabilmek için, söze kadir kıymet verebilmek için daha ne kadar fazla acıyı tecrübe etmemiz, iş işten geçtikten sonra vah vahlanacak daha kaç teşebbüs atlatmamız gerekiyor?
Yolundan alı koyulduğumuz her bir ilerlemede vurulan ketlerin, çekilen setlerin bir şekilde karşılığını bulabileceğiniz notları birbirilerine iliştirmeye gayret ediyoruz. Asli konumuz olan müziği paylaşıma açarken, bildiğimizi varsaydıklarımızı sizlerle paylaşırken bu doğrultuda ne kadar çok kelam ekleyebilirsek o kadar fazla anlaşılır kılınması gerkeli olanı görünür kılabileceğimizi düşünmekteyiz. Sabitliğin pek çok kere değişimine dair, yeniden biçimlendirilmesine göndermeler ihtiva eden bu notlar müziğin kapsamında suınduklarıyla beraber daha da derinleştirilebilir. Ses yığınları arasında aramaya çalıştığımız hayatta karşılığı olabilecek anektotların görünür kılınmasıdır. Her bir notadan, her bir sesli tasvirden, her bir müzikal kurgudan çıkarsamaya çalıştıklarımız ile herhangi bir noktadan bu yitirilenleri hatırlatmayı başarabilirsek ne mutlu bizlere. Geçtiğimiz Pazartesi akşamı Dinamo FM’de yayınlanmış olan seçkimiz dahilinde bu istikametten hareketle sesli bir düşünselliği sizlere sunmaya gayret ettik. İliştirmeyi başaramadığımız cümlelerimizin karşılıklarına birer müzik parçasının tekabül ettirildiği yapılandırma, sıklıkla unuttuğumuz davranış biçimlerini, müziğin salt bir dinlencelik olgusundan öte gerçekten hayat ile bulundurduğu bağlantıyı ortaya çıkartmaya gayret eden bir tasvir teşebbüsü idi. Yetkin olduğumuz konu ise daha öğrenecek pek çok şeyimizin olduğudur. Eksiklerimiz bizleri yarım bırakmadığı gibi, üstünkörü bir hevesin peşinde işin sadece eğlendirici kısmına takılı kalmayan kurgu tümleyişi Deuss Ex Machina’nın genellendirmelerin karşısında bildiği yolda ilerleme gayretkeşliğini dayandırmaya çalıştığı önemli çıkış noktalarından birisini oluşturmaktadır. Ses bizlere yeni rotaları keşfettirirken bir yandan da düşük cümlelerimizin katkılarıyla beraber mevuzyu saadete getirmeye de gayret ediyoruz. Her defasında bir kere daha rutinin dışına çıkabilmeye gayret göstererek. Haftalık albüm önerisi dizininde sizlerle paylaşacağımız Tom Ford’un Peverelist projesi de müzikal yeterliliğin yanısıra detaylarla tamamlanabilecek yetkin hikayelendirmeleriyle beraber önemli bir çıkışı gerçekleştiriyor.Kollektif türetimler modern müziğin itinayla tüketilebilir alternatif kurgularını kulaklarımıza sunmayı başaran örneklemeleri barındırır. Tek yönden birbirlerinden pek fark barındırmayan, benzeş seslerden olabildiğince uzakta genişletilebilecek bir müzikal yelpaze bu türetim biçimin sathını tanımlandırır. Kurgu yapılandırılırken birbirinden bağımsız olarak yaşam sürdüren pek çok sesin, müzikal olarak birçok farklı katmanın birleştirilmesiyle beraberce ortaya çıkan harman, kollektif kurguyu daha aşina kılacaktır. Bir üretim şemasının, yabancılaştırıcı ve dinlenilen müziği itici hale dönüştüren dakikası ve saniyesine kadar detaylandırılmış hallerinin dışında kimi zaman iki veya daha fazla üreticinin ortak çalışmalarıyla şeklini bulan bir ses kaşifliği ortaya çıkartılır (Burada atıf yapılan tür elektronik dans müziğidir). Son derece dingin bir müzikal eşiğin bir anda dans ettirir bir yoruma kavuşmasından veya yüksek ritmlerle şenlendirilmiş melodik yapının en umulmadık anlarında ortaya çıkan elektronik titreşimlerle deneysellik vurgusunun belirgin kılınması, bu tanımımızı anlaşılır kılacak örnekleri de sağlayacaktır. Bahse konu olduğu üzere bu kulvarda üretilmiş müzikal sentezlemeler genelin dinlediklerinden farklı olana duyulan ihtiyacı da hakkaniyetli bir biçimde sağlar. 80’li yılların ikinci yarısından itibaren ivme kazanmış olan techno’nun başlangıç noktasından günümüze kadar hali hazırda sürdüregeldiği istikrarlı kollektif üretim yetisinin, ortaya çıkarılmış olan pek çok kaydın isimsiz kılınmasından tutunuz da, müziğin önüne geçebilecek hemen pek çok şeyin ısrarla arka planda tutma dirayetinden çıkılabilecek bir bütünlükten ve anonim üretim anlayışından dem vurabilmek mümkün. Sonuç itibariyle zaman değişimleri beraberinde getirirken bir yandan da varedilmiş müzikal çıkarsamaların gelişimi sürdürülen ses yelpazesinde nitelikli örneklerini kaybetmemesi sağlanır.
Tıpkı sırasıyla reggae, jungle, drum and bass, uk garage ve grime gibi birbirilerinin gerek devamı olarak ele alınabilecek, gerekse de birbirilerinden muhtelif etkileşimler barındıran müzik disiplinleri dahilinde adını sıklıkla bu günce içerisinde andığımız dubstep, kollektif üretim biçiminden hareketle kotarılmış pek çok üreticiyi barındıran bir dinlenceliği ihtiva eder. Kayıtlar birbirlerinin peşisıra yayınlanırken bir yandan da elektronik müziğin geliştirilebilirliğine dair pek çok önermeyi duyumsayabilmek mümkün kılınır. Her bir kayıt hem geçmişin iz bırakmış öğelerini, hem şimdinin seslerini, hem de geleceğe dair önermeleri birbirlerine iliştiren bir farkındalılık sağlar. Bu bağlamda 98 yılında temelleri atılmış olan Rooted Records plak evinden bu yana alternatif türetimlerin gayya kuyusunda yol almaya çalışan Tom Ford’un Peverlist projesini dubstepin takip edilesi ileriyi gözeten müzik örnekleri arasına dahil edebiliriz. Bir yönüyle kollektifliği-anonimliği müziğinin yapımında referans aldığını ekleyerek. Jungle geçmişinden başlayarak adım adım ivmesi dubstep’den techno’ya ve hatta deneysel müziklere ulaşan bir damıtım karşımıza çıkartılır. Bristol sahnesinin bir başka önemli ismi olan Rob Ellis aka Pinch’in Context ve Subloaded partilerinde djlik yaparak ismini duyurmayı başarır Peverelist. Ortaya çıkartılmış bileşke adını anmış olduğumuz türlerde de olduğu gibi Londra çıkışlı ses erimlerine alternatif yaklaşımların sergilendiği gerçekçi bir yeniden yaratım sürecinin detaylarını içerir. Müzikal yapılandırma dahilinde daha önce deffatle bahsetmiş olduğumuz üzere trip-hoptan, drum and basse uzanan bir ses yelpazesinin farklı üretimlerine ev sahipliği yapmış Bristol’un puslu havasını coğrafi bir özellik olmasındansa sesler dahilinde işlenebilen, dinleyiciye iletilebilinen bir eşiğe ulaştırılması söz konusu olur.2006 yılında kurulmuş olan Punch Drunk Records işin dinleyici için seçicilik (selector) kısmından dinleyiciye üretim kısmına dair türlü çeşit sesin sunulacağı Tom Ford’a atfen çıkış noktasının post-jungle olarak belirlenmiş olduğu bir türetim içeriğiyle yol almayı amaçlamış bir yapı olarak kurgulanır. Genel anlamıyla İngiltere’de tanımının oluşturuluğu ses iklimine dair göndermeler barındıran ama üreticilerinin Bristol’lü oldukları bir çatıdır Punch Drunk Records. Drum and bass’in zamanında önemli kayıtların altında imzası bulunan Smith & Mighty’den Rob Smith’in RSD projesi, Gatekeeper, Forsaken, Pinch ve Gemmy gibi yeni isimlerin kayıtlarının günyüzü bulduğu bir yapı. Dubstep’in daha fazla dinleyici tarafından keşfedilmesinin hemen ardından, üretilen bu kurgulara zemin sağlayıcı olarak adı sıklıkla zikredilmiş ‘Fruity Loops’ yazılımında amatörce gerçekleştirilen ses kurgulamaları artık esaslı bir biçimde üzerinde emek sarf edilerek kotarılan birer yapılandırma haline dönüştürülür. Peverelist külliyatının birbirlerini peşisıra takip eden plak dizisi içerisinde bu çözümlemelere dair çıkarsamalar dinleyenlerce fark edilebilecek bir biçimde örnekler çoğaltılarak sunulur. Türetilen kurgulama bir noktadan sonra varedilmiş olan seslerin ötesinde daha hangi seslerin keşfedilmediğini apaçık bir biçimde paylaştırmayı başarır. 2006 yılında yayınlanmış olan Erstwhile Rhythm / The Grind kırkbeşliği inceleyeceğimiz ilk örneği oluşturur. Birbirlerine yakın hatlarda bulunan aksak ritmler ile 4/4lük basların birbirleriyle buluşturulduğu bir derleme kulaklara sunulur. Techno’nun Detroit etkisine haiz kısmından derlenerek kurgulanmış, naif piyano kesidinin hemen ardından iliştirilmiş olan ileri geri dönüşümlü bas sağaltımlarında vücut bulan Erstwhile Rhythm kaydın a yüzünü tanımlar. B yüzünü oluşturan The Grind parçasında da dubtechno ses eriminin nevi şahsına münhasır ekiplerinden birisi olmuş Mark Ernestus ve Moritz von Oswald’ın Rhythm & Sound projelerinin paralelinde bir kurgunun tanımlandırıldığı, dans ettirir bir yapı ortaya çıkartılır, Peverelist tarafından. Yedi dakikalık süresi dahilinde dubstep’de çoğu zaman alışkın olmadığımız bir olumlandırma hali canlandırılır. Kederden arınmış gerisin geriye techno’nun mihenk taşı olmuş kayıtlarından kendi dilini oluşturma yolunu seçmiş bir kurgu olur The Grind.
Yolundan alı koyulduğumuz her bir ilerlemede vurulan ketlerin, çekilen setlerin bir şekilde karşılığını bulabileceğiniz notları birbirilerine iliştirmeye gayret ediyoruz. Asli konumuz olan müziği paylaşıma açarken, bildiğimizi varsaydıklarımızı sizlerle paylaşırken bu doğrultuda ne kadar çok kelam ekleyebilirsek o kadar fazla anlaşılır kılınması gerkeli olanı görünür kılabileceğimizi düşünmekteyiz. Sabitliğin pek çok kere değişimine dair, yeniden biçimlendirilmesine göndermeler ihtiva eden bu notlar müziğin kapsamında suınduklarıyla beraber daha da derinleştirilebilir. Ses yığınları arasında aramaya çalıştığımız hayatta karşılığı olabilecek anektotların görünür kılınmasıdır. Her bir notadan, her bir sesli tasvirden, her bir müzikal kurgudan çıkarsamaya çalıştıklarımız ile herhangi bir noktadan bu yitirilenleri hatırlatmayı başarabilirsek ne mutlu bizlere. Geçtiğimiz Pazartesi akşamı Dinamo FM’de yayınlanmış olan seçkimiz dahilinde bu istikametten hareketle sesli bir düşünselliği sizlere sunmaya gayret ettik. İliştirmeyi başaramadığımız cümlelerimizin karşılıklarına birer müzik parçasının tekabül ettirildiği yapılandırma, sıklıkla unuttuğumuz davranış biçimlerini, müziğin salt bir dinlencelik olgusundan öte gerçekten hayat ile bulundurduğu bağlantıyı ortaya çıkartmaya gayret eden bir tasvir teşebbüsü idi. Yetkin olduğumuz konu ise daha öğrenecek pek çok şeyimizin olduğudur. Eksiklerimiz bizleri yarım bırakmadığı gibi, üstünkörü bir hevesin peşinde işin sadece eğlendirici kısmına takılı kalmayan kurgu tümleyişi Deuss Ex Machina’nın genellendirmelerin karşısında bildiği yolda ilerleme gayretkeşliğini dayandırmaya çalıştığı önemli çıkış noktalarından birisini oluşturmaktadır. Ses bizlere yeni rotaları keşfettirirken bir yandan da düşük cümlelerimizin katkılarıyla beraber mevuzyu saadete getirmeye de gayret ediyoruz. Her defasında bir kere daha rutinin dışına çıkabilmeye gayret göstererek. Haftalık albüm önerisi dizininde sizlerle paylaşacağımız Tom Ford’un Peverelist projesi de müzikal yeterliliğin yanısıra detaylarla tamamlanabilecek yetkin hikayelendirmeleriyle beraber önemli bir çıkışı gerçekleştiriyor.Kollektif türetimler modern müziğin itinayla tüketilebilir alternatif kurgularını kulaklarımıza sunmayı başaran örneklemeleri barındırır. Tek yönden birbirlerinden pek fark barındırmayan, benzeş seslerden olabildiğince uzakta genişletilebilecek bir müzikal yelpaze bu türetim biçimin sathını tanımlandırır. Kurgu yapılandırılırken birbirinden bağımsız olarak yaşam sürdüren pek çok sesin, müzikal olarak birçok farklı katmanın birleştirilmesiyle beraberce ortaya çıkan harman, kollektif kurguyu daha aşina kılacaktır. Bir üretim şemasının, yabancılaştırıcı ve dinlenilen müziği itici hale dönüştüren dakikası ve saniyesine kadar detaylandırılmış hallerinin dışında kimi zaman iki veya daha fazla üreticinin ortak çalışmalarıyla şeklini bulan bir ses kaşifliği ortaya çıkartılır (Burada atıf yapılan tür elektronik dans müziğidir). Son derece dingin bir müzikal eşiğin bir anda dans ettirir bir yoruma kavuşmasından veya yüksek ritmlerle şenlendirilmiş melodik yapının en umulmadık anlarında ortaya çıkan elektronik titreşimlerle deneysellik vurgusunun belirgin kılınması, bu tanımımızı anlaşılır kılacak örnekleri de sağlayacaktır. Bahse konu olduğu üzere bu kulvarda üretilmiş müzikal sentezlemeler genelin dinlediklerinden farklı olana duyulan ihtiyacı da hakkaniyetli bir biçimde sağlar. 80’li yılların ikinci yarısından itibaren ivme kazanmış olan techno’nun başlangıç noktasından günümüze kadar hali hazırda sürdüregeldiği istikrarlı kollektif üretim yetisinin, ortaya çıkarılmış olan pek çok kaydın isimsiz kılınmasından tutunuz da, müziğin önüne geçebilecek hemen pek çok şeyin ısrarla arka planda tutma dirayetinden çıkılabilecek bir bütünlükten ve anonim üretim anlayışından dem vurabilmek mümkün. Sonuç itibariyle zaman değişimleri beraberinde getirirken bir yandan da varedilmiş müzikal çıkarsamaların gelişimi sürdürülen ses yelpazesinde nitelikli örneklerini kaybetmemesi sağlanır.
Tıpkı sırasıyla reggae, jungle, drum and bass, uk garage ve grime gibi birbirilerinin gerek devamı olarak ele alınabilecek, gerekse de birbirilerinden muhtelif etkileşimler barındıran müzik disiplinleri dahilinde adını sıklıkla bu günce içerisinde andığımız dubstep, kollektif üretim biçiminden hareketle kotarılmış pek çok üreticiyi barındıran bir dinlenceliği ihtiva eder. Kayıtlar birbirlerinin peşisıra yayınlanırken bir yandan da elektronik müziğin geliştirilebilirliğine dair pek çok önermeyi duyumsayabilmek mümkün kılınır. Her bir kayıt hem geçmişin iz bırakmış öğelerini, hem şimdinin seslerini, hem de geleceğe dair önermeleri birbirlerine iliştiren bir farkındalılık sağlar. Bu bağlamda 98 yılında temelleri atılmış olan Rooted Records plak evinden bu yana alternatif türetimlerin gayya kuyusunda yol almaya çalışan Tom Ford’un Peverlist projesini dubstepin takip edilesi ileriyi gözeten müzik örnekleri arasına dahil edebiliriz. Bir yönüyle kollektifliği-anonimliği müziğinin yapımında referans aldığını ekleyerek. Jungle geçmişinden başlayarak adım adım ivmesi dubstep’den techno’ya ve hatta deneysel müziklere ulaşan bir damıtım karşımıza çıkartılır. Bristol sahnesinin bir başka önemli ismi olan Rob Ellis aka Pinch’in Context ve Subloaded partilerinde djlik yaparak ismini duyurmayı başarır Peverelist. Ortaya çıkartılmış bileşke adını anmış olduğumuz türlerde de olduğu gibi Londra çıkışlı ses erimlerine alternatif yaklaşımların sergilendiği gerçekçi bir yeniden yaratım sürecinin detaylarını içerir. Müzikal yapılandırma dahilinde daha önce deffatle bahsetmiş olduğumuz üzere trip-hoptan, drum and basse uzanan bir ses yelpazesinin farklı üretimlerine ev sahipliği yapmış Bristol’un puslu havasını coğrafi bir özellik olmasındansa sesler dahilinde işlenebilen, dinleyiciye iletilebilinen bir eşiğe ulaştırılması söz konusu olur.2006 yılında kurulmuş olan Punch Drunk Records işin dinleyici için seçicilik (selector) kısmından dinleyiciye üretim kısmına dair türlü çeşit sesin sunulacağı Tom Ford’a atfen çıkış noktasının post-jungle olarak belirlenmiş olduğu bir türetim içeriğiyle yol almayı amaçlamış bir yapı olarak kurgulanır. Genel anlamıyla İngiltere’de tanımının oluşturuluğu ses iklimine dair göndermeler barındıran ama üreticilerinin Bristol’lü oldukları bir çatıdır Punch Drunk Records. Drum and bass’in zamanında önemli kayıtların altında imzası bulunan Smith & Mighty’den Rob Smith’in RSD projesi, Gatekeeper, Forsaken, Pinch ve Gemmy gibi yeni isimlerin kayıtlarının günyüzü bulduğu bir yapı. Dubstep’in daha fazla dinleyici tarafından keşfedilmesinin hemen ardından, üretilen bu kurgulara zemin sağlayıcı olarak adı sıklıkla zikredilmiş ‘Fruity Loops’ yazılımında amatörce gerçekleştirilen ses kurgulamaları artık esaslı bir biçimde üzerinde emek sarf edilerek kotarılan birer yapılandırma haline dönüştürülür. Peverelist külliyatının birbirlerini peşisıra takip eden plak dizisi içerisinde bu çözümlemelere dair çıkarsamalar dinleyenlerce fark edilebilecek bir biçimde örnekler çoğaltılarak sunulur. Türetilen kurgulama bir noktadan sonra varedilmiş olan seslerin ötesinde daha hangi seslerin keşfedilmediğini apaçık bir biçimde paylaştırmayı başarır. 2006 yılında yayınlanmış olan Erstwhile Rhythm / The Grind kırkbeşliği inceleyeceğimiz ilk örneği oluşturur. Birbirlerine yakın hatlarda bulunan aksak ritmler ile 4/4lük basların birbirleriyle buluşturulduğu bir derleme kulaklara sunulur. Techno’nun Detroit etkisine haiz kısmından derlenerek kurgulanmış, naif piyano kesidinin hemen ardından iliştirilmiş olan ileri geri dönüşümlü bas sağaltımlarında vücut bulan Erstwhile Rhythm kaydın a yüzünü tanımlar. B yüzünü oluşturan The Grind parçasında da dubtechno ses eriminin nevi şahsına münhasır ekiplerinden birisi olmuş Mark Ernestus ve Moritz von Oswald’ın Rhythm & Sound projelerinin paralelinde bir kurgunun tanımlandırıldığı, dans ettirir bir yapı ortaya çıkartılır, Peverelist tarafından. Yedi dakikalık süresi dahilinde dubstep’de çoğu zaman alışkın olmadığımız bir olumlandırma hali canlandırılır. Kederden arınmış gerisin geriye techno’nun mihenk taşı olmuş kayıtlarından kendi dilini oluşturma yolunu seçmiş bir kurgu olur The Grind.
Bu gelişim sürecinin bir sonraki adımı Roll With The Punches / Die Brücke parçalarını barındıran drunk5 katalog numaralı kayıt olacaktır. Shackleton ve Appleblim’in Skull Disco çatısı altında gerçekleştirmiş oldukları dub etkileşimine tabii tutulmuş techno’nun aksak ritmler deryasında yeniden tanımlandırıldığı yer yer deneyselliğin hissedilir kılındığı bir harman karşımıza çıkar. Peverlist’in sesler arasındaki seyyahlığı gerek geçmişin tınılarının gerekse de şimdiki zamanda üretilebilecek olanların nasıl okunabileceğine dair önerme yetkinliğini barındırır. Roll With The Pinches bu önermeyi gerçekçi kılan bir dans ritüelini simgeler. Detayların görünür kılındığı melodinin etrafına serpiştirilen dub vuruşlarıyla beraber nitelikli bir dans parçasının nasıl olması gerektiğini iyi bir biçimde işleyen örnekler arasında Roll With The Pinches’ı anabiliriz. Die Brücke minimal techno tılsımının henüz bozulmadığı zamanlardan yadigar bir derlemeyi çağrıştırır ilk birkaç dinleyişin hemen sonrasında. Endüstriyel tını hüzmelerinden kesitlerin ara bağlaçlar olarak kullanıldığı yapılandırma dahilinde dinlencelik aralıksız bir biçimde zihin jimnastiğine evrilen bir sürece doğru yol alır. Dinledikçe daha fazla benimsenebilecek bir kurgulamanın da varlığını koruduğunu ifade edebiliriz. Deneysellik bağlamında çıtanın daha da fazla yükseltilmiş olduğu bir diğer örnek ise Laurie Osborne aka Appleblim ile ortaklaşa kaydedilmiş olan Soundboy's Ashes Get Hacked Up And Spat Out In Disgust EP’si olacaktır. Skull Disco’nun dubstep müziğine ciddi ciddi entellektüel bir bakış açısı kazandırmaya çalıştığı ve belirli bir ölçüde de başarmış olduğu on plaklık dizisinin sekizincisi olarak sunulan çalışma, gerek bağlantı kurmaya çalıştığı müzikal eşiklerle, gerekse de üretilen seslerin yol gösterdiği yeni rotalarla kollektif müziğin nevi şahsına münhasır örnekleri arasında rahatça eklenip takdim edilecek bir kayıt halini alır. Techno’nun bütüncül yapısı üzerinde Peverelist’in kuvvetli doğaçlama yeteneğinin, Appleblim’in ise deneysellik ile dub’ı birbirlerine yakınlaştırdığı toplamda on yedi dakikalık bir epik kurgu ortaya çıkartılır. Bir görünüp bir kaybolan puslu ses örneğinin üzerine kurgulanmış kavislerde saklı tutulmuş seslerle beraber iyice zenginleştirilmiş olan bir partisyonun vücut bulduğu Circling parçası bu deneyimin ilk kısmı olarak kayıttaki yerini alır. Ağır metalik drone seslerinin ilk bir buçuk dakikasını kapsadığı ardılına eklenmiş olan bugün anlam verebildiğimiz tabirle techno’nun orjinal hallerinden pek de uzakta durmayan bir havanın yakalandığı Over Here parçası, dans ettirir tescilinin yanında elektronik müziğin aslında çok daha fazlasını barındırdığını yeterince açık bir biçimde işleyen bir kurgunun temsilcisi olarak adı zikredilebilecek kayıtlardan birisi olur.Sürekli üretim halinin getirmiş olduğu, yer yer kendini tekrar eden müzik yapısının dışında kalmaya itina göstermiş olan Peverelist’in debut albümü Jarvik Mindstate ile ilgili notlarımızı paylaşalım. Yüzeylerin birbirlerini tamamlandırmaya elverişli kılındığı bir kurgulama yolu seçilir kayıtta. Pek çok farklı müzikal akımın birbirleriyle kesişiminin sağlandığı, çoğaltımların birebir tekrarlardan ise mümkün olanın en azamisiyle beraber yeniden tanımlandırılma yolunun seçildiği bir kurgu ortaya çıkartılır Jarvik Mindstate albümünde. Tamamen bilgisayar üzerinde yapılandırılmış olmasına karşın yer yer enstrümantal hakkaniyetliliği ile beraber akustik hassasiyetinin duyumsanabileceği bir gerçek resim ortaya konulmaya çalışılır. Dünyada ilk yapay kalbi üretmiş olan Amerika’lı bilim adamı Robert Jarvik’e atfen gerçekleştirilmiş albüm isminden tutunuz detaylarında farklı nüansların sergilendiği bir eser ortaya çıkartılmaya çabalanır Tom Ford. Çoğunlukla elektronik dans müziği kapsamında aşina olmadığımız bir biçimde derdi olan kayıtlardan biridir, Jarvik Mindstate. İnsan – makine ilişkisine dair meramını değişken ses alaşımları ile derlemeye gayret gösteren, belki de bunca zaman geçmesine karşın nerelerde halen takılı kaldığımız sorusuna yanıtlar aramaya çabalayan bir bütünlük nakledilir. Kaydın salt dubstep ses sınırlarının dışını arşınlaması biraz da buna benzer önermelere gebe kalınmış bir düşünsel paketin varlığını daha rahatça çözümleyebilmemizi sağlayacaktır. Yönü ve tasvirleriyle Jarvik Mindstate dahilinde değişiklik arz eden bir müzikal çeşitlendirme karşımıza çıkartılır. Albümün hemen başında büyük bir tantananın dinleyiciyi selamladığı Esperanto parçası yer alır. Sonik seslerden mülhem bir doğaçlamanın sergilendiği Carl Craig’in Innerzone Orchestra döneminden esintiler ihtiva eden bir techno parçasıyla Peverelist’in sunduğu müzikal dünyanın sınırlarında kulak misafirliğine başlarız. Pinch’in yardımcılığında prodüksiyonunun gerçekleştirildiği, Deuss Ex Machina içerisinde de paylaştığımız Revival parçası digidub’ın hakkını veren bir deneysel dinlenceliği sağlar.
Martin Clark’ın Pitchforkmedia’daki köşesinde de bahsettiği üzere uzunca bir süre ‘dubplate’ olarak elden ele dolaşmış bir parça olan Bluez, albümün müzikal çeşitliliğini belirginleştiren kuvvetli bir önermeyi barındırır. Richard D. James aka Aphex Twin’in Selected Ambient Works kayıt dizisinde uygulamış olduğu melodik kesitler arasında elektronika bileşkesinin son derece yaratıcı bir yansısı sergilenir Peverelist tarafından. Albümle aynı adı taşıyan Jarvik Mindstate derin, hipnotik techno simyasından finale doğru rave kurgusuna doğru uzanan bir yapıyı birleştiren bir kurgu olur. Parçaların birbiri ardına sürdürdüğü istikrarlı müzikal çeşitlendirmenin bir sonraki durağı olan Yesterday I Saw The Future bir yapbozun eksik parçalarını tamamlarcasına birbiri üzerine eklenmiş seslerin oluşturduğu bir metafor halini alır Müzikal herhangi bir tanımın eksik kalacağı, kollektif bir ses yumağı ortaya çıkar. Deneysel dozun kararında tutulduğu, bazılarımızın aşina oldukları efsanevi (((Godet))) günlerinin yadigarı tech-funk Not Yet Further Than gibi nitelikli yorumlarla da karşılaşmak mümkün olacaktır Jarvik Mindstate’de. Perverelist’in giderek koyudan açığa doğru ilerleyen, anlaşılır kılınan müzikal geçişlerinin en kudretli örneklerinden ikisi de albümün kapanış kısmına tekabül etmekte olan Valves ve Clunk Click Every Trip parçalarında sunulacaktır. Minimal techno’da sıklıkla duyduğumuz yerel vurmalılarının rafine bir dub harmanında yeniden şekillendirildiği Valves, nihayetinde de albümün tam bir özeti olarak kısaca değerlendirebileceğimiz, mikrotekno örneklemli Clunk Click Every Trip; Plastikman ayarında yeni bir şeyler dinlemek isteyenler için biçilmiş bir kurguyu tanımlandırır. Peverelist ya da Tom Ford oldukça farklı nüanslarda dubstep sahnesine yeni önermeler getirmeye gayret gösteren bir profil karşımıza çıkartıyor. Sunmaya gayret ettiği müzikal eşikler çoğu zaman tanıdık gelse de bir noktadan sonra ileri hamlesini sağlayabilecek yegane önermelerin böylesi riskleri göze alabilen çalışmalar ile sağlanabileceğini kanıtlıyor. Sadece dubstep dinleyicilerine değil techno’dan, ambient’a uzanan genişçe bir sahada notaları dolaşıma çıkartıyor. Elektronik müzik ile kulak aşinalığı bulunanlara yetkin önermelerde bulunuyor. Kulağınızın pasını giderecek kaliteli bir albüm arayışındaysanız Peverelist ve külliyatı sizlere uzunca bir süre yeterli gelecektir.
...Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina ile devam...İyi Haftalar...
Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Milli Birlik Versus Kültürel Çokluk – Coşkun TAŞTAN – Radikal
Topu Taca Atmadan – Ferda KOÇ – Sendika.org
Vicdan Yazıları 5 – Bağımsız Aydın Manifestosu – Enver AYSEVER – Birgün
Sahiplenemeyenlerin Dehşeti – Etyen MAHÇUPYAN – Taraf
Adı Gitsin Eserleri Kalsın – İçeriden Kumandan – Erkan GOLOĞLU – Radikal
Grev Güncesi - Sabah / ATV Emekçileri
Değerlendirilesi Güncel Makale ve Yazılar
Sokullu’yu Sadrazam Yapmak - Slavoj Žižek Röportajı – İpek Yezdani – Milliyet
Milliyetçiliğin Evrimi -5- – Göksel EREN – Serbest Yazarlar
Dersim’i Makulleştirmek – Murat UTKUCU – Radikal 2
Tabu ve Taraflar – Özgün ÜNVER – Bianet
İğrenç, Korkunç, Rezil, Canavarca, Kokuşmuş, Onursuz... – Sedat DEMİR – Radikal Kitap
Melankolik Sabahlar – Elif ŞAFAK – Gazete Habertürk
Kenti Caza Boyayan Adam: Önder FOCAN Röportajı – Ömür ŞAHİN – Radikal
Matrix Metals – Flamingo Breeze – Not Not Not Fun
Ars Electronics >> Festival-Documentation & Catalog-Archive – AEC
Ólafur Arnalds Röportajı – Sühan GÜRER – Dinleme Parkı
Peverelist / Punch Drunk Records At Myspace
Peverelist / Rooted Records
Peverelist Interview – Richard Carnes – Resident Advisor
Peverelist On BBC Radio 1 / Mary Anne Hobbs – Bristol Rise Up! – Benjamin SLINGER
Peverelist On BBC Radio 1 / Mary Anne Hobbs – Bristol Rise Up! Video
Peverelist On Pitchfork’ Grime / Dubstep – Martin CLARK – Pitchfork
Peverelist – Jarvik Mindstate Album Review – Prolly – Prolly Is Not Probably
Peverelist And Appleblim Live At The Villa (Oslo, Norway), 27.02.2009 – Core News
Demdike Stare Official Blog
Demdike Stare At Myspace
Demdike Stare – Symbiosis Album Review – Richard BROPHY – Little White Earbuds
Falty DL Official
Falty DL At Myspace
Falty DL At XLR8R.TV
Al Tourettes At Myspace
Al Tourettes At MPIII.com
Al Tourettes - Dodgem/Sunken Review – Chris MILLER – Little White Earbuds
A Made Up Sound / 2562 At Myspace
A Made Up Sound / 2562 RMBA Interview On Vimeo
A Made Up Sound / 2562 At Fact Magazine
Joy Orbison At Myspace
Joy Orbison At XLR8R – Artist To Watch Section
Joy Orbison Guestmix On Greenmoney Radio At Mixcloud
Derivate At Sublime Porte
Derivate / Havantepe At Myspace
Derivate – Lagrange Points I – Official Download / Sublime Porte
Beto Narme At Myspace
Beto Narme On Sublime Porte Podcast #2
Guido At Myspace
Guido At Resident Advisor
Guido – Beautiful Complication/Chakra Review At The Sonic Minefiled
Numan At Boomkat
Chimpo At Myspace
Chimpo & Hatcha At Get Darker
Michael Jackson Dubstep Remixes On Latest Grime
501 At Myspace
501 At Dubstep Forum
Enternasyonel Gürül/(tü)Gürül Çağlama Clicks,Cuts,Micro,Id,Neo Galactica,Space Tunes, Indie,Mini-m@l,Textart,64 Bit Konvasiyonel Techno Musikileri-Esenlikle Dinleyiniz.
>>>>>Poemé
Düşman – Charles BAUDELAIRE
Tükendi gençliğim karanlıklarda,
Çılgın fırtınalarda ve yağmurlarda;
Güneş bazan açtı, kapandı derhal
Bahtımın yazgısı karanlıklarda;
Öyle harap ettiler ki gönül bahçemi
Dallar hep kırıldı, yapraklar yerde
Kuytularda birkaç meyvesi kaldı...
İşte ulaştım güz aylarına
Fikirler sararmış yapraklar gibi;
Kullanmalı artık her bir aleti
Küreği, tırmığı ve ötekileri,
Düzeltip onarmak için yeniden
Bahçemdeki bütün harap yerleri
Suların basıp da oyup açtığı
Kocaman çukurları mezarlar gibi...
Hayal ettiğim yeni çiçekler,
Acaba bulurlar mı kimbilir,
Ardıç kuşlarının bulduğu gibi
Güç alabilecekleri her bir gıdayı,
Gizemli gıdayı, özlü gıdayı
Bu sulak topraklarda. Bu hoş havada.
Ey acı! Ey acı! Yiyip bitiriyor hayatı zaman,
Ve yüreğimizi kemiren düşman
Bu anlaşılmaz, bu garip düşman
Büyüyüp güçleniyor kanlarımızla
Durmadan kaybettiğimiz kanlarımızla.
Çeviren : Şevket SEYDİALİOĞLUKaynakça
Martin Clark’ın Pitchforkmedia’daki köşesinde de bahsettiği üzere uzunca bir süre ‘dubplate’ olarak elden ele dolaşmış bir parça olan Bluez, albümün müzikal çeşitliliğini belirginleştiren kuvvetli bir önermeyi barındırır. Richard D. James aka Aphex Twin’in Selected Ambient Works kayıt dizisinde uygulamış olduğu melodik kesitler arasında elektronika bileşkesinin son derece yaratıcı bir yansısı sergilenir Peverelist tarafından. Albümle aynı adı taşıyan Jarvik Mindstate derin, hipnotik techno simyasından finale doğru rave kurgusuna doğru uzanan bir yapıyı birleştiren bir kurgu olur. Parçaların birbiri ardına sürdürdüğü istikrarlı müzikal çeşitlendirmenin bir sonraki durağı olan Yesterday I Saw The Future bir yapbozun eksik parçalarını tamamlarcasına birbiri üzerine eklenmiş seslerin oluşturduğu bir metafor halini alır Müzikal herhangi bir tanımın eksik kalacağı, kollektif bir ses yumağı ortaya çıkar. Deneysel dozun kararında tutulduğu, bazılarımızın aşina oldukları efsanevi (((Godet))) günlerinin yadigarı tech-funk Not Yet Further Than gibi nitelikli yorumlarla da karşılaşmak mümkün olacaktır Jarvik Mindstate’de. Perverelist’in giderek koyudan açığa doğru ilerleyen, anlaşılır kılınan müzikal geçişlerinin en kudretli örneklerinden ikisi de albümün kapanış kısmına tekabül etmekte olan Valves ve Clunk Click Every Trip parçalarında sunulacaktır. Minimal techno’da sıklıkla duyduğumuz yerel vurmalılarının rafine bir dub harmanında yeniden şekillendirildiği Valves, nihayetinde de albümün tam bir özeti olarak kısaca değerlendirebileceğimiz, mikrotekno örneklemli Clunk Click Every Trip; Plastikman ayarında yeni bir şeyler dinlemek isteyenler için biçilmiş bir kurguyu tanımlandırır. Peverelist ya da Tom Ford oldukça farklı nüanslarda dubstep sahnesine yeni önermeler getirmeye gayret gösteren bir profil karşımıza çıkartıyor. Sunmaya gayret ettiği müzikal eşikler çoğu zaman tanıdık gelse de bir noktadan sonra ileri hamlesini sağlayabilecek yegane önermelerin böylesi riskleri göze alabilen çalışmalar ile sağlanabileceğini kanıtlıyor. Sadece dubstep dinleyicilerine değil techno’dan, ambient’a uzanan genişçe bir sahada notaları dolaşıma çıkartıyor. Elektronik müzik ile kulak aşinalığı bulunanlara yetkin önermelerde bulunuyor. Kulağınızın pasını giderecek kaliteli bir albüm arayışındaysanız Peverelist ve külliyatı sizlere uzunca bir süre yeterli gelecektir.
...Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina ile devam...İyi Haftalar...
Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Milli Birlik Versus Kültürel Çokluk – Coşkun TAŞTAN – Radikal
Topu Taca Atmadan – Ferda KOÇ – Sendika.org
Vicdan Yazıları 5 – Bağımsız Aydın Manifestosu – Enver AYSEVER – Birgün
Sahiplenemeyenlerin Dehşeti – Etyen MAHÇUPYAN – Taraf
Adı Gitsin Eserleri Kalsın – İçeriden Kumandan – Erkan GOLOĞLU – Radikal
Grev Güncesi - Sabah / ATV Emekçileri
Değerlendirilesi Güncel Makale ve Yazılar
Sokullu’yu Sadrazam Yapmak - Slavoj Žižek Röportajı – İpek Yezdani – Milliyet
Milliyetçiliğin Evrimi -5- – Göksel EREN – Serbest Yazarlar
Dersim’i Makulleştirmek – Murat UTKUCU – Radikal 2
Tabu ve Taraflar – Özgün ÜNVER – Bianet
İğrenç, Korkunç, Rezil, Canavarca, Kokuşmuş, Onursuz... – Sedat DEMİR – Radikal Kitap
Melankolik Sabahlar – Elif ŞAFAK – Gazete Habertürk
Kenti Caza Boyayan Adam: Önder FOCAN Röportajı – Ömür ŞAHİN – Radikal
Matrix Metals – Flamingo Breeze – Not Not Not Fun
Ars Electronics >> Festival-Documentation & Catalog-Archive – AEC
Ólafur Arnalds Röportajı – Sühan GÜRER – Dinleme Parkı
Peverelist / Punch Drunk Records At Myspace
Peverelist / Rooted Records
Peverelist Interview – Richard Carnes – Resident Advisor
Peverelist On BBC Radio 1 / Mary Anne Hobbs – Bristol Rise Up! – Benjamin SLINGER
Peverelist On BBC Radio 1 / Mary Anne Hobbs – Bristol Rise Up! Video
Peverelist On Pitchfork’ Grime / Dubstep – Martin CLARK – Pitchfork
Peverelist – Jarvik Mindstate Album Review – Prolly – Prolly Is Not Probably
Peverelist And Appleblim Live At The Villa (Oslo, Norway), 27.02.2009 – Core News
Demdike Stare Official Blog
Demdike Stare At Myspace
Demdike Stare – Symbiosis Album Review – Richard BROPHY – Little White Earbuds
Falty DL Official
Falty DL At Myspace
Falty DL At XLR8R.TV
Al Tourettes At Myspace
Al Tourettes At MPIII.com
Al Tourettes - Dodgem/Sunken Review – Chris MILLER – Little White Earbuds
A Made Up Sound / 2562 At Myspace
A Made Up Sound / 2562 RMBA Interview On Vimeo
A Made Up Sound / 2562 At Fact Magazine
Joy Orbison At Myspace
Joy Orbison At XLR8R – Artist To Watch Section
Joy Orbison Guestmix On Greenmoney Radio At Mixcloud
Derivate At Sublime Porte
Derivate / Havantepe At Myspace
Derivate – Lagrange Points I – Official Download / Sublime Porte
Beto Narme At Myspace
Beto Narme On Sublime Porte Podcast #2
Guido At Myspace
Guido At Resident Advisor
Guido – Beautiful Complication/Chakra Review At The Sonic Minefiled
Numan At Boomkat
Chimpo At Myspace
Chimpo & Hatcha At Get Darker
Michael Jackson Dubstep Remixes On Latest Grime
501 At Myspace
501 At Dubstep Forum
Enternasyonel Gürül/(tü)Gürül Çağlama Clicks,Cuts,Micro,Id,Neo Galactica,Space Tunes, Indie,Mini-m@l,Textart,64 Bit Konvasiyonel Techno Musikileri-Esenlikle Dinleyiniz.
Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – makina10.45[nospam]gmail[dot]com – MakinaHer Pazartesi Gecesi 22:00 -23:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
--------------------------------------------------------->>>>Info Go-R-Sel Lebanon Is My Heart - Rajaz Rajaz Flickr Page
Biennale Di Venezia: Light Culture - Magicoda Magicoda Flickr Page
Peverelist Photos Courtesy From Below Listed Web Sites:
P V RBiennale Di Venezia: Light Culture - Magicoda Magicoda Flickr Page
Peverelist Photos Courtesy From Below Listed Web Sites:
>>>>>Poemé
Düşman – Charles BAUDELAIRE
Tükendi gençliğim karanlıklarda,
Çılgın fırtınalarda ve yağmurlarda;
Güneş bazan açtı, kapandı derhal
Bahtımın yazgısı karanlıklarda;
Öyle harap ettiler ki gönül bahçemi
Dallar hep kırıldı, yapraklar yerde
Kuytularda birkaç meyvesi kaldı...
İşte ulaştım güz aylarına
Fikirler sararmış yapraklar gibi;
Kullanmalı artık her bir aleti
Küreği, tırmığı ve ötekileri,
Düzeltip onarmak için yeniden
Bahçemdeki bütün harap yerleri
Suların basıp da oyup açtığı
Kocaman çukurları mezarlar gibi...
Hayal ettiğim yeni çiçekler,
Acaba bulurlar mı kimbilir,
Ardıç kuşlarının bulduğu gibi
Güç alabilecekleri her bir gıdayı,
Gizemli gıdayı, özlü gıdayı
Bu sulak topraklarda. Bu hoş havada.
Ey acı! Ey acı! Yiyip bitiriyor hayatı zaman,
Ve yüreğimizi kemiren düşman
Bu anlaşılmaz, bu garip düşman
Büyüyüp güçleniyor kanlarımızla
Durmadan kaybettiğimiz kanlarımızla.
Çeviren : Şevket SEYDİALİOĞLU
Comments