Deuss Ex Machina # 354 - Hoop Dat We Nodig Hebben In Deze Situatie

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_354_--_Hoop Dat We Nodig Hebben In Deze Situatie

06 Haziran 2011 Pazartesi gecesi "canlı" olarak yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
>1<-Anklebiter-One Three Two (Dryft Remix) (Tympanik Audio)
>2<-Anklebiter-I Will Wait (Boy Is Fiction Remix) (Tympanik Audio)
>3<-Ambidextrous-Science And Life (Self Released)
>4<-Ambidextrous-Rusty Brain (Self Released)
>5<-Bvdub & ASC-Symbol #2.1 (Auxiliary.Symbol)
>6<-Bvdub & ASC-Symbol #2.3 (Auxiliary.Symbol)
>7<-Subwave-I Need You (Bop Remix) (Med School)
>8<-Bop-Extraterrestrial Creatures Are Stealing You From Me From The Bedroom Feat. Bev Lee Harling (Med School)
>9<-Clouds-Protecting Hands, Pt. 1 (Deep Medi Musik)
>10<-Clouds-Protecting Hands, Pt. 2 (Deep Medi Musik)
>11<-Dub & Run-No Limit To Your Love (Dub & Run)

Hoop Dat We Nodig Hebben In Deze Situatie
(354)

Dermansız bırakılmak büyük hengameler içerisinde dolaşmaya mecbur kılınan, bir o yana bir bu yana sürüklenip durdurulan kitleler için epey derin bir açmazdır. Zorlaştırılan her etabın, her patikayı, her yolu çözümsüz kılmak adına ağırlaştırılmış birer sınav haline dönüştürüldüğü modern ülkemiz için de benzeş bir önermeyi kullanabilir, anabiliriz. Beyhude bir çabalanımmış gibi gösterilmeye hazır ve nazır beklenti içerisinde kalınan, ısrarcıl köşeye sıkıştırma taktiklerinden artık gına geldiği muhakkaktır. Aynalanan, her adımı neredeyse kırk kere filtrelenerek, süzgeçlenerek ekranlarımıza ulaşan, okuduğumuz gazete, dergi, matbu neşriyata dökülenlerin büyük çoğunluğunun derman sunmak için akilliği değil, fazlasıyla vakit öldürücü olmayı amaç edinen birer sunumlandırma olduğu ortadadır. Ana akımın içerisinde duyumsatılmayanı, gösterilmeyeni, haberdar etmek yerine bi'haber bıraktırmanın bir erk haline dönüşmesi nedensiz değildir. Ortalık yerde b'kadar ağır kokuşmuşluk ağızdan fikir teatrisi diyerek zehir, kalemden idenin yerine yergi sözcükleri ortalık yere dökülüyorsa boş yere değildir. Muktedir dilinin örtbas etmeye gayret ettiği, sorgusuzluğu yerleşik hale dönüştürmesinin uzantısıdır bütün bu seçilim, bir şey sunmama gayretkeşliğinin aleni bir biçimde anlamlandırılması. Derman aramaya koyulmuşken, evdeki bulgurdan da olmanın tabii bir biçimde mümkün olduğunun, hatta elden alınabileceğinin gösterimidir. Gösterilmesidir. Sonuçta kapitalizmin kökeninde yer edinen, mal edinimi, sahiplenmenin bir şekilde karşılığına denk düşen milletin sahipliliği konusuna müdahil olan muktedirliğin yaptıkları bunu çağrıştırmaktadır. Simgeleştirmektedir. Biçimsizliğin her ne istikamette ve her ne amaçta olursa olsun muhalifi, muhalefet edeni / kurumu susturmanın başka türlü bir yolunun bulunmadığına kani olunduğuna dair göndermeleri bu cümlelere eklediğimizde ortaya salt ülke içerisinde değil genel olarak da okunabilecek bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Bir yanımız modernleşme galilesiyle, alelacele dönüşüm, yenileşimle hasbıhal olurken, öte yanımız istisnai bir biçimde olumlandırılabilir olan olguları, bütünü neredeyse etkisiz kılacak kadar pejmürdelik ihtiva eden tezatlıkları barındırır. Tartışmanın na mümkün bırakıldığı sabitlik evreninde ne kadar modernleşme denilirse de bir o kadar inatçılıkla belirli noktalara takılı kalındığı ortaya çıkar. Demir atıldığı gerçeği gözümüzün önüne serilir. Görmek için koşul, şart ve bağdaşık haldeki vesair öğeleri ardlarında bırakabilenlerimiz için mal meydanda, pejmürde hale indirgenenler ifşaa halindedir. Ters manyele tutulmuş gibi doğasından, düzeninden, kendi gerçekliğinden bir şekilde kopartılarak resmi ucubeler ortaya çıkartılmasıdır pejmürdelikten kasıt etmeye gayretkeş olduğumuz. Kast edilen doğalın sentetikleştirilip modernlik yolunda sözümona sentezlenerek bir tüketim metası, dayatmasının dışında başkaca bir amaca hizmet etmeyişidir. Ettirilmeyişidir. Aksini düşünebilmeyi mümkünatsız kıldırılmasıdır. Seçeneklerin tümünün birden yok sayılmasıdır. Aklın yolu bu kadar çokken hala tekleştirmenin tekilleştirip sessizleştirmenin, sessizleştirip sustururarak, mahpus ederek izole etmenin, izole edip nihayetinde de etkisizleştirmenin bir seçenek olmasının, varlığının korunmasının modernlik olarak algılatılması düşündürücü olan. Düşüncelerin engellerle dolu patikalarına zihni meyil ettiren, sahte değil gerçek bir karanlığı hissedilir kılandır bu pejmürde modernlik saçılımı. Özgürleşmenin, kendi doğrusunu savunabilmenin, şartlar ve muktedir onayına açık tutulduğu bir erkin altında hüküm süren bizden bu kadar kolaycılığı, kolaylamasıdır düşündürücü olan. Muğlakta bırakılan her çabalanım, köşeye sıkıştırılan her muhalif sesle beraber salt ülke sınırlarımız içerisinde de değil dünyanın dört bir yanında bu sancılı ikilemlerin kökleştirilmeye çalışıldığı net bir şekilde okunabilir. Emeğin değersizleştirilmesinin, hak aramanın iyice unutturulmasının, zerk edilen dayatmalarda seçeneksiz bir biçimde kabul buyurganlığının sunumu ile ortalığın ayağa kalktığı İspanya, İrlanda, Yunanistan gibi ülkeleri, başta Mısır, Yemen ve Suriye gibi ilave olarak dikatoryal baskıcılığın her türlüsüne göğüs germekten, diş sıkmaktan heder olmaya ramak kalanların isyan bayrağını açmalarında bu meramın devamlılığı okunabilir. Hiç olmazsa her bir karede karşılaşabilecekleriniz anlamlandırılabilir. Yok olmazlardan, adı anılmayanlardan, etkisizleştirilerek, korkutularak, yıldırılarak emeği ve mücadelesinden ödün vermesi beklentilenenler, bu çarka sıkıştırılmaya çalışılanlar o aşina olduğumuz liberalizm ekonomisinin birer elemanı haline dönüştürülmeye gayret edilenlerdir. Çarkın içerisine bir kez sıkıştırıldı mı mengeneden kurtulmasının bir daha zor olduğu anlatılıp durulanlardır, neoliberalizm masallarının aslında bize sunduğu. Sunuyor gibi yapıp demokrasinin içeriğinin nasıl da maddiyata entegre olan kapitalizme dengeli bir biçimde peşkeş çekilmeye çalışıldığını ortaya çıkartan bir hakikattir. İleri demokrasiye ulaştığımızı varsayarken bir yandan varolan haklarımızın da azar azar elimizden alınmasının yolunu bi şekilde sağlanabileceğini, bu uğurda her türlü çirkefin, tezgahın mümkün olduğunu belletendir.Yansının içine çekildiğinde ağın kapsamını ve etkisi çoğaltan bir zehirleme biçeminin bizzat kendisidir. Bu durum son derece açık ve nettir. Dar kalıplı halkına üstten bakışımlı, ne verirseniz daima ona razılar, ne sunarsanız ona minnettarlar, ne izletirseniz onlara kanarlar, ne yazarsanız güzel güzel biat ederler, çobanları olarak ne anlatırsanız sonu uçurum bile olsa sizleri takip ederler diye uzayıp giden bir zincirleme reaksiyonun / liberalizm el kitabının/ müsebbipliği bu koşulsuz şartsız varlığı sürdürülen modernleşme görünümlü, salt bağımlı kılma operasyonlarının tümünde anlamlandırılabilir. Zamane reformlarının arasında hayırlı ile şerrin nasıl da bir potada birleştirilebildiğinin, üç kağıtlarla aynalayıcısıdır. Birbirlerini bulan bu sentezleme girişimlerinin her bir noktada değişimi, mutlak yenileşmeyi beraberinde getirmeyeceği muhakkaken hala niyedir bu inat? Körlemesine sebatkarlık. Dönüştürme adı altında kent kimliğini, yapısını dejenere eden, lime lime ettiği orjinalliği esef miktarda akçe ve bolca çimentoyla örülmüş modern kalelere zemin oluşturma, donatma hızlılığını başkaca okuyabilmek mümkün müdür? Bunun taşra yansısı olan doğal yerleşkelerin hidro elektrik santrallerinden nükleer reaktörlere kadar en tehlikelisine açık tutulmasının sorgulanmaması muktedirce talep edilirken ne zaman ayılacaktır, kaybedilecek tek bir tane ağacın bile misafiri olduğumuz bu yeryüzünü tükettiği gerçekliğine. En doğrusu kaynaklarımızı daha çabuk tüketime açarak, siyanürle toprağımızı zehirleyerek sağlanabilecek bir sonuç mudur? Başka bir dili, başka bir tahayyülü, içeriği koflaştırılamayan bir demokrasi bütünlüğünü oluşturabilmek en azından tutarlı olabilmek neden bu kadar zordur? Yokuşa sürülmektedir. Yerini yurdunu savunmak için alanlara çıkanlara vatan haini muamelesi gösterilmesi, seslenişini bir terör eylemiymişçesine sınıflandırılmasını, yediği biber gazından hayatını kaybetmesine karşın ilelebet muktedirce mahkumiyetle tanışık tutulan bireylerine, bir otobüs dolusu insana şimdilerde hesaplaşmak için çabalanırmış gibi yapılan evrenefendilerini aratmaz bir biçimde adıyla sanıyla işkence edilmesinin net karşılığını vicdanlarımızla hissedilir kılmak için hangi bardağın taşması lazım gelmektedir? Taşacak bir bardak kalmış mıdır? Neden muktedirlerin sahasının izin verdiklerinin dışında, bahsi bir türlü açılmayanların, ağızları daimi olarak kapalı, derdi tasasını hep kendisine saklı kalması gereken vatandaşları olarak yaşayalım. Yaşamak mecburiyetinde, sırf istikrar sürsün! diye bırakılalım. Asıl kaos sadece bu iki üç satırlık meramdan anılanların üzerine gitmeyip, koyverip, savunmayıp sonunda yıkıma tanıklık ediyor olmak değil midir? Asıl kaos gerektiği zaman, gerektiği kadar tepkiyi göstermemek değil midir? Asıl kaos seçim süreci içerisinde bir elden diğerine üstte tutulan, ayakları havada tutulan bireyler olarak seçimin hemen ardından pat diye kıç üstü yere çakılmayacaklardan mıyız? mısınız? Asıl kaos muhalifliği marjinalize etmeye ant içmişlerin propagandalarında tahakkümlerinin bile kabul edilebildiği bir ülke / dünya değil midir? Yoksa hepimiz bu liberalizm çarkının yağlılarına sıkışıp kaldık mı? Sonsuza kadar, nicedir?. Hayatta hiçbir şey bu korkunç olan kar zarar denklemi, biteviye istatistik olarak resmedilenlerin ötesindeki gerçeklik sınırlarında olup bitenlere, tepkisizlik, tepkisiz kalmak kadar korkunç değildir... Vicdanın tahakkümlere karşı uyanış vakti...

>>>>>Bildirgeç
Temel Hakların Ruhuna El... - Murat SEVİNÇ*

Büyük hukukçu Tarık Zafer Tunaya’nın bir kitabının adı, İnsan Derisiyle Kaplı Anayasa. Sürekli gelişen temel haklar, yüzyıllar boyu süren siyasal mücadelelerin sonucunda elde edildi. İnsan canı pahasına. Burjuvazinin icadı ama işçi sınıfının katkısı azımsanamayacak ölçüde. Demokratik anayasalar, temel hakların güvence altında bulunması açısından can alıcı sözleşmeler. Bu nedenle anayasalar insan derisiyle kaplı. Hak ve özgürlükler, siyasal savaşımda gelinen noktayı sergilerken o mücadele için gerekli araçları da tanımlar. Haliyle ancak yurttaşın sahiplenmesiyle yaşayabilir. Sahip çıkılmayan metinler ise kuru ve anlamsız kağıt parçalarıdır. Bu nedenle yurttaşın, ihsanla değil de mücadeleyle kazandığı hakları törpülemek daha zordur. Ezcümle, haklar/özgürlüklerin mevzuatla güvenceye bağlanması çok önemlidir de, sahip çıkan yoksa ancak turşusu kurulur!
Propaganda sürecinde siyasetçilerin ama özellikle TBMM çoğunluğunu da etkisi altında bulunduran yürütme organını temsil edenlerin bazı açıklamaları, bırakın evrensel ilkeleri, Türkiye’de uğruna neredeyse 150 yıldır uğraş verilen hakların canına okur nitelikte.

Bin Ladin, Baykal ve Lokumcu
Hükümet mensuplarından önce, yürütmenin siyasal açıdan sorumsuz başı olan Cumhurbaşkanı’nın Bin Ladin’in ardından söylediklerine bakalım: “Teröristler ve terör örgütlerinin başlarının sonu, eninde sonunda canlı veya cansız bir şekilde ele geçirilmektir… Tabii ki, büyük bir memnuniyetle karşılıyorum.” Memnuniyetle karşılaması bizi ilgilendirmez. Yurttaşı ilgilendiren “bu şekilde ele geçirilmiş” oluşuna sevinmesi. İşte bu ifadeler, “bilmem kim insan mı ki insan hakkı olsun?” düşüncesinin şahikası. Soru cümlesinde Ladin yerine istediğiniz ismi koyabilirsiniz. Bin Ladin, çocuklarının önünde öldürüldü. Silahsızdı. Cenazesi, inançlarına aykırı şekilde defnedildi. Oysa bir şahsın, her ne suç işlemiş olursa olsun insan olduğu ve hakları bulunduğu, insan hakları hukukunun özüdür. Sonuç: Yeteri kadar güçlüyseniz, tüm hakları çöpe atabilirsiniz! Merkel, benzer sözler sarf ettiğinde pek çok Alman siyasetçi ve aydından tepki gördü. Ancak Türkiye’de bu sözler yenilip yutuldu.
İkinci örnek, 2010’da anayasaya kişisel verilerin korunmasına dair hüküm eklendiği için gururlanan Başbakan’ın özel yaşam algısı: “Kendisinden önceki (Baykal’ı kastediyor), beline hakim olamadı, gitti. Bahçeli de çıkmış ‘Ak Parti iktidarı insanların özeline giriyor’ diyor. Yahu kendi eşiyle mi bir şey oluyor da özeli oluyor. Buna nasıl ‘kendi özeli’ dersin. Özel değil bu... Genel, genel... Bu, genel bir ahlaksızlıktır.” Pes ve bravo! Demek ki artık herkes, bir kişinin resmi nikahlı eşi ile yaşadıkları dışındaki her eylemini kaydedip yayabilir. İlk ağızdan bu izni almış bulunuyoruz!
Şöhretli kişilerin yaşamlarının kamuya daha açık ve sorgulanabilir olduğu gerçeğinin, yurttaşa onların popolarını izleme hakkı vermediğini, bunun bir suç olduğunu, kime, nasıl anlatmalı acep? Başbakan, seçim konuşmalarında söze sıklıkla “Alevi değil misin?” diye başlayarak, Sünni seçmene Kılıçdaroğlu’nun Aleviliğini de hatırlatıyor. Bu davranışın adını bilmeyen var mı? Erdoğan’ın, Hopa’da biber gazına maruz kalıp kalp krizi geçirerek vefat eden KESK üyesi Metin Lokumcu hakkında “Tabii bu arada bir tanesi de kalp krizi geçirerek, kimliğini bilmiyorum, üzerinde durmaya da gereğini duymuyorum, ölmüş” diyebilmesi ise ne hukukun ne de anayasanın konusu olur! İfadeler, muhalife karşı oluşan vicdanın göstergesi ve burada, söz kalmıyor artık!

Seksle imtihan
Bitmedi! Arınç’ın vecizeleri: “‘Bunlar özel hayat, bunların siyasetle ilgisi yok’ diyemezsiniz. Toplumu aldatmaya kimsenin hakkı yok, sadakat denen bir şey, aile bağlarının güçlü olması gereken bir şey var. Artık TCK’da zinayı suç sayan bir madde de yok işin kötüsü… Yıllardır ‘vatan, millet, Sakarya’ diyenlerin, yanındaki aşüfteye dönüp de’ bu sağcılar yuvarlaktır, zaten bunların hiçbir şeyine güvenilmez’ diye hakaret etmenin…” Hedefi ileri demokrasi olan Arınç, zina suç olmadığı için çok kederli ve gizli görüntülerin toplumu ilgilendirmesi gerektiği kanısında. Bu arada kadının sıfatı, “aşüfte”. İnternet yasaklarıyla ilgili Boyner’e verdiği tepkide de, “iktidara gelirlerse porno sitelerini serbest bırakırlar” buyurdu. Seksle imtihan hiç bitmeyecek!
Son örnek, E. Bağış’tan olsun. AB’nin Türkiye’ye baktığında gördüğü ilk yüz olan Müzakereci Bakan, hükümetin AB hedefini ne kadar ciddiye aldığının kanıtı. Geçen hafta, Müjde Ar’ın siyasetçilere yönelik hoş ve klişe (‘cennete alınmama’) eleştirisinin ardından, bomba bir espri patlattı Bakan: “O bizim gençlerimizin rüyalarında her zaman olmuştur!” İnsan, “er gazinosu” seviyesindeki bu cinsiyetçiliğe “pes!” demekte dahi zorlanıyor. Demek ki AB’den sorumlu olmak için tek kriter “İngilizce bilmek”.
İfade hürriyeti konusu her açıldığında, “Kürt sorunu, Alevi sorunu eskiden konuşulamazdı, artık serbest” diyenler, ancak başkaca bir şey söylemeyenler, koskoca bir temel haklar rejiminin içini boşaltıyor. Ülkenin tek sorunu Kürt/Alevi siyaseti olmadığı gibi, herhalde “konuşulabiliyor” oluşundaki övünç payını, AKP’den çok o siyaset adına mücadele edenler alır.

Du bakali n’olecak?
Aynı Türkiye’de, heykeller Başbakan emriyle parçalanıyor, karikatüristler özür dilemek zorunda kalıyor, hemen her konu yazılı ve görsel basında dine uygunluk açısından da tartışılıyor ve seçim meydanlarında açıkça, sürekli olarak dini duygulara hitap edilip ayrımcılık, kadın düşmanlığı boyutunda cinsiyetçilik yapılıyor. Hal böyle olunca, muhtelif anayasal/yasal güvenceler, sahip çıkılmayan, yavan ve işlevsiz hukuk metinleri olmaktan öteye geçemiyor. Mesela, HSYK’nin üye sayısı artırılıp seçim yöntemleri değiştirilerek “demokratik meşruiyeti” sağlandı ya, genç hakim savcılar arasından “seçilen” 16 kişi arasına bir tek kadın üye girebildi! Ama neyse ki 10. maddede “devletin kadın erkek eşitliğini sağlayacak tedbirleri alacağı” yazıyor. Yaşasın!
Anayasa dahil her mevzuat parçası, siyasal alandaki mücadelenin, güç dengesinin sonucu. Bu gerçek, sahip çıkmayı, metnin kendisinden daha değerli hale getirir. Yukarıda aktarılan yürütme organı mensuplarının ifadelerine gösterilen kitlesel bir tepki oldu mu? Kadınlar, Aleviler, Kürtler, bizler, sokaklara dökülüp kınadık mı? Herhangi bir soruşturmaya konu oldu mu? Hayır! Örneğin bu satırların yazarı, yüzde 10 baraj saçmalığına dair defalarca yazdığı ve yazmayı sürdüreceği için kendisini fena halde aptal hissediyor. Biliyor ki, iktidara göbekten bağlı olanlar dahil, memleketin tüm yazar çizeri bir araya gelse, Başbakan’ın parmak şaklatması kadar değeri yok! Peki neden, sıkılmadan hep aynı şeyleri yazan her birimiz, kendimizi çok kötü hissetmiyoruz ve yazılanların bir işe yarayacağı sanısıyla yaşıyoruz? Ne tuhaf! Seçim ardından, her Allah’ın günü ne denli antidemokratik olduklarını haykırarak sergileyen bu isimler ve benzerleri, bir araya gelip özgürlükçü bir anayasa hazırlayacak öyle mi? Yanıtı, Aziz Nesin versin: “Du bakali n’olecak?”

Meram kıssamızda pekiştirmeye çalıştıklarımızın devamında okunmasını salık vereceğimiz Murat SEVİNÇ'in 5 Haziran Pazar günü Radikal 2'de yayınlanmış olan makalesini, yazarın ve gazetenin anlayışlarına binaen sizlerle paylaşıyoruz.

...Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina ile devam...İyi Haftalar...

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Özgürlük İstiyoruz!
Savaşma Konuş! - 500binradikal.com
Özgürlük ve Demokrasi Adayları Seçim Beyannamesi - Sol Defter
#DokunanYanar - İmamın Ordusu - Ahmet ŞIK via Friendfeed.com/ozgurbasin
Temel Hakların Ruhuna El... - Murat SEVİNÇ - Radikal 2
“sana mı inanırlar bana mı?” - Cüneyt UZUNLAR - açık koyu
Göz Yaşartıcı Gaz: Savaşta Yasak, Hopa'da Serbest! - A.Deman GÜLER - BiaMag
Polis Dövüyor Polis… - Sarphan UZUNOĞLU - Jiyan
"Elikanlı Vahşiler..." - Alınteri
Kızıldere, Fatsa, Hopa - Mehmet Süha ALPARSLAN - Birgün
Hopa Sistemin Kırılma Noktasıdır - Murat IŞIK - Özgür Gündem
"Dereler Akacak, Metin Hoca Yaşayacak" - Gündem ELÇİ - Bianet
Zorla Birlik Mi, Gönüllü Beraberlik Mi? - Bülent SOMAY - Radikal Pazar
Hızla Bitsin Bu Hafta! - Mehveş EVİN - Milliyet Cadde
Express Seçim Özel Sayısından Bağımsızlarla Röportajlar via 13Melek
Bir Ülkede Kavramlar Düşerken - Başar BAŞARAN - Jiyan
'Katılımcı Demokratik' Anayasa Mı? - Nihal KEMALOĞLU - Akşam
Tim SEBASTIAN: Gazetecilik Savcılık Makamıdır - Çınar OSKAY - Radikal Pazar
Yozluk, Yolsuzluk, Yoksulluk... - Aykan SEVER - Birgün Pazar
Kamunun Malı, Canından Önce Gelir - Dilek KURBAN - Radikal
Kafka’nın Dava’sı, Orwell’ın 1984’ü ve Türkiye - Bekir AVCI - Jiyan
Yeni Güçler Dengesi - Teslim TÖRE - Özgür Gündem
Susurluk'un 'Devlet Sırrı' Gündemde - ANF
12 Eylüle Nurnberg Gerekir - Nuray SANCAR - Evrensel Pazar
'Tüm Evrenciler Yargılanmalı!' - İlkem Ezgi AŞAM - Birgün
Bu Da Size Kapak Olsun! - Alınteri
TİHV: Devlet 11 Yılda 241 Çocuk Öldürdü - Ayça SÖYLEMEZ - Bianet
Evlat Acısına 5 Yıl Ceza - ANF
Dişlerinizi Etimizden Çekin - Özgür ÇAĞLAR - Atılım
Ekonomi Büyüyor Da Neden Üretici Köylü Küçülüyor - Şevki KONUR - Evrensel
Dipnotlar - Aslı ERDOĞAN - Özgür Gündem
Sinan CEMGİL: Bizim Ailenin Ömrü Hep Direnmekle Geçti - Semra ÇELEBİ - BiaMag
Yaşam İçin Direniş - Açık Gazete - Açık Radyo
Çevrecilere Gece Baskını - Birgün
Yunanistan’nın Borçla İmtihanı - Murat BİRDAL - Evrensel
Türkiye ILO’nun Kara Listesinde - Jiyan
4C'li TÜİK Çalışanları Kadro İstiyor - Nilay VARDAR - Bianet
İnsanca Yaşanacak Ücret - Alınteri
'Öğretmenlerin Hayalini Çalanları Kınıyoruz' - ETHA
Burger King, Ateş Seni Çağırıyor! - Bilge Seçkin ÇETİNKAYA - Birgün
Beraatimi İstemiyorum... - Çiçek OTLU - Atılım
Ontex ve PTT İşçileri Eylemlere Devam Ediyor - Evrensel

Anklebiter Official
Anklebiter Artist Page via Tympanik Audio
Anklebiter - Queue Album Review via Igloo Magazine
Ambidextrous Official
Ambidextrous - Elephant Effect Album Official Download Page
Bvdub & ASC - Symbol #2 via ASC Official
Bvdub & ASC - Symbol #2 Review By Ryan via Astrangelyisolatedplace
BOP Official
BOP Artist Page On Facebook
BOP - The Amazing Adventures Of One Curious Pixel Album Discussion via Dogs On Acid
Clouds Artist Page via Soundcloud
Clouds At Myspace
Mala Preps Deep Medi Summer Releases, Does Short US Stint In June By Patric FALLON via XLR8R
Dub & Run At Myspace
Dub & Run Releases via Boomkat

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan - Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – Send Promos: misak[æ]dinamo[dot]fm – Makina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
---------------------------------------------------------
>>>>>Info Go-R-Sel
Barbarian - Bruno LEVYAL
Bruno LEVYAL's Flickr Page

>>>>>Poemé
Yüzde Yüz/süzlük Yeni Bir Yüz Artık - Yılmaz ODABAŞI

götürür
uykulu atları onları
çarmıhlar çıkmazına"
-Lorca-

(artıktık artık):

uğultuların artığıyız be çocuk
spermlerin, rahim kanlarının, eski dolunayların
kesilip yakılmış yapanıl ağaçların, susan dağların
aldatılmış avuntuların, kirli lavaboların, anlaşılır günahların
ezberlerin, "ilk"lerin, dinmeyen şehvetlerin
ve kimsesiz özlemlerin, tanıdık kederlerin, zalim yenilgilerin
apansız sevinçlerin, gündelik zaferlerin;

-zaferler tiner gibi uçucu, yenilgiler kalıcıdır...-
*
bayat yenilgilerle
tükürülmüş hayatların gündüzlerinde
ve miyop gözlerinde, yorgun gölgelerinde
artık
artıkların da artığıyız biz
geceleri bir yıldız ansızın kayarken gökte
düşün ki milatların tortusuyuz biz...
*
daha yorulur günler, güller anısı, dikeni kalplerimizde
hasretim tabutunu da taşır
kaç bahar vurulur hırslı, telaşlı günlerimizde?

bakabilsek utanacak, duyabilsek ağlayacaktık
ne upuzun yaşayacak cesaretimiz
ne an'lara, günlere iz bırakacak sabrımız kaldı
herkes geldi ve gitti
vicdanlarımızda yalan yanlış nice iz kaldı...
*
çok inançlar: kutsayıp tapınışlar
yok! yok inançlar: tükenerek, savrularak kalışlar!
çok aşklar : yok aşklar...
*
yüzde yüz/süzlük yeni bir yüz
artık tükürülmüş
hayatların
gündüzlerinde
böyle
savrulacaktık!

karaya
vurmuş
yaralı
martılar
gibi
yalnız
yaşayacaktık!
*
yaşayıp
yaşamdan
çok
şey
umarak
yetişkinler ormanında kaybolacaktık!

kaybolacaktık
kaybolmakta yeni bir yol var sanarak

*
iradesiz iştahlarımızla
vicdanlar emzirip günleri avutacaktık
sanal aşklar, nankör şehvetler arasında
ağrıyarak körleşen duyularımızla
buruşturup yılları anısız kalacaktık...

hayatlarımıza hükmeden dişliler arasında
günlerimizi ihanetle kutsayıp
özgürlüklerimizi domates gibi satacaktık

artıktık
artık
satacaktık... satacaktık!
*
saman balyaları gibi oturup yılların sofrasında
ağrılarla uyuyup çağrılarla uyanarak
zaaflarımızla kol kola dolaşacaktık
1+1+1=0
artık
yeni artıklar olacaktı

Kaynakça

Comments