Deuss Ex Machina # 364 - cessante ratione legis cessat ipsa lex

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_364_--_cessante ratione legis cessat ipsa lex

22 Ağustos 2011 Pazartesi gecesi ''canlı'' yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
Dolaşıma Çıkartılmayan Seslerle Yeni Tümceler Oluşturmak: Klang vs. Golem vs. Deuss Ex Machina
Konuk: Seda NİĞBOLU - Klang - Açık Radyo 94.9
Konuk: Kaan AKAY - Golem - Dinamo FM 103.8
>1<-Scanner-New York City Street Map (Intermedium Records)
>2<-Ekoplekz-Doctrine 81 (Mordant Music)
>3<-Klaustro-How Am I Supposed To Live Without You (CD-R)
>4<-Shackleton-Western Graveyard (Mordant Music)
>5<-Vaccine-Cascade Failure (Nonplus Records)
>6<-The Haxan Cloak-Hounfour (Temple) (Aurora Borealis)
>7<-Iquinn-Brief Moment (Traum Schallplatten)
>8<-Alberich-Gold (Hospital Productions)
>9<-Techno Animal-DC-10 (Matador)

cessante ratione legis cessat ipsa lex*
(364)

Gürültü, çoğaltımların en derininden, en yüzeyseline hemen her alanda olmaya çalıştığımız, ulaşmaya gayret ettiğimiz erklerin üzerine kapatılmışlığı simgeleştiren bir olgu olarak iş bu dört başında, dört bir yanında cereyan etmekte, tasvir etmeye gereksinim kalmaksızın nefessiz kıldırmaya ant içilmişliğin şimdisinde varlığını sürdüren ülkenin sınırlarının kaldırabileceği limitleri gözler önüne sermektedir. Öylesine bariz bir limite çekme / sınırın altında tutma gayretkeşliğidir ki ne bunun asgarisi tesis olunur, bırakılır kendi havasında derdini tasasını paylaşmasına müssama v izin gösterilir, ne de bu kadar eğriliğin çokluğunda hiç mi hırsızın suçu yoktur sorusunu sormak sordurabilmek için bir tartışma ortamı baki bırakılır.

Her şey yıkıntıların altında bırakılırken, ne var ne yoksa geçmiş adledilirken bir yandan ilerlemekten dem vurulurken öte yandan sürümcemede kalmaksızın bir yıkımın tahlilleri peşsıra ekranlardan zihinlerimize zerk ettirilir. Uyaranlar olarak resmedilir. Kimi ellerin aracılığıyla da bütün bunlar servis edilir. En olmadı bir şekil uydurup, kaydırıp belgelendirilip, uyduruk kaydırık iddianamelerde tescilli ötekiler, başından bu yana çizginin dışında duranlar birer ikişer terörist olarak sunulur, kılınır. Atalım boku da nasıl yapışırsa, öyle kalsın artıkların mide bulandırıcı senaryoları şaryolardan akar durur, güncelliğin içerisine dahil olur. Varsa yoksa ötekisidir uğraşılanlar eyvallah etmeyen eyvallah çekmeyip kendi ayakları üzerinde durmaya gayret edenler hedef alınır.

Hedeflendirilip manşetlere taşınılır, kuru sıkı yazarların aldıkları gazlarla beraber, ulaşmak için çabalandıkları erklerinin ulviliğiyle paralel bir biçimde suskunluk yaygınlaştırılmaya gayret edilir. Önce yazmak isteyen yazmaya çalıştığı alanın içerisinde sınırlandırılır, sonra birdenbire bitiveren hiç ayrışamadığımız sansür zilletinden bir gıdım karşılığını bulur, ondan sonra da yazmaya çalıştıklarından pişman olabilmesi, eline geçen üç kuruştan da feragat etmesinin ikilemleri tembihlenilir. Benim istediğim gibi mi oynayacaksın yoksa aç kalmaya, eziyet çekmeye hazır mısın ikilemi öne sürülür. Mübarek bir paylaşımmış sunulanlar hiçbir yerde yokmuş gibi bir değer de atfedilerek düşünsellik bir kenara bundan kalan kuru gürültü de dört bir yana taşınılır. Taşındırılır.

Değirmenin suyuyla nereye kadar gidilirse bu ileri demokrasi oraya kadar gitsin, nasıl giderse gitsin kolaylamasına sığınılır. Sığıntı kalınır. Medet umulanların bir kısmının anında tepkime vermesi, uygulanan her daralatımın bir öncekinden daha ağırlaştırılması, buna paralel olarak fikirleri üstüne yeni eklemeler gerçekleştirme gayretinde olanlar için örnekler çoğaltılır. Konuşmayın, yazmayın, boş yere çabalamayın sonunda dönüp dolaşacağınız yer tilkinin kürkçü dükkanı çok afedersiniz; komedinin sırası değildir bizim haşmetli, kapsayan, herkesi kucaklayan şefkatli kollarımızdır veczinin karşılığıdır. Karşıtlığıdır. Boğuntuya getirilip, pundu yakandı mı asla esgeçilmeyen aslında konuşabilirliği, sorgulanabilirliğin tüm unsurularını tek bir noktada müsade edildiği kadarıyla yaşayabileceğimiz bir sahanın tesis edilmesidir.

Hem daha ne istenemektedir ki değil mi? Kolaylığa sığınmadan bu kadar muktedir dilinin hoşgörüsünden bir saniye sekmeksizin payını alacak olanların varlığı olmasaydı hayat bu kadar güzel olur muydu birileri için? Çoktandır unutulan 5n1k yerini doldurmaya hazır ve nazır olan enformatif bataklığın sürümcemeli, tekçe yorumlarına, dayatmacı üslubuna teslim olmuşken üstelik. Bilgilendirmekdense kirlenmiş bilgi çöplüğünde ana vakıf olamayıp ne kadar konuşulması, öncelikler arasında olmayan şey varsa ona yol verip, sorunlar ve soruları başka bir rotaya eğmenin dayanılmaz cazibesine kapılıp gidilmişken. Günün karanlığa teslimiyeti, zerre noksanlık, zerre halel getirilmemeye gayret edilen aklığı çiğ çiğ yemektedir. Esas kimsecikler bu konuya değinmemektedir asıl sorgulanması gerekli olanlardan birisi de bu kıssadır.

Yolumuz önümüz, sağımız solumuz bu kadar grileşmeye teslim olmuşken, dokuz günlük bayram tattillerine mevcudiyetimiz, tek bir karşı çıkma olmaksızın riayet etmektedir. Pılını pırtısını toplayıp gitmektedir (mübarek şarkının içinde de belirtildiği gibi). Çoğunluğun uymakta olduğu sorgusuz sualsiz itaatin kendisidir belki de düşünselliği/n/ bu kadar çoraklaşmasının müsebbiplerinden. Her ne olursa olsun geleceğimiz dediğimiz şey yanıbaşımızda şekillendirilmeye devam edilirken, bu kadar alelacele kararlar, yıldırmalar, yargılar, savaşımlar vd. bina edilip durulurken güzellik uykusundan uyanmanın vakti nice olacaktır? Yorum farklılığının, yorumlar arasında keşfe açık olan farkındalılığın, önceden kesilip, biçilip sınırlandırılmış olan idelerin ötesindekilerin orta yerde, ortak akılla tartışılabilirlik eşiğinden uzaklaşıp, uzaklaştırılıp yaptık oldulara denk düşürülen bir karaşınlık sahasının içine bizahati muktedirce meylettirilmesi düşündürücüdür son kertede.

Konumlandırmayı tespitlerde çoktandır bir kenara koyanların iş, bir görüş arz edebilir miyimlere!!! denk geldiğinde taraf/tarafgir veya bertaraf olarak sınıflandırıldığı, tüm öteki bileşen ve önermelerin bu iki kıstasın ötesinde de olsalar daha yolun en başında safdışı bırakıldığı, bunun için çaba sarf edildiği ortadayken böylesi bir üstünlüğe karşın! muktedirin huzurunun pek yerinde olmadığı da ortadadır. Korkularımızda daha önce ortada olanlar için geçerli bir terim olarak devreye sokulan alaşağı ediyoruz, nihayet yüzleşiyoruz, hesaplaşıyoruz diyerek kendine zemin sağlayan bakışımın, değişkenliği değil tam aksine sabitliği yılmadan savunmaya aralıksız, mütemadiyen devam etmesinin belgeleyiciliği bu sinsi hamlelerin altında okunabilir.

Ne o zannetmeye devam ettikleri ayrıştırıcısınızdır, ne de bilinmezliğin sınırlarında belirsizliği, muğlaklığı savunma gayretinde bir o yana bir bu yana kendini yokyere hırpalayanlar. Hemen her şey apaçık ortadayken, bu kadar rotasından şaşırtılmış, olağanlığından ayrıştırılmış yafta ve önyargılara deyim uygunsa 'eti senin kemiği bizim' teslim edilmiş olan daraltım, başka alt okumalara gereksinim duymaksızın bağnazlığın şimdisinde, gösterilen ve sunulanların tümünü anlamlandıracaktır. Topeykün, toptan. Sabitliklerin, dipsiz gayya kuyusunun karanlığı v derinliğini manidar bir biçimde anlaşılır kılacaktır. Muktedirliğin hakir görmeyi reva bulduğu her alanda arşınlamaya çalıştığı, katetmeye gayret ettiği tam anlamıyla çözümsüzlüğün kendisidir.

Sathın içerisinde iç çeperinde meydana gelene, olan bitene ne kadar kayıtsız kalıyorsa, sathın dışındakilere müdahil olma gayretkeşliği kelimenin tam karşılığı ile ikiyüzlülüğün daniskasıdır. Görünmeyen, gözden ırak tutulan muhalif kimliğin, muhalefet etmenin üzerinde kurulmaya çalışılan tahakkümün kendisiyken fazlaca tuzun koktuğunu duyumsatandır bu örneklem. Aslan kesilmelerin, had bildirmelerin, şirazesinden çıkartmak için hırgürün orta yerinde, hengamenin merkezinde tek bir komut bekleyeduranların çoğulculuğunda bu kadar dar v sığ bileşenlere tutunmaya gayret eden muktedirliğin pek de iyi niyet taşımadığını tam aksi istikamet üstünde fenalıklardan fenalık beğendirme uğraşına devam ettiği meydandadır. Mal budur.

Cepheleşmelerin tümünü ivedilikle bina ettikten sonra aradan sıyrılıp yoluna devam etme arzusunda durmadan yola devam eden bu sistem ve beraberinde oluşturduğu algı defoludur. Çıtını çıkartanı, müesses nizam dahilindeki aymazlıklardan dem vuranları münasebetsizlikle, aba altında sallanan değneklerle, zıvanadan çıkar gibi bağrışlar v çağrışlarla susturamayınca, kolluk kuvvetine verdiği yetkinin etkinliğini mütemadiyen arttırarak gazla, copla, kumpaslarla, mahpuslukla, tecritlerle, manşetlerle beraber cehenneme eviren, buyur eden yapının taaa kendisi mübalağasız suskunluğun yaygınlaşmasını, biat edenlerin rahat edebilecekleri bir kurgunun merkeze taşındığını imgelemektedir.

Biat etmek konusunda şüpheye düşenlerin, bu şüphelerinin ş'sini kısmi dile getirenleri ise kabusların beklediği günaşırı sergilenen trajedyalarda örneklendirilebilir. Vesayetin üniformalısının tüm cazgırlığına karşın, tek ayağı yere sağlam basmayan, ne ettiği, ne eylediği hayra yorulabilecek tavırlarının devamı bu sivil görünümlü faşizanlığın içinde bizahati teşviklerle, güdümlü demeçlerle sürdürülmektedir. Sürümcemede bırkmaksızın internet filtrelemesinden, sokağın içinde yankısını bulan muhalifliğe, ardı arkası kesilmeyen hataların zincirleme tekrarına aracılık eden yargı kararlarından, seçilmişleri önemsizmişçesine bir kenara ötele/yebil/menin çabasına kadar katmanlarıyla bunları örnekleyebilmek illa ki isim vermeye gereksinim olmaksızın gözucuyla gazete, televizyon, interneti takip edenlerin bilebilecekleri detaylardır.

Görünürlük kıstaslarının ötesinde, bilndiklikten çark ettirmeyi amaç edinen, suskunluğunu çünkü, suçlusunuz ondan bu derinlikli eleminize çıkartan dar bakışımın toplamıdır bugün içine tıkılı bırakıldığımız. İçerisinde farkında olmadan tutuklu kaldığımız. Mahpus. Aklına eseni yasadışı örgüt üyesi, önüne çıkanı, çıkmaya cesaret edeni yerin dibine sokabilmek için şark kurnazlığını, hukuksuzluğunu devreye sokandır ha keza. Yerini yurdunu, doğasını, işini, ekmeğini, geleceğini düşünen, düşündükçe bu karanlıklardan nasıl çıkabileceğine zihin yoran, düşüncelerinden dışarısını adımlayarak çözüm üretmeye, ses çıkartmaya gayret edenleri topyekün etkisiz hale getirmeye çalışan muktedirliğin kapsamının kısıtlılığı, anlayışı değil tabii ki uzlaşmazlığı ve hakir görmeyi ihtiva ettiği şimdi önümüze serilidir. Önümüze serilip duran ayrıştırıcılığın, serpilip duran kör kör parmağım gözüne dayatmaların, olura bir yolu bulunur da aksi bir ses çıkartılabilir bı nankörler tarafından denilerek yolun en başında zabitliğin, vurun kırın ama bir şekilde izole edininin beher vechesidir.

Vesikası elbirliğiyle onsuz bunsuz ama muktedire eyvallahsız; arafta kalanlarımızın vicdanlarını kanırtıp duran saflar diyerek tutturulup çekiştirilip, arşınlatılan yolların nasıl da açmazlara, endişelere mahal verdiğini irdelemek bu hakikat etrafında bu kadar yamuk yumukluğun hepimiz için çok olduğunu idrak edebilmek, vakıf olmak bu kadar mı zordur? Fenomen, teori düzeylerinde... Yoksa müstesna balık hafızalılığın nacar tarlalarında daha doldurabileceğimiz, unutacağımız, unutturulmak için çabalanılacak nice ek, dayatım ve baskıların sonu gelmezliğinin bir emaresi midir son bir kaç hafta içerisinde yaşanılıp duranlar. Yaşatılıp sonucunda nefessiz kıldırılanlar. Vizyon mizyon hikayeleştirilirken yaratılan tabularla bir otuz yılı daha etmek istemiyorsak şimdi uyanma vaktidir! Hemen her anlamda...
[*yasanın mantığı bittiyse, yasa bitti demektir.]

>>>>>Bildirgeç
Savaşın Çözümü Nasıl Daha Savaş Olabiliyor? - Gülşen İŞERİ*

Türkiye sıcak bir gündemden geçiyor. "Nereye gidiyoruz" sorusu şimdi daha yüksek sesle söylenmeye başlandı ve siyasi dil şiddeti şiddetle körüklerken, medya dili de akıl almaz bir boyuta taşındı. Bir tv kanalında Kandil’in bombalanmasını haber spikeri milli maç olayı olarak anlatıp maç tezahürü yaptı. Savaş çığırtkanlığı yapan haber spikeri bu kadar da değil dedirtecek cinstendi. Türkiye’nin başbakanı ise “sabrımızı taşırmayın” diyordu. Medya ve siyasi aktörler bu dili kullanırken Barış Anneleri kefen giyip yürüyordu, “Savaş için doğurmayacağım” diyorlardı.

Tüm bu kaosun ortasında, savaş söylemlerinin arasında cılızlaşan barış söylemini güçlendirmek için Barış Meclisi’nde yer alan Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Nazan Üstündağ ile biraraya geldik. Üstündağ, “Türkiye’de büyük bir kitle, azımsanmayacak bir kitle, günlerini barışa harcadı, barış olsun diye harcadı. Barıştan başka hiçbir çözüm yok. Ben Türklerin de buna çok uzak olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Kim ister çocuğu askerde ölsün?” diyor.

İnsan hakları, yoksulluk, kadın sorunu ve Kürt meselesi üzerine yaptığı araştırmaların yanında Barış Meclisi’nde aktif olarak yer alan Nazan Üstündağ’la konuştuk.

>>>>Gündem o kadar sıcak ki, savaş çığırtkanlığı her yere yayılmış durumda. Özellikle de medya dili adeta savaşa davetiye çıkartıyor. Neler oluyor?
Dünyanın 3'te 2'si savaş altında. "Nereye gidiyoruz" sorusunu Türkiye konjonktüründe oturup düşünmek lazım. "Dünya nereye gidiyor" sorusu da var. Gerçekten müdahil olunmadığı, birtakım etik kurallar konulmadığı, kanunlar çıkmadığı sürece dünyanın gidişi zaten savaş. Bu anlamda medya meselesi dediğin gibi çok önemli ama burada da mesleki etiğin senelerden beri, 30 sene boyunca, her dakika çiğnendiği görüyoruz: 90’lardaki haberlerin hiçbirinin yapılmamasından, 80’lerde aynı resimleri tekrar tekrar basarak yalan haber yapmaya kadar vs…

Bütün bunları düşündüğümüzde en son olan NTV örneğini de söylersek, hiçbir mesleki etik yok. “Katil sizsiniz” diye başlık atılıyor ve bir şey yapılmıyor. Aynı şekilde bu dili besleyen siyasetimiz de var. Başbakanımız “kadın mıdır kız mıdır” lafını sarf ediyor, bunu unutmak mümkün değil, ama bir şey yapılmıyor… Ve bu lafın üstü kapandı. Bu lafa bakarsak, son derece erkek, militarist, etik tanımayan, hiçbir kanun hukuk tanımayan, eşkıya medyası ve eşkıya siyaseti söz konusu…

>>>>Söze Başbakanla başlamışken AKP’nin gücüyle de ilgili bir durum var. Karşısında da güçlü bir muhalefet yok. Muhalefeti de geçersek AKP’nin yaptığı pek çok şeyi olumlama üzerine bir durum da söz konusu olmaya başladı...
AKP’ye karşı iki tane tavır var, biri dediğiniz tavır diğeri de sürekli olarak AKP’yi din üzerinden yargılamaya kalkışmak. Bana göre AKP İslamcı bir parti kesinlikle değil. AKP çok başarılı bir neo- liberal muhafazakâr parti. Bunu da söylüyor açıkça. AKP bir dünya gücü olmayı başardı, belli birtakım şeyleri yaptı fakat iktidarının böylesine güçlenmesi gerçekten Türkiye’de doğru, düzgün solcu bir muhalefetin çıkmaması. Muhalefetin nereden geleceği çok açıktı. Gerçek bir muhalefet kentsel dönüşümü sorgulamalı, gerçek bir muhalefet üniversite yasalarını sorgulamalı, gerçek muhalefet AKP’ye "açılım yapma değil, açılımı bu şekilde yapma, açılımı daha da açılarak yap" demeliydi. Ama maalesef sol muhalefet Türkiye’de AKP ne yapsa tersini, üstelikte AKP’yi son derece yanlış resmederek yaptı, AKP o yanlış resmi çok kolaylıkla alt etti. AKP hakikatine muhalefet etmeye çalışanlar sadece bloktu. Bloğun da handikabı sonuçta Türkiye kitlesi ile arasındaki mesafe.

>>>>Türkiye kitlesi derken? Bu halk her zaman güçlünün yanında olmayı yeğleyen bir halk aslında…
Türkiye kitlesi çok ilginç, bir taraftan da herkese çok benziyor. İktidarını kaybetmek istemeyen bir durum da var. Gecekondulaşma macerasından tutun, alt yapı macerasına kadar, ihaleler macerasına kadar Türkiyeli insanlar devletle arası iyi olduğu ölçüde orada duruyor. Bu anlamda sosyolojik bir alt metni var Türkiye’deki yaygın milliyetçiliğin, devlete olan bağlılığının. AKP bir de şöyle bir şey getirdi: Mazlumların devleti. Şimdiye kadar elitist, belki gündelik hayatta değil ama sahnelerde var olan cumhuriyetçi elitlerdi, şimdi mazlumları sahneye çıkardı AKP.

>>>>Böyle mi devam edecek peki?
Bu son süreçte hem Ortadoğu’da hem de Türkiye’de kendi sonunu hazırlıyor aslında. Bir savaş partisinin ömrü belli, arkasında küller mi bırakacak? Cudi yanıyor, her yer yanıyor…

>>>>Bu anlamda hem muhafazakârlık hem de liberalizm aynı oranda yükselişte diyebilir miyiz?
Aynen öyle… Liberal ekonomi, muhafazakâr hayat görüşü. Tam bir Hıristiyan Demokrat Parti benzeri. Bana göre AKP, laikliği oturtan da bir partidir Türkiye’de. Çok başka bir şekilde, Cumhuriyet’in hayalini kurmadığı liberalizm, laiklik gibi kavramları Türkiye’ye oturttu…

>>>>Peki, burada da bir sıkıntı yok mu? Ortadoğu ülkelerine baktığımızda diktatörlük rejimini görüyoruz ve Türkiye’de de öyle bir çizgi hissedilmeye başlandı. Ne dersiniz?
Bence diktatörlük sistemi değil. Bush’tan hiçbir farkı yok. Şu anda Bush modeli var Türkiye’de. Evet, güçler ayrımı ile ilgili tabii ki soru işaretlerimiz var ama yüzde 50 oy aldı AKP, bu kadar basit. Eğer başarısız olsaydı dediğiniz doğruydu ama her seçim AKP daha fazla oy alıyor. Demek ki, daha fazla ikna ediyor. Burada sol cenah, AKP’nin neden sevildiğini anlamadan AKP’ye muhalefet edemez.

>>>>AKP mazlumları sahneye çıkardı ama o sahneden hâlâ yoksulluk akıyor. Oy aldığı kesimleri şehirlerin çeperine atıyor...
İstatistiksel olarak Türkiye’de yoksulluk artmadı fakat bu mühim değil. Ancak yoksulluğun çok çok derinleştiği kesin, derinlik derken de yoksul ile zenginin hayatı birbirinden tamamen ayrıldı; kentsel dönüşümle birlikte yoksullar şehir dışına atıldı, aradaki fark çok çok daha büyütüldü ve şehir dışına atılan yoksulların bütün damarları kesildi. Burada da "yoksullar çoğaldı" demek yerine, bu derinleşme alanlarını irdeleyip muhalefet yapmak gerek. Çünkü Amerika’ya benzeyen bir durum bu. Amerika’da da yoksullar kendi mahallesinde yaşıyor, gittikçe şehir çeperlerine atılıyorlar… O şehir çeperinde de devletin olmadığı ya da sadece polisin olduğu gettolar kuruluyor ve de işte bunlara sosyal yardım yapılıyor, bu şekilde idare ediliyor. 60’dan bu yana böyle, Türkiye’de de bu idare edilebilir, siz doğru dürüst muhalefet etmezseniz, doğru dürüst örgütlenmezseniz.

>>>>Kürt meselesine gelirsek, çok sıcak bir süreç yaşıyoruz ama onun öncesinde demokratik özerkliği biraz sizinle konuşalım istedim, siz bu süreci çok yakından takip ettiniz ve zaman zaman da eleştirdiniz, daha doğrusu özerkliğin ilan edilmesini eleştirdiniz, neden?
Proje olarak doğru bir proje olduğunu düşünüyorum. Bir anlamda demokratik kısmını çok doğru buluyorum. Ama ilan edilmesi değil inşa edilmesi gereken bir şeydi. İlan edilmesini talihsiz buluyorum… Bunun dünya için bir model olduğunu düşünüyorum. Gerçekten dünyayı değiştirmeye politik aday bir proje… Ama ilan edilmesinin içini boşalttığını da söyleyeyim. İlan edilmesi devlete bir mesajdı. Yine devletle konuşuldu... Benim için önemli olan demokratik kısmı, onun içinde inşa edilmesi gerektiğini düşünüyorum.

>>>>Peki, özerklik Kürt sorununda çözüm ayağı mı?
Kesinlikle. Demokratik özerkliğin sorunu çözecek bir proje olduğunu düşünüyorum ben… Türkiye’de pek çok yerde bu demokratik özerklik modelinin uygulanabileceğini düşünüyorum çünkü halkın doğrudan katıldığı bir durum… Dünyada tartışılan şey batı demokrasisinin birçok bakımdan iflas etmiş olması, bu iflasla birlikte dünyanın her yerinde farklı demokrasi arayışları var. Bu Latin Amerika ülkelerinde var, Afrika ülkelerinde var; halkın katılımı sağlayacak, yeniden demokrasi modellerine geçmeye yönelik bazı teşebbüsler var. Demokratik özerklik de bunlardan bir tanesi. O kadar önemli ki, Türkiye’de uzun yıllardan beri ilk defa bir siyasi muhalefet batıya bakarak hareket etmiyor. Batının ötesinde hareket ediyor. Batının iflasının üzerine konuşmaya başlamış olan yerlerle konuşmaya başlıyor. Ben bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum ve Kürt sorunun çözümünün de bu olduğuna inanıyorum. Ama mesele şu anda bu değil.

>>>>Asıl meselemize gelirsek…
Mesele savaş… Kavramların altında boğulmamak lazım, bir dolu kavram var. Beyaz Türk faşizmi, Kürt-Türk düşmanlığı, demokratik özerklik... Türkiye kavramla kaynıyor. Demokratikleşme, açılım, her şey kavram. Bu kavramları hepimiz kullanıyoruz, hepimiz içini yeniden dolduruyoruz ama hepimiz artık barış isteğini seslendirmek zorundayız. Barış masasına şartsız oturulmalı artık. Bunu herkesin söylemesi lazım.

Biz artık bittik, hepimiz bittik. Bugün arkadaşlarla onu konuştuk, daha ne yapalım? Türkiye’de büyük bir kitle, azımsanmayacak bir kitle, günlerini barışa harcadı, barış olsun diye harcadı. Barıştan başka hiçbir çözüm yok. Ben Türklerin de buna çok uzak olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Kim ister çocuğu askerde ölsün? Silvan’da şehitler olduğu için gidildi ama daha çok insan ölecek, savaşın çözümü daha nasıl savaş olabiliyor? Bu kadar basit, rasyonel akla sığmayacak bir durum. Şimdi kara harekatı başlayacak, kara harekatından herkes sağ mı dönecek zannediyorlar?

>>>>Tabii barıştan çok savaşı dillendirmemizde siyasi dilin de önemi var. Zeytinburnu’nda olaylar çıktığında medya dili de tehlikeli bir boyuta taşıyordu. Şiddeti şiddetle körükleyen bir dilden ne zaman vazgeçilecek?
Ben Zeytinburnu’ndaki olayların da abartılmasından yana değilim. Bunların sosyolojik durumlarına bakmak gerek. Aleviler ve Sünniler birbirini sevmeyebilir, Kürtler ve Türkler birbirini sevmeyebilir, Ermeniler ve Sünniler birbirin sevmiyor olabilir. Ama bir şeyin çatışmaya dönüşmesi için hem yapısal hem de siyasi inşa gerekir, onu çatışmaya döndürecek aktörlerin ortaya çıkması, kurumların ortaya çıkması gerekir… O yüzden de bu da çok geriye döndürülecek bir süreç. Yani, başka türlü siyaset yaparsınız ve geriye döner. O yüzden de ben bunun üstüne gitmenin, bu olayı körüklemek olduğunu düşünüyorum. Bizim müdahale edeceğimiz şey bu çatışmaları mümkün kılan siyasi yapıyla uğraşmaktır. Ama 'Türklerin faşizmi' dediğin zaman, ben bütün Türklerin faşist olduğunu düşünmüyorum, dönüştüreceğin bir durum vardır, ama dönüştüremeyeceğin insanlar da vardır. Çocuğu PKK tarafından öldürülmüş biri asla bir PKK’li ile barışmayacaktır. Ama aynı zamanda 4 çocuğu devlet tarafından öldürülmüş bir Kürt de Türk ile barışmayacaktır. Ama biz bunlarla uğraşmıyoruz. Her toplumda bunlar olur. Bizim siyasetimizde temel aldığımız şey bu değil, temel aldığımız şey, o ölümler yenilenmesin. O insanlar barışmasa da olur. O yüzden masaya oturulmalı, iki kişi birbirinden nefret edebilir ama masaya yine de oturacaksın. Şu noktadan sonra barıştan başka bir şey yok… Artık zaman durdu nefes almak istiyorum. Zamanın yeniden akmasını istiyorum.

>>>>Barış tüm bu sıcak gelişmelerin ortasında ne anlam ifade ediyor? Barış için umut var mı?
Çok umutsuzuz ama Türkiye böyle umutsuz zamanlardan da geçti, bazen gün ışığına çıktığımız da oldu. Şu yaz bir geçsin diyorum. Çünkü yaz çatışmaların her zaman arttığı bir dönem.

>>>>Sanıyorum en fazla hassasiyet beklediğimiz Türkler...
Ben sonuçta Türk'üm. Türk olduğum için gittikçe kendi halkımla barışmak istiyorum. Kendi halkımın biraz iyi kalplı olmasını istiyorum. Kendi halkımın biraz daha bazı şeyleri anlamasını istiyorum. Kendi halkımın arasındayken korkmamak istiyorum, bu kadar kendi halkıma yabancı olmaktan yorgun ve üzgünüm. Kendi halkımla barışmak istiyorum, barış benim için bu demek bir taraftan da…

>>>>Bir yanıyla da empati istiyoruz galiba…
Empatiden çok daha fazlasını istiyorum. Bu kadar insanın, 30 bin insanın kaybı, milyonlarca zorunlu göç kurbanı, ayrıca milyonlarca kentsel dönüşüm kurbanı, onlarca dağda insan, onlarca asker... Bu felaketleri değiştirmeye talip olmalarını istiyorum.

>>>>90’lardan daha mı kötüyüz?
90’lar çok daha kötüydü. Ama yorgunuz belki daha çok. Aynı şeyleri yaşamaktan yorgunuz. Denenmiş yolları yürümekten yorgunuz.

Ölülerimize de kavuşma hakkımız var

>>>>Resmi ideolojiye bakarsak çatlaklardan sızıntılar da görüyoruz… Son yaşananlar da umut var ediyor. Toplu mezarlar açılıyor, insanlar ölülerine kavuştuğu için mutlu oluyor…
Çok önemli bir kazanımdır mezarları açıyor olmamız. Azımsanmayacak azınlığın ve kayıp ailelerinin çok uzun zamandır sürdürdüğü bir mücadele sonucunda açılıyor mezarlar ve bu savcı gözetiminde yapılıyor. Kayıp anlaşmasının imzalanması için uğraş veriyoruz, tüm bunlar çok önemli bir kazanım. Evet, ölülerimize de kavuşma hakkımız var.

>>>>Savaş ortamında barış o kadar cılız kalıyor ki, Kürtlerden de “neyin barışı” lafını duyabiliyoruz…
Kürt muhalefeti ile hareket eden biriyim ama şu noktada sadece onlar bombalanıyor. "Onlar ne istiyorsa ben de onu istiyorum" noktasından ötedeyiz şuanda. Ben ne istiyorum diye de bir şey var, ben de barış istiyorum. Sonra ne isteniyorsa yapılır. “Artık kaybedecek bir şeyimiz yok” noktasında değilim, olamamda… Kürtlerin bu hissiyatını anlıyorum ama o noktada değilim. Önce barış sonra her şeyi konuşalım. Zaten Kürt muhalefetinin talepleri esastır…

* Sözcükler varlığını sürdürmeye gayret ettiğimiz bu çevresi belirli sahanlığımızın içerisinde olabildiğince yankınlanmaya devam ediyor. İş bu haftaki meram / notumuzun hemen paraleline yerleştirilebilecek, kaygı ve kavramsal betimlerimizi tamamlamaya vesile teşkil etmesi temennisiyle; Gülşen İŞERİ'nin Birgün Gazetesi'nde yayınlanmış olan, Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Nazan ÜSTÜNDAĞ ile gerçekleştirdiği söyleşiyi kurumun, yazarın ve akademisyenin anlayışlarına binaen sizlerle paylaşıyoruz...

...Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina ile devam...İyi Haftalar...

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Özgürlük İstiyoruz!
Savaşma Konuş! - 500binradikal.com
Özgürlük ve Demokrasi Adayları Seçim Beyannamesi - Sol Defter
#DokunanYanar - İmamın Ordusu - Ahmet ŞIK via Scribd
Savaşın Çözümü Nasıl Daha Savaş Olabiliyor? - Gülşen İŞERİ - Birgün
Bekleyen Çantalar - Karin KARAKAŞLI - Radikal 2
Türkler ve Kürtler Akıntının Ortasında - Fatih YÜCEDİL - Jiyan
Susmak Bazan Suça Ortak Olmaktır - Aydın ENGİN - T24
Biz Bayram Yapmıyoruz! Barış İçin Oturuyoruz! - Barış Anneleri - Sol Defter
Hangi Acı? - Eren KESKİN - Özgür Gündem
'Bir İsim Koydum, Hayatım Değişti' - Berrin KARAKAŞ - Radikal
Kandil Bombardımanı - Apoletli Medya Bis! - Ragıp DURAN - Apoletli Medya
Gaz Bombasıyla Vurulan Ayhan Hayatını Kaybetti - Etkin Haber Ajansı
Sırrı Süreyya Önder ve Ertuğrul Kürkçü: “Acil ve Onurlu Bir Barış Sorumluluğumuzdur” - Jiyan
Koşulsuz Konuşmak... - Mehmet SOYLU - Kronik Muhalif
Sahi 'Sivillik' Neydi? - Nihal KEMALOĞLU - Akşam
Vatanın 'Sağ' Kroşesi - Çağın ERDİNÇ - Red
kim ipler gayrı, nizami harbi - Cüneyt UZUNLAR - açık koyu
Işık Koşaner'in İtirafları 2 - Toplumsal Hafıza
'Alnından Vurduk' Dediği Er Benim Oğlum - Evrensel
'Kepazelik' - Okay GÖNENSİN - Vatan
‘Kepaze’ Olan Sadece Ordu Mu? - Nuri FIRAT - Özgür Gündem
Şehit Analarına - Bilge Seçkin ÇETİNKAYA - Birgün / Red
BALIKÇI Ailesi: 'Sadece Hakikati Öğrenmek İstiyoruz' - Pınar ÖĞÜNÇ - Radikal
Sevag Kardeşime Mektup - Murad MIHÇI - BiaMag
Ahmet Şık'tan Mektup Var - Hürriyet
'Kimin Gazeteci Olduğunu Bakanlık Belirleyemez' - Etkin Haber Ajansı
TGS: 64 Gazeteci Bayrama Cezaevinde Giriyor - Emek Dünyası
Gazeteci Değillermiş!.... - ANF
Yandaşta Gazetecilik Ahmetlerde Teröristlik - İlkem Ezgi AŞAM - Birgün
Mustafa AKGÜL'le '22 Ağustos Sonrası ve Internette Sansür' Üzerine Söyleşi - Teknopolitika - Sendika.org
Dink Cinayeti ve Ergenekon Arasında İlişki Bulunamadı - Bianet
Şerzan Kurt Davası Yine Ertelendi - Yüce YÖNEY - Bianet
Can Havliyle Çözüm... - Melih PEKDEMİR - Birgün
1983-2011: Hatırlama! - Alınteri
Bizi Kim Koruyacak? - Ahmet Saymadi - Jiyan
Kızılhaç Kandil'de Köylüleri Kamplara Toplamak İstiyor - Halit ERMİŞ - ANF
Bölgesel Operasyonlara Karşı Kürtlerde Gelişen Birlik - Mustafa PEKÖZ - Sendika.org
Öcalan’a Engel Barışa Engeldir - Özgür Gündem
“Açılım” Aldatmacası ve Türkiye’nin Emperyal “Yüzü” - Osman AKINHAY - Sol Defter
Numan KURTULMUŞ: Başbakan ve Çevresindekiler Çiller ve Ağar Ekibi Olma Yolunda - Evrensel
Ak’la Kara - Ramazan KAYA - Yeşil Gazete
AKP’nin ‘Kalemli Timleri’ Operasyonda! - Erkan KOBANLI - BiaMag
“AKP Hükümeti” Değil, “AKP Rejimi” - Mustafa SÖNMEZ - Blog
Kozmomilitan Köşesinden... - Göksun YAZICI - Post-Express / 13Melek
Adaletin Bu Mu Türkiye? - Kaan SEZYUM - Radikal
Tutsaklığın 70. Gününde Öğrenciler Sokakta - Sendika.org
Her Şeye Rağmen BDP’yi Savunmak - Oya BAYDAR - T24
İnsanlıktan Nasibini Almak Ya Da Öldürmekle Öğünmek! - Mustafa YALÇINER - Özgür Gündem
Özdil’in BDP’yi Öven Yazısı Bir Eğilime Mi İşaret? - Jiyan
Bodrum Vatan Toprağı Değil Mi? - Mustafa KARA - Evrensel
"Öteki"leştirme, Sol ve Samimiyet - Can B. CAN - Sendika.org
Ben Olaya Böyle Bakıyorum! - İsmail Güney YILMAZ - Kronik Muhalif
Sıra Geldi Mutluluk Endeksine.. - Serra TİTİZ - Cumhuriyet
Ayşe DÜZKAN: Zihniyet Yenilenmesine İhtiyaç Var - Ruken ADALI - ANF
'Öldürülmediğimiz Bir Dünya İçin...' - Etkin Haber Ajansı
‘Besleme Muhalefet’ Sizi Kurtarmaz! - İhsan ÇARALAN - Evrensel
Libya! Kaz Gelecek Yerden Tavuğu Esirgemeyen “Gelişmiş” Ülkeler - Koray Doğan URBARLI - Yeşil Gazete
James Petras: Libya Saldırısı, Milenyumun Suçudur - Gerçeğin Günlüğü


Scanner Official
Scanner / Rimbaud Live "Hands On" By Marc WEIDENBAUM via Disquiet Magazine
Scanner & The Post Modern Jazz Quartet - Blink Of An Eye - Albüm İncelemesi - Okan AYDIN - Fasitdaire
Ekoplekz Official
Ekoplekz Artist Page via Facebook
Ekoplekz / Pontone’s Special Guest Mix - Pontone
Klaustro Myspace Sayfası
Klaustro / Dubwise Selekta via Etrafta.com
Klaustro via Yerli / Açık Radyo 94.9 By Tayfun POLAT via Yerli Program Blogu
Shackleton Artist Page via Resident Advisor
Shackleton Interview By Mateusz MONDALSKI via Lineout
Shackleton Guest Mix via Big Shot
Vaccine At Myspace
Vaccine Q&A Sessions 17 via Dubstep Forum
Vaccine - Urufixx - Son Yudum
The Haxan Cloak Official
The Haxan Cloak At Aurora Borealis
The Haxan Cloak New Talent By Trilby FOXX via Fact Magazine
Iquinn Official
Alberich via Hospital Productions
Alberich - NATO-Uniformen via Enochian Tapestries Inc.
Techno Animal Informative via Wikipedia
Kevin Martin aka The Bug via RBMA Radio
Justin K. Broadrick Official
Techno Animal - Brotherhood Of The Bomb via Gavin MUELLER via Stylus Magazine

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan - Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – Send Promos: misak[æ]dinamo[dot]fm – Makina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
---------------------------------------------------------
>>>>>Info Go-R-Sel
Nana's Revolution - Urban Hearts / Eric MARECHAL
Urban Hearts / Eric MARECHAL Flickr Page

>>>>>Poemé
Savaşa Gitmemiz Buyuruldu - Demyan BEDNIY

- Bir Asker Türküsü

Savaşa gitmemiz buyruldu
“Toprak için aslanlar gibi dövüşün” diyerek
Toprak için! Ama kimin toprağı? Söylenmedi bu
- Dere beyinin toprağı olsa gerek!

Savaşa gitmemiz buyruldu
“Özgürlük adına” diyerek
Özgürlük adına! Ama kimin özgürlüğü? Söylenmedi bu
Halkın özgürlüğü olmasa gerek!

Savaşa gitmemiz buyruldu
“Bizden” dendi “yardım bekliyor müttefik uluslar”
Ama en önemli şey unutuldu:
Kimin cebine girecek banknotlar?

Savaş kimisi için hayatla ödenen bir fatura
Milyonluk kazançtır kimisine
Çoçuklar, daha ne kadar -
Katlanacağız bu ağır işkenceye?

Çeviri: Ataol BEHRAMOĞLU
Kaynakça: Şiir.gen.tr

Comments