Deuss Ex Machina # 393 - förlorade svar från spegeln

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_393_--_förlorade svar från spegeln

26 Mart 2012 Pazartesi gecesi "canlı" yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
>1<-WHTCLLR-Overdose (Self Released)
>2<-WHTCLLR-Centrality / Proximity (Self Released)
>3<-Ekaros-Merike (Abstractions)
>4<-Ekaros-Poiz (Abstractions)
>5<-Scuba-Dsy Chn (Hotflush Recordings)
>6<-Scuba-Underbelly (Hotflush Recordings)
>7<-Svreca-Jade (Orphx Remix) (Semantica Records)
>8<-Svreca-Obscur (Silent Servant Remix) (Semantica Records)
>9<-Stay+-Young Luv (Ramp Recordings)
>10<-Stay+-Scum (Ramp Recordings)
>11<-Autoclav1.1-Today Is The Day (Tympanik Audio)
>12<-Autoclav1.1-Inhale/Exhale (Tympanik Audio)

                          förlorade svar från spegeln
                                          (393)

Bir dönüşüm saiği, imgelemi olarak günün getirdikleri sıklıkla karşımıza çıkartılanlarının yükleminin sanki birer ikişer, üçer beşer, ama az ama çok ironik birer çıkarsamadan mürekkep olduğu konusunda sürekli bir düşünsellik zihin jimnastiği hasıl olmaktadır. Şimdiki zaman dediğimiz sürekliliğin içerisinde bir yanıyla durmaksızın ileriye doğru hamle ederken öte yandan da nasıl daha fazla derinleşen gayya kuyusunun enn diplerine doğru yol aldığımızın birlikteliği ortaya çıkartılır işte bu saikte. İronik olarak belletilenlerin nasıl sahici, sahici olarak atfedilenlerinse nasıl birer ironiden mülhem çıkarsamalar olduğunun yansısıdır değinip, bir iki kelam eklemek istediğimiz. Günümüz karanın en koyu tonlarında seyrüsefer eylerken geleceğimizin nice olabileceğinin ezcümleleri, önsöz kabilinden belki birer küçük analizi dökümleyecektir. Peyderpey ortaya çıkartılan, savunulup zamanı donatan, atfedilip malumun ikrarı olarak resmedilen şeylerin nasıl belirli filtrelemelerden geçirilerek, düz bir okumaya ulaştırıldığı ortadaysa ironik olarak tasavvur edilenleri de böylesi bir doğrultuda şekillendirilen, yapılandırılan dönüştürülen birer olgu olduklarından dem vurarak başlayabiliriz sanırız. Dikkatimizden kaçmadı bugün bir nisan denildiğini uzaktan duyar gibiyiz!.

Evet bugün bir nisan, yıllar yılıdır düzenin devamlılığının, sabitliğinin bizahati kendisinin ben insanım!! diyene reva gördüklerini yumuşatmak konusunda bir aracılılık belki de bir mola olarak taltif edilen, şakanın başka şeylere dönüşebilmesinin, belki de artık sineye çekilmesindeki öteki günlerden farklılık barındıramayan tahakkümü bunca rahat ve kolaylığı yüzünden hiç elden bırakılmadığı bir zamansalda bir mola hakkının verildiği bir nisan!. Yalancı dolmalardan yeni hayal kırıklıklarının, ben ezber bozuyorum diye dışarıya tere satılmaya çalışılırken evde birbirine kördüğüm edilenlerin varlığını hissettiren, ikisinin arasındaki bu farkı sorgulamak isteyene ise lüzümü görülenin şak diye uygulanageldiği bir cenahta bir nisan!. Her durumda bilindik algıların başka ambalajlarla yeniden hayatlarımıza dahil edildiği, müesses nizam içerisinde ezberi yeterince ama yeterince (devletçe öngürlen kıstaslar) kuvvetli olmayanlar için hatırlatma notlarının saklı tutulduğu yerlerden görünür kıldırıldığı bir gün bir nisan!. Bunca patavatsızlığın, birbirine iliştirilen onca olumsuzluğun nasıl içinden çıkılabileceği konusunda önermelere girişmektense maytap geçilmesinin yine uygun bulunduğu, pek de şakacıyız canım edebiyatının, tozpembe hayatlarımız var saiğinin devamlılığını simgeleştiren bi'nisan her duruma uygun bir polyannacılık elimizde mevcuttur sermayedarlığının başkaca bir sahnelemesine zemin bulan bir nisan!.

Neresinden başlayasınız, nasıl ilerleyesiniz ki bunca kıyamı birbirine yakın eden, birini diğerinden ayırmaya anlık bile zaman tanımadan bir başkacasına hayatı kapsatan, donattıkça daha da baskınlaşan, nefessiz koyan bir iklimin içerisinde insanlığı koruyabilmenin en büyük sevinçlerden daha elzem ve öncelikli olduğunun altını çizebilelim. Her yerinden ayrı patlak veren sistem sistem diye sunulanın nasıl da geçmiş ile bağlantılarını sımsıkı korumaya devam eden bir müesses nizam tasdikçiliğinden mülhem hep aynı rotadan ilerlemeye devam, ant içmiş bir bakışımdan tesis edildiğinin altını kalınca doldurabilelim. Bilgiyle, gördüklerimizle, her defasında bu defa son dediğimiz ancak yine karşılaşmak mecburiyetiyle 'sınav' haline dönüştürüldüğünden bunca hezimetin dem vurabilelim. İronikleşen insaniyet karinesinin nasıl da ayaklar altına alınabilmesindeki kolaycıllıktır. Hep bana hep bana ötekisine yok hiçbir şey vallaha argümanı söz diziliminin kuru birer vavelyadan ibaret olduğu artık nettir, kesindir. Bir nisan gününe sığdırılan şeylerin ne öncesinden ne sonrasından farkının bulunmadığı bunca belliyken hala neyin nasıl okunması gerektiği konusunda ahkam kesenlerin olumsuzluğu o kadar da büyütmeyin canımlı, cicimli bakışımla beraber terbiye eder, sakinleştirir görünümlerinin altında bu lafazanlıktan doğacak pazardan irice bir payı daha iç edip yollarına pardon cukkalarına yönelmelerinden de geriye ne kalmaktadır.

Onurlu olmanın katakulli ile yapılıp edilenlerle bir şekilde pay elde etmekten, nemalanmaktan çok daha önemli olduğunun idrakına sıra ne zaman gelecektir cancağazım satıha. Gündelik kazanımların şahsi oyunların bitmeyen terennümlerle bezeli halde dönüştürülen, bezdirme amaçlı tahakküm oluşturma simyalarının ortalığa çıkarttığı basbayağı kesif koku, gelişmişlik diye sunumlandırılan kırık dökük resim hiç mi utandırmamaktadır mevkii makam sahiplerini, erkin bütününü, tümünü. Nasıl giderseniz, nasıl devam ederseniz işte bellediğiniz o yolda öyle uzayıp giden satha dönüşen, dönüşüm diye vaat edilenlerin hemen epey hallice bir kısmındaki kusurlu hareketlerin, hamlelerin bunca çokluğu içerisinde kayıtsızlığın kendisi de ironik değilse nedir? Bu daraltım sahasının içerisinde hizaya çekilmek dışında başkasına es verilmeyen, yol buldurulmayan muhalif olma tanımlandırmasının handiyse fırsat bu fırsat iyice marjinalize edilmiş bir disiplin haline dönüştürülmesinin vehametini de eklediğimizde ortaya çıkan sonucun okuması nice olacaktır.

Yol, gidişat topyekün, cümbür cinnet nereye!. Gereksinim duyulan asgari insani olanı insana dair olanın tesisinden başkaca şeylere dönüştürülmesinin tezahürleri bunca belirginleştirilmişken her sekansa başka bir tasvip edilemez tasarrufun denk getirilmesinin tahlili nasıl okunmalıdır. Okunabilmelidir. Ümit kırıntısının zerresine bile tahammül göstermeden dünün vesaiğinin, vesayetinin yaptığı ettiğinden az çekilmemiş gibi bugün yenilerinin icadına girişilmesinin, üstelik tüm bunların güle oynaya gerçekleştirilmesi, nasıl da oyunu aldık benzeşmesine paralel bir algıda şeklinin şemalinin oturtulması düşündürücü değil midir, hala değil midir? Vavelya ortalığa salındıkça yeniden düşünme imkanına sahip olmak zorunluluğunu bir kenara koyuldukça, unutuşlara gebe kalındıkça, yarınlarımız için haleti ruhiyenin daha olumlandırılabilir olması için bir gerekçe söz konusu edilebilir mi? Keyfiyet düzlemi içerisinde biz yaptık oldu denilerek geliştirilmiş tüm cepheleşmelerin, kararnamalerin altından girerek ve üstünden çıkarak yapılan şey bildiğiniz sindirmelerin ironik birer çıkarsama olmaktan öte, bir kurgumasal kıvamından öte yüzünüzü asla çeviremeyeceğiniz bir gerçeklik tahlili olduğu meydandadır.

Herkeslere yetişecek kadar hiddeti bünyesinde bulunduran sözümona yüzde ellinin aslında nasıl da masaya yumruğunu vurup, ağzına geleni, aklına düşeni sıralayıp sonra da en ufak bir ters yanıta mızıklanmaya başlayan bir oyuncu olduğu bu orta oyununda çokça bellidir, belirgindir. Gözümüzün gördüğü her karaşınlık karşılaşmasında sahnenin tam kenarında bitiveren şey az biraz da böylesi bir denk getirme, pundunu bulduk çook güzel şimdi de golümüzü atalım, atalım ki artık enikonu yenileceklerini bilsinler kurnazlığından başkacası değildir. Kazanıldığı varsayımlanan, şükre, hamd edişe sevk ettirilen bu üstünkörü değil basbayağı baskıcı emperyalist taktiklerin hemen hepsinden, her sahnelemesinden apayrı birer hikaye ortaya çıkartılabilir. Bütün bu meram sathının bir gün eğer kesintiye uğrayacak olursa geride bırakmak istediği yegane mesajının biraz da bu bilinenlerin artık kendi dört duvarımız dışında işitilebilir kılınması, aşinalığının sağlanmasıdır. Yüzeysel çıkarsamaların, analiz görünümlü bilindik teranelerin yanında az biraz bulmaca kıvamlı bu tortu ile birbirine eklemlenmek istenen her nasıl adlandırılırsa adlandırılsın yaşadığımız sürecin toplamında geleceğimiz için önemli sonuçları beraberinde getireceği gerçekliğidir. Vavelyalar dizi dizi sarmalarken bu satıhın beher alanını, söze girişilmesine az biraz değil basbayağı müsammaha gösterilmezken, adi medyanın kendisinin kameraları, istihbahratı çalışmazken kaydedilen görüntülerde insanlığa yaşatılanların, zulmün ağırlığı vehametin büyüklüğüdür bizleri bu satırlara her hafta sevk ettiren.

Bunca zamanda biz değiştik, dönüştük derken mahir bir biçimde faşizm sureti haline evrilen statükonun şimdiki sahiplerinin eskiden de matah bir farkının hemen hiç sorgulanmadığı gerçekliğine dikkat çekilesidir bir kere daha ama son kez değil. Bir edim olan hakkın nasıl da oyuna getirilip, zaruri parkurları geçebilenlere reva görüldüğünün oysa kazın ayağının hiç de öyle olmadığının bilindikliğidir ezcümle. toparlama yapacak olursak eğer. Gün akşama kavuşmaktayken durup da tahlile giriştiğimizde acabalardan, fakatlardan imalar yollamalı bolca sallamalı göndermelerden geriye kalanın bu amorf ironi çekimlerinden, bizahati dillerinden çıkan durum tespitlerinden daha da ağır bir fecaat olduğu ortalıktadır, ürün de ülke de meydandadır. Zaruri taramalardan nihayet uzak kalındığında tümü anlamlı birer çıkarsama esas resmi, bir türlü gösterilmeyen has halimizi görünür kıldırmaktadır, anlayana!. Tasvir edilenin yanlılığı, düzenbazlığı, iki dirhem bir çekirdek yaftalamalara ev sahipliği, mutlak doğrular olarak tanımlandırılmaya gayretkeş olunan nice yanlışın hasbelkader fark edilmese nasıl da yoluna, rotasına devam ettirildiği söz konusu edildiğinde bu sahanlıkta karşılaştıklarımız biçimlendirilmiş birer "vavelya" olmayı başarır.

Biçimlendirilmesi çoktandır tamamlanmış olan birer kuru gürültü halinin görünür en menfii örneklerini çağrıştırır. İçerik boşaltıldıkça beher an vuku bulanın karşısında kaskatı kesilen bir yol vermezciliğin, bildiğimden şaşmazcılığın tek doğrusuyla hayatı ikame ettirme ile dayatma arasında gidip geri gelen bir ikircikli sahneleme hasıl olur. Zaman mevhumunda sallanıp duran şeyin vicdan, doğruluk, hak adalet ve özgürlükler konuları mevzubahis edildiğinde nasıl da hiç şaşmaz bir dakiklikle doğru olarak nakledilmeye çalışılan aslında daha derin yanlışlara zemin sağlayan bir bakışım olduğu ortaya çıkmaktadır. Meydana çıkan şey demokrasi dediğimiz olgunun da çifte standartlara göre şekillendirilen bir edim haline dönüştürülmesinin aynalayıcısıdır. Haklılık tek bir doğrudan ibaret olsa da asıl dava bilinmezden gelinen soru ve sorunları naklettirmek, bilindik kılmak için çabalanım toplamından mürekkep olsa da aslolan vurgulamalarda birer ikişer hakir görmeyi olağan sayan, ayrıştıran bir bakışımın tutturulma gayretkeşliğidir. Bu ilintileme çabasında, meram sathının iş bu kara parçasının nasıl da yaşanılamaz kıldırıldığının örnekleyicisidir.

Vesikalanan, kadraja dahil edilip ölümsüzleştirilen az biraz da bu kolaycıl seçenek olarak sunulan, münferit olarak tanımlandırılan biçimsiz kestirip atmaların olağan karşılanabilirliğidir. Gün devinirken, zaman mevhumu çarklarını mütemadiyen çevirirken her sekansına ayrı yanılası, ibretlik karşılaşmalar, olaylar peyderpey güne dahil ettirilir. Güncelliğin ayrıştırılmaz bir parçası olarak resmedilir, muştulanır biteviye. Kah bakanbeylerin, devletu alilerinin yasssah hemşerimciliğinde hasıl olan madrabazlık dolu tantanalarında görünür kıldırılır, kah başvezirin hiddetiyle önemli bir performans sunar gibi şişinip durduğu, matah bir şeymiş gibi sahiplendiği ayrıştırıcılıkta gün yüzü bulur. Kah bürokratından, masa başındaki işi gücü dışındaki her duruma "her salatalığa elinde tuzlukla koşagiden" rolünü benimseyen çalışanına, kah durumdan vazife çıkartan münferitlerin, dört yanımız düşman ama millet gaflet uykusu, kabusu içerisinde diye kendince önlem almaya çalışanların! yapıp ettiklerinde daha büyük yıkımların zemini sağlam atan beton millet sakarya'nın eline koz olarak iliştirilir. Oyuncak edilir.

Vavelyalar, karanlığı daha bilindik kılarken, bunca acının müsebbipleri olanları faş ederken, faşizmin sıradanlaştırılmasının durum analizleri, anlık verileri tv ekranlarından, anaakım basından sunumlandırılmasına özellikle itina edilip özenilen, olur verilenlerle şekillendirilir. Sonuçsuz, biçimsiz, dermanı unutturan, balık hafızalılığı yücelten bir dar kapsamsallık nüfuz ettirilir inceden, kıyıdan kıyıdan. Dahil edilen bakış açısının neredeyse bu kadar içtenlikle normalmiş gibi sunulması ortaya konulan müsamerenin nasıl planlı programlı, sonuca götürmeyi ama hangi sonuca çokça belli eden, amaçlayan diğer tüm seçenekleri en baş kısmından devredışı bırakan bir yapı olduğunu netleştirir. Birbirine iliştirir. Bağımlı yapıların, iliştirilmiş savunuşların, bolca engebeli dokunursan yanarsın parkurlarının ortalık yerinde gün yüzü bulan vavelya dönüşümünü tahakküm üzerinden şekillendirmek dışından başkaca yol, fikir ya da çabayı önemsemeyen erkin kendini konumlandırdığı bataklığı, sathın ne kadar bunca tanatanayla yaygınlaştırıldığını resmetmektedir. Yalanın bini bir paraya tekabül ettirilirken, denk düşürülürken nasıl havanın daha da basıklaştırıldığını, kirletildiğini ayan beyan ortaya çıkartır.

Hava basıklığının vehamet derecesinden de ağır bir yük haline dönüşümü birbiri üzerine eklenen, yapılandırılan her durumda nefrete turnusol kağıdı vazifesi gösteren vavelyaların sıklığı ile ilişkilendirilebilir. Nail olduğumuz, karşılaştığımız, etkisi altında korunaksız bırakıldığımız bu iklimin getiri olarak atfedilmişlerinin de esasen ne kadar sorunu, problemi bünyesinde tutmaya devam eden bir çözümsüzlük sarmalından mürekkep olduğunu fark ettirmektedir. Fark ettirecektir. Doğrunun zamanla eğilip bükülerek, rotasından anlamından ve bağlamından kopartılabilmesi için cümbür cinnet dört koldan seferber olunan, anlaşılmaz, ayrıştırılamaz olarak resmedilenlerin, hakiki yanlışların hepimizin gününden çaldığını, bunu yaparken de geleceği ve ümitvar kalma halini de beraberinde silip süpürdüğünü imleyebilmek söz konusudur. Vavelyalar sarmışken dört yanımızı, baktığımız resimde acılar, yaralar, tahakkümlerin getirisi olan daha fazla baskılar, yıldırmalar ve tecritler bilahare meydandayken karanlıktan kararlılıkla çıkabilmenin bir yolu var mıdır?

Bir konuda kişisel görüşleri bildirmek maksadıyla bahis açmayla, bile isteye kullanılan her kelimede hedef haline dönüştürme arasında sallanıp duran veçhelerin mihmandarlarından idris bakanbeyinin diline pelesenk ettiği söylem bu karaltılı tasvirlerin belirli bir düzeyin ötesinde rastlantısal değil tastamam rutin olarak hayatlarımıza dahil ettirildiğini göstermektedir. Çözümleme için eldeki eldeki imkanları kullanamayınca, adıyla sanıyla barış olgusuna sahipleniş söz konusu edilmediği müddetçe tükürükle boğarız kabilinden çiğ terennümlerle daha sık sık karşılaşacağız, yüzyüze kalacağımız bir sorunun kendisini oluşturmaktadır. İdrakı vehameti bir kenara koyup, sorun mu ne sorunu diye nükteli sözcüklerle imgelemeye girişilen her şey kontrolümüz altında bakışımının bizahati tekzip edilmesidir. İdris bakanbeyinin dilinden dökülenler.Hiddetinin dozunun ayarsızlığı bir yana yok saymaya devam ettiği her kesim ve çevre için gerekirse milli birlik v beraberlik akti, çatısı altında yaşamakta olan herkesi zorunlu bir savaşıma, planlı bir kışkırtıcılığa, çokça aşina olunan linçlere hazır ve nazır, müesses nizam kıtaları haline dönüştürmek için gösterilen çablanımlar son kertede düşündürücüdür.

Toplumsal dirliği sağlamakla mükellef olan bir bakanlığın başının diline doladıklarında, gizlisi saklısı olmadan ortaya çıkan şey bariz ırkçılıktır. Çözümleyicilik, kapsayıcılık, anlayışlı olma hali, hellaleşme şu bu değil bizahati ötekileştirmenin haruba ateş tutmaktır. Mağduriyetleri bariz bir biçimde rencide ederek, en gereksinim duyulan özgürlük biçemleri, insanlık gereksinimleri üzerinde baskı daralatımlar silsilesinin toplamı ulaştığımız hünün bütün olumlu getirisinin (artık ne kadar kaldıysa!) lav edilmesidir. İdris bakanbeyinden, başvezirine bir silsile halinde al gülüm ver gülüm çok parçalı ama tek mana ihtiva eden vavelyaların altında saklı tutulmaya çalışılanlar, baklalar biraz dikkatle göz gezdirdiğinizde bu kadar kısa ve net bir biçimde sonucu beraberinde taşır. Hamasi söylemlerin hiddetli çıkarsamaların hala biz'e ulaşmayan ben'de takılı kalan nevrotik, kaotik bencilliğin beraberinde taşıdığı kibirin, çeşitlendirme, dönüştürme gayreti altında ne menem şeylerin şekillendirildiğini açık eden bir imgelem büyük resimi önümüze çıkartmaktadır.

Hopa'dan Kızılay'a ulaşan, Akkuyu'dan Taksim'e varan, Pozantı'dan Uludere'ye yolunu kesiştiren şey dev aynasında kendini gören muktedirin vavelyalarının aslında hiçbirimizin bir öneminin bulunmadığı gerçekliğidir. Acı bir biçimde devletlunun bekasına reva gördüklerinin nasıl da dünyanın dört yanına bol kepçe dağıtılan, kullanılmaktan kaçınılmayan barışçıl, demokratik ve daha özgürlükçü bir dilden uzak tutulan bir atfediş olduğunu simgeleştirir. Her yere akıl fikir için elde iğne dikilecek kumaş çabasına girişilen terzi halindeyken, sözümona girişilmekteyken buraların hep yaralı, hep eksik konulduğunu betimlemektedir. Dünün bunca hezimetini bir kenara koyarak, önemsemeyerek, basit argümanlarla geçiştirerek hayatın daha da zorlaştırılabiliyor olmasının halini pür mealini sizlere bırakıyoruz! İnsan dediğimiz acısının, fecaatinin, yaşadığı yıkımların ve tahakkümlerin tümünden aldığı dersler ile aynı hatalara bir kere daha düşmemek için tecrübesiyle varlığını sürdüren bir yaşam formuysa her yeni gün yepyeni bir sınavdır hepimiz için... otokrasiye, tahakküme, iftiralara, hükümranlıklara, faşizme karşı bir sınav... 


>>>>>Bildirgeç
Gaz+Cop+Tazyikli Su: İleri Demokrasi - Ali TOPUZ - Radikal*

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde demokrasi yok diyenler fena yanılıyor. Var. Ama önce bazı olaylar.
**
21 Mart, malum Nevruz. 12 Eylül 1980 sonrası  ırkçı-bölücü Türk-İslam sentezi ideolojisi çerçevesinde güncellenen cumhuriyetin kadim inkar-imha-asimilasyon politikalarına sembolik yanıtın en güçlü verildiği gün olarak, Newroz. Yine malum, hükümet “21 Mart sadece 21 Mart’ta kutlanır” diyerek bir güç gösterisine girişti. Gaz, cop, tazyikli su, yumruk vb. kamusal imkanlar kullanılarak engel olunmaya çalışıldı. En başta Diyarbakır olmak üzere, hiç hoşlanmadığı bir yanıt aldı. Diyarbakır’da güvenlik güçlerinin kurduğu bariyerler öğlen saatine varmadan aşılıp geçildi, “Düşmeseydim de inecektim” diyen Nasrettin Hoca’ya sığınılarak, “Kaldırdık zaten” açıklaması yapıldı. Durumu, “İstanbul’da en fazla 2000 bin kişi vardı” diyerek kurtarmaya girişti. Peşinden bir de yapılan aleni haksızlığı savunmak için, “Sizin bilmediğiniz şeyleri bizim bildiğimizi neden düşünmüyorsunuz” yollu, “büyük işlere engel olduk” demeye gelen mistifikasyon dolu  bir açıklama geldi.
Sivas davasına ilişkin duruşmada, bazı sanıklar için zamanaşımı kararı verildi. Duruşmayı izleyen üzgün ve canı sıkkın insanlara Ankara adliyesinin kapısında gaz ve copla saldırıldı. Tepkiler, “Onlar zaten kötü niyetli, ideolojik oluşumlar” lafıyla savuşturulmaya çalışıldı. Elbette, ideolojik saiklerle işlenmiş bir katliamın protestosunun baskılanmasının ideolojik olmadığına inanan yeterli sayıda yurttaşa güvenilerek yapılmış olmalıydı bu izahat. Neticede, “millete hayırlı olması gereken” bir karar verilmişti ya!
Bu hafta, eğitim sistemindeki bir değişikliği protesto etme kararı alan KESK’in eylemlerine müdahale ile geçildi, tarife malum: Gaz, cop, tazyikli su… Sadece var olduğu iddia edilen toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürlüğüne değil, otobüslerin durdurulması, insanların indirilmesi gibi seyahat özgürlüğüne de aykırı işlerdi. Açıklaması, “eylem için izin verilen yer” formülüyle getirildi. Açıklamadan anlaşılan, Türkiye’nin hemen hemen her yerinin yasaklı oluşuydu. “İdeolojik işler, terör örgütü” vb. laflar bugün yarın sökün eder.

‘DÜŞMAN GÜÇLER’İN ÇATIŞMASI
Sanki her şey, “demokratik” olduğunu iddia eden bir ülkedeki dinamiklerin hareketliliği olarak değil de, düşman güçlerin çatışması şeklinde yürüyor.
Ne oluyor? Neden bu sinirli hal? Bir bakalım.
Paul Virilo, eski ABD Başkanlarından Billi Clinton’ın bir sözünü hatırlatır ve ekler:
“Başkan Clinton, “ilk defa olarak” diyordu, “iç politika ile dış politika arasında bir fark yok. (…) Amerikan başkanının bu tarihsel cümlesi küresel hale gelen bir gücün META-SİYASAL boyutunu ortaya koymakta, bugün iç politikanın eskiden dış politikanın yürütüldüğü şekilde yürütülmesine cevaz vermektedir.” (Paul Virilo, Enformasyon Bombası, Metis Yayınları)
Hükümetin açıklamalarına ve olan bitenlere baktığımızda gerçekten de “dış güçlerin çatışması” modeline uygun her şey: Newroz’da daha yapılmamış eylemler yasaklanır, Ankara Adliyesi’nde daha hiçbir eylem yapmamış kitleye saldırılır, KESK eylemlerinde Ankara ulaşmak isteyenler, ulaşanlar, bir meydana gitmek isteyenler, kıstırılabildikleri yerlerde durdurulur, tarife malum. Bush döneminin ünlü dış politika doktrinlerinden “önleyici müdahale” iş başında sanki. Geçen yazki seçimden önce başlayan, bugüne kadar da hiç hız kesmeyen bir doktrin. Buna dört yıldır siyasi muarızların, muhaliflerin yargı yoluyla terbiyesini de ekleyelim. Manzarayı özetleyelim: Sanki iktidarın seçimlerle değiştiği bir demokraside değiliz de bir azınlık iktidarıyla karşı karşıyayız, sanki iktidar partisi bugün ya da yakın gelecekte yapılacak bir seçimin en güçlü adayı değil de bir daha seçilemeyecek bir parti, son kozlarını kullanıyor. Oysa durum bunun tersi.

‘İÇ’ ve ‘DIŞ’ SAVAŞ
Bu durumda Virilo’nun, “iç politikanın dış politika gibi” yürütülmesi ilkesinin, yani bir toplumun iç politik mücadalesinin dış düşmanla mücadele formunda yürütülmesinin kaynağının bir bozuk demokrasinin değil de bir “örnek demokrasi”nin, ABD’nin icadı olduğunu hatırlayıp bağlayalım: Neoliberal otoriteryen muhafazakârlığın toplum tasarımı, bir savaş tasarımıdır. Hedefi, kendisini sarsabilecek dinamiklerin oluşmasını, buluşmasını engellemektir. Hem kamu otoritesinin operasyonel güçlerini yani yargı ile kolluk güçlerini hem de buluşmaya ve yaygınlaşmaya aracılık edebilecek medyayı bir “dış savaş” varmış gibi düzenlemesi ve kullanması da bunun olağan bir sonucudur.
O zaman şemayı tamamlayalım: Bugün iç mücadele gibi gördüğümüz şey, “küresel” bir savaşın bu lokasyondaki versiyonundan ibaret. Hak, demokrasi vb. lafların şampiyonu Avrupa Birliği ve ABD’nin Türkiye’deki hükümete sevgi ve şefkatlerinin kaynağı da budur.
AB yetkililerinin kimi sızlanmaları da bir Kürtçe söze uyuyor: “Tev gur berxê dixwe, cem mihê şîne dike.” Kurtla birlikte kuzuyu parçalar, koyunun yanında oturup ağıt yakar.
**
Türkiye’de demokrasi var demiştim. Var, cop, tazyikli su, gaz ve toz bulutu olarak.

* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bireyi neredeyse dakika sekmeksizin nefessiz bırakışı karşısında hala "akil" olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural ve kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınabilmesi. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle, koşar adım kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor günahıyla sevabıyla. Kelam sıklıkla dile getirilenlerin kuru kuruya tekrarından ibaret değildir, hemen hiç de öyle olmamıştır. Ali Duran TOPUZ'un yazısı 'Gaz+Cop+Tazyikli Su: İleri Demokrasi' bu minvalde gerçekçil bir analizi okurun dikkatine sunuyor. Peyderpey analizler arasında keni kelamını en net biçimde açık eden, dolambaçsız yalın ve anlaşılabilir bir dil ortaya çıkartılıyor. Sayın TOPUZ'un ve Radikal Gazetesi'nin anlayışlarına binaen metni sayfalarımıza alıntılıyoruz...

 ...Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam...İyi Haftalar...

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
#DokunanYanar - İmamın Ordusu - Ahmet ŞIK via Scribd
Tutuklu Gazete - Sendika.org
Kişilerin Gözaltında Kayıptan Korunmalarıyla İlgili Uluslararası Sözleşme - İnsan Hakları Derneği
'Müge Vicdanımızdır, Tanıyoruz, Tanığıyız!' - Emek Dünyası
Ahmet Şık Avrupa Parlamentosu'nda Konuştu: "Özlemini Duyduğumuz Bir Hayat" - Habervesaire
Gaz+Cop+Tazyikli Su: İleri Demokrasi - Ali TOPUZ - Radikal
Tükürsek Boğarız - Maya ARAKON - T24
İdris’i Affetmek - Dilgeş ASLAN - Jiyan
Tükürük Siyaseti - İhsan DAĞI - Zaman
Yassak! - L.Doğan TILIÇ - Birgün
Hava Kurşun Gibi Ağır… - Reyhan YALÇINDAĞ - Yeni Özgür Politika
Financial Times: Türkiye’de İran ve Çin’dekinden Daha Fazla Gazeteci Tutuklu - Emek Dünyası
Güvenlikçi Politikaların İflası - Mithat SANCAR - Açık Radyo
Adalet ve Demokrasi Egemenlerin Değil Halkın İhtiyacıdır - Aktüel Gündem - Sendika.org
Kan-Oburluk Hezeyanları - Kadir CANGIZBAY - Birgün
90′ları Hatırlatan Görüntüler Söylemi İktidara Aittir - Sarphan UZUNOĞLU - Jiyan
Tepinmek - Karin KARAKAŞLI - Radikal 2
BDP'li Tan: Bölgedeki Valiler Vatandaşla Savaşıyor - ANF
Kızıldere’den Samandağ’a Süren Mücadele - Evrensel
Kızıldere’nin 40. Yılında Mahir’le... - Can DÜNDAR - Milliyet
Yeni Statüko - Nabi YAĞCI - Düzce Yerel Haber - Taraf
İleri Demokrasi Gaza Bastı! - Umur TALU - Habertürk
Operasyon Toplumu: Herkes Terörist, Herkes Şehit.. - Yetvart DANZİKYAN - Radikal
Tek Tip İnsan Yetiştirmek - Oya BAYDAR - T24
Oturun Oturduğunuz Yerde - Aslı AYDIN - Muhalefet.org
Üzüm Yiyeceksen Bağcıyı Dövmeyeceksin - Aydın ENGİN - T24
Cizre'de BDP Binasına Saldırının Görüntüleri - İMC TV
Totalitarizm’in Bugünü ve Yarını - Ergin YILDIZOĞLU - soL
'Başbakan’ın Psikolojik Desteğe İhtiyacı Var' - ETHA
Kırılma Noktası - Atılım
Özgür Basın Susmaz - A. Hicri İZGÖREN - Yeni Özgür Politika
Medyatik Gerçek, Hakiki Gerçeğe Bir Şey Yapamaz - Ragıp DURAN - Apoletli Medya
Bulvar Büfesinin Hikayesi - Taylan ESMER - ANF
"Biz Bitti Demeden Sivas Davası Bitmez" - Haluk KALAFAT - Bianet
Aleviler: Davamız Mahşere Kalmayacak - ETHA
Cihan Sadece Başlangıç - Ahmet SAYMADİ - Jiyan
‘Oğlum Kürtsün, Solcusun, Alevisin Vururlar Seni’ - ETHA - Jiyan
20 Üniversite Öğrencisi Tutuklandı - İMC TV
Alevi Köyüne 'Kafir Aleviler Hepinizi Yakacağız' Yazıldı! - soL
Savcı Usta: "Mahkeme Dink Kararında Ciddi Hataya Düştü" - Bianet
Kimin Çocukları 'İşçileşiyor'? - Nihal KEMALOĞLU - Akşam
4+4+4= Sermayenin Sömürüde “Yeni” Formülü - Ahmet YILMAZ - Sol Defter
ODTÜ Öğrencilerinden 'Gülermisin Ağlarmısın' Anketi - Emek Dünyası
Ateist/Dinsiz Faydası - Sarp KÜRKÇÜ - Bianet
Hayallerindeki Türkiye'nin Yasası! - İhsan ÇARALAN - Evrensel
Avrupalılar’dan Hiç Farkımız Yok Vallahi - Düzce Yerel Haber - Taraf
Cumartesi Anneleri, Bakan'dan Hesap Sordu - ETHA
Ani BALIKÇI'dan Oğlu Sevag'a Mektup: Kişer Pari* Bir Tanem - Mine TUDUK - Radikal
Eylem Fetişi Üzerine Notlar I - Gökhan ERDOĞAN - Azad Alik
"dikenli gül'ün şairi"nin düşündürdükleri  - Mustafa SÜTLAŞ - BiaMag
Kadın Olmak ve Uzak Doğu'm - Büşra ERSANLI - Bianet
Mutluluk Pili - Bülent USTA - Birgün
Kaliforniya'dan Bitlis'e - Sedat ULUGANA - ANF
Kurtiz: Türkiye Yılmaz Güney'i Harcadı - Yüksekova Haber
Kadın Adamlar - Cüneyt UZUNLAR - Açık Koyu
Amerika "1984" - Ergin YILDIZOĞLU - Sendika.org


WHTCLLR Artist Page via Soundcloud
WHTCLLR At Bandcamp
WHTCLLR At Soigne Tes Oreilles
Ekaros Official
Ekaros Artist Page via Soundcloud
Ekaros "The Hunt Is On" via Creative Space
Scuba Official At Twitter
Scuba Artist Page via Facebook
Scuba - -Personality Album Review By Andrew RYCE via Pitchfork
Svreca - Semantica Official
Svreca Artist Page via Resident Advisor
Svreca Interview By Paul HAYNE via Electronews
Stay+ Official
Stay+ Artist Page via Facebook
Stay+ Artist Page via Bandcamp
Autoclav1.1 Official
Autoclav1.1 Artist Page via Facebook
Autoclav1.1 "Embark On Departure" via Tympanik Audio

deuss ex machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. bu bağlamda ambient’dan - weird folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak dinamo fm’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
DinamoPromosMakina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
---------------------------------------------------------
>>>>>Info Go-R-Sel
Indigenous Pain By Meru Fumoto
Part Of Sculpture (Maralinga) By, Lin (Burralang) William McLintock Onus. Art Gallery Of Western Australia.

Meru Fumoto's Flickr Page 

>>>>>Poemé
Neyi Anlatıyorum Ben Bir Ozan Çırağı Bile Olamazken - Yılmaz ODABAŞI

ışıdı
öfkemde dolandı gün allı-mor
neydi az önce
o zifiri karanlık
ağarmadan ortalık

selam civan dost
bozkır mı uyanan
güne dönmüş çorak toprak
seslerle hele yokla kendini

bahçesi olurmuş acılar ülkesinin
tomurcuksuz, çiçeksiz
çocukları oyuncaksız, şekersiz

önceleri böyle değildi insan
bir alageyik seker ormanda
mağrur, atik
acılar yürür insanlarla yollarda

insan,

ilkyaza vuran
öfkeye gül sunan
doğruya dost, eğriye düşman

sevda olmalı
karanın karanlığında
pusatsız
sevda olmalı
bir uçtan bir uca ağlamaksız

ve haber haber olmalı
ölümün sesi toktur
çocuklar duymamalı

bak civan dost
mevzilenmiş acı
bilenir toprağın avuçlarında

birşeyler demelisin artık
neyi anlatır duvaklı güzellikler
neyi anlatıyorum ben
bir ozan çırağı bile olamazken

 
Kaynakça: Şiir

Comments