Deuss Ex Machina # 424 - kas oled läbinud see ööl

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_424_--_kas oled läbinud see ööl

05 Kasım 2012 Pazartesi gecesi "canlı" yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>sesli meram muhteviyatı<<<<<
i-Micromelancolié - Timelines (Jozik Records)
ii-Micromelancolié - Blackest Rainbow (Jozik Records)
iii-Offthesky & Man Watching The Stars - Star-Crossed Through Empty Thick (Rural Colours)
iv-Offthesky & Man Watching The Stars - Captured In A Quill Of Sloe (Rural Colours)
v-Jan Bang & Erik Honore - The God Of Gradual Abdication (Samadhisound)
vi-Jan Bang & Erik Honore - The God Of Silence (Samadhisound)
vii-Yaron Herman - Atlas And Axis (The ACT Company)
viii-Yaron Herman - Heart Break Through (The ACT Company)
ix-Forabandit - Cançion (Buda Musique)
x-Forabandit - Leylâm Mevlâm (Buda Musique)
xi-Bandista - Haymatlos (Oppa Tzupa Zound Zystem)
xii-Bandista - Hiç Kimsenin Şarkısı (Oppa Tzupa Zound Zystem)

                                             kas oled läbinud see ööl
                                                         (424)

düşüp kalkarak, kah eğrilip, kah doğrularak kah durduğun yerde sabitlenerek kah hareketin devinimine kendini kaptırıp giderek durmaksızın ilerleyerek, bir öyle bir böyle seslendirilenlerin bir şöyle bir böyle bir şu bir bu diye ayrıştırmaların dolu dizginliğinde sığınılacak bir limanı belki bulurum bahsiyle, çabalanımıyla yol alabilmeye uğraşıyoruz. karşılaştığımız resmin hengamesinde griliğinde neden sorgusuna girişilmemesi bir yana her defasında bu da artık fazla değil mi diye düşünedururken buluyoruz kendimizi. sessizlik. müdanasız v mübalağasız kelamın yetkinliğinin, dilin getirdiklerinin aklın tahayyülü v kapasitesi doğrultusunda şekillendirilebileceği bir ortam varlığının giderek sepyalaşmış, soluklaşmış bir ütopya haline dönüştürülmesine vah vahlanıyoruz. sessizlik. onca yaşanmışlığın paralelinde hala hiçbir şey olmamışçasına benzeş zihni bağlı kelamların vakit sektirmeksizin tekrar edilişine, hıncın v ölümün kutsanmasına hayretleniyoruz. sessizlik. bir oh olsundur furyası alıp başını ilerlemişken başka bir yerden oh olsun çağrısının, çapsızlığının hadi bir bilemedin iki kişi tarafından savunulduğunu zannederken koskocaman bir cenahın hayattaki tutunduğu has dalın o olduğunun ifşaasına, ikrarına tanıklık ediyoruz. sessizlik. bir yerinden başlanacaksa bu diyarı anlayabilmek bahsinde neresinde hata yapıyoruz kısmının çoktandır belirgin olduğu bir dönemeçte kopan sessiz çığlıkların tanıklığında kem küm edip duruyoruz. gak guk. sessizlik.

bilmemenin değil görmemenin bir şekilde normal olarak sınıflandırıldığı ona denk tutulduğu bir cenahta ne yana dönersen dön karanlık bir imgenin peşimizde koşturup durduğunu, seni, onu değil asıl hepimizi o kıstırılmış sahanlığa derdest edip sıkış tıkış tutmak için yola çıkıldığını idrak ettiren vesikalara bakakalıyoruz. sessizlik. yaşama tutunmanın nasıl bir şey olduğuna dair koskocaman ahkamlar kesilirken, aforizmalar apartılırken birilerin halen, kasti olarak laf salatası yapıyorsunuz bahsine el vermelerinin kadüklüğünü, bilinçisizliğini seyreyliyoruz. sessizlik. herşey laf salatası, her sesleniş anlamsız birer lagaluga ise zaten muktedirin elinde olan iplere göre orası burası fark etmez cehennemin tam da ortasında bir şeyler yapılmasına gerek olmadığına ulaşmış, ermiş oluyoruz. olmuyor muyuz. sessizlik. haddizatında bir şeylerle yüzleşme gailesiyle yola çıkılan temellendirilen  hareketlenmelerin topyekün paketlendiği, devre dışında bırakıldığı bir ahvalde o da eksik kalsın denilir gibi sözün kıymeti harbiyesini üç kuruşa kenara terk etmenin yollarına alıştırılmaya çalışıyoruz. her gün ayrı bir mizansen sergileniyormuş gibi değerlendirilirken bu cenahın merkezinde, kalbinde ayrışmanın, dip dibe insanlığın katlinin anlık resmi geçitlerinde kelamdan gayrı neye sığınmalıyız diye düşünedururken bir yan, bir yön hısımlığı, linçle taltif etmenin yollarında yeniden kotarmanın derdine düşüyor. sessizlik.

bir bitmez edim olarak bu vatanın ekmeği kısasının handiyse her olur olmadık vakıa dahilinde seslendirilmesinin, her pundu bulunana yakıştırılmasının can yakıcılığından az çekmemişiz gibi birlik v beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz günlerde! ötekisine hınçın bunu sağlayabileceğine kanıp zemini uygun bulanların felaketlerini birer ikişer icrai sanat eylemelerine tanıklık ediyoruz. utançlarımız dağ gibi yükseliyor. sessizlik. karanlığın normalleştirilmesi, olağan belletilmesi düzeneğinde bir şekilde insanlıktan uzaklaşıldıkça sanki daha iyisi, daha güzeline ulaşacakmışız bahsine tutuluş, bütün vicdani olanın önünde set gibi yükseliyor. ya köpek gibi havlıyorlardı denilerek, ya da kontrgerilla gerekliliği bir kere daha anlaşılmıştır diye ucundan kıyısından bahisler açılarak bu sathı mahalin ötekisine karşı kartlarının tükenmediği hatırlatılıyor!. sessizlik. aba altından sopanın değil basbayağı göstere göstere yola çekmenin, hizanın içerisinde tutabilmek için zorun, zor olarak tanımlananın, işkencenin işkembe-i kübradan savunulmasının ibretlik vesikaları döküz sütuna şok şok şok, flaş flaş flaş bezemeleriyle sunumlandırılıyor. bir tık, iki tık daha fazlası için şiddetin kayığına her dem olduğu gibi elinde tuzlukla koşar adım gidenlerin, el oğuşturanların, beklenti içerisinde bulunanların ne iyi etmişler gazlamalarıyla beraber bir ayrışımın kökü derinleştiriliyor. ayrılıyoruz ayrıştırılıyoruz farkında mısınız?

bunca zıvanasından çıkmışlığın ben merkezciliğinde kimliklerin, aidiyetlerin üzerinde per per tepinilerek zorunlu bir deneyimden bir başkasına hazırlanıyoruz. hazırlatılıyoruz. sessizlik. bugün pek çok şey açık açık tartışılabiliyor, dillendirilebiliyor diye ortalıklarda kelam eksik konulmazken hala neyin adını anabileceğimiz, kime değer verebileceğimiz, neyden ne manalar anlamamız gerekliliği özensiz bir biçimde her dem olduğu gibi ana akımın şarlatanlarının çabalarıyla beraber yeniden zihinlere kazıtılıyor. durmak yok bodoslama emir erliğine, ötekisine öfke katmaya devam! sessizlik. bugün altmış birinci gününe girmiş olan açlık grevinin silsile halinde hepimizi çürütmesi, eksiltmesi, hezeyanın bunca kalıplaşmış şeklini bulmuş yansısında hala bir şey yok, yiyorlar, içiyorlar vatan hainleri söyleminin hemen dibinde kökümüz kuruyor bu kök saldığımızı sandığımız, vatandır, topraktır diye bellediğimiz cenahta hala ne olduğumuzun tam karşılığı bulunmaya çalışılıyor. insanlığa kaç var! kaç basamak aşıldı, geriye kaç adım kaldı! bıraktırıldı. bütünce yekpare bir mozaik. mermerden böyle yekpare. basbayağı kör bir sessizlik. canların o veya bu şekilde illa billa yok edilmesinin böylesine naçar karşılanıp, kolayca sineye çekilir nasılsa diye tanımlandığı bir ülke operasyonların sonunu görebilir mi?

sayılar rakamlar havada uçuşurken, günler geceler birbirini kovalarken, yok kış operasyonları yok yaz bilmemneleri diyerek siyasal soykırım, savaş ikliminin, düşünsel özgün v özgürlüğünün ayaklar altına alınmasının sadece buna odaklanılmasının bu yeri ne kadar yaşatılır kılabildiği artık afaki değil midir? herkes mi cinnet geçirmektedir ki yapılıyorsa, dillendiriliyorsa bir şeyler tabî ki onlar da hak ediyorlar(muş) kısmına bunca göz kapalı teslimiyet halen mümkünatlar dahilindedir. öyle böyle alkışlanmaktadır. sahi biz ne ara bu insanlık mevzularında ota boka yaslana, tutuna bildiğimiz batağın bunca derinine düştük. nefessiz, çelimsiz, kelamsız kaldık. sessizlik. ezici çoğunluğun her kimse, her kimi kapsıyorsa bir şeylere sabrı kalmadı, tükendi denilerek karşısına konumlandırılana, ahkamının dozunu bir şekilde şiddete kırdığı bir zaman mevhumunda bunca ağır yükleniş, peyperdey seslendiriş, durmaksızın yineleyiş karşısında ne etsek, ne yapsak hafzalamız düzene girer, uyuduğumuz avuntu dünyasından sıyrılma söz konusu edilebilir? sokağında, içerisinde, dışarısında şiddetin laf olsun diye değil gerçekten yaşanılmaz kıldırdığı, herkesin bir ötekisine karşı diyecek sözünün kantarı çoktan dengesizleştiren bezeyişlerle ağız dolusu hakaretlerini yinelediği bir yerde asgari müşterek diye bir tanımın karşılığı bir gün bulunabilir mi?

yetmemişçesine hala her günü bir öncesinden daha büyük gıybetlere teslim ederek, donatarak, ağız birliği etmişçesine hep aynı noktadan hiddete kapıyı açık bırakarak, ona özellikle ihtimam göstererek doğru olandan uzaklaştıkça muasırlaşsak neye yarar, ikibinyirmiüç hedeflerine nail olsak neye yarayacak! burada. dönüp dolaşıp muktedirliğin v payandalarının bir örnekleştirilmiş tepkimelerine sadece göz gezdirildiğinde bile muhafaza altına alınıp, önemsenen şeylerin bütün bu anlama gayretine girişip, iki kelam denkleştirme çabasında anlatmaya çalıştıklarımızın ne kadar tersi bir odağı tanımlandırdığı bir kere daha teyit edilebilir. bir şekilde sayılarla olan ilişkimiz çetele tutmak adına degil. yaşamak zorunda bırakıldığımız cehennemde kaçar kaçar eksiliyoruz bunu bir kere daha bellemek için olduğunu da yineleyelim. toz pembelik haleti ruhiyelerin bırakın yakınını yöresini tam da tersindeyken kolayca dillendirilen "ne de güzel" yaşıyorlar zorları neymiş bahsinin, dile yapışıp ondan yeni türetmelere girişilmesinin bu eksikliği yoksunluğu, yok sayılmaları olağanlaştırılıp, sıradan bir durum olarak ele alınmasının hüznünü de perçinlemektedir. yok oluşlarımızın tamamı vicdanını terki diyar eyleyenlerin, bunu gerekli! görenlerin dünyasına armağan olsun, kurban.

sessizleştikçe sıranın bir yerinde kalakalmış hallerimiz, birbirinden ne önce ne sonrasızlığımız karar merciliğini kararsız kazımlığa bırakışların çoğulculuğunda ne edersek edelim bu gazap yurdunda en önemli şeye insana sıranın getirilmeyeceğini fark etmek bütün bu yazın çabasının, karalamanın ötesinde hala düşündürücü olan unsur olduğunu ilave edelim. çoraklaştıkça, biber gazına, dayağa, sinkafa alıştıkça, had bildirmelerde seçenek çoğaltıldıkça yoksunlaştığımızı anlamlandırabilmek için daha neler başımıza gelmeli sorgusunun dibinde çözüm feryadımızı yineleyelim. bir duyan olur bir gün buralarda da sulh olur, hakkaniyet olur, gerçekten adillik söz konusu olur. yalandan değil hakikaten demokrasi bahsi vuku bulur diyerek, öykünerek imrenerek. hesaptan kitaptan, al takke ver külah doğaçlamalardan uzakta kalarak o meraklı olanların dillerine doladıkları ayrıştırıcısınız, şusunuz, busunuzlara gelmeden yineleyelim insanlık çok güzel, denesenize eğreltiliğin seslendirilmesi, hamurunun karılması dile yerleşmiş olan "kutsal önyargıların" beraberliğinde, çerçevesinin kapsamının tanımlandırılması, şeklinin buldurulması gibi birbirini takip eden bir daraltım sahası içinde denek bellenişimizin paralelinde nesnelliğinden çok ihtiva ettikleriyle bir çok şeyi anlaşılır kılan, kah metafor kah bizahati varlığı ile beraber bu cinnet vatan dediğimiz içerisinde icrai sanat eylenenleri tam v eksiksiz tanımlandırabilmeye yardımcıdır taş.

kutsiyet atfedilmiş şeylerin göreceliliği üzerinden hangi baskılama unsurlarının devreye sokulup, hangi manipüle edicilerin tercih edildiğini, önemsendiğini veya tersine hakir görüldüğünü anlamlandırabilmek için kullanılabilecek argüman toparlayıcılarından birisidir taş. gediğine konulabildiğinde bir kalk borusu vazifesi gösteren, sırası geldiğinde başvurulduğunda bu pejmürdelik saiğinden çıkışın insanın insanı anlamasından geçtiğini hatra düşüren lafazanlığın boşa çene çalmanın değil bazen kaskatı kesilmeyi böyle sıradanlaştıran o vicdansızlık timsali seremonileri, al takker ver külah oyun v sahnelemeleri meydana serebilen, yerinde ağırlığının tam karşılığını cismanileştiren, atılanı toplananı bu toprağın simyasına uygulanan, yapılan edilen sürümcemesiz sansürlemeleri değinilerin önlerine bina ettirilen setleri idrak ettiren bir özetleyicidir taş. kendiliğinden pek bir anlam, ehemmiyet v detaylara vakıf olunmayan toplumsal kilitlenmişliğimizi, iletişim yoksunluğumuzu, empati eksikliğimizi yüzümüze vuran bu sathın, insanın yüzünde tek bir olumlamaya handiyse yer bıraktırmayan cerahatin sıradanlaştırılması, münferit belletilmesi karşısında halen gerekisinimimiz olan anlamak için daha fazla çaba sarf etmemiz gerektiğini idrak ettirendir taş. bu dünyanın algısını, merhametini, kapsayıcılığını dar kalıplara sıkış tıkış tepiştirerek, tektipleştirmelerin götürüp kenarına bıraktığı yarları, uçurumları fark ettirebilecek olandır taş. görebilme çabası içerisinde bulunanlara.. dikkat.

vicdansızlık, otokratizmin tüm yan unsurlarıyla bağdaşık hiddetlilik, şiddete meyyallik, birbirlerinin turnusolu olan sistem sensin bu da kapağı yan unsuru diye belletilen ana akımın, parti parti partizanlığın taşımış olduklarının, beraberinde sunduklarının meramı değil meseleleri karga tulumba ayrıştırmaların vesikalanması çabası olduğunu yineletendir taş!. bir gün önce dile pelesenk edilenlerin ertesi günün sabahında unutulacağı v herşeyin yeniden başlayacağını bilmek, o sıfırlanmışlığı defaatle tecrübe edenlerden olmak, ben ben diye kükreyip duran muktedirliğin biz dediğimize varasıya kadar heder ettiklerini düze çıkartandır taş. günahsız olan eline taşı alsın denilmişken şimdi meteor yağmuru gibi kafamıza, böğrümüze, benliğimize, aklımıza v vicdanımıza hedeflenenleri anlamlandırabilmemize vesile olacaktır taş!. çoğunluk bir çok şeyin farkında bile değilken iki ayı aşan süresi dahilinde hemen her şeyin tastamam bir kere daha belletilmesi, ezber yoklamasına tabî tutulmak, vardır yoktur vicdansızlığına müdanasızlıkla tamah etmek bu üç maymunluğu sürdürmek onca hiddeti reva bunca hezimeti ala en temel hakları kem küm gım gım diye bellemeye çalışmak onun üzerinden söylemlere, pratiklere girişmek her ne oluyorsa ona zemin sağlanıyor, vuku buluyor hiç de iyiye gidilmiyor kısasını meydana çıkartmakta, özetlemektedir.

o haktır bu değildir. şu bir ihtimal olabilir bu dokunulmazdır. o kutsal bu lanetlidir. bu böyledir şu şöyledir öz anadilinde eğitime hazırlıksızızdır, karşılanması tavizdir. eşit yaşama beklentisi, bu toprağın ayrışmaz unsurusunuz ama şimdilik talepleriniz değerlendirme dışıdır diye geçiştirilenlerdir. hiddet at başı giderken ne de güzel hoş mukavemet edene hadleri polisimizce bildiriliyor işte zevzeklenmelerine fon eylenendir. vicdan kara toprağa verilirken bu sefer on bir yaşında bir surette bugün de yurtta bir şeycikler olmadı kelamına sahiplenişe göndermedir özetlenen. duyumsadıklarımız, gördüklerimiz aklın sınırlarının ötesinde ütopik, kurgumasal olarak atfedilenlerin, öyle sayılanların nasıl müdanasız bir biçimde bu sathı mahalde bir gerçekliğe ulaştığını üstelik basbayağı can yakıcı bir hakikat mevhumuna dönüştürüldüğünü yineleyebilmek olasıdır. bu halen birbirlerini anlamaktansa, yermeyi yerin dibine sokmayı mahalle ağzıyla konuşup kalaylayarak bu hezimet sağanağından sıyrılabilmeyi ümit edenlerin göründüğü bir vesikadır. ırkının üstünlüğünü, caka satabilmek için bir şey bulduğunda bunu sinekten yağ çıkartır gibi arsız bi çabayla denkleştirip tümce haline getirerek hiç mi hiç uğraşmayıp basmakalıplığın klişelerinden medet umarak yol alanların göründüğü bir vesikadır. acının sağlı sollu gelmesi bir sağanak gibi yetmezcesine operasyonlar ile ocaklara düşürülecek yeni korlar v ağıtların yükseltilmesine çabalanılan bir vesika.

hangi bir elem ile yüzleşebilinmiş ki darbelerin mimarlarıyla, zor zahmet binbir rica minnet ne bildiklerini, ne gördüklerini yahut bellediklerinin neler başımıza açmış olduklarının peşinde koşturulmasının, hesaba çekildiklerine inanmamızı muştulayan bir vesika düzeneğidir karşımıza çıkan. öyledir böyledir sorun morun yoktur. kelamın sıklıkla yinelenmesine karşın bir türlü öze meselin kendisine yaklaşılamadığını yineleten vesika. utan vesikaları!. bağdaşık bir örnek, tektipleştirilmiş algı, dayatılan her neyse ona tamah ettirmeyi amaçlayan erkin varlığı tüm etmenleriyle bu vesikalar gibisi nicelerini hayat akışına dahil etmektedir. bolca kullanılan, çekinilmeden dillendirilen metaforlar değiniler v edimler toplamında görüp karşılaştığımız yegane şeyin elem olduğu afakidir. canhıraş bir biçimde meramı otokrasinin binbir yüzeyinde karılıp önümüze çıkarttığı kaşıklayın diye buyurduğu temcit pilavı böylesi bir şeydir haddizatında. vesikanın kendisinde yarım yamalak, kadrajın ya başında ya sonunda itinayla bakıp görülebilecek olan şeyleredir bu meram neşriyatı. dönüp dolaşıp hala maşaallahları var denilen insanların çektikleri azabı hiçe saymak, yokmuş gibi davranılmasının yürek kaldırmaz biganeliğin bir normal olarak değerlendirilmesi, bunun bellenmesi çabalanmasına karşıdır bu sesleniş.

işitilmezlik ile donatıldıkça, donandıkça bugünü kurtardık yarına allah kerim kısasından yola çıkılan bir güncelde altında kalakaldığımız her dem anılası devrik hayatlarımıza, o hayatların enkazları altında hala bir umudun yeşertilebileceğine inanmak v çoğaltabilmek maksadıdır meramın. bunca ağıtlarla donanan günde kör kurşuni grilik yel kadırmayan seslenişler, tutumlar, dayatmalardan dayatma beğendiren muktedirlik ele demokrasi buraya otokrasinin şekli tamama erdirilmiş olan suretlerinin durmadan yinelenmesindeki kör inatçılık durmak yok yola devam       şıkkının nasıl bir toplamdan ibaret olduğunu göstermektedir. yalın v ilaveye gereksinim olmaksızın. kral çıplak!. bulunduğumuz anın, vardığımız odağın, içinde kalakaldığımız sıkış tıkışlığımızın ortak yapımında ide can çekişmektedir. fikriyatın ne olduğunun, neyi amaçladığının, kapsadığının, neyi düze çıkartmak olduğunun okunmadığı bilinmediği tek tek klişelerden tepkimelerin kotarıldığı bir sathı mahalde yaşıyoruz. yahut yaşarmış gibi yapıyoruz. bu sathı mahalde kopan çığlıkların her neyden ileri geliyor olursa olsun can yakıcılığına odaklanmak istiyoruz. değişimlerin zaruriymiş gibi gösterildiği bir zaman diliminde yıkıntının altında bir umut var olacak mıdır kısmının karşılığını bulmaya çalışıyoruz.

bilmecelerle örülü dört yanımız, yöremiz. manidar çıkarsamaların hedef bu buyurun buradan saldırınların, afedersiniz onlar, şunlar bunların etkili olan, dönüşmüş dünün mazlumunun bugünün muktedirinin damarlarındaki asil kanla bağdaştırılmamasına çabalarını sergilediği halen seyirci kalınan bir bilmece. içeriğini her gün acıyla tecrübe ettiğimiz. biganeliğin er meydanında kendi postunu kurtarmak dışında başka bir şeyle işi olmayanların zihin yorduran çabalanımlarına nail olmaya çalışıyor, uğraşıyoruz. basmakalıp şekilciliğin, jurnalleştirmelerin ortamı bildiğimiz tam, eksiksiz karşılığıyla terörizz etmelerin her ne demek olduğunun yılmaz savunuculuğuna karşı, çıkarsız v karşılıksız insan nedir sorusuna yanıt arıyoruz. acının tolere edilebilir sınırının çoktan yıkıldığı bir güncellikte akil olanın, insan dediğimize kattıklarını v getirdiklerini bir yandan da götürdüklerine ermeye çalışıyoruz. bir tüketim gerçekliği diye alışılageldik seslenişlerle kesitirilip atılmadan, o saçmalara denk gelmeden, kin kusmadan konuşulabilecek, paylaşılabilecek bir kara parçasını hayal ediyoruz. çok ama çok oluyoruz...

>>>>>Bildirgeç
Açlıkta Üşümek - Bülent USTA - Birgün*

Sonbahar gerçekten geldi. Artık akşamları üşüyoruz, yağmur bulutlarının biri geliyor, biri gidiyor. Insan, kaldırımları örten sararmış yapraklara kayıtsız kalamaz ya, mevsimler gibi toplumsal olayların da insanları derinden etkilediğini düşünürsek, 57. gününe giren “Açlık Grevleri”ne nasıl kayıtsız kalınabilir ki… Kayıtsız kalınır, kaldırımları örten sararmış yapraklara kayıtsız kalınabildiği gibi… Ama ister kayıtsız kalınsın, ister kalınmasın, insanların tümünü derinden etkiler mevsimler, iklimler, toplumsal olaylar… Açlık Grevleri de, tıpkı sonbahar gibi geçen her günle birlikte yavaş yavaş ama derinden etkiliyor bu toprakları…

Yaşar Kemal, “Açlık Grevleri”nin etkisinin bir nesli yok etmeye varacağından endişelendiğini açıkladı basın toplantısında geçenlerde. Onun bu çağrısı ve uyarısı, elbette yönetenler tarafından ciddiye alınmadı. Yönetenler için, bir nesli yok etmek ya da yok etmemek değil ki mesele. Kendilerince yüksek gördükleri idealler ve çıkarlar uğruna devletler kaç nesli harcadı, yok etti bugüne kadar.  Zaten bu topraklarda nesiller ya savaşlarda yok edildi, ya da askeri darbelerde harcandı bol bol. Sadece darbe dönemlerinde değil, darbe sonrası yaratılan siyasi iklim de nesillere iyi gelmedi hiç. Mesela fiziki antropoloji alanında çalışmalar yapan bir antropolog, Türkiye’deki baskı ve stres dolu atmosferin fiziksel açıdan da yeni nesilleri etkilediğini ve boylarının diğer Avrupa ülkelerine göre daha kısa kaldığından bahsetmişti bana. Sadece beslenme ya da genler değil, siyasi ve kültürel baskı ortamı da, insanların fiziksel gelişimini etkilerken, ruhsal gelişimini nasıl etkilediğini varın siz düşünün.

“Açlık Grevleri” devam eder ve siyasi iktidar ölümlerin önüne geçemezse, bu topraklarda hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını, barışın, sararmış yaprakların kaldırımları örtmesi gibi, ölümlerin altında kalacağı kesin. “Açlık Grevleri”nin talepleri size makul gelmeyebilir, hatta karşı da olabilirsiniz. Ama gözünüzün önünde aç kalarak ölüme giden insanlara karşı kayıtsız kalabiliyor ve onların kendi tercihleriyle böyle bir ölümü arzuladığını düşünüyorsanız, büyük bir yanılgı içinde olduğunuzu bilmeniz ve böyle düşündüğünüz için de bir insan olarak utanmanız gerekir. “Açlık Grevleri”ndeki insanlar, kendilerini aç bırakarak ölmeyi değil, canları pahasına savundukları fikirleri, canlarını ortaya koyarak duyurmak istiyorlar sadece. Başkalarına değil, doğrudan kendilerine şiddet uygulayarak bir tür pasif direniş sergiliyorlar. Gandhi de, İngiliz yönetimindeki Hindistan’ın bağımsızlığı için açlık grevi yapmıştı. Hatta Roma İmparatoru Tiberius döneminde, Hıristiyanlara yönelik katliam ve işkenceleri protesto eden Tiberius’un dostu avukat Nerva da, açlık grevine başvurmuş ve bu uğurda hayatını kaybetmişti. Türkiye’nin açlık grevleri tarihi ise, çok sayıda ölümle dolu. Nâzım Hikmet de açlık grevi yapmıştı, haksız yere tutuklandığı için. Hatta annesi Celile Hanım, üzerinde “Bende Ölmek İstiyorum Gece Gündüz Oruçluyum” yazan bir pankartla Galata Köprüsü’nde imza toplamıştı.

Foucault, cezaevlerindeki her eylemin siyasi olamayacağını söyler. Mesela der ki, iki kişi bir gardiyanı rehin alıp kaçarlarsa, bunu yapan siyasi mahkûmlar bile olsa, eylemin kendisi siyasi olamaz. Ama mahkûmlar, siyasi talepler öne sürerek, kollektif biçimde ve cezaevi yöneticilerine yönelik değil de iktidardaki siyasi partiye seslenerek bir eylem yapıyorlarsa, siyasi bir eylem vardır ortada ve bu siyasi eylemin muhatabı kolluk kuvvetleri ya da cezaevi yöneticileri değil, doğrudan hükümettir. Yani, daha önceleri olduğu gibi, hükümet “Açlık Grevleri”ne adli bir vakaymış gibi bakamaz. Devletlerin vicdanı olmadığı için, devlet için sadece siyasi bir mesele olan “Açlık Grevleri”, kamuoyu içinse aynı zamanda vicdani bir meseledir. Kamuoyunun vicdanını harekete geçirecek olan medyanın kuşatma altında olduğunu düşünürsek, durum sandığımızdan da vahim.

Foucault, Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan “Büyük Kapatılma” adlı yazılarından oluşan seçkideki bir söyleşisinde şöyle der: “Ve, eğer hapishane doktorları bu kadar korkak olmasalardı, sadece açıkladıkları şeyle, gördükleri şeyi söyleyerek sistemi ciddi bir şekilde sarsabilirlerdi.” Aslında sadece hapishane doktorları değil, elinde yetki ve güç bulunan vicdan sahibi herkes, başta medya çalışanları ve yöneticileri olmak üzere, korkmayıp gördükleri şeyi söyleyebilselerdi ya da söyleyecek olanlara izin verebilselerdi, Türkiye’de her şey çok farklı olabilirdi. Yaratılan korku ve baskı atmosferi, büyük oranda vicdanları da susturmuş durumda. Bir başka sorun da, cezaevinde açlık grevi de yapmış olan Ulrike Meinhof’un Sel Yayıncılık’tan çıkan “Protestodan Direnişe” adlı gazete yazılarının toplandığı kitabında dile getirdiği gibi, öfkenin kanalize edilerek ya da kurumsallaştırılarak soğurulması. Şöyle yazmış Meinhof: “Hoşnutsuzluğun kurumsallaştırılması, insanları harekete geçirmekten çok uyutur, başkalarının sorunu çözeceği hissini verir, insanların vicdanını rahatlatır, kendilerinin harekete geçmesi ve sorumluluk alması gerekliliğinden muaf oldukları hissini uyandırır, satranç tahtasında piyon olmanın değiştirilemez bir durum olduğu yanılsamasını yeniden güçlendirir, birçokları için özel yaşama kapanmayı meşrulaştırır, kişisel tutumun kamusal amaçlar için kullanılması hakkındaki bilgisizliği sağlamlaştırır.”

Ulrike Meinhof’un bahsettiği bu bilgisizliğin en üst sınırlarındayız bugün. Vicdanımızı başkalarına devrederek yaşadığımız sürece de, bilgisizliğimizin daha kaç kişinin canını yakacağından ve bu toprakları nasıl büyük felaketlere sürükleyeceğinden habersiziz.

Sonbahar gerçekten geldi, artık akşamları üşüyoruz... “Açlık Grevleri” sınıra dayandı, artık bizi her zaman üşütecek ölümler bekliyoruz… Sonbahar, ruh hâlimizi etkiliyor… “Açlık Grevleri” sadece ruh hâlimizi değil, açlık grevinde olanların hayatlarını etkileyecek…

* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bireyi neredeyse dakika sekmeksizin nefessiz bırakışı karşısında hala "akil" olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural ve kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınabilmesi. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle, koşar adım kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor günahıyla sevabıyla. Kelam sıklıkla dile getirilenlerin kuru kuruya çalakalem tekrarından ibaret değildir, öyle değildir. Meram sahanlığın yanıbaşında her durumda ilave edilebilecek sözler vardır. Anlatılası, iliştirilesi, kelamlar birbirine denk getirilip bilindikliği sağlanası anlamlar v okumalar belki daha fazlası. Bülent USTA'nın Birgün Gazetesi'nde yayınlanmış olan Açlıkta Üşümek başlıklı makalesinde olduğu gibi derinleştirdikçe, ardına bakabildikçe günün getirdiğinin etrafında neler olup bittiğini, nasıl bir sona doğru hepimizi yönlendirdiği anlaşılabilecek bir meram haline dönüşmektedir. Bülent USTA'nın ve Birgün Gazetesi'nin anlayışlarına sığınarak bu makaleyi sizlerle paylaşıyoruz....

 ...Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam...İyi Haftalar...

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
DokunanYanar - İmamın Ordusu - Ahmet ŞIK via Scribd
Kişilerin Gözaltında Kayıptan Korunmalarıyla İlgili Uluslararası Sözleşme - İnsan Hakları Derneği
Uludere'yi Unutma! - Emrah DÖNMEZ - Youtube
Avrupa Birliği - 2012 İlerleme Raporu - European Commission Document Stuff
İşkence ve İnsanlık Dışı Aşağılayıcı Muamelenin ve Cezanlandırmanın Önlenmesi ve Tutuklu Hakları - 21. Rapor - CPT
Turkey: Respect The Rights Of Hunger Strikers - Amnesty International - Af Örgütü
Açlıkta Üşümek - Bülent USTA - Birgün
Senin Kızın Olabilirdi - Ayşe GÜNAYSU - Özgür Gündem
Barış İçin “Yavaş Ölüm”! - Harun ERCAN - Bir + Bir
Ölümleri Durdurmak İçin Ölümü Göze Alıyoruz - Hacire TANIRĞAN / Bakırköy Kadın Cezaevi - Özgür Gündem
İnsanlığın Açlık ile İmtihanı - Onur AKSOY - Sendika.org
60. Gün - Sibel YERDENİZ - T24
Çağdaş Gazeteciler Derneğinden Açlık Grevi Konusunda Açıklama - Dışarıdaki Gazeteciler
“Suskunluğa…” - Bedreddin G. - Ajans Amed
Direniş, Terörist, Felsefe, Şemdin Falan - Xwe Metin AYÇİÇEK - Yeni Özgür Politika
Açlık Grevleri: Vicdana Çağrı - Ferhat KENTEL - Taraf
Tecrit - Cüneyt UZUNLAR - Açık Koyu
Test Edildi ve Onaylandı - Ayşegül DEVECİOĞLU - Bianet
Ece Temelkuran: Ölümleri İzlemek Utanç Verici - Ali GÜLER - ANF
Yaşamı Sürdürmeye Katkı - Prof. Dr. İnci GÖKMEN - Sürdürülebilir ODTÜ
KTÜ'de Açlık Grevi Eylemine Polis ve ÖGB Saldırısı - Sürekli Devrim Hareketi
Yeğpayrutyun Azadutyun Havasarufyun - ETHA
Açlık Grevi Makaleleri - İçeriden - Dışarıdan - Özgür Gündem
Hansel ve Gratel - Kemal BOZKURT - Radikal Blog
Açlık Grevcileri Kazanıyor - Dr. Mustafa PEKÖZ - Sendika.org
Ağlama Anne, Güzel Yerdeyim - Ümit KIVANÇ - Roboski Belgeseli Tanıtım via Vimeo
‘Ağlama Anne Güzel Yerdeyim...’ - Reyhan YALÇINDAĞ - Yeni Özgür Politika
Seni Unutursam Kalbim Kurusun!... - Selma IRMAK / Diyarbakır E Tipi Cezaevi - Özgür Gündem
Hakikatin Travması - Yetvart DANZİKYAN - Agos
Roboskili Fikret Encü Gözaltına Alındı - ANF
Muhalefet (Sizseniz), Muhalefet (Sizsiniz) - Ayhan BİLGEN - Evrensel
Bu Yazıyı Aç Karnına Okuyun… - Siyabend Fırat ÇETİN - Demokrat Haber
Gandhi Akyol’u Duysa... - Ertuğrul KÜRKÇÜ - Özgür Gündem
Çiller’in Hükümsüz Gözyaşları - Gözde BEDELOĞLU - Birgün
Çiller, Muleta ve Zenbilli Ali Efendi - Sırrı Süreyya ÖNDER - Emek Dünyası
Çiller ve Bıyıklarım - Eleştirel Abi - Eleştirel Medya Günlüğü
“Popülizm Yapıyor” - Akşam Postası - Rusya'nın Sesi
Will Erdogan Do Nothing To Save The Lives Of Kurdish Hunger Strikers? - Binnaz SAKTANBER - The Guardian
Turkey Needs To Change Course Over Own Insurgency - Hugh POPE - CNN World
Urgent Call For Kurdish Hunger Strikers In Turkey - Jadalliya
Çatışmalarda 9 Ayda 393 Kişi Öldü - ETHA
Kürtlere ‘Seçmeli Hayat’ - Demiray ORAL - Taraf
Politik Yalanlar - Sara AKTAŞ - Özgür Gündem
Adalet Bakanlığı'na: "Gel De Yaşa" Postası - Korsan Dergi
Esir Avukatlar Davasından Duruşma Notları - Gülseren YOLERİ - Yeni Özgür Politika
Pozantı Mağduru 2 Çocuk Hücreye Atıldı - Meliha GÜNDÜZ - ANF
Kışlada Ölüm Var! - Muhalefet
Yeni Anayasa Sürecini İzleme Raporu - Editörler: Mehmet UÇUM - Özge GENÇ - TESEV
Cellata İnat, Yaşamak Lazım! - Kadir CANGIZBAY - Birgün
Siyasette Aykırı Bir Ses: Gülseren ONANÇ - Karin KARAKAŞLI - Agos
AKP'nin 10 Yılı: Dış Politikada Nereden Nereye? - Emre GÜNTEKİN - Sürekli Devrim Hareketi
Adalet Bakanlığından Tutuklu Gazeteciler Hakkında Skandal Rapor - Emek Dünyası
Muhafazakâr Filan Değil, Resmen Dingo! - Ragıp DURAN - Bir + Bir
Akan Kanı Kim Durduracak? - Gizem A. WEBER - BiaMag
“Sömürgeciliğin Ruhu Irkçıdır!” - Senem GÜNEŞER - Ajans Amed
‘Sevag Balıkçı Davası’ ile Ölümün Hiyerarşisi - Serdar KORUCU - Demokrat Haber
Sevag Balıkçı'nın Annesi Ani Balıkçı: Vereceğiniz Kararla Öteki Olmadığımız Belli Olacak - Başka Haber
Er Sevag Şahin Balıkçı Davasında Yayın Yasağı - Korsan Dergi
Karmaşık Bir Hissiyat Türklerinki - Roni MARGULIES - Taraf
Hedef Gösteren Akit’e Takipsizlik - Agos
Mahalle Baskısı Mührü Getirdi, Nefret Suçunu Da Getirmesin - Çiçek TAHAOĞLU - Bianet
MÜ'de Bir Öğrenci 'Ülkücüler'ce Bıçaklandı - İMC
Ekim Ayı Irkçısı: Bursa Valisi Şahabettin Harput - Dur De
“Halklar ve İnançlar Konferansı” Sonuç Bildirgesi - Nor Zartonk
Surp Giragos’ta Çan Sesleri - Diyarbakır Belediyesi
UIT-CI ve UBK Arasında Koordinasyon Komitesi Kuruluş Deklarasyonu - İşçi Cephesi
Sendikalar Yasası Onaylandı; İşten Atılana Tazminat Yok, Grev Yasak! - T24
Profesyonel Sendikacılığa Son Vermek İçin Öneri: “Ters Piramit” - Bahadır ALTAN - Sol Defter
Ankara'da Büyük Öğrenci Protestosu - Beyza KURAL - Bianet
Kuruluş Yıldönümünde YÖK Protestosu: Ankara'da Son Yılların En Büyük Öğrenci Eylemi - İMC
Afganistan'dan Çıkış Yolu Bulamamak - Ashley SMITH - Sendika.org
Yıkmaya Değer Put Nerede? - Başar BAŞARAN - Başka Haber
Şiir, Peşew, 60.Gün - Berken BEREH - Evrensel
Babamın Sesi - Açık Dergi - Açık Radyo
Babamın Sesi, Annemin Sessizliği - Kenan TEKEŞ - BiaMag
Rüzgârda Yâr Üşürken Koşamaz Oldum… - Uğur BİRYOL - Agos ŞapGir
Kürdüm, Dilim Var Demek Ve Onun İçin Ölmek - Metin ÖZVARIŞ - Korsan Dergi
Puşkin… - Veli BAYRAK - Demokrat Haber
Düşüş’ten Sonra Şiir - Halil TURHANLI - Birgün
Kitabın Ömrü Olur Mu? - Sevda AYDIN - Evrensel

Micromelancolié Official
Micromelancolié Artist Page via Twitter
Micromelancolié - Gravity Boat Informative via Microphones In the Trees
Offthesky Official
Man Watching The Stars Official
Offthesky & Man Watching The Stars-Afar, Farewell Album Review By Nathan THOMAS  via Fluid Radio
Jan Bang Artist Page via Samadhisound
Erik Honoré Informative via Wikipedia
Jan Bang & Erik Honoré-Uncommon Deities Album Review By John KELMAN via All About Jazz
Yaron Herman Official
Yaron Herman - Alter Ego Official Album Informative via The ACT Company
Yaron Herman - Alter Ego Album Review via The Jazz Breakfast
Forabandit Official
Forabandit - Un Dialogue Fertile Entre Troubadour Occitan Et Asik Anatolien via Buda Musique
Forabandit - Cançion Live Performance
Bandista Resmi Sayfası
Bandista İletişim Panosu via Twitter
Bandista, Festus Okey İçin Söyledi - Bianet

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan - Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
DinamoPromo InquiriesMakina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
---------------------------------------------------------
>>>>>Info Go-R-Sel
Vernel By Darklorddisco (Tom GUYCOT) via Flickr

>>>>>Poemé
Kalbimin En Doğusunda - Didem MADAK

Aşkın kanununu tahsil etmiştim kalbimin en doğusunda
İçimde yağmur duasına çıkmış birkaç köy
Birkaç köy sular altında
Kalbimin doğusu,
her resme güneş çizen bir çocuktu.
Gam yükünün kervanları yürürdü dudaklarımda
Kavruk ve çatlaktı dudaklarımın toprakları
Ölümün ötesinde bir köy vardı
Orda, uzakta, kalbimin en doğusunda
Şimdi bana yalnızca Dertli türkülere duyduğum karşılıksız aşk kaldı
Güzel beyaz bir tay doğururdu her sene hafızam
Yorgundu oysa
Durmadan, durmadan hatırlamaya koşmaktan.

Kalbimin doğusunda bir yalan dünya vardı.
Okyanusları mavi olmayan.
Benim için hayat,
Kalbi kalpazanlıktan kırk sene yatmış çıkmış bir adamdı.
Geçmişim acıyor şimdi, yalnız benim değil
Benim ülkemin geçmişi de acıyor mesela.
Bilirdim oysa ilk badem ağaçları çiçek açar baharda.
Bilirdim çiçek satan çingene kızlarını
Onlar bütün şimdileri, bütün zamanlara
Bir gül parasına satardı.Oğlan kıza bir gül alsa
Bilirdim odur en kırmızı zaman.
Adına aşk diyorlardı
Kalbimin doğusunda bir yalan dünya vardı.

Kim bir şairi kırsa
Şair gider uzun bir dizeyi kırar mesela
Bilirim kim dokunsa şiire
Eline bir kıymık saplanacak.
Bilirim kırılmış dizeleri tamir etmez zaman
Yorgunum oysa
Durmadan kendime bir tunç ayak aramaktan.

Aşkın kanununu tahsil etmiştim kalbimin en doğusunda
Boş salıncaklar gibi gıcırdayarak konuştum karanlıkla
Kediler gibi mırıldanarak.
Alkolden bir denize bıraktım kalbimi
Kırmızı bir sandal gibi
Arka sokaklarda sarhoş konuştum karanlıkla
Avuçlarımla konuştum
Allah büyüktür diyen insanlar gibi.Kedi dili büsküvilerinin bir pastayla konuşması gibi
Yumuşak ve kremalı konuştum onunla.
Boynumda leylaklar açardı baharda
Mor ve pembe konuştum karanlıkla
Gece açılıp gündüz kapanan bir parantezdim
Sözler vardı içimde işe yaramayan
Sözlerle konuştum karanlıkla...
Önce söz yoktu kalbimin en doğusunda
Sözler...
Bir yağlı urgandı acıyı boğmaya yarayan

Kaynakça: Şiir Evim

>>>>>Podcast Ünitesi
Deuss Ex Machina # 422 (22.10.2012)
Deuss Ex Machina # 423 (29.10.2012)

Comments