Deuss Ex Machina # 468 - zælimdelay

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_468_--_zælimdelay

30 Eylül 2013 Pazartesi gecesi "canlı" yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>sesli meram muhteviyatı<<<<<
A. Melanie Velarde - IX (Temporary Archives)
X. Melanie Velarde - VII (Temporary Archives)
B. Motion Sickness Of Time Travel - Rows Of Peach Trees (SicSic)
X. Motion Sickness Of Time Travel - Black Umbrella (SicSic)
C. Arovane - Cae Nij (n5MD)
X. Arovane - C ll lt (n5MD)
D. Nocow - Eclipse (Fauxpas Musik)
X. Nocow - Errant Strider (Fauxpas Musik)
F. Architect - Neverending (Hymen Records)
X. Architect - The Mountain Top (Hymen Records)
E. LX One - Why (Wheel & Deal Records)
X. LX One - Scary People (Wheel & Deal Records)

zælimdelay
(468)
Düşünmeden Edemiyor İnsan Demokrasi Geliyormuş Memleketime.. 

"Nerede halkın görünüşe çıktığı özgül bir alan varsa orada demokrasi vardır. Ne devlet aygıtının failleri ne de toplumun parçaları olan özgül politik aktörler nerede varsa, devletin ya da toplumun parçalarının yayıldığı erimin son noktasına varıncaya dek özdeşlikleri veya kimlikleri yerinden söken gruplar nerede varsa orada demokrasi vardır. Son olarak da halkın yüzünü gösterdiği sahne üzerinde kimliği-belirsiz / kendisine-özdeş-olmayan (non identitaire / nonidentary) bir özne tarafından yürütülen bir çekişme nerede varsa orada demokrasi vardır. Demokrasi biçimleri, bu görünüşün ortaya çıkışının, çekişmenin bu kimliği-belirsiz / kendisine-özdeş-olmayan öznelleşmesinin ve yürütülüşünün ortaya çıkışının büründüğü biçimlerdir. Bu ortaya çıkış biçimleri, politikanın kurumsal mekanizmaları üzerinde bir etkide bulunurlar ve diledikleri her türlü mekanizmayı kullanırlar. Onlar eşitlik yazıtları üretirler ve varolan yazıtlar hakkında argümanlar ortaya koyarlar ve bu yüzden de onlar, seçilmiş meclislerin, konuşma ve ifade özgürlüğünün kurumsal güvencelerinin, devlet denetim mekanizmalarının varoluşunu hiçbir şekilde umursamaz değillerdir. Onlar, bu gibi şeylerde, uygulanıp sınanmanın ve sırası geldiğinde de onları dönüştürüp değiştirmenin koşullarını görürler. Fakat bu gibi şeylerle özdeşleşmezler ve hele hele bireylerin var olma tarzlarıyla hiç özdeşleştirilemezler." Jacques RANCIÉRE - Uyuşmazlık: Politika ve Felsefe'den Bir Kesit...

Ben de varım. Birbiriyle mütemadiyen bağlantılanarak derin analizlerle çözümlenmeye gayret edilen ancak ve ancak paketlerle ifşaa edilebilenlerin tek zerresinden bir ümit yaratmak konusunda yeni hezimetlerin sahnelendiğini birbiriyle buluşturulduğu bu yerde sınırlandırmaların ötesine ulaşabilmek için gereksinim duyulan bir im, çağrıdır ben de varım. Demokrasi ibaresi deyim yerindeyse ancak dostlar alış verişte görsün kalibresine terk edildiği, her şeyin bir o kadar mahrum edildiği, önemsenmediği bu yerde halka dair, halkın sözünün her ne olduğunu ummadığınız anlarda duyumsatacak / gösterecek olanlardandır ben de varım. Varolmak elbette ki mücadelelerle şekillendirilirken sadece sesini yükseltebildiğinde, kazanımların birer paket / açılım onamasına, tenezzülüne yahutta yol vermesine ihtiyaç duyulmadan söz konusu edilmesinden feyiz alınarak ilerlenen bir odakta yolda sınırda derdin ta kendisidir.

Bir çok zaman duymadığımız, yan yana dursak bile aradaki mesafelerin bir türlü kapanmadığı Türkiye gibi örneklerde, ağın paramparça, dilin laletayin değil basbayağı yağma edildiği, düşünce ediminin ise korkular dizinine terk edildiği, değerlendirildiği bir mevkii tahsis olunur. Daraltımın yoğunluğu her an gözetlenen, her attığı adım dikkatle takip edilen her sözünde bir bit yeniği aranmasına mütemadiyen devam edilen bir yerdir. Masal değil hakikat haline dönüştürülen, sözden keramet beklentisinin değil, zorla dayatılanın zuhur edenin, doksan yıldır tepemizden, tam da aklımızın olur olmadık yerlerine indirilen darbelerin bir kere daha kotarılmasının vesikasıdır. Utanç duyulası bir makam daha. Bir dolu dertleniş, bir o kadar keder hiçbir zaman ayrışmayacağımız bir nüve haline dönüştürülürken Ranciére'den alıntıladığımız örnekte olduğu üzere bir şeyler gösterilirken illa bilinmesine çabalanırken bir yandan geriye kalan her ne varsa insana dair onun yok edilmesi sürümcemesiz hiç aralıksız devam ettirilmektedir. Durmak yoktur yola devam seçeneği seçilmiştir çünkü.

Ben de varım bir dil oyunundan, kelamın köşe kapmacasından fazlasıyken erk-muktedir-iktidarın sözlerinden gayrısının bir başka seçeneği sunmayacağı açık seçik ilan edilirken iki arada bir derede ne yapmalı sorusu ile yüz yüze kalırız. Erkin dile getirdiği tüm tahayyülerinde aralıksız sırıtan, görünürlüğünü koruyan eli maşalılık tabirler arası gezintiye gereksinim duyulmaksızın ne hallerde olduğumuzu da az çok özetleyecektir. Özetini paylaşacaktır. Her yerden el aman feryatları yükselirken, her yerde bir başka fecaat sergilenirken, tepkiler neyi gösteriyorsa ona doğru bir meyil yahutta geri adım söz konusu edilirken demokrasi yaşamsal bir unsur değil rastlantısal bir mefhum haline dönüşür. Bu kadar kıyamın olduğu yerde bunca hezeyanın ve ucubeliğin bir arada yürütülmesi dillerde sakız edilen özgürlük mahlasının nasıl da sıfırlanmaya doğru ilerletildiğini başka bir yöne doğru koşar adım ilerletildiğimizi de göstermektedir.

Her şey tarumar edilirken, kazanca ya da kayıp oranına göre şekillendirilirken şablonumuz asgari müştereğin de bir teferruat haline dönüştürülmesi çabasıdır. Her şey olup biterken hep hiçbir şey yokmuş gibi davranılan her defasında benzeş sözlerin, argümanların dile getirildiği bu yerde ben de varım, yok olmamak adına son bir çıkış gayretidir. Ta kendisidir. Gözümüzün önünde cereyan edenler, bizatihi bilmemiz için çabalanılanlar, illa şunu belirtmeksizin de geçmeyeyim şartlanmışlıkları ve daha fazlasında yeknesak makamdan türetilen devlet eliyle kotarılan nefretin, hınç almanın, öfke kusmanın bambaşka örneklerine karşı sözden gayrı elimizde neyimiz vardır ki Ne bırakılmıştır ki. Direniş günlerinden bu yana süreğenleştirilen bir demokratikleşme atağının bunca muasırlık seviyesinde üçer beşer basamakları aşacağız, aşıyoruz bahsinin kadüklüğünü, görece hakikatten uzakta kalınışını cismanileştiren bir deneklik reva görülürken ben de varım bütün o yekpareliğe karşı bir duruştur. Savunuştur.

Yekpareleştirilmiş her yaptığımızda bir fenalık arıyorlar dostlar seviyesinde dile dökülenleri araya sıkıştırılanları dikkatle irdelediğimizde ses edilenlerin, yol verilenlerin tastamam felaket sağanağında bir başka durak olmasından ileri gelmektedir. Her felaket bir başkasına davetiye, yol tahsis ederken tek bir noktanın insani olanın katedilmesine, seyirci kalmamız beklentilenmektedir. Cevaplar muallakta konuldukça, sorgu şimdi sırası değil diye ötelendikçe, bizatihi erkan elinde söze katılanlar bilakis her defasında yine yeni yeniden aynı perspektiften türetilen şeylerden ibaretken ne yapmalı önümüzdeki koca bir şapkadır. Şapka önümüzde dururken hazır düşünülesidir. Üzerine yoğunlaşılasıdır. Siirt'li köy korucusu Sıddık Bilen'in Temmuz başından bu yana kayıp olmasıdır düşünülmesi gereken. Neredeyse yüz güne yakındır tünel kazarak kaçan gerillaları eliyle koymuş gibi bulabilen devletlunun yurttaşının akibetine meraksızlığıdır düşünmemiz gereken. Bulamamasıdır tüm engin teknolojik zımbırtılara karşı yeterliliğin hangi durumlarda söz konusu edildiğini gösterendir. Hayatta mıdır, yahut değil midir hiç mi sorun değildir? Sorgulanmamalı arkası getirilmemeli midir, nedir?

Yaşadıkları felaket yetmez bir de devletten gün aşırı şamar yiyerek hayatları iyice karartılan 49 yazıyla kırk dokuz gündür elektriksiz biçar konteynerlarda yaşam mücadelesinde olan Van depremzedelerinin açlık grevidir düşünülmesi gereken. Her yer ve herkesin ülkesi olduğundan dem vurulan bir ülkede yaşamın kıstaslara, mesafelere, en fenası da itaate göre şekillendirilmesinin bunca hazanı biraraya getirmesi düşündürücü değil midir? Seslerini duymayan erke karşı açlık grevi ile son bir avaza tutunan, hayattayız biz de varız diyen insanlara karşı sorumluluğumuz yok mudur? Hiçbir şeyin asla rastlantısal gelişmediği bir yerde kıyametlerin kopması mı gerekmektedir bir daha asla demek için. Devlet eliyle, yol verdikleriyle sınanmamak için bir kez daha nedir, nicedir? Büyük kelamların, bir dolu sözcük eklentilemenin hangi acılara merhem olduğu muammalara terk edilirken sağımız solumuz, önümüz ve yanımız sadece gösterilenlerin değil, gösterilmeyen bildirilmeyenlerle prangalanışımızı göstermektedir. Görür müsünüz?

İstanbul'un Gülsuyu mahallesinde rantçılar ile uyuşturucu çetelerinin hazır meydan kendilerine terk edilmişken eyledikleri her yeri kendi malları olarak görmenin, kendi bildikleri dağ kanunlarının bir can bir canı daha aramızdan almasının, o karanlığı sorgulamak için daha ne lazımdır, kaç Hasan Ferit Gedik'in katledilişi!. Gençlerine sahip çıkmayan, yaşam sahalarını pek de önemsemeyen her yeri yıkalım her yeri dökelim en güzel ucubeleri dikelim bunun hepsini de modern şehircilik kentsel dönüşüm olsun diye bildirilirken bu tavır tavizsiz saunulurken yaşayanların fikirleri ne zaman önemsenecektir. Kaç küçük felaketten sonra yazacağımız kaç satır Hasan Ferit Gedik'i geri getirebilecektir. İletmek istediğini Ethem, Abdullah, Ahmet, Ali İsmail, Medeni, Mehmet gibi oradan Reyhanlı'da katledilenlere, az ötesinde Roboski'de canı alınanlara benzeş bir biçimde, bir doğrultuda kotarmak isteyen, sorgulamaya girişenlere bir gece ansızın reva görülecek bir mailden daha beterlerinden, daha fenalarından nasıl bir yarın tahayyülü karşımıza çıkar Sorguladığınız oldu mu hiç?

Kentlerimizin üzerinde dolaşan ümidin birer ikişer elimizden (ç)alınması,  her yerin aynı griliğe, kör olasıca karanlığa teslim edildiği, zapturaptına girişildiği bir yerde paketlerden en toz kondurul(a)mazı açılsa ne yazar, neye yarar!. Boşlukları basbayağı aralıklı temel hakların üzerinde durmaksızın baskının başka emarelerinin, hamlelerinin teşkillendirildiği bir yerde hayat ne yanda durur. Şekilleri yahutta kararları bir şeyler yapıyor görünmek adına eyleyen muktedir aklından çekeceğimiz daha ne kalmıştır. Nereye kadar düşündünüz mü? Hayal edilenlerin dün eksiksiz normalleşme için şart bulunanları bir şekilde bugün kırmızı çizgilerin üzerine kurulan alarm zillerini devreye soktuğunun bildirildiği, gösterildiği bir yerde şemalimiz, şaftımız kaydırılırken oyuncak edilirken yaşamak için ben de varım'dan başka bir son şansımız var mıdır?

Müdahaleler birbiri ardına demokratikleşme paketi nam duyurunun ardından gerçekleştirilirken bkz. Polis kanunu gibi icatlar, Vali eliyle yollanan e-posta mesajları, her yerinden ağır kokuları daha klişeye dizilirken yayan sekiz sütuna manşetler, kurgu haberler ve daha fazlasında her yerde görürken, gösterilirken gözümüze sokulup durulurken hayatlarımızın, hepimizin geleceğinin bir şansı daha olacak mıdır? Asgari müştereğin siyasi mizansende oya tekabül etmesinden gayrısının bilinmediği, çıkar yoksa söz de yok, beklenti yoksa laf da yok, varsa yoksa zulüm var, hizaya çekme var denilen bir ülke ne kadar demokratik olabilir. Soru(n)muzdur. Zaman durduğumuz yerde, noktada behemehal devreye konulan ikilemlerin araya sıkıştırıldığı, önemsendiği, elden edilecek çıkara göre başının ve sonunun biçimlendirildiği tavırlar, hükümler, yargılar, yaftalamalar gibi pek çoğunun bir an evvel değerlendirilip, alelacele, çokca yanlış kararların altına imzaların atıldığı bir kapsama dönüşmektedir.

Zaman elimizden kayıp giderken tüm / bütün bu şiddete meyallik hükmetme arzusu illa ki tahakkümün bekaası için yapılması şart koşulanlar peyderpey günü kapsamakta günü bildiği gibi karartmaktadır. Fikri sabitliğin eylediği her şeye sahip çıkılan bir uzamda gelecek tahayyülünün ancak anlık olarak ya da şimdi içerisinde yansıdığı kadarıyla dönüştürülebilen bir mefhumun bina edilmesi söz konusudur. Hemen her şeyin üzerinde çok durulmaması gereken teferruatlar, küçük tefek detaylar olarak biteviye zikredilmesi hemen akabinde uygulamaların / uygulananların bedliği, fenalığı her defasında bir tekzibi sunsa da / beraberinde getirse de havanda dövülen su gibi çaba, sesleniş, meram önemsenmemekte bildiğini okuma tercih edilmektedir. Devletualimiz, statükonun değişmez koruyucularından birisi olarak zamane hükümranlığının tadını çıkartmaktadır!.

Gidilen yol atılan her bir adım fecaatin, devletin sahip çıktığı ceberrutluğun bir başka suretiyken halen olan bitenin farkına varılmadığını en kestirmeden kanıtlayan tavırların paket açıklıyoruz, mini, midi, maksi diye savuşturulduğu, ses edince de nankörlerin eklenegeldiği bir trajedi inadı sürdürülmektedir. Hakkaniyet başka şeyleri gösteriyor olsa da bu deli dumrulluk hali yılların birikimi vehametin, tehditlerin hep geçer akçe olarak akıllara kazındığını yinelemektedir. Acı tecrübeler ile daralatılırken, sınırlarımız iyice dar edilirken sonrası, geleceğimiz muallakta konulmaktadır. Tahakküm her defasında hayattan alacağımızı gasp etmeyi sürdürürken o sorgulamaların devamı lince çıkartılırken, dört bir yan tenkitlerle ve tehditlerle donatılırken sorulasıdır bu nasıl demokrasi. Nasıl bir hayattır. Vurgulananların tekrar edilmiş, yeniden kotarılmış yahutta biçimlenmiş şeylerden ibaret olması değildir düşündürücü olan her sınanışta bir öncekinden de ağır bir öncekinden de çok daha fazla bedelin talep edilmesidir her zaman.

Demokrasi mefhumu sığınılacak bir liman imgesinden çok kapsamın iyice dar edildiği, buna tabi, biat etmeyenler içinse her şeyin azaba dönüştürüldüğü bir neticeye ulaştırılmasıdır. Bazen de değil her zaman. Güncelliğimiz dahilinde eylenenler topyekün bir kaç sözle geçiştirilebilecek bir yaradan fazlasıdır. Her yana bizatihi devlet elinden çıkan, türetilen, bir vehametin olur bildirilmesi, yol verilmesi bu yarayı derinleştirerek, bahsi edilip duran esas resmi tahrif etmektedir dibine kadar. Görünen ezcümle bir fecaat kesiti, özetleyenidir. Ayrışamadığımız, ayamadığımız henüz çoğunlukla sonuçlarını kestiremediğimiz her vakıada / dan sonra yüz yüze bırakıldığımızdır. Cerahat her yerdedir. Tahayyüller kabusa evrilirken halen hayallerin, varolmayanların birer müjde gibi aksettirilmesi / bunun bilidirilmesi yaranın kendisini onarılmaz kılmaktadır. Yüklenişimizin hüznü bundandır. Biteviye, kendini aralık vermeden gösteren zulüm romantize edilebilecek bir değini ihtiva etmezse de tam olarak yaşadığımız sınanışların ardı hüzündür.

Aralıksız sürdürülen tahakküm örneklerinin gölgesinde kalakalışımız acıdandır. Bir beden doğduğu anda, toprağa geri döndüğü ana kadar kurulan biyopolitik tahakkümün sonuçlarındandır. İktidar her yerde bildiğini okumaya, eylemeye devam ederken gördüğümüz özet budur. Tastamam hiç eksiği olmaksızın budur. Bir meseli anlayabilmek, bir konuyu derinlemesine tahayyül edebilmek hep bu doğrultuların, girift hallerin ötesini arşınlama gayretiyle söz konusu olur. Kaleme ulaşabilir olmanın ayrıcalık değil sıranın içinde ses edenin çok olacağı, olması gereken bir meseldir. Acımızı, kederimizi ve yasımızı ne kadar fazla anlatıp, işittirebilirsek sözün paketlerde süründürülüp, acının plastikleştirilmesinin önünü de almış olabileceğiz. Her şartlanmışlık, ileri sürülen her koşul, her daraltım, her hamle kanıksananı, bildirileni içselleştirmekten çok itaati / emrin demiri kesmesini cismanileştirir. Dert ve keder derinlerimize işlemiştir oysa.

Egemenlerin tahayyülü bildirilenlerin dosdoğru neticesi bütün bu acıların yok sayılması yahutta önemsenmemesidir. Hiçbir yerde bahsinin edilmemesi bundandır. Kötülüğü eylemek bir yana, kimi zaman bu ve benzerlerini teşvik etmekle yükümlü olduğunu duyuran örnekler mevcuttur. Geçtiğimiz hafta çetelerin saldırısı sonucunda hayatını kaybeden Hasan Ferit Gedik'in naaşına eylenen zulüm gibi. Ölümü bile politik bir tezahür / görüşe ya da çıkarsamaya göre dar kalıplara mengenelenmesi, vali beyin yasak hemşerimciliği ile üç uzun gün geçirilir. Bedlik, kötülük ezelden ebede bu yurdun öteki bilinenlerine reva görüleceği yinelenendir. Yinelenen 1894'lerden, 1909'lardan, 1915'lerden, 1937'lerden devralınan bir mizacın, hıncını kendi yurttaşından çıkartan devletlu halinin tam teşekküllü yeni sürümüdür. Bizden olmadınız ve hiçbir zaman da olmayacaksınızın bir kez daha seslendirilmesi, nihai sonuç olarak pratiğe dökülmesidir.

Unutulanın değil tam tersine unutulduğu, aşıldığı sanılan pek çok şey Hasan Ferit Gedik'in defnine kadar yinelenir. Bütün bunlar olurken erk, medyası, avanesi her şeyiyle suskundur. Katilleri aklama çabası bir yandan, Gülsuyu'nu izole etme çabaları uluortadadır. İktibas olunan, ikrar edilip durulanların karşısı tam da önüne yeni setlerin çekilmesidir. Acı ortadayken, nedeni bunca açıkken halen mırın, kırın, ama ve fakatlarla geçiştirilmeye çalışılan sorun o sokaklarda kendini göstermektedir. Büyük devlete başkaldıran bir hevesle, nasıl olsa kılımıza dokunulamaz diye özgüvenle şişine şişine, gerine gerine katiller tayfasıysa sahnede kalmaktadır. Gel de yaşa!. Gösterilenlerin bittiği noktada, sınırında eylenenlerin nasıl tahrifatlarla şekillendirildiğini ise özetlemektedir, Gülsuyu'nda eylenenler. Yurdun hem aklı, hem vicdanı topyekün taaruz altındadır. Yanlışlardan yeni yanlışlar üretmek bir hayal değildiyse de şimdi tastamam gerçekliğimizdir.

Her yalan ayrı bir tahakküme evrilmektedir. Dönüştürülen asgari müştereğin lağvedilmesidir. Gelenek sürdürüldükçe asgari müştereğin hem kapsayıcılığı, ortak aklı sağaltması yok edilmektedir. Kıyımların vahim ve elim tarafını bir kenara koyup, sorumluların ne ettikleri unutturulup, sorgulanmayıp bu kötürüm halin devamlılığı sağlanmaktadır. Ali İsmail Korkmaz davasının da göstere göstere karanlığa terk edilmemesi içn çaba sarf eden gazeteci İsmail Saymaz'a Eskişehir Valisi'nce yollanan e-mektuptan bunu okuyup, teyit edebilmek mümkündür. Bütün bu durum ayyuka çıkınca tehdit değil sitem, bakanbeyler ve başvezir sözleri ile tanırız iyi çocuktur beyanları bütün pejmürdeliği yekten gösteregelmektedir. Baskı reel politiğin ayrışmaz elemanı eylenirken gündem hep daha fazla kirin üzerinin örtüldüğü bir sahnedir. Kirlendikçe akıllar da daha fazla karıştırıldıkça, bulanıklaştırıldıkça doksan yıllık set kurmalar, had bildirmeler, bahisler ve çok daha fazlası bir kez daha devreye alınacaktır. Her bahiste 'kıyamet' koparken bu daha başlangıç sözünün yankısı erk elinden seslendirilmektedir. Tanığıyız.

Yalanların üzerini örtmek için yeni yalanlara başvurulan bir yere ulaşılması bu kurguyu daha belirgin kılmaktadır. Her sorun yok!, bir başka ağıda, her tenkit bir başka zulme, her yeter artık bir başka fecaatle baş başa kalmaya terk edildiği bir yer haline evrilmek, ulaşmak yaramızın, kuyumuzun derinliğini anlamlandıracaktır. Bir deney sahasında gibiyiz, sürekli olarak bir devlet aklına kobay bellendiğimiz durmaksızın yinelenen. Nice gaz bulutunun, kör şiddetin kurbanı, tanığı olarak sorgulama zamanıdır. Bunca kötücül sesleniş, bugün açıklanan polis paketi gibi yeni düzenlemeler ve daha önümüze çıkartılacak başkalarının kıyısında insan düşünmeden edemiyor. Bu gaz bulutunun sayesinde zihinlerimizi tarumar etmek ve sonuç olarak mutlak bir itaat mi amaçlanıyordu. Binlerce gazdan bir biçimde üzerimize sinen o kokunun, had bildirmenin bir sonraki aşaması korkularımızın yeniden diriltilmesi midir? Bu mudur layığımız. Düşünmeden edemiyor insan yedi kardeşimizin başına getirilenlerden sonra bu susmaların sebebi nedendir?

Biber gazı saldırılarıyla, kimyasal sularla hemhal ola ola sonunda ses etmeyenler haline mi dönüştük. Zulme ve hınca ve lince ses edemeyecek kadar takatsiz düşen bireyler haline mi evrildik? Düşünmeden edemiyor insan. Hayatın kapsamı, dahilindeki her şey erk-muktedir elinden paketlerin insafına, ne çıkarsa bahtınıza sahanlığına terk ediliyor. Bilmiyoruz kaçıncı kere. Bizim olanın, bize bahşedilmesi susun, en doğrusu, en hayırlısı o paketten çıkacaklar ve karşılaşacaklarınızdadır diye avaz avaz yinelenmekte. Her yerde her an. Dert görünenlerin pekliği ve hemen hiç aralıksızlığında kendini halen her türlü engele rağmen hatırlatırken masallarla, daha önceki açılım süreçlerinden akılda yer edinen had bildirimleriyle devlet aklıyla baş başa kaldığımızda nelerin başımıza geldiği bunca belirginken düşünmeden edemiyor insan. Demokrasinin bu ilerisinde yaşarken, yaşadığımız zikredilirken her defasında tuzaklarla çevrelenmek ya onu ya bunu tercihine zorlanmak ve bunlardan sorumlu tutulmak sınanışlarla çevrelenmek doksan yıllık yapının, halkının hiçbir mesajını almadığını ayan beyan sergilemektedir. Görür müsünüz, işitir misiniz, olur a sorgular mısınız, düşünür müsünüz!. Derdimizdir. Demokrasi, vesayetin her türlüsüyle her mevkide hesaplaşacağımız, yüzleşeceğimiz, korkularımızı alaşağı edeceğimiz, konuşacağımız, sorgulayacağımız ve yılmadan yeniden yola çıkacağımız bir odak değilse nedir? Neye tekabül edecektir. Düşünelim.

>>>>>Bildirgeç
Siz De Öldünüz Mü Birazcık? - Ali Murat İRAT  - Birgün

Elinde kilimle duruyor bir adam. Karşısında bir başkası. Yüksek düzey bunlar. Birgün önce nedeni belli olmayan, garip mi garip bir patlama olmuş ve 25 er hayatını kaybetmiş. Birisi mülki amir. Yani öyle böyle bir forsu yok. Diğerinin adını ağza alırken besmele çeksen yeridir. Koca Paşa. Paşa’ya hediye veriliyor. Daha çocukların parçaları aranırken sağda solda basın önünde süslü ağırlamalar yapılıyor. Mülki amir kilim verme derdine düşmüş. İlinin tanıtımına katkısı olur diye. 25 çocuğun cenazeleri toplanmamış daha. Eleştiriler geliyor, Hüseyin Çelik açıklama yapıyor: “Ben şu olsaydı yadırgardım: Mesela, yapmazlar ama, kahkahalarla gülünseydi, tenzih ederim yapmazlar. Sayın Genelkurmay Başkanı oradan çıkıp bir eğlenceye katılsaydı, halay çekseydi...”. Yok artık diyorum. Öyle bir şey sadece yadırgamakla mı kalınacaktı diye de soruyorum. Kendine soruyorum. Ama bunu yadırgayacak olan Çelik beş işçinin boğulduğu yeri ziyarete giden ve gittiği gün bir yurttaşı davul zurnayla oynatan İdris Naim’i yadırgamıyor. Olsun diyorum. İktidar olmak böyle bir şey işte. Ben yine de elinde kilim tutan valinin yanına gidip kulağına fısıldıyorum “O çocuklarla beraber, siz de ölmediniz mi birazcık?” Kilim verecek gibi oluyor, kaçıyorum.

Her defasında, sanki herkes ölüyormuş gibi geliyor bana. Bir çocuğu karanlık bir sokakta sıkıştırıp dövüyorlar öldüresiye. Birileri o çocuğu o katillerin elinden alacak polisi arıyor belki de. Ama kimse imdada gelmiyor. Onu zaten polisler dövüyor. Hatta öldürüyor orta yerde. O çocuğu öldürenlerin peşine düşene devletin valisi mail atıyor: “Bir daha aynı şekilde yorum yaparak bu konuyu işlersen sen adi ve şerefsizsin. Yerin altı da var unutma, eninde sonunda orada görüşeceğiz” diyor.

Vicdanın gerçekten beş para etmez bir kelime ve sadece “zavallıların” güçlülere karşı kullanılması için yaratılmış pespaye bir kavram olduğunu düşünüyorum artık. Demokrasi denilen illetin ise sadece güçlü olanların içini istedikleri gibi doldurdukları bir umutsuzluktan ibaret olduğunu öle öle öğreniyorum. Ve öle öle öğrendiğim demokrasi televizyon ekranlarından bana paket paket sunuluyor.

Ben o valinin makamına gidiyorum. Kulağına eğilip fısıldıyorum. “Hani o çocuk var ya, hani şu biraz önce gözlerinizin önünde öldürülen yani. Siz de o çocukla beraber ölmediniz mi birazcık?”

Sonra uyuşturucu çetelerine ihale edilmiş rant pazarının tetikçileri çekiyor kurşunu, güpegündüz bir çocuğun kafasına hem de. Bir otomobilin kıçındaki bir demirin ucunda, bilmem nereye gizlenmiş uyuşturucuyu yakalıyor da yüce devletim, o tetiği çekenleri yakalayamıyor orada, engel olamıyor tetiği çekene. Acaba diyorum bu çetelerde mi devlet için çekiyor tetiği? Ulu Önder Çiller “Devlet uğruna kurşun atan da yiyen de şereflidir” sözünü çeteler için söylememişlerdir herhalde diyorum, saçmaladığımın farkına varıp susuyorum.

Kendi çocuğunu vuranların ardına düşemiyor “devlet baba”. Kentsel dönüşümün ihalesi çocukların cansız bedenleri üzerinden yapılıyor. Bir çocuğun ölü bedeni günlerce bekletiliyor orta yerde. Ölü bedenleri bile üşütüyor devlet. Bir sürü milletvekili, binlerce insan, binlerce polis, binlerce haykırış, on binlerce gözyaşı ve bir ölüden korkan onlarca bürokratla veriyor insanlık sınavını Türkiye. Bense yavaşça yaklaşıyorum bir cenazeyi defnetmek için izin alınması gereken valiye: “Bir çocuğun ölüsünü bekletiyorsunuz günlerdir. Hakikaten siz de bu çocukla beraber ölmediniz mi birazcık?”.

İstanbul Valisi diyor ki “Bu memleketin güzel evlatlarını sağ-sol,Türk-Kürt, Sünni-Alevi diye her tür yolla kamplaştıran mihraklar çocuklarımızdan kirli elinizi çekin”. İhale yine “bilinmeyen odaklara”, o malum mihraklara kalıyor. Ama ben “Yok diyorum yok sayın valim, meraklanmayın. O eski ayrımlar kalktı artık sayenizde. Bu ülkenin güzel evlatları ayrışmıyorlar, öldürülüyorlar bildiğiniz”. Onun da elinde kilim görüyorum. Verecek gibi oluyor bana, kaçıyorum.

Sonbahar geliyor. Uyar ustanın dediği gibi “Eylül toparlanıp gitti işte/ Ekim falan da gider bu gidişle”. Toparlanıp gidiyor şiirler, sesler, insanlar ve o çocuk katillerinin bir kez bile duyamayacağı güzel sözler. Ölenle ölünmez demiş eskiler. Ama şu büyük adamlar gibi de yaşanmıyor işte. Yaşıyoruz bir yanımız her gün birileriyle ölerek. Yaşıyoruz her bir ölümde biraz daha yiterek…

* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bireyi neredeyse dakika sekmeksizin nefessiz bırakışı karşısında hala "akil" olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural ve kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınabilmesi. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle, koşar adım kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor günahıyla sevabıyla.. Yaşadığımız kentlerimiz, söz eyleme gayretimiz her defasında duvarlarla çevreleniyor. Düşünmeyin, taşınmayın her şeyin adabının ve yolunun sağlanabilirliği paketlerle söz konusu edilecektir diye söze katılıyor. Her pakette binlerce vehamet başımıza getirilirken Ali Murat İRAT, unutmamamız gerekenleri bir kez daha hatırlatıyor. Siz De Öldünüz Mü Birazcık?, bahsimizin tamamlayıcısı bir okuma parçası.. meramın devamı. Takdirinize..

..Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam...İyi Haftalar...

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Gördüm - Bir Gezi Parkı Direnişi Belgesel Filmi - Documentary Film - R H - Vimeo
Dönüşüm - Gentrification Belgeseli - Yönetmen Hakan TOSUN - Youtube
Hemzemin Forum Postası
Gezi Postası
Gezi Sekmeleri
Park Hareketi
Turkish Capitalist Modernity And The Gezi Revolt - Ahmet ÖNCÜ - Journal Of Historical Sociology
Sesli Meram: Deuss Ex Machina Kayıt Bloku.. Gezi'den Şimdiye Ses ve Söz.. #Podcast
“Gezi Parkı Eylemleri: Türkiye’de Toplanma Özgürlüğü Hakkı Şiddet Kullanılarak Engelleniyor” - Uluslararası Af Örgütü
Türkiye İşkenceyi Sokağa Taşıdı - Video - Uluslararası Af Örgütü
Gezi Parkı Direnişi ve Sonrasında Yaşananlara İlişkin Değerlendirme Raporu - İnsan Hakları Derneği
Siz De Öldünüz Mü Birazcık? - Ali Murat İRAT - Birgün
Ölüler De Ağlar - Bedia Ceylan GÜZELCE - İnsan Haber
Ferit’ten Gezi’ye: İyiyi Yaşatabilmek - Niyan - Jiyan
Eksiksiz İnsansızlık - Arif ALTAN - Özgür Gündem
Hasan Ferit’e Dokunamazsınız! - Ahmet SAYMADİ - Bianet
Kreon, Vali Mutlu ve “Mezar Hakkı” - Foti BENLİSOY - FB' Blog
Bütün Mümkünlerin Kıyısında; Çatalhöyük’ten Anarres’e, Oradan Taksim’e - Caner BİNGÖL - Fraksiyon
Yetti Bu Kadar "Demokrasi"!- Aslı AYDIN - Muhalefet
Düşünmek İçin Paket Mi Lazım!.. - Misak TUNÇBOYACI - Nor Zartonk
Demokrasi.rar - Mehmet Akif COŞKUN - Jiyan
Gericiliğe ve Baskılara “Paket” Ambalajı - Toplumsal Eşitlik Yayın Kurulu - Toplumsal Eşitlik
Bu Korkuyu Büyüteceğiz! - Alınteri
Abdullah Cömert'i Gaz Fişeği Öldürdü - İsmail SAYMAZ - Radikal.com.tr
Akrep’teki Polisler Mi Attı? - Kemal GÖKTAŞ - KG' Blog
Hangi Toprak Alsın Sizi? - Barış YILDIRIM - Fraksiyon
Gülsuyu: Mafya 1990'larda Girdi - Serpil BOZKULAK - BBC Türkçe
Hasan Ferit Gedik vs. Hüseyin Avni Mutlu - Emrah UÇAR - İnsan Haber
Yiğit Bulut, Hasan Ferit Gedik’i Tanır Mısın? - Ümit AĞGÜL - Radikal.Blog
Anti-Kapitalist Müslümanlar Armutlu Basın Açıklaması 02.10.2013 - Murad Muradi Youtube
Hassas Yürek Terazisi... - M. İrem AFŞİN - HTHayat
Vali Tuna'ya Yanıtımdır: Yerin Altında Ali İsmail Var - İsmail SAYMAZ - Radikal.com.tr
Oğlum İsmail, Özelimizi Niye Paylaşıyorsun - Evrensel
Oğlum Vali - Aydın ENGİN - T24
Bizim Paketten "Gazeteciye Tehdit" Çıktı - Kemal AYDOĞMUŞ - Son Haber
Gazeteciyi Tehdit Eden “Arkadaş” - Mehveş EVİN - Milliyet.com.tr
Vali Bey Yine Yakmış Mektubun Ucunu: Devlet E-Postasının Grameri - Ali TOPUZ - Utay
Sen De Kandıralı... - Yaşar Taşkın KOÇ - Yenişafak.com.tr
ÇHD'den Eskişehir Valisi Hakkında Suç Duyurusu - Demokrat Haber
Gülsüyu'nda Hasan Ferit Gedik'in Öldürülmesi ve Radikal Muhabirinin Tehdit Edilmesi Hakkında - A. Levent TÜZEL - HDK
Paket, Aleviler, Kürtler, Azınlıklar, Gezi - Rober KOPTAŞ - Agos
Çerkeslerden Demokratikleşme Tepkisi: “Hileli Paketi Sahiplerine İade Ediyoruz” - Demokratik Çerkes Hareketi
700 Yunanlı Ortodoks Neden Türk Otelinde İbadet Ediyor? - Orhan Kemal CENGİZ - Al-Monitor
Demokratikleşme Paketi Hakkında Düşünceler - Fadi HURİGİL - Hristiyan Haber
Cami Kışla Parantezinde Paket Çıkmazı - Mehmet ALTAN - Gazete 360
Anne Biz Paket Miyiz? - Yetvart DANZİKYAN - Agos - Makaleler
Paket Paket Yumurta Sakın Beni Unutma - Aris NALCI - T24
Bir Rüyaydı, Bitti! AKP ve Demokratikleşme - Umut ÖZKIRIMLI - T24
Orada Mısınız! - Misak TUNÇBOYACI - Muhalif Yazılar
Af Örgütü’nün Gezi Raporu Hakkında... - Halil SAVDA - Yeni Özgür Politika
Polis Paketi - Nuray BABACAN - Hürriyet.com.tr
Toplumsal Düzenin İnşası, Polis Erkinin Eleştirel Teorisi - Mark NEOCLEOUS - H2O Kitap
Utku Kalı'dan Mektup Var - Birgün
“Andımız” Neden Irkçı Bir Metindir? - Rezan AZİZOĞLU - Jiyan
Armağan Edilen Varlığımız - Yücel SAYMAN - Evrensel
‘AKP Yargısı’nın İbretlik Eseri: “Ampul Tayyip” Şarkısına 235 Gün Hapis! - Sendika.org
Emrah Serbes’e ‘Recep Tazyik Erdoğan’ Davası - Yeşil Gazete
‘Anadillere Anayasal Güvence’ - ETHA - Nor Zartonk
Anadilde Eğitim Sadece Kürtler'in Sorunu Değildir - Sofia AGOPYAN - Turnusol
Coşkun: Kamu Okullarında Anadilde Eğitim İçin Demokratik Baskıya Devam Edilmeli - Behmen DOĞU - Hür Bakış
Sırrı Süreyya Önder: Sorun Halka Güvenin Verilmemesi - Yeni Özgür Politika
‘Yetmez Ama Oyalarız’ Paketi - Yüksel AYDIN - Birgün
Prof. Gürsoy: Eksik, Yetersiz, Yer Yer Yanıltıcı - ETHA
Güneydoğu: Eski Tas, Eski Hamam... - Mustafa SÖNMEZ - Yurt Gazetesi
KCK: AKP Gelinen Aşamada Ortada Bir Süreç Bırakmamıştır - Turnusol
Paket ve Ciddiyet Sorunu - İshak KARAKAŞ - Halkın Nabzı
Sol Partiler: Baraj Tamamen Kaldırılmalı - Ruken ADALI - ANF
Her Savcıya Bine Yakın Faili Meçhul Dosyası Dağıtıldı - Failibelli.org
Alametler ‘O Soru’yu Tırmalıyor - Erol ARAL - Evrensel
Temsili Demokrasinin Trajedisi: AKP’nin Daraltılmış Bölge Oyunu - Doğu EROĞLU - Muhalefet.org
Bir Şirket Ceo'su Olarak Tayyip Erdoğan - Pınar ÖĞÜNÇ - Radikal.com.tr
Kazova İşçilerine “Patrona Hakaret” Davası - Ayça SÖYLEMEZ - Bianet
Kıdem Tazminatı Fonu: İnşaat Sektörünü Desteklemenin Yeni Adresi - Nazır KAPUSUZ - Toplumsol
İşte Mülksüzleştirmenin Ağı - Seçil TÜRKKAN - Birgün
+GEZi: -Yorum Veyahut İşlemeyen Bir Mekana Yaratıcı Bir Bahane - Uzak Kültür - Esrik Gülümsemeler
Gezi Direnişi'nin "Gaz Maskeli Dervişi" Ziya Azazi ile Söyleşi - Barış ACAR - E-Skop
Goygoycu Musun Vay Vay! - İsmail Güney YILMAZ / Onur YILDIZ - Fraksiyon
Gezi Direnişi Sonrası Oluşan Sözde Gazeteciler - Mehmet Akif COŞKUN - Jiyan
Talk Turkey Conference Session #5 - Media via Geziniyoruz Youtube Channel
Kimdir Bu Hemşinliler? - Evrim KEPENEK - BiaMag
Türkçedeki Irkçı Deyimler: Irkçılık Dilde Başlar - Müjgan HALİS - Şalom
Köyde İnterseks Bir Çocuk Olmak - Şerife - İnterseksüel Şalalala
Dikkat! Okulda Trans Var - Nayat KARAKÖSE - Agos
Gezi - Women - Feminizm Timeline - Zeynep USTUN - ZU' Blog
'20 Yılda 2 Tugay Asker Şüpheli Şekilde Öldü' - Ömer ERDEM - DHA - Milliyet.com.tr
150'ye Yakın Er Askerlik Yeminini Reddetti - Küremedya
Mabel Matiz: Otorite Fikriyle Aram Hiç İyi Değil - İlker Cihan BİNER - Agos-Şapgir
Politics And Art In Turkey - Ivan WATSON - CnnI'tl
İnsanın İnsana Düşkünlüğü - Gündüz VASSAF - Radikal.com.tr
Alçıpanlar Kaplanmadan Önce - Melkur* - 5 Harfliler
Şizofrengi Dergi - Arşiv - Kaynakça Süreyyya EVREN
"Freedom of Assembly, Or Who Are "The People"?" - Judith BUTLER - Columbia | Social Difference
Yeni Dönemin Adı: Post Neo-Liberalizm! - Onur EREM - Birgün
Corruption Perceptions Index 2012 - Transparency.org
Rojava'dan Tarihe Göz Kırpmak! - Osman KURUM - Amed News
Ruhani’den Kürt Açılımı - Taraf.com.tr
"Rusya'nın Argümanları Etkili Oldu" - Rusya'nın Sesi
Erdoğan Sultan Ben Valisi Miyim? - Ömer ÖDEMİŞ - Yurt Gazetesi
Türk Savcıları Suriye “Muhalefetinin” Kimyasal Silahlarını Kovuşturuyor - Orhan Kemal CENGİZ - Al-Monitor
Syrian Refugees Face An Increasingly Horrific Situation In Turkey -  Benjamin WEINTHAL - The Atlantic
Faşizmi Unutmadım - Leonidas OIKONOMAKIS - Alınteri
Our Contemporary Impotence - Alain BADIOU - Radical Philosophy
Yunanistan Başbakanı Samaras: Neo-Nazileri Bozguna Uğrattık - Azınlıkça.org
Golden Dawn Party Leader Jailed Before Trial - Al Jazeera

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan - Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
DinamoPromo InquiriesMakina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
---------------------------------------------------------
>>>>>Info Go-R-Sel
Kara Çizgiler.. İç Mihrak Facebook Sayfası

>>>>>Poemé
Çiçekleri Umudumuzun - A. Kadir

Çok olun, çocuklar, çok olun,
yüzlerce olun, binlerce olun, onbinlerce.
Daha çok olun, daha çok olun,
yapraklar kadar, balıklar kadar çok olun.

Bu dünya ne tek tek yaşamakta,
bu dünya ne rakının, ne şarabın içinde,
bu dünya ne parada, ne pulda,
ne kalleşlikte, ne zulümde.
Bu dünya aşkın içinde, alın terinde.

Çok olun, çocuklar, çok olun,
el ele verin, çocuklar, el ele,
yaşayın dünyayı doya doya,
açın kapıları, camları güneşe,
ne yeise kapılın, ne korkuya,
çok olun, çocuklar, çok olun,
el ele verin, çocuklar, el ele.

Mutlu olmak varken bu dünyada,
geceler geldi dayandı kapımıza,
olduk acımızla sarmaş dolaş,
bekledik düşümüzle koyun koyuna.

Çok olun, çocuklar, çok olun,
yapraklar kadar, balıklar kadar çok olun,
el ele verin, çocuklar, el ele,
bütün gündüzler sizin olsun,
yaşayın dünyayı doya doya.

Çocuklar, çiçekleri umudumuzun.

Kaynakça: Şiir Perisi

Comments