Deuss Ex Machina # 479 - sorg som ikke snakker

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_479_--_sorg som ikke snakker

16 Aralık 2013 Pazartesi gecesi "canlı" yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>sesli meram muhteviyatı<<<<<
1. Saffronkeira + Mario Massa - The Sacrifice (Denovali Records)
2. Saffronkeira + Mario Massa - Cause and Effect (Denovali Records)
3. Architect - Closer (Hymen Records)
4. Architect - The Mountain Top (Hymen Records)
5. Nebulo - Basements (Hymen Records)
6. Nebulo - Mireor (Hymen Records)
7. Kontext - Jumping Into The Void II (Klammklang Tapes)
8. Kontext - The Night Of The Sweaty Knives (Klammklang Tapes)
9. Wire - Edge (Mord)
10. Wire - Iced (Mord)


sorg som ikke snakker
(479)
(Ç)alınan Hayatımızdır!

(Ç)alınan hayatımızdır!

"Kendinden umutsuzluğa düşmek, umutsuzluğa kapılıp kendinden kurtulmayı istemek, işte her umutsuzluğun formülü ve ikincisi: Umutsuz olmayı, kendi olmayı istemek, daha önce belirttiğimiz gibi (birinci bölüme bkz.) kendi olmanın' reddedildiği umutsuzluğu, kendi olmanın istendiği umutsuzluğa dönüştürmek demektir. Umutsuzluğa düşen, umutsuzluğu içinde kendisi olmayı istemektedir. O hâlde kendi kendisinden kurtulmayı istemiyor mu? Görünürde hayır, ama daha yakından bakıldığında her zaman aynı çelişkiye rastlanılır. Bu umutsuz kişinin olmak istediği ben, hiçbir şekilde olmadığı ben'dir (çünkü gerçekten olduğu ben'i sahiplenmek, umutsuzluğun tam karşıtıdır); aslında istediği, ben'i yaratıcısından ayırmaktır. Ama burada umutsuzluğa düşmesine rağmen başarısızlığa uğranır ve umutsuzluğun tüm çabalarına karşın, bu Yaratıcı en güçlü olarak kalır, kişiyi olmak istemediği ben olmaya zorlar. Ama bunu yaparken, insan her zaman kendi yaratısının bir benliği hâline gelmek için kendi ben'inden, sahip olduğu ben'inden kurtulmayı ister. Olmak istediği 'ben'e kavuşmak, tüm zevkleri tatmasını sağlardı -bu durumun da başka bir anlamda aynı derecede umutsuz olmasına rağmen-; ama olmak istemediği bu "ben"i olmak zorunda kalan bu kendi, onun işkencesidir: Kendinden kurtulamamanın işkencesi.

Sokrates, ruhun ölümsüzlüğünü, ruhun hastalığının (günahın) ruhu yok etmedeki güçsüzlüğüyle kanıtlıyordu. Aynı şekilde, insanın sonsuzluğu, umutsuzluğun ben'i yok etme güçsüzlüğüyle, umutsuzluğun bu acımasız çelişkisiyle kanıtlanabilir. İçimizde sonsuzluk olmadan umutsuzluğa düşemeyiz; ama eğer umutsuzluk ben'i yok edebilseydi o zaman umutsuzluk da olmazdı. Ben'in hastalığı olan umutsuzluk, "Ölümcül hastalık" budur. Umutsuz kişi ölümcül bir hastadır. Başka herhangi bir hastalıktan daha fazla olarak, bu hastalık varlığın en saygın özüne saldırır; ama insan bu yüzden ölemez. Burada ölüm, hastalığın sonu değildir, bitmeyen bir sondur. Bu hastalıktan kurtulmamızı ölüm bile sağlayamaz, çünkü buradaki acısıyla birlikte olan hastalık ve... Ölüm, ölememektir.

Umutsuzluğun durumu budur. Ve umutsuz kişinin bundan kuşku duymaması boşunadır, boşuna ben'ini kaybetmeye ve ondan hiçbir iz kalmamacasına onu kaybetmeye çalışır: Bununla birlikte, sonsuzluk umutsuzluğu ortaya çıkaracak ve kendi ben'ine çivileyecektir; böylece işkence her zaman kendinden kurtulamamanın sonucu olarak gerçekleşir ve insan böylece kendi ben'inden kurtulmanın bir ham hayâl olduğunu anlar."  Søren Kierkegaard - Ölümcül Hastalık Umutsuzluk - DoğuBatı Yayınları

*****

Bir şekilde anlatmaya, bir heves yazmaya, bir dolu sesle bütün bu şemanın göstere geldiği, bir ülke tahayyülünden çok bir derin kuyu ki içinde çürümekten gayrisinin vaat edilmediği bu yerde yaşayabilmek artık derinlikli bir meseledir.

Ümitsizliğin behemehal devreye girdiği, her gün giderek yalnızlaştırıldığımız, al takke ver külah argüman değişimlerinden sonra şimdilerde sırasıyla tapelerin, kayıtların, kasaların, çuvallarla ifade edilen paraların, makam ve mevkii kullanımları sonucunda elde edilen rant paylaşımlarının dosdoğru söyleyelim hırsızlıkların mabadında, birlikteliğinde yaşamak giderek yıpratıcı bir hali tanımlandırmaktadır Her şeyin gözümüzün içine bakıla bakıla, yüzümüze en muteber, en inançlı, en doğru olduğundan emin olanların / bunu her fırsatta dile getirenlerin eyledikleri zulmün bir başka parçasında, bir başka evresinde bu surette yaşamak Kierkegaard'ın ifade ettiği gibi umutsuzluğun filizlendiği, çözümlemenin arka plana atıldığı bir meseleye dönüştürülmektedir. Bildiğinden şaşmazlıklarıyla, hırsızlık bahsinden bile kurtulmayı tereyağından kıl çeker gibi savlayanların eylediklerinin paralelinde bu ülkede yaşamak derin bir meseledir. Girdapların, karaşınlığını vahametin, baskının ve zorbalığın hemen hiç tükenmediği bu yerde yaşam tam anlamıyla köreltilmekte, yadsındıkça korkuların daha da çoğaltıldığı kimsenin gık demesine müsaade edilmeyeceğinin zikredildiği bir sınırlı alana evirilmektedir. İyi de nereye kadar?

Çok başlı, bir dolu sorunlarla hemhal, durmaksızın patlayıveren yamalarından dökülüp saçılan görüntülerin, tespitlerin, tapelerin vd.'nin refakatinde bu ülke nasıl bir cehennemi kurgunun öz timsali haline dönüşmüştür görmekte misiniz? Sabit fikrin, sabık aklın, her şeyi bambaşka komplo teorilerine sığınarak anlatmanın illa o mu olmuştur bu olmuştur, şu olmuştur diye geçiştirmelerin neredeyse olağan karşılandığı başka bir cenah söz konusu edilebilir mi? Yerde kafalarını kaldırmamaları gereken o erk-muktedir-iktidar iken azarı, ızdırabı, zulmü çekmeye devam edenin halk olduğunun idrakına varmak bu kadar zor mudur? Menfaat için her şeyin bir bedelinin olduğunun savına tutuna tutuna, onun elinden, bunun yüzünden çıkmasına karşın gördüklerimizden sonra hepsinin aynı yalancılıkla bu tragedyayı sürdürmeye devam ettiği bir ülkede yaşamak neye evirilmektedir? Her şeyi alışılageldik, altı aydır dillerine pelesenk ettikleri Gezicilere ihale etmenin yanında esas ihalelerin, esas lobilerin, esas iç edişlerin bağında bunca kolay yalana tutunabilmesinin, zerre-i miskal utanmamanın varlığı nasıl okunabilmelidir?

Her yerde her zaman karşılaşmış olduğumuz devletlû aklının sözüm ona birbirleriyle çatışmakta olan iki odağın mücadelesinde onca söylediğimiz, bir dolu yazdığımızın hakikat olduğu artık aleniyken halen yağmanın sürdürülmesi gayreti karşısında ne yapmalı, nasıl etmeliyiz? Günlerdir süre giden bir heyulanın ortasında gözümüzün önünde cereyan eden bir iktidar savaşının gerekli görüldüğü hal ve gidişatında yapılan sıradan bir rutin midir? Halkın derdi dağ gibi yığılmaktayken, hep kendisine saklaması tavsiye olunurken, kemer sıkma politikalarından beş-on liralık zamların rica minnet takdim edildiği bu yerde bu zaman diliminde bunca hırsızlığın bir dolu aymazlığın hesabı ne olacaktır? Rantsal bölüşümün artık olağan bir mesele haline dönüştürüldüğü koca bakanbeylerin oğullarıyla beraber veya tersi bir biçimde bu paylaşımdan en büyük dilimi kapmak için çabalandıkları, afişe olunmuşken halen bir istifa ediyorum sözünün duyulmadığı bu yerde utanç ne yana düşmektedir?

Aleniyette başbakanın gün aşırı devşirip ha bire söylenegeldiği hedef göstermelerinde hemen hiç yer bulmayan bu zatı muhteremler o muteber insan diye sunulanların ellerindeki kandan sonra ellerindeki kirli paranın akıbetini savunmak ne demektir? Lobiler illa dış mihraklar, bu ülkenin ayrışmaz kumpas kurucuları olarak devşirilip devşirilip durulan odaklar, odaklardan öte yeni oyunlar, tezgâhlar sergileyen bu aklın götürdüğü yer uçurum değilse her neresidir? İki gücün kendi eksenlerindeki uyumluluğu bir süreliğine askıya alıp en büyük olma mücadelesine girişmişlerken sıradan vatandaşın sözünün işitilmediği, anlaşılmadığı bu yerde her gün temcit pilavı gibi aynı sözcüklerle bir çıkış aranmasının önü ne zaman alınacaktır? Gizlilik yetmez sansür yetmez bir de enikonu haberdar olmayalım diye uydur kaydır her ne varsa onun gündeme getirildiği, gündemde tutulduğu bu yerde esas acının, esas yıkımın farkında olanlara zulme devam mıdır? Gidişat nedir?

Yalanlara sahip çıkılırken okul için toplandığı söylenen paraların banka müdürünün evinde ne aradığının bahsidir bu biraz da dikkat çekilmesi bir biçimde şart olan yıkım!. Teberru paralarının evlerde ayakkabı kutularında saklandığı bir döneme mi girmiş bulunmaktayız!. Telefonla saat siparişlerinin illa o marka illa bilmem hangi özelliklere haiz bir modelinin istenmesinin kadüklüğü sorgulanamaz mıdır? Hep beraber çok müreffeh bir ülkede yaşıyormuşuz gibi yedi yüz bin liralık saatin bir yurttaştan istenebilirliği, o yurttaşın da bunu koşa koşa yetiştirmesinin hallerini rezilliğini kepazeliğini ne yana koymalıyız? Artık hiç bitmeyecek bir rant sahası, inşa alanına dönüştürülen koca şehrin Taksim Meydanı'nın yapılabilecek en kadük biçimlendirme / dönüştürme çabasıyla betonda boğmayı başarmış bir firmanın kalkıp, krediyle satın alanlardan ne kadara geri satın aldığının sümenaltı edildiği bir muammada tutulan televizyon / gazete abrakadabrasını ne yana koymalıyız? İç edilenlerin, yolları çoktan hazırlanmış olan mizansen savaşların kıyısında esas halka ait olanın yağmasının önüne geçilmemesinin, önemsenmemesinin derdi nasıl unutturulabilir ki?

Oğlu bu yolsuzluk / yağma soruşturmasında tutuklanmasına karşın halen İçişleri Bakanlığı koltuğunda oturan zatın soruşturmanın her anına müdahil olabilmesini, emniyet müdürlerini atayıp azade edebilmesi nasıl değerlendirmeliyiz? Bütün bu yamuk düzenin devamlılığında istifadan bahis açmayıp, takdiri tamamen Başbakan'a bırakmış olan İçişleri Bakanı'nın yapabildiklerine halkın, siyasetçilerin ve hukuk insanlarının da nasıl gözlerine far tutulmuş tavşanlar gibi tepkisiz bakakalması bu raddede sorgulanasıdır. Koskoca devletlinin hiçbir surette batağa girmeyip, elini harama sürmeyeceği sözlerine inanmak bu sadece bir kaç örnekten sonra bile saflıktan öte artık salaklık değil midir? Ellerini korkak alıştırmayanların bölüşüp bölüşüp durdukları bu akçeli işlerin kokusu hiç çıkmamış olsaydı, ya bildirilmeseydi durmak yok yolmaya devam mı denilecekti ne denilecekti meraklardayız!.

Yaşamak bir mesele değildir bu diyarda, mühim olan yedirilecekler ve yedirilmeyeceklerdir. Bu yılın belki de akılda kalması gereken yegâne tespitlerinden birisidir. Koca bir yılın neredeyse her anında, her gününde başka bir aymazlığın el verdiğince düzenlendiği hakikate kavuşturulduğu bu yerde mizanseni aşağı indirdiğimizde yalın ve çıplak gerçek bu meselede saklıdır. Hiçbir surette hata yapmayan bir aklın emri ve komutasında her gün süre giden, sürdürülen bu hazin tablonun devamlılığı içindir. Unutacaklar nasıl olsa bahsine tutundukça her gün erk eliyle zalimliğin çıtası bir kademe daha artmaktadır. Her gün bir kademe daha arttırılan yaşama iradesine vurulacak ketlerin arayışıdır. İnancı aralıksız bir mesele, hayata bakış ve hal ve gidişata dair tavır olarak ele alan muhafazakârlığın sınırları geliştirilirken, o yapılsın, bu edilsin, şu devam edilsin denilirken asıl hesap verecekleri zikredilenden zerre korkmadan çalmaya ve çırpmaya devam edildiği artık aleniyettedir. Sırf bu kestirmeden bağ bile inancın sündürülebilir, umutsuzluğun sürdürülebilir, korku ve tehdidin boyuna yinelenmesinin önünün ne kadar da ivedi olarak alınması gerektiğini ortaya çıkartmaktadır.

Bir milli irade türküsü tutturulurken, ayrıştırmaların hiçbir surette sonlandırılmayacağı yinelenirken, bir lokma bir hırka çoktan terk edilmiş rezidanslar lüks hayatlar ilave olarak hırsızlıklara devam denilirken bize kalmış olan delik ayakkabılarımızla onurumuzdur. Bize kalan o hiçbir surette ilişemeyecekleri, anlamayacakları acılarımızı taşıma irademizdir. Akçeli işlerin neler ve nasıl şekillendirildiğini bilmediğimiz için reva gördükleri bu üç kuruşla yaşayabilmeyi başarabilmektir bize kalan!. Yaşamayı önemli görmeyenlerin, yaşamı mühim bulmayan, zevat, erkân neyse ondan gayrisine hiçbir surette önemsemeyen bir aklın karşısında tek mal varlığımız bu çalınan hayatlarımızı geri alabilecek olma iradesidir. Ol bahiste, her yeri ranta, rüşvete, yolsuzluğa peşkeş çekerlerken unuttukları şey bu hallerini hiç unutmayacağımızdır. Simit çay ile hayatı idame ettirme önerilerini savunurken, yapmamışlardır lobi işidir, birliğimize milli iradeye kasıttır diye atfedilenler hep denk getirilenler kocaman bir palavranın, hesap vermezliğin sürdürülmesi adınadır. Kesin ve teyitli bilgi.

*****

Geçip gittiği çoktandır üzerine konuşmaya tenezzül dahi edilmeyen, ifşaatın sınırlarından epey hallicedir dışlanan, umursanmadıkça her şeyin daha da karmaşıklaştırıldığı iktidar oyunlarının biri bitip biri başlarken sessiz, usul ya da paldır küldür birdenbire görünen, yaşanan bir mesele olarak bozuk plak gibi hegemonyanın resmi geçidine şahit oluruz. Tahakküm kartları bilmiyoruz kaçıncı kez karılıp, paylaştırılırken bundan yaklaşık altı ay önce gördüğümüz hegemonik yapının çözümlenebilirliğini ne hallerde olduğunun gerçekliği çıplak gerçeği bir kez daha alelacele ötelenmektedir. Halkın gözünün içine baka baka paylaşılan yönetim pratiğinin giderek her şeyi sınırlandıran bir hükmetmeye doğru meyil etmesini alaşağı eden karşılaşmadan sonra her şey kaldığı yerden devam etmektedir. Bugünün ülkesi hep dünden kaldığı söylenip durulan, alınan mesajlara rağmen patavatsızlığın, kölelere emir yağdırımışçasına kapı eşiklerinde kotarılan pay etmelerin / had bildirimlerinin hemen tümüne de peşkeş çekilmeye devam etmektedir.

Bozuk düzenin yıpranan tüm ara bağlantıları yeniden gözden geçirilmekte, elbette faydamıza değil daha çok yaraya sahip olmamız için fırsatlar kollanmakta, şartlar olgunlaştırılmaktadır. Bilmiyoruz kaçıncı kez dönüşümün yekpare, tekliğe bağlı ve bağımlı, bağımsızlık bir yana terk tastamam efendiye muhtaç olduğumuzun zikredildiği bir güncellik yaratılmaktadır. Tüm edim dolayısıyla hayat dönüşün nam bu evrede komple derdest edilmektedir. Hegemonya kendi korunaklılığını muhafaza edebilmek için göz önünde hemen her an yeni yaralar açmaktan imtina etmemektedir. Bir bozgundan bir başkasına, bir olaydan bir başkasına sirayet edenlerin yegâne sonucu budur. İktidar oyunları hayatı yaşanabilir bir mesele olmaktan, çilenin çekilmesi için kotarılmış bir sürece evirilmektedir. Biyopolitik titrin içeriğini bed / fena olarak düzenleyen, denetim / gözetim toplumu için eldeki tüm imkânların seferber edildiği sonucun muktedir algısının, kapsamının dışındakileri için cehennem yaratımıdır. Birbirinden farklı yahut ta uzak görünen olayların arasında görünmez bir bağdır bu değindiğimiz niyet / çaba.

Yerle yeksan edilip, tuzaklandıkça daha fazla erkin - muktedirin sınırını geliştirmek istedikleri bir yapıdır. Her gün yeniden başlayan yirmi dört saatlik bir rutin toplamından ibaret değildir. Biyoiktidarın yeni diyerek paylaşıma açtığı üzerimizde denemekten hemen hiç yorulmayacağı yeni görünümlü eski fecaatler silsilesinden mülhemdir. Her etap, her dönemeçte yıkımı, tahribatı derinleştirirken bilinmesi gerekenlerin hegemonya ve bu iktidar şemasının devamlılığı için örtbas edildiği kimi yan unsurlar ile kotarılmaktadır. Hemen her şey bed / fena için yapılırken buna çaba sarf edilirken ortalıklarda kesilen ahkâm milletin iradesi olduğu / onun adına hareket edildiğinin yinelenmesidir. Bütün ülkenin iktidarı olduğunu avaz avaz tenkit ve tehditlerle dolu söylevlerden fırsat bulduğu her an yineleyen muktedirin her durumda ayrıştırıcılığı / kendi seçkin zümresinin bekası dışında hemen hiçbirisiyle muhatap olmayı istemediğini yineleyen bir okumayı mümkün kılar.

Felaket bile olsa hayırlısı ise ona da eyvallah çekilmesinin ön talep toplamasıdır. Halk / millet ayrımı yahut ta ifşaatı dur durak bilmeden sürdürülen biyopolitik hamlelerden bir diğeridir. Hakkaniyetsizce ayrışımın / yerginin iklimine bir çaba da bu iktidar kliğinden gelir. Sürdürülen hegemonya ile yoğunluğu arttırılmış olan baskı çabasının, bir dolu yasağın halen neden medet umularak, neye istinaden kotarıldığını gösteren bir durumdur. Özneler paramparça edildikçe ben'e teslim edilmiş bir yurdun tahsis edilmesidir söz konusu olan. Düzayak bataklığın içerisinde daha diplere sürülmenin gösterilip itilmenin gösterilip, dile getirilip en fena sonuçların olur bildirilme çabası devreye konulur. Yoksunlaştırılan özgün hayat değil tastamam linçe terk edilen sözdür. Biri bitmeden bir diğer yıkımın belletilmesidir. Gördüğümüz vesikanın ibretliği, dehşetengizliği sürekli yıpratıcı olan, kılınan özün ve tahayyülün her nasıl dönüştürüldüğünü, kalıcılaştırıldığını da göstermektedir. Görür müsünüz?

Birbirlerine tutturulmuş olan, eklemlendikçe, yeni bir karanlık sarmalının yeniden şekillendirildiği bir düzen meydana çıkmaktadır. Maddiyatla yüzeyleri belirginleştirilmiş, çıkarlara göre şekli şemalı gün aşırı halka karşı olarak geliştirilen bir düzenek imal edilmektedir. Rıza dayatımı için birbiri peşi sıra uygulamaya alınan hamleler, handiyse tüm pejmürdeliğin ayan beyan ortaya çıktığı yolsuzluk (hırsızlık) operasyonu sırasında asıl olan hedefin kimler olduğunu ve bu erkler arasındaki savaşta asıl kimlerin hayatı ne hallere inat ile koyduğunu cismanileştirmektedir. Müştereki paylaşanların henüz hiçbir şeyden haberdar olmadıkları, mütemadiyen sandık sandık diye bildirilen bir yerde sandıklara benzeş ayakkabı kutularının servetleri tam anlamıyla gizlemek için kullanıldığını bir çarkın, hırsızlığın vesikaları görünür kılınmaktadır. Hayatın bu kast sisteminin! en sonunda olan, en rutinine haiz olanların rüyalarında göremeyecekleri servet bölüşümlerinin halkların cebinden çalınanların gösterildiği bir yapımdır.

Giorgio Agamben modern biyopolitikanın iki yüzü olduğunu dile getirir. "Bireylerin merkezi iktidarla çatışarak kazandıkları alanlar, özgürlükler ve haklar, aynı zamanda da sürekli olarak bireylerin hayatını örtük ama gittikçe daha kuvvetli bir biçimde devlet düzeninin nesnelerinden biri yapıyor, bundan ötürü tam da insanların kaçıp kurtulmak istedikleri egemen iktidar için yeni ve daha tüyler ürpertici bir zemin yaratıyor. Bugünün gösterileni, tam da bu metinsel yapının sınırlarından ilerleyen geliştirilmeye devam eden bir yapının kendisidir. Kolaylıkla sindirilemeyecek hamlelerin bodoslama bir yığıntı / taaruz şeklinde yapılandırılması ehven diye nice fenalığın gerçekliğimiz haline dönüştürülmesidir. İstikrar nam düzen aklayıcının her defasında en umulmaz anlarda yardıma koşturulduğu bir yerde yalan olanın tahakküm ve hegemonik yapı olduğu bir kere daha kesintisiz bir biçimde paylaşılmaktadır.

Roboski'den Gever'e kadar yıkım ve hayata karşı taarruzların her ne boyutta olduğu yinelenebilir. Halen yurdun dört bir yanından çıkmaya devam eden insanların kemiklerinden anlaşılabilir bu mesele. Yüzleşme hesap sorma ve ötesindeki hakikati arama çabasında hep bir başlarına bırakılmış olan kayıp yakınlarının yüzleri ya da simalarından okunabilir bütün bu yazadurduklarımız. Genelin nasıl dönüştürüle, dönüştürüle düşmüş bir menzilde hep aynı şeylerin konuşulduğu, muktedirin canını sıkmayacak bir uzamda sınırlandırıldığı da anlaşılabilir bir ihtimal. Hayat çalınıp çırpılmaya en basitinden sınırlandırılmaya devam ettiği bu menzilde gasp edilenleri geri istemektir. Bu çabanın gerekliliğidir söz konusu edilmesi müesses nizamın hırsızlarına, katillerine, suç ortaklarına karşı yegâne çıkışımız. Siyasal erkânın bataklığından geri çıkabileceksek bu talan / yağma / kıyamın farkındalılığında direngenliği muhafaza ederek yaşanabilecektir. Gerisi laf-ı güzaftır.

Korkularla, aralıksız hiddet söylemleriyle, içleri hepimizden çalınanlarla doldurulmuş ayakkabı kutularıyla, kasalarla, rant için hevesle paylaşılan pastaları yüzlerine çarparak, yemediğimizi çıplak gerçeğin her ne olduğunu bildirerek başarabileceğiz. Şamarlatmayacağız, yedirmeyeceğiz ve daha da fenası ahlak timsali emsallere göndermelerin, hadislerin ve bedduaların yanında kendi bildiğini okumaktan sakınmayan erkin karşısında onca tehdidin, kepazeliğin, arsızlığın, umarsızca rant bölüşümünün sahnesinde başka bir çıkış şansımız yoktur. Sürekli tahrifat biteviye tenkit hiç olmadığı kadar çok ve sık yaftalamalar birbirini takip ediyor. Yaralanan, yarası çoğaltılan insanların hiçbir suretle isimleri anılmıyor, zikredilmiyor. Hegemonya kendi tiradını sergilerken Gezi'den, Gever'e, bugün Kadıköy'den Nisebin ve Cizir'e her yerde aynı acı cismanileşiyor. Yok, sayılanların, yok bellenenlerin hükümsüz sanılan hayatlarına taarruzların utanç vesikaları günü kapsıyor. Oysa acı ortaktır. Bunca kahredici, fenalık düzeninde, hırsızların güncelliğinde gören gözler için, susmayı tercih etmeyenler için hep ortaktır. İşitmek ve görmek bütün bu hakkaniyetsizlik düzenin hayat için lazım gelendir, elzem olandır. Geçit Yok!

>>>>>Bildirgeç
"Bir İçişleri Bakanı'nın Oğlunun Gözaltına Alındığını Basından Öğrenmesi Kadar Acıklı Ne Olabilir Ki?" - Hektor VARTANYAN - Radikal.Blog

"Bir İçişleri Bakanı'nın oğlunun gözaltına alındığını basından öğrenmesi kadar acıklı ne olabilir ki?"

Süre giden ve AKP’nin “Aşil Topuğu” addedilebilecek yolsuzluk operasyonuna dair söylenecek çok söz var. Hatta o kadar çok kelam var ki dillendirilmesi gereken, birkaç gündür kafayı toparlayıp hangi birini dile getirsem şaşırdım doğrusu. Şaşkınlığımı katlayan ve muazzam derecelere sevk eden ise Bülent Arınç oldu. Türkiye gerçeğine hiç yabancı olmayan ve önemli görevleri birkaç dönemdir ifa etmekte olan bir siyasetçiden "Bir İçişleri Bakanı'nın oğlunun gözaltına alındığını basından öğrenmesi kadar acıklı ne olabilir ki. " Cümlesini duymak acı tebessümlere sevk ediyor insanı.

"Bir İçişleri Bakanı'nın oğlunun gözaltına alındığını basından öğrenmesi kadar acıklı ne olabilir ki?" Türkiye’de yaşıyorsanız yahut bu toprakları az çok tanıyorsanız, bu “bilinçli safdillik”, bu yersiz soru karşısında dimağınıza meteor yağmuru gibi yağmaya başlar örnekler. Söylenecek çok söz vardır ama yine de Türkiye tek bir cümleye indirgenebilir: “Ne çok acı var. ”

Düşünüyorum, acaba bir bakanın oğlunun gözaltına alındığını televizyondan öğrenmesi kadar acı ne olabilir? Bakmayın böyle düşünüyorum dediğime, muhayyilemi zorlamama bile gerek kalmıyor, elini sallasan elli acıya çarpıyor. Bir bakan çocuğunun gözaltına alınmasından daha acı olan şey, o çocuğun gözaltında bin türlü işkenceden sonra kan kusa kusa ölmesi ve bir çöplüğe gömülmesidir mesela. (Tabi ki bir bakan çocuğuna bu yapılmaz, işkence bizim, bakan çocuğu olmayan çoğunluğun payıdır) Karakolların bilmem kaçıncı katlarından atılan, kaybedilen, geriye hüzünle güldükleri mahçup fotoğraflardan başka teselli bırakmayan çocuklar Türkiye’nin özetidir.

"Bir İçişleri Bakanı'nın oğlunun gözaltına alındığını basından öğrenmesi kadar acıklı ne olabilir ki?" Bir annenin “Hiç olmazsa bana dua edecek bir mezar verin, bana oğlumun kemiklerini verin” haykırışı olabilir örneğin, ne dersiniz Sayın Arınç? 20 yıldır her Cumartesi günü toplanan, ellerinde tanrı yadigarı kutsal bir kitabe gibi taşıdıkları solgun fotoğraflarla size oğullarının akıbetini soran Cumartesi Anneleri’nden bihaber olamazsınız değil mi?

"Bir İçişleri Bakanı'nın oğlunun gözaltına alındığını basından öğrenmesi kadar acıklı ne olabilir ki." Siz böyle sorunca aklıma gelenlerden biri de Ali İsmail Korkmaz oldu Sayın Arınç. Bir babanın oğlunun sokak ortasında “devletin destan yazan polisi” ve yandaşlarca linç yoluyla katledilişini izlemesi daha acı geliyor bana. Belki de farklı vicdan frekanslarından içleniyoruz hayata, bilemiyorum şimdi. Ahmet Atakan’ın babası daha mı az acı çekti peki? Oğlunun bir pelte gibi asfalta çakılışını izlemek, haberiniz olmadan içeri alınmasından daha çok acı veriyordur eminim. Ethem’in ailesi ne hissetti hiç düşündünüz mü peki Sayın Arınç? Ethem’in bir polis tarafından keyfiyetle başından kurşunlanarak katledilmesinin ailesine yaşattığı ızdırabın yanında sizin bahsettiğiniz yersiz ve namünasip vaziyet teferruattan bile sayılmaz bizler için.

"Bir İçişleri Bakanı'nın oğlunun gözaltına alındığını basından öğrenmesi kadar acıklı ne olabilir ki?" Oğlunuzun kucağınızda açlıktan yahut soğuktan donarak ölmesi olabilir mesela. Suriyeli mültecilerin yaşadığı açlığın üstüne soğuk da bastırınca yüzlerce çocuk can verdi. Wan’da konteynırlardan attığınız, derme çatma çadırlarda yaşama tutunmaya çalışan depremzede çocuklar var sonra. Oğlunun açlıktan dinmeyen ağıtlarını dinleyen, soğuktan moraran parmaklarına hohlayan bir babanın çaresizliğinin yanında yolsuz bakanlarımızın milyoner oğullarının mağduriyeti nedir ki? Halbuki tek bir ayakkabı kutusu, çikolata kutusu ya da malum bakan oğlunun evindeki kasalardan birinin içindeki meblağın %10u kurtarabilir tüm bu çocukları. Bunu bile bile o çocukların yitip gidişine tanık olmak nasıl acıklı bir çaresizliktir bilir misiniz? Mağduriyeti de kirlettiniz, Türkiye Tarihi’nin en güçlü hükümeti olmanıza rağmen bitmek bilmeyen bir mağduriyet edebiyatına sarıldınız. Kazançlı mağduriyetlerin, kısır, küstah ve kibirli mağrurlarısınız.

Bize hep sabahın beşinde gelirler Sayın Arınç. Kitaptan, poşudan, flamadan, posterden ve daha pek çok uydurma kanıttan atarlar içeri. Bizim babalarımızın da haberi olmaz genelde ve ne yazık ki televizyondan öğrenme ayrıcalığına bile erişemez çoğu. Suçumuzun ne olduğunu anlayana kadar en az iki yıl yatarız. Pankart açtığı için gençliğinin en deli çağlarını ışıksız hücrelerde çürüyerek geçiren gençlerin varlığını bilmekten daha acıklı ne olabilir ki?

Son kertede bu denli büyük bir yolsuzluğu bu toplumun, sağlıklı işleyen adil bir soruşturma süreci ve kusursuz bir hukuk sistemi neticesinde değil de, kirli güç çekişmelerinin bir sonucu olarak öğrenmesinden daha acıklı ne olabilir ki?

Çok acı var. ”Ne çok acı var. ”

* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bireyi neredeyse dakika sekmeksizin nefessiz bırakışı karşısında hala "akil" olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural ve kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınabilmesi. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle, koşar adım kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor günahıyla sevabıyla. Sözün tamama erebilmesi, kelam olarak ortaya atılanların işitilmesi ve ortaklaştırılması ile mümkündür. Söz, bahsin çoğaltılması için mevzunun anlaşılabilmesi için bir anahtardır. "Bir İçişleri Bakanı'nın oğlunun gözaltına alındığını basından öğrenmesi kadar acıklı ne olabilir ki?" başlıklı yazısında Hektor VARTANYAN bütün bu birleştirmeye çabaladığımız sözün devamlılığında okunmasını salık vereceğimiz bir ibreti paylaşmakta. Sözü işitmekten uzak kalmaya devam edenlerin, işledikleri suçların, ettikleri sözlerin açmış olduğu yaralar okunmasını salık verdiğimiz bir metinde paylaşılmakta.. Hektor VARTANYAN'ın ve Radikal.Blog'un anlayışlarına binaen metni sayfamıza alıntılıyoruz..

..Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam...İyi Haftalar...

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Dönüşüm - Gentrification Belgeseli - Yönetmen Hakan TOSUN - Youtube
Hemzemin Forum Postası
Turkish Capitalist Modernity And The Gezi Revolt - Ahmet ÖNCÜ - Journal Of Historical Sociology
“Gezi Parkı Eylemleri: Türkiye’de Toplanma Özgürlüğü Hakkı Şiddet Kullanılarak Engelleniyor” - Uluslararası Af Örgütü
Gördüm - Bir Gezi Parkı Direnişi Belgesel Filmi - Documentary Film - R H - Vimeo
Sesli Meram: Deuss Ex Machina Kayıt Bloku.. Geçtiğimiz Günlerden Ses ve Söz
Vesayet, Siyaset, Rezalet - Nuray MERT - Birgün
Oğlan Yakalandığı İçin Biz De Yakalanmış Sayıldık… - Ümit KIVANÇ - Riya Tabirleri!
Gezi’nin Sonrasında Yürüyebileceğimiz Zemine Dair Notlar - Gürkan AKGÜN - Sendika.org
Pabucumun Demokratları!. - Ceyda KARAN - Taraf
Bizim Yüzümüze Nasıl Bakacaksınız? - Ali Murat İRAT - Birgün
Halk Haddini Bilecek - Misak TUNÇBOYACI - Jiyan
“Devlet Yaşamlarımızı Çalıyor” - Devrimci Anarşist Faaliyet - Anarşi Haber
Polis Size Tesbih, Bizeyse Silah Çeker... - Kemal BOZKURT - Radikal.Blog
Demirin Tuncuna, İnsanın P... - Bedia Ceylan GÜZELCE - İnsan Haber
Hepiniz Defolun, Bu Ülke Bizim! - Aktüel Gündem - Sendika.org
"Biz Başka Alem İsteriz" - Foti BENLİSOY - FB' Blog
Elinizdeydi Bütün Komploları - Ahmet HAKAN - Hürriyet.com.tr
Dindarları Sokağa Çıkamaz Hale Getirdiniz, Yazıklar Olsun Size! - Mehmet BEKAROĞLU - Fikir Zamanı
Bir Kültürel Coğrafyanın Can Çekişmesi - Nazan ÜSTÜNDAĞ - Bianet
Neoliberal Otoriterizmin Kurumsal Aşamasına Geçiş ya da “Aşk Bir Dengesizlik İşi…” - Ahmet BEKMEN - Başlangıç
Yörük: Gezi'nin İkinci Dalgası Gelebilir - ETHA
22 Aralık Kent Mitingi - Yaşar ADANALI - Mutlu Kent
İktidar Bloğunda Parçalanma - Halil ÇELİK - Toplumsal Eşitlik
Mesane Çatlayınca! - Hikmet PALA - Pomak News
İran ile Dış Ticaret İstatistikleri - TÜİK
Yeni Türkiye Mi Demiştiniz - Rober KOPTAŞ - Agos
RTE vs. Cemaat - Ahmet ŞIK - Ahmet ŞIK Twitter Hesabı
AKP Ne Yaparsa Yapsın, Artık Çok Geç! - Ahmet ŞIK - Jiyan
Cemaat-Hükümet Savaşı: Hasar Tespit Raporu-1 - Ruşen ÇAKIR - RÇ' Blog
Demirtaş: Hem Yolsuzluk Hem Paralel Devletle Hesaplaşılmalı - ANF
İşte Soruşturma Odağındaki Rıza Sarraf'ın Para Trafiği Şablonu - T24
'Bağış Yaptım Ama Kimseye Para Vermedim' - Gazete Vatan
Krizin En Soğukkanlı Gazetecisi: Komplo Teorisi Kurmak ve Ona İnanmak Dindarların Bir Tür Alamet-i Farikası Oldu - VivaHiba
Madem "Kutu" Açıldı, Hırsızı Hırsızın Eline Bırakmayalım! - İşçi Mücadele Derneği
Ortam Ne Şeker! - Cenk İSTANBULLU - Jiyan
‘Ortaya Dökülenler Daha Yüzde 10 Bile Değil’ - Yavuz BAYDAR - YB' Blog
İşte Rüşvetin Konuşmaları - Aysun YAZICI - Taraf
Adli Kolluk Yönetmeliği'nde Değişiklik Yapıldı - Hürriyet.com.tr
Emniyet'te Yeni Görevden Almalar - Ntvmsnbc.com
Görevden Almalar Maliye ve TRT'ye Sıçradı - Fevzi KIZILKOYUN - Aysel ALP - Hürriyet.com.tr
908 Bin Lirası Çalındı Ama Şikâyetçi Olmadı - Cumhuriyet
İçişleri Bakanı Muammer Güler Hakkında Savcılıktan Çok Kritik İddialar - Radikal.com.tr
Fatih’in Mağdurları Konuştu - Billur ÖZGÜL - Taraf
SDP'lilerden Hırsızlara Karşı Eylem - Gelecek Gazetesi
Vurgun Talimatı Erdoğan'dan! - soL
BDP: Bir Daha Asla - Basın Açıklaması - Ötekilerin Postası
Maraş'ta Polis Saldırısı! - Alınteri
Maraş Anmasına Yasak: Otobüsler Durduruldu - Ötekilerin Postası
AKP Çalıyor Depremzede Üşüyor! - Emek Partisi
Balbay Kararı ve Tutuklu Vekiller - Rıza TÜRMEN - Milliyet.com.tr
ÇHD'li Tutuklu Avukatlarımızla Dayanışmaya Çağrı - Basın Açıklaması - Baran TURSUN Vakfı
24 Aralık’ta Silivri’deyiz - Hüseyin ASLAN - Birgün
Derin Yara - Akın OLGUN - Birgün
Devlet Hepimizi Ölümde Ve Sakatlıkta Eşitledi - Serdar UĞURLU - Fraksiyon
İçimizdeki Yanık Kokusu - Ercan KESAL - Radikal
Maraş Katliamı Belgeseli - Unutturulanlar - Youtube
‘Hayata Dönüş’ün Tanığı Anlatıyor: Ateş Yoktu Ama Yanıyorduk - Funda TOSUN - Agos
19 Aralık.. - Pazartesi Dergisi
Devlet Unuttu, Biz Unutmadık - Gülvin AYDIN - Bianet
25 Soruda Büyük Direniş - Yürüyüş Dergisi
‘Vedat Aydın, Aytekin Özen Kontrolünde Öldürüldü’ - Demokrat Haber
Muhafazakar Faşizm! - Özgür Gelecek
Ahmet Şık, Nedim Şener, Hilmi Hacaloğlu'nun Konuk Oldukları - 32. Gün Programı
Hüda Kaya: Dosyalar Zaten Başbakan'daydı - ETHA
NYT: Operasyon Hükümeti Paramparça Edecek Çatlağın İşareti - Vagus.TV
Girelim Büyükçe Bir Odaya - Tunç TOKER - Jiyan
Döşenmiş Yollar - Kemal BOZKURT - Radikal.Blog
Dünyanın İlk 10’una Türkiye Rüşveti Girdi - Milliyet.com.tr
Drecksarbeit - Özlem TOPÇU - Die Zeit
87 Billion Euros In Suspicious Transfers From Iran - Sundays Zaman
The End Of Erdogan? - John Hannah - Foreign Policy
The Deep State - Dexter FILKINS - New Yorker
Turkey's Erdogan Says 'Dark Alliances' Behind Graft Inquiry - Humeyra PAMUK / Ece TOKSABAY - Reuters
Beşikçi ve Kürdistan’in Gerçekliği - Bülent KÜÇÜK - Jadaliyya
Nusaybin'deki Rojava Mitingine Polis Saldırısı - ANF
Batman 'KCK'de Ceza Yağdı - Nu Haber
The Political Science Of Syria's War - Marc LYNCH - Foreign Policy
Suriye Adra'da AKP'nin Çeteleri 'Koyun Gibi Kestiler'! - soL
UN Appeals For A Record US$6.5 Billion For Syria Operations in 2014 - UNHCR
Fadime Ana ve Oğlu Mehmet - Gökçer TAHİNCİOĞLU - Milliyet.com.tr
Cinayette Dokunmadılar Yolsuzluk Operasyonunda Attılar - Toygun ATİLLA - Hürriyet.com.tr
Kamu Görevlilerine Valilik Kalkanı - Uygar GÜLTEKİN - Agos
Polis-Asker İkileminde Hrant Dink Cinayeti - Erdal DOĞAN - Taraf
Er Sevag'ın Tanığı: İfademi Baskıyla Değiştirdim - İsmail SAYMAZ - Radikal
1976’dan 2011’e, Balıkçı’dan Amaslidis’e - Serdar KORUCU - Agos
Bizim Buraların ‘Yalan ve Hile’leri Bitmez - Ayşe GÜNAYSU - Özgür Gündem
Ferhat Gerçek’e 3,5 Yıl, Sakat Bırakan Polise 2,5 Yıl Hapis - Ayça SÖYLEMEZ - Bianet
KESK Grevde; Emeğimizi Çalamayacaksınız - Politeknik
Asgari Ücret Gerçeği: Çocuğuma Verecek Simit Param Yok - Vedat YALVAÇ - Sema BARBAROS - Evrensel
Pro-AKP Media Flop As Corruption Charges Swell - Pınar TREMBLAY - Al Monitor
Mesele Bir Kentin Dönüşümü Sadece Cepten Cebe Konan Para Değil - Nilay VARDAR - Bianet
Istanbul In Transformation - Başak TANÜLKÜ - Open Democracy
İnşaat Ya Resulullah - Birikim Dergisi
Ağaoğlu Belediye’den Alamadığı İzni Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan Almış! - Jiyan
Çukur Derin, Hedef Yüksek - Esra ARSAN - Evrensel
Sabah ve ATV’nin Yeni Patronu Taksim Projesi Müteahhiti - Yeşil Gazete
Türkiye, İnternet Sansüründe Birinci - Evrensel
Turkish Journalists Caught In Cross Fire Of AKP-Gulen Conflict - Amberin ZAMAN - Al-Monitor
Hapisteki Gazeteciler İçin Kayıtlara Geçen İkinci En Kötü Yıl - CPJ
İnsanlık ve Gelecek Üzerine - Mustafa İŞİTMEZ - Halkın Nabzı
Asıl Değerli Yalnızlık - Karin KARAKAŞLI - Agos
Babalar - Murat UYURKULAK - Özgür Gündem
Kertenkele (Oğul) - Journalist Cassandra - Jiyan
25 Kasım; Uluslararası Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele ve Dayanışma Günü - Duygu DOĞAN - Pomak News
Don Kişot İşgal Evi Anlatıyor.. - Tohumdan Hasada Ekolojik Yaşam - Açık Radyo
Kıs Güneşi - Yiğit KARAAHMET - Taraf
tarif etme yap kardeşim - Cüneyt UZUNLAR - Açık Koyu
Fil Tepişmesinden Temiz Türkiye Çıkar Mı? - Mustafa SÖNMEZ - MS' Blog
Şimdi AKP Ne Yapacak? Yardımına Kimler Koşacak? - Gün ZİLELİ - GZ' Blog
Gezi ve Sen - Hande COŞKAN - Jiyan
“Gezi Ruhu” ve Gençlik: Gerçekler ve Mitler - Y. Doğan ÇETİNKAYA - Başlangıç
Giysilerimizdeki Kan Lekelerini Temizletmek İçin Buluşuyoruz - Temiz Giysi Kampanyası
'Vicdan'ın Sonuçları Açıklandı - Hrant Dink Vakfı
inan6666: Bu İşte Bir Miks Var! - Ağır Müzik
Oldskool’a Geri Dönüş - İlker Cihan BİNER - Sanatatak
Bir İnsanı Sevmekle Başlayacak Her Şey - Ercan ÇETİNKAYA - Jiyan
Vatandaşı Olmasak Eğlenceli Ülke Aslında: Operasyonun En İyi 55 Paylaşımı - SosyalMe
Harf Almasa Da Olur - Elif KEY - Mağlubiyet Müzesi
Arseni Tarkovski: İlk Buluşmalar via Newalaqasaba
Açık Gazete'de Susan Buck Morss'la Söyleşi - Açık Radyo


Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan - Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
DinamoPromo InquiriesMakina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
---------------------------------------------------------
>>>>>Info Go-R-Sel
gezi-nd-4 by nature desert via flickr

>>>>>Poemé
Bıktım Böyle... - Turgut UYAR

Üç yıl sonra mıydı bilmiyorum
ama ekimin onbeşiydi biliyorum
ekimin onbeşiydi ama
ekimin onbeşinde ne oldu bilmiyorum
herkesin sular gibi dağıldığı ama herkesin
bir sur önünde miydik bir yolda mı
semtini bilmediğim bir karakolda mı
sonra topluca bir bahçede durduk

bıktım böyle sayrılıklardan
ateşim çıksa neyse ne
neyi bıraksam aklımdan bir suya karışıyor
bir büyük savaşda Kıbrıs kıyılarında
vurulan ve ölen bir askerin
çelik miğferi gibi
dipde ışıltısını görüyorum yalnız
elimi eteğimi çekiyorum bahçeden
sazlıklara vuruyorum belliğimi

zalim bir ilk yazdı ama yaşadığımız
işte bunu unutmamalı unutmamalı
bir ölüm nefes alırken bir dudakda
öbür bütün şeyleri nasıl anlatmalı
miğferin paslandığını usul usul
bir yangının söndüğünü
ve suların pırıl pırıl kaldığını
bir otobüs Mersin den Mardin e giderken

o zaman aşkınla dol kalbim
nerden ne kadar derlediysen o kadar
senin kendine seçtiğin alameti farika
uzun bir gece görünümünde geçerli hala

Kaynakça: Şiir.gen.tr

Comments