Deuss Ex Machina # 494 - arte nuntium

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_494_--_arte nuntium

07 Nisan 2014 Pazartesi gecesi "canlı" yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>sesli meram muhteviyatı<<<<<
1. Emea - Dampier (Partapart Records)
2. Emea - Aoraki (Partapart Records)
3. Marat Shibaev - In The Early Morning (Lantern)
4. Marat Shibaev - Sliding (Lantern)
5. Sven Weisemann - Evolver (Telrae)
6. Sven Weisemann - Elution (Telrae)
7. Efdemin - Solaris (Dial)
8. Efdemin - Parallaxis (Dial)
9. Azari & III - Hungry For The Power (Sei A Remix) (Dim Mak Records)

arte nuntium
(494)

“Savaşları karıncalar da yapar, devletleri arılar da kurar, servet ve zenginliğe hamsterlarda da rastlanır. Ama senin ruhunun izleyeceği yol başkadır, ruhunun hakkı yendi de onun zarar görmesi pahasına başarılara kavuşacak oldun mu, mutluluk çiçeklerini asla koklayamazsın. Çünkü ‘mutluluk’ denen şeyi ancak ruh duyumsayabilir, ne akıl, ne karın, ne kafa ne de para cüzdanı…” (Herman HESSE - Öldürmeyeceksin)

Doğru diye bildirilen, hakikatin o olduğu zikredilenin, yalansız dolansız olduğu zikredilip bir türlü görünümün berraklaştırılamadığı söylemlerin güncelliğine her ne yana dönerseniz, her ne fikirde olursanız olun her duruma karşı söz hakkınızın bulunduğu aklınızın kıyısında canlı dursa da burasının Türkiye olduğunu hatırlatan öğelerle karşılaşmanız mümkündür. Tepkimelerin belirli bir düzenekte burasının neresi olduğunu asla eksiltmeden, üzerine tek bir söz bile ilave etmeden gösteregeldiği bir yurt tahlili ile baş başa kalınır. Mümkünatsız olduğu zikredilenleri benzerleri dünyanın hemen her yerinde olduğu, bulunduğu söylenip durulan şeylerin nasıl bu ülkeye mahsus olduğunu anlamlandıracak karşılıklardır değinmeye çalıştığımız. Biteviye bir tekrar döngüsünde, ancak dikkatle bakıldığında normal olmayan şeylerin düzgün, derli toplu ve olması gerektiği gibi tavırlarıyla karşılanmasıdır anlatmaya çalıştığımız. Kendine özgün bir ülkenin, lafta değil hakikatte özgür, tahayyüllerin önünün bağnazca müdahaleler, başta kimilerince ‘anlamlı’ gelse de neden sonra unutturulmaya çalışılan ket, engellemelerin vuku bulabildiği, sıradan sayılabildiği bir ülkedir burası. Kimilerinin referandum döneminde hayatımızın hatalarından birisini yapmıştık işte diye geçiştirebildikleri bununla temize çıkıp günü kurtulabileceklerini, aynı su altına bir kez daha girmeye gayret ettikleri bir ülkedir burası. Tutturulup gidilen sandık bahsinin bile hokus pokus hızlılığında perde arkasında dönüştürüldüğü bir tabi iradenin pardon devletlunun beklentisi doğrultusunda düzeltildiği, bu yapılamıyorsa provokasyonun taşeronluğunun devreye sokulduğu seçimlerden çok bu hak gasplarının konuşulduğu, tartışıldığı nihayetinde de her şeyin sonuçsuzluğa mahkum edildiği bir portreden okuyabilmek mümkündür bu ülke bahsini.

Her şey normalleştirilirken, şeffaflaştırılırken, bu dile getirilirken sade ve sadece oy verilen sandık kutularını ve ele sürmekten artık vazgeçilen boyalardır normale çekilen gerisi bildiğiniz tiyatronun kendisidir. Madrabazlığın, hilelerin çoktandır olağan addedildiği, “Ne var yani siz de iktidar olsanız sonuna kadar  bu özel imkanları değerlendirirdiniz” cümlesinin kurulabildiği bir yerdir bu bahis en başından bu yana değindiğimiz ülke ve onun hakikati. Bilmiyoruz kaçıncı kezdir ama asla aslında son olmadığından emin olduğumuz yapılandırma, düzenleme, dönüşüm ve yenilik kelimelerinin hem içeriklerinin boşaltıldığı, hem de yapılanlarla bunları tarumar düzeninde kalkan edildiği, bellendiği bir ülke hayaldir şimdi ise otuz iki kısım tekmili birden gerçek! Muktedir tekleştikçe, her şeyi bir tane ve yegâne değişmez, kural gibi olarak zikrettikçe, uyguladıkça gerçeklik burada değindiğimizin sağlamasını yapmaktadır. Sağlama alınan, doksan yıllık ezberlerinin tozunun bile kaldırılmadan yinelenmesidir. Sağlama alınan her şeyle yüzleşiyoruz bahsinin nasıl bir kandırmaca olduğunun ifşasıdır. Biçimsiz, şemailsiz yekten yargılayan, ikinci bir seçenek, üçüncü bir önermeye daha en başından tüm duyargaları kapalı demokrasinin ilerisi böyle böyle yükseltilir. Sadece düne aitmiş gibi görünen nice vesikayı birbirine eklediğimizde ortaya çıkan suretle beraber tüm bu yekpareliği teyit edebilmek mümkündür. Asıl olan bu hallere konulduğumuz, bunca hoyratça terk edilişimiz ve gözden çıkartılmış olmamızdır.

İktidar denilen mefhumun karşısında nümerik sayılar dışında, vergi vermesi zorunlu sayılar tabi bir de oy zamanı hatırlanan kimlikler olmanın ötesinde varlığımızdan çok yokluğumuz üzerinden yükselen bir yerdir burası, bu ülke. Vahamet hep bu ağır ve yaftalara ev sahibi, genellendirmelere haiz olan cümlelerin altındadır. Vahamet kendimizi korunaklı hissettiğimiz menzilin böyle varsaydığımız dört duvarların bile yıkılmış olmasıdır. Yerle yeksan edilen sınırlı güvenceliliğimizdir. Yıkılmayan son duvarlar da gizlimiz, saklımız olduğu için değil nasıl bir pespayelikle hemhal olduğumuzu özetleyecektir. Kral çıplakken, bunca eğrilik meydandayken halen uğraşılan, hedefe konulanların değişmediğini gösterendir “yıkılan duvarlar” mecazı. Yoksunlaştırılan, yok sayılan hiç edilenin tam da üzerine basılıp durulan burası Türkiye yok öyle söylemi ile bağdaştığını da kaydetmeliyiz. Vuku bulan şeylerin, hep rastlantısal öylesine beyhude ve kendiliğinden olmadığı afakî bir biçimde gerçeğe dönüşmektedir. Sinop’ta ağaç kıyımının pervasızlığı iki yüz otuz beş bin ağaç gibi felaketin boyutunu meydana uluorta bırakan sayıdan bile bulunabilir. Bir hidroelektrik santrali kaç doğa kıyamıdır sorusundan önce medeniyet düşmanları gelişmemizi istemiyorlar sayıklamasında burasının her neresi olduğunu anlayabilirsiniz. Tıpkı Dicle nehri üzerine yapılmak istenen üç adet hidroelektrik santrali için Enerji Piyasası Denetleme Kurulu’nun onayın neredeyse jet hızıyla geçmesinden fark edebilirsiniz burası her neresidir. Dönüşüm ve devinim veya yenilik yok ederek, izleri kayıp ettirerek en önemlisi kendi neslimizin tapulu malı olmamasına rağmen doğaya kastederek şekillendirilen bir heyuladır. Sorgulamak ya da itiraz etmek bu noktada hainlik denilenlerin seslendirilmesine yeter de artar bir kez daha. Hali hazırda yapımı süren üçüncü köprünün hemen her gün Kuzey Ormanlarını biraz daha, biraz daha eksilttiğini gördüğümüzde asıl bahsin her ne olması gerektiği anlaşılacaktır. Hainlikten ziyade, geleceğin ranta ve aslında hiçbir halta yaramayacak bir köprüye koca kentin ciğerlerini emanet ya da rehin değil katledilmesidir karşılaştığımız. Bilgi yumağında enikonu her şeyin çözümlenmesine ihtiyaç duyulmayacak bir biçimde ortalığa serili olan gerçek kendini tanımlandırmaya devam etmektedir. Halin perişanlığını ortaya döken az biraz da budur. Bu ülke bahsinin büyüklenmesinde nelere sahip çıkıldığı nasıl vatan millet sakarya nüvesi üzerinden ya yanımızdasınızdır, ya karşımızda vurgusu ve ikilemleriyle her şeyin saçma sapan bir sığlığa hapsedildiği anlaşılacaktır. Burasının neresi olduğu artık aleniyete kavuşmaktadır sonsuz tekrarlarda.

Kent suçlarının hanesine her gün bir başka halka eklentilenirken, hazır seçimlerde geçmişken, geçip gitmişken asıl mesele olan insanlık suçları bahsinde bu felaket gidişat, bu obez iştah biteviye güncellenmeye devam edilmektedir. Handiyse en başından bu yana devletçe taraf olunduğu ilan olunan Suriye savaşında kargaşayı diri tutup insanların canlarının kaybolmasına müsamaha gösterilen bir tavır ile karşılaştığımızdır. Sınır kapılarımızın delik deşikliği, hasbelkader kayıt altındayken yeri geldiğinde mangalda kül bırakılmayan vatan sınırlarının bizatihi her şeyin, kayıttayken göz önünde gerçekleştirilmesi Kessab gibi kentlerin boşaltılıp tahrip edilmesi yanında ve yöresindeki yerleşimlerde yaşayanların ölümle tehdit edilmeleri hemen her şeyi meydana sermektedir. Ermeni nüfus göç ettirilirken alelacele Lazkiye’ye aralarından yaşlı yirmi birinin de Samandağı’na getirilmesi ile sözüm ona hayatlar kurtarılmıştır. Bin dokuz yüz on beş’in yarattığı sarsıntının kendisi yüzüncü yılına bir kala bir kez daha yaşatılmıştır. Erkânı devlet, İttihat ve Terakki’nin zulmettiğini yapıp ettiğini, taşeronlarına ihale ederek, mücahitlerin kıyamlarını ve yağmasını sürdürmelerinin güvencesini bunca yıl sonra tekrardan sahnelemektedir. Ne de olsa burası Türkiye’dir. Bir yanıyla bu gerçekliklerle yaşarken öte yandan Alevi-Nusayri nüfusun da sınırımızın öte yakasında kıyamdan geçirildiğinin haberleri takip etmektedir. Bahsettik ya, savaşın en başından bu yana tarafgirlik hayatların sorumsuzca zaptına ve yok edilmesine yancılık olarak bir kez daha birilerinin, hiç tanıyamayacağımız birilerinin geleceğini çalmaktadır. Burası böyle bir ülkedir. Büyük ülke masalının büyüklüğünü ve kıvançlanılan şeylerin arasına savaş suçları da eklenmektedir böyle böyle. Seymour Hersh’in makalesinde yer verdiği şekliyle sârin gazı ile kitlesel kıyamın temellerini atan bir ülke olduğumuz ifşaa olunur. Koca bir kent tarumar edilirken bir şekilde kıyam için gerekli olan malzemelerin güzergâhı olduğumuz, devletin bilgisinde bunların taşındığı ifşaa olunur. Bilgi, belge ve söz ortadadır. Lakin Hersh gibi bir gazeteci de paraleldir. Alabileceği yegâne yanıt odur!

Kesintisiz bir uzamda yerle yeksan edilen üzerinde tepinilerek, çekiştirilerek, kıyasıya hırpalanarak daha fazla zorlayarak istikbali sağlanmaya çalışılan şey zulmün kanıksatılmasıdır. Ne yapılırsa bu erk eliyle hayırlısının tabidir ki o olduğunun idrakidir, savunuşudur gördüğümüz, ne fena. Kanıksatılabilen zulümlerle yolun kesiştirilebilmesidir gerçek. Yüz altmış dokuzuncu yılını tarihinde eşine az rastlanır zorbalık ve kıyamla kutlayan! Bir teşkilatın huzur ve güven ortamının teminatı diye Evren’in sayıklamasının tekrarlanmasıdır dert olan. Bütün suretin gerçekliği halen ortadayken “destan yazdılar” diye cümlelerin kurulabilmesidir düşündürücü olan. Temelleri gün öncesinde atılan, her gün sözüm ona değişikliklerin gerçekleştirildiği Mit Yasasına dair eklemelerle bu şemalsizliği daha da kalıcı, kurcalanamaz ve sorgulanamaz kılacak; -bir bin dokuz yüz seksen dört- yazınsalından hakikatine varmamıza yol verilecektir. Belediye seçimlerinin açıkça bir iktidarı onama, onaylama, her şeyine a’dan z’ye olur verme referandumuna dönüştürüldüğü bir o kadar hile ile hırsızlığın bir dolu gaspın gerçekleştirildiği sözüm ona işte bu demokrasi dersinde, millet bize temizlik yetkisi verdi buyrulmasıdır bizatihi sorgulanması öncelikli olan, asıl dikkatle takip edilmesi gereken.

Yıkım ve tehdidin birbiri ardına ve bunca sık yinelenebildiği bir ülkede olağanın artık olağanüstü hallerden mürekkep olduğunu biliyoruz. Her yeni gün bu kanıksatılmaya çalışılan boyunduruk düzeninin bekası adına çok daha fazla mengenenin sıkıştırıldığı bir kapanın kendisidir bu ülke. El birliğiyle böylesine dönüştürülüyor. Her ne yana dönersek dönelim her nasıl davranırsak davranalım hükümran olan dil erke ait söz bizim, sıradan olanın tahayyüllerini bozguna uğratmak adına kah Roboski’de, kah Kessab’da, kah Samandağı’nda, kah Ceylanpınar’da kısaca her yerde ve her şekilde tahakkümünü eylemeye devam etmektedir. Burası Türkiye yok öyle bahsi bir bakarsınız Roboski’de gözaltı olarak kendini hatırlatır. Yirmi iki kişi sınır ticareti yaptıkları için devlet ağzıyla kaçağa gittikleri için gözaltına alınırlar. Makamlar ve mevkiiler işte böyle derinlemesine, çözümlenmesi beklentilenen bir kıyamı örtbas ederken geride kalanlara da hayatı dar etmektedir dar. Van’da, Rojava sınırına kazılan hendekler için düzenlenen eylemde dört genç gözaltına alınır. Beş yaşındaki bir çocuk da polislerce darp edilir. Çocuklarına kıymaya doymayan ülke için bu sınırların her ne manaya geldiği bir kere daha özet geçilir. Öte yandan da oralarda kamuflaj ile yedi, yirmi dört yapılanlar, ülkenin batısına gelindiğinde ise mutlak biat adına destan yazanlar olarak alkışlananların Greif-Hakan Plastik işçilerini derdest ederken kendini gösterir. Ankara’ya yürüyen Yatağan İşçilerinin, haklarını gasp edenlerden geri almak için verdikleri mücadele karşılığında gaz ve copa dönüşüp her zamanki kadar ağır zapturapta evirilmektedir. Gezi Direnişi sırasında gözünü bir fişek yüzünden kaybeden, bu anları da kaydeden Okan Özçelik’in, hem derdest edilip hem de hayatına kast edilen Hakan Yaman’ın akıbetlerini hazırlayanların! İçişleri Bakanlığı nezdinde sağırlıkla, inat ve itinayla kayıtsızlıktır. Hopa’da katledilen, Metin Lokumcu için tazminata İçişleri Bakanlığı’nın “Kamu düzenini bozdu ve öldü, ne tazminatı” bahsini yineleyebilmesindedir saklı duran burası Türkiye bahsi. Adaletsizliğin gün yüzü bulduğu bir ülkedir. Kıyamların ardının yanıtsız konulmasından zerrece hicap duyulmayan bir yerdir. Nereye istiyorsanız oraya başvurun, burası bizim dediğimizin ötesine ulaşmayacak bir menzildir diklenmesinin tam da üzerindeyizdir işte. Görünenler ile gerçek kısacık bir aralıkta bir görünüp bir kaybolan sırra kadem basan bir olgu değildir hemen hiç öyle olmamıştır. Burası Türkiye sözünün vurgusunun altında ve kıyısında her şeyin nasıl muntazam bir özen ile müesses nizamın vesayetini tanımlandırmak ve muhafaza etmek adına şekillendirildiğini özetleyen örnekler ile doludur. Bir kıssadan çok daha fazlası yaşadıklarımızın hakikatindedir. Yaşatılanların tamamı bir karşıtlık veya etkiye-tepki değildir. Sözsüzlüğün reçetelendirildiği, daha fazla itaatin zikredildiği, her yerde ve her şekilde aslen demokrasi bahsinin boşa çıkartıldığı, sorgusuzluğun tavsiye olunduğu bir ülke bina olunmaktadır. Sağlam iradenin ortaya koyduğu her an ve her şekilde, sacayakları desteksiz, korunaksız, daima diken üstünde, tehditlere karşı, her yanındaki düşmanlara karşı, akla ve fikre karşı rehinelikten başkası değildir. Sağlama alınmak istenen son tahlilde sıra neferliğidir. Sıranın sessiz her şeye uyumlu ve itaatkar üyeliğidir teklemeksizin bir an bile düşünmeksizin. İkinci defa bir ikaza gerek olmaksızın riayettir.

Burası bir denklik mabedi değildir. Herkesin ve her şeyin bir karşılığının olduğu bir yer değildir. Sözün, kelamın, sesin yakının kesintisizleştiği bir mefhum değildir. Aksaklığın giderilmesine geç de olsa çalışılan bir yer değildir. Eksiğin veya gediğin tükendiği bir yer asla değildir. Her an ve her şekilde tahakküm ve ona el verenlerin, yönünü çizenlerin yok öyle dediği, demekten kaçınmadığı bir yerdir burası, bu ülke. Hemen her anında “küçük” birer kıyamet koparken tam anlamıyla curcunanın, alaya almaların devam ettiği bir yerdir. Oturduğumuz yer, üzerinde adım attığımız topraklar bir yas evinin kendisiyken düğün bayramın yapılmasının salık verilebildiği bir tımarhanedir bu ülke. Bugünün ülkesi yanıtsız soruların havada kurşun kadar ağır yankılanmaya devam ettiği bir platodur. Düşlerimiz eksik, hayallerin tamamlayıcı olan kelam, ümit berhava, gün karanlık gece zorbalıkla hemhalken söyleyin nasıl etmeli, ne yapmalı da derman bulmalıyız. Burası Türkiye bahsi sürekli güncellenirken, her şey eksik gedik konulurken, yılgınlığa teslimiyet için, karanlığa rehin kalmak için çok daha fenalarının katara eklenebileceğinin ifşa olunduğu, gösterildiği bir ülkede ne yapmalıyız ki gerçekten sözü işitebilelim, itirazları kaile alabilelim. Devletten önce, muktedirden önce, neoliberalizm çarklarında yok olmadan önce.

>>>>>Bildirgeç
Sahici Midyeler - Bülent USTA - Birgün Gazetesi

Kimse inanmasa da devletimizin çok güzel planları varmış bizler için. Hükümet üyeleri de, onları televizyonlardaki programlarına çıkarıp uzun uzun söyleşen, övgülerle dolu manşet atanlar bile inanmıyormuş ya o planlara, siz onları da, yapılan planları da boşverin. Yaptıkları seçimlere bile inanmayanlardan ne beklersiniz, rüyalarında bile oyları sayıp duranlardan. Öğrenciyken bazen o kadar çok okey oynardık ki, rüyalarımızda da okey taşlarını sayardık, fena sıkıcı bir işti. Okey oynamaya benziyor aslında biraz seçimler, elindeki taşları doğru bir biçimde dizmen yetmez, karşı tarafın da dizdiği taşları tahmin etmen gerekir ki, doğru taşı beklediğinden emin olasın. Ama görüldü ki, taş çalar gibi oy çalınıyormuş, sonra gel de inan yaptıkları işe, söyledikleri söze…

Belki de bu yüzden fena halde sıkıldığım oluyor bu ülkeden, kimse bir şeye inanmıyormuş gibi geliyor bazen. Devrimcisinden Müslüman’ına, iktidarından muhalefetine, edebiyatçısından sinemacasına, sanki bir şey başarmak için illa ikiyüzlü olmak gerekiyormuş gibi bir sahtelik… Osmanlı’nın son zamanlarından bugüne kadar vatan aşkıyla bir sürü güzel planlar yapıldığını okuyorum kitaplarda. O güzelim planlara inanmadıklarını söyleyenlerin hain ilan edildiğini, sürüm sürüm süründürüldüğünü, yetmeyip öldürüldüğünü… Ama sorun şu ki, o planları yapan hiçkimse zaten inanmamış yaptığı ettiği hiçbir şeye. Çocuk oyunu gibi düşünün devlet yönetimini. Bir çocuk, hırsız polis oynarken, gerçek olmadığını bile bile inanır ya hırsız ya da polis olduğuna, öyle canla başla koşturur, ona benziyor bizim plan yapanlarımız da. Gerçek değil kendileri gibi…

Üniversite öğrencisiyken senarist olmaya karar vermiş, bir gazete ilanından yola çıkarak bir film atölyesinin seçmelerine katılmış, nasıl olduysa artık geçmiştim o seçmeleri. Sonrasında atölyeye devam etmeyip, sayfa başına para aldığım bir roman yazma işine girsem de –ki hayatımın yönünü değiştiren bir hikâyedir, belki başka bir zaman anlatırım- yönetmen Yavuz Özkan’la atölyede bir masada otururken sürekli olarak bana ve başkalarına “Sahici insan olmak gerek” dediğini duymuştum. O kadar çok söylemişti ki bu “sahici insan olmak” sözünü, o yıllardaki varoluşçu hallerim iyiden iyiye depreşmişti. Neydi bu “sahici insan”? Ne yer ne içer, nasıl sever, başkalarıyla nasıl ilişki kurar? Sonra anladım ki inanmakla ilgili bir şey sahici olmak, kendine, başkalarına, yaptığın işe, şiire, aşka, hayata inandığın ölçüde sahicisindir. İnandığın şey sahte olabilir, mesela birinin aşkına inanmışsındır ama o seninle sadece vakit öldürmüş ve tekmeyi basıp gitmiş olsun… Hiç önemli değil, sen o aşka inanmaya devam ettikçe, o aşk da, sen de sahicisinizdir.

Sahici insan olmaya kafayı taktığım günlerde, sonradan ana akım medyada yazılar da yazacak olan bir kadınla tanışmıştım. “Bana yoksullardan bahsetme. Açsalar gidip midye çıkarsınlar” demişti bir gün ve bunu söylediği zaman tam da bir yol ağzındaydık ve yağmur yağıyordu. Hiçbir şey söylemeden soldaki yola sapmış ve arkama bakmadan yürüyüp gitmiştim. Eğer o sözü etmeseydi, muhtemelen sevgili olacaktık, belki evlenecektik, kim bilir… Böyle durumlarda aklıma Yusuf Atılgan’ın “Aylak Adam”ı gelir, hani hoşlandığı iki kadın farklı yönlere sapınca, acilen hangisinin peşinden gideceğine karar vermesi gerekir ya. Bayan B’nin değil de Güler’in peşinden gider ve sonra düşünür acaba aradığı aşk Bayan B’de miydi diye? Güler’in peşinden gitmesinin nedeni, Tophane civarını sevmemesiyle ilgilidir yalnızca, Bayan B. o tarafa doğru yürümüştür çünkü. Cemal Süreya’nın dediği gibi “Hep sen kazanırsın çözümsüzlük!” Bana yoksullardan bahsetme diyen o genç kadın, sonradan sürekli yoksullardan bahseden yazılar yazıp durdu, o yazıları yazarken midye yediğini hayal ettim hep.

Sahici insan olmanın her zaman ağır bedelleri olmuştur ama o bedelleri ödedikçe insanın güzelleştiğine de tanık oldum. Ün ve para için kendisini helak edenlerin çaresizliği daha büyük gelmiştir bana. Etrafınızdaki güzel insanlara dikkatlice bakarsanız, inandıkları şeyler uğruna mutlaka bedeller ödemiş olduklarını görürsünüz. Yusuf Atılgan’ın “Aylak Adam”ının bizleri o kadar çok etkilemesi de, aslında gerçek aşkı arayan sahici bir insan oluşu değil miydi, eksikliğini duyduğumuz en önemli şey… Aç kalsak da midye çıkarır doyururuz karnımızı, yeter ki sahte olmasın yaşadığımız hayat… “Bir bardak su” yeter saçlarımızı ıslatmaya…

* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bireyi neredeyse dakika sekmeksizin nefessiz bırakışı karşısında hala "akil" olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural ve kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınabilmesi. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle, koşar adım kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor günahıyla sevabıyla...Bülent USTA'nın Sahici Midyeler başlıklı makalesi de bu minvalde, meramın eksiğinin, gediğinin tamamlayıcısı bir okuma parçası. Sadece yazınsal olarak değil, hatırlanması elzem olanları göstermesi bakımından gerçekten ihtiyaç duyduğumuz sözcükler ile karşılaşmamıza vesile olan bir aracı. Bülent USTA'nın, Birgün Gazetesi'nin anlayışına binaen makaleyi sayfamıza alıntılıyoruz.

..Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam...İyi Haftalar...

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Jiyan! - Hayat! - կյանք!
“Gezi Parkı Eylemleri: Türkiye’de Toplanma Özgürlüğü Hakkı Şiddet Kullanılarak Engelleniyor” - Uluslararası Af Örgütü
Gördüm - Bir Gezi Parkı Direnişi Belgesel Filmi - Documentary Film - R H - Vimeo
This Is Only Beginning - Ali B. - Indybay.org
Dönüşüm - Gentrification Belgeseli - Yönetmen Hakan TOSUN - Youtube
Sesli Meram / Deuss Ex Machina Kayıt Bloku.. Geçtiğimiz Günlerden Ses ve Söz
Ne Sağcıyım, Ne Solcu - Gündüz VASSAF - Radikal
Bir Büyük Yolculuğa Bir Küçük Davet - Nuray MERT - Diken.com.tr
Mert’in Ardından: Çalınan Çocukluğa Ağıt - Ekin BALTAŞ - Jiyan
"Burada İlk Öğrendiğim Kelime 'Kaç Para'" - Emel COŞKUN - Sosyalist Feminist Kollektif
Kesab 1909 - Ayşe GÜNAYSU - Özgür Gündem
Kesab’dan Vakıflı’ya Çirkin Şovun İç Yüzü - Karin KARAKAŞLI - Agos
Kesab: Eski Oyunlar, Eski Korkular - Yetvart DANZİKYAN - Agos
Ermeniler soL'a konuştu: O Alevi Nerede? - Sevra BAKLACI - soL
Daha Kaç Kez Anahtarları Verip Çıkacağız Evlerimizden... - Aris NALCI - Evrensel
İtiraz - Misak TUNÇBOYACI - Muhalif Yazılar
‘Sınırda Nöbet Tutan Türk Askerlerinin Gözleri Önünde Kesab’a Girdiler’ - Diken.com.tr
İnsan Hakları Derneği Hatay Şubesi’nin Gözlem Raporunun Tam Metni - Sendika.org
Քեսապի Ապտակը Եւ Հայոց Դասը - ՀՐԱՅՐ ԵՍԱՅԵԱՆ - Azator
Dokuz Kesablı Ermeni’den Haber Alınamıyor - Agos
Syria: Young Armenian Killed By Rebels - Varkis SARKEESIAN - Gagrule
Dışişleri Bakanlığı Kaybolan 9 Kesablı Ermeni’yi Arıyor - T24
Türkiye’nin Tek Ermeni Köyü Adını Kaybetmek İstemiyor - Ötekilerin Postası
Turkey Losing Propaganda War Over Syrian Armenians - Amberin ZAMAN - Al Monitor
Sarinle Ilımlılaşanlar! - Fehim TAŞTEKİN - Radikal
Bomba Yüklü Araç Yakalandı - Gaziantep 27
Savaş Çukuru - Ömer ÇELİK & Bedran ÖZKAN - Özgür Gündem
Ceylanpınar’da Seçim Hileleri ve Savaş Hazırlığı - Ali H. YERKAN - Kürdistan24
Ağrı Seçimini Anlamak - Devlet Kürtler ve AKP - Murat SAYAN - Kürdistan24
Dirilişten Tükenişe İslamcılık - Güven Gürkan ÖZTAN - Birgün Pazar
O Hendek Kürdün Mezarıdır… - Çetin YILMAZ - Jiyan
KDP-TC’nin Rojava İşgal Planı - Zana AZADİ - Kürdistan24
Çukur -  Günay ASLAN - Özgür Gündem
KDP Aklı - Hüseyin ALİ - Yeni Özgür Politika
İsmail Beşikçi: Kürtler Milliyetçi Olmalıdır - Mahmut HAMSİCİ - BBC Türkçe
Irak ve Suriye’deki Kürt Bölgelerinde Neler Yaşanıyor? - Mutlu ÇİVİROĞLU - Rusya'nın Sesi
Les Kurdes Au Centre De L’élection Présidentielle Turque - Samim AKGÖNÜL - SA' Blog
Er Sevag Balıkçı'nın Annesi: Oğlumun Öldürülmesi Kaza Değil, Gözdağıydı - İsmail SAYMAZ - Radikal
Askeri Başsavcılık: Er Sevag Balıkçı Kasıtlı Öldürülmedi - Vicdani Ret Derneği
Dünyanın Ermeni Soykırımı’yla Tanıştığı Yıl: 1965 - Emre ERTANİ - Agos
Serkan Engin: “Ermenilerin Genel Tavrı Kesinlikle Rasizmden, Şiddetten, İntikamcı Tavırdan Uzaktı” - Ermenihaber
ABD Ermeni Soykırımı Kabul Etti - Nu Haber
Cuma Notları - Cengiz AKTAR - Taraf
Türkiye'ye Yasalara Uy, Hasta Tutsakları Serbest Bırak Çağrısı - Kollektif - Devrimci Karadeniz
Devletin Gezi Savunması - Kemal GÖKTAŞ - KG' Blog
İşte Delil: Gözünü Çıkaran Fişeği Atılırken Kaydetti - İsmail SAYMAZ - Radikal
Yürüyemeyen Kadına 'Gezi Yürüyüşü' Davası - Evrensel
Ümit Kaftancıoğlu Cinayeti - Elif AKGÜL - Bianet
Bilişmek, Bileşmek, Gelişmek ve HDP - Ayhan BİLGEN - AB' Blog
HDP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel'in Grup Toplantı Konuşması v / Youtube
Sandıktan Ne Çıktı? - Seyyar Forum & GEZİniyoruz Network - Davetsiz Misafir
Görüş: 2014 Yerel Seçimleri Erken Sonuçları İçinde Veri Madenciliği ve İstatistik - A. Murat Eren - MerenBlog
ABD’den Rapor: Türkiye’deki Seçimler Şaibeli - Ahu ÖZYURT - Gazeteciler Online
Devletleşen AKP, Değişmeyen Devlet - Doruk TATAR-K. Mehmet KENTEL - birdirbir.org / Nor Zartonk
Has Recep Tayyip Erdogan Gone From Model Middle East 'Strongman' to Tin-Pot Dictator? - Robert FISK - The Independent
Seymour Hersh Diken’e Konuştu: MİT Planladı, Jandarma Halep’e Kadar Kimyasal Taşıdı - Diken.com.tr
Erdogan Paves Way For Turkish Surveillance State - Deutsche Welle
Erdogan’s Quixotic Battle Against Social Media - Semih İDİZ - Al Monitor
Türkiye’de Demokrasinin İdeolojik ve Sosyolojik Düşmanları - Ohannes KILIÇDAĞI - Agos
Türmen: AKP Twitter Konusunda İç Hukuk Yollarını Etkisiz Kıldı - Bianet
AYM, HSYK'de Bakan'ın Ek Yetkilerini İptal Etti - Sosyal Meydan - BBC Türkçe
Genel Fotoğrafın Anlatılamazlığı - Melda ONUR - Birgün Pazar
Rezidans İnşaatındaki İhmal 19 Yaşındaki Erdoğan'ı Öldürdü - soL
Defendant Here, Awarded Abroad: Ahmet Şık - Erol ÖNDEROĞLU - Bianet
Türkei: Stiftung Von Erdogans Sohn Erhielt Riesige Millionenspende - Spiegel.de
Fatih Projesi Eğitimde Dönüşüm İçin Bir Fırsat Olabilir Mi ? Politika Analizi ve Önerileri - Eğitim Reformu Girişimi - Sabancı Üniversitesi
Prof. Harvey'le 'Kent Ayaklanmaları' Üzerine - Beril ESKİ - BBC Türkçe
David Harvey: "Evsizlerden Daha Çok Boş Ev Var" - Sabitfikir.com
Adalar Belediye Başkanı ‘Gezi Parkı Anısına Dilek Ağacı’nı Kestirdi - İMC TV
Yedi Farkı Bulunuz - Sevan NİŞANYAN - SN' Blog
Dağlık Karabağ Sürgünleri - Ed KASHI - BBC Türkçe
Kefen Meselesi - Mıgırdiç MARGOSYAN - Evrensel
Mısır'da 529 İnfaz Kararı - Konuk Murat Çekiç - CNN Türk - U'arası Af Örgütü
ABD’nin Sonbaharı Ortadoğu’da Mı Olacak? - Süleyman ALTUNOĞLU - Fraksiyon
Fascism Inc.  - Infowar Productions
On The Move - Lara FRESKO - LF' Blog
60 Uzun Gün: “Greif İşgali!” - Kızıl Bayrak
Direnişteki İşçilere Polis Müdahalesi - Haber +1
Günlerin Bugün Getirdiği - Hayri TUNÇ - Jiyan
Umutsuzluk Zamanında Bağ Oluşturmak - Bülent ŞIK - Birgün
Susanna Tamaro - Büyülü Çember  - Veli BAYRAK - Birgün Pazar
Oğuz Atay Aşkına: ‘Haydar’dan Ali’ye Ölüm Uğurlaması’ - Vahap IŞIK - Jiyan
Tarkovsky Anısına... - Borges Defteri - BD' Blog
Furuğ Ferruhzad: “Ben Ağaçların Soyundanım/ Ve Bu “Bayat” Havayı Solumak Kederlendiriyor Beni” - Cafrande

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan - Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo'dan iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
DinamoPromo InquiriesMakina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
---------------------------------------------------------
>>>>>Info Go-R-Sel
Denize Düşen Yalana Sarılır (Çıkartma)  - İç Mihrak

>>>>>Poemé
Yüzyıl Uyuyan Prens - Hakan İŞCEN

binlerce yürekte
ne saatler kuruldu senin için
yaz derken, güz de geçti, bak ilk kar da yağdı bugün
en mahcup işimizdi:
her defasında yeni bir umut kırıntısıyla kuruluncaya dek
zemberekler boşaltılırdı sessiz…

 masal tersine dönse
bu kez güzel mi güzel bir prenses çıkagelse
öpse dudaklarından
açsan gözlerini
pür sevdalarla kutsanmış düğün evine dönse şehir
günlerdir pencerende bekleyen o güvercin
kurşunî bulutları delerek erişse maviliklere
çamurlu paçalarında bir melek uçurtması gibi salınsa
her an cinnete meyilli bu sessiz meydan

Kaynakça: Hakan İşcen Blog

Comments