Deuss Ex Machina # 502 - duw o wacter

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_502_--_duw o wacter

02 Haziran 2014 Pazartesi gecesi "canlı" yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>sesli meram muhteviyatı<<<<<
1. Ben Frost - Sola Fide (Mute)
2. Ben Frost - Venter (Mute)
3. Best Available Technology - Venom, Pheromone, And Phosphorus (Styles Upon Styles)
4. Best Available Technology - Bulldozer Rituals (Styles Upon Styles)
5. Plaid - Nafovanny (Warp Records)
6. Plaid - Slam (Warp Records)
7. Com Truise - Miserere Mei (Ghostly International)
8. Com Truise - Mind (Ghostly International)
9. Luke Vibert - Ridmik (Hypercolour)
10. Luke Vibert - Double Dipped Acid (Hypercolour)
11. Omar S - U Heard What Da Man Said Muthafukka!! (FXHE Records)
12. Omar S - Dont Let Dis Be Hapnin!! (FXHE Records)

duw o wacter
(502)
Bir Ülkeye Dair Meram

“Ender görülen pek çok fenomen gibi, kötülüğün de kökleri sıradan hayattadır. Soykırım mühendisinden çok rahatsız bir banka memuruna benzeyen Adolf Eichmann bu gerçeği kanıtlamaktadır. Kimi kötüler başka türlü düşünmeyi tercih etse de, bu haliyle kötülük sadece elitist bir eylem değildir. Ama kötülüğün bu hali onun yaygınlığını hafife almamıza sebep olmamalıdır. İnsanları sırf para için kitleler halinde imha etmek ya da nükleer silah kullanmayı düşünmek gibi adilikler, katıksız kötülükten çok daha yaygındır. Yani kötülüğün uykularımızı kaçırmasına gerek yok.” Terry Eagleton .. Kötülük Üzerine Bir Deneme’den…

Öğrenilmiş, öğretilmeye devam edilen ve halen sürdürülen bir başlangıcı olmasına rağmen henüz ufukta sonunun ya da bitiminin görünmediği, gösterilmediği, bahsinin açılmadığı bir uzamda farkındalılığın tüm tefe konulan, aceleye getirilen şeylerin sınırlarında nakledilmeye, anlatılmaya devam edildiği bir yerdeyiz. Her şeyin sınırlarının yazılı olanlar ile henüz yazılmayanlar arasında, kitabına ve kılıfına uydurulmuşlar ile o kılıfları boşa çıkartan ifşaatların bir aradalığında yinelendiği bir döngünün, düzenin, güncelliğin tanığıyız. Hep pejmürde, hep eksik gel gelelim çoğunlukla da yarım yamalak nihayetinde kerhen en olmadı sehven bir yapılandırma, düzenleme telaşesinde faturanın eninde sonunda halka kestirildiği bir ülkedeyiz, yaşıyor muyuz? Devir bunu, zamane ruhu şunu, istikrar berikini gerektiriyor derken iyice yalnızlaştırılıyoruz.

Hep bir öğreten figürünün karşısında hazır ol'da bekletiliyoruz. Bizim için en hayırlısının daima en berbat, en kötücül şeylerden türetilmeye devam edildiği bir günü yaşıyoruz. Sıramızı beklerken esas duruşumuzu bozmak bir meseleye dönüşüyor, can kesiği her yanımıza batarken. Ezberlenmiş doğruların hatalarında, gözetiminde; yanlışların kendini ifşa ettiği -doğru karşılaştırmalarında iki arada bir derede enikonu tereddütlerle bir arada teferruatları idrak ediyoruz. Onlar hiç fark edemese de aslında nereye konumlandırıldığımızı fark ediyoruz ağırdan. Öğretilerin bir sınırın içerisinde her şeye, her türlü tenkite, uyarana koşulsuz şartsız biatin doğal tamamlayıcısı olduğunu görüyoruz. İdrakine inatla çalışılanlar peyderpey meydana getirilenler, türlü çeşit referanslar geçmişin kökleri üzerinden daha tahripkâr, daha kıyıcı hezimeti olağan karşılamamızı hiç uzağa gitmeden göstere gelen bir sonucu derliyor.

Sınırlar sadece bir 'park' mefhumundan, bir 'inşaat' şantiyesinden, bir 'maden' ocağından, bir dere yatağından değil artık mahallelerimizden evlerimizden itibaren şekillendiriliyor. Sokağımızın dibinden bucağından, belki tek nefes alabildiğimiz, buna şans tanıyan ormanlara, sömürmeye devam edilen su kaynaklarından bir dahaki sefere hes kurulacak o meskenlere boyuna, biteviye bu hızar çalıştırılmaya devam ediyor. Ayrıştırma ve yaftalamalar basbayağı bir elek gibi kullanmaya bu ülkede eskisinden de sık bir biçimde kullanılırken kadraja düşü veriyor bütün bu tarafımıza kesilen faturalar. Yaşamak bir noktada iş bu deney sahasında bunca fenalığı bir arada sindirebilmekten geçtiği yineleniyor. Dipnotlara eklenmiş taarruzlar, kısa süreli tacizler, mahalle baskıları patronajın tavırları, köleliğe davetler bir dolu eklenenler hep bu sığlık ikliminde nefessizliği, bahsettiklerimizi daim kılmak adına güncelleniyor.

Dile pelesenk olmuş ayrıştırıcılığın bugün bu ülkede siyasetin nesnelliği yahut ta demirbaşlığı ilam olunuyor. Kare kare devreye giren, cümleye dâhil olanlar, onların tamamlayıcısı uygulamaların birlikteliğinde buralar hep anıp durduğumuz çukur halini tescilliyor. Onu biraz daha genişletiyor! Orman Bakanı'nın demecinde değindiği iki yıl içerisinde üç yüz on beş hidro elektrik santralinin projelendirildiğinden dem vurmasında barizleşiyor iş bu çukur. Baş vezirin esip gürlediği sözleriyle çevreciliğin 'daniskası' olmak böyle bir şey oluyor haddizatında daha büyük doğa parçalarının kıyımı, tahribatı ve yok edilmesinin temellendirilmesi. Bir mesel olarak itirazın salt doğal bir dürtü "solcu" bir gelenekten artık çıktığını, çıkışını gösteriyor harita üzerindeki tahrip edilecek hes işaretleri ve şantiyeleri. Bakan panosunun ardında duran görsel her şeyi daniskadan kıyamet taşeronluğuna geçişi örnekliyor.

Hiç oralara ulaşmadan devletin ceberut yüzünü göstere gelen hamlelerini birbiri peşi sıra sergilediği Okmeydanı Mahallesi riskli alan ilan ediliyor. Beyoğlu'nun her yeri Şanzelize yapacağından dem vuran Ahmeti Misbahı, yayında olup olmadığını önemsemeden belediye meclisinde basıyor rantsal dönüşümün düğmesine her yer talan her yer kap kaç. Tarlabaşı'nın hüccetten yok eden, Taksim'i betondan bir mezbeleliğe hapseden tıynet bu kez de yoksulun yaşam sahasını dönüştürmek; rezerve olunan, yıldızlı, bol katlı, bedeli hep çok sıfırlı, inşasında işçi kanı olan meskenler yaratabilme gayreti onun peşine düşüyor. Kentin sınırlarında yaşayanların daima aralıksız terörize edildiği, mahalle savunuşunda can alınan olur olmadık her gün kolluk kolluk kuvvetine zapt ettirilen bir mahalle şehrin öte yanı, katledilen meskenler gibi yok ediliyor yavaştan. Gaye, gayret bunu ivedilikleştirmek için hızlı kararlarla süreklileştiriliyor.

Hızlandırılmış olan mekanizmalar -toplumsal önceliklerin, müştereklerin ve asgari yaşam koşullarının bile isteye çarçur edildiği, bozuk para kabilinden harcanıp durduğu bir yönetişimi önceliyor. Gidilen istikamette yönü tayin edilen bu menzilde hayat hep sıfırlanıyor erkin lehine, erkin eliyle. Sınırlandırmalar henüz öğrenilmeye devam edilenler kati surette nefes aldırmamak üzerinden yükseliyor şehirde ve ülkede. Kentlerin dokusu çoktandır tarumar edilmişken, onu ortaya çıkartan "kent suçu" diye bir kavramsal önümüzde birer ikişer cismanileştiriliyor. Suçlar; hepimizin iyiliği adına! diye ambalajlanıyor tüm diğerleri tüm benzeş karar ve uygulamalarda olduğu gibi yeknesak, yek vücut bu girift hal kalıcılaştırılıyor. Kentin yahut ta taşranın, doğal kaynakların sınırlı olduğu bilinen o rezervlerin elden çıkartılması, bir bedele satılması hakikatte suçun en büyüğünü kıyametleri çağrıştırıyor.

Her şey topyekûn özetlenirken bu yeni diye sunulan eski ülkede kalıcılaştırılan 'zor' oluyor, yazgı diye sunulanlar azap oluyor. Geleceğimiz diye öne sürülen karanlık bir düzlem oluyor trajikomikten tragedyaya varıyoruz. İsmi batasıca üçüncü havalimanı'nın şatafatlı temel atma töreninde milletine sinkafını esirgemeyerek, onların paralarıyla ağa, paşa, tüccar! olanların sıra sıra boy boy resmi geçidinde bu tragedya daha bir belirginleşiyor. Vardığımız yerde, Okmeydanı mahallesi de var Amasra'da, Rize'nin bir köyü de var Lice'nin kahredici yalnızlaştırılması da var. Herkes görece ayrı görülse de, derdi sayelerinde ayrıştırılmış olsa da sorunun yekpareliği bunca ört basa rağmen kendini hatırlatıyor halen, usul usul değil tekten, tek elden, tek dilden ve tek bir tahayyülden mülhem ancak hep oralardan destek bulan yol / rota belirleyen bir ülke gerçekliği var.

Hazırlanmış kıyametler başa getirilecek bir dolu felaket var daha yol oraya çıkıyor. Birisi, bir diğerini tamamlayacak, eksiği ya da gediği kotaracak bir dolu hamle var. Devletin perspektifi tahakkümü, zoru zapt-ı raptı,  hepsi birbiriyle bütünleşik olan hamleler yığınının üzerinden ilerletilmeye devam ediyor. Neoliberalizmi ileriye taşıyan bunu kapitalist hegemonya kümesinden, öncüllerinden alınan icazetler ve müsaadeler ile kotarmaya gayret eden bir yandan çalan çırpan, bir yandan katledip duran böylece halkını hep hizada sınırda tuttuğunu hep dayatan bir yapım bugün payımıza düşmektedir. Erkânın lisanımünasibinin öğretmenin bir çeşit sineye çektirmek olduğunu tüm örtbas çabasına rağmen ifşa olmaktadır. Halkların esas zaruri olan dertlerinin değil önceliği olması gereken Soma'dan Rize'ye, Amasya ve Amasra'ya ve Lice'ye olan bitenlerin, yalın, çıplak gerçekliğinin hep halkı koruyup kolladığını bilakis hamisi olduğunu zikredenin yalanlarını meydana seren kırılmalarının üzerinden siyaset yapmak olduğu alenidir.

Kural ve kaideler devletlû için birer kaçış noktası olarak görülmesinin hazin yanıtları bunca hızla gündemden geçip gitmesiyle meselelerin aynalanmaktadır. Onaylanan bir tavırdan çok daha derin yıkımın çat kapılığıdır. Bir kısa cümlede, bunların derdi çevre mevre! değil bunların adında çevre var lafzasında sıkıştırılan ezber olunmuş söylemler ile düşman yaratımının sürekliliğidir, aralıksızlığıdır. Devran dönerken hesapsızca itham, durmaksızın ifşaat, bir genellendirme hali olarak ülke siyasetinin karakterini onarılamayacak kadar tahrip etmektedir. Devletlû mekanizması, artık bu geçersiz, detaymış gibi görünen hamlelerin üzerinden yükseltilmektedir. Sistemin tüm aksamı, bileşenlerinin tamamı a’sından z'sine bunun içindir makul kırımlar.

Gezi Direnişi o büyük haşmetli beylik laflardan azade bu kötürüm hali göstere gelen yegâne aynalayıcıydı. On beş on altı haziran geleneğine de selamını esirgemeyen, bir yerlerde eksik kalan itirazı nihayet görünür kılan bir meseldi. Tüm dayatımlara, andıklarımıza karşı bir çıkış çabasıydı. Her şeyin çoğunlukla üretilen yalanlarla örtbas edilmeye çalışıldığı böyle bir ülkede bir avazdı, onca eksiğine gediğine ya da tamamlanmamış sorgusuna rağmen. Deneyimlenen bütün "direniş" uzamında başa getirilecekler karşısında her ne yapmalı çözümlemesini barındırarak, kesintisiz düpedüz hatırlatandı. Hatırlanabildikçe sana bana ona değil herkesi aynı torbaya dahil eden, tutsak kılan, mahvoluşu için sebep türeten bunu sorgulattırmayan bu ceberut düzene karşı ilk cüretti, geçti!. Nihayetlenen sadece geziydi oysa, yukarıdan hem saydığımız yer adları hem bağdaşık birleşik bir nüve halinde ana geldiğimiz erkanın yapıp ettikleri o sınırların bittiği, direnişin yeter artık dediği meselin bıraktığı yerden tahrip etmeye, yok edilmeye devam ediyor.

Bugünün ülkesinde gezi'nin ruhu, tözü halen erkânın peşini hiç bırakmayan bir hayalet imgesi halinde en azından bu bir süreğen gerçekliktir. Harvard Üniversitesi'nde Cumhurun başına akademisyen Emrah Altındiş tarafından yönlendirilen sorguda saklı o -“Türkiye’de insanlar ölürken geceleri nasıl uyuyorsunuz?”. Sorgulamaların tüm öğrenilmiş, öğretilmesi gerekli, paylaşılması elzem "yeni" olur deyişlere, bir ihtimal imkânsızı talep etmeye çalışması zaruridir. Erkan rahat uyumaya, soruları geçiştirmeye inatla devam ederken, o şiddetle ömür geçirenlerin, yirmi günde ilk kez yaşayanlara hatırlatacağı çok şeyi vardır. Bir öğretenden çok, empatiyi sağlayacak olan akıl oradadır. Günümüz dünümüzdeki o iki satır iyilikten sonra yine yeniden kötülüğün tohumlamasına mazur bırakılırken düşünülesidir tüm bunlar.

Anlatımlardan anlatılanlardan hakikate varabilmek sınırları daima zorlamayı gerektirmektedir hala ve hala! Hâkimiyetin, hükmedenin tabiatına göre şekillendirildiği bir mefhum ile sarıp sarmalanıyoruz, kuşatılıyoruz. Sınırların asla olmadığı bir 'denetim toplumu'na doğru ilerliyoruz. Bir gözetleniyoruz, iki fişleniyoruz, üçüncü hamlede çoktan şamarı, copu, tekmeyi, gazı, kurşunu yiyip oturuyoruz ya kötürüm kalıyoruz ya da ölüyoruz. Direnmenin gerekliliğini a'sını b'sini öğrenelim diye çabalanırken iyice izole ediliyoruz behemehal. Süre gidenin bir sürek avı olduğunu arkasının zulüm olduğunu görsek de anlamaya çok çabalanmıyoruz. Terörist kurgusuna dört elle sarılan genelkurmay'ından, rezil içişleri bakanlığımıza, haber bülteni diye dış mihraklar işte o vatan hainleri diyerek yola devam edenler ezberler ezberlenenler halen olduğu gibi yerli yerinde.

İş ki başımıza gelesiye kadar bu simülasyon halinin muhafaza edildiğine itimat ediyoruz devlete ve onun sözüne kanıyoruz hala ve hala. Denetim öylesine gerçek o kadar çok yıkımla beraber ve bir arada ki hangisi önce bunu fark edebilmek bile mücadeleyle söz konusu olabiliyor. Hep aynı masallar yinelenirken yok artık, yeter artık demek geçiştirilip duruluyor. Orada, burada her yerde her şekilde kesin bilgi. Kim olduğun ve neci olduğun, neleri öncelediğin artık mühim değilken dert ortakken halen o ayrıştırıcı eleklerin tuzağına paldır küldür düşülüyor. Burası yeni bir ülke söylemi eskinin ceberutluğuna bunca sahip çıkılırken yalan ediliyor öyle oluyor. Nobran dil, tahakümperver devlet müesses nizamı müebbet bir mahpusluğun sınırları olarak ele alıyor. Düşünmek bir yana hayal etmek ve bunu ifade etmek, paylaşmak bile alarm zillerini aralıksız çalıştırmaya yetiyor.

Tahakküm erk gözetiminde biçarelik ise an be an güncelleniyor. Meramlarımız umursanmıyor gerçek yalanlarla linç ediliyor. Her an gasp güncellenirken bunun adın sanı ileri demokrasi oluyor. Mehter marşı kırmızı bir çizgiye eviriliyor. Tomalar bununla saldırıyor halka. Demokrasinin neferi olan zatın dilinden bir barış çıkarken üç savaş narası o çizgileri cismanileştiriyor. Memleketin pot kırarken yüzü kızarıp duran, katillerini hep sevip sayan Çiller'inin bıraktığını bugün Usta!, tamamlama konusunda durmaksızın yol alıyor. O sırada ajanslara bir haber düşer: “Amed’in Lice ilçesinde kalekol inşaatına karşı yirmi gündür süren eylemde bulunan göstericilere karşı Türk askerlerinin dün gerçekleştirdiği saldırıda 2 kişi öldü, çok sayıda kişi ise yaralandı. Hayatını kaybedenlerin kimlikleri ise Ramazan Baran ve Baki Akdemir olarak açıklandı.”

Yıllar boyunca çektirilen azap yetmemiş gibi, sözüm ona barış sürecinde eşiklerin üçer beşer atlandığı dile getirilirken tam da şahinlerin istediği, azrailin yeryüzündeki temsilcileri olma konusunda heveskârları bir kere daha sahneye dâhil eden bir kırım gerçekleştirilir. Yarıda bırakmadan ölümü kalıcılaştırmak, Kürdistan'ın her noktasında, her parçasında olan ayrıştırmanın, izole etmenin bu ülkenin kıyısında eylenmesinin vahim örneklerinden birisini teşkil eden kırım gerçekleştirilir. Gerisi lafı güzaftır şimdi gerisi teferruattır. Kalekol, sınıra yığınan askerler, durmaksızın tedbirler, operasyonlar, biber gazları, doğa katli bir kere daha sahnelenmiştir. Derdin biri tükenmeden bir başka yaraya koşmak böylesidir ülkede.

Dağa çıkan çocuklar muammasını çekiştirilebilecek hizaya çekmek için bir nedene dönüştürülür bu kırmızıçizgi ikliminde. Bir kır gezisinden sonra gerillanın peşine takılan çocukların nereye gittikleri çok açıkken hala Kandil işaret edilir. Gündelik siyasette malzeme edilir. Kırk beş günlük yol bir kaç güne sıkıştırılır. Mühim olan yara verebilmek, daha fazla kin gütmek hınçtan medet ummaktır. Sınırlarımız keskinleştiriliyor, her yanımız yara bere sadece tenimizde açılanlar değil ruhumuzdaki büyük kırılmaları beraberinde getiriyor, çoğaltıyor. Çaresizlik artık olağanın ta kendisi haline dönüşüyor! Yükseltilen sınırlar oluşturulan setler engeller duvarlar hep bir amaç doğrultusunda daha büyük yıkımlara dönüşüyor. Sonuç buraya getiriliyor.

Tavır almak soluk almak kadar gerekliyken her şey mübalağasız kamplaşmalara terk ediliyor. Bu cinnet yurtta bu nereye kadar sorusu hep havada asılı kalıyor unutturuluyor. Eğitim, anlama çabası sadece şart değil yaşamak için, müşterek için zaruridir oysa. Anlamlandırılan ile atfedilenler, gösterilenler ile gerçeklik arasındaki derin uçurum bir mesafeden çıkıp bir uzam halini, haleti ruhiyesini nakletmekten çok bu ülkenin kapsamlı bir dışa vurumu görünen köyü eyleniyor. Ne ki işitmek kalıcı ve kayda değer bir sonuca vakıf olabilmek daha büyük sorumlulukları beraberinde getiriyor. Bugünün ülkesinde bunu sormalı, başarabilecek miyiz? Bir ihtimal hayata varabilecek miyiz?

>>>>>Bildirgeç
Taksim Bizimdir Dedik; Peki Ya Lice? - Özgür APAK - Fraksiyon

Bu ülkedeki bir kısım kalınkafalı her ikiyüzlülük sınavından başarıyla geçerken, samimiyet ve dürüstlük sınavlarından çakmak zorunda mı?

Taksim’de Gezi Parkı’na Toplu Kışlası-AVM vb. ıvır zıvır yapılmasın ve ağaçlar kesilmesin diye başlayan ve her kesimi ve kimliği içine alan direniş dalga dalga büyüyüp, bambaşka yerlere doğru gidiyorken, maalesef o bir kısım kalınkafalılar tarafından da, “Lice’liler karakol yapılmasına neden karşı çıkıyorlar?” şeklinde devam ediyor…

Kendi hayat standartlarına bağlı; kendi şehrine sahip çıkmaya kararlı bu insanlar, “orada, Lice’de bir köy var uzakta” namesini söyleyerek aslında bir işkencehane olan karakollara karşı çıkan halk hakkında atıp tutabiliyor; kendi devletinden gözü gibi koruduğu hayatının, yaşam standartının o gitmediği köyde aynı devlet tarafından hunharca harcandığını görmekten aciz yaşamaya devam edebiliyor…

Hatta daha da ileri gidip kendi devletinin, kendi direnişi için söylediği “başkalarının elinde oyuncak olarak alanlara çıkıyorlar” sözünü oradaki Kürtler için hiç çekinmeden, gocunmadan, tam bir eşşeklik örneği olarak kullanabiliyor. Bu nasıl olabiliyor?

Taksim bizimdir dedik; peki Lice bizim değil mi?

Gezi Direnişi’nde ölen ve yaralanan insanlar kadar değeri yok mu Medeni Yıldırım’ın?

İstanbul’da, Ankara’da ya da her neredeyse orada polis şiddetine direnirken “Kürtler alanlara çıkmadı; yanımızda durmadılar” diye, yanında seninle barikat kurmuş o çocukları bayrak taşımadıkları için tanımadığından, şimdi aynı devletin askeri halka plastik mermiyle değil, gerçek mermiyle ateş ederken kafanı kuma gömüyor olmanı kabul edemiyorum.

Devlet, polisin yetemediği durumda Jandarmayı kullanabilmek için yasalar, önergeler hazırlıyorken; yani belki yarın, belki yarından da yakın bir tarihte Gezi Parkı için yeniden eyleme geçtiğinde karşına polis yerine jandarma dikildiğinde, sosyal medyada çok sık rastlaştığım üzere “Askeri suçlamayı bırakın, onlar görevini yapıyor” diyebilecek misin?

“Polisimiz destan yazdı” cümlesi ölenler, gözü çıkanlar, travma yaşayanlar, gözaltına alınanlar aklına geldiğinde içine dokunurken, bu sefer “Jandarmamız da seyahatname yazdı” dediklerinde mutlu mu olacaksın?

Ey arkadaş! Devletin medyası “Lice’de örgüt var” dedi; “molotof var” dedi; “bellerinde silah var” dedi; ellerinde “Savaş değil barış istiyoruz” yazan bir pankart olduğu halde “karakol bastılar” dedi; kaymakamı nasıl bir aklın ürünü olduğunu anlamadığımız bir şekilde “birbirlerini vurdular” dedi; valisi “havaya ateş açıldı” dedi ve sanki bunların hiçbiri Gezi Direnişi’nde olmamış gibi ve bunların hepsine o zaman gülüp geçmemiş gibi şimdi nasıl inanabiliyorsun?

Aynı medyanın Gezi Parkı direnişlerindeki yalanlarını deneyimlemiş; dezenformasyonu görmüş; kolluk kuvvetinden gazını, suyunu, copunu yemiş insanların zihnindeki karakolların hala yıkılmamış olduğunu görmek çok üzücü.

Görünen o ki, “ya hep beraber ya hiç birimiz” sloganını bazıları yanlış anlamış… Benim derin üzüntüm, kaygım, endişem, kızgınlığım ve hayal kırıklığım budur. Affola.

* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bireyi neredeyse dakika sekmeksizin nefessiz bırakışı karşısında hala "akil" olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural ve kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınabilmesi. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle, koşar adım kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor günahıyla sevabıyla... yazabildiğimiz kadarıyla. Meramın sınırlarının tamamlayıcısı olan makaleleri paylaşmaya çalışıyoruz ağ bağlantıları dizininde hepsi bir arada yazılarda değinemediklerimiz için okunması elzem hayat derslerini arşınlıyoruz. Cümleler olan biteni anlayabilmek için bir yol gösterici. Çoğu zaman unutmak zorunda bırakıldıklarımız için bir hatırlatıcı, aynalayıcı. Fraksiyon.org'da Gezi Direnişi güncesinde yayınlanmış Özgür Apak imzalı "Taksim Bizimdir Dedik; Peki Ya Lice?" makalesi bu minvalde bir okuma parçası. Sorgulamaktan imtina ettikçe başımıza örüleceklerin her ne olduğunu ta o zamandan dillendiren bir meram. Farkında mıyız?

..Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam...İyi Haftalar...

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Jiyan! - Hayat! - կյանք!
“Gezi Parkı Eylemleri: Türkiye’de Toplanma Özgürlüğü Hakkı Şiddet Kullanılarak Engelleniyor” - Uluslararası Af Örgütü
Gördüm - Bir Gezi Parkı Direnişi Belgesel Filmi - Documentary Film - R H - Vimeo
Dönüşüm - Gentrification Belgeseli - Yönetmen Hakan TOSUN - Youtube
Bir Daha Asla!
Soma'da Hayatını Kaybeden İşçilerin Anısına... - Soma'nın İşçileri
Soma'da Sekiz Saat - Devrim TABAN, Zeynep ORAL - Vimeo
Sesli Meram / Deuss Ex Machina Kayıt Bloku.. Geçtiğimiz Günlerden Ses ve Söz
Üzüntümüz Öfkemizin Tohumudur - Meydan Gazetesi
Çocuklarmış - Haydi Oradan, Alçaklar! - Ümit KIVANÇ - Riya Tabirleri
Bir Anne Üç Oğul - Akın OLGUN - Birgün
1969: 2014′e Gelecekten Bir Bakış - Ferayebend - Halkın Hikmeti
Besê Hozat: "Akp Savaş Hazırlığı Yapıyor" - Mekiye GÖRENÇ - Asiye TEKİN - Kurdistan24 News
Lice'de Halka Ateş Açıldı: 2 Kişi Yaşamını Yitirdi - Faruk AYYILDIZ - Evrensel
Lice: Kurdish Town Of 35,000 Burnt To The Ground by Turkish Army In 1993. - Hevallo - H' Blog
Cemil Bayık: AKP’nin Politikası Zaman Kazanma Üzerine Kuruludur - Kurdistan24 News
Lice'de Kalekol Israrı Barışı Riske Atıyor - Murat SABUNCU - T24
Lice Direnişçileri: Süreç Yasal Güvenceye Alınsın - ANF
Amaçlar, Planlar ve Sonuçlar... - Delil KARAKOÇAN - Özgür Gündem
Meskan Dağı Eylemcilerinden 15'i Gözaltına Alındı - ANF
Selahattin Demirtaş: Boğazına Kadar Çocuk Kanına Batmış AKP'nin Derdi Analar Değil - Youtube
‘Başımdan Vuruldum, Silahsızdım, Ölümsüzüm’ - Gökçer TAHİNCİOĞLU - Milliyet
Ceren Ünver, Ali İsmail Korkmaz'ın Dövüldüğü Gecenin Yıldönümünde Bayılana Kadar Dövüldü - Başka Haber
Roni Margulies: ‘İşçi Sınıfı Neyle İlgileniyorsa, Biz De Onunla İlgilenmeliyiz’ - Sarphan UZUNOĞLU - Jiyan
Soma Akıl Oyunları - Filiz YAVUZ - FY' Blog
Soma Son Olsun! - Rapor - Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi
AJT Dergi Soma Sayısı: 301 Ölü. Sorumlu Kim? Unutulacak Mı? Benzerleri Nasıl Önlenir? - Al Jazeera Dergi
Kışlada Bir Asker Ölümü Daha - Yön Haber
Festus Okey Davasında Mahkeme Yargıtay’ın Bozma Kararına Direndi - Sendika.org
Forumlar ve Demokrasi - Bir Caferağa Dayanışması Katılımcısı - Müştereklerimiz
Y.Akdoğan'dan Açıklamalar - Gazetevatan.com
Sokağa Dehşet Salma Projesi - Ümit KIVANÇ - Riya Tabirleri
[Yeterli Veri Yok] “Yalova’da BDP AKP’yi, Ağrı’da CHP BDP’yi Desteklemiş.” - Kafa Radyo - Burak TEKİN - Doğrulat
Seçsis ile İlgili Algı Yanıltması Yapmayın - Ezgi BAŞARAN - Radikal
Rober Koptaş: AK Parti 17 Aralık'ta İstifa Etmeliydi - Fatih VURAL - Bugün
Patronun Onuru - Yıldırım TÜRKER - Özgür Gündem
Metropolitika: Okmeydanı & Şanzelize - Konuk: Yaşar ADANALI - Açık Radyo
Okmeydanı Halkı Beyoğlu Belediyesi'ne Yürüdü - Özgür Gündem
Okmeydanı'na Apar Topar 'Riskli' Kararı - Elif İNCE - Radikal
İnşaatta Güvenlik Yok, Ağaç Kıyımı Var - Semra ÇELEBİ - Etkin Haber Ajansı
İstanbul Halkı Kulak Ver! - 7 Haziran #3Havalimanına Diren Basın Açıklaması - Kuzey Ormanları Savunması
Kemerlerinizi Bağlayın; 3. Havaalanı ile Düşüşe Geçiyoruz! - Baran Alp UNCU - T24
Genel Kültür Edinin Biraz - Hayko BAĞDAT - HB' Blog
Kürtler 1915 İçin Hangi İfadeleri Kullanıyor? - Namık K. DİNÇ & Adnan ÇELİK - Zan Enstitü
Colombia Government And Farc Rebels To Set Up Truth Commission - BBC News
Cumhurbaşkanı Gül’e Açık Mektup: Tonguç Ok'a Özgürlük - Ragıp ZARAKOLU - Evrensel
"Bu Bize Aşktır" - Bülent USTA - Karşı Yazılar
Machiavelli’den Spinoza’ya ‘Gezi’ - Kansu YILDIRIM - Birgün
Geziciler ‘Kürt hareketi’ni Örnek Alsa Erdoğan’ın Otoriterliğine Son Verilebilir - Fréderike GEERDINK - Diken.com.tr


Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan - Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo’dan iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
DinamoPromo InquiriesMakina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo
---------------------------------------------------------
>>>>>Info Go-R-Sel
Lice..

>>>>>Poemé
Ertuğrul'a Ağıt - Gülten AKIN

Gökte bulut yan yan gider
Yaralarından kan gider
Töresi batası dünya
Kahpe kalır şahan gider

Ortadoğunun dumanı
Jandarma bilmez amanı
Ertuğrul'a düğün ettik
Ot biçim, orak zamanı

Ortadoğunun yolları
Gide gide kavuşuyor
Ertuğrulu vuran faşist
Albaylarla konuşuyor

Osman seni Osman seni
Yoz yetirmiş ustan seni
Vururlar mı arkasından
Sizde "arkadaş" diyeni

Halkın bağrından biçtiler
Birer birer hepimizi
Başarmadan ölmek yoktu
Böylem'ettik kavlimizi

Hasına canım hasına
Haber salın babasına
Okulda bir yiğit ölmüş
Kuşlar dönüyor yasına
Yavan yerdi yavan değil
Sabırlıydı söven değil
Hayata tümüyle tutkun
Bir şey seçip seven değil

Kapılara faşist gelmiş
Var mı demiş, sor mu demiş
Ankaranın kanlıları
Ertuğrulu vur mu demiş

Salihliden çağrılıyor
Kazma kürek deriliyor
Düğününe varacakken
Ölüsüne varılıyor

Yumasalar yumasalar
Yol üstüne komasalar
Bilen olur bilmez olur
Garip öldü demeseler

Doğruya yiğit doğruya
Canavar girdi sürüye
Ölür mü yiğit olanlar
Ertuğrul benzer diriye.

Kaynak

Comments