Deuss Ex Machina # 524 - tamam ashkhar

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_524_--_tamam ashkhar

10 Kasım 2014 Pazartesi gecesi "canlı" yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>sesli meram muhteviyatı<<<<<
1. Ömer Sarıgedik - Olcay Saral - 4 (Remix) (Müzik Hayvanı)
2. Ömer Sarıgedik - Eray Düzgünsoy - Darfur Fragments (Remix) (Müzik Hayvanı)
3. Kim Kashkashian & Tigran Mansurian - Havik (ECM Records)
4. Kim Kashkashian - Krunk (ECM Records)
5. Alan Hovhaness - Symphony #15 'Silver Pilgrimage' I - Mount Ravana (First Edition Music)
6. Alan Hovhaness - Symphony #15 'Silver Pilgrimage' III - River Of Meditation (First Edition Music)
7. Ensemble Economique - Fade For Miles (Denovali Records)
8. Ensemble Economique - Never Gonna Die (Denovali Records)
9. Peygamber Vitesi - Yüce (Müzik Hayvanı)
10. Peygamber Vitesi - Kırık Dağın Şarkısı (Müzik Hayvanı)

tamam ashkar
(524)

Sorgu Meseli

"Her seçim yalnızca insanın kendisi için yaptığı bir seçim değildir. Aynı zamanda insanlığın tümü için doğru olduğuna inandığı seçimdir, insanlığa önerisidir. Okuduğu kitaptan, dinlediği müziğe, kendisi için seçtiği önderlere kadar insan yaptığı seçimlerle tüm insanlara karşı sorumluluk taşır. Bu sorumluluğun bilincinde olarak insan seçmek zorundadır…" Özgürlük meseli için Jean-Paul Sartre’den alıntı…

Sorgusuzluğun bu dehşetengiz çukurunda ilerlemeye eskisinden çok daha hızlı bir biçimde, hemen hiç tereddüde düşmeden duraksamadan olan biten her şeyi kanıksamaya talim ettiren erkânın gözetiminde devam ediyoruz. Her yanımız açıktan, artık yara bere içindeyken bunun farkındalığına ulaşma menzilinin çok daha ötesindeyiz sayelerinde. Göze indirilen perdelerin yollara serilen engellerin, dört yandaki tuzakların, aralıksız hiddetin yinelendiği bir yerde işte bu topraklarda sınırın meselelerini konuşmuyoruz. Meseleleri konuşmak bir yana artık hiçbir şekilde haberdar bile olamıyoruz. Yüklenebildiğimiz kadarıyla, yük edindiklerimiz ile birlikte yola devam ederken daha fazlasına artık tamah etmeyeceğimizi, hiç istemediğimizi yinelerken buluyoruz kendimizi.

Yolumuz, yordamımız, gündemimiz, türlü çeşit engebeler, engellemeler ile donatılmışken gücün-muktedirin dümen suyunda gitmeyi mubah bir şey sayanların sözleri ve ikrarları sıralanıyor. Peyderpey yinelenen, tatlı hayatın eksiltilmemesi bahsine tıkıştırılıyor. Güzel günler yaşanıyormuş gibi, bunun da önünü almayın dile getiriliyor. ‘Acı’ her yerdeyken bunun derdine düşmeyenler o bahsi takip edip duruyor. Sorgulama yerine kanıksama, itirazsız riayet yahut da biat tavsiye ediliyor. Gözün görebildiği, kulağın duyabildiği ve aklın alabildiği şeylerin bir yanılsama olduğundan dem vuruluyor hala. Sorgusuzluk yeni hizalama sisteminin en başat tanımı-ayrışmaz öğesi eyleniyor. Biteviye tekrarlanan her fırsatta yinelenen sorgunun can yakacak bir tavır olduğu müjdeleniyor!

Kestirmeden atıflar, yaftalamalara dönüştürülüyor bu menzilde bu ülkede. Sözün herhangi bir karşılığı bırakılmıyor gayet bilinçle, idrak ile hınç ile birlikte. Yaraların müsebbibi olan düzen dün ne idiyse, bugün de onun yolunda yürümeye devam edenlerin tavırları ile yenileri çoğaltılıyor düzen kalıcılaştırılıyor. Yeniden güne dâhil edilenler ile beraber bu gayya kuyusu menzil körlüğün mabedi kılınıyor. Körlük kayıtsızlık ve zulme rağmen onamalar için talep toplanmaya devam ediliyor. Hedef yeni ülke, büyük spotlar ve afişler ile bildirilirken ortadaki oyun ve tezgâh eskinin aslen hiçbir yere gitmediğini göstere geliyor. Hedef yeni ülke diye kıvançlanılırken, bir yandan da muhafaza altına alınmak istenen düzenin en bet, en yara veren, en çok içe dert dağları oluşturanlar etmenlerine, ev sahipliğinde sürdürülüyor.

Nasıl olsa karışan görüşen olmadığından bu bahis, yeni bir tercihin kendisiymiş gibi pazarlanıyor. Yenilenmiş bir vaat olarak takdim ediliyor. Gerek içeriğin unsurları gerekse de zeyil olunanların bir uzamdaki birlikteliği laf ile icraatın nasıl da birbirlerini tamamladığını göstere geliyor. ‘Fecaat’ bu ülkenin ana omurgası kabilinden temellendiriliyor. Yoksunlaşmış, köşeye kıstırılmış daha kötüsü, daha fenalarını alıştırma yolunda bir ülke bina olunuyor. Şok doktrinleri artık birer gerçekliğimiz haline dönüştürülüyor. Fecaatler kalıcılaştırılırken sorgu, sual mesele edilmemesi zikrediliyor umarsızca. Omurgaya yapılan her müdahale fecaati daha da kötürümleştiriyor handiyse içinden çıkılmaz addedilen ne varsa onlarla da eklemlenerek devşiriliyor bir kez daha.

Sorgusuzluğun, kilit odağı oluşturduğu menzilden çıka gelenler bu fecaatin üzerinde birer ikişer yükselmeye devam ediyor. Kanıksatılmış olanların yanında daha öncesinden aşina olunmayanlar bu düzenek dâhilinde icat olunuyor. ‘Yeni’ salt lafın gelişi bir imi kolayca bulunmuş bir mahlası tanımlandırıyor artık. Düzen, kötürümün, yıkımın, tehdit ve taarruzların birlikteliğinde bir yeniyi oluşturuyor bugünün ülkesinde şimdilerde. Tüm unsurlar birbirlerine ulaştığında adlandırma zaten detayın ta kendisine eviriliyor haddizatında. Sorunlar varlığını mübalağasız korumaya devam ederken bir yandan güncellemeler gelirken ve yenileri eklenmeye devam olunurken sorgusuzluk kalıcılaştırılıyor artık. Yarının ne getireceği akıldan öteleniyor hep bir biçimde.

Ekranlar, yayınlar, manşetler, köşe yazıları ve seyirlik olan her şey içinde her şekilde bu algının üzerine oynanmaya devam ediliyor. Kanaat, erkânın, muktedir ve iktidarın tahayyülü dışındakileri kapsamıyor artık. Kanaat diye bildirilenler sıradanın hayatına dair tek bir iz barındırmıyor artık. Kanaat diye kestirmeden yollananlar duraksamasız ve essiz, yeni tahakküm nesnelerine dönüştürülüyor. Yeni tahakküm mutsuz kitlelerin daha büyük daha derin yıkımlarla bir başına kalmasına sebebiyet verendir işte. Kanaat artık sorgulanmayanın ta kendisidir. Böylesi bir izlektir bu yerde. Kesintisiz addedilen kutsiyet biçimlendirilen ona dar bir elbise giydirilmesi gayretidir. Yekûnda dertler boyu çoktan geçmiş, her yere ve her şekilde eşit bir biçimde pay edilirken halen her şeyin en konforlu en müstesna, en pirupak güncesinde yaşadığımız iktibas olunur.

Neşredilip yaygınlaştırılan, dertlerin çevrelediği bir yerdeyken tam tersi cennet bahçesinde bulunduğumuz fasaryasına sımsıkı tutulmasıdır dört bir yanda hep aynı zümrenin dilinde. Baş efendi hayatı yorumlarken değil reel politiğin argümanlarını bölük pörçük kılarak, onları çekip çevirerek yeni yıkımlara yön tayinini gerçekleştirmektedir. Daha hazret cümlesini bitirmeden çok doğru tespit, büyük cumhur, pek de dikkatli ve maharetli dile getirmişler kendileri vs. birbirini takip eder iş bu sarmalın neşriyatında. Hayat hiç yorumlanan değil dönüştürüldükçe içinden çıkılamayacak bir çukura dönüştürülmektedir bu metafor değil gerçek kabilinden, üstünkörü okumalar, had bildirimleri benzeşir gibi olan, ama her defasında ayrı yerlerden çıka gelen kırmızıçizgiler bunun içindir. El alınıp, hayatı dönüştürebilmek için sıklıkla yinelene gelmektedir.

Benzeşmeyen bir örnekleşmeyen ‘tek tip’ tedrisatında kendisini konumlandırmayan kısaca tehdide hedefe yerleştirilmeye ve hiza buyrulmasına karşı sesi sözü olanlar için cehennemin kapıları bir kez daha aralanmaktadır bu ülkede. Tahammül eşikleri alt üsttür artık tolerans diye bir tanım duyulmamıştır empati denilenden zerrece haberimiz yoktur memleket idaresince. Şartlanmışlıklar tehdide evirildiği yerde, hayat -gasp edilendir. Bugünün ülkesinde yok saymanın sıradanlaştırılması bunun da vaka-i adiyeden sayılmasının gayreti bu pejmürdeliğin böylesi bir yok etme kültürünün, giderek merkezileştirilmiş, düzayaklaştırılmış halini gözler önüne sermektedir.

Düşman tanımı olan algıya yapılan müdahaleler ile halkların özden birbirilerini duyabilmelerinin, sorunlara vakıf olabilmelerinin önünü almaya çalışan bir yapımdır karşılaştığımız. Düşman yetmiş üç milletten her gün birisinden birisine, bir biçimde aynı karanlık aynı sığlığı muhafaza eden bir bakışımla beraber üretilmektedir. Düşman tanımı artık açıktan dile getirilmektedir. Hayat mı artık yerle yeksan edilen, delik deşik edilendir işte bu menzilde. Uzağına düşmeden, kelimeleri eğip bükmeden bir edebi, yazınsal nüvesine bağlı kalmaya hacet bıraktırmadan kendiliğinden bu tortu ve hamle bütünü nefreti kalıcı kılar artık. Defalarca düzeltilmiş, çoğu zaman onlarca kez okunmuş, tashih edilmiş; kelamın ve cümlenin sözün karşısında küt diye çıka gelen, güm diye gündemin ortasına düşürülen yorumlama diye bildirilen başbakanından milletin adamına kadar tekrarlanan ve savunula gelen bir edim haline dönüşür nefret.

Betliğin, fenalığın makul! sayılabilecek bir şey olarak bildirilmesidir dert. Bir ibadethanenin kapısına “yıkılacak mekân” yazılmasıdır dert, hemen hiçbir yerde haber değeri taşımadığından bahsi bile açılmayan bir kırım sistematiğidir dert. Soykırımın kan dökmek ile paraleli olarak şekillendirilen Beyaz soykırımın, asimile etmelerin, kültüre ve inanca karşı tek ve muktedir müdahalesinin devamlılığıdır sistematik olan. Sistematik diye duyurduğumuz bir bahisten çok gerçekliğin kendisidir. İstenmediğimiz yerde yaşamanın nasıl zora koşulduğunun özetidir. Gün aşırı medyanın önemli bir kesiminde tutturulan bu nefret söyleminin nihayetinde bir kez daha hedefe, tacize cüretidir asıl dert. Münferit kod genelde ülkesine bağlı yurttaş diye anıla gelen ve daha birkaç hafta önce Ankara’da Hdp üyesi Ahmet Karataş’a bıçakla saldıran zümrenin karga tulumba gündemden düşürülmesidir dert.

Ahmet Karataş’a saldırının da tıpkı diğer organize şiddet hücrelerinin, paramiliterlerin yaptıkları gibi göz ardı edilmesidir derdin en büyüğü. Hala mı münferit, hala mı normal bir şeydir hiçbir şeyine vakıf olamadığı, dahası duymak dahi istemediği her şeye kulaklarını tıkayan aklını ketumlaştıran vicdanını çürüten bir erkin bu algısıyla nefes alan hiddet ve yaşam birlikteliği. Sorgusuzluğu normal ve muteber bir sonuç bildirenlerin bunu müspet kılanların dillerinden dökülmeye devam edilenler kadar yapa geldikleri, yol verdikleri tüm hiddet seremonileri, bu linç ayinleri ve hedef gözetimleri hala mı normaldir? Nizamsızlığın, orman kanunun, yeni bir düzen olarak duyumsatıldığı yerde hemen her şeyin kör topal bir baskınlık ile kapkaranlık bir güncellikte yinelendiği menzildir işte hala normaldir diye bildirilen.

Normatif olarak düzenlenen şeyin talan yağma, riya, menfi olanların müspet bildirilmesi gayretidir. Bu dehşetengiz çukurda kapkaranlık bir menzilin bina edilmesi birbiri peşi sıra yapılan ve edilenlerin gözetilmesi örtbas edilmesi, göz ucuyla dahi olsa takip edildiğinde bu durumu teyit etmektedir. Ülke dediğimiz yer betliklerin buluştuğu, fenalıkların kollandığı, riyanın önemsendiği, hakikatin değil de yalanların öncelendiği, hırsızın, arsızın ve katilin yüceltildiği ucubeliğin ta kendisine dönüştü artık. Dün dile dökülenlerin, bugün gerçek yıkımlara doğru dolanmadan, kesin olarak tarumar edildiğini, bunun için aralıksız çalışıldığını artık görüyoruz. Makûs kader ve anlamlı yazgı belli belirsiz imaların ve hemen her şeyin önce rakam sonra maddi envanterinin çıkartıldığı sıfır hassasiyet bir ülke kalıcılaştırılıyor miladi iki bin on dörtte.

Yaraların önemsenmediği bilakis bunları kanatmakla kalıcılaştırmak için eldeki tüm imkânların resmen seferber edildiği bir menzil kuruluyor bu miladi iki bin on dörtte. Reel politik, bedene kurulan tahakküm, akla karşı yükseltilen duvarlar, istemezük ve oldurmazıklar ile hemhal bu toplumu dörde, beşe sayısı artık muamma bir ayrıştırmaya tabi tutuluyor miladi iki bin on dörtte. Muktedir dönüştürürken kendi zihninin kötürümlüğünü, onca kötücüllüğünü, dolambaçsız, imasız her karşıt bildiğine zulmederek yaygınlaştırmaya çalışıyor, bunca şeyden sonra milattan sonra iki bin on dörtte. Kesintisiz boşluklar yaratılıyor erk eliyle. Her boşlukta devletin tahayyülü ola gelen hiddetin, şiddetin yeni utanç vesikaları denkleştiriliyor. Boşluklar öylesine derin, öylesine çok ve birbirine öylesine yakın ki bunlara takılmandan, düşmeden yol alabilmek hemen hemen imkânsız kılınıyor.

Delik deşik her yanı mecazi değil bilinen çukurun ta kendisiyle donatılmış, zapt edilmiş bir ülke ortaya çıkartılıyor. Henüz on beşindeki, İbrahim Aras’ın katledilmesinin ardından çıka gelen esasen silahla katledilmiştir beyanından meydana çıkmaktadır çukur. Lice’deki T.C. şiddetini protesto eylemlerinde katledilen İbrahim Aras için Adli Tıp’ın "yüksek kinetik enerjili harp silahı veya domdom kurşunu bulunan av tüfeğiyle" öldürülmüş olabileceğinin bildirilmesidir dert. Valilik ve Emniyetin yalanlarının bir kez daha ortaya çıkmasıdır, bu çürük düzenin ifşasından sonra çıka gelendir çukur. Mahir Çetin’in “Pis bir Kürd” olarak Kürtçe konuştuğu için on saniye içerisinde linç edilmesinde çıka gelmektedir o çukur. On saniyede on beş kişinin bir cana kast edebilmesinin cüretinden çıka gelmektedir o çukur. Hepimizi dibine çekmeye devam eden sarmal.

Yolunda gitmeyene karşı, kendiliğinden müdahale etme hakkını bulan her şeye müdahil hemen her şeye devletle eş zamanlı olarak da önce kırım zulüm ve ardından da linçi ve yok edişi makul bulanların imalatı olan çukur. Gel de yaşa, yaşayabil bu sınırda. Her şeyin karmakarışık değil, ölçülüp biçilerek oluşturulduğunu teyit edendir işte o çukurlar. Çepeçevre sarmalandığımız. Dün yeniye kavuşurken, yeni yarına dönüşürken gün yeniden yola çıkarken ne kadar farkındayız bu çukurların çepeçevre, dört bir yanda sarıp kuşatıldığımızın ne kadar bilincindeyiz. Ne kadar umursuyoruz o çukurları. Nasıl bir tahayyülümüz olacak bu fecaate bu satırlar dolusu felaket ile belirenlere karşı ne edeceğiz. Nasıl olacak gidişatımız düşünüyor musunuz, zaman artık aleyhimize işlerken? Sorgusuzluk, mahvın güzergâhı dâhilinde bir ara bağlantıyı sağlamaktadır.

Sağlama alınan adlı adınca bir tahakküm reçetesidir bir kez daha ve asla son kez değil. Hiçbir surette asla karışılmayacak ve görüşülmeyecek ve asla sesi, sedası işitilmeyecek meselelerin toplanma sahalarından birisidir sorgusuzluk menzili bu ülkede. Kayıtsızlık yinelenirken “düşlerimiz” kırıma uğratılmaktadır. Kayıtsızlık yinelenirken canlarımız “çalınmaktadır”. Kayıtsızlık yinelenirken her yer betonla donatılırken mezarlarımız derine kazılmaktadır. Kayıtsızlık yeniden şekillendirilirken koca bir muamma ile geleceğimiz şekillendirilmektedir. Sessiz ve derinden iki bin on beşin temellerini olabileceklerin bir ön gösterimi gerçekleştirilmektedir. ‘Sessizlik’ yaygınlaştırılırken menzilin dört yanında tek tip bir kuru gürültü duyurulmaktadır susun ve itaat edin. Tek bir yankı vardır, ölseniz de biat edin, konuşmayın. Hakkınızı ve hukukunuzu aramayın. Yılın ve tükenmek için sıranızı bekleyin.

“Yeni konuş” bir mizansenin kayıt altındaki yazılı haliydi. Bugünün ülkesi o fablın ve yazınsalın sınırlarını tamamen alt üst ederken ve yıkarken kendi yeni konuşunu bina etmektedir. Sorgusuzluğa yön belirleyen ipuçlarını barındıran bir yeni konuşu icat etmektedir. Yeni konuşta merama, hayata sözün kendisine yer yoktur. Bahissizliğin çölüdür orası. Bu yeni diye ulaşılan menzilin yeni dilinde. Yenilenmiş “eski” hücrelerimize kadar nüfuz etmeye devam ediyor.

Her yanımız bir çukurken, bugün artık sorgular mısınız iyice yok olmadan, susmadan? Her yanımız yeni konuşun mizacında öğütülmeye devam edilirken, hayat eksiltilmeye her şey yıkıma ve virana terk edilirken, uçurumdan önce fark edebilecek miyiz, sorgulayacak mıyız o gidişatın gidişat olmadığını. Reel politiğin çukurlarından, gerçek hayatların yutulduğu, derine hapsedildiği, içinde unutulduğu, katledildiği o cehennemi ayağımıza getirenlerden hesap birer birer soracak mıyız? Sorgulayacak mıyız? İşitir misiniz, duyar mısınız? Özgürlük ve adalet ve eşitlik bahisleri bir kenar süsü olarak anılan bir ülkeden nihayet gerçek kılındığı bir yere varır mıyız? İşitir misiniz, duyar mısınız? Meramımızdır.

>>>>>Bildirgeç
Devlet - Arif ALTAN - Özgür Gündem

Suçluluğu hiçbir şeyle bağlanmamıştır, günahkarlığı her yandan fışkırır ve her şeye yönelir. Cinayetle başlar, cinayetle sürdürür. Hunharlığı bilinmez bir meziyet değil, sisteme ve kurama boğulmaksızın katliamlar gerçekleştirir. Onun baştan çıkarcı yanı arılığıdır. Seslenişi billur, eylemi şeffaf, niyeti berrak. Öldürmeye bahanesiz. En beceriksiz anında bile elbisesindeki bir toz gibi üfleyip ruhları bedenlerden söküp atabilir. Her hareketinde yığınların kendisi hafifler, onun her yöneliminde kurbanlarının kendisi suçluluğa bulanır. Keyfiliğine ciddiyetle bağlanır sökülüp alınan bütün ruhlar. Dalaverenin masumiyeti gibi ışıldar, her cinayetinin ardından sırıtan tunç soğuğu çehresi. Aklı taşıyan bir yükümlülük, kendinden uzağa sıçratan bir ürperti dolaştırmaz bu çizgiler. O öldürür, kurbanlarıyla birlikte herkes onun merhametine kefil yazılır.

Mahremiyeti, kanlı yönelimi.  Serveti, sefillerin tutkusuz mahrumiyeti. Bir ölüm sessizliği kopardığı kıyametin sesi. Hayat için mütevazi kıt isteği, kıyım için debdebeli bir gösteriş bütünlüğü. Kıskanılacak kadar benzersiz, göz kamaştıracak kadar kendine özgü. Çekingenliği, kucaklayıp boğma arzusu. Kendi eserine övgüsüz, kendi ağırlığına şevksiz, kendi yaratıcılığına duygusuz. Sıçramalara hevesli, epik atılımların soğuk doğruculuğuna yanlışlığın ağır nefesi. Yansımaların hafifliği, karanlığın belirsizliği, yaklaşan bir tehlikenin tedirginliği, görünmez bir gücün boğucu kütlesi. Yalan tanımlayabilir, günah açıklayabilir, kötülük yorumlayabilir, vahşet kusursuz çerçeveyi doldurabilir.

Sinsiliğin beceresi, entrikanın süreğenliği, hainliğin işleyen kusursuz zekası. Salt bir kötülük müessesesi değil, devlet denen infaz yeteneği, bir iğfal bilgeliği. Üstün ruhların tüm o tuhaflıklarıyla içinde kaybolup gittiği bir kesinlik enginliği. Ama belirgin ve göz önünde, duru ve  gizemsiz. Dünyanın yontma taş dönemine ait süslemelere sahip mağaraların yalın dinginliği kadar çıplak bütüncül kötülüğü. Ağlamaksızın dökülen bir gözyaşının saydam sahteliği. Bir sükunet havası, bir kalabalık uğultusu. Damarlarında ilk kan pıhtısına dek izleri sürülebilir aldanış.  Bir yankısız, bir ürkütücülüğü dönüşümsüz kükreyiş. Herkesin zaafı, herkesin suçluluğu, herkesin arzulu süzüşü.

Bir ruh, bir kişilik. Yasalar, uzuvlar, figürler, kurumlar, kurumlanışlar, yaslanışlarÖ Bütünlüğüne bölünmüşlükler yok. Söylevler, hatıralar, saldırılar, düşsüz düşüşler, dirilişsiz ayaklanışlar, aynı kaynağa çıkan milyonlarca ve milyonlarca yansıma. Büyüklükten uzak küçüklüğün kibri, yoğunluğunu bulmuş şiddetin kuvveti. Kölelerin mırıltılarına dalgalanan sağır patlama. Bir saplantı, büyüleyici bir paranoya. Sıhhati bulmak için hastalığa sarılan hile dinamiği. Devlet, bir inanış iklimi inançsızlıkta, hırsta erişilmemiş güvensizlik. Her canlıya güven içinde sinmiş uğursuz hava.

Sert bir memnuniyet, yolundan alıkonulmaz bir içtensiz inat. Kan soğur, cesetler çürüyüp gider, hakikat, anlamsızlığına parçalanmış sözcüklerle dönüşür. Yalan sarsılmaz gerçeğin kendisi olur. Dürtüleri hiçbir şeyle bağlanmamış, hırs her yanından fışkırır ve her şeye yönelerek öldürür. Devlet bir ihtiras ezgisi, bir vahşet sergisi. Hiçbir şeyi tamamlamaktan hoşlanmayış diye de okunabilir. Hiçbir şeyi sona erdirememesi onun doğası, gücünü belirleyen bu kuvvetsizliği bizim talihimiz. En yeni, en çabuk eskiyen şey. İyi niyetli öğütleri geri çeviren, ölümden soluyan sağır nefret. Hakikatin şaşkınlığı, dirençsiz kuvvet sarhoşluğu. Hakkında her şey bilinene aldanmak bir şehvet tutkunluğu. Devletin yalanı, herkesin hakikati olur bu durumda.

Fitnenin kaynağı fitnenin çok ötesinde, kötülük kötülüğün çok uzağında böylece. İki günde 50 insanı öldüren kuvvet kuvvetsizliğinin derinliklerinde. Devlet, bir hile klasiği. Ceset diriyi vurdu. Değil mi ki suç, suçlunun görünmesinden öncedir, ölü canlıyı, olmayan olanı, başsız gövde kılıcı getirmez mi? Ceset kendi failiyse, devlet ne etsin! Herkes kendi ölümünden, ama ölü çocukların tenlerini cüzdanına dokunur gibi okşayan cin adamlar,  toplu mezarları çeyiz sandığıyla karıştıran neşeli hanımlar da devletin ağzından seslensin.

* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bireyi neredeyse dakika sekmeksizin nefessiz bırakışı karşısında hala "akil" olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural ve kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınabilmesi. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle, koşar adım kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor günahıyla sevabıyla ve yazabildiğimiz kadarıyla. Arif ALTAN'ın kaleme aldığı "Devlet" başlıklı makalesi bu eksiklerimizin ya da anlatamadıklarımızın tamamlayıcısı olan bir okuma parçası. Özgür Gündem gazetesinde yayınlanmış olan makale dahilinde, kurgudan öteye açık ve seçik olarak Devlet'in her ne olduğu ortaya çıkıyor bir kez daha. Ulaşmayanlara, uzlaşmayanlara, halen tenkite sahip çıkanlara, kestirmeden meramı anlatıyor. ALTAN'ın ve Özgür Gündem'in anlayışlarına binaen metni sayfamıza alıntılıyoruz.

...Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam...İyi Haftalar...

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Sesli Meram / Deuss Ex Machina Kayıt Bloku.. Geçtiğimiz Günlerden Ses ve Söz - Podcasts
Gezi Parkı Eylemleri: Türkiye’de Toplanma Özgürlüğü Hakkı Şiddet Kullanılarak Engelleniyor - Uluslararası Af Örgütü
Gördüm - Bir Gezi Parkı Direnişi Belgesel Filmi - Documentary Film - R H - Vimeo
Soma'da Hayatını Kaybeden İşçilerin Anısına... - Soma'nın İşçileri
Soma'da Sekiz Saat - Devrim TABAN, Zeynep ORAL - Vimeo
Kobane Direnişi İle Dayanışma Kapsamında Yapılan Eylem ve Etkinliklere Müdahale Sonucunda Meydana Gelen Hak İhlalleri Raporu - İHD
O Tweet Sana Değil - Leyla ALP - T24
Sevme Beni! - Meral AKBAŞ - Birikim
Sonra Dedim Ki... - Ruhi UZUNHASANOĞLU - Muhalif Yazılar
Önce Söz Vardı - Nurinisa EROĞLU - Jiyan
Çeşit Çeşit Hudut Var - Filiz GAZİ - Bianet
Kara Leke - Misak TUNÇBOYACI - Harfvolver
Ete Giren Bıçak… - Ali Murat İRAT - Birgün
Politics Strain Turkey's First Kurdish-Language Institute - Fehim TAŞTEKİN - Al Monitor
Family Ties - Lauren BOHN - UNHCR Tracks
Yerellik ve Evrensellik Arasında Rojava Deneyimi - Bülent KÜÇÜK - Ceren ÖZSELÇUK - Jadaliyya
Bir Yaşam Devrimi - Salih Müslim’le Röportaj - Jonas STAAL - Çev: Zeynep UĞUR - ZAN
YPJ Komutanı Meryem Kobanî ile Miştenur Tepesi ve Son Durum Üzerine - Mutlu ÇİVİROĞLU - MÇ' Blog
Kürt Kadının Devrimi - Özel Sayı - PolitikART
Hayat Denilen O Ülke - Aslı ERDOĞAN - Özgür Gündem
Çözüm Süreci ve '90'lara Dönüş - Cuma ÇİÇEK - Birikim
Kürtlere Karşı Nefret Söylemi ve Irkçılık - Şerif DERİNCE - PolitikART
Kobane'nin ‘Biz’imle Ne Alâkâsı Var? - Temel DEMİRER - Harfvolver
Bir Mescitten Kobanê’ye İki Çocukluk Arkadaşı: ‘Biri YPG’ye, diğeri IŞİD’e..’ - Vahap IŞIK - Jiyan
Tuğluk: 'İnancım Yok, Umarım Yanılırım' - Gonca ŞENAY - Al Jazeera Türk
Süreç: Neler Olmuştu - İrfan AKTAN - Heinrich Böll Stiftung Türkiye
HDP Suggests Accelerated Process For Kurdish Bid - Deniz ZEYREK - Daily News
Turkey-PKK Peace Process 'At Turning Point' - Güney YILDIZ - BBC News
Research Paper: ISIS-Turkey List - David L. PHILLIPS - Huffington Post
İbrahim Aras, Kapsülle Değil Silahla Öldürülmüş - Kemal GÖKTAŞ - Milliyet
Çadır Kentlerdeki Kobaneli Çocuklar Kışa Çorapsız, Ayakkabısız Giriyor - Bianet
Turks Increasingly Sympathetic To Islamic State - Pınar TREMBLAY - Al Monitor
Üç Büyük Katliamın Paylaşılamayan Mirası: Ermeni Yetimler - Emre Can DAĞLIOĞLU - Agos
Müslümanlaştırılan Ermeniler Bu Kitapta Ele Alınıyor - Hrant KASPARYAN - Demokrat Haber
Vali Vekili Ermeni Mirasına Düşmanlığı İtiraf Etti - Agos
Alevi Bektaşi Federasyonu: Alevilik AKP’nin Can Simidi Değil - Bianet
#DersimSoykırımı - Adam “Öldürmemişler Mi?” Kutu Deresi’ne Gitsin Sorsunlar - AABF - FDG - Agos
#DersimSoykırımı - Dersim Dört Dağ İçinde - Gökçer TAHİNCİOĞLU - Milliyet
1964 Sürgünü: Meslekleri Yasaklanan Rumlar - Özgür KAYMAK - Bianet
Unutmamak, Unutturmamak İçin 11. Kez “Buradayız” - Mois GABAY - Şalom
I Am A 14-Year-Old Yazidi Girl Given As A Gift To An ISIS Commander. Here’s How I Escaped - Mohammed A.SALIH - Washington Post
Ve “Öteki” Çocuklar: Görülmeyen, Duyulmayan, Konuşulmayan -2 - Adem ARKADAŞ - Ayda ERBAL - Azad Alik
II. Pozantı Vakası’nda Gardiyanlara Ceza Yok, Soruşturmada Adım Yok - Sendika.org
Sekiz Tutuklu Çocuk İki Gün Ring Aracında - Yüce YÖNEY - Bianet
Norwegian Doctor Banned From Gaza: ‘I Document What I See & That Makes Me Trouble For Israeli Govt’ - RT.com
Kapitalizmin Doğayla Savaşı - Necati SÖNMEZ - Özgür Gündem
Yırca'da Neyi Kazandık? - Fevzi ÖZLÜER - Evrensel
Yırca’da Ağaçları Katleden Kolin’e Toplamda 511 Bin TL Ceza Kesilmiş - Diken
Ermenek’ten Yırca’ya, O İhaleden Bu İhaleye... - Yetvart DANZİKYAN - Agos
#KatilHırsızYağmacı Kolin'in Yöneticisi - Vicdanen Rahatsızız - Banu ŞEN - Hürriyet
#AfşinElbistan - Küller ve Kökler (2) – “Dumanı Biz Yeriz Sefasını Onlar Çeker” - Gözde KAZAZ - Yeşil Gazete
Ahmet İnsel: İktidardaki Zümrenin Zihniyetini En İyi Yansıtan “Ak Saray” Ak Devlet’in Makamıdır - Cafrande.org
Ortadoğu’yu 1. Dünya Savaşı Mı Şekillendirdi? İslamcılar Bu Hikayeyi Neden Seviyor? - Nuray MERT - Diken
Armenia Vows 'Grave Consequences' After Helicopter Downed - Emil GULIYEV & Mariam HARUTUNYAN - AFP
Yunanistan'da Binlerce Kişi Eğitim Reformunu Protesto Etmek İçin Yürüdü - Anarşi Haber
#AccionGlobalporAyotzinapa - We Ask The World To Keep An Eye On Us Today - Cool Kids
#AccionGlobalporAyotzinapa - Protesters Burn State Congress Over Mexico 'Massacre' - AFP Feed via Yahoo!
Susmak - Tanıl BORA - Birikim
Sennett’in “Yabancı”sı Veya Bir Cemaat Hayal Ettik, Yabancılar Kirletmesin! - Emek EREZ - Edebiyat Haber
Anadilinize Çeviri Yaparak Dünyayı Değiştirebilirsiniz - Bahar C. MULLER - Bianet
'Beni Tarihle Yargıla': Ahmet Kaya Kasetlerinden Alternatif Bir Siyasi Tarih... - Bahadır ÖZGÜR - Radikal
46 Yıllık Gazeteci Ali Haydar Yurtsever Hayatını Kaybetti - BBC Türkçe

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan - Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo’dan iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
DinamoPromo InquiriesMakina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo
---------------------------------------------------------
>>>>>Info Fotoğraf

>>>>>Poemé
Kayıp Şiir - Katerina GOGOU

    “Bana engel olmasanıza! Hayal kuruyorum.
    Yalnızlık ve adaletsizlik içinde yüzyıllar geçirdik.
    Şimdi durun! Beni durduramazsınız.
    Şimdi ve burada, sonsuza dek ve her yerde
    Özgürlüğü düşlüyorum
    Herkesin eşsiz güzelliklerini,
    Evren için yepyeni bir uyum yaratacak olan.
    Hadi oynayalım!
    Mutluluktur bilgi,
    Okullu olmayı gerektirmeyen.
    Düşlüyorum çünkü bu duyduğum aşk,
    Gökyüzündeki büyük hayaller için,
    Ve, kendi fabrikalarında
    Tüm dünya adına çikolata üreten işçiler için.
    Düşlüyorum çünkü biliyorum ve buna gücüm var.
    Bankalar hırsız eder insanı,
    Ve hapishaneler terörist.
    Tüm uyumsuzluk yalnızlıkla
    İhtiyaç üretilenle
    Ve, ordular sınırlarla
    Var olur.
    Hepsinin nedeni mülkiyet,
    Ve, şiddetin nedeni şiddet.
    Şimdi değil! Beni durduramazsınız!
    Şimdi, ahlaklı dürüstlüğü
    Yeniden kurmanın zamanı.
    Yaşamı şiire,
    Yaşamı pratiğe dönüştürme zamanı.
    Bu yapabileceğimin hayali!
    Sizi seviyorum.
    Ne siz beni durdurabilirsiniz
    Ne de ben artık hayallerle oyalanacağım.
    Yaşıyorum ben!
    Ellerim dayanışma
    Ve özgürlük için
    Uzanıyor,
    Ne kadar sürerse sürsün.
    Hep yeni baştan,
    Yaşasın anarşi!”

Kaynak : Katerina Gogou: Atinalı Anarşist Bir Şair (1940-1993) - Sosyal Savaş

Comments