Deuss Ex Machina # 533 - Cold House Of Life

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_533_--_Cold House Of Life

12 Ocak 2015 Pazartesi gecesi "canlı" yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>sesli meram muhteviyatı<<<<<
1. Ricardo Donoso - Vesperum (Denovali Records)
2. Ricardo Donoso - Crepusculum (Denovali Records)
3. Robert Del Naja - VC (Ludum Dare)
4. Robert Del Naja - DT3 (Ludum Dare)
5. Masks - Fragile Feelings (Opal Tapes)
6. Masks - Vapors (Opal Tapes)
7. Application - Swuth (Dust Science Recordings)
8. Application - Cron Job (Dust Science Recordings)
9. Ez3kiel - Dead in Valhalla (Ici D'Ailleurs)
10. Ez3kiel - Stereochrome (Ici D'Ailleurs)

Cold House Of Life
(533)

Eksiltmelere Rağmen Hala, Buradayız Ahparig!

Durağan olmayan, sürekli güncellendikçe yeni vahametlere yön belirlenen, bunların tümü için menziller geliştirilen, aralıksız ve kesintisiz tahakkümün yinelene geldiği bir yerde eksiltmeler hayatımızın merkezini kapsamaktadır. Eksiltebildikçe vahim olana rehin edildikçe; bellek, düş kırımlarının güncellenebildiği bir saha bina edilmektedir bugün. Tekerrür ettirilenler yinelenip dönüştürülürken ağrıyı ve acıyı güncelleyen buna göre hamleler yapılan bir ülkedir tasarlanan. Dünün yaraları önemsizleştirilirken, sorunumuz değildir bahisleriyle geçiştirilirken, günün ve şimdinin hali, şemaili onun kadar sert bir iklimi yineleye gelmektedir. Tekrarlanan şey düşünü yok etmek adınadır. Tekerrür eden olgu nefes almayı imkânsız kılmak adınadır. Hal ve gidişat fenalardayken normalin böyle bir şey olduğu savunulmaktadır. Hal ve gidişat yıkımları, ehven olarak görenlerin tahayyüllerine göre şekillendirilendir ülkede.

Yalanlardan el alınarak, ikame edilip topyekûn cerahate dönüştürülen irinlerin ülke temelinin yapıtaşı olarak değerlendirildiği bir menzildir sorun edilmeyen. Reçeteye yazılanların ilaç niyetine bildirilenlerin kötürümlüğü kalıcılaştıran, eksiltmeleri hayatın ayrışmazı ilan ettiği bir yerdir işte, dönüşe dönüşe sonunda varılan. Didaktik söylemin, biyopolitik edimin hemen tüm şartlanmışlıklarını hep bir biçimde savuna geldiği yerde ötesi beklentilenebilir miydi? Burası bunun gibi nice sorunun mabedidir. Meramın anlaşılmak bir yana oluşturulan ‘mağdur’ kültüne göre, ona tehdit olup olmamasına göre değerlendirildiği, her sözün, eylemin buna göre biçiminin kazandırıldığı menzilde sözün kıymetsizliği ilan edilmektedir. Eksiltmelerin birinci hamlesi sözcüklere karşı gerçekleştirilen çabalar ile sağlanmaktadır bu eskimeyen yeni içerisinde.

Yeni diye anılan hep nutku tutturan, soluksuzluğumuzu ve ne oluyor, nereye eviriliyoruz kısasını güncelleye duran bir yer olduğu aleniyettedir. Açık, seçik belirgindir. Kesinti, önce şifahen daha sonra hamleler kastetmek için yinelene gelenlerdedir. Eksiltmek işin sınırlarını tanımlandıran yapımın kendisidir. Gündelik olanın taarruzlara karşı bir başına bırakıldığı varsa yoksa bir heyulanın içerisinde küçük tefek seslenişlerin hasbelkader denk getirilebildiği bir yerde bunların bile akıldan ötelenmesi gerektiğinin eyleme dönüştürüldüğü, kısıtlandırıldığı bir menzildir bina olunan. Ezberlerle beraber yapılan eksiltme çabasının başlangıcı, seslenişlere, kelimelere, düşünceye yapılanlarla belirginleştirilenlerdir. Aklın fikrin dimağına menziline karşı bu eylemin artık bir tehditten öte gerçek kılındığı, ayrışmazımız bildirildiği bir güncellikte yaşamaktayız.

Sözün, anlamın, karşı istikametini yanıtını duvarlar ile çevrelemek bu yapımın halini anlatandır. Bu mefhumda denk getirilenleri belirginleştirendir. Eksiltmeler önce sözden başlayarak temellendirilendir. Hayat, her ne anlama tekabül etmektedir hep o yanıtsız konulmayı sürdürülendir. Genellendirmelerin güncesindeki bu hamleler, kırımları güncellemektedir. Söze karşı girişilen çaba dönüp dolaşıp bedene tahakküme dönüştürülür. Menzildeki erk muktedir ve iktidar çabası bunun içindir, hep buna dairdir. Kesintisizleştirilen tahakküm etap etap yinelenirken, bir öncesinde, icra olunanın yenilenmiş hali çok daha büyük kırılmaları beraberinde getirmektedir. Anlamın tükendiği yer böyle meydana çıkmaktadır. Hayatın belirgin bir biçimde müdahalelere, kayıtsız şartsız teslim edildiği bir alan, form haline dönüşümü noktasından virgülüne tüm bu hamlelerin refakatinde gerçek kılınmaktadır burada.

Eksiltilmek, düşünce sisteminin çeşitliliğini sınırlandırma ve tek tipleştirmenin yolunu arşınlatan hamleler bütünüdür. Taarruzlar sürdürülürken, yıkım biteviye tekrarlanandır, sürekli sınırı geliştirilmeye devam denilendir işte. Yeni diye kotarılan, eskinin adımlarını hem muhafaza eden, hem restore eden hem de kalıcılaştırılmasına çabalanan her ne varsa onu önemseyen bir bütünün şekillendirildiği çatının adıdır. Eksiltmeler buradan itibaren şekillendirilmektedir. Durağan olmayan sürekli güncellendikçe daha derin büyük hezimetlerin yolunun arşınlandığı bir menzildir eksiltmeler ile kotarılan. Bir biçimde toptan bir tehdidin tek seferde diri tutulduğu hamlelerin bunun doğrultusunda daha ağırlarına yol ve zemin sağlanan bir güncelliğin haletiruhiyesidir eksiltmelerden kasıt.

Didaktik o ezberlerin, aşılamaz tabuların yine, yeni ve yeniden kutsal diye ortaya çıkartılan devletlû normunun bariz en tehlike arz eden öğelerine destek çıkılan, bunları hayatın normalleri olarak aksettiren bir bütündür, eksiltmeler menzilinden dökülenler ve görünenler. Bir manşetin, bir demecin, bir suretin tek bir kelimenin yahut da hamlenin başlangıç için yeterli görülebildiği bir menzildir bu eksiltmeler. Hiddeti bir norm olarak değerlendiren, bununla yol alınabileceğini ve günün kotarılabileceğini düşünen aklın hemen her an şekillendirdiği tehditlerin çatısıdır o eksiltmeler. Hayata doğrudan tehdit, tahakküm, tecrit üçlemesinin ayrıştırılmazlığının tescil edildiği hamle bütünüdür eksiltmeler. Ne ki pek çok durumda ancak yapılanların, fecaatlerin, üzerinden bir zaman geçtikten sonra farkına ayılabilen bir sahadır işte.

Günümüz bunca kolay zapt edilebilirken geleceğimizin ön gösteriminde daha büyük ve kalıcı tahakkümün yol vereceği yıkımların her neyi eksilteceği yinelenmektedir görebilene. Yeni konuşun, yeni düşünün, yeni ülke olarak tanımlandırıldığı yerdeki hali meali bu çabaların dönüşümünü ve aslen neyi sakladığını, asıl neyi hedeflediğini bildirmektedir. En başta sözdür rehin alınan. Tereddütsüz olarak her bir çabanın önüne çıkan engellemelerinin bir yerdeki sualin, sorgunun mahvedilmesidir eksiltme meseli. Biteviye gün zapt edilirken en başta yağmalananın hayatiyet bahsini oluşturan söz olduğu, hepimiz için bu engelleme ve eksiltmelerin aslında neyi yok ettiğini de anlaşılır kılınmaktadır. Eksiltilmek her bir kelime ile anlatılması ve anlaşılması gerekenin yine yeniden görmezden gelindiği bir günü tesis edilmektedir. Yıkım bu hamlelerin ardından çıka gelenlerdir.

Sözlerle ve sual edilenlerin, bahsedilenlerin, anılanların dile getirilen hemen her şeyin kör karanlığın kuşatmasıyla hemhal ettirilmesidir esas bozgun. Her bozgunun ardından türetilen tehditler, kural ve kaide ve nizam öne sürülerek her dem tekrarlananlar yıkımların acısını anlamlandırmaktadır. Yıkımların aslen ne olduğunu bildirmektedir. Her tecrübe o deney sahasında başımıza örülecek yeni bir çorabın aslında neyi örselediğini bildirendir. Behemehal eksiltilen sıradanın kendi aklıdır. Behemehal devrede olan üst akıl diye icat olunanın hayatın normaline karşı taarruzlarıdır. Hemen her şey aynı bağıntıyı göstere gelirken her durumda, daha gidilmedik yol, -daha yapılmadık hamlenin bırakılmadığı bunca belirgin bir biçimde ifşa olunmaktadır. Cahil cesareti denile gelen tam da budur. Cüretin cürüme dönüştüğü, tahakküme ulaştığı, zorluk ve zorbalık sınavlarına evirilen cehaletin siyasetidir en kestirmeden.

Hemen asla ve hiçbir biçimde olan bitenin tam olarak anlaşılmadığı bir iklimin ta kendisidir cahil siyasetinin menzili, sınırı. Cehalet tahsille alakası, kültürle ilintisi olmayan bu sürümü düzenlemelerin bir biçimde yokluğa rehin, aklın, fikrin en önemlisi tözün esemesinin okunmayacağı, alaşağı edileceği bir menzilin bina edilmesidir işte asıl mesele. Topyekûn gericilik nüvelerinin ‘muhafaza’ altına alındığı, bütün bunlara kutsiyet anlamı yüklenmeye çalışıldığı, bir yandan da kutsal olanın ‘insan’ olduğu bahsinin örselendiği bir yerdir cehaletin siyasetinde ortaya dökülenler. Menzil bina edilirken “yüz yıllık” bir temel eğreltiliği, doksan bir yıllık bir görmeme hali, son elli beş seneklik kayıtsızlık, otuz dört yıllık çözümsüzlük fiiliyatlarının da buraya dâhil edildiği yinelenmelidir. Ne birisi, ne salt bir köşesi kıyısı, sonucun toplumsal düzlemin tarumar edilerek dönüşümüne çıktığı her hamle, cehaletin siyaseti bağlamını özet geçmektedir.

Cehaletin siyaseti kesintisiz taarruz akdidir iş bu ülkenin gerçekliğinde. Ortaya çıkan bütünlük ve form alışıla geldik kimi zaman da kanıksanmış çokça deneyim sahibi olunduğu zikrolunsa da ataletin her günkü cüretini de yinelemektedir. Anlam, meydandadır. Bir ülkenin yaşatandan ziyade, zulmüyle çürümeyi sağaltan, güncelleyen bir yer haline dönüştürülmesi kolaylanmaktadır. Her adımda, her evrede bizatihi eksiltmelerle birlikte bu yıkım sınırsızlaştırılmaktadır. Hepsi birbiriyle bağlı tüm hayata karşı taarruzların ahvalinde yaşayanlarız. Bir yaşam sahasıdır ki her gün çürümenin güncellenmesi, öte yandan her gün bir yanımızın, yöremizin eksiltildiği bir güncelliğin payandalarıyız işte. Her hamlenin, bir uyanışı beraberinde bir sorguyu getirmesini beklentilerken daha sessizleşen daha fazla ‘biat’ eden bir ülkeye dönüşüyoruz hep birlikte azalıp bir yandan eksiltilerek.

Hep birlikte tükenip bir yandan da çürümeye devam ederek ötekisi, ötesine karşı geliştirilen her hamlenin bütünü, aslı tarumar ettiğini, bir fecaate sürüklediğini görerek ve bilerek ilerliyoruz. Dün günümüzü mahvederken, şimdimiz yarınımızı tehdit etmeye devam ediyor hala. Her şeyin birbirini bulduğu bir uzamın tarumar edilmesi bunu bildirendir. Eksiltmelerin ikliminde birisi bitmeden bir başka yağmaya hem tanık hem de vurgunu yiyenler olarak yazılıyoruz. Hangi fecaat yapılacaksa tüm bunların denendiği bir hır gürün ortasına terk ediliyoruz. Eksiltiliyor o cümlelerimiz derdimizin her ne olduğu işitilmiyor artık. Yekten makbul olanın tanımlandırıldığı, gerisinin tefe konulduğu bir menzil bina olunuyor. Gerisi hep teferruat bildiriliyor. Gerisi hep ‘sorgulanamaz’ kılınıyor. Ahval dönüştürülürken ne gerek var ki den girilip laf etmeyin artıklara, sürekli, süresiz bir tahakküm devreye sokuluyor.

Resmin tüm parçaları birbirinden apayrı rotalara dağıtılıyor. Kendimize bile doğruyu söyleyemeyeceğimiz bir haletiruhiyeye terk ediliyoruz, koştur koştur yönlendiriliyoruz. Eksiltmelere dur demek ne zamandır sorgusu hep aklımızdan uzaklara bir bilinmezliğe terk ediliyor. Gözümüzün ucunda, bir yüzyıl önce yaşatılanlar tekrarlanıyor hiç mi hiç istif bozulmadan. Hiç mi hiç amaya, fakata sığınılmadan bu ülke bizim nidası yükselip duruyor. Söz bununla kurulurken sizler dış kapının mandalısınız, vatan hainisiniz, dış mihrak ve dahasısınız diye eksiltilmek güncelleniyor. Bir yüzyıl öncesinden bahis açılırken onun da unutturulduğu, üzerinin örtüldüğü meydana çıkıyor. Resmi olan söylem öylesine bir taarruzu yineliyor, öylesine kendinden emin ki bir buçuk milyon insanın nereye gittiği duyumsanmıyor bu bahse sıra hiç getirilmiyor. Ne ki eksiltmeler güncelleniyor.

Sekiz sene olmuş bir can kırığı bir nar tanesine karşı devletlûnun tezgâhladığı kırımın hesabı verilmeden duruyor. Dahası hep dile getirilen karanlık dehlizlere terk edilmeyecektir sözü havada bırakılıyor. Her yapılan yine yeniden tekrar edilen bir ortaoyununda anlatılan masallar oluyor. Her masalda bir hakikatin ol menzilde bir gerçeğin yattığı bilinirken, kendi sözleriyle zehirli kan mecazından başkasını, tek bir sözü etmemiş, bu ülkeyle bağ kurmaya çalışan bir insanın katli unutturulmaya çalışılıyor. Karanlık gösterime konulan trajik kırımın ardındaki esas isimlere bir türlü denk getirilmiyor o hesap bir türlü görülmüyor. Daha cinayet işlendiğinde “gebermişse gebermiş” diyebilenlerden dönemin Trabzon Emniyetinde İstihbarat Şubede görevli polislerden Muhittin Zenit’le, Özkan Mumcu’nun tutuklanması ancak sekiz sene sonraya denk geliyor.

Herkesin bildiği, hemen her gün bir yanının yöresinin bildirildiği gösterildiği ve görüldüğü eksiltmek dediğimizi toptan bir defada anlamlandıran bir kırım yurdunda katillere sıra gelecek midir halen yanıtsız olan budur bu bahistir. Üstü kalabalıkların, sırtı peklerin, makam koltuklarında Vatan Millet Sakarya için kaykılıp duranların, bu yerin yaşatabilirliğini sıfırlamak için giriştikleri bu kırımın bir hesabı sorulacak mıdır? Yanıtsız bırakılmaya devam edilen, kimisi vekil, kimisi vali, kimisi bürokrat olarak hayatlarına devam eden, tetikçiler dışında, şu geçtiğimiz dönemde yaşanan ‘güç savaşı’ olmasa yine kimsenin görülmeyeceği, anılmayacağı dahası bulunmayacağı, adalet önünde hiç hesap vermeye zorlanmayacağı bir ülkede bir gün hesabı sorulacak mıdır? Eksiltme dediğimiz bu bahislerin yekûnudur işte bir kez daha.

Hrant Dink, sadece bir isim bir anlam değildir kesin olarak görebildiğimiz ve bildiğimiz haliyle bu ülkede kaleme tutunma çabamızdır. Söze sahip çıkmak için yol gösterenimizdir. Herkesin mitleştiği bir dünyada sıradanın sözünün bir gün ve elbet bir gelecekte bu ülkede hakikati konuşturabileceğini bildiren bir dimağdır. Hrant Dink, tam da eksiltmelerin menzilindeki çoğalmanın karşılığıdır. Yüz sadece bir rakam değil, Hrant Dink sadece bir isim değildir. Can kırığımızdır özümüzdeki çığlığımızdır. Vardık varız ve yok olmayacağız demektir bunca eksik gediğin olduğu yerde, tükenmeyeceğiz demektir. Bugün ve şimdi bir kez daha tüm satırlarımız cümlelerimiz anlamak içindir. Anlatmaktan yorulmayanlar olarak buradayız diyebilmek içindir. Güvercin tedirginliğinde de olsak, korkuyu bir başımıza yaşıyor olsak da buradayız diyebilmek içindir. Hala buradayız.

Sekiz yıldır. 1894-6’dan, 1915 ile 1920 Aralığından, 1937’den, 1954’den, daha düne 2007’ye, 2012’ye, 2015’e buradayız ki hala bu uzamdayız yaşıyoruz diyebilmek içindir. Hrant Dink’den Sevag Balıkçı’ya, Maritsa Küçük’den, Ceylan Önkol’a, Uğur Kaymaz’a, Ali İsmail Korkmaz’dan, Berkin Elvan’a, Ümit Kurt’a, Nihat Kazanhan’a saydığımız kadar pek çok sayamadıklarımızla özlemin ta kendisini anlatmak, eksiltmenin ne olduğunu bildirmek için yarın yollarda olacağız. Bir yerlerde sözden uzakta, karanlığın daim kılınması adına yinelenen insanlık suçlarına karşı ses edeceğiz. Eksile eksile Buradayız Ahparig, Հոս ենք ախբարիկ (Hos Enk Akhparig) diyeceğiz. Bir kez daha olmasın diye. Hiçbir nar bir kez daha dağıtılamasın diye yaşayalım diye - Buradayız Ahparig sekiz ve üzerimizdeki yüzyılın ağırlığı ve ağrısıyla beraber. Artık eksilmemek için; vaktinde işitmeniz temennisiyle…

Misak TUNÇBOYACI – İstan’2015


>>>>>Bildirgeç
Evet, Ben Bir ‘Türk’ Olamadım! - Güven Gürkan ÖZTAN - Birgün Pazar

Yine bir 19 Ocak’ın arifesindeyiz, içimizde bu memlekette yaşamaya dair tüm güzel hislere kurşun sıkıldığı anlardan birinin acısını derinden hissederek.. Hrant Dink’i aramızdan alan şeyin basit bir Türk faşizmi olmadığını bilecek kadar tecrübeliydik. İlk şoku üzerimizden atar atmaz bu işin arkasında devlet destekli bir örgütsel ağ olabileceğini birbirimize söylemeye başlamıştık bile. Hrant Dink boşuna seçilmemişti, diğer ‘faili meçhul’ bırakılan onca güzel insanın rastlantı sonucu katledilmediği gibi. Aradan geçen bunca zamanda yaşananlar sadece katilin örgütlü bir gücün maşası olduğunu ortaya çıkarmakla kalmadı, iş katilin ve katillerin korunması olduğunda devletin kurumlarının ne denli ‘profesyonelce’ davrandığını da gösterdi. Ogün Samast’ın arkasındaki korkunç şebeke, bürokratik ve siyasi hamlelerle korundu, cinayetten önceden haberdar olan mülki amirler terfi ettirildi, milliyetçi odaklar faillere göğüslerini siper etti hatta bazıları beyaz bereleri ile Agos’a yürüyecek kadar cüretkâr oldu. AKP bu süreçte gerçeğin ortaya çıkarılması için somut ve ciddi hiçbir adım atmadı. AKP’yi destekleyen ve aralarında Hrant’ın dostu olduğunu söyleyen kimi isimlerin söylediğinin aksine, iktidar bu planlı cinayetin birkaç kişinin üstüne kalmasını memnuniyetle karşıladı. Ne de olsa ölen bir Ermeniydi ve bir Ermeni için devletin ‘operasyonel aygıtları’ ile kapışmaya değmezdi! AKP o gün de bugün de hepimizin malumu olan ‘aygıtlara’ ihtiyaç duydu, duyuyor. Okmeydanı’ndan Cizre’ye çocukları katledenler ile Hrant’ı hedef alanlar aynı zihniyetin parçası.

Milliyetçi vasat ve faşizm  
Devletin ve AKP’nin Hrant Dink cinayetinde aldığı pozisyona şaşırmayacak kadar T.C.’yi ve bugünkü iktidarı tanıyoruz. Buna rağmen Hrant için adalet talep etmeyi sürdürmekten, davanın takipçisi olduğumuzu hissettirmekten de vazgeçmeyeceğiz. Çünkü biliyoruz ki adalet talep etmek, bizim kolektif vicdanımızın asli unsuru ve ortak sorumluluğumuzdur. Hrant için adalet istemek bu ülkenin tüm halkları için adalet talep etmektir. Adalet arayışımızda önümüze çıkan tek engel iktidar değil maalesef. Altını çizmek isterim, devletten ve AKP’den çok daha büyük bir problemimiz var; o da bu ülkede beyaz yakalısından işçisine, mürekkep yalamışından kitap defter açmamışına kadar toplumun bütün kompartımanlarına sızmış milliyetçi vasat.
Hrant Dink’in öldürüldüğü haberi gelince buna sevinen ancak konjonktür gereği nefretini ve zehrini dökemeyenler yıllar içinde pervasız bir biçimde kin kusmaya başladı. Paris’te Charlie Hebdo saldırısı sonrasında tüm insanlığa yapılan bu korkunç saldırıyı kınamak için ‘hepimiz Charlie’yiz diyen vicdanlı insanlara katılan Türkiyelilere ağır hakaret eden kesimlerin sosyal medyada ve internet forumlarda yazdıklarına bakmak dahi ne denli ürpertici bir tablo ile karşı karşıya kaldığımızı göstermeye yeter. ‘Hepiniz Hrant oldunuz, hepiniz Ermeni oldunuz, Hepiniz Charlie oldunuz bir Türk olamadınız’ ve benzeri binlerce ifadeyle örgütlü ya da örgütsüz bir biçimde demokrat ve vicdanlı insanlara karşı bir linç kampanyası yürütülüyor. Bunların içinde elbette doğrudan Ogün Samast’ı öven, Hrant Dink’in anısına hakaret eden örnekler çoğunlukta. Bunun ötesinde Hrant’ın davasına sahip çıkan herkes ‘Türklüğün’ kategorik düşmanı olarak tarif ediliyor. Yaygın psikopatolojik dışavurumun içinde Hrant için, Kobane için ya da Charlie Hebdo için sokağa çıkanların, öldürülen ‘Türkler’ olduğunda sessiz kaldığı ithamı var. Tahmin edilebileceği gibi, şehit edilen Mehmetçikler için yürümediler’den Uygur Türklerine ya da Hocalı’ya uzanan bir liste çıkarıyorlar. Nasıl anlatalım ki katliamların hepsine herhangi bir etnik aidiyet aramadan karşı çıkmanın ortak paydamız olduğunu. Acıları acılarla yarıştırmadığımızı nasıl ifade edelim. Devletin taraf ve fail olduğu bir savaşta, resmi mühimmatı destekleyecek bir adım atmanın daha çok ölüme denk düştüğünü görerek milliyetçi kervana katılmadığımızı idrak etmek bu denli mi zor.
Evet zor, zira milliyetçi kitlede her durumda Türklüğe içkin kılınan kolektif bir mazlumluk mitine dayandırılan bir mevzilenme göze çarpıyor. Türklerin tümünün ‘Türk’ olmaktan ötürü ‘birileri’ tarafından mağdur kılındığa, bunun da başlıca nedeninin ‘Türk’ olup da Türklüğün ‘gereklerini’ yerine getirmeyenler olduğuna inanan hatırı sayılır bir kitle var. Batı şüpheciliğinden anti-semitizme envai çeşit komploculuk üretmeye elverişli bir zeminden beslenen bu kitle 1915’in konuşulmasını da Kürt sorununun demokratik çözümünü de aynı biçimde Türklüğe yöneltilmiş bir ‘tehdit’ biçiminde algılıyor. Bir yandan ‘ah bizi bıraksalar görün neler yapacağız’ fantezisi diğer yandan ‘hâlihazırda büyük devlet’ olduğuna dair sahte iman milliyetçi cenahın şizofrenik dünyasına ‘düşmanlar’ üretmeye devam ediyor.    
Milliyetçi vasatın ‘bir Türk olamadılar’dan kastı, bizim istediğimiz gibi ‘Türk’ olamadılar; bizim istediğimiz refleksleri vermiyorlar tavrı aslında. Türklüğü mutlak bir kategori, içindekileri de ‘milli’ meselelerde yekvücut davranması gereken neferler olarak görme eğilimi milliyetçi vasatın her yere bulaşan hastalıklı ruh halinin bir tezahürü. Kerameti kendinden menkul on altı Türk devleti ile gurur duymak, ondan üretilen nevzuhur seremonilere sempati beslemek ile Türklüğe hakaret ettiği yalanı ile Hrant’ın öldürülmesini onaylamak arasındaki çizgi çok da kalın değil.  
‘Bir Türk olamadınız’ diyen güruhun uzun süredir hedef aldıklarından biriyim. Bilsinler ben de bir zamanlar ‘epey Türk’müşüm.’ O kadar Türk’müşüm ki kendi toprağımda yaşayan onlarca halkın ‘Türklerin devleti’nden ne kadar çok çektiğini bir hayli geç öğrenmişim. 1915’te bu yurdun kadim halklarından olan Ermenilerin nasıl ölüme gönderildiğini örneğin üniversite yıllarında duymuşum ancak. Tecavüze uğrayan Ermeni kadınların hamile kaldıklarında canları pahasına nasıl tecavüzcüden olan çocuklarını düşürmeye çalıştıklarını ya da Müslümanlaştırılan Ermeni kadınlarının nasıl cariye gibi kullanıldıklarını ancak on onbeş sene önce okumaya başlamışım. Yok oluşa gönderilen Ermenilerin mallarına çökenleri, 6-7 Eylül’de evlerinde, iş yerlerinde saldırıya uğrayan Rumların öykülerini 20’lerinde ancak keşfetmişim. Epey Türk’müşüm evet, Diyarbakır zindanlarında çekilen acıları Kürt arkadaşlarımdan dinledikten sonra okumaya başlamışım, mezalimin Kürtlere düşen payını izlerine dokunarak ancak duyumsamışım. Memleketin en uzun kara sınırlarının ötesinde o sınırları anlamsızlaştıran akrabalıkları kazık kadar adam olunca ve yerinde görünce idrak etmişim. Diyorum ya epey Türk’müşüm, İttihatçıların para verdirip yazdıkları milliyetçi edebiyatın bir dolu örneğini okumuşum bilmeden. Örneğin öğretmen Ömer Seyfettin’in ‘güzide eserlerini’ okuturken ne o ne biz nasıl bir dünyanın parçası olduğunu sorgulamadan milliyetçi rüzgarda edebiyat var sanmışız topluca! ‘Ermeni dölü’ diye küfredenin arkasında nasıl bir bakiye olduğunu çok sonra idrak etmişim. Sadece Türklere ilişkin mazlumluk hikayelerini dinleyecek kadar Türk’müşüm örneğin. ‘Bir Türk olamadığımızı’ söyleyenlere duyurulur; dedikleri ölçülerde ‘Türk’ olmak pek matah bir şey değil. Komşusuna girişilen pogromda sopa alıp sıraya geçmek, malına mülküne konmak, anadilini yasaklamak ise anladıkları Türklük biz ona faşizm diyoruz.

Hrant için ne yaptık?
19 Ocak 2007’den bu yana Hrant için ne yaptık? 19 Ocaklarda Agos önünde toplandık, çok sayıda yazı yazdık, adli süreçlerin takipçisi olduk, Hrant Dink adına workshoplar düzenledik… Hepsi çok anlamlı ve çok kıymetli çabalar. Zamanla bunlardan kendine paye devşirenler oldu elbette ama bu yapılanların önemini eksiltmez. Ancak asıl soru şu, bu bir dolu etkinliğin hiçbirine katılmamış ama Hrant için yüreği sızlayan yeni vicdan dostları edinebildik mi bunca yılda? Hrant’ın dilini dilimiz yapabildik mi? Peki, bugün 1915’in 100. yılı gelip çatmışken Hrantça Ermeni kıyımını konuşabilir miyiz? 1915’i Türkiye aleyhine komplo zannedenlere, Ermeni kıyımını duymayanlara, üzerine düşünmeyenlere Hrantça dokunabilir miyiz? Türklük dediğiniz buysa ben Türklüğümden istifa ediyorum diyen gençlere rastlayabilir miyiz? Cevabınız olumsuzsa pek de bir şey becermiş sayılmayız, haberiniz olsun!

* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bireyi neredeyse dakika sekmeksizin nefessiz bırakışı karşısında hala "akil" olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural ve kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınabilmesi. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle, koşar adım kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor günahıyla sevabıyla ve yazabildiğimiz kadarıyla. Anlatmak bir mesele. Tek bir cümle kimi zaman kafi gelmeyendir yaşananı anlatmaya. Eksik kaldığımız yeri tamamlayabilmek için el aldığımız, kelimelerine karıştığımız yazıları sayfamıza ekliyoruz. Güven Gürkan ÖZTAN'ın Birgün Pazar için kaleme aldığı Evet, Ben Bir ‘Türk’ Olamadım! makalesi sözümüzün bir tamamlayıcısıdır. Eksik kaldığımız, yetişemediğimiz devrik cümlelerin dosdoğru görünenini bildirendir. ÖZTAN ve Birgün Gazetesi'nin anlayışlarına binaen metni sayfamıza iliştiriyoruz.

...Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam...İyi Haftalar...

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Sesli Meram / Deuss Ex Machina Kayıt Bloku.. Geçtiğimiz Günlerden Ses ve Söz - Podcasts
Gezi Parkı Eylemleri: Türkiye’de Toplanma Özgürlüğü Hakkı Şiddet Kullanılarak Engelleniyor - Uluslararası Af Örgütü
Gördüm - Bir Gezi Parkı Direnişi Belgesel Filmi - Documentary Film - R H - Vimeo
Soma'da Sekiz Saat - Devrim TABAN, Zeynep ORAL - Vimeo
İHD: 2014’te 49 Çocuk Cezaevinde, 64'ü Gözaltında İşkenceye Uğradı - Bianet
Kobane Direnişi İle Dayanışma Kapsamında Yapılan Eylem ve Etkinliklere Müdahale Sonucunda Meydana Gelen Hak İhlalleri Raporu - İHD
Cezaevleri Hasta Ediyor, Öldürüyor… -  Basın Açıklaması - İnsan Hakları Derneği
Ben Hangi Ülkede Yaşıyorum Ya! - Kemal BOZKURT - Harfvolver
Devlet Kapısına Kalem Bırakmak! - Nurinisa EROĞLU - Jiyan
Hissediyor Musunuz? - Akın OLGUN - Birgün
İfade Özgürlüğünü Savunma Zamanı - Nedim ŞENER - Posta
Türk Tipi Hassasiyet: Sert Eleştir, Uyar ve… - Murat SEVİNÇ - Diken
Cizreli Gençlerin “Adını Bile Koyamadıkları” Devletle İmtihanı! - Nurcan BAYSAL - T24
Bırakılan Kalemlerin Bir Adım Sonrası Sokak, Ondan Sonrası Da Dağdır - Hayri TUNÇ - Direnişteyiz
Nihat Kazanhan'ın Babası: Oğlum Daha Önce De Polis Şiddetine Maruz Kaldı - İdris EMEN - Radikal
Turkish Kurds Bury Slain Child, Government Denies Shooting - France24
Ümit Kurt'un Babası: İki Elim Katillerin Yakasında Olacak - İdris EMEN - Radikal
Çocukları Fişlenen O Aileler Diyarbakır'ı Terk Ediyor - İsmail AVCI - Zaman
Trabzon’daki Çığda Oğlunu Kaybeden Baba: Artık Bu Ülkede Kimse Adaletten Bahsetmesin - Diren Emek
Charlie Hebdo's Humor Upsets Turkish Islamists - Pınar TREMBLAY - Al Monitor
Charlie Hebdo - Türkçe Edisyonu - T24
İslamofobi, Düşünce Özgürlüğü ve Cumhuriyet - Foti BENLİSOY - Başlangıç
Je Suis Ceyda - Ceyda KARAN - Cumhuriyet
İyi Seyirler Türkiye - Hektor VARTANYAN - Harfvolver
Je Ne Suis Pas Charlie (Ben Charlie Değilim) - José Antonio GUTIERREZ D. - Anarkismo
Alain Gresh: 'Ben Charlie Değilim' - Osman KAYTAZOĞLU - Al Jazeera Türk
Siz Charlie Değilsiniz; Kundakçısınız! - Osman OĞUZ - Kadraja Girmeyen
Muhammed Peygamber Tarih Boyunca Nasıl Tasvir Edildi? - Rengin ARSLAN - BBC Türkçe
Charlie Hebdo’nun Bosna Savaşı Karikatürleri - Dağhan IRAK - Haber Boşnak
Shui Charlie - Sarkis PAÇACI - Agos
Kadim Halklarmız Bin Yılardır Charlie Hebdo’dur - Zeynep TOZDUMAN - Jiyan
Azmettiren, Geleneksel İslam… Tetikçi, Radikal İslam… - Gün ZİLELİ - GZ' Blog
Bugün Milliyet’te Yayımlanmayan Yazım: Sorun Ne Charlie ile Başlıyor, Ne De Bitiyor - Mehveş EVİN - ME' Blog
Seni Kayıtsız Şartsız Sevdim - Pınar TREMBLAY - T24
Amalı-Fakatlı Bir Charlie Hebdo Yazısı - Yaşar AYAŞLI - Sendika.org
The Problem With “Je Suis Charlie”: That Kind Of Solidarity Comes With Baggage - David PALUMBO-LIU - Salon
Wichtige Fakten Im Grafik-Überblick: Das Terrornetz Von Paris - Almut CIESCHINGER, Raniah SALLOUM & Anna van HOVE - Spiegel
Transcript In English Of Al-Qaeda in Yemen Statement Claiming Responsibility For #Paris Magazine Attack - Harald DOORNBOS Site
‘Genç Müslümanlar’dan Kouachi Kardeşlere Övgü: Yüzümüzü Ağarttılar - Diken
Niger Protesters Burn Churches In Second Day Of Charlie Hebdo Riots - Jerusalem Post
Yaşar Kemal’in Kaleminden: Ermeni Mülkleriyle ‘Cumhuriyetin Şişirdiği Keneler’ - Serdar KORUCU - Agos
Karakolda Bu Hale Getirdiler - Orta Sayfa
Karakolda Ölümün Tanıkları, 'İnsan Hakları' Ziyaretinden Bir Gün Önce Kaybolmuş! - İsmail SAYMAZ - Radikal
History Of Modern Police Unions - Flint TAYLOR - In These Times
Genelkurmay Belgeleri Saçıldı: Erdoğan’ın Talimatıyla El Kaide’ye Silah! - Sendika.org
Durdurulan MİT Tırları ile İlgili Şok Edici Belgeler Ortaya Çıktı! - Karşı Gazete
MİT TIR’ları Nasıl Görünmez Oldu? - Serhat KOÇ - Bianet
'Welcome To Stalingrad. Welcome To Kobane': Inside The Syrian Town Under Siege By The Islamic State - Danny GOLD - Vice
'The Kurds Can Wipe IS Off The Face Of The Earth' - Joanna PARASZCZUK - RFE-Radio Liberty
Turkey’s Arab Alawis Show Support For Lebanon’s Jabal Mohsen Victims - Rana HARBI - Al Akhbar
#Syriza: İşte Sol Partiyi Öne Geçiren Program - Süleyman YAŞAR - Taraf
ÖDP Eş Genel Başkanı Alper Taş ile BHH, Seçimler ve Diğer Son Siyasal Gelişmeler Üzerine Konuştuk - Başlangıç
Sevan Nişanyan: Charlie Hebdo Yüzyılın Olayı Olacak - Radikal
Kurt'un Kur'an'ı - Levent CANTEK - Birikim
Luc Besson'dan Charlie Hebdo Mektubu - Haz. Hazan ÖZTURAN - Film Loverss
Kuran Peygamber Resmini Yasaklamıyor, Yasak Sonra Çıktı - Zeynep MİRAÇ - Hürriyet
Paris'te 'Cumhuriyet Yürüyüşü'ne Alternatif Radikal Sol Yürüyüşü - Dilara GÜRCÜ - T24
Seküler Bir Düzeni Yeniden Keşfetmek - Suat KINIKLIOĞLU - Radikal
Yenildik Ey Halkım... - A. Turan ALKAN - Zaman
Alev Alatlı'nın 'Birey Ehlileştirilecek' Sözlerine Yanıt: Faşizm İlk Kez Bu Kadar Açık Savunuluyor - T24
Dinci Köktenciliği Yaratan Liberalizmi Eleştirmeyenler, Dinci Köktencilik Konusunda Susmalı... - Slavoj ŽIŽEK - Cafrande
Kötülüğün Kaynağı - Pakrat ESTUKYAN - Agos
Reform Değil, Devrim İstiyor - Pınar ÖĞÜNÇ - Birikim
Çözüm Süreci Söyleşileri Serisi - Fuat KEYMAN - Enver YALÇIN - UKAM
Kırık Cümle - Misak TUNÇBOYACI - Harfvolver
"Ankara'nın Çanakkale Manevrası Utanç Verici" - Serdar KORUCU - Radikal
Kırmayacakları Gerdan Yok - Şerif KARATAŞ - Evrensel

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan - Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo’dan iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
DinamoPromo InquiriesMakina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo
---------------------------------------------------------
>>>>>Info
Resim – FotoAkbaba – Hrant Dink Anmasından Bir Kare…

>>>>>Poemé
İmgeci Sosyalist Şiir'in İntikamı - Serkan ENGİN

Biz, dünyadaki tüm ezilmiş, horlanmış, yok sayılmış, sömürülmüş, dövülmüş, sövülmüş, ihmal edilmiş, istismar edilmiş, tecavüz edilmiş insanların intikamıyız ve onların hakları için savaşmaktayız şiirlerimiz ve yazılarımızla.

Biz, Şiir Sanatı’nın intikamıyız ve şiir etiği için savaş vermekteyiz dekadan şairlerle, Şiir’i sosyal rant elde etme amacıyla sömüren, genç okurları ve yeni yetme şairleri, sikmek için, barlardaki dandik şiir dinletilerinde avlamaya çalışanlarla.

Biz, faşizm tarafından kurşuna dizilmiş, Bulgar devrimci şair Nikola Vaptsarov’un intikamıyız, O’nun sol kroşesiyiz kapitalizmin gözüne çaktığı.

Biz, Franco’nun piçleri tarafından kurşuna dizilmiş sosyalist İspanyol şair Federico García Lorca’nın intikamıyız, O’nun devam eden dizeleriyiz. Bizi de Lorca gibi gey sayabilirsiniz, çünkü hepimiz cinsel faşizme karşıyız.  Aşağılanmış bütün LGBTT bireylerin intikamıyız. Bütün cemaatlerden aforoz edebilirsiniz bizi, ama biz yine devam edeceğiz cinsel faşizmle savaşan anti-rasist şiirler yazmaya, çürümüş ahlakınızın götüne sokmak için.

Biz, 32 yıl boyunca bu lanet kapitalizm tarafından AÇLIK içinde yaşamaya ve  sonunda intihar etmeye zorlanan sosyalist Macar şair Attila József’in intikamıyız.

Biz, Faşist-Kemalist rejim tarafından suçsuz yere 13 yıl boyunca hapse tıkılan ve ölüm tehlikesi nedeniyle memleketinden kaçmaya zorlanıp gurbette derin memleket hasretiyle ölen sosyalist Türk şair Nazım Hikmet’in intikamıyız.

Biz, hastalık, yalnızlık ve hayatının büyük acıları içinde ölüme terk edilmiş sosyalist Türk şair Enver Gökçe’nin intikamıyız.

Biz, iyi şair de olsanız sizden para talep eden Türkiye’deki sikik “vampir yayıncılık sistemi” nedeniyle kitaplarının yayınladığını göremeden genç yaşta ölen Türk şairler Zafer Ekin Karabay ve Özge Dirik’in hayaletleriyiz.

Biz, Ermeni Soykırımı’nın 1.500.000 kurbanından biri olan, 1915’te İstanbul’da, Beyazıd Meydanı’nda, kalbinde zerre korku taşımadan yoldaşlarıyla birlikte asılan, yoldaşımız, Ermeni devrimci ve özgürlük savaşçısı Matteos Sarkissian’ın (Paramaz)ölümsüz ruhuyuz.

Biz, halkını savunmak için onurla ve cesaretle savaşmış ve 353.000 kurbanla birlikte Pontos Rum Soykırımı’nda öldürülmüş Partizan Eleni Çavuş’un ölümsüz ruhuyuz.

Biz, Faşist-Kemalist rejim tarafından öldürülmüş binlerce Kürt kurbanın ölümsüz ruhuyuz. Mustafa Kemal Atatürk tarafından tertip edilmiş, Dersim’deki Zaza Soykırımı’nın 72.000 kurbanının ölümsüz ruhuyuz.

Biz, zalimler tarafından uygulanmış, Bosna Soykırımı, Ruanda Soykırımı, Çerkez Soykırımı, Süryani Soykırımı, Nasturi Soykırımı, Keldani Soykırımı, Holokost, Darfur, Nanking, Ukrayna, Kamboçya gibi dünyadaki tüm soykırım ve katliamların masum kurbanlarının ölümsüz ruhuyuz.

Haziran 2014

(Not: İngilizce olarak kaleme aldığım, uluslararası edebiyat dergisi Typoetic.us’un ikinci sayısında ve Empty Mirror Literary & Arts Magazine’de yayımlanan poetik yazımın yine benim tarafından Türkçe’ye çevirisidir. Orijinal metni aşağıdaki linklerden okuyabilirsiniz.)

Typoetic.us

Empty Mirror Arts & Literary Magazine

Kaynak

Comments