Deuss Ex Machina # 207 - Rapporti Di Errore Degli Esseri Umani

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_207_--_Rapporti Di Errore Degli Esseri Umani

31 Mart 2008 Pazartesi gecesi “canlı” olarak gerçekleştirilmiş programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
>1<-Baader Meinhof-Baader Meinhof (Hut Recordings)
>2<-Baader Meinhof-Mogadishu (Hut Recordings)
>3<-Ayyuka-Takınak (Live At Açık Radyo 94.9) (Artist’s Own)
>4<-Ayyuka-Hayat Derde Bandı Beni (Live At Açık Radyo 94.9) (Artist’s Own)
>5<-Derdiyoklar-Şu Dünyanın Halkı (Türküola)
>6<-Pulera-Fukara (Artist’s Own/Demo)
>7<-Pulera-Si İlla (w.Trumpet) (Artist’s Own/Demo)
>8<-Get Cape. Wear Cape. Fly-Keep Singing Out (Atlantic)
>9<-Get Cape. Wear Cape. Fly-Let The Journey Begin (Atlantic)
>10<-Mlle Caro & Franck Garcia-Dead Souls (Ben Watt Radio Edit) (Buzzin’ Fly)
>11<-Neon Neon-Raquel (Lex Records)
>12<-Neon Neon Feat. Cate Le Bon-I Lust U (Lex Records)
>13<-The Whitest Boy Alive-Golden Cage (Fred Falke Remix) (Universal)

Rapporti Di Errore Degli Esseri Umani Bölüm (207) – Saybirborglar Nefesini Kesip Daraltılmış Alanda Kısa Kısa Pastişler İşlemeye Koyduldular Derinden Derine (Pb4C)

>>>>>Bildirgeç
Hayata karşı naif bir duruşu, aldırış etme bu da geçer ! veciz sözüyle özdeşleştiren, içinden çıkılamayacak sorunlar silsilesi karşısında dahi « pat » diye çözüme ulaşan karakterleri, bazen imrenerek, bazen eleştirerek ; takip ettiren, zihin jimnastiklerini bulunduran, bazı bazı değil her daim bir gerilimi barındıran, iletken tepkiyi okura göre değil, yazarın ruh haline göre dönüştüren bir külliyattan bahsetmek istiyoruz : Novella ya da Dime Novel. Alışılageldik standartlara bağlı ve bağımlı kalmadan, yeterince taze bir soluk olarak değerlendirebileceğimiz, dahası pek çoğumuzun ana dilinde yerleşik olmayan kelime dağarcıklarında bir serüveni de vaat etmeden okurla buluşturan, sitem ve sistem eleştirisinin aynı kadaraj içerisinde satırlar arasında bulunabileceği bir izlek çalışması olarak da genişletebileceğimiz bir tavır aynı zamanda Novella. Tertemiz bir kurgulama ile okunup bir kenara terk edilmekten uzak, bir kerede içinde çıkılamayacak kadar çok çeşitliliği kelimelerden destek alarak kotaran, güncelliği dilin önemli öznelerinden birisi olan « argo »dan beslenerek daha gerçekçi kılan bir arayüz.[deja vû] Özellikle İkinci Dünya Savaşı ardından kimliği ve tavırlarıyla yönelişimlerin, oldurulması istenilenler ile gerçekleri birbirinden ayırt edebilmemizi daha kolaycıl kılan, çabalayan bu çalışma dizini modernizmin temelinde yatan nüans farklarını da gözlemleyebilme imkanı tanıması açısından imdinin güncesi içinde de yerini korumaya devam etmekte. Sarı sayfalardan hayat güncesi, tecrübesi…

Biteviye bir dönüşüm ile daima ileriyi gösteriyor olsa da zaman, aslında başladığımız noktadan çok da ırayamadığımızı, belki kimilerimize yöre yerimizde saydığımızı bu gizil ucuza kotarılmış yazınsallar [asla bir horgörü değil buradaki ucuzluk] içerisinde keşfedebiliriz. Eskilerden kalma, kapağı ve yazarı hakkında ufacık bir detayın bile olmadığı bir muhteviyat içerisinde yer alan tek tümce dahi bunu daha da anlaşılır kılacaktır : « Hayat bana hep kırmızı kart gösterdi ». Hayat gailesi içerisinde beklentilerimizin şekil ve şemal değiştirmesine olanak tanıyamadan, birbiri ardına kodlanmış vazifelerimizi üstlendiğimizi ve neredeyse her gün aynı rutin içerisinde olduğumuzdan dahi bi haber kalmış personnalar olarak çok daha irkiltici, uyandırıcı örnekleri de alıntılanabilir, ancak bunun kadar kesin bir yargıyı taşıyanı çok nadir çıkacaktır. İlericiliğin kör bir sadakat ile sınandığı, türü ve tarzı ne olursa olsun hep bir bit yeniği aranır olduğu önermelerin arasında hiç olmazsa yazarın sahiciliği satırlarına yansımıştır. Kendimizi avutabilmek için türlü çeşit düşgörüler ile çevreleyebiliriz bazı görmezlikleri, görmek istemediklerimizi, hatıra belleklerimizde silinmez addedilenleri. Öylesi böylesi yoktur oysa, birdenbire ortaya çıkan durumun içerisinde vakıf oluruz, oyunumuzu çevirmiş ama her seferinde direklerle buluşmuşuzdur. Teknik becerilerimiz bir yana kendimiz olmaktan dahi imtina etmeye devam ettikçe de, türlü çeşit maskeler, en son çıkan guru teknikleri ile arabasını da satan bilgeliğe oyanmaya çalıştıkça, sır’a ulaşacağım derken büsbütün allak bullak oldukça vs. gibi yarım kalmışlıkların sonunda bizleri bekleyen şeyde tam da budur : « Kırmızı Kart ». Anonim tümcenin içinde özetlenen durum kadar da sahici olmayan bir /kart/vizit/…

Modern insanın kendisi ile çelişkiye düştüğü, derlenip toparlanmak bir yana ikilemlerini kendi kurmacaları içerisinde daha da çetrefilleştirdiği görüngü içerisinde novella bir içtenliği de barındırıyor. Tüm o sahici bakışımların ve notların arasında gerçek ve basit bir dille kurgulanmış hayat derslerini. Özellikle seksenli yıllar boyunca giderek bir boyunduruk halini alan teknolojik gelişmişliğin bizi olduğumuzdan daha da ilerici yapamayacağı gibi daha da rahat kılmayacağına artık hepimiz kâniyiz. Fiberkoptik kablolar ile Dünya içerisinde olabildiğince çabuk bir veri akışına, ses iletişimine sahip iken, daha zor elde edilebilen esas bilginin özünü kaybetmemiz de ironik bir dille de olsa, çuvalladığımız sahalardan bir diğerini oluşturuyor bu kitaplarda. Herşey mevcut, donanımsal olarak tamam ancak sonuca ulaşabilmek maalesef daha uzunca bir deneyim gerektiriyor.Yüzeysel bir yansıtıcılık ve iletkenlik ile sayfaların arasında kalmış olan çoğu ütopik olaylar birer birer gerçekleştikçe, çizginin görünür kılınması daha da zorlaşıyor. Silinikleşen ve öteki kavramların da daha şiddetli bir biçimde eleştirel yaklaşımları alt etmeye çabaladığı bir devinim ortaya çıkıyor. Doğaçlama yap-bozların arasında eksik parçaları toparlayıp ana resime ulaşabilmemiz ise bizlere kalıyor. İster istemez şu soru da akıla düşüyor değerli okur ; Tek tek kutuları yoklamaya başlarsak bir ömür yeter mi ?

Böylesine karmaşıklaşmış, handiyse işin içinden çıkılamayacak kadar ipin ucunun kaçtığı, kaçırıldığı, dağa kaçıp yanıp kül olduğu mevzulara da el uzatmış novella’ların içerik destekleyicilerinden birisi olarak da asıl ilgi ve paylaşım alanımız olan müzikten de bahsetmeliyiz. Köşeleri çok belli formlar ile yapılandırılmış ses öğelerine, ana akım denen yüce makamlarda seyyahlık eyleyen, ekranlarımıza çakılı kalmışçasına dönüp dönüp aynı teraneleri kabul etmemizi bekleyen müziklerden uzakta kalan, kıyıda köşede kalmış müziklerden bir yol haritası karşımıza çıkmakta. Özellikle « marjinal » olarak etiketlenegelen, ki dinledikçe çok taraflı gelebilecek bir önermedir kendileri , dönemsel bir kurgunun havasına kapılıp da ekşimeye yüz tutan ses örgülerine karşıt bir yapılandırma ve yeni bir soluk oluşturabilme çabasına sahip üretimler, satırların gerçekçiliğini de arttırarak kişiselleştirilebilmesine olanak sağlayan etmenler arasında değerlendirilebileceği çeşitli örneklemeler ile irdelenebilir.
Bu tarz kroşesi bol, ilmiği sık atılmış müziklerin belirli bir devire bağlı kalmadığını da belirtebiliriz. Ait oldukları dönem veya üretmiş oldukları sene kaç olursa olsun daimi bir paralel kotarabilme imkanlarını sonuna kadar kullabilen, bir müzikal çıkarsama şansını sonuna kadar kullanabilen bir avuç müzisyen bahsedilen ve isimsiz kılınan. Nefeslerinin, tıpkı novellaların son çeyreğindeki çözümlenmeye kadar sıkı sıkıya bağlı kaldığı bir görüngüyü taşıyan müzikal kesişimler, ses deneyleri ve onların üreteçlerini Deuss Ex Machina çatısı altında pek çok farlı türden ve tarzdan yetişmiş olsalar da birbirlerini tamamlayan sesler ile ortaya çıkan kolajları sizlerle buluşturma çabamıza devam ediyoruz. Yıllar öncesinden geliyor izlenimi verse de, şimdinin teknolojik olanakları ile eskitilmiş bir yamalı bohça izlenimi veren « kurtlu » çalışmalardan ziyadesiyle farklı, kullandıkları ve betimlemeye çalıştıkları dönemin belgelerinden veya arda kalanlarının izlerinden hareket eden sezgisel açılımları ile orada olamasınız da o yılları yaşamanızı kolaylayan bir ikili Neon Neon’u « debut » çalışmaları olan ‘Stainless Style’ın aracılığıyla sizlerle paylaşıyoruz.

Neon Neon’u , herşeyden önce birbirlerinden farklı tonlarda müzikal çalışmalar ortaya çıkartan paylaşımların altında imzaları olan uzun soluklu bir ikilinin servüeni olarak tanımlayabiliriz. Britanya rock müziğinde, gerek kullandıkları dildeki yerel öğelere sıkı sıkıya bağlı kalmalarından, gerekse de kullanılan teknolojik desteğin sadece müzikleri daha derli toplu yapılandırmasından ötesini kullanmadıkları için, lo-fi dinleyicileri arasında da hatırı sayılır bir dinleyici kitlesi bulunan Galli grup Super Furry Animals’ın elebaşı, aynı zamanda da geçtiğimiz sene Candylion kaydı ile de solo projelerde sesini dinlediğimiz Gruff Rhys ekibin bir yarısını oluşturuyor. Diğer tamalayıcı ise 90’lı yılların özellikle ikinci çeyreğinde ivme kazanmış bulunan elektronika’nın hip hop ile katışık, çerçeveleyici melodik kesitlerini kayıtlarında paylaşmış olan, Mogwai ve Boards Of Canada gibi toplulukların parçalarına düzenlemeler gerçekleştirmiş, yeni türetmelerin de ataları arasında rahatlıkla gösterilebilecek Boom Bip aka Bryan Hollon. İkilinin 2006 yılı Ekim ayında « Dolorean » olarak temellerini attıkları projenin üretim süreci içerisinde de bu farklı öznelerden ve türlerden birer tutam örnek birazdan değineceğimiz kaydın da ana omurgasını oluşturuyor.
« Stainless Style » henüz kısa bir süre geçmiş olmasına karşın şimdiden çok uzakları işaret ediyormuşçasına ötelenmiş olan 80’li yılların bir müzikal bellek dökümünü kapsayan bir kayıt olduğunu belirtmeliyiz. İkinci ve en önemli unsur ise albümü adadıkları isme olan göndermeleri sıkça kayıt içerisinde duyumsayabilmeniz. Türlü çeşit yeniliği, modernize edilmiş hayat akışını ve süresi belirsiz olsa da bir yerde karun kadar zenginliği tatmış ve bir dönem içerisinde Amerikan Otomotiv endüstrisinde katkıları ile « futurist » takısına da sahip olmuş, 2005 yılında vefat etmiş tasarımcı / patron John Delorean’ın inişli çıkışlı hayatına ithaf edilmiş bir kayıt « Stainless Style ». Kendisinin tasarımları arasında yer alan ve « Geleceğe Dönüş » serisinde de kullanılmış olan DMC-12 kodlu araç belki de en kolay biçimde Delorean’ı keşfetmenize olanak sağlayacak bir tasarım harikası olarak yıllardır kendi kulvarında apayrı bir özerkliği sağladığını belirtebiliriz. [ipucu] 80’li yıllarda yaşanan çapının ve etkilerinin diğer on yılları da etkileyeceği ekonomik büyümenin ardında kalan bir masal kahramanına, bir novella yazınının işitsel tamamlayıcısı bir kurgu bütünü, ses çalışması…

« Stainless Style » belirgin bir düzleme doğru seyyahlık ediyoruz izlenimini daha ilk seferinde başaran, Jarre ile Moroder arasında bir çizgiyi eşeleyen elektron dansına vakıf « Neon Theme » ile başlıyor. İsmiyle müsemma bir taşlamayı da barındıran, 80’li yılların pop müziğinde bir serüveni ortaya koyan « Dream Cars », melodik öğelerin arasında bir görünüp kaybolan synthesizerlardan destek alan, ses örneklerinden tutun da vokale kadar Rhys’ın ikonlara selam gönderdiği « I Told Her On Alderaan », Boom Bip’in kontrol, pardon üretim sürecinde ağırlığını gösterdiğini « Pitchforkmedia » da yayınlanan kritikten öğrendiğimiz, Raquel Welsh’e atfen düzenlenen, Miami Bass janrının tüm karakteristik öğelerinin 2008’e taşındığı, Rhys’ın ise yandan çarklı pop düşlerini ortaya çıkartan « Raquel » zamanda bir geni dönüşü mümkün kılıyor. Spank Rock ve Har Mar Superstar’dan Sean Tillmann’ın vokallerde konuk olarak yer aldığı, albümden uzunca bir süre önce 12’’ olarak yayınlanmış « Trick For Treat » funk tınısı ile modern hip-hop’un karşılaşması olan bir deneyselliği dinleyicilerle buluşturuyor. Özellikle son bir kaç yıldır belirgin bir şekilde seslerini iyiden iyiye yükselten hip hop ile oluşturulabilecek alternatif ses kolajlarında hangi sınırlara ulaşılabileceğini de betimleyen bir örnek olarak albümde ön plana çıkmayı başaran bir çalışma olarak da ayrıca kulak kabartmanızı tavsiye ederiz.
Programımız içerisinde de paylaşmış olduğumuz, dönüştürücü bağlantıları ile italo-disko’nun kışkırtıcı yansımalarından da feyz alarak şekillenmiş, Galli sanatçı Cate Le Bon’un vokallerde Gruff Rhys’a eşlik ettiği « I Lust U », Karaltılı elektro haznelerinden endüstriyel açılımlara çıkan, denseylliği ile hip-hop’un arka bahçesinde dolanmanızı sağlayan Yo Majesty destekli « Sweat Shop », Manchester’lı toplulukların dinamizmini rocktan, eklektik yönlerini de elektronik seslerden derledikleri formüllerin izlerinde ilerleyen « Michael Douglas », « Kaç düşmanım daha var ?, kaçı bana karşı hala ayakta » mealinde bir John Delorean repliği ile « Stainless Style » parçasıyla finale ulaşıyoruz. Neon Neon, belirli ayrıştırmaları ve belirgin bir öngörü kabiliyetleri ile geçmişten yükselen tınıları, havadisleri, belki az biraz da olsa çekiştirmeleri potansiyel bir hikaye haline dönüştürmeyi başaran bir müzikal izlek ortaya çıkartıyor. Muhteviyata ortak ettikleri sanatçılar ile de bu çıkışlarının sağlamasını gerçekleştiriyorlar. Keşfedin.

Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina / Dea Ex Machina ile devam...İyi Haftalar...


Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
info[nospam]dinamo[dot]fm - http://www.dinamo.fm/ - misak[nospam]dinamo[dot]fm

Her Pazartesi Gecesi 22:00 -23:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
--------------------------------------------------------

>>>>>Info Go-R-Sel
Leaving Newcastle - By Marmota

Neon Neon Photos Courtesy From Belowed Sites
1, 2, 3

>>>>>Poemé
Kimin Suçu ? – Erik STINUS

Sağlığımız bozuldu, diyoruz,
güzel günler geçip gitti.
Ölüm mangalarının suçu değil bu,
burada öyleleri.
Yetişmenin suçu, diyor kimi;
değişen havanın suçu,
diyor komşum,
romatizma ağrılarım söylüyor bunu;
senin suçun, onun suçu, başkalarının suçu,
her şey suçluluk duygusunun suçu,
diyor mutlu suçsuzlar.
Yahudilerin, Arapların, göçmenlerin,
uzaklarda yaşayan sabırsız bir halkın
ve elbette kızılların
suçu oluyor sonunda,
her şeyin kızıl
ak ya da kara
olmaması.

Yanıt kesin değilse,
suçu soranda aramalı.

Çeviri: Murat ALPAR
Kaynakça: Siir.Gen.Tr

Comments

Radnor said…
linkleme için çok teşekkürler...derdiyoklar gerçekten çok leziz ve acayip işler yapmışlar,fakat sanıyorum ikili bu aralar kendi şarkılarını paylaşamamak yüzünden kavgaya tutuşmuş, davalık olmuşlar,pek üzücü. Ayrıyetten Ayyuka'da fezaya yükselsin istiyoruz,coşmasını diliyoruz
Tesekkurler Gonenc yorumların icin, muzik uzerine yorum ve cikarsama yapabilen herkese bir sekilde ulasilabilir kilmak tek cabam. linkler de umarim bir kac kisi daha okumasini saglamistir derdiyoklari. bastan almak gerekirse, aslinda bizim de ilerici bir muzikal akim türetme konusunda bariz acilimlar gelistirmis ureticilerimiz olmus. ki bunlar arasinda derdiyoklarin yeri de apayri. anadolu figurlerini bezeme modundan kreatif bir senlik performansına, oradan deyisleri ele alarak yorumlamalarda kimi zaman hendrix'in anadolu subesi ali ekber aydogan gibi isimler kulaklarimiza ulasmis. simdilerde ise ayrilmalarina karsin uretimleri pek cok yeni grubun koklerinde karsimiza cikiyor. Derdiyoklar hakkinda detaylı bir yorum-makale'ye de taraflarin da yorumlariyla beraber http://denizinkulagi.wordpress.com/
2007/03/21/derdiyoklar-ikilisi/
adresinden ulaşabilirsin.
saglicakla