Deuss Ex Machina # 213 - Ay Tutulması: Yesterday Was Terrific

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_213_--_Ay Tutulması: Yesterday Was Terrific - Today Is OK

19 Mayıs 2008 Pazartesi gecesi “canlı” olarak gerçekleştirilmiş programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
Guest: Sühan Gürer (http://proodos.blogspot.com/) & Orhan Kaman
>1<-Borko-Spoonstabber (Morr Music)
>2<-Cesare Picco-L’orologio (Blumargot)
>3<-dEUS-The Architect (V2 Records, Inc.)
>4<-Junkie XL-Cities In Dust (Nettwerk)
>5<-Louis XIV-Guilt By Association (Atlantic)
>6<-Louis XIV-Tina (Atlantic)
>7<-R.E.M.-Supernatural Superserious (Warner)
>8<-Stephen Malkmus & The Jicks-Dragonfly Pie (Matador)
>9<-The Grid-8 Miles From Memphis (Some Bizzare)

Ay Tutulması: Yesterday Was Terrific - Today Is OK Bölüm (213) – Bir Ses Yaygın Bir Çeperi Sarsıp Bir Döngünün İçerisinde Birbirine Kavuşmaktaydı. (HdRZZ)

>>>>>Bildirgeç
Günce odağının ve onu sımsıkı bir biçimde çehreleyen, çetrefilleştiren genellendirmelerin izininden giderek, çıkış noktasını kaybeden/ettirilen, “düzey”e dair bildirgeçimiz vasıtası ile bir kaç kelam etmek istiyoruz, huzurlarınızda.Bir tarafta kıyam-felaket tarumar ediciliğin tüm gümbürütüsü ortalığın altını üstüne getirirken, sessiz bir iş bitiricilik bilincinin nakış nakış örgülendiği, alabildiğince çarçabuk bir biçimde konumlanan; yapılandırılan itham etmelerin daha da fazla bir biçimde “genel”i tanımlayacak demirbaşlar olarak addedildiği, listelendiği günümüzde “düzey” varsıl dönemeçler içerisinde yaşadığımız sanrısıda (sanal gerçeklik), asıl zenginliklerimizden (birikim, kültür, düşün) ne kadar uzağa düştüğümüze dair önemli tespitleri muştulayan, artık ucu kesik olsa da yanması için hâla umut beslenen bir metaforu temsil ediyor.

Tespit edilip seçkinleştirilen, ancak “olur” diyenlerce tenzip buyurulanların konuştuklarını duyduğumuz, büsbütün bu hilkat garibeliğinde çarçur edilen, kozmetik yanılsamalar ile dengelenmiş izlenimi uyandırılan ama koskocaman bir karaşının ortasında nereye ve nasıl ilerleyebilmemiz gerektiği konusunda en ufak bir detay dahi barındırmayan yaşantı içerisinde “düzey” sabit döngülerimizde rotamızı olumlu bir biçimde şaşırmamızı sağlıyor. Tesadüflerin birbirlerini perçinlediği, atılacak her yeni adım ile beraber yeniden şekillenebilen bir yap-bozun parçalarını imliyor. Düzensiz akışı ile düşünde mukayese imkanı tanıyor.

“Düzey”, enikonu çekincelerin perdelediği, imgelemlerin sırasında yapılan müdahaleler ile filmin bir ortasını bir sonunu görüp durduğumuz güncemiz içerisinde döngünün aracı bağlarına, ana çıkışlarına ulaşabilmemizi de sağlıyor. Hali hazırda pek çok konuda olduğu gibi, neresinde bulunduğumuzu dâhi tam olarak kavrayamadığımız bu mega-ultra-hiper yaşamsallığı, genelinde Dünya’mızı bir nebze olsun düzeltiyor. Acının artık su götürmez bir biçimde her türlüsüyle yaşam erkine tekmeyi bastığı günümüzde, düzensiz başkalaşımlar, kendini o durumun bizahati ortasında olduğu konusunda empati kurabilme yeteneği hiç değilse sonumuzu daha hayırlı kılacak bir düzeyi, bilinci de sağlayacak bir manevra haline dönüşüyor. Telkin ve uyarıları ne kadar duyumsayabilirsek o kadar seri, o kadar süresiz biçimde. Nitelikten çok niceliğin insanlığın artı puan hanesinde yer/öneminin değiştirildiği modernizmimizi de daha sağlıklı inceleyip, eleştirebilmemiz bu bağlaçlar / türetimler vasıtası ile gerçekleşiyor. Bir çerçevenin dahilinde olanlara karşı değil, hiç değilse değer verdiklerimiz için böylesi bir çaba içerisinde olsak, anlayabilmek için çakralarımızın kurslar vasıtasıyla açılmasını dileyip türlü şekillere gireceğimize, dört köşeli simsiyah bakışımızı engelleyen “at gözlüklerimiz”den kurtulmayı deneyebilsek yüzeysel olarak değil, gerçekten bir düzey arttırımınının sözünü edebilir miydik?

Popülist kültürün, mümkün olduğunca farklılıkları anlaşılmaz birer mit olarak sunmaya devam etmesinin de bu tarz bir yeknesaklığı sağlamlaştırdığını belirtebilir miyiz? Tüm okumaların ve görece daha kolay bir biçimde ulaşılagelen yönlendirici, disiplinlerarası yorumları üstten bir bakış ile asallığının da uzağına atamasına yol açan etmenleri tartışabilir miyiz? Yoksa bültenlerde bize aktarılanlara istisnasız bir biçimde biat etmeye devam edip, bir türlü ilerlemeyen hatlarımızın darlatımında, başkalarının hayatlarına, enstelasyonlarına seyirci mi kalmalıyız? Sosyolog ve araştırmacı Armand Mattelart ile kültürel uygulamaların siyasal-toplumsal boyutu üzerine pek çok yazın kaleme almış Erik Neveu’nun Bilgi Üniversitesi Yayınlarından yayınlanmış “Kültürel İncelemelere Giriş” kitabından alıntılayalım: “Margaret Thatcher entellektüelleri “geveze sınıflar” şeklinde tanımlamaktan hoşlanıyordu. Amerikalı eleştirmenlere gelince, onların durumu Reagancı “muhafazakâr devrim”den beri çok daha rahatsız edicidir. 1960-1970’li yılların örgütsel yapıları ve aynı dönemdeki hareket ütopya ve ideolojileri geniş ölçüde geçmişe aitken, kazanan liberalizm ve ahlaki ve siyasal muhafazakârlık ideolojisidir. Kısa erimli ekonomik verimlilik anlayışları, üniversite kurumları ve basının işleyişine, medya alanına erişime kadar artan bir ağırlık kazanır. Bu koşullar altında, kuramcılığın başarısı, çok etkileyici bir her şeyi “göreceleştirme” ve “yapılanları yıkma” gücüyle donatılmış kavram ve yazarların ısarla talep edilmesi, uydurmalardan büyülenme (“Körfez Savaşı Olmadı”), toplumsal Dünyanın bir metinler ve söylevler kaleydeskopuna indirgenmesi, anlamı derinlemesine siyasal olan bir entellektüel mizaçı ifade eder.Gellner’in acımasız sözüne göre, Amerikan üniversitelerindeki eleştirel öğretim üyeleri kendi geçici güçsüzlüklerini bir “felsefi düşler ülkesi”nin inşasıyla telafi ederler...Ama bu köktenciliğin etkililiği çok kuşkuludur. 11 Eylül suikastları sonrasında Bush yönetiminin ulusal güvenlik ve “haklı savaş” çevresinde seferber olması ve bu kuşatılmış alanların gücünü daha da azaltırken, aynı zamanda Birleşik Devletler’deki çok sayıda muhalif entellektüelin iki iki yüzlülüğünü de gözler önüne serdi” (a.g.e. s.100-101)

Klişe bir tabirle de olsa vâredilen bu düzlemi (alıntılanan makaleden belirli parantezler veya alıntılamalar ile ülkemizin durumuna paralellikleri de irdeleyebilmek/okuyabilmek mümkün) aşabilmek için kırk fırın ekmek yememiz gerekli olsa da, genellendirme anlayışımızdaki düzeyi daha da esnetebilmek henüz elimizde. Olasılıkları tartışarak, yeniden ama yılmadan birbirlerine farklı açılımları deneyerek...Yoksa estetize edilememiş bir istikrar muhabbeti etrafında dolanıp kalacak nesiller olarak “kurgu”nun figüranları haline dönüşeceğiz. İçsel arttırımlar ile genel bir düzey arttırımı, varedilebilecek çözüm önerilerini de mümkün mertebe daha kolay anlaşılabilir, eleştirinin odağında bulunan tüm yapı taşıyıcılarını simgeleyen medyanın boş vakit geçirticiliğinden daha mantıklı ve yapılandırıcı bir paralele çekilebileceği ise apaçık karşımızda.
Geçtiğimiz Pazartesi akşamı canlı olarak sizlerle buluşan “Deuss Ex Machina” içerisinde çaldığımız seçki ile bu minvalde bir düşünsel egzersiz tefrikasına yol açabilecek kayıtları paylaştık. Proodos güncesinden yazılarını takip ettiğimiz, müzik yazını konusunda deneyimlerini, farklı türlerden kolajları ile anlaşılabilir bir dille paylaşan “düzey” arttırıcı Sühan Gürer ile kadim dost Orhan Kaman’ın katılımlarıyla beraber “Ay Tutulması” dizinini Dinamo 103.8’e taşıdık. Yazınsal biriktirmelerden, dinlendikçe farklı çağrışımlara yol açan melodik öğelerle bütünlenen bir dinlence ortaya çıkartmaya çalıştık. Deneyimlenmemiş ses öğelerini, aşina gelen tını yığınları ile harman eden, çekincesiz bir biçimde güncelin ötesi bir müzikal izlek oluşturan kayıtların mümessili Morr Music etiketinden geçtiğimiz Mart ayı içerisinde yayınlanmış olan “Celebrating Life” albümü ile Borko aka Björn Kristiansson’u haftalık kayıt önerimiz olarak sizlerle paylaşıyoruz.

Borko’yu puslu bir platonun girintili çıkıntılı yüzeylerinde seyrüsefer eyleyen bir müzisyenin hayata dair çıkarsamalarına ve detaylarına yer veren bir proje olarak tanımlayabiliriz. Indie’yi karaşın bir elektronik tını etkileşimine bariz bir şekilde açabilecek kadar deneysellik sularında gezinen bir tümevarımcı olarak da keza. Bir kaç dakika içerisinde gelişimini tamamlayan, tüm derdini dinleyiciye açılan kartlar / sözler / sesler ile paydalayan space-pop tınılarına aşina olan dinleyiciler için de merak uyandırıcı yapılandırmalara da yer veren bir kayıt “Celebrating Life”. 2001 yılında Resonant etiketinden yayınlanmış olan “Trees & Limbo” kısaçaları ile
Björn Kristiansson akustik öğelere sırtını dayayan elektronik neşriyatının ilk denemelerini dinleyicilerle paylaşır. Vugulanan yapılandırmalar ile kaydın dönem içerisinde birbiri ardı sıra dinlence listemize dahil olmuş múm, Seabear, Ampop, Sigur Ros gibi İzlanda’lı grupların Kıta Avrupa’sı üzerinde etkisini arttırdığı müzikal deneyselliği taşıyan bir gizli cevher olduğunu belirtelim. Reykjavik’de özel bir okulda müzik hocası aynı zamanda da çeşitli film/ tiyatro oyunlarına müzikler hazırlayan Kristiansson’un “Celebrating Life” kaydında kendi gösteren sinematografik yansıların da temelleri, disiplinlerarası bir üreticinin altı yıllık bir süre dahilinde gerçekleştirdiği örneklemeleri de bu minvalde uzun soluklu bir gözlemci ile karşı karşıya olduğumuzun da altını çiziyor.
Morr Music’in basın bülteninde yer alan sanatçının, çocukluğunda dinlediği Progressive Rock plaklarından, Jim O’Rourke’un melodik akışlarına, kulağına ve elektronika’nın ılımanlaştırıcı öğeleri ile birbirlerine geçiştiği alamet-i farika kayıta dair notlarımıza geçelim: Bir çember dahilinde kendini tekrar eden vokal örneklemi üzerine yapılanan yarı akustik-yarı elektronik tıpkı Lo-Fi’ın sınırlarını belirleyen bir güzergahta ilerleyen, son çıkışlardan önce devinimini tamamlayan bir hikaye başlatıcısı halini alan, melankolik giriş parçası “Continental Love” ile albümün sınırlarına dahil oluyoruz. Jimmy Tamborello ve Ben Gibbard ikilisinden müteşekkil The Postal Service’ın “Give Up” kaydında yer alan parçalara benzeş bir nevi kayıp kardeş parçası olan, programımızın açılışında paylaştığımız “Spoonstabber”, buzlu camın ardında hayal meyal görünüp kayıplara karışan gölgelerin geçişlerine izin veren,bir döngünün tam merkezinde kalakalmışlığı irdeleyen, çocuksu ismine karşın deneysel caz sınırlarına uzanabilecek kadar derinleşip ciddileşen “Shoobaba”, kaynaşıp buharlaşan bir su seremonisinin, çanoyunu (glockenspiel) ile saflarını ilerletip post-rock tamlamasına dönüştürüldüğü, albümün geneline hasıl olmuş “melankoliyi” iyice hissettiren “Sushi Stakeout” ile hayatın tüm o zamana karşı mücadelesinde bir “mola”yı ertelememizi salık veren bir yapıta dönüşümüne hayranlıkla kulak kabartıyoruz.

Düzeyler arası geçişlerin ince elenip sık dokunduğu “Celeberating Life”da sürprizlerden bir diğerini “Lionel Richie”nin “Hello” parçasının ilk mısralarından alıntılayarak gerçekleştiren Borko’nun “Dingdong Kingdom” parçasına ulaşıyoruz. Daha öncesinde kayıtta yer alan iki çalışmayı tümleten üçlemenin son halkasını oluşturan bir “prolog”. Popmatters’da “Jer Fairall” imzasıyla yayınlanmış olan incelemede değinildiği üzere, 70’li yılların televizyon fon müziklerine benzeş, ıramaya yüz tutulmuş bir günceyi, hatıratı tekrardan ucundan kıyısından hatra düşüren bir bağlaç olarak bizim de kendi yorumumuz ilavesiyle takdim edeceğimiz “Summer Logic”, Morr Music başta olmak üzere, alternatif ses akımlarını derleyip, dinleyicilerle buluşturan plak şirketlerinden yayılan müziğe dair tek bir örnek istenildiğinde rahatlıkla önerilebilecek bir çalışma olarak “Hondo & Pondo”yu önerebiliriz. Akustik enstrümanlar ile donatılmış partisyonun, süre geçtikçe bir orkestral cümbüş ya da âyine dönüştürüldüğü keskin hatlara bağımlı kalmadan, düzeyin ve dozun sürekli arttırıldığı bir tasvire bürünen post-endüstriyel-punk-melodika ile Borko’nun bakış açısı ile hayatı adımlamaya devam ediyoruz. Biçimsiz itiş-kakışlar ile sürekli kırdırlan insalığımızın surlarında bir ışık aramaya çıkıyoruz. Özlemlerle dolu..dolu...

Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina / Dea Ex Machina ile devam...İyi Haftalar...

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Borko At Morr Music
Borko At Myspace
Borko Celeberating Life Review At PopMatters
Cesare Picco Official
Cesare Picco At Myspace
dEUS Official
dEUS At Myspace
Junkie XL Official
Louis XIV Official
Louis XIV At Myspace
R.E.M. Accelerate Official
R.E.M. Accelerate Review At Spin
Stephen Malkmus Official
Stephen Malkmus At Matador
Stephen Malkmus At Myspace
The Grid At Myspace
Not. Parça dizini içerisinde yer alan ağ bağlantılarından Proodos güncesinde yer alan incelemelere ulaşabilirsiniz.

Enternasyonel Gürül/(tü)Gürül Çağlama Clicks,Cuts,Micro,Id,Neo Galactica,Space Tunes, Indie,Mini-m@l,Textart,64 Bit Konvasiyonel Techno Musikileri-Esenlikle Dinleyiniz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
info[nospam]dinamo[dot]fm - http://www.dinamo.fm/ - misak[nospam]dinamo[dot]fm
Her Pazartesi Gecesi 22:00 -23:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8

--------------------------------------------------------------
>>>>>Info Go-R-Sel
Dsc02117 - By Thirstyfish © Thirstyfish’s Photos
Borko Photos Courtesy From Belowed Sites M M

>>>>>Poemé
Neyi Anlatıyorum Ben Bir Ozan Çırağı Bile Olamazken
Yılmaz ODABAŞI


Işıdı
Öfkemde dolandı gün allı-mor
Neydi az önce
O zifiri karanlık
Ağarmadan ortalık

Selam civan dost
Bozkır mı uyanan
Güne dönmüş çorak toprak
Seslerle hele yokla kendini

Bahçesi olurmuş acılar ülkesinin
Tomurcuksuz, çiçeksiz
Çocukları oyuncaksız, şekersiz

Önceleri böyle değildi insan
Bir alageyik seker ormanda
Mağrur, atik
Acılar yürür insanlarla yollarda

İnsan,

İlkyaza vuran
Öfkeye gül sunan
Doğruya dost, eğriye düşman

Sevda olmalı
Karanın karanlığında
Pusatsız
Sevda olmalı
Bir uçtan bir uca ağlamaksız

Ve haber haber olmalı
Ölümün sesi toktur
Çocuklar duymamalı

Bak civan dost
Mevzilenmiş acı
Bilenir toprağın avuçlarında

Birşeyler demelisin artık
Neyi anlatır duvaklı güzellikler
Neyi anlatıyorum ben
Bir ozan çırağı bile olamazken

Comments