Deuss Ex Machina # 249 - She Dreamt She Was Totally Alone In An Empty Field

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_249_--_She Dreamt She Was Totally Alone In An Empty Field

30 Mart 2009 Pazartesi gecesi "canlı" gerçekleştirilen programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
Album Of The Week:Pan•American-White Bird Release (Kranky)
>1<-jacaszek-iii br="" usstaff="">>2<-jacaszek-iv br="" usstaff="">>3<-pan always="" beginning="" br="" is="" just="" merican-there="" of="" ranky="" the="" thrill="">>4<-pan br="" matter="" merican-so="" no="" ranky="" that="">>5<-building br="" castles="" just="" matchsticks-promise="" me="" more="" night="" of="" one="" out="" race="" recordings="">>6<-building a="" br="" castles="" matchsticks-tell="" me="" of="" out="" race="" recordings="" story="">>7<-birdengine-monster br="" elf="" in="" released="" town="">>8<-birdengine-and accidents="" br="" elf="" fell="" from="" released="" sky="" the="">>9<-anneke ammm="" arjen="" br="" eat.="" giersbergen-valley="" lucassen="" of="" queens="" the="" van="">>10<-anneke ammm="" eat.="" geusebroek="" giersbergen-beautiful="" niels="" one="" van="">11<-duman-yalan br="" m="" ony="" rkiye="" zik-t="">>12<-duman-helal br="" m="" olsun="" ony="" rkiye="" zik-t="">
sHe Dreamt sHe Was Totally Alone In An Empty Field (249) - Bir Noktanın Sonunda, Çiğ Kargaşanın Yanıbaşında, Bitmeyecekmişçesine Koşturmanın Ortasında, Issızlığın Şifrelerini Arayıp Duruyoruz. Sahi Nerede Dinginliğimiz?, Envai Çeşit Sevinçlerimiz...[SOLD OUT]

>>>>>Bildirgeç
İnsan da ağaca benzer, ne kadar yükseğe ve ışığa çıkmak isterse, o kadar yaman kök salar yere, aşağılara, karanlıklara, derinliğe, kötülüğe. Friedrich Wilhelm Nietzsche

İçerisine dahil olmaya çabaladığımız zaman eşiğini tarumar eden bir biçimsellik barındırır, karanlık. Değişkenlere fazlaca ırak bir biçimde varlığını sürdüregidendir. Belirsizliğin ani çıkışlarında olduğu üzere, tekinsiz anların kollayıcısıdır. Aniden ortalığa çıkandır. Ortaya çıkan suskunluğun kanlı canlı tasviridir. Sessiz kalmanın zorunlu kılındığı anların da tam merkezini kapsayandır. Somut yalnızlığın dış sesidir, karanlık. Ne kadar uzaklaşmaya çabalarsanız çabalayın sizinle yolunu kesiştirmesiyle de, gerçekliğin sınırlarını belirleyen olmaya devam edendir, karanlık. Hatırı sayılır bir üstünlük sağlayan belleksizliğimizin daimi yardımcısıdır. Ortaya çıkartılan önermelerin daha dinlenilmeden yargılanıp, unutulmaya terk edildiği gündemimizin içinde, hakikatin hasıraltı edilmesine vesile teşkil eyleyendir. Mutlak doğruların olmadığı asri zamanımızda dayatmaların bağlacıdır aynı zamanda. Hemen hemen hayati her olgunun bir noktasında karşılaşılandır, ha keza. Deneyimler ve yaşananlar ne kadar çoksa da, bir o kadar da bilinmezliği tutarlı bir şekilde işleyendir. Kasvetin taşıyıcısı haline dönüşmesini de bu minvalde değerlendirebiliriz. Topyekün tutarlı bir istikamet belirleyebilmekten uzak olmaya çaba, direnç gösterilmeye de devam edildikçe, elbirliğiyle; neticesi meçhullere ulaşan bir karanlığın içinde kalmaya devam edeceğimiz ise apaçık bir gerçek. Bir zamanların kurgu olarak tasarlanmış romanlar içerisinde cereyan edenler şimdinin ayan beyan gerçekliği haline dönüşmesi de bu tedirgin ediciliğin beslediği karanlık ile ne kadar içli dışlı olduğumuzu gösteriyor. Hayata karşı verilen mücadelelerde, yenilgilerimiz çoğalıyor, yengilerimiz azalıyor. Saatleri kurulmuş düzenekler halinde, adına yaşamak dediğimiz bütünlüğün içerisinde, kendimizden uzak tutmaya çalıştıklarımızın çoğaldığı bir karanlığı gözlemleyebilmek, varlığına dair vesair cümlelerle ifadelendirebilmek de bu şartlar altında mümkün. Sağlama alamadığımız, dönüşümünü sağlayamadığımız dahası anlama konusunda çaba göstermeyip sırt çevirdiğimiz açılımların tümünün getireceği eşiğin, karanlıktan pek de farkının olmadığını ifade etmemiz ise elzemdir iş bu noktada.

Sözün özü, sözcüklere verdiğimiz değerin karşılığını da imgeleyen bir aynalamadır; karanlık. İşaret edendir. Ortaya çıkartmaya çaba sarf ettiğimiz, kendimizce mana biçtiğimiz gerçekliğin tezahürüdür. Beklentilerin çokluğu karşısında bir türlü sıraya, hizaya sokamadığımız, rotasını belirleyemediğimiz önceliklerimizin çarpmaktan kaçamadığı duvardır, makus talihimizdir. Kanıksanmış olanları aşılmaz duvarların ardında saklamaya devam edilmesinin, kaçınılmaz neticelerindendir. Öylesi, böylesi diye diye sonunda ikilemlerin ortasında dut gibi kalakalmanın membaasıdır. Kasveti boyunduruğu altında tutmaya devam ettiren, bilgilendikçe, farklı gözlemlerin pekiştiriciliğinde aydınlanmanın mümkünat dahilinde olmadığının, bilakis yok sayılmaya devam edilmesinin karşılığındadır, karanlık. Ne gereği vardır incelemeye, ne gereği vardır ilerlemeye demenin vesikalığıdır, karanlık. Bir yandan tereddütü, öte yandan çekincelerin tabulaştırılmasından kaynaklanan sorunsalların birbirine geçiş sahası halinin korunması da bunu daha da kuvvetlendirmektedir. Biteviye bir döngünün dahilinde, içinden çıkmayı mümkünatsız olduğu yanılgısıdır. Oysa ortak çabayla, birbirlerinin farklarını gözeterek, dile gelenleri değerlendirmeye alarak, müstakbel muhaliflikten de, karanlıktan da ırayabilmek mümkün. Mesnetsiz şişkinliklerle bezeli, sözüm kime ona, buna, şuna; benden gayrı herkeslere telmaşa klişesinden uzağı ortaya çıkartabilenlerin çabaları bunu daha mümkün kılacaktır. Deyim uygunsa kolaycılığın zihniyeti köreltmekten de ötesini sunamadığı bir zaman diliminde, bütün bunların hayata geçirilebilirliği daha da önem kazanmakta haddizatında. Böylelikle de bir türlü peşimizi bırakmayan, farkına artık varılası tehlikenin de üzerine, üzerine gidilebilmesini sağlayabileceğinden dem vurmak da afaki bir gerçektir. Sözün kıymet bilinirliğinin yanısıra, dillendirilmesi şart olanların da sırasının gelebilmesini sağlayıp, öncelik atayabildiğimizde karanlığın kapsamının dışına ulaşabileceğiz.

Ortaklaşa çabanın, birbirlerinden ayrılmaması önemli olan bileşkelerinin, bütünlüğü meydana getiren (kimilerince hala yok sayılan, alttan alta yerilen) mozaiğin sağlam tutulabilmesi için, bir adım ötesini daha korkusuzca keşfedebilmek, hataların en başından dönebilmek için eleştirileri ortaya koymadan, bu sınırlandırılmışlığın ötesini arşınlayabilmenin na mümkün olduğunun bilinciyle hareket etmeliyiz. Sözüm ona eleştirilerin yapıcılıktan ziyade, zaman kaybettirmekten başka da bir anlama kapıyı açık tutmadığına dikkat çekebiliriz. Derinleşmeye başlayan ayrıştırmaların gün gelip de bizleri de, ötekisi olarak tanımlamayacağı gerçek bir gözlem iken, polemiklerin peşinde takılı kalmanın getirdiklerine dair çıkarsamaları da sizlerin takdirlerine bırakıyoruz. Birgün Gazetesi'nde yayınladığı makaleleriyle takipçisi olmaya çabaladığımız L. Doğan Tılıç'ın geride bıraktığımız hafta sonu gerçekleştirilen yerel seçimlerin öncesindeki tespitleri, son sözümüz olarak paylaşıyoruz:

“Bugünden yarına “devrim” olmayacağı açık. Ancak, bir o kadar açık olan da şu: Gündelik hayatın her aşamasında “devrim”ler yapmak, bu devrimlerle hayatı küçük küçük ama görünür biçimde değiştirebilmek gerek.
Yarından sonra, sandıklar açılıp da sayıldıklarında, sosyalistler de neyi nasıl yaptıklarını, yapamadıklarını bir kez daha düşünecek. Umarım, genel bir sol siyasal iklim yaratabilmek için çalışmanın önemi daha iyi görülecek.
Yarından sonra, dilerim olmaz, ama olur da yönetmeye talip oldukları yerleri kaybederlerse, küçük hesaplar peşinde koşmanın nasıl kocaman bir eksiye dönüştüğünü -solun ortak hanesine yazılan- farkedecekler. Umarım, farkedecekler.
Solda büyümenin bir diğerinin aleyhine olmadığını, sosyal demokratından sosyalistine, solun tüm renklerinin aynı uygun iklimde serpilip gelişebileceğini, solun bütünü büyümeden tek tek solların büyüyemediğini kavrayacaklar. Yarından sonra, umarım, en azından düşünecekler bunu!
Sol büyüyecekse eğer; darbelerle, katakullilerle, karanlık karmaşık ilişkilerle birlikte anılmayacak. En yüce değerin emek olduğu, hiçbir kimliği bir diğerine feda etmemeye özen gösterirken, sınıf ekseni üzerinde yürümek gerektiği unutulmayacak. Eşitlik istenecek; ama adalet, özgürlük, hoşgörü ve bunların hepsini içeren bir kavram olarak ahlak baştacı edilecek.
Kazanılan, bir tek yer bile olsa, onu başka yerlerin parmakla göstereceği bir örneğe dönüştürecekler.
Kazanılan birkaç yerse, onları birbirine bağlayacak, entegre edecek, dayanışma içine sokacaklar.
Yarından sonra, umarım, Hint masalındaki kuyu kurbağası Kup Madruk gibi dünyayı yalnızca bize görünenden ibaret saymaktan vazgeçilip, birbirimizle konuşarak, birbirimizi anlamaya çalışarak yürünecek.” (28 Mart 2009)

İletme gayreti içerisinde olduğumuz ve bu satırlar vasıtasıyla sizlerle paylaşmaya çaba sarf ettiğimiz konuların devamlılığını sağlayan yegane unsur olarak, ele almaya devam ettiğimiz müziği Deuss Ex Machina içerisinde yapılandırmaya devam ettik. Konumlandırılmış tam doğrulardan bahsetmektense, imtina edinilen, çekinilen, söze pek kavuşturulamayan ayrıntılarda yeri geldiğinde sesimizi oluşturan vurgulamalara haiz müziklere başvurmaya devam ettik. Kaynakça olarak edindiğimiz, öğrenmeye de çaba sarf ettiğimiz, birbirinden farklı noktaları imleyen, kulaklara seren müziklerin çağrısında, sesin taşıdığı mesajlara odaklanmaya çalıştık. Zorlayıcı şartlandırmaların getirip taşıdığı ahir zamanımızın, kendine has değişkenlerinin nasıl tarumar edildiğine dair ses örneklemeleri çatımızı oluşturdu. Sözün içeriğini, kuvvetini ortaya çıkartan enstrümantal tasvirleri de buna eklemleyebiliriz. Deneyimlenmesi muhtemelen, yanılsamalarımızın ötesine de vakıf olunabilecek çıkarsamalara imkan sağlamasının da yollarını aramaya gayret ettik. Bi'taraf olmadan resmin görünmeyen kısımlarında işlenenleri, hataları ve yaşamları; Bertaraf olmadan da müziğin ulaşılmaz addedilen köşebaşlarında sonuca ulaştırabilen, özenli kayıtlarına kulak kabarttık. Deuss Ex Machina'nın 2003 Kasım'ından bu yana sürekliliğini de sağlayan, ötekileştirilmiş sesleri kapsayan, bağsız ve bağlantısız güncesinde bir adım daha ilerisinin izlerini sürme gayretinde rotamız Chicago'lu Kranky Records ile kesişiyor. Zamanının ilerisinde bir müziğin şeklini kazanmasında çabalarının, isimlerinin sıklıkla zikredilmesine sebep olan Labradford grubunun vokal / gitaristliğini yapmış Mark Nelson'ın solo projesi olan Pan•American'ı son çalışması Kranky etiketli White Bird Release'in başatlığında sizlerle paylaşıyoruz.Betimlemeleri canlandıran bir müzikal eşik ilk elden karşımıza çıkmakta, gerek Labradford projesi- gerekse de Pan•American'ın sunduğu çalışmaların bütünlüğünde. Kalıplara sıkı sıkıya bağımlı kalmış , teknik detaylandırmalar haricinde son derece yavan bir biçimde ilerletilmeye çalışılan, neredeyse de birbirinin tavizsiz turnusol kağıdı işlevi gösteren post rock ekiplerinden farklı bir odağı temsil etmiş, bir grubun sacayağı Mark Nelson. 1992 yılında temelleri Robert Donne, Carter Brown ile Richmond, Virginia'da atılan Labradford, deneysel nüvelerden beslenerek geliştirilmiş, çoğul ortam seslerinden de feyz alarak şekillendirilen ama sadece tek bir disiplin içerisinde asla değerlendirilemeyen bir grup olarak müzikal dizinde yerlerini almalarıyla hikayeninbaşlangıcına ulaşırız. Detaylandırılan kesitlerle beraber ilerleyen, manipüle edilmiş gitar sesinin kimi zaman minimalizme dayanan bir sadelik sınırı boyunca ilerlediği, çoğu zaman sözcüklerden bağımsız bir biçimde seslerle hikayenin paylaşıldığı bir zamansızlığı seslendirmeleriyle kısa sürede ilgiyi üzerlerine toplamayı başarırlar. Çıkış kaydı olarak Kranky etiketinden '94'de yayınlanan Prazision albümü bu minvalde, adı yâd edilesi kayıtlardan ilki olarak dinleyicilere ulaşır. Müzikal yetkinliği sunabilme çabasında da, gerçek hayatın kırılganlığına, sertliğine ve acımasızlığına dair göndermeleri de barındıran, en başından bu yana üretmek istedikleri müziğin bir tezahürü olarak derinleşerek evrilen bir zamane masal kaydının altına imzalarını atarlar. Karanlığın içerisinde yankılanırcasına sert seslerden gecenin karanlık yüzeylerindeki sert sessizlikle karşılaşmalarımızı duyumsatan, 80'li yılların sağlam ekipleri Neu, Spaceman3 gibi öncüllerin izlerini referans alan bir siftah kayıt gerçekleştirilir. Post Rock'ın kapsamını ve tanımını gerçekleştiren ünlü müzik yazarı Simon Reynolds'ın işaret ettiği, blues'a çalan gitarlar ile pop melodikasını puslu bir giz ortamında eriten, eviren, denemelere girişen ağıtsal duruşun sergilendiği A Stable Referance albümü Labradford'un kademe kademe yükselen müzikal odak oluşturma öncüllüğünü tesciller. Nelson'ın da Pan•American projesinin başlangıcı olarak iletebileceğimiz, Labradford ekibinin, en çok öne çıkmış kaydı olan Mi Media Naranja albümü de bu istikrarlı çeşitlendirmenin bir sonraki durağı olur. Somut bir zamansızlığın, durağanlaştırılmış beklentilerin gerçeğe büründüğü bütünlükte, girift bir yalnızlığı ortaya çıkartan denemeler kolajını barındırır. Üçlünün ilk kayıtlarından farklı olarak eklenen yaylılar, Fender Rhodes – Elektro Piyanosunun kullanımı gibi faktörlerle beraber melodramatiği ortaya süren yeni bir eşiğin sınırlarına varılır. Daha fazla kişiselleştirilebilen, her dinleyişte farklı okumalara olası kılan bir gerçeklik kurgusu vuku bulur, nihayetinde. Değiştirilebilir ayraçlara sahip bulunan, hayatın kendisinde iyisi, kötüsüyle yer edinmiş problemlerden ilham alınarak kotarılmış, çözümlemelere dair vurgulara da itinayla sahip çıkılan, yorumlar getirilen “ses yerleştirmeleri” Labradford'un müziğinin karakteristik yapısını da tanımlayacaktır.Deneyimlenmiş ve paylaşıma açılmış her bir albümün ardından ortaya bambaşka fikirler ve müzikal yönelimler sunma gayreti içerisinde olan Labradford grubu üyeliği sırasında temelleri atılan bir proje olur Pan•American. 1997 yazında Mark Nelson’ın kayıtlarına başladığı, dinlemekten keyif aldığı dub ve techno müziklerine paralel olarak, elektronik aletlerle üretilebilen müziğin sınırlarını keşfetmekle geçirilen sürecin ürünü olacak debut albümün çalışmalarına yoğunlaşır. ’98 yılında Kranky etiketiyle yayınlanan Pan•American albümü bütün bu önermeleri kapsayan, mikro ses örneklemlerinden, sesin organik detaylarına yoğunlaşan pasajlara kadar farkılaşıp, derinleşen bir önerme olarak sunulur. Dub müziğinden sıklıkla örneklerle karşılaşabileceğiniz, türetebilirlik açısından Labradford’un kapsamış olduğu geniş müzikal çeşitlilikle de bağlar bulunduran bir deneysellik ortaya çıkartır, Nelson. İncelip durağanlaşan düşük yoğunluklu kompozisyonların arasına serpiştirilen gitar / pedal örneklemlerinin, aynalanmış halleriyle şekil bulan Starts Friday ile çalışma açılır. Albümün gerisinde de dinlenilecek olan tını bütününün de karşılayıcısı olan parça, Rhythm & Sound gibi zaman çizelgesiz dub harmanı- minimal techno ikilisiyle bağlantılı grubun türetimlerinin de devamlılığında dinlenebilecek nadirlikte önermeler arasında yer alır. Gitar kesidinin üzerine bina edilmiş olan ‘eklektik dans’ vurgulamalarına ev sahipliği yapan, perküsyonların sürekli bir aynalamaya tabii tutulduğu, parçanın adı üzerinde de vurgusu yapılan; yeniden konumlandırmanın müzikal karşılığını barındıran Remapping gibi parçalar Pan•American'ın ilk dönemi içerisinde sunmaya gayret ettiği önermelerine, yetkinlikleriyle esaslı bir açılımı sağlar. Bu çıkış kaydını müteakiben yayınlanan 360 Business / 360 Bypass albümü minimal-techno'nun deneysellikle bileşkesini sunmaya gayret eden bir dinlenceliği ileri sürer. Kayıt boyunca kendini göstermekte olan elektronik seslerle, Labradford'un müziğinde geçişleriyle paylaşmış olduğu kollektif minimalist bakışımın “dub” sürümünü elde etmeyi başarır, Nelson. Dönemin, öncül çıkışlar ortaya çıkartan, Wolfgang Voigt, Mortiz Von Oswald, Stefan Betke, Thomas Brinkmann gibi Alman prodüktörlerinin çalışmalarından izler barındıran, tekrara düşmeden kendi özgün yorumunu da ortaya çıkartmayı amaç edinen 360 Business / 360 Bypass bu minvalde, zamanın ilerisinden bir albüm olur. Teğet geçen akustik enstrümanların mikro ses örneklemleriyle büyükçe bir döngüyü ortaya çıkarttığı, çiğ hallerdeki Detroit Techno mizanseni; Steel Stars parçasıyla albüm açılır. Minnesota'lı Slow-Core topluluğu Low'dan Alan Sparhawk ve Mimi Parker'ın vokallerde ağıt yaktıkları, bembeyaz bir alanın tasvirine girişilen, minimalist bir rüyayı imgeleyen, dinleyiciyi parçanın içerisine dahil ettiren, Code parçası gibi detaylarda değişim sunulur. Chicago Underground Trio'dan, Kornist müzisyen / serbest caz sanatçısı Rob Mazurek'ın konukluğunda gerçekleştirilen Double Rail parçasında da, bilim kurgu filmlerinden ilham edinilmiş bir uzay melodramından, son derece iyi biçimde ayarlanmış, emprovize bir dub deneyimlenmesi gerçekleştirilir. Parçanın içlerine gizlenmiş küçük ses kesitlerindeki eklektik bakışım ile elektronik müzikle şekillendirilmiş bir “post-rock” icrası ortaya çıkartılır. Keza zamanın müzikal ikliminde de daha önce duyulmadık, pek çok alternatifi ortaya çıkartan Kranky dinleyicisini fazlasıyla memnun edecek, diğerlerini ise şaşırtacak kadar gerçeklikten beslenen, doygun bir kayıdın odağıdır; 360 Business / 360 Bypass.

Ambient kıvamının diri tutulduğu, gölgelemelerde gürültüden yola çıkılarak inişli-çıkışlı, minimalist kuşaklara yer verilen 2002 tarihli The River Made No Sound'da dub-techno üçlemesinin son durağını oluşturur. Sentetik seslerin daha fazla manipüle edildiği, derdest edici, sarsınıtılar ile şekillendirilmiş bir tekno-masal ortaya çıkartır, Nelson. 2004 yılında yayınlanan Quiet City albümün de hazırlığı, bir ön dinlenceliği olarak addedebiliriz, bu çalışmayı. Labradford ekibinin 2001 yılında paylaştıkları son albümleri olan “Fixed::Content”in ardından, Mark Nelson'ın türetimlerinin, dans edilebilir formların uzağında, düşündüren kayıtlara doğru rotasını çevirdiğini paylaşabiliriz. Quiet City bir yanıyla drone vuruşlarının hakimiyetini ortaya çıkartırken, canlı enstrümanların kullanımıyla da gönül telini titreten bir duygusal bütünlüğü paydalamakta. En başından bu yana üretilen müziklerin topyekün sınırlarının dışını somutlaştıran, belirginleştiren bir ayrışım noktası; Quiet City. Gitmek ve bir daha dönememek üzerine kurulu bir alt metine sahip olan, bileşkesine dahil edilen her bir ses ile gerek bu yoksunluğun nedenlerini ortaya dökegelen, hayata karşı biriktirmelerin ardından sessiz kalınan anlardaki karanlığı ortaya çıkartan, işleyen, onlara yeniden makinelerle manalarını ifade eden bir günce kaydı olarak da değerlendirilebilir, albüm. Labradford'un bıraktığı noktadan teslim alınan eklektik dokunun, yeniden kotarılmasının yansımalarını da albüm boyunca, aralıklı olarak kompozisyonlara dahil edilmiş sesler ile anımsayabilmek da cabası. Quiet City'nin ardından 2006 yılında Mosz'dan yayınlanmış olan; For Waiting, For Chasing, Pan•American diskografisinin içerisindeki en belirgin kişisel kayıt hüzmesini içerir. Doğumunu bekledikleri Lincoln bebeğin, anne karnındaki kalp atışlarını kayıt altına almasının ardından ortaya çıkagelen, belgesel nüktelere sahip bir “iz” oluşturmayı amaç edinir, Nelson. Albüm içeriğinde karşılaştırılan enstantaneler ile beraber, durmaksızın ilerleyen bir hayat oluşumunun evre, evre katettiği aşamaları ortaya seren kompozisyonlar ortaya çıkartılır. Sert gitar seslerinin, rezonansa uğratılmış elektronik kesitlerle tümlendiği yer yer kasıtlı bir biçimde saha kayıtlarıyla birleşen yankı, fısıltı, sinyal vb. seslerle kolajlandığı bir deneyimleme imkanı sağlanır. Albüm ilk parçasından, sona kadar geçen süresi dahilinde benzeşsiz bir yaşam / vedâ / ümit üçlemesine dair açılımlar dinleyiciyle buluşur. Kelimelerin gerçek manasıyla kifayetsiz kalacağı, dinleyenin duyduğu sesler karşısında da, kendi içşel çıkarımlarıyla okumalara girişebileceği, pek çok farklı yönden deneysel elektronik müzik söz konusu olduğunda tedirginlik duyanlar için giriş olarak ele alınabilecek bir çalışma For Waiting, For Chasing.Bu belgesel kayıt mahiyetinde oluşturulan yapılandırmanın üzerinden 3 sene geçtikten sonra, Nelson durağan seslerin tarlasında nadasa bıraktıklarından derleyerek şekillendirdiği White Bird Release albümüyle geri döner. Mart ayı başlarında dinleyicilere ulaşan kayıtta sanatçı, Dünyalar Savaşı, Dr. Moreau’nun Adası, Görünmez Adam gibi bilim kurgu romanlarıyla tanınan Herbert George Wells’e Bilim Adamı Robert Hutchings Goddard tarafından kaleme alınan bir mektubun satır aralarında betimlediği fikren pek çok şey yapılabilir, yalnız daha öncesinde bütün insanlığı etkisi altında tutumaya devam eden ilk adımı atabilme tereddütü aşılması gerekliliği sözünden hareketle temellendirilen bir yapının üzerinde seslerle kendi yorumunu oluşturur, Mark Nelson. Sırasıyla, Dub, Lo-Fi, Minimal Techno, Ambient, Enstrümantal Deneysel Caz, Emprovize Drone ve Glitch türlerine uzanan ses yelpazesinin damıtımı halinde ortaya çıkartılan bileşke, kaydın tüm yüzeyleri arasında kullanılarak, geçmiş ile hesaplaşmak konusunda bakiye bırakmayan bir dönüşümü de gerçekleştirir. Sesler metinden alıntılanan her pasaj, her satırdan yola çıkılarak, zamanı sorgulayan, insanlığımızın geldiği noktayı sorgulatan bir tümleşik açılıma kavuşturulur. Sade bir gitar akorunun girizgahının ardından serpiştirilen Fennesz, Ambarchi gibi glitch mümesillerinin temsil ettikleri doygun gürültü akışlarına havale edilen fikir güzellemesi; There Can Be No Thought Of Finishing ile çalışma açılır. Hedeflenen başarıların, odakların sınırına ne kadar yaklaşmaya çaba sarf edersek edelim; her daim bir adım uzağına düşmemizi, notaların gizil sınırlarında detaylandıran, elektronik betiklerde post rock tepkimesi; For Aiming At The Stars’la en başından bu yana paylaştıklarımızın özetini duymanız da olası.

Geçişleriyle yüksek gürültü frekanslarının minimalize edilmiş, ortam müziğin hattında seyrettiği, doygun bir aynalamanın mesele üzerinde daha fazla düşünebilmeye imkan sağladığı; Is A Problem To Occupy Generations, Ambient kolajında Brian Eno’nun zamanında gerçekleştirmiş olduğu, çoklu katmanlarda detaylara odaklanmış tasvir müziği ile benzeşen So That Matter, albümden fazlasıyla ön plana çıkan yetkin önermelerden bir diğerini oluşturur. Gündelikliğin özünde saklı kalan, yitirip ardımızda bırakmaya çalışsak da bir türlü vakıf olamadığımız açmazlarımızın getirip bıraktığı tereddüt anlarını irdeleyen, drone akustiği ile doğa seslerini birbirlerine kavuşturulduğu çekincesiz albümün en yüksek noktası There Is Always The Thrill Of Just Beginning pek çok yönden bu kelimelerle ifade ettiğimizden fazlasını paylaşacak, sunacaktır. Albümün finalinde yer bulan In A Letter To H.G. Wells 1932 kompozisyonunda da yazar ile bağlantı kurulmaya, tıpkı metinlerde iletmeye çalıştığı gibi bilgiye önem verilmesiyle tıkanmaları aşabileceğimiz sonucuna göndermeler barındıran bir manifestosal yapılandırma ile nihayete ulaşılır. Pan•American ve ardılındaki isim, Mark Nelson elindeki tüm imkanlarıyla dinledikçe zihne işlenen, sorular sorduran bir armonin peşisıra dinleyicilere kayıtlarını sunmakta. Zamane genel geçerliğinden zerre etkilenmeden, uzun soluklu dinlenilecek, çıkarımlar gerçekleştirilecek bir başyapıt White Bird Release. Tıpkı daha öncesindekiler gibi...

...Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina / Dea Ex Machina ile devam...İyi Haftalar...

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Pan•American Official
Pan•American At Myspace
Pan•American White Bird Album Review At Pitchforkmedia
Pan•American White Bird Album Review At Pop Matters
Labradford Official
Labradford At Myspace
Jacaszek Official
Jacaszek At Myspace
Jacaszek Pentral Album Review / Informative At Joilet.Blox
Building Castles Out Of Matchsticks Official
Building Castles Out Of Matchsticks At Myspace
Building Castles Out Of Matchsticks Interview At Autres Directions
Birdengine At Myspace
Birdengine At Woodland Recordings
Anneke Van Giersbergen Official
Anneke Van Giersbergen At Myspace
Anneke Van Giersbergen At Ekşi Sözlük
Duman Official
Duman Fan Page At Myspace
Duman Hiç Boş Durmamış - Eray AYTİMUR - Radikal

Enternasyonel Gürül/(tü)Gürül Çağlama Clicks,Cuts,Micro,Id,Neo Galactica,Space Tunes, Indie,Mini-m@l,Textart,64 Bit Konvasiyonel Techno Musikileri-Esenlikle Dinleyiniz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – makina10.45[nospam]gmail[dot]com – Makina
Her Pazartesi Gecesi 22:00 -23:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
---------------------------------------------------------
>>>>>Info Go-R-Sel Upsidedown2 – Mert ŞAHBAZ
© Mert ŞAHBAZ's Blog Page Called Thank You.

Pan•American’s Main Picture & Album Cover Artworks Courtesy From Discogs.com Database

>>>>>Poemé
Soluk Soluğa - Cevat ÇAPAN

Uzun, karanlık bir çığlığın da ardına düşebilir insan,
Titrek, eğri büğrü bir yazının çağrısına da uyar.
Bırakıp her şeyi döner -
Aşk bir buluşmadır çünkü,
Her zaman gecikmiş bir buluşma.

Bitmeyen bir kavuşmadır da aşk -
Araya her zaman bir şeyler girer:
Bazen kendi sevincinin kanat gölgesi,
Bazen nabzın hızı, yüreğin titreyişi,
Tüylerin telaşıyla besleniyor gibidir -
Araya her zaman bir şeyler girer:
Çalışma saatleri, karşılıksız sorular.
Nereden bilebilir insan
Bunların hepsinin de aşk olabileceğini?

Çoğu kez aldatıcıdır da,
Bakarsın, herkes onun askeri, onun şehidi.
Oysa aşk hiçbir zaman bir yarış değildir ki.
Bu yüzden yanılır hep
Sayın muhbir vatandaş, köftehor okur, arsız yetkili.
Sararmış bir fotoğraf olarak da çıkabilir karşına,
Borulu bir fonoğraf kılığıyla da.
Bakarsın, ona da dadanmış
Gündelik hayatın sosyolojisi.

Yeniden duyulur bazen o uzun ve karanlık çığlık.
Çağıran o titrek yazı yeniden belirir -
Çünkü aşk en eski köprüsüdür Balkanların, en eski.

Comments