Deuss Ex Machina # 367 - still no longer distance than death--still no longer distance than life

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_367_--_still no longer distance than death / still no longer distance than life

12 Eylül 2011 Pazartesi gecesi ''canlı'' yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
>1<-Ricardo Donoso-Morning Criminal (Digitalis Recordings)
>2<-Ricardo Donoso-Chrome Decadence (Digitalis Recordings)
>3<-Lorenzo Montanà-Mamushi (Fax +49-69/450464)
>4<-Lorenzo Montanà-Elaphe (Fax +49-69/450464)
>5<-Tapage-One Of Seven (Raumklang Music)
>6<-Tapage-Three Of Seven (Raumklang Music)
>7<-Arandel-In D#3 (Sinner Dc Remix) (Infiné)
>8<-Arandel-In D#5 (Fraction Remix) (Infiné)
>9<-The Haxan Cloak-Hounfour (Temple) (Aurora Borealis)
>10<-The Haxan Cloak-Observatory (Aurora Borealis)

still no longer distance than death / still no longer distance than life
(367)

Dümdüz platolar, birbirini takip ededuran tümsekler, ilişmiş ama çoktan modernleştirilmiş ötekilerinin / benzerlerinin tıpkısı haline dönüşümün ivediliğini ortaya çıkartan zamane ucubeleri, geçmiş ile gelecek veya batı ile doğunun nasıl da yanyana birbirilerine üstünlük kurmasına şahitlik edebileceğiniz türlü çeşit düzenlemeler, bir çeşit vavelya seçkisi. İstanbul'un isimsiz bienaline karşın Anadolu yollarında 7/24 ve 365 gün devamlı açık duran bir göstergeç.

Gösterdiklerinin paralelinde şekillenmeye, kalıbını bulmaya çalışan bir ülke karakterinin uzaklardan değil de içinde yaşayadurarak nasıl da farklılaştırıldığını, özünde belli belirsiz düzenlemelere girişilerek yöreselleştirildiğini imgleyebileceğiniz görüntüler, görünümler. Anadolu arşınlayarak bitmeyecek kıssaları içinde barındırmaya hiçbir değişkenlik, manipülasyon, tahrifata gerek bıraktırma zorunluluğu olmadan seyyahıyla paylaşan bir merkez-medeniyet bileşenine haizken durmaksızın bu modern görünme histerisinin açtığı yaralanmalar oldukça düşündürücü.

Kendiliğinden gelişim ve dönüştürmeler yaşayanların tahayyüleriyle arzı endam ederken, etmesi gerekliyken iş bu satıhda biteviye devlet baba eliyle konumlandırılanların yaratmış olduğu baskın modernlik çabası kendini eleveren, yazıya döktüren birer farkındalılık unsuru olmaktan çıkıp tam bir tahakkümü anlamlandırabilmeyi kolaylaştıran karşılaşmalara zemin teşkil ediyor. Bir yanı gelişimin simgesi haline dönüşen sanayii ve çalışma sahaları, hemen diplerinde bitiveren toplu konutların renksiz, tatsız, tuzsuz şehrin can alıcılığını çoktan bir kenara itip zamane inlerinden bir başkasını enlem ve boylamları farklı olsa da başka bir yere nasıl da aniden bitiverildiğini anlamaya müsaade eden örneklemleri, dokusunda başka şeyler beklediğiniz oysa çoktan turistik bir folklor unsuruna tahvil edilmiş yöreselliğin sadece isminin bıraktırıldığı, içeriğin metalaştırıldığı bir kaynakçalıktan çokça uzak durup para basara endekslendiği zincirleme garabetliklerle bugünün yerleşimleri aynılaştırılılıyor.

Kaçınılmaz bir biçimde büyükşehirlerde neler hissediliyorsa onları alıp, ambalajlayıp, dönüşümü az buçuktan hallice yöreye özgün bir simgeyle, şununla, bununla iliştirerek değiştirilip geliştirildiği intibasını uyandırmaya çalışan boşa çabalanım dikkatlerden kaçmıyor. Aynalanmaya çalışılan özenilmiş olan batılılığın-modern medeniyetler seviyesinin içeriğinde yer bulmayan her ne varsa onlardan bir tutam alıp ortaya bambaşka şeyler çıkartmak olduğunu ilave edebilmek de sözkonusudur. Bambaşkalık yeterince çabalanılmadan çok daha kolayı olan kopyala yapıştırcılığın büyükşehirlerden silsile sırasıyla ve çokça küçüklerine de sirayet ettiğini göstermektedir. Okuyup, anlamaya gayret ettiklerimizin izlerinin nasıl silinmeye doyulmadığını, enn muteber yerleşimleri bina ederken, kondururken tarihimizi tahrife doyamadığımızı ortaya çıkartan abuklukları sentez sentez diyerek kocaman panolarda ilan etmeye çabalandığımız bir düzey burada kestirmeden anlamlandırmaya çabaladığımız.

Gelişmişliğimizi betonarme sayısındaki çoğaltıma endeksleyerek, doğayı hidro elektrik santralleriyle donatmayı, tarihi sular altına koymayı baraj yapımının öncelikli aşamalarından birisi olarak bellemeye devam edildiği müddetçe daha uzunca bir süre devamı gelecek, arkası sürecek bir kurgulama bugünün Anadolusunu kendi kimliğinden, varsıllığından giderek yoksunlaştıran bir iklime koş koş koşar adım taşıyor. Fikri kanaatleri takip etmek bir yana yaşayanların memnuniyetsizliklerinin, eski güleryüzlülüklerinden eser kalmamasının da bu dönüştürme adı altına ortaya çıkartılanların isabetliliğinin ne kadar sağlanabildiğini anlaşılır kılıyor, küçük kahve sohbetlerinde, bir bardak çay ile katık edilen kelamların iki arasında bir deresinde. Bir derede söylenip dile getirilenler ne kadar muasırlaşabildiğimizi ne kadar bütün bu hengameyi içselleştirebildiğimizi ortaya çıkartıyor. Hengamenin orta yerinde zaman akıp dururken kendimize, geçmişimize nasıl da sahip çıkılmadığını hüzünlendiren betimlemeler kulaklarımızda yerlerini alıyor.

Birer, ikişer heveslerin nasıl da kursaklarda bıraktırıldığından dem vuruluyor. Vurulan her bir kestirme betimleme, çıkarsamanın aslında İstanbul'dan göremediklerimizi, bizlere yansıtılmayanların bütününü çok daha kolaycıl bir biçimde sunumlandırıdığını da ilave etmeliyiz. İstanbul'u ekranlarda sunulan pespayeliklerden, mütemadiyen bir refah ülkesi olarak simgeleştirenlerin, bu toprakların beriki taraflarında nasıl da hayal kırıklıklarını ateşlediğini anlamlandırabilmek daha hızlı oluyor. Beş benzemezliğiyle övünedurduğumuz buraların da birer ikişer, katara eklenip hedef, medef al takke ver külah, indir cukkayı kaldır binayı yap yolu sen de yakala İstanbul'u seviyesine düşürüldüğünü, kestirmeden dolambaçsız bir biçimde zihne işliyor. Batıdan uzaklaştıkça dönüşümün etkisinin sürekliliğinin çeşitliliği bir yana artık tümden kanıksanan yöntemlerle tekrar edildiğini de ekleyebilmek olasıdır. Anlamlandırılanların hikayelerde duyumsadıklarımız, paylaşımlardan, hakikatlerden yola çıkılarak şekillendirildiği Anadolu platolarında şimdilerde mekanik, dakik ama didaktik, hissiyatsızlığı pohpohlayan bir örnekleşim yaşam biçimleri şekillendiriliyor.

Nerede bunun güzellikleri dediğiniz, nerede bunun anlatılanları dediğiniz o bozulmamış orjinalitesinin bir camekanın ardına saklanmış olan plastik mizansenlere hapsedildiğini görebilmek bile düşündürücüyken daha fazlasının tahayyülünün sizlerin zihinlerine bırakmayı tercih ediyoruz. Kanıksatılmaya çablanılan hemen her şeyleri oldubittilerle nihayete erdirirken modernite tabelasının boş bir anlam-karşılığa denk düşürülmesi de cabasıdır. İstisna oluşturması beklenen yerlerin bile delice bir ivedilikle normalinden ayrıştırılması, kendi gözleri ve beğenileriyle anılması değil plastik jargonlara, bakışımlara teslimiyeti bu ülkenin geleceği konusunda çabalanımın önemliliğini vurgulamaktadır. Anlatacak bir hikayenin tortusunu bile koyamadıktan sonra neye yarayacak bütün bu gelişim panayırının tahrifatı sorusu zihinlere düşmektedir. Sorunların çözümlenmesiyle değil bizahati gözardı edilmesiyle nam salmış olan devletlunun ekabirliğinin, rutinde her şey öngörüsünün boşa çıktığını fark ettirmekte bugünün Anadolu platosu.

Geçim kaynaklarını daraltılmış bir yola sokan, hemen herkesi ve her yaşayışı belirli kurallarla bir yerlere benzetme kaidesinin altında tüketimi fitillemekten başkacasına hizmet etmeyen günümüz kapitalizminin düşünmeden harca bolca harca ve tüket tüket tüket unut kısmına kestirmeden iliştirildiğini de deneyimleyebilmek sözkonusudur. Düşünselliği veyahutta günce içerisinde yaşatılan her bir hakikatli problemin ötelenmesi gereklidir şimdilik, bir süreliğine bir kısa zamanlığa denile denile nerelere ulaşabildiğimiz ortadayken hala bu amalığın sürdürülmesi oldukça düşündürücü bir haldir. Herhangi bir hikaye aktarıcısının, söylemeye çabalandığı, dile getirmeye gayretkeş oldukları, dile getirip de zihine düşürmeye uğraşıp durduğu şeyleri, topyekün kârisine aktardığı bir meram sözkonusu değildir. Güncelliğin çarpıklaştırılan, fazlasıyla körleştirilen ucu her daim yarım yamalak açık bıraktırılan esasların izlerini, anlatılmayanların kısmındaki tüm arayışı ve sorguyu okur bir başına gerçekleştirir.

Kısaca meramın girişinde değinmeye gayret ettiklerimiz gibi gerçeklik ile anlatılanların tezatlıklarını karşılaştırabilme ödevimizdir. Tekilleştirilmiş, kalıpların arasında nefessiz kılmak adına hoyratlıkla mengenelenmiş, gram şaşmaz, zerre değişmez vakiaların hakikatleri için önce yazılmayanlara odaklanmak lazımgelendir. Sunulanlar kadar bir o kadar da sunulmayıp anlamlandırılması çözümlenmesi için daha fazla izan anlayışa ihtiyaç duyulan, kimi zaman tepkilerden çekinildiği için bir kenara unutulanların varlıklarıdır bu arayış sürecinin temellendiricisi. Elzem olan o zorunlu hatırlatmayı hasbelkader senede bir ya da iki gün gerçekleştirilebilen geçmişin nefes daraltan, soluk kesen, bağırdeşen, zihni meşgul eyleyip v vicdana sormluluk bildiren, en önemlisi bugünün dünyasında hükümranlığını sürdürenlerin bu kadar cellalenebilme, hiddete kapı komşusu olma cesaretini algılayabilmemize imkan sağlayan kayıp parçaların keşfiyle sözkonusu olur.

Keşfedilen her bir anahtar, kelam, çıkarsama muktedirlik algısınca resmiyete dökülmüş tek yönlü bakışımın sığlığını da anlamlandıracaktır. Her bir tahakküm eşiğinin nasıl birer pranga haline dönüştürüldüğünden çoğu zaman silik bir anı parçasından daha da fazlası olmayan, geride bıraktırılmayan asıl tarihin bileşenleri satırlardan günceye taşınır. Şimdiki zamanda değersizleştirilen, önemsizleştirilip yüz çevirilen pek çok olgu, olay örgüsünü anlamlandırabilmenin sağlamasını yaptırır. Satırlar arasında sunulanlar kadar sunulmayanların varlığı medeniyet medeniyet diyerek gelişim kılıfına yapışanların, saman altından hallice bir yandan vurdukları ketleri, aldıkları ahları, akıttıkları gözyaşlarını bir türlü bitmek bilmeyen öteki yaratımlarındaki gayya kuyusu derinliğini, karaltısını, şiddet meyyalini, nefret söylemini dahası demokrasi algısındaki ucubeliği, kör bakışımı özetler. Otuzbir yıl önce nefretleri sıfatlarından akan, gayretleri bir yerlerin komutasında yöneltilerek, emir erliğinden geçenlerin ettikleri, edebildikleri yüklendiğimiz bu seyrüseferin belki de en ağır kaybını, kayıp parçasını tanımlamaktadır.

Netekimlerle şarlayan apoletli takımının hiç şüpheye düşmeden, doğrunun kendisi olduğunu tebliğ ettiği, statükoyu biçimlendirdiği teşebüssün ortaya çıkarttığı garabetlikler bugünün, yaşadığımız sorunlarının da temelini oluşturmakta. Temelin taa nerelerden atıldığını nakşedip, akla tasvir etmektedir. Algısını kapalı tutmayanlara göstermektedir. Bir göstergeç, hizalayıcı müesses nizamın yapımcı, düzenleyici müsebbiplerinin ettiklerinin ardından kayıp aranıyor!. Heder ettirilen bunca zamanın üstüne ilave edilmekten gocunulmayan yeni eklemelere dair düşünceler derinleşiyor. Onlar ne kadar da farkında olmadığımızı zannetseler de kıyım-kayıp-ayıplar muktedirlik çabasıyla devam ettiriliyor. Kaybettirilerek yitirilenler hanesine eklenmekte daha nicelerinin, eklentilenip duruldukça bu çile tesbihinin taneleri arasına sıkıştırılan, görselliği sayılardan mürekkep bir istatistik olarak ele almayı sürdürenlerin hissiyatsızlıklarını cismanileştiren bir eşiğe ulaştırıyor.

Fikriyat ve zikriyat heder olsundur da tahakküm sahibi erklerin dayatımları bolca olsundur duasına çıkanların karşısında vicdanın algısını, kapsamının ne denli derinlikli v bıçak sırtı bir hat üzerinde sınanmaya açıldığı ortadadır. Mütmeadiyen susturmalara bir yenisini ekleme konusunda doğusunda operasyonlarla politize kimliğin üzerini çizmeyi batısında muhalif ses vereni, şurası hatalı v yanlış diye yolaçıkanları usandırmak için uygulanan şiddetin körlüğünü iliştirebilmek hemen her yazımız içerisinde bahsi açıldığı üzere tekrarlamak şarttır. Her ana kutsanmış yasa olarak bellenen kırmızı çizgilerini aşabilecekler olarak resmedilen muhalifliğin bu tarafında kirlenmişliğin müsebbipleriyle yüzleşebilmek ve sorularımızın net bir yanıtını talep edebilme eylemi yazılmayanlara kulak verildikçe, sadece işimize geldiği için değil varsıllığımız içerisinde çektirildiğimiz çile zincirlemesinin v ilmiğin boynumuza açtığı yaraların gerçekliğini idrak ettirme sebatıyla gerçekleştirilebilir.

Lekesiz pikesiz olduklarından dem vurup, birbirilerinin kuyularını kazma konusu her açıldığında panter kesilerek, vesayetçiliğin üniformasızlığını, üniformasız halini 2011'e taşıyanlara karşı çizginin daima bu tarafında olan bizler, kayıp parçalarımızı gösterilmeyen ana resmin tüm detayları üzerinde bir kere daha düşünmeliyiz. Eli kalem tutanların fikriyatlarını hiddetli söylemlerle, ikide bir kabak tadı veren idolocik yaklaşımlar, komonost artıkları benzeri gayri ahlaki yaklaşım v çabalanımlarla usandırmanın mümkünatsızlığını kayıtlara geçirmeliyiz. Anlamsız gelen çabalanımlar değil bizahati yaşatılan zulmlerin hesabını sormak adına yola çıkanların tek başlarına kalmadıklarını tam aksine bu izleri sürekli silinip, yenileştirilen anadolu coğrafyasının gerçekten aşılması gereken sorunlarının bulunduğunun bilinci içerisinde her yıkımın ortak yıkımımız olduğunun altını çizmeliyiz. Her yitirilen canın bir yer ile bağlı v illaki bir segment içerisinde değerlendirilmeden ortak acımız olduğunun altını kalınca çizmeliyiz.

Nereye kadar oralara demokrasi buralara otokrasi anlayışı. Nereye kadar oralara iyi niyetli yaklaşımlar buralara hep horlayıcı bakışımlar. Nereye kadar oralara elimiz yettiğince, gücümüz yettiğince barış çağrısı yapılırken buralarda inatla savaş çığırtkanlığı. Nereye kadar oralara özgür fikriyat diye akıl!! verir durur iken buralarda prangalarından kurtulmasına ölüm döşeğindeyken bile müsammaha gösterilmeyenlere uygulanan kaotik çifte standar. Nereye kadar yandaşlığı kabul etmeyenlerin başına fırsat bu fırsat diye örülen çorapların akıbeti v sonluğu. Nereye kadar izanı tamamen oralara reva görürken buralarda daha muktedirliğe gık demeye çalışıldı mı başa indirilen sopaların, gazların, hiddetin sorumsuzluğunun sürdürülmesi. Bu satırlarda iliştirmeye çabaladığımız yegane şey bu kıssalar v diğer kayıplar, kayıp parçalar bulunana kadar, gösterilmeyip, anlamlandırılmaktan kaçınılan şeyler artık bilinsin v işitilsin diye çabalanmanın; zamanının geldiğidir...Korkulara teslim olmadan düşünebilmek, anlayabilmek, yolların nerelere çıktığını idrak edebilmek için... don kişotluk vaktinin geldiğidir....   

>>>>>Bildirgeç
Barış ve Barışa Dair - Mehmet Akif COŞKUN*

Örneğini, belki benzer bir nüshayı daha önceden de okumuş olabilirsiniz. Ama barış ve insan hakkında söylenebilecek söylemler her suretle devam edecektir, etmelidir de. Çok uzaklardan da örnekler verilebileceği gibi, kendi ülkemizden de barışa ve barışın oluşmasına dair örnekler verilebilir. Ben de öyle yapmayı düşünüyorum. Anlamlandırılması ve özümsesi belki daha kolay olur diye.

Hakların kardeşliği, Türk-Kürt kardeştir, Tek yol devrim gibi söylemler; kulağa laçkalaşmış, klişeleşmiş, göz boyamayan, geçmişte kalmış söylemler gibi gelebilir. Kim bilir, belki bazı noktalarda da haklı olabilirsiniz. Fakat bahsetmek istediğim şey, bu halkların söylem babında değil, gerçek anlamdaki kardeşliğinin önünün açılmasında.

Korktuğumuz ve süregelen baskılar, yıldırmaya yönelik devlet politikaları ve aileden görülen faşist ve sığ bakış açısı, hemen hemen hepimizin dilinin yandığı, yanıyor olduğu, yanmaya da devam edeceği sorunlarımızdan. Peki bu baskıları yenmek adına ne yapmalı? Bize söylenenlere inanıp, aynı söylemleri, komplo teorisi bazında tekrar mı etmeli? Yoksa bize anlatılmayan kısımları araştırıp, öğrenmeye ve ona göre adımlar mı atmalı?

Sizlere çok açık yüreklilikle söyleyebilirim ki; çok derin bir araştırma bile yapmadan, insanlıktan gelen vicdanızın getirisi olan, objektif bakış açısıyla bakabildiğiniz zaman bile, barışın olduğu, silahsız, savaşsız bir ortamda yaşamak, hepimizin hak ettiği ve olması gereken olgudur.

Öbür türlü, sen yaşın geldiğinde askere gideceksin. Onun bunun akrabası, yeğeni, oğlu değilsen seni Güney’e gönderecekler. Sen kutsal bir olgu için oraya gittiğini zannedeceksin. Gittiğinde gördüklerin karşısında ağzın açıkta kalacak ama komutanların yan gelip yatarken, sen ailenden bihaber belki de onların emriyle sabahlara kadar çatışacaksın. Belki öleceksin, belki öldüreceksin. Arkadaşlarını gözlerinin önünde kaybedeceksin. Komutanların sana ”şehit oldu, üzülme fazla” diyecek belki… Peki, tüm bu belkiler sana ne katacak? Söyleyeyim mi; kocaman bir pişmanlık. Şafak günün gelip, tezkereni alacağın güne kadar da söyleyemeyeceksin bu pişmanlığını.

Kimin barışı istediğini, kimlerin buna engel olmak için dayatmalar ve baskıcı yaptırımlar uyguladığını çok iyi irdelemek ve özümsemek gerekli. Bunun için de elimizin altında, mümkün olabildiği ölçüde var olan interneti ve bir çok kitap ve eseri inceleyebiliriz. Tabii insan olmanın gerekliliği olan vicdanımızı da es geçmeden.

Bütün mesele de bu; gerçeklerle acı çekerek direnmek mi? Yoksa dayatılanla kalıp, içimizi rahatlatmaya devam etmek mi?

* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bu kadar nefessiz bırakışı karşısında hala akil olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural v kıstaslarla belirlenmiş zümreler için bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Sözün bu kısmında değerlendirmeye çalıştığımız devrik cümlelerimizle ifşaa etmeye gayret ettiğimiz eğriliklerin paralelindeki konulardan birisi olan barış'a dair Mehmet Akif COŞKUN'un kaleme aldığı denemesini kendisinin anlayışına sığınarak sayfalarımıza alıntılıyoruz...

 ...Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam...İyi Haftalar...

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Titreşim / Deuss Ex Machina #361 (01.08.2011) 
Titreşim / Deuss Ex Machina #362 (08.08.2011)
Titreşim / Deuss Ex Machina #364 (22.08.2011)
Savaşma Konuş! - 500binradikal.com
Özgürlük ve Demokrasi Adayları Seçim Beyannamesi - Sol Defter
#DokunanYanar - İmamın Ordusu - Ahmet ŞIK via Scribd
Adaletin 'İki Yüz'ü - Elçin YILDIRAL - Birgün
Aynaya Bakmadan Tıraş Olmuyor! - Umur TALU - Habertürk
Barış ve Barışa Dair - Mehmet Akif COŞKUN - Kofiakofo
Turşu Festivali, Çiçek ve MİT-PKK Görüşmesi - Ender İMREK - Evrensel
Kürt Sorununda Kavuşmak Mümkün Mü? - Sarphan UZUNOĞLU - Jiyan
Das Empati... - Burak AVŞAR - Birgün
Olmayan Şeyi İstemek! - Selin ALTUNKAYNAK - Jiyan
Bir Fırsat Olarak PKK-MİT Görüşmeleri - Nuray MERT - Milliyet
Demirtaş’tan Başbakan’a: İyi Niyet 3 Bin Kişinin Hapse Atılması Mıdır? - Jiyan
186 İmzadan: Görüşmeler Başlasın - Bianet
Silahlar Sussun Görüşmeler Sürsün! - İhsan ÇARALAN - Evrensel
BDP: Operasyonlara Karşı Kitlesel Olarak Direneceğiz - ANF
İsrail’e Kalkan Olan Filistin’e Dost Olamaz! - Sol Defter
Kenan Evren'den Daha Korkusuzum - Mehveş EVİN - Milliyet
Darbenin Delilleri, Gözyaşının Hakikati - Emre DAŞAR - Kronik Muhalif
12 Eylül ve ‘Kanla İktidar’ - Eren KESKİN - Özgür Gündem
12 Eylül 2011 - Osman Mazlum - Büyük Ev Ablukada
taBELA YAZILAR - Veli BAYRAK - Evrensel Pazar
Türk Basını Irkçılığı Aşabilecek Mi? - Muzaffer AYATA - Özgür Gündem
Sağlık Sorunlarımız - Berrin KARAKAŞ - Radikal Hayat
Diyarbakır Cezaevi, Dil ve Bellek - Bülent KALE - Bianet
Yanarak Ölen Mahkumlar İçin Çok Tartışılacak İddialar - Radikal
Zulmün Bayrak Yarışı - Can DÜNDAR - Milliyet
Son Kez Göremediği Eşine Böyle Veda Etti - Hürriyet
Hrant İçin Adalet İçin - Balçiçek İLTER - Habertürk
'Bu Dövmeleri Türkler Yaptı…'' - ANF
Rifat BALİ: Kürtler İçin 6-7 Eylül Tehlikesi Var - ANF - Sol Defter
Şizofreni, Ama Kimin Şizofrenisi! - Ayşe BATUMLU - Özgür Gündem
Niyet - Karin KARAKAŞLI - Kronik Muhalif
Çerkezyan Belgeseli: Yaşam Marangozu - Nor Zartonk


Ricardo Donoso Official
Ricardo Donoso At Twitter
Ricardo Donoso - Progress Chance Album Informative via Digitalis Recordings
Lorenzo Montanà At Myspace 
Lorenzo Montanà via Fax +49-69/450464
Lorenzo Montanà & Pete Namlook Labyrinth Series Informative via Databloem
Tapage Official
Tapage Artist Page via Soundcloud
Tapage - Seven Album Informative via Raumklang Music
Arandel At Myspace
Arandel At Twitter 
Arandel - The Anti-Lady Gaga Interview By Themilkman via The Milk Factory
The Haxan Cloak Official
The Haxan Cloak Artist Page via Facebook
The Haxan Cloak : New Talent By Trilby FOXX via Fact Magazine


Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan - Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – Send Promos: misak[æ]dinamo[dot]fm – Makina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
---------------------------------------------------------
>>>>>Info Go-R-Sel
Ready And Waiting By Art By Doc
Art By Doc aka Danny O'CONNOR's Flickr Page

>>>>>Poemé
Karşılığını Bulamamış Sorular İçin - Haydar ERGÜLEN

serin rüzgârlar taşır
bir dostumun yüzünü yakan mevsim
incelmiş bir hayatın kederiyle
sessizce durur anıların yamacında
renginden su alan resim

odalara sığmazdık odalar dar
içinde gizli bir ses ölürken
dönenip durdu heves
dağlar dağlar

saatleri biz sustururduk
korkusuyla kendi sesimizin
yokederdik kardeşliğini
gündüzle gecenin

karardı baktıkça gözler
balkon derinliğindeki dağlara
heves yollara düştü
tedirginlik korkulara

yüzün gecikmiş bir mektupta
anlaşılır dürüst ve ıslak
yitirilmiş bir anıyla çıkageldi
güneyin ılık sokaklarından

-her ses bir renge yakışır
su kendi bildiğince akar
hiçbir şeye benzemez içimizdeki uçurum
ne kadar acemi harcı olsa da
ölümle karşılanmalı bazı sorular.

                                      1979
Kaynakça: Şiir Ana Sayfa

Comments

Sühan Gürer said…
Re: Baslik

And miles to go before i sleep...