Deuss Ex Machina # 378 - in power we trust the resistance advocated_beta

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_378_--_in power we trust the resistance advocated_beta

05 Aralık 2011 Pazartesi gecesi "canlı" yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
>1<-Ed Yazijian-Hands Of Blue (HP Cycle Records)
>2<-Ed Yazijian-Hoffie's Hill (HP Cycle Records)
>3<-Niggas With Guitars-Milky White (Digitalis Recordings)
>4<-Niggas With Guitars-Blacksnake (Digitalis Recordings)
>5<-Ekin Fil-Not A Self (Root Strata)
>6<-Ekin Fil-Expect (Root Strata)
>7<-Belong-Keep Still (Kranky)
>8<-Belong-Common Era (Kranky) 
>9<-AGF-Massaker (AGF Producktion)
>10<-AGF-Lingu-tik (feat. Prof. Noam Chomsky) (AGF Producktion)  
>11<-Pinch & Shackleton-Selfish Greedy Life (Honest Jon's Records)
>12<-Pinch & Shackleton-Burning Blood (Honest Jon's Records)

                In Power We Trust The Resistance Advocated
                                              (378)
Tepelemesine yığıntı haline dönüştürülen, en korunaklı sandığımız yüzeylerin altından bile, görünür hale dönüştürülmüş gizlemenin, görememenin na'mümkün kılındığı, olguların ulaştığı merhaleyi çözümleyebilmeyi anlaşılır kılan bir aracıdır kırık aynalar. Dört bir yanımızı sarmalayan cam kırıklarından mülhem aynalar. Her bir parçasında parçalanmışlığı, her bir kırıntısında hüznü, her bir yüzeyinde teferruat olarak adledilenin gerçeklililiğini simgeleştiren kırık aynalar. Vurulup kırıldıkça, eşik eskimez, zaman gerisin geriye akmaz ya; yaşadığımız dönüşümlerin hızlılığının içerisindeki hareketlenmeyi manidar bir biçimde vurgulamakta olan kırık aynalar. Benliğimiz, yaşadıklarımız, görüp geçirdiklerimiz, geçip gittiğini sandığımız şeylerin hala capcanlı bir biçimde yanı başımızda durduğunu afaki bir biçimde kanıtlayan kırık aynalar. Bir metaforun tamı tamına anlamlandırabileceğinden daha fazlasını az biraz daha yaklaşınca kendi başınıza görebileceklerinizle sağlamasına girişebileceğiniz kırık aynalar. Her bir kırık ayna içimizde saklı tutmak zorunda olduğumuz bizimle beraber büyüyen, ilerleyen daha sonra yük haline dönüşenlerin varlığını kanıtlamaktadır. O kadar çok parçaya ayrışmışız ve o kadar fazlasıyla elemle yanyana konulup terk edilmişiz ki; günyüzünün aslen ne olduğuna karar vermeyi bile unutuşlara denk düşüren, hizalamalarda yanık türkülerimizi kendimize saklayarak, kendi gayya kuyularımızda hayatlarımızı tüketir hale dönüştürülmüşüz.

Dönüştürülmüşüz biteviye sorgusuz, sualsiz biat etmenin ötesinin gereksizliğine inanç göstermemiz beklentilenerek hep aynı teranelerde daimi bir yüzsüzlüğün başka örneklerine tamah etmek vurgusuna ısrar gösterilerek. Ne olduğumuzun ve vardığımızın aslen olması gerektiğinin zerresi olmaması bu noktayı dönüştürmeye ve aşılamamasına sebebiyet veriyor. Gidiyoruz, dönüyoruz, ilerliyoruz, sabit kalıyoruz pek bütün bu heyhulanın içerisinde nasıl bunca kırık aynayla beraber hayat akışına devam edebiliyoruz. Nasıl bunca heder oluşa rağmen müsvedde olarak anlamlandırılan sorgusuz sualsiz aşılması zerk ettirilenin karşısında bir ses, hareket oluşturmanın sınırlarını yoklamaya gayretkeş oluyoruz. Teferruatlar değil de hakikatleri konuşmaya heveskar oluşumuzdur, her gördüğünde bir bityeniği aramaktan gocunmayanların çoğunluğunda adları anılmayanların hakları söz konusu edilebilirliğine duyulan itimattandır belki. Resim capcanlı, ayna sapasağlam iken yüz verilmeyenlerin hep orada varlığını korumaya devam ettiğini bildiğimizdendir bir ihtimal. Yoksunlaştırıldıkça, sesini kıstıkça, susup pustukça bu çukurun karanlığının hepimizin üzerini kapsayacak, kapatacak olduğunu bilmemizi de bu duruma eklemleyebiliriz. Bilmek sorumluluk getirir, yükü çoğaltır ama tektipleştirilmiş bakışın sığlığındakilerin de bu istikameti koruduğunu, bu önermeye sahip çıktığını bildiğimizden bu yana, sokaklarda yalnız kalan kitlelerin, esas çoğunluk olduğunu idrak etmemizden bu yana sürekli bir biçimde daha iyi istikametin sorgulamaktan, koşulsuz şartsız düşünmeye paye vermekten geçtiğini yinelemek hala mümkündür.

Tarih tekerrürden ibarettir de gel gelelim her yol bu sığlığın ötesini arşınlamaya cesaret edebilenlerin oluşturdukları hamleler vesilesiyle bir başka günü beraberinde getirecektir. Getirmektedir. Öyle ya da böyle düşünselliği sınırlandırarak, hareket özgürlüğünü kısıtlayarak, konuşma hakkını engelleyerek, görünür veya görünmez tüm kayıt olanaklarıyla "hayatları" tahakküm altına almaya uğraş didiş çabalanarak, x'i y'ye üstün tutma gayretkeşliğine soluk almaksızın devam ederek, barışın üzerini çiğneyerek savaş naralarını sürekli ön planda tutarak yapılandırılanların karşısında tek şansımız hayata daha fazla tutunabilmek için direnmektir. Direnerek, örgütlenerek, öğrenerek bu zamana kadar getirilmiş olan sabitliklerin devamlılığının sorgulanabilirliği sağlanabilecektir. İlla ki söylemlerin zeminini oluşturan, diyalektiğin temellendirici vurgularının, sol söylemin pratiklerinin kimi yansılarına dair kelamlar eklemlendirmek yerine, makus bir bölünme evresinden bir başkasına ulaşabilmek için daha fazla çabalanmak yerine hakikatlerin uygulanabilirliğine yoğunlaşmak lazımgelendir. Haksızlığın bu kadar farklı merciiden birbirinden bağımsız görünen hamleler ile beraber temellendirildiği satıhda durmanın, didişmenin hiçbirimize bir faydasının dokunmayacağı ortadayken üstelik.

Geçmekte olduğumuz tarih aralığı mutlak hükümranlığını ilan etmekte olan dünün muhalifliğini sahiplenmiş olanların imkan ve olanaklar tersini sağladığında nasıl da öncekilerle aynı hamleleri öne sürmekten çekinmediğini, bir an olsun düşünülmeden geliştirilen "pratiklerin" daha şiddetlilerini sergilemeye can attıklarını gözümüzün önüne sermektedir, canlandırmaktadır. Yaşam bu satıhda hiç kolay olmamıştı, şimdilerde ehveni şerrin ötesini arşınlayanlar sayesinde artık geçmişin griliğini geleceğin karanlığı haline evirme için çabalanımı ispatlayan, örnekleyen olgular dört bir yanımızı sarmalamaktadır. Nefessiz kılmayı bu toprağın tüm muhalifliğine daimi bir armağan olarak tahsis edildiği, paylaştırılmışlığını anlamlandırmaktadır her güne birbirinden ayrı hamlelerle şekillendirilen, öne sürülen dayatımlar ve uygulamalarla beraber, cümbür cinnet, hepsi bir arada. Gözyaşının tüketilmemesi, sonunun getirilmemesi, elemin nihayetlendirilmesini hiç düşünmeyen bir iklimin varlığının korunması çabasının ulaştırdığı zeminin tam karşılığıdır kırık aynalar. Her bir kırık aynada bir parçasını bulmaya devam ettiğimiz, hayat mücadelesinde yanlarında olmak zorunda olduğumuz insanları, düşünselliği paylaşmak zorunda olduğumuz dimağları fark edebilmemize vesile teşkil eden detayları barındırır.

Bir zorunluluk değildir elbet hakikat payandalığıdır, paylaşımcılığıdır bu kısacık meramda dillendirmekte gayretkeş olduğumuz. Karanlığın yükseltilmesinden bu kadar ar duyulurken bir vazife paylaşımından ziyade bir vicdan meselinden bir diğerine çabalanabilmenin gerekliliğidir aslolan. Bir detay bir başkası ile örtüşürken, bir olgu; başkaca bir tanesini tetiklerken, bir hamlenin ardında saklı duran başka düşünceler devreye sokulurken, gündem dediğimiz heyhula haline dönüştürülüp öncelikliğini hiç düşünmediğimiz, tahayyül dahi edemediğimiz şeylerin uzun uzadıya izahatına çalışıldığı satıh üzerine düşünülesidir. Her pundunu bulduğunda bir başkaca dayatımın zeminini oluşturan, temel bir insanlık hakkı olan vicdani redden, parasız temel eğitim hakkı için uğraş veren öğrencilere müdanasız şirretliğe, kalemini bir cenaha v bir olguya tahvil edip cukkasını doğrultmak yerine fikriyatın özgürlüğünü, doğrunun öncelikliğini ön planda tutmayı sürdürenlere karşı mahpusluğun öne sürülmesine, aba altından sallanan sopalarla sürüden ayrılınmamasını tavsiye edip duran başka bir cenahta bambaşka hamlelere girişen bu 'ileri demokrasi' bir kabusun ta kendisini tanımlandırmaktadır. Hak mağduriyetini ılga edebilmek aşabilmek için ideolojik yaklaşımdan artık enikonu kabak tadı veren benzeş söylemler ve kolluk kuvvetlerinin yaratmış olduğu en hakikatli çözüm budur 'dayak' ve 'şiddet' iklimine geçilmelidir diyeduran muktedir özgürlüğün sınırlandırımlasını canlandırmakta, hafzalamızın bir köşesine hakikatli bir biçimde işlemektedir.

Özet geçmeye uğraş verdiğimiz biraz da budur, susmak, sorgulamamak, sineye çekmek, sindirmek, unutmak, her şeyin güllük gülistanlık olduğuna biat etmek ötesi yok berisi yok bütün bu çetrefilli durumu netleştirmektedir. Bir defa içerisinde. Sıradanlaştırılan şiddet, olağanlaştırılan linç, dayatılmasından gocunulmayan şiddet arsızlığın yükünü hafifletmeden bu satıhı bildiğimiz cehhenem tasvirinin yaşanılan örneklemi olarak sağlamlaştırmakta, belirginleştirmektedir. Gri bulutların kestirmeden de olsa, kısa bir süreliğine dahi olsa, günyüzü göstermediği, duraksama nedir bilmeksizin aksatmadan insana nefes bile aldırmadığı, itip kakmadan hak tanzimine yol vermediği bu cenahta, acının tek bir toplamı, tek bir sözlük anlamı tarif edilebilir mi? Tek bir yönden kederin bu kadar eksiksiz hep tam kadro, tam saha pres bu aralıkta varlığının mütemadiyen kanıtlanması karşısında ne yaraya merhem, hangi çözümleme görünür ama anlaşılmazı nihayetinde anlaşılır kılacaktır. Ucundan kıyısından değil basbayağı zor şartların hakimiyeti altında sürmeye gayret ettiğimiz bu devranda günyüzü görebilmenin karşılığı var mıdır? Bırakılmış mıdır? Tatavlanın biri bitmeden bir başkasının icra-i sanat eylendiği, görünürlüğünün arttırılması karşısında insan benliğinin çekeceği daha kaç azap ve daha ne kadar acı vardır.

Söylemlerin hiddetinin, hedef göstermelerin, yaftalamaların alışılageldik simalardan, dizboyu "faşizm" ile beraber nakledildiği günümüzde, acının karşılığını daha da vahimleştiren sıradan halkı da yavaş yavaş etkisi altına alan, ucu bana dokunmuyor nasıl olsa vurun tiz kellelerini, kesin o çatallı dillerini vd. gibi en nazik tümceleri olarak sıralayabileceğimiz nefret söyleminin yaygınlaştırılması düşündürücü bir vesikayı oluşturmaktadır. Anın görünümünü netleştirmektedir, tüm ayrıntılardan soyutlanıp tertemiz bir mercekten gerçeğin, gerçekliğin tam halini, esas vahvahlanılasını aynalamaktadır. Yazamadığımızı, söyleme fiilini gerçekleştiremediğimizi, bir türlü gösteremediğimizi, izahatına hiç girişemediğimizi nakletmek bu minvalde mimlemeyi de hakir görülmeyi de, tevazusuz, mübalağasız, öteki haline dönüştürülmeyi de gerçekçil kılmaktadır. İfade özgürlüğü de, acının paylaşımı da, tasfiye edilmesi gereken bayat nakaratlar da, kazın ayağı hiç öyle olmasa da mütemadiyen dezenformasyon ile sınanan muhalifliği zorlu etapların çevrelediği bir saha haline dönüştürmektedir. Algının bu kadar tersine işletildiği bir ülkede erdemliliğin yerini, günün çıkarsamalarından birisi olarak dile yerleşen yusuf, yusufa terk ettirmek, tercihlerin arasında saymak bile vahimdir, anlayana.

Kolay olmasındansa hayatı daha da zorlaştırmak gayesi taşıyan bu bakışım, dayatım ve tahakküm seceresi karşısında susmak dilsiz şeytanlık değilse ne olarak tanımlandırılabilir. Başkaca bir çözümleme sözkonusu edilebilir mi? Başkaca bir kurgu bizi bu sıkışıp kaldığımız, mengelenediğimiz iş bu sathın içerisinde yaşamakla zorunlu bırakıldığımız şeyleri net bir biçimde ifadelendirebilir mi? Komplo teorilerinin, vicdan bozguncularının, hiddet arsızlarının, mütemadiyen ayar vericiliğin karanlık tarafını oluşturan erkin, muktedirin yanında saf tutuşları, biteviye tekrarlara hazır ve nazırlığı acının bu diyarda sahneyi mütemadiyen kapsamasını belirginleştirecektir. Olmayan delillerin hayat karartmak, var edilmeyen varlığı hiç belli olmayan şeylerin önemli birer olguymuş gibi değer kazandırılmasına, yaftaların sipariş haberlerin biri bitmeden diğerinin devreye sokulmasına, world document diye icat edilenin bildiğiniz kelime işlemci uygulamasının bile bir delil haline dönüştürülmesindeki abukluğa, giydiğiniz, taşıdığınız, yakıştırdığınız her bir aksesuvardan, okuduğunuz kitaba kadar tahrifat düzeyinin engin tutulduğu herşeyin bir yerlere inatla bağlantılandırıldığı çetrefilli hal tam da değinmeye gaayret ettiğimiz nefes aldırmazlığı pekiştiren bir görüntü elde edebilmemizi sağlar.

Onuru ayaklar altına almanın, vicdanı tahrip etmenin, emeği kölelikle karıştırmanın, yazarlığı teröristlik ile ilintilemenin, öğrenciyi salt duyarlılığından dolayı yargılamanın, muhalif kesimleri topyekün lincine zemin sağlanmasının, vs.tüm gayya kuyusunun elem sağlayıcılarının bir aradalığı bu cehennem tasvirini bir kez daha manidar bir biçimde tanımlandırmaktadır. Sathın griliğinin epey hallidir karaya çaldırıldığını ifşaa etmektedir, görmesini şartlara bağlamayan tüm acıyı bal eyleyenler için, tüm çizginin ötesinde toparlanmışlar için. Tüm hudutsuzluğu, hadsizliği, arsızlığı bir gün değil; her an hayatlarında tutanlar her an yüzleşmek zorunda olanlar için. Mevzuu muktedirlikçe oluşturulan tahakkümün, yargının, adaletin, emeğin, gündelikliğin ortasında daimi bir biçimde kondurulmuş olan istemezükçülüğün artık enikonu, can yakıyor olmasıdır, fırsat kollamasıdır. Aleni bir şekilde yüzde kırkdokuz içerisinde kalan diğerlerinin, kimliklerin ötekileştirilmesinde ulaşılan seviyenin yıkımı amaç edinmesidir. Mevzuu anayasa ile güvence altına alındığı belirli olan gösteri ve yürüyüş serbestisinin nasıl bile isteye tahrif edilip, aynı tornadan çakmaya çalışan yandaş betimlemelerinde de değinildiği gibi piyondan başlayıp teröristlikle nihayetlenen bir devinimi realize etmektedir. De Facto. Hal ve gidişat nere!.

Hal ve gidişat düşünmekten yoksun, haksızlığa karşı suskun, ne verilirse sus payı kabilinden ona tamahkar olunmasını şart koşan, akla gelmeyeni başa getirme konusunda mahirliklerin sergilenmesinin bir toplamıdır. Hal ve gidişat muhalifliğin, tartışabilirliğin bizahati özüne vurulmaya çalışılan ketin yansımasındaki olağanlaştırma ve sıradanlaştırma çabasının düşündürücü halidir. Hal ve gidişat yıllar sonra bile okuduğu kitaptan, takip ettiği yayından, gittiği yoldan, konuştuğu meramdan acaba bir bit yeniği çıkartılır mı düşüncesinin daimi canlı tutulmasıdır. Hal ve gidişat, statükonun yanında durmadıklarından dem vuranların, bizahati yermek için her fırsatı kolladıkları askeri vesayetin bir örnek tekrarlarını savunur hale dönüşenlerce oluşturdukları bu ileri demokrasi diyarında özgürlüklerin de sınırlandırılmasıdır. Hal ve gidişat içeride karne bu kadar doluyken hala ehveni şerin bile iyi olduğuna inanma saflığının tekrar ettirilmesi, dışarıya her konuda akıl fikir verirken buralardaki özgürlüğü altına çekme disturuna bağlılıkla oluşturulanın, açtığı, yol verdiği biçimsizliktir. Uyanalım...

>>>>>Bildirgeç
Sizin Hiç Kızınız Yakıldı Mı? - Veli BAYRAK*

Hani duyanda devletin Sivas katliamı ile ilgili üzerine düşen görevi layıkıyla yaptığını, yakalayabildiklerini yakalayıp yakalayamadıklarının da peşine düşüp mahkemeye çıkartmak için elinden geleni esirgemediğini sanacak!

Adı İhsan Çakmak! Sivas katliamının sanıklarından! Aranırken 1999’da evlenmiş! Askere gidip gelmiş! Çoluk çocuğu olmuş! Çocuklarını nüfusa kaydettirmiş! Bu da yetmemiş İstanbul Büyükşehir Belediyesine işe girmiş ve emniyetten de ehliyet almış! Zaman aşımından bahsedenlere sormak gerekir şimdi, siz bunca yıldır sanıkları yakalayıp yargılamak için ne yaptınız da şimdi zaman aşımından bahsediyorsunuz?

Zaman için ilaç derler. Oysa ilaç bir yarayı iyileştirmek içindir. Bir sızıyı gidermek, bir acıyı dindirmek içindir. Sivas katliamının hangi yarası sarıldı ki bugün zaman aşımından bahsediliyor! Sivas’ta hayatını kaybeden canların yakınlarının hangi sızısı dindirildi, hangi acısı söndürüldü ki zaman aşımından bahsediliyor!

Dikkat edin daha günler öncesinden Sivas katliamının firari sanıkları için savcının istediği zaman aşımı talebi dillendirilip duruldu! Oysa bizim için 2 Temmuz 1993, daha dün yaşanmış gibi yüreklerimizde taptaze duruyor. Ve dünya döndükçe de bu tazeliğini hep koruyacak.

Seyit Nesimi’nin derisi bundan kaç yüz yıl önce yüzüldü, acısı zaman aşımına uğradı mı? Çıktı mı yüreklerden acısı? Pir Sultan Abdal asılalı kaç yüz yıl oldu, acısı zaman aşımına uğradı mı? Çıktı mı belleklerden acısı? Dersim zaman aşımına uğradı mı? Dindi mi yüreklerde ki sızısı?

Siz nerden bileceksiniz acının ne demek olduğunu! Sizin hiç Gülsün adında gonca bir gülünüz oldu mu? Gonca gülünüz 22 yaşında soldu mu? Sizin hiç babanız gonca gülünü koklayamadan gencecik kızını toprağa verdi mi?

Zaman aşımı kavramını ortaya atanlar, bunun hukuksal zeminini hazırlayıp “Ama ne yapalım sonuçta hukuk devletiyiz” diye katliamın affını hukuksal zemine çekmeye çalışanlar, bu karara alkış tutanlar, destekleyenler öyleyse sormak gerekir size, sizin hiç 12 yaşında bir oğlunuz, 17 yaşında ki ablası ile yan yana yakılıp, yan yana mezara gömüldü mü?

Sizin hiç şair bir abiniz oldu mu? Eli saz tutan türküler söyleyen bir babanız oldu mu? Peki ya abiniz gerici yobazların alkışları arasında yakıldı mı? Saz çalan türkü söyleyen diliniz ateşlere atıldı mı?

Sizin hiç yuvanız dağıldı mı peki? Yüreğinize kor, vicdanınıza ateş düştü mü? Halaya duran kız kardeşinizin saçı tutuştu mu alev alev. Sizin hiç anneniz ardınızdan “Ben öleydim kuzummm, kınalı kuzummm” diye ağıtlar yaktı mı?

Siz nereden bileceksiniz acıyı! Ne çektiniz ki siz? İnanmak ne demek, mücadele etmek ne demek siz nerden bileceksiniz ki? Siz hiç bile bile ölüme gittiniz mi? Siz 19 yaşında ki Serkan Doğan gibi “Başıma kızıl bağla, arkamdan ağıt yakma anam” deme cesaretini gösterebildiniz mi?

“Güzel şeyler olacak” diyenleriniz oldu bir dönem! Binleri geçti tutuklu sayısı! Dövülen, coplanan, yakılan yıkılanlar da cabası! Siz nerden bileceksiniz ki güzel şeylerin ne demek olduğunu! Siz hiç korumanız olmadan Malatya’dan öteye geçtiniz mi? Korumanız olmadan Munzur’dan bir tas su içtiniz mi? Diyarbakır sokaklarında korumalarınız olmadan yürüdünüz mü? Tütün içtiniz mi yağmura karşı, bir çiçeği koparmadan dalından öptünüz mü?

Siz nereden bileceksiniz acının ne demek olduğunu? Aşağılanmanın, horlanmanın ne demek olduğunu? Siz hiç köy meydanında toplanıp askerler tarafından coplandınız mı? Yaşlılarınıza insan dışkısı yedirildi mi? Peki ya sahibi Kürt diye koyununuz keçiniz öldürüldü mü? Diliniz yasaklandı mı hiç?

Sizin hiç 13 yaşında Ceylan adında bir kızınız oldu mu? Vuruldu mu havan mermisiyle kızınız?

Şehitler ölmez vatan bölünmez diyorsunuz ya hani? Sizin 19 yaşında bir oğlunuz şehit düştü mü peki? Siz hiç şehit ailesi oldunuz mu? Bölünmez dediğiniz vatanda aileniz bölündü mü hiç? Köyünüz yakılıp yıkıldı mı? Vurdunuz mu kendinizi göç yollarına?

Siz nerden bileceksiniz acıyı? Acıyı bilen zaman aşımından bahseder mi? Sizin sevgiyi, hoş görüyü, kardeşliği, özgürlüğü, barışı kucaklayacak bir yüreğiniz oldu mu? Sahi oldu mu?..

* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bu kadar nefessiz bırakışı karşısında hala akil olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural v kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan!!! olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınması. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle! kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor. Veli BAYRAK'ın Evrensel Gazetesi'nin Pazar nüshasında yayınlanmış olan "Sizin Hiç Kızınız Yakıldı Mı?" makalesi izleğin içerisinde derlemeye gayret ettiklerimizi pekiştirecek detaylar örülmüş bir metin. Yazarın ve gazetenin anlayışlarına sığınarak sizlerle paylaşıyoruz...

 ...Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam...İyi Haftalar...

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Titreşim / Deuss Ex Machina #373 (31.10.2011)
Titreşim / Deuss Ex Machina #374 (07.11.2011)
Titreşim / Deuss Ex Machina #375 (14.11.2011)
Titreşim / Deuss Ex Machina #376 (21.11.2011)
Titreşim / Deuss Ex Machina #377 (28.11.2011)
Özgürlük ve Demokrasi Adayları Seçim Beyannamesi - Sol Defter
#DokunanYanar - İmamın Ordusu - Ahmet ŞIK via Scribd
Yansak Da Dokunacağız - Ahmet ve Nedim'in Gazeteci Arkadaşları - Özgür Basın
Sizin Hiç Kızınız Yakıldı Mı? - Veli BAYRAK - Evrensel
“Yazın Gül Soykırımını Aya Vardığınızda” - Süreyya KARACABAY - Haber Fabrikası
Şerzan Kurt Davasında Tahliye Yok - İMC-TV
Devrimci Karargâh’tan 14 Zanlıya Tutuklama - Milliyet
Sırrı Süreyya'dan Canlı Yayında Puşi Tepkisi - Emek Dünyası
Ölmekle De Bitmiyor Bazen - Ezgi BAŞARAN - Radikal
Suçsuz Ceza Olmaz. Peki Ya Delilsiz Yargılama? - Ters Yüz
"THKP-C Ayağa Kalk!" - Ayça SÖYLEMEZ - Bianet
“Her Muhalif, Sanık Sandalyesinin Arkasına Geçme Potansiyelini Taşımaktadır.” - Nüve
Saç Kesme Eylemi Sürüyor - Sendika.org
Eşkıyalar Dışarı - Yıldırım TÜRKER - Radikal
Hopa Davası Yeni Rejimin Turnusol Kağıdıdır - Merdan YANARDAĞ - Sol.org.tr
AKP’yi Muhatap Alma Teşhir Et - Kadir CANGIZBAY - Birgün
'Bütün Ülkeyi Dangalak ve Avanak Yerine Koyuyorlar' - Emek Dünyası
'Gazeteciler Hapiste' Efsanesi: Bunlar Ya Pinokyo Ya Papağan - Emre AKÖZ - Sabah!
Alınak ve Ayata Tutuklandı - İMC-TV
BDP’den 3 Bin 894 Kişi Tutuklu - Sercan KAYA - ANF
Polis Zarakolu ve Tanilli'nin Peşinde! - Evrensel
Tam Aziz Nesinlik! - Etkin Haber Ajansı
Bu Polisler Hala Nasıl Görevde? - Işıl CİNMEN - Bianet
Sırada Karabağlar Polis Karakolu Var - Ruken ADALI - Haber Fabrikası
İnsan Hakları Kimin İçin? - Yüce YÖNEY - Bianet
Korkmaz, Kasaplar Deresi'ni Anlattı - İMC-TV
Dersim 38 Mitingi: ‘Erdoğan Diz Çökerek Özür Dilesin’ - Sol Defter
Boğaziçi Starbucks'ta Şenlik Var! - Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri - Eylem Güncesi
Öğrenciler Yaşam Alanlarına Sahip Çıkıyor - Berivan KOÇ - Evrensel
Boğaziçili Öğrencilerden Starbucks İşgali - Demokratik Üniversite
Evrim İçerikli Bilimsel Siteler Neden Filtreleniyor? - Özgür UÇKAN - Cnn Türk
MEB Can Dündar'ı Yasaklamış - Sol.org.tr
Gazetecilerden Özgür Gündem'e Destek - Etkin Haber Ajansı
Karamollaoğlu'nun Vicdanı Rahat! - Evrensel
Kimin Ahlakı… - Enis RIZA - Birgün
Cioran Karabasanı: "Çürümenin Kitabı" - Filiz GAZİ - BiaMag
Şu Dincilerin Alt Ekonomisi - Barış İNCE - Muhalefet
Cemaat AKP’ye Baskıyı Arttıracak - Mehdi ATAY - ANF
Açlık Sınırı 992, Yoksulluk Sınırı 3136 Lira - Haber Birikimi
"Başka Bir Komünizm Mümkün!" - Zülal KALKANDELEN - Cumhuriyet Pazar Dergi
Arınç'ın Açıklamaları ve 21 Aralık Grevi - Faysal ÖZÇİFT - Sendika.org
Eşit Ağırlıkta İki Olay - Yavuz ALOGAN - Muhalefet
Sözler - Eleştirel Medya Günlüğü

Ed Yazijian Artist Page via Last.FM
Ed Yazijian Releases via Mimaroğlu Music Sales
Ed Yazijian - Gansrud Album Informative via HP Cycle Records
Niggas With Guitars - Smokeland Official
Niggas With Guitars At Myspace
Niggas With Guitars - Ethnic Frenzy Album Critic via Mishka Bloglin
Ekin Fil At Myspace
Ekin Fil - Language Album via Root Strata
Ekin Fil Interview By Brad ROSE via Foxy Digitalis
Belong At Myspace 
Belong - Common Era via Boomkat
Belong - Common Era Album Critic By Brandon BUSSOLINI via Dusted
AGF Official
AGF Beatnadel Official
AGF Preps Beatnadel By Will LYNCH via Resident Advisor
Pinch & Shackleton Album Informative via Honest Jon's Records
Pinch & Shackleton - S/T Album Review By Rory GIBB via The Quietus
Pinch At Twitter
Shackleton Artist Page via Resident Advisor

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan - Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – Send Promos: misak[æ]dinamo[dot]fm – Makina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
---------------------------------------------------------
>>>>>Info Go-R-Sel
Who We Really Are By Cybjorg
Cybjorg's Flickr Page

>>>>>Poemé
Öldürme Özgürlüğü - Yevgeni YEVTUŞENKO

Özgürlük Anıtı'nın rengi şimdi
Bir ölümcül donuklukla eşittir
Kurşunlandı özgürlük, onun sevgili adı
Sandı alındı bağımsızlığı geri -
Amerika, kendi kendini vuran!

Tam da öyle işte, kendi kendini!
Sıkıysa çık dışarı bu korkulu
Her taşına kâbuslar sinen ülkede
Ve daha korkuncu bu gidişle
Ormanlara kaçıp gizlenmek sonu.

Toprakta o bildik koku
Şu evrensel ünü olan Dallas'tan,
Yaşamak nasıl da tekinsizlik dolu
Ve işte senin en büyük utancın bu.

Kim inanır masallara, hangi çağdayız
O soylu fikir zevahirinin ardından
Silah yağının fiyatı yükselirken
Yaşamın düşürdüğün bedeline bak sen!

Katillerdir cenazende yas tutanlar da
Hissedar olmaya her karış toprağına
-İşte yine, bir daha, hadi bir daha-
Başaklarında kurşun tanelerinin
Dalgalandığı Teksas tarlalarına.

Şapkalarının altında haince
Tarıyor gözleri karanlığı
Senin o katil çetelerinin
Tutmuşlar her kapıyı
Ve işte cesedi bir ikinci Kennedy'nin...
Amerika nedir bu, oğullarını koru!

Ve çocukları, başka ülkelerdeki
Ve onların kulübelerini küle döndüren
Yakıyor tıpkı onlar gibi, ateş ve bombaların
İnsan hakları bildirini senin de.

Bilinci olmaya söz verdiydin dünyanın
Şu hale bak, dipsiz utancın kıyısında
Vurduğun, kral değil sözündür
Onurundur, Vietnam'a attığın her bombada.

Bir ulus çıldırıyorsa, yaptıklarını
Mümkün müdür kınamak el kadar
Üstünkörü barış sözleriyle.

Tek yol senin için yine utançtır
Tarih çamaşırhanede aklanmaz ki
-Yok henüz, keşfedemedin
Böyle bir çamaşır makinesini-
Kan hiç paklanır mı Amerika!

Nerendedir Amerika utancın senin
Söyle nerede saklı o
Sanki kaçan bir köle
Kölelerin içinde.

Tut ki Raskolnikov'dur dolaşan baştan başa
Deliliğin kanlı baltası elinde
Kendisini yine kendi yargılayan
Planlı katliamlarıyla
Canilerden geçilmiyorsun Amerika.

Hey Abe, iyi ihtiyar
De bana ne yapıyor ülkendeki insanlar?
Kaçıncıdır sıralıyor tek bir gerçeği:
Anlaşılır ancak kesildiğinde
Yüce bir ağacın yüceliği.

Lincoln oturuyor güneşe karşı
Mermer sandalyesinde kanayarak.

Aslında odur canavarların
Bu kaçıncı kez vurduğu.

İşte o kurşun delikleridir
Amerika
Yıldız diye koydukların da
bayrağına.

Urbası kurşunlarla lime lime
Özgürlük Anıtı, ey sen
O kadın, o ana yüreğinle
Kaldır başını ölümlerden
Aç ağzını, yum gözünü
Toptan lanetle bu
Kahrolası öldürme özgürlüğünü.

Hey Özgürlük Anıtı, sen, kaldır şu
Yeşile kesmiş yüzünü boğulduğun kandan
Kafa tut özgürlüğün cellatlarına
Ve ama alnından artık
Bir damla kan akıtmadan.


1968
Türkçesi: Ülkü TAMER
Kaynakça: Şiir

Comments