Deuss Ex Machina # 386 - one point, thousand details of discrimination

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_386_--_one point, thousand details of discrimination

30 Ocak 2012 Pazartesi gecesi "canlı" yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
>1<-Bad Sector-1973-10-22T16:38:19+01:00 - Trees (Power & Steel)
>2<-Bad Sector-1995-12-20T21:34:32+01:00 - Leaks (Power & Steel)
>3<-Tycho-From Home (Ghostly International)
>4<-Tycho-A Circular Reeduction (Dusty Brown Remix) (Ghostly International)
>5<-Desolate-Endurance (Fauxpas Musik)
>6<-Desolate-Follow Suit (Fauxpas Musik)
>7<-Autechre-Altibzz (Warp Records)
>8<-Autechre-Simmm (Warp Records)
>9<-Jérôme Chassagnard-Silent City (Hymen Records)
>10<-Jérôme Chassagnard-She Is Behind (Hymen Records)
>11<-AFX-Quex-Rd (Saint-E / White Label)
>12<-Autechre-Skin Up You're Already Dead (Saint-E / White Label)

one point, thousand details of discrimination
(386)

Az biraz bir şey, az biraz çok şey, az bir az her şey, az bir az ne kadar bol şey, az bir az kerameti, tesiri eksikli şey, az biraz na'tamam şey, bolcana şey paldır küldür neticesi, yankılanması hiç bir şey! Fecaatler birbiri sıra duhul olurken cenahın dört bir yanında bir ağıt havasını yankılanmakta olağan girişimizin ötesinde dizmeye gayret ettiğimiz tümce yığını, denemesi içerisinde. Menfur adledilenin kendisini yenileyebilme, çekip çevirip ambalajını değiştirebilmesindeki ivedilik bir yana; handiyse olağan olarak karşılanmaya başlanan pek çok tahakkümün, dayatımın açmış olduğu yaranın tesiridir, etkinliğine dairdir o kısa tümce. Biri diğerini takip ededururken, çerçevenin tam da kenarında bitiveren bir diğerinin yükü, gamı, ağırlığı altında deyim uygunsa, uygun düşerse inim inim inletilen bir mabadın yaşamına ayna tutabilmek ne kadar da zor ve ne kadar iliştikçe, deştikçe altından kalkılamayacakmış gibi insanı ümitsizliğe sevk ettiren cinsten bir durum toplamıdır. Olgular, edinimler belirgin bir düzlemde olup biten şeyler için kararlaşıtırılmış tepkimeler silsilesini beraberinde getirse de söz konusu bu satıh olunca her ne eklerseniz, her ne söylerseniz söyleyin hep bir şeylerde eksik yan bıraktırılır. Düşünselliğin önüne birikinti halinde dökümlenmiş lehimlenmiş şey aşılmazlık olarak adledilmiş şey bir briket örüntüsünden daha cevval bir kurgulamadır. Ne günümüz gün, ne yarınımız yarın, kaldık mı bir kenarda, bu sahanlıkta dımdızlak tek başımıza.

Hangi kelamı neye ekleyesiniz, hangisini neye katasınız ki bu kadar ağır griliğin, karanlığın tesirine dair net bir yoruma ulaşabilesiniz. Ulaşabilesiniz ki o karanlığın kapsayış alanı genişletildikçe durmaksızın, harı yükseltildikçe közün bir türlü sönmeyecek olduğunu anlamlandırabilesiniz. Anlatabilesiniz. Kelamı anlamlı bir meram haline dönüştürebilmek önce yeterince iyi bakabilmekle sağlanır. Yeterince iyi görebilmekle, derdest edilip, puslu bir örüntünün altlarına istif istif tepelenmiş olanın aslında ne olduğunun, neler olup bittiğini yankısını anlaşılır kılabilmek bu yoldan geçmektedir. Bu şekilden başkasında, bakmak yerini duyduğuna inanmak rahlesinden bir adım ötesinde bir yankı oluşturamamayı, birbirini takip eden bir rutin içerisinde aynı şeyleri söylemeyi, tekrar ettirmeyi sağlar, sağlamlaştırır. Epey hallice bir kısmımıza musallat olan da biraz budur. Musallat, tebelleş neyle atıf ederseniz o şekilde bir çözümlemeye doğru evrilen bir yorumlamama biçimi. Amalaştıkça vurgunun kapımızı yokladığından bila haber kalmaya devam ettikçe bu satıh içerisinde gün yüzü görebilmek ne mümkün ve nasıl gerçekçil kılınabilsin. Yol, yordam usul bambaşka şeyleri anlatabilmek için kelamın başına otursa da her defasında başlayıp devam ettiğiniz seyrüseferiniz, haftalık bir meramın değil anlık bir görünüm için ufak da olsa bir kıvılcımın ateşleyicisi olabilmektedir, ötesi hep unutuş belleğin dar patikalarında hep kayboluş.

İplerin kimin ellerinde olduğunun artık belirgin olduğu, bu muktedir dünyasında her dönemeç esasa ulaşabilmenin önüne dizi dizi dizilmiş olanların kasıtlı yapılandırılmasını görünür kıldırmaktadır. Karanlığın kasvetinin, anlamsız laga lugaların yükseltildiği, bir fiil yinelendiği bir güncellik içerisinde sorun makamının capcanlı kıldırılmasının ön okuması gerçekleştirilebilir belki, bir ihtimal. Ayrışımsız bir aradalık içerisinde en temel hakların bile üzerini çizebilmek adına türlü çeşit yöntemin uygulanması karşısında düşündüklerini anlamlandırabilmek için yola çıkmaktan başkasına ihtiyaç duymayan belleğin, vicdanın yıkılması yakındır. Yakındadır. Anlattıkça yanlışlığın nerelerden kaynaklandığından dem vurabilmek, bahis açabilmek gaye ve teşebbüsü neredeyse kimin doğrusu, neyin doğrusu gibi bir daraltım sahasına tıkılmaktadır. Layığıyla işlenmedikçe bunca devlet eliyle işlenen kabahat, sabaha kadar meram dizseniz, alt alta üst üste yüzlerce kelimeyi işleseniz de bazen bir imgenin kendisinin anlattığını duyumsatamazsınız, anlaşılır kılamazsınız. Her defasında aynı darlığın sıkış tıkışlığında bunca heder ettici, derde düşürücü şeyin oldurulabilriğinden hiç değilse birilerinin haberdar olabilmesi, asıl sorumluların ellerini taşın altına koymadan, hesap kitap vermeden, özür dilemeden, yüzleşmeden,  üstten üstten bakışımlarını, sözcüklerini savlarken her daim toplumun ötekisi olarak adlandırılabileceğiniz gerçekliğinin anlamlı bir biçimde yansımasının devamlılığıdır elimze bırakılan, elimize kalan.

Garip bir mizansen anlatmıyoruz, garip gelebilecek şeylerden dem vurmuyoruz, az biraz bulmaca kıvamlı meramın içerisinde belki kendinize en yakın bulabileceğiniz doğrunun izini sürüyoruz. Sürebilmek adına bu klavyenin başında bir tık iki tık daha fazlasına çabalanıyoruz. Ne kadar çabaların ölçülebilirliği göreceli bir kavram olsa da yanıbaşımızda oldurulanların aslında nasıl hakkaniyetli bir biçimde soruşturulması, düşünülmesi gerekli şeyler olduğunun yolunu oluşturmaya gayret ediyoruz. Hep birlikte hep beraber. Günümüz, geçmişimizde yaşatılanların yaralarıyla, bereleriyle dolu doluyken yeni yaraların, yeni acıların tahsisinin mümkünatlığı üzerine düşüncelerin ta kendisidir değinmek istediğimiz. Yüklenişimiz ağrılaştırılıyor, soluksuz kaldığımız kadar sıhaatsizleşiyoruz. Başımızın ucunda bizlerin her anını, soluğunu, düşüncesini, hareketini takip ededuranların özgürlük keh keh diyerek içeriğini boşalttıkları olgunun, hasılı nasıl boş küme haline dönüştürüldüğünü görüyoruz, biliyoruz. Bunca kepazeliğin anılmasının bile söz konusu edilmezken hala ahkam kesebilenlerin, astığım astık kestiğim kestikçilerin dillerinin altında sakladıkları baklaların ne kadar da bıçak sırtının en keskin yönlerini ihtiva ettiğini iliştirebilmek gereklidir. Bir yan bir taraf değil, her an ve her şekilde hesaplaşma, yüzleşme ve ötesinde ortaya çıkartılan resmin ta kendisi asıl sorunun bilinmezliğinin sağlama alınması çabasıdır.

Parazit, terörist, vicdan bezirganı, yandaş, propagandist vs.diye uzayıp giden silsile halindeki yaftalamaların katarında oluşturulan tortunun kendisi bizzat katran karasıdır. Katran karasında bir muktedir, iki muktedir borazancılığıdır müdanasız olan biten her şeye kulaklarını tıkayarak emme basma tulumba gibi olur olur demekten gayrısına tenezzül etmeyenlerin vuslatları, bizler içinse yine yeni yeniden gerçekle buluşmaktır. Katran karasıdır mayalanması için bu gündem gölüne (çölüne) çalınıp durulan. Keşmekeş ahvali sarmışken, ahvali etkisi altına almışken boş teneke, tın tın laf ebeliklerinin satır aralarında devlet sözcüsünün 'ağır' belagatli ama her dakikası ölçülüp biçilmiş söyleminden, meşhum gazetenin ismi pek de lazım olmayan yazarının sürekli zikir ettiği şeylerin karşılığı, ortalaması budur. Bu kadar lafı eveleyip gevelemeye gerek olmaksızın afakidir. Günler biribirini kovalarken, zaman akışı seri bir biçimde elimizden kayıp giderken dünün yaşatılanlarından hesap sorulabilirlik bahsinin üzerin öyle ya da böyle örtülmektedir. Konuşmak, anlatabilmek bir lafı güzaf olarak tanımlandırılmaktadır, 'idolocijk' yaklaşımın neferi olarak resmedilen tüm diğerlerimiz için. Hepimiz için. Bahis tükenmez, anlatmakla bu kadar iri puntolarla her yeni gün dizilip durulan klişelerin sahanlığında açılan yaraların onulmazlığı, kangren haline dönüştürülmesindeki önü alınmazlık bahsine dair sözcükler bitmez.

Yaranın kendisine merhem olmak bir yana daha beterinin yolunu açabilmek adına; elden gelenin arda koyulmadığı güncelliğin mabadında her birimizin payına bir kırım düşmekte, hayallerimizi, yarınlarımızı ve ümitlerimizi suya düşürmekten daha dip noktalara ulaştırabilmek için handiyse elbirliğiyle kotarılan cinsten bir kumpaslar silsilesi hasıl olmdurulmaktadır. Neye yanasın, hangi birisine ayrı bir paragraf açasın, açasın ki gördüğüne bu kadarı çok artık olmaz dediğin kifayetsizliklerin herhangi birisinden ibret alınabilsin, ibretlik vesika ortaya dökülebilsin. Salt onun, sırf bunun başına getirilenler değil hepimize denk getirilebileceklerin bir ön taslağının sunumu gerçekleştirilirken bu "kurulum"un, hileli kumpaslar düzeneğinin bizleri demokrasi katarında hangi seviyelere taşıdığının, sabitlediğinin çözümlemesini en kestirmeden anlamlandırabilelim. Anlatabilelim. Karşılığının ne kadar ağır bedeller ödetilerek geri toplandığının açılımların, kapanımlara evrilirken bu süreçte belirginleştirebilelim. Afedersin benim şöyle böyle kardeşim kıssasında bile belirli bir iğnelemeden kaçınmayanları kendini alıkoyamayanların, menfii kısıtlı bir hareketlenme olarak atfetmeye doyamadıkları nefret ikliminin artık kalıcılaşmaya başladığının kendisi gibi olmayana insanım diyenin eylemeyeceği şeylerin reva görülüp yakıştırıldığı, uygulanabilirliği karşısında sesimizi çoğaltabilelim.

Dökebilelim bütün bu hengamenin basbayağı ısıtılıp durulan marduk kıyameti bilmemnesinden çook daha tehlikeli bir fecaatin, yokoluşun temsilcisi olduğunun idrakına uyandırabilelim. Umutlanmanın, ümitvar kalıp varlığını idame ettirebilmenin koşullar ve şartlar daima tersi istikametten daimi olarak başka olguların dayatımlarını, daraltımlarını söz konusu etse de bu hayatta varım diyebilmenin zorlaştırıldığı, yokuşa sürüldüğü, çetrefilleştirildiği bir günceyi yaşıyoruz. Yaşadığımızı varsaydığımız bu rutinin içerisinde saatleri önceden belirlenmiş projelere göre prangalanmış asgari ücreti mukabilinde! birer denek haline dönüştürülüyoruz. Tepkimelerin bir çok şeyi sineye çekerek unutarak ve ne dayatılırsa ona tamah eden, bir iki mırın kırın dışında da her menfii şey mevzu olduğunda olaşağanlaştırılmasında kendisinin de payının olduğuna artık biat eden, inanan bir yaşam formuna evrimimiz gerçekleştirilmektedir. Nihayetinde bilmenin değil en az haberdar, en az işitilmiş, en çok sessizliğin bir yamacına kendisini sabitleyemiş, uyum sağlayabilmiş olanın sesinin daha cılızlaşmasını sağlayanın hayatını kazasız belasız idame ettirebileceği bir satıh burası böylesi bir daraltımın merkezinde adına yaşam denilen sürecin savunulduğu bir yer burası. Tahayyül edilenlerin birbirlerine iliştirilmiş, ilintilenmiş ilişkili hale dönüştürülmüş olan pek çok hayati olguda dayatımların katarının, yükünün durmaksızın arttırıldığı gerçekliğidir  aynalanması gerekli olan.

Arttırılan tahakkümler, biçimlendirilen vavelyalar silsilesi bu güncelliğin yarınlar için ümitvar olunabilmesinin önündeki büyük engelleyicilerden birisidir, ta kendisidir. Yaşam sürdüğümüz bu sathın hiç te öyle resmedilmeye gayretkeş olunan toz pembelik makamından olmadığı bu kadar afaki bir biçimde meydandayken, birbirimizin sesini işitmez kıldırılarak sıkış tıkış derdest edildiğimiz dört duvar dört kesit arasında kayıtsızlığımızın mesai kartlarını giriş çıkış notlarıyla donatarak, imza ederek bütün bunların daimiliğinin tesisiyle beraber ümit yerle yeksan olmaktadır. Mübalağa dolu bir hiciv unsuru laf olsun torba dolsun diye değil bizahati hayatın ta kendisinin dönüşümü, işleyişi ve biçimlendirilmesine karşı gerçekleştirilmiş her tahakküm bütün bu süreci daha manidar bir biçimde yaşam alanlarımıza dahil ettirmekte.. Ümit perperişan eylenirken, içinden çıkılmaz kılınan hazan bu sathın dört bucağını kapsamakta, doldurmaktadır. Algılayışın önüne kurulan her set, muktedirin biçimlendirmeye gayret ettiği düşünselliğin lincini de kolaylaştırmakta, soru sormanın münasebetsiz bir hareket olarak savlanmasının karşılığına denk gelen yapılandırmaların önünü açmaktadır. Daraltılmış, kısıtlandırılmış, sansürlenmiş v daha niceleriyle bu yollarda karşı karşıya müdafasız, biçare terk edilmiş bireyin önüne sadece kabullenmek, kaderine razı gelmek seçeneği bırakılmaktadır.

Ya o 'arka bahçelerin' yılmaz yardakçısı olanlarındansızdır, onaylayıcısı veyahutta ya da muktedirin her dediğine kutsiyet biçen, yancısı, tasdikçisi. Arası ikisinin ortası söz konusu bile değildir. Aynalamaya çalıştığımız günün, grisinin, karasının ve kasvetinin basıklığı, kapsamı altında bilhassa bu tahakküm şıklarının dayatılmasındandır. Baskıların, kör kör parmağım gözüne uygulamaların vehameti ve düşündürücülüğünü bir kenara koyduğumuzda dahi ortada duran insanlık sorunun enginliği düşünülesidir! Sorun bu sathı ezmeye her şekilde devam ederken, mütemadiyen tek tornadan çıkan söylemlerin daimiliğinin sağlanması, sürdürülebilirliğidir bahsetmek istediğimiz. Bugünün dünden pek farkının /kal/olmadığının seceresi belliyken hala niye duyusuz, duygusuz, vicdansız, sorgusuz v sualsiz bir şekilde yaşam vaadine kanılabilir, inanılabilir. Karanlığı bu kadar kapsamlı bir biçimde sahiplenenlerin, muktedirliklerinde ortaya koydukları zulmün, ortaya konulan bunca fecaat söz konusuyken hala net bir biçimde anlamlandırılamamasının vehametinden esas nasıl uzak kalacağız. Söz konusu düşünce, hürriyet, adalet ve bütün bunların en genel toplamı, çatısı olan demokrasinin özgürlüğününden, özgünlüğünden çok sınırlandırılmışlığı, sinikliği kabus gibi üzerimize çökmüşken üstelik.

Birbiri peşisıra yayınlanan raporlarda, araştırmalarda vs. halimiz pür mealimiz tebliğ edilirken daha nereye kadar kayıtsız kalabilmek mümkündür bizler içinde yaşayanlar olarak. Mümkün müdür bu ağır yüklenişin, nefessizliğin tüm baskıcılığın zirvesinde olduğu bir güncellikte ümidi koruyup, kollayabilmek sahip çıkabilmek. Bunca hengamenin, insan eliyle yapılan edilen kıyametin nüfuzunun arttırılması karşısında nicedir? Yüksek rakımlı makamlarından doldurup, boşaltıp kefelerini aynı hakkaniyetsiz söylem ve yapılandırmalarını sürdürdükleri, muktedirliğin vicdan kantarının "ayar bozukluğu" dikkat çekici değil midir? Dönüp dolaşıp ısrarla bizden sizden ayrımını diline dolamaktan kendini alıkoymayanların daha bir kaç ay evvel tüm halkı kucakladığı, her bir bireyini ayrısız gayrısız bir, eşit adlettiği, kapsadığını ilan ettiği söylemin çürütülmüş hali, anti-tezi değil midir bütün bu yaşatılanlar. İdrak ettirmektense, nasıl olsa unuturlar diyerek üzerini pare pare faşizan sözler ile donatarak günü kurtarma çabalarının, bir şeyleri örtbas etme dakikliğinin mütemadiyen sahnelemesinin sürekliliği, ayrışım fayının içine nüfuz etmiş kırılmalarını yeniden harekete geçirdiğini fark edebilmek o kadar zor mudur? O kadar mı zordur. Keskinlik dile vurdukça birilerinde içinde kalakaldığımız bu gayya kuyusu bir ızdırap mabadı halini korumaktadır.

Bütün bütün birbirlerinden ayrışık durduğu varsayılan şeylerin bütünleşik bir hale dönüştüğü, kalıcılaştığı, yük olarak daimiliğinin tescillendiği bir satıh olarak belleğe kazınmaktadır. Öylesi, böylesi aması fakatı olmaksızın düpedüz, apaçık. Hukuğun h'si, adaletin a'sı, siyasetin s'si birbirleriyle ilintilenmiş bir rutinde, bir biçimde yeknesak makamdan nefreti hicaz bir güfteyi oluşturmaktadır. Saptayışlar körlük ile derece derece arttırılan bir eğriyi çizmektedir. Görmek için alim olmaya gerek olmaksızın. Müstakil dünyalarımızın sınırlarına doğru yükseltilen her tahakkümün, biat ettirişin, atfediş ve hizaya çekişin altında yatan hamiş "vicdan" dağarcığının bir şekilde trajikleştirilmesi, içinin boşaltılması, tirad haline evrilmesidir. Dört tarafının hiç tükenmeyen bir biçimde düşmanlarla dolu olduğuna halen inanmaya kendini kaptırmış olanların tüm insaniyet çabalarını yekten yargılayabilmelerinin belki de bu kadar çabuk bir biçimde sirayet etmesi o hamişte saklıdır. Kayıp ve faili meçhuller için, esameleri bir avuç insan dışında anılmayan tüm karanlığa teslim edilmiş canlar için kayıp insan hakları sözleşmesinin altında imzası bulunmayan, gazetecisini, akademisyenini, öğrencisi, yurttaşını belirli belirsiz metaforlar, atfedişler, varsayımlarla silsile halinde derdest ederek mahpus etmeyi kendine hak tanıyan, olağan sayan dünün jitem merkezinde çıkan yirmi altı kafatasına karşı orada devlet eliyle yitirtilenlerin haklarını gizlilik örtüsüyle perdemeleye, unutturmaya namzet, vicdansızlığın yekpareliğini tek bir seferde kanıtlamayı, sunumlandırmayı başarır.

Birbirinden ayrıksı durduğu varsayımlanan şeylerin toplamda ortaya koyduğu resim bütün bu tahakkümsel yaptırımların muhalif olan, muhalif olarak kendisini tanımlandıran için bazı şeykerin, özellikle ümitvar kalabilme noktasından hayata tutunanlar için ibretlik vesikaları birleştidiği afakidir. Düşünsellik makamına vurulan her ket, sözü seslendirmektense lal kalmayı, gördüğünü anlamlandırmaktansa ama olmayı yeğlenesi, tercih edilesi bir seçenek olarak dayatmaktadır o resmin içerisinde. Buraların aidiyetinde, söz hakkında her kim ise muktedir olmuş, olabilmiş onun borusunun öttüğü, dediğim dedik çaldığım düdük merhalesinde olayları, olguları dönüştürmeye kendince biçimlendirmeye her zamankinden daha istekli bir biçimde davrandığı hal ve gidişattır bu satıhdan, buradan görünür kılınan. Her sözüm var diyene demediğini, yapmadığını kati surette yarına bırakmayanların biçimlendirdikleri dünya algısı, başka yerlere verilen akılların da ne kadar geçerli olabileceğinin yanıtını bizzat sağlamaktadır. Bu toprakların köklerine zerk edişmiş olan nefret söyleminin, ırkçılık tezahürlerinin, münferit vakialar olarak anılanların peyderpey biraradalığıni bir kere gözler önüne getirdiğinizfde sanırız demek istediklerimiz daha anlaşılır kılınacaktır.

Ezcümlesi, bütün bu meram sahanlığının ortasında ümit bir şekilde bütün bu heyhulada hayata tutunabilmenin sacayaklarından birisidir. Peki bizler bu sacayağının halen işlevsel kalabilmesi için ne ölçüde sözümüzü, tavrımızı, bu tahakküm, - her şeyi ben bilirim, ben yaparım olur biter diyebilen muktedirlik dünyasına karşı diri tutabilme gayretinde, ve derdindeyiz!!! Yüksek sesle düşünülüp, tartışılası bir mesel, tüm insana özgü tavır almaların, çabalanımların kıyısında yarına ulaşmak için her beraber adımlayacaksak... düşünmenin zamanıdır... ümit ne yana düşer... ne kadarı payımıza düşer usta...

>>>>>Bildirgeç
Başkanım Rahat Mısın? - Hakan TUNÇ*

Rahatta mısın başkanım, iyice misin? Biz bozmuyoruzdur umarım huzurunuzu. Hayır, çok rahatsızlık verirsek ki böyle olsun istemeyiz, söylerseniz gideriz! Buralar hepten dutluktu sayenizde güzelleşti. O nedenle yerinizi daraltmak, sizi darlandırmak istemeyiz. Size rahatsızlık veriyor olmak bizi üzer, hastasınız üstelik sizi fazlaca üzüntüye sevk edip rahatsızlığınıza tesir etmek istemeyiz. Başkan yeminlen küseriz, rahatsız olduğunuz halde sırf halkımız üzülmesin diye bu rahatsızlığınızı biz yurdum insanından gizlerseniz inanın çok üzülürüz. Tamam, bunu gizleyerek bir büyüklük de yapabilirsiniz. Halkınız için içlenip bu soğukta nereye gidecekler diye düşünüp gönlümüzde yeniden bir kat daha taht kurabilirsiniz ama lütfen ve sakın öyle bir şey yapmayın. Söylemekten geri durmayın, siz üzüleceğinize biz heder olalım evladır bizler için!

Başkanım hani dindar, muhafazakâr ve demokrat toplum yaratmaya çalışıyoruz ya! Bu topluma hizmet etmeyen, bu toplumdan olmak istemeyenlerin çaresine bakacaksınız değil mi? Onlar yüzünden yetmiş bilmem kaç milyonumuz rahatsız olmasın. Huzurumuzu kaçırmasın o birkaç çapulcu. Hem o birkaç çapulcu halkımızın arasına nifak tohumları da ekerler. Başkanım bu durumu engellemeye yönelik timler kuralım ( depremde topladığımız paralarla finanse ederiz ). Gerçi siz gayet zekisiniz! Kesin kurmuşsunuzdur bile güzelim tipleri! Misal, camiye gitmeyenleri, cemaatin toplantılarına katılmayanları, durumu olup da hacca gitmeyenleri bir bir tespit edelim ve ilk taşı en masum olan siz atınız lütfen!

Başkanım uykularının kaçtığı oluyor mu bu Kürtler yüzünden. Adamlar hapse tıkmakla, tutuklanmakla bitmiyorlar. Ne çok sevmişler, ne çok sevişmişler, keşke bu üç çocuk projenizi zamanında devreye sokabilseydik, en azından şimdi daha az olurlardı, hapishanelere sığarlardı. Bu Kürtler çoklar ve pisler. Benim de arkadaşlarım var ama hiçbiri böyle değil. Bunların içlerinde bazıları kandırılmış, o bazı kandırılanlar başka bazılarını kandırıyorlar. Sonra çok kandırılmış bir halk oluyorlar. Oysa hepimiz dindar muhafazakârlar olup ve bir o kadar da demokrat olarak mutlu mesut olabiliriz! Ama sizin bu iyi niyetinizi görmüyorlar başkanım. Zaten çok cahiller, bir de hepsi sararmış bıyıkları ile kaçak tütün kokuyorlar! Bir de bu kaçağın önüne geçebilsek başkanım çok iyi olacak. Geçenlerde değerli büyüğümüz, ünlü Türk bilgini Yılmaz Özdil söyledi, dünya para kazanıyorlarmış. Vergi kaçırıyorlar, bunun önüne geçebilirsek ülke ekonomisinin önüne kimseler geçemez! Büyük düşünün başkanım! 2023’e çok bir şey kalmadı!

Başkanım bu dış mihraklarla iç mihraklar hiç durmuyorlar, hep bize tezgâhlar, düzenekler kuruyorlar. Şimdi de kendi üzerlerine bomba yağdıran bu kandırılmış köylüleri kullanıyorlar. Namık Durukan gitmiş köylülerle konuşmuş, kan parasına çok bozulmuşlar da, yok failler bulunmazsa K. Irak’a giderlermiş de… Başkanım giderlerse gitsinler! Yeminle gitsinler. Gitseler ne olur gitmeseler ne olur! Biz mi dedik gidin kendini o bombaların altına atın! Hem gece dışarı çıkıyorlar, sınırı geçiyorlar hem kendilerini öldürtüyorlar, koca koca uçaklarımızın bombalarını heba ediyorlar hem para veriyoruz beğenmiyorlar, çeksinler gitsinler başkanım. Hatta yol paralarını da biz verelim. Ama vergilerimizden vermeyelim. Günah olabilir. Halkın vergisi kutsaldır ya tereviste verilse çok büyük günahı varmış bizim şıh söyledi!

Başkanım son zamanlardaki ülke performansımıza dikkat çekmek istiyorum. Hamdusenalar olsun ki hapse tıktığımız gazeteciler sıralamasında başa güreşiyoruz. Başkanım tekmili Avrupa ve Amerika ülkelerini geride bırakıp birinciliğe koşuyoruz başkanım. Bu başarı sizin başkanım! Gerçi bilmiyorlar bizimkilerin gazeteci değil terörist olduklarını ama olsun! Başkan bu gazeteciler çok nankör, hem de çok kalleşler, adamlar polisimizi şehit etmiş ya, bir de basın kartı çıkmış üzerinden biliyor musunuz? Bunlar bence kesin kandırılmış! Başkan bunlar aklıma gelince öfkeleniyorum. Bütün bunlara rağmen bizler basın özgürlüğünden yanayız ve bu konuda taviz vermeyeceğiz. Halkımızın özgürlüğü her şeyin üzerindedir!

Bu dış mihraklar durmak bilmiyor. İşlerini güçlerini bırakmış sırf bizimle uğraşıyorlar. Zor bela tezgâhlarla yakaladığımız terörist gazetecinin birini de tutmuş Nobel Barış Ödülü’ne aday göstermişler! Oysaki dünya âlem biliyor bu ödül en çok size yakışır!

Dünya büyüyen Türkiye’yi kıskanıyor. Geçenlerde Engin Ardıç söyledi, Avrupalılar bir araya gelmişler Babacan’a ne olur bize yardım edin diye ağlamışlar. Herhalde Babacan da bu gâvurlara hiç yardımcı olmadı, sonra gâvurlar da bu tezgâhlarını, bu pis oyunlarını devreye soktular. Biz bu oyunu bozarız başkanım o nedenle siz hiç hüzünlenmeyin, lütfen gönlünüzü gölgelendirmeyiniz! Gönlümüzün sultanı-padişahı sizsiniz başkanım!

Padişahım çok yaşa! Padişahım çok yaşa! Amin!

* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bu kadar nefessiz bırakışı karşısında hala akil olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural v kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan!!! olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınması. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle! kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor. Kelam sıklıkla dile getirilenlerin kuru kuruya tekrarından ibaret değildir, hemen hiç de öyle olmamıştır. Jiyan ekibinden Hakan TUNÇ'un kaleminden çıkan Başkanım Rahat Mısın? güncelin sunup önümüze, evimize kadar taşıdıklarına dair meramımızın paralelinde okunmasını salık vereceğimiz nitelikli bir makaleyi tanımlandırmaktadır. Hakan TUNÇ'un ve Jiyan! kollektifinin anlayışlarına binaen makaleyi, sayfalarımıza taşıyoruz...

 ...Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam...İyi Haftalar...

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Titreşim / Deuss Ex Machina #380 (19.12.2011)
Titreşim / Deuss Ex Machina #382 (02.01.2012)
Titreşim / Deuss Ex Machina #383 (09.01.2012) 
#DokunanYanar - İmamın Ordusu - Ahmet ŞIK via Scribd
Tutuklu Gazete - Sendika.org
Kişilerin Gözaltında Kayıptan Korunmalarıyla İlgili Uluslararası Sözleşme - İnsan Hakları Derneği
Başkanım Rahat Mısın? - Hakan TUNÇ - Jiyan
Roboski - Elif ERGEZEN via 13Melek Tumblr
Ma Sekerdo Kardaş?/ N'etmişiz Kardaş? - Pınar ÖĞÜNÇ - Radikal
Tazminat Demeyin, Failleri Gösterin! - Banu GÜVEN - Banuguven.com
Türkiye’ye Gidememek - Bülent USTA - Birgün
Bekaroğlu: Tayyip Erdoğan Yanlış Yolda - Arzu DEMİR - ANF
Cahil(!) Paul Auster - Doğan DURGUN - Özgür Gündem
"Dindar Gençlik" Üzerine Safça Sorular - Ayhan BİLGEN - Emek Dünyası
Ateizm 2.0 - Zülâl KALKANDELEN - Cumhuriyet Pazar Dergisi - Zulalkalkandelen.com
"Cinsel Tacizden Ağır Cezada Yargılanan Gazeteci Kim?" - Ayça SÖYLEMEZ - Bianet
Prof. Dr. İnceoğlu: Nefret Bir Duygu Değil, Bir Tutumdur - T24
Bu Kürsü Bu Kalabalığı Kaldırır Mı? - Yetvart DANZİKYAN - Radikal
Fransa, Ermeni Meselesi ve Burası - Ragıp DURAN - Apoletli Medya
“İnkâr, Rahat Etmenin En İlkel Yoludur” - Semra PELEK - Agos Kitap-Kirk
Dink Cinayetinden Çıkartıl(a)mayan Dersler - Ceren SÖZERİ - Bianet
Hrant'ın Hesabı, Devletin Mahkemeleri... - Osman OĞUZ - Red Dergisi-Kadraja Girmeyen
Yasin Hayal’in Ziyaretçi Listesi Neden Hala Kayıp - Helin ŞAHİN - Star Gazetesi
Akyürek Kendini Mi Teftiş Edecek? - Atılım
Cinayeti Kör Bir Kayıkçı Gördü! - Selda KARATAŞ - Sosyalist Demokrasi Gazetesi
Özrün Kabahatinden Büyük - Cüneyt UZUNLAR - açık koyu
Kıvırtık Faşizm: Post-Modernizm - Kadir CANGIZBAY - Birgün
Er Sevag'ın Ölümünde Tutanak Rezaleti - Radikal
Sevag Ötekiyse Sen Kimsin? - Gözde BEDELOĞLU - Birgün
Umut, İyimserlik ve Kötümserlik Üzerine - Mithat SANCAR - Açık Radyo
5. F Oturması Bakırköy'de - Atılım
Sadettin Tantan’ın İtirafları, AKP’nin Hukuku, AKP’nin Adaleti… - Sarphan UZUNOĞLU - Jiyan
Ferda Çetin: Ilımlı İslam Kürtlere Karşı Hiç De ‘Ilımlı’ Değil - Perwer YAŞ / Mehmet TÜM - ANF
Bu Cumhuriyetin Başına ‘İleri Demokrasi’ Tacı Ne De Güzel Yakıştı! - Yeşim ERGÜN - Sosyalist Demokrasi Gazetesi
‘Başkalarının Acılarına Bakmak’ - Eren KESKİN - Özgür Gündem
"İğneyle Kuyu Kazıyoruz" - Abdullah GÜMÜŞTAŞ - Bianet
Ölülerimizin Kemikleriyle Yüzleşeceksiniz - Sıtkı GÜNGÖR - Atılım
Bu Bir Kurbağa Değildir! - Serpil ODABAŞI - Jiyan
Son Şeyler Ülkesinde - Meltem GÜRLE - Birgün
Geceye Dair - Aslı ERDOĞAN - Özgür Gündem
Erciş Notları - Şiar Can ŞENER - Evrensel
1048 Kişi Böyle Fişlendi - Ömer ŞAHİN - Radikal
Dev-Yol Ana Davası Zaman Aşımından Düştü - Emek Dünyası
Göç: Nedenler De Engeller De Sayılamakla Bitmiyor - Serdar EROĞLU - ANF
Nette Sansürün Yeni Adı ACTA - Çiçek TAHAOĞLU - Bianet


Bad Sector Official
Bad Sector At Myspace
Bad Sector - Chronoland Albüm Eleştirisi - Urufixx - Son Yudum
Tycho Official
Tycho Official Informative via Ghostly International
Tycho - Dive Album Review By Mike DIVER via BBC Music
Desolate Official
Desolate - Sven Weisemann Desolation Mix via r_co Soundcloud Page
Desolate - The Invisible Insurrection Album Review By Andrew GAERIG via Pitchfork
Autechre Official
Autechre 12 Hours Radio Broadcast (02/03/2010) via Percussion Lab
Autechre Üzerine - dRWarp - Deuss Ex Machina
Jérôme Chassagnard At Myspace
Jérôme Chassagnard Artist Page via Facebook
Jérôme Chassagnard - The Time From Underneath Album Informative via Hymen Records
AFX - Aphex Twin Official via Warp Records
AFX - Aphex Twin - Selected AFX Loops via Hyperreal
AFX - A Classic Aphex Twin Interview By Simon REYNOLDS Talks To Richard D. James via The Quietus


Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan - Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – Send Promos: misak[æ]dinamo[dot]fm – Makina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
---------------------------------------------------------
>>>>>Info Go-R-Sel
Hands And Shadow By *Ariadne*   *Ariadne*'s Flickr Page

>>>>>Poemé
Fanus - Enis BATUR

I
Bu güller benim için mi açıldılar,
Bu güller sizden bana açıldılar
delindi ufkumun karanlığı, günüm
gecemi eritti baştan uca, üstünde
bir fırtınaydı bana kanat geren,
tenimdeki bulutlar esmer, içimdeki
kem taş paramparça : Bu gülün
durmadan, elim yüzünüze görülmemiş
bir cennet çizsin : beni kendinize
Âdem seçin.

II
Pencereniz sıkısıkıya kapalı, kapınızda
Dilini kimsenin sökemeyeceği bir sürgü,
Kokunuz damarıma dayanmış kama, süngü
Bakışınız bana erişecek olsa, dilinizden
kan toplasam, göğsünüzden bahar ve yaz,
kasıklarıma sağanak, inin, kasıklarınız
loş inim, bir dokunsam : Açılsanız ağır
ağır : Hayat ağır, Ölüm uğrayıp doğru
zamanı kolluyor hep, ikisinin ortasından
çıkın gelin çıkagelin : Beni kendinize
bakır tenli at seçin.

III
Benim bahçem nicedir yekpâre çöldür,
Tohum olup düştünüz : Tek tek her kum
Tanesi rüzgârı denedi, döndüler havada,
rüzgâr onları savurdu, gittim kentlere
ektim ruhumu : Kederim tuttu topraklar.
Döndüm geldim buraya, sizden bir serap
doğmuş, ben gayrı ayrılmam kendimden,
güneşim akrepler için gurur, gecelerim
yıldız takımadaları, kapanırım üstünüze
derin fanus, soğuk sıcak kesilir : kendinize
beni büyük Prens seçin.

Kaynakça: Hikayeler

Comments