Deuss Ex Machina # 437 - continuation of the last judgement


Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_437_--_continuation of the last judgement

11 Şubat 2013 Pazartesi gecesi "canlı" yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>sesli meram muhteviyatı<<<<<
1. Eivind Aarset - Close (For Comfort) (ECM Records)
2. Eivind Aarset  - Homage to Greene (ECM Records)
3. The Alvaret Ensemble - Dde (Denovali Records)
4. The Alvaret Ensemble - Ond (Denovali Records)
5. Giovanni Di Domenico, Arve Henriksen, Tatsuhisa Yamamoto - Alma Venus (either/OAR)
6. Giovanni Di Domenico, Arve Henriksen, Tatsuhisa Yamamoto - Sensire (either/OAR)
7. Jozef Van Wissem & Jim Jarmusch - The Mystery of Heaven (Long Version) (Sacred Bones Records)
8. Jozef Van Wissem & Jim Jarmusch - Etimasia (Sacred Bones Records)
9. TSU! - Behold! The Night Calls Your Name (Self Released / CD-R)
10. TSU! - Sonora (Self Released / CD-R)

continuation of the last judgement 
(437)

derli toplu bir cümle kurulacak olsa yaşadığımız zaman diliminin tam da karşılığına, hemen her şeyi yekten anlamlandırabilecek betimlemelerden birisi önümüze serilecektir. uzaklarda aramaya hemen hiç hacetsiz ve yakınlarda boş yere dört dönmeyi önemsiz bıraktıracak kadar sağaltımı gerçek / sahici kılan bir erim günyüzü bulacaktır az biraz uğraşıldığında hafıza yorulduğunda. aklın hepten tahayyül ettiklerinin karşısına dikiliveren engelleyiciler çeşitliliği ve etaplarının paralelinde tam da o hınçtan korunmayı amaç edinenlerin siperlerini işaret eden bir söyleniş denk gelecektir. anlamlandırma çabasında yegane şeyin üstün körü bir okumadan fazlacasının olmadığını her defasında teessüf ile deneyimlediğimiz bu cenahın dahilinde "kafayı kuma gömmek" bir gelenek halini almaktadır. bir geleneği tanımlandırmaktadır. diskürlerin söylevlerin ve illa ki bunlarla bağıntılı / bağlı olan konuşma / atfedişlerin hemen hallicesinde aman siz ne bilirsiniz ile başlayarak dokunursan yanarsın hiddetine uzanan / yol açan bir düzlemde sergilenmeye devam edilenlerin her türlüsü için akıla mıhlanan bir uyarının kendisidir kafayı kuma gömmek.dikkat öcü çıkabilir / kafaya taş düşebilir gibi uzun uzadıya memleket sathında komedyen ahvalini gocundurmayacak cevherlerin saçılması gibi türlü tevatürleri meydana çıkartan / pekiştiren bir sunumlandırma ortalanmaktadır.

yekten anlamını denkleştiren el atılan, kafa yorulan, söz söylenmeye gayret edilen, merhem olmaya çabalanın ne konuda ya da ne gibi bir bağlamda olursa olsun yeter ki muktedire, yeter ki statükoya dokunmasın da gerisi ne olursa olsun beklentisizliğinin / hadsizliğinin müjdeleyicilerinden olan bir tanımlamadır "kafayı kuma gömmek". bugün ve bu şartlar altında olabileceğin geleceği okumak, geleceğe dair geçmişten edinmiş olan tecrübelere binaen tekrardan aynı hatalara düşmemek söz konusu edilmesi beklentilenmekteyken halen, inatçılığın kör labirentlerinde yol alınmasını erk olarak benimseyenlerin, ödev olarak tanımlayanların lügatlarında genişçe bir yer bulan bir değinidir kafayı kuma gömmek. modern zaman diliminin içerisinde bilgiye handiyse bir tıklama mesafesinde yakın dururken hep öyleyken aslında ne gerek var sorgulamaya ritüelinin, alışkanlığının bizim yerimize düşünenler var haddizatında kolaylamasının, bir de pek tabii ki bitmeyecek bir ekip olarak varlığını sürdüren "profesyonel" entelektüellerin dimağlarından kopup gelenlerin beraberliğinde halkın / halka ait olanın / ilgilendirenin nasıl daha fazla ötelenebileceğini / saklanabileceğini örnekleyenlerden birisidir kafayı kuma gömmek değinisi dahilinde meydana gelenler. ortalığa dökülenler. dökülüp de saçılanlar.

bir türlü nihayetlendirilmeyen, bir türlü sonuca bağlanmayan gelgelelim muallakta konuldukça daimi bir beklenti içerisinde kalınmasını sağlayan hayati konuların hemen tümünde sorumluluk almayı değil, bilakis kaçmayı öncelikli bir pozisyona demirleten, bunu tavsiye eden bir bileşenler toplamıdır kafayı o kuma gömmek. okumadan, bilmeden, görmeden ve anlamadan sürüp gidilen bir hayat akışı içerisinde hep o korunaklılığın dışında olanlara reva görülenler / zannedilenler için her şey bu kadar kolayca sınırları yıkarak içimize dahil edilebilirken bir gece apansızın, bir şafak vakti aniden vs. diye uzayıp giden bir evreler toplamında / aksettirilenlerin / cereyan edenlerin nasıl anlamlandırlamaz olduğuna, nasıl bizleri bulamayacağına dair bir sebatın varlığının sürekli satıldığına şahit olduğumuz bir sahanlık bina edilir. yükseltildikçe, yedi tepeli şehirden memleketin en ücra köşesine ekranlar aracılığıyla bir fiil muştulanır karışmayın, kurcalamayı aklınızdan dahi geçirmeyin, düşünmeyin tabi ki sorgulamayın, ki sonunuz şunlar / bunlar gibi yaftaladıklarımızla benzeşmesin tavsiye olunur. bilince okutturulur bir güzel bellettirilir ve işletilir. devlet-u alinin hemen hiç onulmaz sabıklığına evsahipliliği yapan doksan yıllık işletim sisteminin hatalarından en mühimidir belki o aralıktan yansıyan. insana verilen değerin kimliğinden dolayı alelacele değiştirilebileceğini, yasaların önü arkasında hemen herkesin eşit olduğu muştulanan / durmadan duyumsatılan bir cenahta halen ne hallerde olduğumuzu anlaşılır kılan bir okumanın / karşılaşmanın denkliğini çözümletebilen bir toparlama karşılığını bulur elbette.

kafa kuma gömmeye alıştırılmışken ortalığın düzenlenmesi, dümdüz edilmesinin detaylarını da görebilmek söz konusudur o menzilde. yoksunlaştırılan, enikonu köşeye kıstırılan düşüncenin karşısına böylesi bir korunaklılık / dışlama erkiyle ortaya çıkıldığında bizim ülkemiz gibi bir yerin varlığını tanımlandırabilmek daha kolay olacaktır. en azından anlaşılır kılmak şimdilerde daha müsait. dogma, tabu ve daha pek çok farkına varılası aşılmazlık ile donatılmış olan bu cenahta her güne farklı bir düşman yaratımının / bir gün bunlardan öbür gün şunlardan diğer gün de diğerlerinden hıncımızı bir olarak, bizahati birlik ve bir tabii ki beraberliğimize en çok ihtiyaç duyduğumuz seslendirmesinin dibinde kotarılan biçimlendirilen sözdeyişlerle beraber cümbür cinnet otuz iki kısım tekmili birden sahnelenmesinin devamlılığı bu bahsi açık v seçik olarak denkleştirecektir. handiyse olağanlaştırılmış bir bakışım olarak zikredilen faşizan tutumun gündelik, olağan ve sıradan bir başa gelenmiş gibi değerlendirilmesinin paralelinde, refakatinde olup bitenler tekmili birden bu anlatmaya çalıştıklarımızı derinleştirecek kanıtları ortaya çıkartmaktadır. yerin ve yurdun önemini üzerinde yaşayanlarına verilen değerle değil de başkaca kıstaslara göre şekillendirilmesinin her dem kolaya kaçılan bir derecelendirme unsuru olarak kutsallık bağı kırmızı çizgilerin neresine dokunduğu ile durmaksızın sınandığı bir yerin dönüşümündeki evrelerin kanıksanmasıdır; "kafanın kuma gömülmesi" meseli.

masal kıvamına dönüştürülmüş hep aynı teraneler diye buyurulmuş olan avazların, seslenişlerin zaman içerisinde nasıl da bir öncesinden daha ağır vesikaları güne taşıdığını okuyabilmek, anlamlandırabilme gayretine düşmekse bütün bu pejmürdeliğin ötesine geçebilmek için gereksinimimizdir. mücadele edilmesi gereken bir sabıklık haline dönüştürülmüş olan tahakküm seceresinin karşısında insanlığın gerekliliklerini durmaksızın yinelemektir. yineleyebilmektir. kafayı kuma gömüp de yılı aşıp gizlilik perdelemesinin ardına saklanan, roboski kıyamı karşısında hey ne oluyor o taraflarda diye sorguyu öncelikli tutmaktır. iki yıldır siyasal soykırımın seçtiklerinden birisi olarak tutuklu bulunan hanım onur'un çabalar neticesinde kızı solin ve oğlu mirhat ile kavuşmasının arifesinde yine o zehir zıkkım kolluk kuvvetince evinin basılması alenenin, açık ve seçik olanın devletin vicdana ermeyeceğini, vicdanının olmadığını bir kere daha hatırlattığını ikrar etmektir. edebilmektir. her olayda bir bit yeniği bulmaya, kulp takmaya hazır ve nazır olanların cenahında çoğunluğunda çocuk denilenin gerektiğinde amed'de olduğu gibi panzer aracılığıyla linç edilebileceğini ve hayatına kastedilebileceğini, bilakis elinde şu vardı bu vardı imalarıyla olan fecaatin üzerinin kapanmasına girişileceğinin yeniden devreye sokulacağını unutmamaktan geçmektir.

bu sözler söylenmeye devam edilirken toplumsal mutabakatın nadide hatlarının ne haltlar karıştırdığının enikonu anlaşılabilmesi adına daha fazlasına ihtiyaç yoktur. yahutta fikriyatını keskin / belirgin bir ayrıştırma ile donatmadan hemen her gün yeni bir söz eklemlemeye gayret edenlerin, eğrisi ve doğrusuyla bunu yapmaya cesaret gösterenlerin karşısına dikiliveren bizi aşamazsınız hiddetinin, konuşturmayacağız şiddetinin de varlığını teyit edebilmek bilahare mümkündür. öyledir. barış süreci / müzakere dönemi / açılımlar silsilesi şusu busu diye muktedir eliyle yaygınlaştırılan/ buna çabalanılan bir sürec ortasında kelama sığınan nuray mert'in lincine girişilmesi halen bazı şeylerin konuşturulmadığını, bir şeylerin tıpkı otuz dört yıllık bir süreğen olan darbeci geleneğin bu vatana ettiği en büyük uğursuzluklardan birisi olan faşizmin elini kuvvetlendiren konuşmayacaksınız bahsini hararetli bir biçimde, kuvvetli bir biçimde canlı tuttuğunu örneklenmektedir. meram farkındalılığı her dem pek çok şeyi ilave ederek daha da uzatılabilir.bu mümkündür haddizatında gereklidir. gelgelelim sonu gelmeyecek bir ikrar çerçevesinden ötesine geçebilmek için mücadele etmek elzemdir. sayıp dökmeler yazıp çizmelerin paralelinde başka bir eylem pratiğinin zorunluluğu, zaruriliği gereksinimiz olandır.

kimilerine anlamsız gelen bu zincirleme değinilerin, tespitlerin hayat gümbürtüsü içerisinde yerini yeniden v yılmadan gözden geçirerek hepimiz için doğru bir çıkışın tercihi, yolun keşfi için ortak akla ihtiyacımız vardır. bu gerekliliği yinelemek bir sakızı caklatmaktan daha anlamlı bir son sözdür. önemsediğimiz, değer atfettiğimiz yahutta yanında yamacında durmaya özen / itina gösterdiğimiz, birörnekleştirildikçe tek sesin tahakkümünden arta kalanlarda hatırlar olduğumuz bahislerin, tüm yukarıda saydıklarımızın paralelinde vuku bulanların daimi bir biçimde masal olarak addedildiği, duyurulduğu bir döngünün dahilindeyiz. içerisindeyiz. heybetli, ağdalı cümleleri kurmaya gerek bıraktırmayacak bir gerçeklik dahilinde durmaksızın modern zaman beşerileri  olarak koştururken a noktasından b noktasına aklımızın bir köşesinde yer edinenlerdir, henüz erkçe müdahalede bulunulamayacak saklımız, düşleyişlerimiz, beklentilerimiz. duvarlar sadece kentlerin yapısını ve çehresini değil eskiden fısıldanan, duyumsatılan, değer verilen ol bahislerin meramların, masalların önüne birer ikişer dikildiğinden bu yana pek kimselerin dikkatini çekmemiş olsa da artık o meselleri ne duyacak ne anlayacak, ne yaşayacak ve tecrübe edecek kimselerin bırakılmadığı bir yere, çoraklığa doğru hızlıca ilerliyoruz. koşaradım dönüştürülüyoruz.

duvarlar ses geçirmiyor, gün yüzü görmüyor artık masallar/ımız. bilakis duyulmasından, duyumsanıp, önemsenip kulaktan kulağa yayılmasından çekiniliyor. bir noktada hakkaniyetin temellerinden küçük tefek detayları naklettiren masallardan kaçış süreğenleştiriliyor. sıradan, alelade bir menzilde herhangi bir tavıra mengeneleniyor. burnumuzun ucunda olan bitenlerin bir tabii ki bu anlamlandırmaya çalıştığımız masallarla bir bağlantısı kurulamayacaktır. epey hallice bir kısmınca. alenen o alanda duyumsadıklarımız bugünlerin yalın ve çıplak gerçekliği ile birebir örtüşmektedir. yeknesak tek doğrucul, tekçe anlayışın hakimiyetinde masal diyerek kestirilip atılanların, böyle bellenenlerin birer ikişer hakikatin en yaralayıcı öğeleri-temelleyicilerinden haline dönüştürülmesi, evrilmesi bu tespit etmeye çabalandıklarımızı kanıtlamaktadır. hem ne gerek vardır masalların serimleyip, anlaşılır kıldığı, dimağa sunduğu, meydana çıkarttıklarını önemsemeye değil mi? ne gerek vardır o anlatılanların yapısında karşılaştıklarımızın bir düşleyiş değil bugünlerde işlevselliğini korumaktan olan düzenin okuması / eleştirisini ihtiva ettiğini sorgulamaya ve daha fazlasına. muktedir / iktidar kendi belirlediği sınırlardaki vakiaların pek çoğunda yerleşikleştirdiği / kendince kapak çalışması olarak atfetmeye uğraştığı fenalıklardan mürekkep bir kurguyu ve gerçeklik temsili karşımıza çıkmaktadır.

bu çıkarsayış veya nihayetlendiriş hemen hemen her beğenmediği, yahutta kabul etmediğine karşı bir koz olarak elde tutulur. rehin edilir, böyle bellenir. kolayca akılca sindirilemeyecek nicesinden aşina / tanış olunan hakkaniyetsizce biat ettirmek adına tahakküm seçeneğinin sonuna kadar zorlatılması, dayatılmasıdır. bağlar öylesine karmaşık tutuluyor ki neyin o bellediklerinin devamlılığını / tamamlayıcılığını oluşturan masallar, neyin bize yalın hakikati sunan anlatımlar olduğunu anlamak her dem meşakkatli bir süreç olarak satıhda varlığını sürdüren kırmızı çizgilerle olan mücadelemizde saklı duruyor. bu denk getirilen tahakküm / hassasiyet / milli değerlerimiz tesilisinde sürekli bir biçimde avamı yani bizleri, topumuzu neticesi belirsiz bir deney sahanlığına sıkış tıkış itekliyor. sürüyor. yorumların v ahkamın gücü, çözümleyiciliği yerine biat itaat ve tefekkür dayatımında başa gelecek kötü / fenaya minnetimizin sürekliliği isteniyor. bundan gayrısının hepitopu temelleri kuvvetlendirilmeye çalışılan bu güzellikler deryası, lekesiz, fiskesiz ülkemiz var imajına halel getirmemekten geçtiği muştulanıyor, belletiliyor her yerde. her an. öğrenilmiş çekincesiz kalıp vecizlerle örülmüş sözlerin refakatinde meydana çıkanlar bu halel getirmeme konusunda bir yerde mani oluyor görünse de aslolan düpedüz ortalıkta olan utanç vesikalarının toplu toplu gösterimidir. ne kadar üstü örtülmeye, duyumsatılmamaya çalışılsa da yine yeni yeniden gün ile buluşacak olandır...

derdestliğimizi halka rağmen halkı hala dönüştürmeye olan merakın açık eden bir vesika toplamı. bütünlük, parçalarına ayrıştırılmış insani ilişki düzeyini, empatiyi ve fikriyatı bir örnek olmayan muktedir haricindekilerinin de yerini, yurdunu belirginleştirmekte, anlamlandırmaktadır. keskin ve yaralayıcı. kederlere gark ettirici ve fakat algının buralardaki sığlığı konusunda yetkin / manidar. epey uğraşıp da uzun uzadıya ne hacet yanıbaşımızda tam da dibimizde olanlar bütün bu pejmürdeliği hakkıyla örnekleştiren tasvirler olarak hayat akışındaki yerini alıyor. görüyoruz ve nihayetinde bir kere daha ikrar ediyoruz ki bu halimiz hal, gidişatımızın gidişat olmadığı kanıtlanıyor. ilaveye gerek bıraktırmayacak bir biçimde üstelik. zorunluluk olarak nakledilenin bir görev bilinciyle tekrarlanıp duran yegane şeydir bu bağlamın devam olan tahakküm.bu perspektiften yansıyanların en azından göz ucuyla çekincesizce dile getirilmesi gerekenlerin toplamıdır. yekten ve tek hamlede. duyumsanıp, önemsenmedikçe belleğe arz olunanlar unutulmaya devam edildiği müddetçe o vesikanın, has resmin sunageldikleri, vaatlerinin tam karşılığı her dem yıkımdır. altında kalınacak, hatta bizahati nefessiz ve biçar olarak ufaktan ufaktan göçmeye devam eden bir yapı tahrifatının sonundaki karanlık.

tahakküm perspektifini dönüştürürken kural kaide, hakkaniyeti böylesine lime lime etmeye devam ederken yanımız ve yöremizin ne hallere konulduğunu ise iç burkan bir biçimde sunumlandırılmaktadır. reyhanlı'da çalışmak zorunluluğunda kurban olan çocuktan, yegane çabası varlığını kapsadığı alanını belirginleştirmek için ses çıkartması gerektiğini hep belleyenlerden olan o amed'li genç gibilerine, şehrin orta yerinde deyim yerindeyse katledilmeleri için ferman çıkartılanlardan, yerleri yurtları başlarına yıkılanlardan; -ne işleri var canım gitsinler köylerine, dönsünler memleketlerine izbe profesyonel entelektüelizminin en müşrik çıkarsamalarına ses verenlerinin hedefleri haline dönüştürülenlere korunaksızlara dairdir o vesikalarda karşılaştıklarımız. nicesinde aynı yollara denk düşürülüp yol bitiminde hepimizin bildiği, kulak misafiri olduğu masalların mutlu sonları müjdelenmiştir. öyle duyulmuştur. eşitlik, adalet, hakkaniyet, barış, düşünce özgürlüğünün olduğu bir ülke duyumsatılmıştır.. gel gelelim faşizmin tüm yetkin ve asal anlamlarını alenen teyit etmeye, tekrar sahnelemeye bunca heveskar olunan, hiddetli bir biçimde taraftar olunan böylesi bir muktedirlik makamının sürdürdüğü ve layığım(n)ız diye sufle ettiği son cehennemin ta kendisi olacaktır. ayabiliyor musunuz? şimdilerde bir ülke dönüştürülürken basbayağı sessiz, sedasız biçimi, algısı ve yönü her şeyi otuz iki kısım tekmili birden, masallarımızı hatırlamanın vakti gelmemiş midir? kabuslara bağışıklık sayesinde onları da mı unuttuk, unutuyoruz... nedir... nicedir...ulaştığımız... güncemiz...

>>>>>Bildirgeç
Üşüdük Uleyyyn! - Bülent USTA - Birgün

Solin’in annesine kavuştuğunu öğrenince, haberi Macit Amca’ya ulaştırmak için bir koşu Balıkçılar Kahvesi’ne gittim. Ama Balıkçılar Kahvesi’nde yoktu. Çaycı Osman, balığa çıktığını söyledi. Uzun zamandır balığa çıkmıyordu Macit Amca, ihtiyar olduğu için çocukları denize açılmasını yasaklamıştı. Denizin ortasında kalp krizi geçirmesinden, dengesini kaybedip denize düşmesinden filan endişeleniyorlardı… Ben de teknesinin bağlı olduğu yere gittim. Motoru çalıştırmış hareket etmek üzereydi ki, beni gördü Macit Amca. “Evlat, hadi atla!” diye bağırdı. Hiç düşünmeden atlayıverdim tekneye… Ben de özlemiştim denize açılmayı. Vapura binmek gibi değil, bir balıkçı teknesine binmek. Motorun sesinden ve rüzgârdan birbirimizi duyamıyorduk önce. Uykusuzluğuma, yorgunluğuma iyi gelmişti deniz havası. Solin, annesine de kavuşmuştu ya, keyfime diyecek yoktu. Bir süre sonra durdurdu motoru Macit Amca. Heybeliada taraflarında bir koya bakıyorduk. Tonoz atmamıştık ama, Macit Amca öyle bir yerde durmuştu ki, akıntının uzağında kalmıştık.

“Niye durduk Macit Amca, burada balık olmaz ki?” dedim. “Balık için açılmadım evlat” dedi, “burası benim kendimi dinlediğim, saklandığım bir yer. İstanbul, çok uzaktaymış gibi gözüküyor buradan. Şehrin o hiç uyumayan canlılığı yok burada. Uzun zamandır da açılmıyordum denize. Çocuklarım istiyor ki, öyle kahvehane köşelerinde yaşayabildiğim kadar uzun yaşayayım. Takmayacağım artık onların bu bencil isteklerini. İnsanın kendi hakikatinden uzaklaşmasından daha kötüsü yok bu hayatta. Herkesin bir hakikati var, ömrünce arayıp bulmaya çalıştığı. Benim hakikatim de bu işte. Denizden kopamam ben, kıyısından bakmakla yetinemem. Evlat, olup biten bazen canımı öyle sıkıyor ki, kahvehanede oturmak yerine zindanda olmak bile kendimi daha iyi hissettirebilir diye düşündüğüm oluyor zaman zaman.”

Macit Amca’nın fena halde morali bozuk olmalıydı. Evde bile oturamayan adam, zindanda olmaktan bahsediyordu. “Bir şey mi oldu Macit Amca? Neden şimdi böyle şeyler söylüyorsun?” diye sordum. “Bugün, bana neyin müjdesini vermek için koşarak geldiğine bir baksana” dedi. “Solin adlı hasta küçük bir kızın, suçsuz yere 18 aydır cezaevinde tutuklu olan annesine kavuşmasını haber vermek için, öyle değil mi? İşte böyle şeylere sevinir hâle geldik. Pınar Selek, dördünce kere beraat etseydi, yıllar yılı süren kâbus gibi bir davayı, çekilen çileleri unutmuş gibi sevinecektik, ama olmadı. Solin de kavuşamayabilirdi annesine. Annesine kavuşamayan yüzlerce çocuk var, bir daha hiç kavuşamayacak olanlar da…”

“Ne yaptın böyle Macit Amca, neler diyorsun? Seni hiç böyle umutsuz görmemiştim.” “Umutsuzluktan değil evlat. Yıllar yılı bizi kandırmalarından bıktım, bunaldım artık. Bu topraklarda yaşayan hiç kimsenin, bir çocuğu anasından ayırmanın iyi bir şey olacağını düşüneceğini sanmam. Ama çoğunluk, herkesin görebileceği apaçık şeyleri görme kabiliyetini hiçbir zaman bulamadı bu topraklarda. Kadir İnanır, bir gazeteye çıkıp röportaj veriyor. Söylediği her şeyin neredeyse tamamı doğru. Kadir İnanır’ın öyle Kadirizm filan dediğine bakma, filozof filan değil elbette. Onun gördüğü bu şeyleri, herkes rahatlıkla görebilir. Ama neden görmüyorlar biliyor musun? Ben senin kadar okumuş etmiş biri değilim. Eminim sen, istersen bir sürü teorik açıklama getirirsin bu duruma. Benim okumuşluğum Aziz Nesin’lerden, klasiklerden ibaret. Aziz Nesin’in çoğunluk için aptal demesini hatırla. Sağcılık, eğer yoksulsan gerçekten de aptallıktan başka bir şey değil. Ama niye sağcı bu insanlar? Çünkü korkuyorlar. Bu öyle bir korku ki, önlerinde duran apaçık gerçekliği bile göremeyecek hâle getirmiş onları. Korkuyorlar, çünkü hayaletlerle yaşıyorlar. Büyük kıyımlar görmüş bu topraklar, sürgünler, savaşlar, katliamlar. Böyle devam ederse, daha beterlerini de göreceğiz. Solin büyüyünce, annesinin 18 ay neden hapse atıldığını merak etmeyecek mi? Minnet mi duyacak serbest bırakanlara, 18 ay sonra annesine kavuştuğu için? İşte, Solin minnet duyarsa sağcı, minnet duymazsa solcu olacak. Geçen hafta devrimden bahsetmiştin yazında. Tolstoy, devrimin olması için toplumsal yaşamın üzerinde yükseldiği dünya görüşünü aşması gerektiğini söyler. Onu hatırladım yazını okurken. Yani, mevcut yaşam ile olması gereken, olması mümkün yaşam arasında bir tezat oluşmalı ki, insanların büyük çoğunluğu var olan koşullar altında yaşamanın olanaksız olduğunu düşünüp devrim yapsın. Cumhuriyet’in kuruluşuna böyle bakabilir miyiz? Cumhuriyet, bir devrimle mi kuruldu? Yoksa koşulların neticesinde, iktidar savaşlarıyla tepeden mi indi? Şimdi o koşullar var mı? Aslında, sanıldığı kadar da uzak değil evlat. Var olan yapı, eski bir ceket gibi her tarafından patlıyor. Ama bu topraklarda herkesin ruhuna işlemiş o korku aşılmadan, devrimler değil, sadece felaketler bekler bizi.”

Güneş batmış, hava da iyice soğumuştu. Balıkçılar Kahvesi’ne dönüp sıcak çaylarımızı yudumlayarak sohbetimize devam etmenin iyi olacağını düşündük. Macit Amca motoru çalıştırırken, Kadir İnanır’ı taklit ederek ufka doğru “Üşüdük uleyyyn!” diye bağırınca, kahkahayı da koyverdik tabii… Macit Amca’ya bir haller olmuştu… Hadi hayırlısı…

* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bireyi neredeyse dakika sekmeksizin nefessiz bırakışı karşısında hala "akil" olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural ve kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınabilmesi. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle, koşar adım kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor günahıyla sevabıyla. Muktedirin ve efradının ortalama bir düşünsellikten itinayla kaçınılmasını handiyse zorunlu kıldığı bir zamanda yazılar önemliliğini bir kere daha kanıtlıyor. Yazılanlar işitilmeyen şeylerin aslında ne kadar önem atfedilmesi gerekli şeyler olduğunu yineletiyor. Tüm yalınlığıyla. Hatırlanması gerekenlere dair kısa ve öz tespitleriyle, doğrudan anlamın yolunu kateden bir isim olan Bülent USTA'nın Birgün Gazetesi'nde kaleme aldığı Üşüdük Uleyyyn! başlıklı makale de bu değinin, meramın sonunda okunmasını salık vereceğimiz metinlerdendir. Belirginleştirilip, düzayak bellenmiş olanların ötesine vakıf olabilmek için yazılara, kelimelere çok ihtiyacımız var, eskisinden de çok... Sayın Bülent USTA ve Birgün Gazetesi'nin anlayışlarına binaen bu makaleyi iliştiriyoruz...

...Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam...İyi Haftalar...

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Defter Dergisi Arşivi - Kollektif - Wordpress Blog
DokunanYanar - İmamın Ordusu - Ahmet ŞIK via Scribd
Belgesel: Ağlama Anne, Güzel Yerdeyim - Ümit KIVANÇ
Uludere'yi Unutma! - Emrah DÖNMEZ - Youtube
Üşüdük Uleyyyn! - Bülent USTA - Birgün
Savaş Diline Açık Mektup - Şizokrat - Solukbeniz
Yarın 15 Şubat Hava Açık, Kafa Berrak - Veysi SARISÖZEN - Sol Defter
AKP-BDP Uzlaşması Kürtleri ve Solcuları Masaya Oturtan Tek Yol! - Gökhan KAYA - Medya Faresi
AKP, Kürt Muhalefeti ve Sol - Anayasa Zokası - Foti BENLİSOY - Aşağıdan
Beşikçi: Müzakereleri Öcalan Değil BDP Yürütmeli - İrfan AKTAN - Birgün
AKP’nin Abdullah Öcalan’la İmtihanı - İrfan AKTAN - Bir + Bir
Neden Öcalan? - Özgür Eylemci - Amed News
Barış Üzerine Notlar - Xwe Metin AYÇİÇEK - Yeni Özgür Politika
Karayılan: Bizimle Görüşmelerine Gerek Yok - Halit ERMİŞ - ANF
Aliza Marcus: 'Barış Görüşmeleri İçin Doğru Adres Öcalan Değil, BDP' - Aram DURAN - T24
Demirtaş: ‘Hükümetin ve Öcalan’ın Elini Rahatlatmak İstiyoruz’ - Hatice İKİNCİ - soL
BDP: İmralı Heyeti Krizi Anlamsız - Rengin ARSLAN - BBC Türkçe
'Solin Ölmesin Demek Barış İstemektir' - Emin Dilovan KINAY - Birgün
Solin ile Annesinin Kavuşmasını Hazmedemediler! - Muhalefet
'Erdoğan'ın Kenan Evren'den Farkı Yok' - Cumhuriyet
Baydemir: Provokasyon Ortamını Ortadan Kaldırmanın En Etkin Yolu Eş Zamanlı Olarak Silahların Susmasından Geçiyor. - Züleyha KAHRAMAN - Hür Bakış
Sakine Cansız, Serxwebûn ve İmralı Süreci - Baki GÜL - Özgür Gündem
Fırsatçılar - İrfan SARI - Yüksekova Haber
Adını İmralı Koydum - Ruşen ÇAKIR - RÇ' Blog
BDP'lileri ve Hristiyanları Fişlemişler - İMC
"Bu Ülkede Irkçılık Yoktur" Diyorsanız Eğer... - Yetvart DANZİKYAN - Radikal
İstanbul’da KCK Operasyonu: 10′u Çocuk 18 Gözaltı - Sendika.org
Kürd Memo Neden Öldü? - Fadıl ÖZTÜRK - Radikal Blog
Açıktan Cinayet... - Reyhan YALÇINDAĞ - Yeni Özgür Politika
Şahin Öner’i Kim Öldürdü? - Reha RUHAVİOĞLU - Aşağıdan
Elleri Güzel Çocuk Şahin Öner - Kemal BOZKURT - KB' Blog
Mazlumder: Hala Görevdeler - Evrensel
Şahin Öner İçin Şiir... - İbrahim ALTISOY - Ötekilerin Postası
Solîn, Şahîn Oner Û 'Aştî' - Ömer DİLSÖZ - Yüksekova Haber
Roboski Belgeseli - Şırnak Barosu - Youtube
Sınır Onlar İçin Ekmek Kapısıydı - HALİS - ÇAPAROĞLU - ŞENGÜL - Sabah
‘Türkiye Devleti’ Nasıl Kuruldu - Doğan AKIN - Taraf / Düzce Yerel Haber
Kimlik Siyaseti Açmazlarının Ardışıklığı - Kansu YILDIRIM - Birikim
Tutuklu Gazetecilerin Davası Bir Fırsattır - Ayşe BATUMLU - Özgür Gündem
Barıştan Başka Bir Şey Anlatmıyorum - Elif AKGÜL - Bianet
Ermənistanın Əkrəm Əylislisi. Onun Romanını Niyə Yandırmışdılar? - Rövşən QƏNBƏROV - Azadlıq Radyosu
Ragıp Zarakolu, Ekrem Eylisli ile Dayanışma İçin Toplantı Düzenliyor - Agos
Azeri Yazarın Kulağını Kesene Para Ödülü Verilecek - T24
'Bu İnsanlar Neden 100 Yıldır Sürgünde?' - Aslı TÜRKER - Agos ŞapGir
1915 Felaketinden Bölümler 'Kervan' - Zerun - Aykırı Doğrular
Diyarbekir’in Soykırım Zenginlerinden Pirinççizadeler - Ayşe GÜNAYSU - Özgür Gündem
İhbarcı, Dink Cinayetinde Yeni İsimler Verdi - T24
Meram#1 - Bir Garip Türkiye - Mehmet Akif COŞKUN - Ahvalicedid
İdris Naim Şahin'e Türk Solu'ndan Davet - Marksist.org
Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Mi, Toplumun Sindirilmesi Mi? - Ergün İŞERİ - Sendika.org
'Kandıra Cezaevi Baro Gibi' - Av. Taylan TANAY - Birgün
Hukukun Ayaklar Altına Alındığı Bir Süreç - Av. A.Güçlü SEVİMLİ - Taraf
"Doktorun Zor Kullanma Hakkı Yok" - Ayça SÖYLEMEZ - Bianet
Direniş ve İşkence ile Geçen Bir Ömür SEDİKA ANA - Yeni Özgür Politika
Erdal Ergüler Röportajı - Hebûn LGBT
Toki'ler, Avm'ler ve Soyluluk Mekanları - Kocaeli Kültür Kollektifi - Antikapitalist Eylem
“Su Çatlağını Bulur”: Seyircisini Arayan Hrant Dink Oyununa Gittik - Militan.net
6-7 Eylül Olayları ile Yüzleşme - Pelin BATU & Nezih BAŞGELEN - Milliyet.com.tr
Yeni Anayasanın Uzlaşma Komisyonu'nda Yazımı - Ayşegül Kars KAYNAR - Birikim
Darbeciler İnsan Haklarını Hatırladı - Bianet
Eskiden İhtilaller Olurdu - Roni MARGULIES - Taraf
İşsizlik: Bildiğiniz Gibi… - Muhalefet
gideri azaltmak için her yol 'mübah'! - Mustafa SÜTLAŞ - Bianet
Sağlık Emekçilerinden Sağlık Bakanlığı'na Tepkiler Artıyor - Çaylak Haber
Yapı Kredi Çağrı Merkezi Çalışma Koşulları - Gerçeğe Çağrı Merkezi
İşte KESK'in "Yasadışı Faaliyetleri"! - Muhalefet
Şaka Değil: Yılın Çevreci İşadamı Olarak Ali Ağaoğlu'nu Seçtiler - soL
İran: Muhalefet Lideri Musavi'nin Kızları Tutuklandı - BBC Türkçe
UAÖ: Küresel Silah Ticareti Çocuk Asker Kullanımına Katkı Sağlıyor - Savaş Karşıtları
A Tale From Silwan Children via Silwanic.net Youtube Page
İsrail Parlamentosu ve Kadınlar, LGBT’ler, Araplar - KaosGL - Mühim Hadiseler Enstitüsü
İsyanın Yıl Dönümünde Bir Eylemci Öldü - Etkin Haber Ajansı
Kordona Alma, Neoliberalizm ve ‘Devrim’ Korkusu - Ali Rıza TAŞKALE - Sendika.org
Cornel West: Obama Is A ‘War Criminal’ Who Has Killed ‘Over 200 Children’ - Stephen C.WEBSTER via The Raw Story
Patlak Lastik - Ertuğrul MAVİOĞLU - Birgün
HES’lere Direnenlere Silahlı Saldırı - Solaklı Vadisi - Sol Defter
Dünyada Mekan, Ahirette İsyan! - Salih ÖZTÜRK - SDYeniyol
Kentsel Dönüşümün İstanbul Penceresine Bakış - I - Erman ÖZDEMİR - Solukbeniz
Dikmen Vadisi'nde Coplu, Döner Bıçaklı "Yıkım Ekibi"! - Video.CNN.Türk
Mahremiyet, Mahalle ve Kentsel Dönüşüm - Açık Gazete - Açık Radyo
How To Change The World - Brian ENO And James THORNTON w. Anne MCELVOY - The Institute Of Art and Ideas
Queer Bir Marksizm'e Doğru (?) - Peter DRUCKER - Yeniyol / Antikapitalist Eylem
Yoldaşlarla Yürüyen Yazar - Gülsin HARMAN - Milliyet Kitap
Anaakıma ve Sol Vicdan Diline Karşı Yeni Radikal Medya - Sarphan UZUNOĞLU - Aşağıdan
Sol Yeni Medyanın Neresinde Duruyor: Birgün - Sarphan UZUNOĞLU - Aşağıdan
“Bir Çeviri Deneyimi: ‘Varlık ve Zaman’” (Kaan H. Ökten, Mesele, Sayı: 22, Ekim 2008) - Agora Kitaplığı
Her Gün Anadili Günü Olmalı - Zana FARQÎNÎ - Özgür Gündem
Liberation'dan 'Tanrı'ya İstifa Çağrısı - soL
Yeşil Siyasetin Dindarlarla İmtihanı - Emrah ASLAN - Mühim Hadiseler Enstitüsü
Küçük Bir Azınlığın Zenginliği Çoğunluğun Yararına Mı? - Zygmunt BAUMAN - Agos ŞapGir
Marxist Öküz'ün Doğuşu: "Epistemolojik Kopuş" - Marxist Öküz - SolukBeniz
Poetika 2013 Odaklanmaları - Evvel.org
the contemporary history of istanbul in 6 minutes - Yaşar ADANALI - Reclaim İstanbul
Իմ Պոլիսը. Յաշար Քուրթ - My Bolis:Yaşar KURT via Civilnet
2013 Diyarbakır Surları Yılı Olsun! - İmza Kampanyası - Diyarbakır Sur

Eivind Aarset Official
Eivind Aarset: Kuzey Cazının İki Dev İsmi! via Milliyet.com.tr
Eivind Aarset - Dream Logic Album Review By Peter MARSH via The Liminal
The Alvaret Ensemble Official via Facebook
The Alvaret Ensemble Official via Denovali Records
The Alvaret Ensemble - S/T Album Review via NewNoise.Gr
Giovanni di Domenico Official
Arve Henriksen Official
Tatsuhisa Yamamoto Official
Di Domenico, Henriksen, Yamamoto - Distare Sonanti Official Informative via either/OAR
Jim Jarmusch & Jozef Van Wissem-The Mystery Of Heaven Official Informative via SBR
Jim Jarmusch & Jozef Van Wissem Interview By  Emilie Friedlander via The Fader
Jim Jarmusch & Jozef Van Wissem-The Mystery Of Heaven Album Review Adam KIVEL via Consequence Of Sound
TSU! Official / Bandcamp
TSU! - Broadcast #1 via OffPrint
TSU! - Yiğit A. - 13Melek

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan - Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
DinamoPromos – Makina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
---------------------------------------------------------
>>>>>Info Go-R-Sel
too much cider... by ruth flickr

>>>>>Poemé
Ars Peotica - Enis BATUR

Hiçbir şeye benzemediği söylendi şiirlerimin,
Wallace Stevens'a benzediğim, hiç kimseye
benzemediğim, olsa olsa "II. Yeni'nin devamı",
"III. Yeni'nin ta kendisi" sayılabileceğim -
"delisaçması bir söz ve işaret yumağı" denildi.
Bütün bunlar bensem, bütün bunlar bendim.
Yaktığım kağıtlar, fırladığım kürsüler
ve çekilip dinlendiğim kör mağarada
söyleştiğim gölge, örümcek, alter:
Kendimden çekilsem de, gelsem de
kendime farkedilmedi: Ateşin içine
soktuğum el, gözümü ayırmadığım saat,
insanlarla çarpıştığım seyrek günler
ses ile kelimenin birbiriyle
dikleştikleri yere kilitledi beni.

Gençtim, çok genç - şiiri düzen sanmıştım:
Çileydi gözümde, arınma ve yurttu,
terkedilmiş yüzüm için her an yanımda
yürüyen aynaydı, gecenin kaynağında
gövdemi dalgalayan simsiyah su, sanmıştım.

Yıllar başka bir yol çiziyor tortuya.
Şüphesiz şimdi de sanıyorum: Sehere
duyduğum inanç arkamdaki koyu, hem
delifişek uykudan geliyor belli ki.
Düzen değil şiir, kargaşa değil. İki uç
arası zamanı çelen uçarı bir odak belki.
Belki bazı ender seslerin eşiğinde tuzak,
kıvrılıp yatmış çıngıraklı bir soru,
öd noktasında, hançerede, yerimden
her oynayışımda kuytudan çıkagelen
kösnül bir yumak belki. Bir düzen değil
ama - bekleyiş, zemberek, inatçı, köz,
kaknus hep.

Kömürden elmasa varmak için
çıktığım yolda elmastan yola çıktığımı
unutmadım: Yangınsa sonumda yazılan,
orada yazacağım an gelmeli de. Birer
kıvılcım olsun harflerim, her kelimemi
yalım dili taşısın - öyle bir ateş ki
içinde içimde tutuşmuş bir karanlıktan
kana kanaya içsin herkes, istedim.

kaynakça: kara kutu

Comments