Deuss Ex Machina # 459 - isimsiz kıraat, ne oldu ne bitti!

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_459_--_isimsiz kıraat, ne oldu ne bitti!.

22 Temmuz 2013 Pazartesi gecesi "canlı" yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>sesli meram muhteviyatı<<<<<
xe. ASC & Sam KDC - Blue Sun (Veil)
xnx. ASC & Sam KDC - Sonder (Veil)
xox. AP Musik - Nancledra (Rephlex)
xoxx. AP Musik - Moon Pool (Rephlex)
xoxoxx. Yosi Horikawa - Summer in 1987 (First Word Records)
xoyxxx. Yosi Horikawa - Rainbow (First Word Records)
xoyxoz. Samaris - Hljoma Þú (Muted Remix) (One Little Indian)
yxoxxxz. Samaris - Stofnar Falla (Subminimal Remix) (One Little Indian)
xyxyxyxx. Asylum - Embryo (Crunch Recordings)
zyxyzxzyxv. Asylum - Germinate (Crunch Recordings)

isimsiz kıraat, ne oldu ne bitti!
(459)

bir zaman dilimini bildiren aşina olduğumuz kadar hasbelkader farkına vardıklarımızı da derleyen, yaşanılmış bunlar da diye özet geçen bir mefhumun kendisidir eski. eskiden de olmuştu bunca şey ama kimsenin gıkı çıkmamıştı. eskiden de vardı böyle deli fişeklik, söze sahip çıkma hevesleri lakin kimse bunun peşinden koşmamıştı. öyle olmuştu lakin böyle sona ermişti. şu denilmişti gel gelelim kimsenin aklının kıyısından ne yapmalı nasıl etmeli konusu hep muallakta kaldığından sonu yoktu. olmamıştı. muallaklarda amalarda ve fakatlarda yüklenilenlerin hemen tümünün hepsinin biraradalığını gösteregelen bir yapı eski. eskimedik, eskide kalmadık. tam da düşünülen ha'bire serpiştirilip, servis edilip durulan siz bilmezsiniz o zamanları diye geçiştirilmeye bir koşu çabalanılanların ya dibindeydik, ya bilincindeydik ama hep oradaydık.

menzilin içerisinde kapsamındaydık. bir zamanlar meseline takılıp durulanla şimdiki zaman dahilinde eylenenlerin hiçbir suretle birbirinden ayrıştırılmayacak vehamet topaçlamalarından mürekkep olduğunun farkındaydık. hala da öyle. evet eski denilende küçük de olabiliriz, deneyimsiz ya da başka bir sıfat ile anılabiliriz. gelgelelim bakıp görelim şimdi başımızın üzerinde sallandırılan giyotin her neyse gerek burada gerek başka bir yerde ve zamanda kimlerin elinden çıktığının tanıklığında hep aynı noktadaydık. görmeye çabalanan!. bilmek için didinen. usul usul, uluorta her şeyi üzerine bir ağın gerilmesi gibi nadasa bırakılmaya, üzerinin tam ölü toprağıyla donatılmasına, sessizleştirilmesine çabalanılanların hepsinde buralardaydık. bu topraklarda. şu menzilde.

düşündükçe erebildikçe devlet dediğimiz mekanizmanın hepimizin yerine kararlar üretip sonuçlar çıkartanın, sonuç diye yarım yamalaklık kotaranların ellerinden neler çıktığını, hangi fecaatlere götürüldüğümüzün idrakındaydık. dedik ya bizler buralardaydık. eskidi artık, bayatladı bu mavralar hep o bildiğiniz sakızı çaklatır gibi masallar, tekerlemeler denilirken bile isteye körlüğün, körleştirip vicdanın bir bedeli olduğunun onun da satın alınabileceğine kani olan devletlu aklının eylediklerinden bi'haber değildik yok o kadar değildik. bir kere daha yineleyelim isteriz. bu minvalde yıllar yılları koşa koşa kovalarken tefe konulacak olanların, dış mihrak belleneceklerin de halklar olduğu konusunu eklememiz gereklidir diye düşünüyoruz.

oradan başkasından ekmek çıkmayacağı! savı üstünden devam ettirilen kurgulamalar biteviye rutin diye nakşolunan oysa sırasıyla yaşayan her halk kitlesinde ayrı bir yarılmanın, darbın, yaranın vd. sabitlenmesi yolunun müsebbibi olarak değerlendirilebilecek tavırların denkliği ikinci meşrutiyet'in ilan olunduğu 1908'lere kadar bizi geriye, eskiye götürür. dönemsel yapının herhangi bir olumsuzlamayı bile asla kaale almamasının, düzeltmek bir yana üstelik, her halükarda dayatımlardan mürekkep bir hayat tecrübesinin ikiletmeksizin yola koyulduğu günler. eskide kalmış görünse de bizahati şimdiyle benzeşen. handiyse bir örneği daha bilmiyoruz kaçıncı vesikası!.

1894-6 yılları arasında adana ve yöresinde ermeni halkına eylenen kıyım operasyonlarının, gerçek bir kırım teşebbüsünün daha sonrasında, koca bir halk için felaket sözcüğünün tam karşılığına denk gelecek olanının temellendirildiği -devletçe bir kere yaptık gene yapacağız tehditinin bir kenara atılmayacak önizlemesinin vuku bulduğu günler. babıali'de 'sansür mekanizmasının temellendirilmesini dahası pek çok vakıanın daha en başından duyumsanmayacak şeyler, üzerine düşünülmeyecek münferit olaylar olarak değerini bulmasının günlerinden bahsediyoruz. ne kadar şimdiye benzeş, birebir. o günlerden bütün böyle birbirini takip eden engellemeler, tedbir görünümlü halkları birbirinden ayıklamalar, durmaksızın tedipler edep bildirmeler haddi göstermeler, önce ermenilerin, sonra suryanilerin önemli bir kolu olarak nasturilerin, arta kalanlarının, pontus'luların rum veya hristiyan inancına tabî olan herkesin önünde kocaman bir baskılamanın sergilendiği günler. yıkım ve felaket. yokediş.

oysa bir kaç yıl önce tam da meşrutiyet güncesinde yankılanandı.. o kıyılanların seslenişleri "hürriyet müsavat uhuvvet" ve bir eklemeyle kimi zaman karşılaştığımız adaletti tek temenni. o günlerden ne yaralar çıkmıştı bundan bu kısıtlı sahanlıkta bahsedecek mecalimiz de yerimiz de yoktur elbette. ancak bir kelam ekleyeceksek o da  o günlerde ne edilmişse onun arkasının da çorap söküğü gibi tekrarlarında yinelenen her vakıada milleti sadıklardan, milletin bölücülerine, hainlerine, sırtından bıçaklayanlarına, ekmeğini bölüşüp ihanet eyleyenlerine ulaşan bir secere ortaya çıkartılmaya çalışıldı. böylesi ifşaa olundu. her an, her koşul altında.

nerede kalmıştık? evet, ermeniler'den başlayarak hristiyan nüfusun üzerine gerçekleştirilen baskılamanın bir başka veçhesi yahudiler için de anlamını hala muhafaza eden kuzey marmara'da yapılanlarda varlık vergisinde , aşkalelere kadar uzanır ve devamlılığı sağlanır. orada biter mi bitmez. 1930'larda ağrı, 1937'de dersim'de gerçekleştirilen ayaklanmalar bastırılıyor seslendirmesiyle v milletimizin gözünü korkutacak bir şey yok minvalinde yürütülen halbuki, bilakis bir kıyamın başka bir perdesine ev sahipliğini, katledileceklerin bu sefer kürtler, kızılbaşlar olduğunun ortalandığı bir mefhumda devam eder. sürdürülür. dedik ya tektipleştir, tekilliğin en has beyaz mermerlerine sığıştır tıkıştır her ne olursa olsun unut ve unuttur.

devletuali'nin yaşamımıza bakışının kısa ve net bir özeti. ya benim, benim dediğim gibi yaşayacaksınız ya da benim istediğimi kabul edene kadar sürecek zulümler başınızdan eksik olmayacaktır? ne kalmıştı, neyi hatırlattık ki daha!. eskinin sadece bu birbirine paralel güncesinde eylenenler daha sonraları antikomünizm perspektifinin de bu satıhda basbayağı süresi belirsiz bir biçimde gerçekliği haline dönüştürüldü. her yerde ve her şeyde bir düşman yaratmak bizim devletimize haiz olduğu, en başından bu yana sahip olduğu bir yeteneğin! başka bir tecrübesi. evresi. 80'ler ve 90'lar ise birbirinden kopuk anlatımlar ile hiçbir şey olamış gibi terrennüm eylenen skeç dizilerde anlatıldığı gibi değil, burada yaşamak konusunda ısrarcıl olanları, sözleri ve hakları için mücadele etmeyi bir an olsun unutmayacak olanlara reva görülenlerin başka perdelerine sahne olmaktaydı.

gerçi o skeçimsi görüntü akışlarını, o dizileri takip etmedikleri o kadar da apolitik olmadıklarını kimi şey veya olaylardan veya vakıalardan habersiz olmadıklarını gösteren bir 90 sonrası gençliğimiz halen varmış. gezi direnişi boyunca bu tekabül ettirilen sürekli düşman yaratımına, ötekileştirilenlerle yan yana durmak konusunda tereddüt dahi etmeyenlerin kelamlarıyla karşılaştık. yine yeniden bir şeylerin bu ülkenin geçmişinde dününde söylenenlerin bugün bir o kadar farklı ve değişken sıradan bir türk'ün  talebi kadar olağan ne varsa onun herkes için geçerliliğinin, ivedilikliğinin öneminin farkındalılığıyla buluştuk. bir yerde gezi parkı güncesinde. hiçbir şey eskide kalmamıştı halen güncelleniyordu işte.

olağanüstü halin olağanımız haline dönüştürülmesinden, dün askerin bugün sivilin eylediklerinin, vesayetin tam karşılığı olmasından, birbiri ardına gerçeklikle buluşturulanların tahakküm mekanizmalarının binasından rıza üretiminde hangi seviyelerin yeniden yoklandığını alenen faş eden bir bütünlük olduğu bu minvalde görünendir. özetin özetidir. dün yapılanlar, evvelsinde eylenenler her yere akıl fikir bilabedel sunulurken kendi halkının bireylerine karşı olan kayıtsızlıklar, şunun maşası, bu lobinin üyesi, öylesi böylesi diye uzayıp giden bir yaftalama, fişleme çabasının devamlılığında bildik faşizmin halka sunumudur. kısa ve kesintisiz. aracısız bir biçimde dünün hainleri, bugünün mihrakları yarının allah bilir kimleri olarak tektipleştirilen, sınırlandırılanın ötesini kurcalayan, yoklayanlar için sınavların yoğunluğunu bir kere daha hatra düşürmektedir.

ajansa düşer beyoğlu'nda trans birey-yurttaş gaye katledilir! eski'de kalmıştı değil mi devletin tahakkümü, şiddeti ve hedef göstermelerinin başımıza getirdikleri. epey uzaklarda. bir kaç tıklama ötemizde yeniden zuhur eylemekte, vicdansızlığın insanlığın katledilmesinde adımlanan kaçıncı dönemeç ile hemhal oluyoruz. görüyoruz. artık takdirinize. emniyet genel müdürlüğü'nün akıllara zarar projelerinden bir diğeri olarak sırdaş polis projesi ispiyonculuk, gammazcılığı, kapı komşusunu ihbar etmek isteyenlere ister sözlü ister yazılı kolaylık abuklaması da eskilerden değil bizahati şimdilerde cereyan etmekte. yaşadığımız yerde dayatımların sonsuzluğu konusunu ise bunca amanvermezliğini ise affınıza sığınarak ne orwell tahayyül edebilirdi, ne zamyatin, ne de huxley [işte bu kesin bilgi.]

sözün denk getirilebildiği, birbirine lehimlendiği, aralıksız yinlenediği bir mevhum olarak tahakkümün şeklinin şemalinin hemen her gün koca gedikler ve ayrıştırma çabalarından mülhem olduğunun bilindikliğidir. ayna vazifesi gösteren yaşadığımız güncellik dahilinde boyuna, neredeyse ara verilmeden sorunların değil de başka şeylerin tartışılmasına müsammaha gösterilen, budur işte ileri demokrasi denilegeleni kanıtlamak, haklı çıkartmak adına her anın, her vakıanın kollandığı sorunlarınsa her dem ötelendiği, bizzat buna gayret gösterildiğini okuyabilmenin mümkün kılındığı bir deneyim sahasıdır. günler akıp giderken, zamanın heder edilme gayretkeşliğine mesken olunmasıdır.

dünde işittiğimiz bugün başkaca bir şeye dönüştürülürken bunun insani ve vicdani ve ahlaki ve etik olmaktan öte çıkarımlar, illa ve billa ki kazanımlar onun da rant rant rant etrafından düzenlendiğini okuyabilmek mümkündür bu deney sahasında. vurup, kırıp ve paramparça etmenin ya biat edeceksiniz ya da biat edeceksinizden gayrı şık bırakılmayan hemen her şeyin hemzemini tarumar etmek üstüne kurulduğunun afişe olunduğu bir deney sahasıdır burası. sözün evrilip çevrilip, tutturulan türkünün darbeci bunlar alt metniyle beraber kırkbir kere söylendiği bir mevhum tüm batıllığı boşa çıkartmak için önce hesap vermesinin, bunca ezanın, kıyılan canın hesabının hedef gösterdiği insanların ve kurumların karşısında sadede ne zaman gelinecektir? sorgulamalıyız.

soluk alınmaksızın doğa tahribatında, gasplarında sorumluluk ve göz yummaların hemen alelacele derdest edilmeye çalışıldığı bir yerde bir dolgu olarka hep aynı teranelerin sahip çıkılmasındaki eğreltiliktir hepimize rastgelen bu deney sahasında. düşünceler evrilirken, kalıt devletin hangi parametreleri varsa bunlara kol kanat gerenlerin ben ben ben diyen akılla-fikirle ortaklığını açık edendir, saymaktan usandığımız adetten bir başka kez sergilendiği, ispat edildiği bir menzildir işte bu ülke, şimdilerin ne kadar rafta tozlandığı sanılan eskisinin yeniden güne dahil edildiği deney sahası. tanımların, bakış açılarının, hemen tüm farklılıkların, fikir hürriyetinin kırmızı çizgilerle olan mesafesine, değmesine göre mütemadiyen yeniden düzenlenmesi dert mevhumunun nasıl bile isteye dönüştürüldüğünü özetlemektedir.

hemen tüm kavramların içeriklerinin boşa çıkartıldığı, boşaltıldığı, bizzat buna uygun çalışmaların yandaş kalemlerin ellerinden çıkanlarca şekillendirildiği bir sath bu deney sahası. muktedir argümanlarının zerre değişmezliğine binaen böylesi kesin ve netken halkın meramının önemsenmemesidir nakşolunan, hemen hiç aralıksız gösterimde kalan. bugünün dünden farklı olan paylaşımların, haberlerin ve olan bitenlerin yalın gerçekliğinin, farkındalılığını arttırmak için olan çabalardır yalpalamaksızın değinilmesi gerekli olan. ikiletmeksizin söze katılması gereken. ama nerede? sözcüklerin karşısına toplumsal teammüller, milletin iradesi bunu gerektirir diye yapılan hak gasplarının tümüne dair bir çaba ve ifşaa ortaklığıdır, gezi direnişinden sonra meydana çıkan.

ve evet yaşıyoruz yetebildiğimiz kadarıyla bir istanbul'un bir adana'nın, bir eskişehir'in bir amed'in, bir ceylanpınar'ın sözcükleri, bir rojava'nın gerçekliği oluveriyoruz. birlikte bir arada. kah mısır'da adeviyye'nin kenarındayız tıpkı tahrir'de darbe heveskarlığı taşımayanların da olduğunu, direndiğini unutmadan!, kah brezilya'dayız kah kapı komşularımız bulgaristan, yunanistan ve ermenistan'ın sokaklarındayız. isyanlarının dipnotlarındayız. kah kamusal alanlardan bir başkasının ranta peşkeş çekilmesine, bir avm daha dikilmesine ret için kah eski bir kültür olan bostancılığın köküne kibrit suyu dökülmek istenen son numunelik yedikule ve kuzguncuk'un.

kah neoliberal angajmanlarla, her şeyin koca bir konjonktürel gereklilik olarak resmedildiği kurgu masalların öcülerine insan elli kıyımlarına dur demek, kah bozuk plak kabilinden hemen her söylemde "rıza imalatçılığı"nı yutmadığımızı ikrar edebilmek için. kah buradayız dört duvarın arasında kah sokaklardayız her yerde. herkesle müştereği arayanlarlayız. kah çapulcuyuz kah öfkeliler. kah hakkı gaspedilen emekçiyiz kah oturduğu kıt kanaat kirasını ödemek için debelendiği kondusunun direnişçisi. işimizde gücümüzdeyiz ama birisi dedikten sonra herkesin kendisini tekrar ettiği, onayladığı papağanlardan değiliz, kemirgen, vatan haini vs. hiç değil.

bildiğimiz, uyanılan bir sonraki günde neleri nasıl ve hangi koşullarda tecrübe edeceğimiz nasıl ve hangi direktifler doğrultusunda başımıza devletin ne işler açtığının farkındalılığıdır. budur. işin haberdar olmak ve anlamak kısmından katetmeye çalıştığımız mesafe buralardan birisidir, teyit edicisidir. görüyoruz. tıpkı roboski'de, reyhanlı'da, ceylanpınar'da, lice'de eylenenlerden bildiğimiz gibi unutmuyoruz. tıpkı uğur'un, ceylan'ın katledilişlerini duyumsatmadıkları gibi, umursamayanları bildiğimiz, bellediğimiz gibi ali ismail'i, mehmet'i, ethem'i öldürenleri korumaya alanları bir an olsun hatrımızdan çıkartmıyoruz. utku kalı gibi nice tutsak eylenenlerin dava dosyalarında ne kepazeliklerin sergilenebildiği, hangi ayak oyunlarından medet umulduğunun farkındayız şimdi daha kestirmeden anlamını biliyoruz.

görece özgürlükte tutsak edilenler olarak, durmaksızın öğrenmekteyiz seslerini handiyse hiç duyamadığımız barış çabasının hangi evrelerinde nelerin gözlerden kaçırıldığının idrakındayız. kaybedecek bir canımız daha yokken savaş iklimini sürdürme gayretkeşliğinin utancını, o kötülüğü asla bir daha asla paylaşmayacağımızı yinelemeye gayret ediyoruz. işte, yolda ve her yerde. tekçil bakışımın neleri kapsamına aldığını kimleri, hangimizi hedeflediğini ve niyesini biliyoruz, tanık yazılıyoruz yine birlikte. hes inşaatlarının amanvermezliğinden, pıtırak gibi çoğalmasından, yıkmak eylemini her şeyi ve her yeri betona kestirmek, beton ormanlarla donatmak olarak ele alan algının inönü stadı'ndan haliç tersanesi'ne, 3. köprü'den sayılabilecek bir dolu farklı projenin satır aralarında okuyoruz.

kitlelerin içerisinde izole edildiğimiz günlerden sonra birbirimizin derdini anlama gayretinde basmakları usul usul çıkıyoruz. kelam yetersiz kalınan her anda imdada yetişendir. daraltım, tahakküm, baskılamaların karşısında biat etmeyeceğim diyebilmenin yol göstericisidir. bugün ortak olanı, asgarinin yekününü, hemen hiç kimsenin karşı çıkmayacağı müştereği arama gayretinin belki bir ihtimal yeni uyanışın sofrasındayız. buradayız. kemirgenliğe kadar terfii ettirilsek de kazın ayağının öyle olmadığını, işin doğrusunun özgürlük mefhumu olduğunun ilamına ortak çabalarla varacağımızın bilincindeyiz, derdindeyiz. beş kişinin kıyamı, üç kişinin dolaylı yollardan katledilmesi, bir kişinin hayatının elinden alınması, onlarca kişinin mahpusluk binlerce kişinin yaralanıp, canlarının yakılmasının mesele edilmeyecek bir şey olarak değerlendirilmesinin abukluğuna karşı hükümetin hesap vermesinin aciliyetini unutturmayacağız.

bunca yaşatılanla bunca günden sonra korkuyu diri tutmaktan ötesini düşünmeyen muktedir hallerinin açmazının kendi halkına karşı sağırlaşması olduğunu yineleyeceğiz. bunca ezanın kestirilip atılmasına, davaların muallakta konulmasına ya da kapatılmasına müsammaha göstermeyeceğimiz bilinesidir. neyin önemli neyin teferruat olduğu bariz bir biçimde demeçlerde görünürken seslendirilirken sokağı, halkın sözünü işitmek ne ara söz konusu olacaktır. mahallenin, meskenlerin, ağacın, parkın, toprağın ve yerküreye dair her şeyin ve hayatın kendisinin boyuna tecriti, tahrifi söz konusuyken halkın sözü ne yandadır!.

nitelikli olan sözün büyük harflerle, koca koca puntolarla dokuz sütuna manşet bir avaz, iki telaş bildirilmesinden anlaşılmaz. gündem budur denilse de anlamlandırılmaz. hemen hiç böylesinden bir yol bulunmaz buldurulmadı da bu yasalarında medeni olduğu vurgulanan ülkenin sathında. böyle medeni medeni ilerletilirken, seviye atlanırken aşama aşam cenk edilirken sözümona halk için kaybeden koltuk sahipleri değil demokrasi oldu. hep halklar oldu. yaşamaktansa biat et, rıza göster, kabul et ya da başına daha neler gelecekler var bir bilsenler eklendi boyuna habire. dokunursan yanarsın buyuruldu. bizler yaşamı isteyenler olarak, kargaları bile güldüren bu dayatmacılığa karşı hayatlarımızı istiyoruz. kendimize ait olanı istiyoruz!. işitir misiniz? [29.07.2013 00:43]

>>>>>Bildirgeç
Kemiklerin Öyküsü - Akın OLGUN - Birgün

Kaybedilen insanların yüzyılımıza ait çığlıkları… Çocuklarının, yakınlarının kemiklerini arıyorlar. Kuyuları kazıyorlar, boş arazileri, kışla bahçelerini, parkları, inşaat temellerini, asit kazanlarını, maden ocaklarını… Ülkenin işkence ve zulüm tarihinin kalıntıları kazılan her yerden fışkırıyor. Acaba benim çocuğumun kemikleri mi? Diye sıraya giriyor aileler. Bir kemik parçası ve ruhu huzura kavuşturacak bir mezar taşı isteği.

Yan yana dizilmiş insan cesetlerini “terör leşleri” diyerek gözümüze sokanların karartmaları arasında “ohhhh” çekerek iç yağlarımızı erittiğimiz günlerde, Kürt evlerinden koparılan insanların öyküsü bu kemikler. İçlerinde on üç yaşında yaşında çocuk da var, seksen yaşında dede de.

İyilik ve şefkat dolu bir bayram mesajı(!) Kocaman gülen bir fotoğraf iliştirilmiş yanına. Denize nazır bir tatil beldesinin belediye başkanı (DP) Mehmet Tire sesleniyor Gümüşlülük halkına: “Bu ayda kimsesizleri, yetimleri ziyaret etmek, hal hatırlarını sormak ve zor durumda olan, ekonomik sıkıntı yaşayan nice insanlara da imkânlarımız doğrultusunda maddi, manevi olarak yardım etmek gerekir.”

Birer Merhametçik şimdi .

Ya dün ?

Mardin Dargeçit jandarma komutanı olarak görev yaptığı dönemde gözaltına alınıp bir daha haber alınamayan 7 Kürt köylüsünün akıbetinden sorumlu. Onların kemikleri 2012 yılında bir kuyuda bulundu. 14 yaşında bir çocuk olan ve bir daha kendisinden haber alınmayan Seyhan Doğan’ın anne ve babası çocuklarının akıbetini arayan Cumartesi annelerinin arasında(ydı) çünkü 2010 yılında peş peşe aramızdan ayrıldılar ve çocuklarının 2012 yılında yapılan kazıda kemiklerinin çıktığını öğrenemediler.

Diğer fail, tabur komutanı Hurşit İlmen ise CHP Sivas Çepni beldesi Belediye Başkanı olarak “saygın” hayatına devam ediyor. Bayram mesajları, kan bağışları gibi organizasyonlarla kamu hizmeti yapıp gülen pozlar veriyorlar. Katliam saadetleri ile barışık yaşıyorlar. Kuyudan fışkıran kemiklerin arasında bir de emirlerinde olan asker var. Katliama tanıklık etmiş ve vicdanının kurbanı olmuş bir asker. Kışla kazanında yakılıp aynı kuyuda son bulan bir başka hayat.

İşkencecilerin, katillerin ülkemizin seçkin cemiyetleri arasında yer alışları, suç ortaklığının bir örümcek ağı ile birbirine nasıl bağlı olduğunu gösteriyor. Bu bağlılık onları belediye başkanı, bakan, milletvekili, iş adamı, hastane sahibi yapıyor ve liste uzayıp gidiyor.

Diyarbakır Cezaevi’nin ünlü işkenceci doktoru Orhan Özcanlı’nın Sevgi Hastaneleri gibi… Mengele’nin müthiş isim buluşu olan “sevgi” ile açtığı hastaneler zinciri. Bildiğiniz gibi kendisi veremli hastaların balgamını toplayıp cezaevinin yemeğine katarak tüm mahkûmlara veremi aşılayan, ekmek üstüne sürülen krem deterjanı yedirten bir mahlûkattır.

Dünün işkencecileri, bugün cemiyetin seçkin ilişkileri arasında kuluçkalanmaya devam ediyorlar. Birçok emekli işkencecinin özel sektör’ün güvenlik kadrosunda kendine yer bulup sığıntılanması gibi.

Bir ülkede asker polis ne kadar çok alkışlatılıyor, ne kadar çok övülüyor pofpoflanıyorsa bilin ki orda mutlaka kirli ilişkiler vardır. Suç büyüdükçe ve ortaklıklar çoğaldıkça alkışlar da büyür, itiraz edeni bastırır, sesini duyulmaz hale getirir.

Suç ortaklığı “yedirtmem” diyerek asabiyet çeker topluma.

İşte Roboski; Ortada duran parçalanmış cesetlerin sorumluluğu resmi bir kayıp olarak hasıraltı ediliyor.

Gezi direnişinde katledilen beş vatandaşın faillerinin, siyasi iktidarın korunaklı kucağında başı okşanıyor.

Sokak ortasında linç edilen genci hastanede savsaklayıp ölüme gönderen doktor, dünün Mengele geleneğinin belleğinden fırlamış gibi davranıyor. (Kim bilir belki bir on yıl sonra özel bir hastanesi olur)

Roboski’nin katillerini belki bir on yıl sonra “ressam dedeler” olarak cemiyetimizin seçkinleri arasında açılış yaparken buluruz.

Kenan Evren’i 90 kuşağına “ressam dede” olarak pazarlayan şanlı medyamızın desteği ile neler başarılmaz ki? Tontiş yanakları sıkmak için sabırsızlandığımız zalimleri, geleceğe bir armağanmış gibi PR lamak yazılı olmayan bir devlet ritüelidir vesselam.

Ama, kemiklerin öyküsü nereye giderlerse gitsinler kulaklarına ulaşacak.

Ceylan Önkol’un yüzü hep karşılarına çıkacak.

Roboski’de parçalanmış bedenlerinin görüntüleriyle mutlaka yüzleşilecek.

Tutuklu çocukların üzerine abanıp, tecavüz penisini devletin mahremiyeti olarak kayda geçenleri asla rahat bırakmayacak o AN-lar…

Biz de peşini bırakmayacağız. Hesabı sorulmayan her zulüm bize daha büyük olarak dönüyor çünkü.

Bu yüzden; Eğer bir barış olacaksa pragmatizme ve paradigmalara kurban edilmeyecek ve devletin mahremiyetine bırakılmayacak bir barış olmalı. Bunun tek yolu hepimizin taşın altına elini koymasından geçiyor.

Körü körüne değil, akılcı yöntemlerle elbette…

* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bireyi neredeyse dakika sekmeksizin nefessiz bırakışı karşısında hala "akil" olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural ve kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınabilmesi. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle, koşar adım kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor günahıyla sevabıyla. Sözün kerameti ifşaattadır. Unutmayalım diye hatırlatanların yazdıklarındadır. Akın Olgun'un kaleme aldığı Kemiklerin Öyküsü'nü de bu minvalde değerlendirmek elzemdir. Sözün yetersiz kaldığı, sınırların belirgin bir daraltıma tabi tutulduğu bu yerde, hep hatrımızda olanları özetlenmekte Kemiklerin Öyküsü'nde. Akın OLGUN'un ve Birgün Gazetesi'nin anlayışlarına binaen metni sayfamıza iliştiriyoruz...

..Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam...İyi Haftalar...

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Belgesel: Ağlama Anne, Güzel Yerdeyim - Ümit KIVANÇ
23buçuk - Aris NALCI - Serdar KORUCU - Youtube
Gördüm - Bir Gezi Parkı Direnişi Belgesel Filmi - Documentary Film - R H - Vimeo
Dönüşüm - Gentrification Belgeseli - Yönetmen Hakan TOSUN - Youtube
Hemzemin Forum Postası
Gezi Postası
Gezi Sekmeleri
Park Hareketi
A Digital Collection Of Gezi Park Articles via Readlists.com
Gezi Park Eylemlerinin Görsel Arşivi
Kemiklerin Anlamı - Akın OLGUN - Birgün
II. Meşrutiyet ve Diyet - Ohannes KILIÇDAĞI - Agos
T.C.’nin Anlamı… - Gün ZİLELİ - GZ' Blog
Gezi Ayaklanmasından Parklar Demokrasisine - Deniz ÖZGÜR - Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği
Hukuken Gezi'ye Bir Çivi Bile Çakılamaz, Bunu Haklı Gösterecek Gerekçe Yok - Av. Can ATALAY - Gezi Radyo
Haliç Yat Limanı ve Kompleksi Projesi İhalesi Hakkında - Basın Açıklaması - TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi
Yedikule Bostanları Tahrip Edildi! - İmece: Toplumun Şehircilik Hareketi
Twitter'da Büyük Operasyon - Gerçek Gündem
Diary: The Turkish Left - Ghaith ABDUL-AHAD via London Review Of Books
Ulusalcılaşan AKP - Umut ÖZKIRIMLI - T24
Gezi Direnişi Şehitlerinin Ailelerinin TBMM'de Yapmış Oldukları Basın Toplantısı (26. 07.2013) - Hayat TV
Families Of Killed Gezi Protesters Hold Meeting at Turkish Parliament - Hürriyet Daily News
Ali İsmail'in Ölümünde Polis Şüphesi - Evrensel
Emniyet'ten İlginç Yöntem - Milliyet.com.tr
Yaman Çelişkiler Yasaklansın - Kemal BOZKURT - Radikal Blog
Seyhan Doğan'ın Kemikleri ve Ateşi Harlayanlar - Nuray ÇEVİRMEN - Kadın Hareketi
Helal Komedyen, Helal Diktatörlük, Helal Demokrasi; Gel De Aziz Nesin'i Anma! - Vedat ÖZDAN - T24
Yaşar Adanalı: “Beyoğlu’nda Eylem Esnafın Dostu” - Gülsin HARMAN - Yeşil Gazete
Çocuğa ‘Erdoğan’a Hakaret’ten Gözaltı - Latif SANSÜR - DHA - Milliyet.com.tr
Gezi Eylemcileri Müebbetlik! - Internet Haber
#UtkuKali'yaÖzgürlük
Er Sevag’ın Ölümüne Neden Olan Ağaoğlu Gazeteciye Dava Açtı - Sol Haber
Yargı "Adalet" İçin Örgütleniyor - Kemal GÖKTAŞ - KG' Blog
Antakya’da 17 Direnişçiden 13′ü Tutuklandı - Sendika.org
Ceylanpınar’a Yine Havan Topu Düştü: 1 Kişi Hayatını Kaybetti - Dağ Medya
‘Karakol Yapımını Sürdüren Türk Devleti Savaş Hazırlığında’ - Hezil ROJDA - ANF
Öcalan: Hükümet Hızlı Hareket Etsin - Yeni Özgür Politika
Barış Süreci, Savaş Süreci - Ali Duran TOPUZ - Radikal.com.tr
Efrîniyan Sînor Ji Holê Rakir - Hawar News
Faili Meçhul Cinayetler ve Süryaniler - David VERGİLİ - Suryaniler.com
Çelikkan: Hakikat Komisyonları Resmi Olarak Kurulmalı - Arzu DEMİR - ANF
Yaz Ortasında Karanlık - Nuray MERT - Birgün
İşyerlerinden Parklara: Direne Direne Kazanacağız! - Tatavla Dayanışması
Direniyor Kazova! - Evrim Hikmet ÖĞÜT - Bianet
mektup yazıyoruz…- gagarin* - gagarin's view
Courts Serve As Public's Lone And Troubled Check Against Mega Projects - Noah BLASER - Sunday's Zaman
Çok Affedersiniz Yanlış Hesap - Uygar GÜLTEKİN - Agos
Trans Danışma Merkezi Derneği (T-Der) Kuruluş Bildirgesi  - Trans Danışma Merkezi Derneği
AOÇ’deki Başbakanlık İnşaatında İşçiler İş Bıraktı - Sendika.org
Turkish PM Erdogan Threatens To Sue Times Over Open Letter - BBC News
'Türkiye Medyasındaki Esef Verici Durum' - Daron ACEMOĞLU & James ROBINSON - T24
Can Dündar'a Süresiz İzin Mi? - Muhalefet
İşte Yavuz Baydar'ı Sabah'tan Kovduran Yazı! - Gazeteciler.com
Gezi ve Gazetecilik - Mehveş EVİN - Milliyet.com.tr / Sendika.org
Basın Özgürlüğü Eleştirileri Neden İtibarsız - Markar ESAYAN - ME' Blog
Ahmet, Mehmet, Ali, Kürşat, Yavuz ve Diğerleri… - Ragıp DURAN - Bir + Bir
Günümüz Anti-demokrat Kemalist Evlerini Bu Kadar Farklı ve Bu Kadar Baştan Çıkarıcı Yapan Nedir? - Hakan AKÇURA - Open Flux
Taksim-Gezi Direnişi’ni Okuyoruz - Semih GÜMÜŞ - Notosoloji
Michael Löwy, Gezi Direnişi’ni Yorumladı: Sürekli Birikime Karşı Yanıt, Sürekli Devrimdir! - Özay GÖZTEPE - Kansu YILDIRIM - Sendika.org
Bir 'Malum Şahıs' Kahramanı Olarak Doğan Akhanlı - Sennur BAYBUĞA - Demokrat Haber
Ters Köşe: Siz Bizimle Dalga Mı Geçiyorsunuz? - Enver GÜLŞEN - EG' Blog
İyi Günde De Kötü Günde De Halk Düşmanları - Aslı AYDIN - Birgün
'Cevap Ver AKSA' - Ekolojistler
Akyaka'daki Özelleştirmenin Hukuki Durumu  - Av. Zeynep YILMAZER - Akyaka'nın Sesi
Moloz Zihniyeti Marmara’yı Katlediyor! - Muhalefet
Econ 101 Is Killing America - Robert ATKINSON & Michael LIND - Salon.com
Son Diyelim, Başka Çıkmasın - Sevan NİŞANYAN - En Son Yazıları
Başörtüsü Meselesi Neden Çözülmüyor? - Reha RUHAVİOĞLU - Gazete İpekyol
Primo Levi: İnançsızlık Üzerine via Newalaqasaba
Akit’in 'Kızlı-Erkekli Kamp' Korkusu - Evrensel
‘Gidenler’in Ardından Ayasofya Kiliseleri - Tuğçe KAYAAL - Nor Zartonk
Sahibinden Satılık Kilise - Hayko BAĞDAT - Taraf
An Armenian Named Talaat - Khatchig MOURADIAN - Armenian Weekly
Milli Coğrafya: Gürün - Polisantrik - Dehr-i Blog
Bulgarian MPs Trapped Inside Parliament By Protesters - The Guardian
Bulgar Polisi Parlamento Binasındaki Engelleri Kaldırdı - Rusya'nın Sesi
France's Headscarf War: 'It's An Attack On Freedom' - Angelique CHRISAFIS - The Guardian
Rojava'ya Saldıran El Nusra Üyeleri İstanbul - Hatay Üzerinden Geçiriliyor - Tillek Axdat Youtube
Ok’tan ‘Rojava’ Eleştirisi: Yeterince Destek Verilmiyor - ANF
Suriyeli Mültecilerin Sayısı '2 Milyona Çıktı' - BBC Türkçe
Egypt: “Do Not Let The Army Fool You” – Independent Union Leader Speaks Out - Mena Solidarity Network
Mısır’daki Darbe Üzerine Düşünceler - Selim SEZER - Nor Zartonk
"eski" de yenilenmek - eskiyorum - senselogic
21. yüzyıl neoliberal otoriter muhafazakarlığı, isyanları, yeni devrimci teorileri anlamak için kaynakça önerisi via @pervertcritique
Fantasies - Noam Chomsky - ZCommunications
Tek Adam Patolojisi - Gündüz VASSAF - Radikal.com.tr
'Gezi' Çifti Anlattı: 'Nazım'ın Şiiri Gibiyiz' - Neslihan KOÇASLAN - soL
Reflections On Resistance, Reform, and Revolution - Ross WOLFE - The Charnel-House
Direnme Notası - Bülent USTA - Birgün

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan - Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
DinamoPromo InquiriesMakina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
---------------------------------------------------------
>>>>>Info Go-R-Sel [ Mahalleme, Meydanıma, Ağacıma, Suyuma, Toprağıma, Evime, Tohumuma, Ormanıma, Köyüme, Kentime, Parkıma DOKUNMA ]
resim için kaynakça: sinek sekiz yayınevi

>>>>>Poemé
Giden Can - Federico Garcia LORCA

Ne boğa tanır seni ne incir ağacı,
Ne evindeki atlar ne karıncalar
Ne çocuk tanır seni ne de ikindi
Ölüsün çünkü, dirileceğin de yok

Taşın sırtı da seni tanımaz artık,
İçinde düşündüğün kara atlas da.
Dilsiz anıların da tanımaz seni,
Ölüsün çünkü, dirileceğin de yok.

Deniz kabuklarıyla geldiğinde güz,
Sis üzümleriyle, dağ öbekleriyle,
Gözlerine hiç kimse bakmak istemez,
Ölüsün çünkü, dirileceğin de yok.

Ölüsün çünkü, dirileceğin de yok.
Yeryüzünün bütün ölüleri gibi,
Unutulmuş bütün ölüler gibi
Sönmüş bir köpekler yığını içinde.

Yok tanıyan seni.Yok.Seni söylüyorum bense.
Yüzünü inceliğini söylüyorum sonraya.
Anlayışının o yüce, yetkin üstünlüğünü
İştahını ölüme, ağzındaki tada onun.
Senin o yiğitçe sevincini saran kederi

Doğmasına çok zaman ister, gün olur doğarsa,
Öyle zengin serüvenli, parlak Endülüslü'nün.
İnleyen sözlerle söylüyorum inceliğini
Anarak acı bir yeli zeytin ağaçlarında

çeviri: Said MADEN
kaynakça: antoloji.com

Comments