Deuss Ex Machina # 470 - il libro nero dei nostri tempi

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_470_--_il libro nero dei nostri tempi

14 Ekim 2013 Pazartesi gecesi "canlı" yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>sesli meram muhteviyatı<<<<<
1. Offthesky - Through The Lines (SEM Label)
2. Offthesky - Down The Fist (A Remix By Juxta Phona) (SEM Label)
3. Former Selves - Breathe Away (Exo Tapes)
4. Former Selves - Universals (Exo Tapes)
5. Nils Frahm - Snippet (Erased Tapes Records)
6. Nils Frahm - For (Erased Tapes Records)
7. Múm - Time To Scream And Shout (Morr Music)
8. Múm - Underwater Snow (Morr Music)
9. John Foxx and Jori Hulkkonen - Evangeline (Sugarcane Recordings)
10. John Foxx and Jori Hulkkonen - Strictly (Sugarcane Recordings)
11. Mount Kimbie - Home Recording (Warp Records)
12. Mount Kimbie - So Many Times, So Many Ways (Warp Records)

il libro nero dei nostri tempi
(470)
Tahayyül Gerçeğin Tözüdür

"Geleneklerimiz yalan söylememişti, çünkü onlar insaniydi ve bu dünya hakkındaki cehaletlerine rağmen insanı biliyorlardı; bizler, bu dünyayı iyi bilen bizler, hatta giderek daha fazla kötüye kullanacak kadar iyi bilen bizler ise insanı bilmemeye başlıyoruz -imkânımız olmadığından değil, bizi kendimize dair kör eden bir hüner gösterisi nedeniyle. İnsan aşılmış olduğundan, acınacak bir halde ve sefil olmamasına imkan yoktur; ve biz bunu kabul etmek istemiyoruz, bu sefalet bizi rahatsız ediyor, niyetimizi aşıyor, onu kendimizden uzak tutuyoruz, ondan kaçıyoruz, geri püskürtüyoruz, çünkü bizim eserimizin iflasının habercisi bu. Bizim putumuz aşmak; artık tutarlılığı ona feda ediyoruz, ona olan sevgimizden dolayı sentez fikrinden vazgeçiyoruz, değerlerimizi ve yaşama nedenlerimizi birbiri ardına yakacağız, ama put doymak bilmez, sonunda bir insan kıyımına kalkışıp kendimizi sunmak zorunda kalacağız. Umutsuz gençliğimizin yapmayı öğrendiği şeyi yarın milyonlarcamız yapacağız; en büyük, eylem somutlaştırma olacak, burada delilik ile bilgelik, yüce bir aşma içerisinde, kendi sentezlerini gerçekleştirecekler, böylelikle tek yaşayan ölüm olacak ve düzen simgelerini tek başına kaos üzerine geçirecek." Albert CARACO - Kaos'un Kutsal Kitabı / Işık ERGÜDEN - Versus Yayınları

Karanlık kendini saklı tutmaktan, bir adım gerimizden takip etmekten, ardımızı kolaçan etmekten çok yanımızda, burnumuzun dibinde varlığını sürdürmeye her şeyi ve her yeri kapsamaya mütemadiyen bir inatla birlikte sürdüre gelmektedir. Yaşadığımız güncellik mevzusunu etmeye çalıştığımız karanlık suretlerin birer hakikate evirilmesinin tamamlayıcılarındandır. Her adım başka bir biçimde koyuyu, korkulanı ve kenarda bırakıldığı, aşıldığı sanılanı yine yeniden güne dâhil etmektedir. Karanlık öylesine baskındır ki, ne havanın görece güzelliği mühimdir ol bahiste, ne iki adımda bir hepimizi bulan memleket iyiye gidiyor tahlilleri bir çıkışı, avuntuyu sağlayacaktır. Kani gelecektir. Körlüğe biatin, itaate zorunluluğun, sorgusuz kabullenişin sınırlarında, sınırlandırmasında başa gelenler için Albert Caraco'nun dile getirdikleri eminiz pek çoklarımız için anlatılması yahut ta dile getirilmesi son derece zorlayıcı bahislerdir.

Bunca fecaat bir dolu arsızlık refakatindeki felaket v hemen hiç eksik konulmayan gıybetle temellendirilen, biteviye ayar çekmelerden sonra neye eviriliyoruz bunu anlamaya gayret edince alıntı kendiliğinden bir tahlile, saptamadan öte bir gerçekliğe evirilmektedir. Her şeyimiz uluorta yerle yeksan edilirken, sözümüz, avazımız ve çağrılarımız ancak tüm kartları, her şeyiyle beraber açık, seçik olarak ifade edildiğinde bir anlam / anlayışla buluşturulabilirken (hasbelkader) medeniyet basamaklarını tırmandıkça daha alçaklara düştüğümüz meydana çıkmaktadır. Bir sorgunun, iki bahsin, üç tahayyülün ve bunların hepsinden mülhem bir hayat okumasının bunca şartlanmışlığa rağmen daha ehven bir biçimde olumlanması, olumlu olarak değerlendirilmesi haddizatında pek olası, ihtimal dâhilinde değildir. Karanlık kendi sınırlarını mütemadiyen geliştirirken ama vesayetin lacivert takım elbisesi ile ama kural tanımazlığın bir başka evresi kentlerin talanındaki aktörleri ile sözleri handiyse hiç tükenmeyecek gibi duran laf ebelerinin pekliğinde birlikteliğinde ortaya çıkan resim kocaman bir siyah noktadır.

Simsiyah noktanın ortasında dururken hepimiz için sanki kenarındaymışız gibi bir avuntunun, elbet vardır bir çıkış yolu avuntusu ile oyalanırken tüm o zannettiğimiz korunaklılığın, güvenceliliğin bir anda bir kez daha yerle yeksan edildiğini ifşaa eden bir siyah nokta. Yarıda kalan cümlelerimizi tamamladığımızda eksik gedik kalmadığında bu simsiyah odak / doruk / noktanın hayatlarımızın tam da merkezinden geçtiği artık bir aleniyettir. Hakikate çoktan evrilmiş bir neticedir. Dönüşüm her yerde sinsice, alttan alta, yavaş ama emin adımlarla sürdürülürken aslolan karanlığın kapsamının arttırılmasıdır. Nefes alabilecek miyiz? Dört yanımız, her yerimiz sınırlarla belirginleştirilirken, duvarlar, zırhlar ile korunaklılık sadece ilişemeyelim, sadece sorgulamayalım diye değildir. Yaşadığımız yerin, cehenennemi tasvirin kendisine ulaşmasındaki aşılması beklentilenen, dile getirilen şeylerin birlikteliğidir.

Korkuları yükseltince, sessizleştirince daha da fazla itaati öne sürdükçe, biattan gayrısını reçetelendirmedikçe ne bugünümüz ehven ne yarınımız ala olacaktır. Karanlık kendi konumundan tek başına ilerlemeyecektir. Devletlûnun hepimizin iyiliği mahlasının bir arada ardına saklandığı, açılımlar, süreçler, paketler vesair tanıtımlar, bolca tantanalar ile kotardığı bütünleştirdiği yegâne şey daha fazla eksilmemizdir. Daha fazla yoksunlaşmamız biçare kalmamızdır. Soruları ve sorunları kalıcılaştırırken hiçbir düzlemde yeni bir okumanın, gayretin, çözümlemenin önemsenmeyeceği ifşaa olunandır. Nereye kadar? Kutsiyet atfedilen kahramanlıklara değil daha fazla birbirinin sözcükleri ile yeniden doğruları kotarmaya bu gayya kuyusundan çıkabilmek için başka tecrübelere ihtiyaç duyan sıradan olanlar, bizler bu seçilmişliğin, yüksek zümre olarak kendini konumlandıranların, değneklerinden uzağı tahayyül edebilecek miyiz?

Düşünecek miyiz yarınların bugünlerden daha iyisine ulaşabilmek için önce kelamın, sözün anlatının ve beraberindeki yaşanmışlıkları saklanmadan paylaşımına itimat gösterecek miyiz? Duyacak mıyız birbirimizin el aman feryatlarını vakitlice, iş işten geçmeden. Nısêbîn ile Qamışlo'nun arasında temelleri atılmaya çalışılan ile Efrîn ile Kilis arasında çoktandır sessizce yükseltilmeye çalışılan duvarı, duvarları, ayrıştırmaları önceliğimiz kılabilecek miyiz? Neye istinaden, hangi makul gerekçeye sığınılırsa sığınılsın bir yerde ikirciklilik, ikili oyunlar, bolca tezgâhlar sergilenirken devlet eliyle, yönlendirmesiyle yok artık o kadar da uzun boylu değil diyebilecek miyiz? İnsanlar arasında bağların kopartılması için her yeri ve bulunan her fırsatı değerlendirmekten kaçınmayan bir algıya karşı sözün kendiliğinden ortaya çıkan hal ve gidişatı doğrultusunda, tam da üstadın dediği gibi suyun çatlağını bulabildiği bir yerde daha nereye kadar susacağız, suskun kalacağız?

Düşünmekten alıkoyacak, tehditlere boyun eğecek ne gelecekse ona da eyvallah çekmek gerçek bir yıkım değil midir? Otuz dört yıldır duyulmayan anaların çığlıklarını, feryatlarını, figanlarını bir Roboski bahsini göz önünde bulundurduğunuzda ne yana koyabilirsiniz. Sadece tekil bir vakıa olarak geçiştirilmeye çalışılanın basbayağı bir kıyam çabası olduğunun idrarına ulaşmak bu kadar zor mudur? Karanlığı yüceltmelerin, janjanlı paketlerde demokrasi geliyormuş tantanasının az dibinde, az yamacında eylenenleri, gezi tutsaklarını ne yana koymalıyız. Doğu ile batı'nın devlet gözünde buluşturulması mıdır? Nedir, nicedir hallerimiz. Soyutlamalar, sorgusuzluğu düz ayak kılarken her günümüze başkaca bir sınav yerleştirilmişken Utku Kalı'nın hesabı ne olacaktır, düşündünüz mü? Bildiğini okumaktan şaşmayan devletin kendi bildiğini dayatmasının hemen her alanda, her yerde budur bildiğim en güzeli yaftalar en güzeli genellendirmeler ve bir dolu propaganda olarak değer görüldüğü bir yerde masumiyet karinemiz ne olacaktır

Suçlarımız düşünmek, taşınmak, dert edinmek, kentimize kendimizden önce sahip çıkmak ve daha fazlası mıdır? Uydur kaydır iddianamelerin asıl tetikçileri, asıl katilleri, asıl ranttan iştahı kesilmeyenleri, asıl zenginleri koruyup kolladığı bir yerde adaletin hakkaniyeti hangi paket açılırsa açılsın, hangi sözle, hangi vurguyla nasıl bir cümle kurulursa kurulsun hepimize karşı bir kapkaç değil midir? Karanlık yükseltilirken kimsenin hiç bir şeyine karışılmadığı zikredilirken ibadet hürriyetinden protesto hakkına kentine ve doğasına sahip çıkmaktan, sözünü sakınmamaya davasının peşinde koşmaya insanların önüne daha kaç set kurulacaktır. Kaç tahayyül rezil rüsva eylenecektir. Kaç kez, kaç sefer daha her şey yeniden başlayıp hiçbir şey olmamış gibi devam etmemiz istenecektir. Bir şeyler koştur Allah koştur unutturulmaya çalışılırken, dışarıya her şey güllük gülistanlık bahsinin zikredilmesi şu raddede artık ayıp, günah ve terbiyesizliğin dik alası değil midir?

Düşünceleri sınıflandırmaları, sınıf hakkını, sözün gerekliliğini yok sayan, hükümsüzdür diye buyuran bir aklın tezahürleri gerek makamlarından, gerekse de harçlıklarına kadar karşıladıklarını saklamadıkları basının kimi kalemlerinden, köşelerinden bir an değil her dakika bu denetim toplumunun bambaşka bir suretini önümüze getiriyorsa düşünmek ne zamandır? Hangi aralıkta bunca karanlıkla birlik ve beraberlik içerisinde yaşamaya bağışıklık kazandırılmışız düşünmez misiniz? Bir seremoninin kurgusal bir yapımın figüranları kadar değer verilmezken hayatlarımıza, elimizden (ç)alınan yok edilen, rehin edilen tutsaklığı makbul karşılanan, her seslenişi teferruat olarak kayıtlara / zabıtlara geçirilen vakıalardan sonra yaşamak nedir? Nasıl dosdoğru anlatılmalıdır ki, anlamlı kılınmalıdır ki bu yaşadığımızın bir deneklik tam ve eksiksiz bir denetim toplumunda ses kısmak olduğu yekten anlaşılabilsin. Zor mudur, uzak mıdır?

Karanlık dediğimiz tüm tahayyüllerimizi yerle yeksan etmek adına her gün başka bir suretini, had bildirimini, hudut gösterimini, dayatımını ivedilikle kotarırken, o simsiyah noktanın ortasında duranlar / yaşayanlar / soluk alma gayretinde olanlar için elini taşına altına koyma zamanına daha var mıdır? Çok uzaklarda mıdır tahayyüller ve yalın hakikat. İlişilen, durmaksızın dönüştürülen her defasında daha bir beter / fena / kötüye yol verilen bir ülkede başka bir gün söz konusu olacak mıdır? Yıpranmaksızın başka bir başlangıç hala mümkün müdür? Var olan yaraların tedavisi söz konusu edilecek midir? Dönüp dolaşıp karanlık tahlilinin en başında alıntıladığımız o kaos, yazınsal metindeki bir hakikate evirilmeden önce çıkışımız olacak mıdır? Tahayyül beklentileneni, olması umulanı, yapılmasına çabalanılanı, bir biçimde hayatta karşılığını bulmasına çabalanılanı, her an her gün yokuşa sürülen, kulak arkası edilen şeylerin önceliliğini, aciliyetini eksiği ve gediği olmaksızın bildiren, duyuran bir edimdir.

Gösterilen yahut ta bildirilen hayatın tözüne dair birer çıkarsamadır. Hem onu etkileyen, etkileyebilecek hem ondan yeni yollar keşfettirebilecek bir mefhumu en kestirmeden ortaya çıkartandır. Sözlü tarihin vaaz olunanlardan ibaret olmadığını, tam aksine onun sadece bir boyutu göstere geldiğinin idrakinden bu yana her tahayyül başka bir hayat okumasıdır. Zapturapta rehin edilmiş, doğruları sürekli törpülenmiş, tırpanlanmış bireysel çıkarsamaların kimi zaman genelin yollarını da kapsayan aşamalarını / yok kat etmesini sağlayan bir deneyimdir. Tasvir olunan, duyurulan yahut ta bildirilip, görünür kılınan o derste, ol bahiste henüz göremediklerimiz, duyamadıklarımızdır. Devletin algısı, bildirimi ve paylaşımı dar alanda kısıtlı - kasten sınırlandırılmış şeylerden ibaret olsa da her tahayyül asıl beklentileneni, yeniden tanımlandırandır.

Yeni düzenin alelaceleciliği, hızlılığında göz ardı ettiklerinin, başımıza örülecek yeni çoraplar olacağı / önümüzde bina edilecek yeni duvarlar haline dönüşeceğini hemen hiç ayrıntılarda boğulmaksızın kıssadan sunacak olandır. Erk-muktedir-iktidara göre olağanın - sıradanın halk için kimi zaman nasıl bir zıtlık ile hemhal olduğunu gösterendir tahayyül. Anlatıldıkça, mesellere boyut katıldıkça her tasvir, bildirildikçe ve yorumlandıkça her sunuş yola yeniden koyulabilmenin temellendiricisidir tahayyül/lerimiz. Ulaştığımız menzil kimilerimiz için yeterli / kâfi gelse de bunca bedliğin / fenalığın bir aradalığında her çaba yeni bir çıkışı temsil edecektir. Sıkışık kaldığımız düzlemden öteye geçebilmek, tahayyül edilenin ayırtına varabilmek, değerini bilebilmek ve anlayabilmek aralıksız çabalanım gerektiriyor. Küçük kazanımların, sus paylarının hiçbir meselde yaralarımızı tedavi etmediği, iyileştirmediği bunca meydandayken / görünürken her tahayyül bir başka yeniden anlam türetimidir, gayretidir. Bütün pespayeliğe inat.

Hükümranlık, disiplin ve denetim toplumu olarak türetilen Deleuze'un kullandığı kavram kümesi, gerek dönemsel, gerekse de gerçeklik ile ilintisi bakımından bugünleri / şimdiyi anlamlandırabilmemiz için el altında tutulası, deneyimlenesi bir tahayyüldür. Pespayelik ne dokunun, ne ilişin ne konuşun ne çaba sarf edin diye uzanıp giden bir kuyu, kör karanlık iken anlamak için sözcüklerin göstere geldiğine daha çok ve özenle itimat gerekiyor. Zamane vurgununu en kesintisiz biçimde ortaya çıkartan denetim toplumu çıkarsamasının bu ülkeyi ne hallere koyduğu bir muamma değil artık tastamam bir hakikattir. Söze karışmayı, yeni nüveler keşfetmeyi, sorgulamaların hemen tümünü göz ardı edilebilir bir mesel olarak değerlendiren bu kesintisizlik tahayyül edilene vurulan kettir. Her yerde ve her zaman alışılageldik şartlanmışlıklardan mürekkep bir denetleme çabası bu çıkarımı netleştirendir.

Siyaseten doğruculuğun, mümkünse üstünüze vazife olmayan hiçbir şeye karışmayınların sonu paketlenmiş demokratikleşmeler, epeydir ihtmal edilen o barış çabalarına, hemen hiç işitilmeyen faili belli cinayetlere, sonsuz bir kavram kargaşasının kendisine evrilir. Böylesi bir yerde söz kendi başına yeterli gelmeyecektir. Sözü çoğaltmaya gayret anlamaya ve eksik gedik olmaksızın anlamlandırma aracılığı karşısında türetilen her yeni denetim / sınav / sorgulama birer ikişer had bildirmeye dönüşmektedir. Muğlâk bırakılan önemsenmeyen bir duvar olarak hayatımızı enikonu sınırlandırmaktadır. Beklentilerin asgarinin altına düşürüldüğü varsa yoksa erkin doğrusunun aralıksız duyurulduğu, ona biatin istendiği bir yerdir gerçeğimiz haline dönüştürülmektedir. Kesintisiz bir biçimde her tahayyül noksanlaştırılırken, yoksunluk olağanlaştırılmaktadır. Çıkartılan önümüze serilen, duyumsatılanlar için illa ki o değildir demeye nail olsak da bu engellemelerle bir türlü ötesine ulaşamayacağımız ilam olunandır.

Yergi, genellendirme yafta ve beraberindeki hiddet, bir kalıba sıkıştırmalar bu kör döngünün tamamlayıcılarındandır. İyi de nereye kadar. Her bir tahayyül yeni bir okumayı çoğaltırken, mümkün kılarken daha ne kadar? Akla düşen her şeyin olumsuzlanması, yok sayılması denetim toplumunda hangi seviyelere ulaştığımızı gösteren bir unsurken daha hangi fecaatler bizleri beklemektedir. Her açılan "janjanlı" paketin içeriğinden zehirlenmek artık yetmemiş midir? Sorun dağ gibi yükselirken, kalıtlaşırken, kalıcı hale dönüştürülürken yaşamın içeriği bunca koflaştırılırken, kısır döngülere prangalanırken ne yapmalıdır? Düşünmekten alıkoymayacak bir ülke hala ütopya mıdır? Çok katmanlı, çoğulcu tüm tahayyüllerden bir asgari müşterek çabası uzak bir ihtimal midir? Eski bir ezginin unutulan, çoktan silinen bir makamı mıdır, derdi midir? Meramı mıdır? Toplumsal dönüşümün tamamen sınırlandırılması, yok sayılmasında daha kaç nesil heder edilecektir.

Düşüncenin, tözün yerle yeksan edilmesi gayreti bir çabalanım dizininin en son hamlesi değildir. Gelecek tahayyülünde bunca geçmiş kötü / fena olarak değerlendirilirken yapılanların tekrarların daha fenalarının eksik edilmediği / konulmadığı yerde hiç değildir. Tahayyül edilenin yerine tenkitlerle kotarılabilecek hemen hemen her durumda baştan savuşturulabilecek, bundan yol alınacak bir algının yaratılmasıdır dikkat çekmek istediğimiz. Her yerde ve her koşulda türetilenin itaatkârlık üzerinden kotarıldığını her defasında tescilleyecek olan karşılaşmalardır deneyimlediğimiz. Tahayyül edilen barış olsa da karşısına duvar örerek çıkılması / bunun gayretidir vurulmaya çalışılan ket. Her yerde barış dile getirilirken nasıl bile isteye savaşın körlüğünü yüceltmelerin, el altında tutulan tezkerelerin yeni kıyamların habercisi olduğunu ifşaa edecek olandır. Kesintisiz ve net.

Tahayyül edilen emeğin karşılığı olsa da eksiksiz, gediksiz yarım yamalak konulan işitmezlik zırhıyla çepeçevrelenen bir uzamdır söz konusu edilmesi lazım gelen. Hey Tekstil'den, Fen-İş'e, THY'den Kazova'ya her fabrika / iş yerinde bizatihi emek / köleleştirmenin bir başka etabına dönüştürülürken her çalışan kurban bellenirken gösterilmeyenlerdir asıl önemini muhafaza eden. Tahayyül yaşadığımız yerdeki özgürlükler ister dinsel-teolojik ister sosyolojik birer gereksinim kaçınılmaz olan iken her paketten sonra avuntu çabasında yine yeniden / yokuşa sürülendir. Unutturulandır. Bilindikliği artık aleni olan Tuzluçayır ve Gülsuyu'ndaki Alevi / Kızılbaş kültürüne, inanışına reva görülenler ortadadır. Bir türlü hakları eksiksiz teslim edilmeyen Süryanilerin iki arada bir derede bırakılması, devletçe rehin bilinmelerinin nelere yol verdiği alenidir.

Yoklukları için daha fazla çabalanıma girişilen, kalıtları da yok edilen Ermenilere, özden asla sayılmayan Kürdlere kadar her halk kesimine eylenenlerdir esas konuşulması gereken. Tahayyül sadece tek bir boyutta, tek bir bakışım yahut ta doğru olarak sınıflandırılmayacak / kısıtlandırılmayacak vakıa ya da durumlar için yeni bir tahlildir. Yönümüz, düşüncemiz engellerle sınırlandırılırken, hep bir şekilde saf dışı bırakılmaya çalışılırken bize kalan taleplerdir, tahayyüllerimizdir. Koşullar, dayatımlar ve zorluklar neyi gösterirse göstersin bizlerin tahayyülleri birleştirebilmesidir önceliğimiz. Haziran Direnişi'nden bu yana türetilmiş / bellenmiş / akla mıhlanmış ve yer etmiş her çıkarsama kıyasıya tahlil edilirken, sıradan vatandaşlar olarak söz sırası bizdedir. Sözün vaktidir. Söz başkalarının özellikle muktedirin baskılamasına karşı bunca aman vermezliğine karşı yeni bir yolun temellendiricisi olabilecektir.

Ülke, dengi dengine kuvveti yetenin diğerine eyledikleriyle karanlığa teslim edilirken söz imdat çığlığıdır. Anlamlar, çözümlemeler kısıtlı bir menzile sıkıştırılırken amasız, fakatsız bir dil, yüzleşmeye zorlayacaktır. İstimlâk edilen, yok edilmeye hemen hiç doyulmayan, durmaksızın hadleri bildirilecek olarak değerlendirilen kitlelerden / yaşamlardan sözü savunana, tahayyülleri gerçekçi kılma mücadelesine var mıyız? Birimizin sıkıntısının, ötekisi için zulmün başı, başlangıcı olabileceğinin nihayet idrakinde mıyız? Her yok sayma, her had bildirme içten içe çürümeyi beraberinde olağanlaştırmaktayken çıkış yolunu arayacak, bulacak mıyız, var mısınız? Oralarda mısınız? Bir yerinden başlanmalı hayata bir kıyısından bir köşesinden ben de varım diyebilmeli tüm tahakküm öznelerinin bunca bir aradalığında tahayyül edilene varabilmek için, soluk almak için, kesinti, engel vs. varmadan yaşayabilmek için.

Derdest edilmiş, yok sayılmış, yok edilmiş, yokluğa mahpus edilmiş alenen prangalanmış soluğundan çok önce sesi, sözü, kalıtları yok edilmiş halen dümdüz edilmeye devam edilenlerin sunduğu bu karanlıktan kurtulabilmek için sözdür sığınağımız. Silik bir resmin hatıratı olarak kalmadan / anılmadan yaşayabilmek için. Düpedüz her şey tersine çevrilirken, hemen her şey tersine evrilirken daha da kötüye / fenaya rehin kılınırken teferruat sanılanların hakiki meseleler olduğunu hatırdan çıkartmadan gösterileni idrak edebilmek / anlatabilmek / anlayabilmek için zaman daralıyor. Gözümüze baka baka had bildirmeye devam eden, mütemadiyen çemkiren algıya karşı / tektipleştirme mefhumuna sımsıkı tutunan erkin laf ebeliklerini / kaçak güreşlerini / geçiştirmelerini değil hayatlarımızı istiyoruz. Kıyamete pek az varken tahayyülümüz hayat içindir; her dilde her renkte her sözde...

>>>>>Bildirgeç
Kitle İmha Silahı Olarak Dil - Ayşe GÜNAYSU - Özgür Gündem*

Başlık bana ait değil. Evrensel Gazetesi'nde Esra Arsan'a ait. (http://www.evrensel.net/kose-yazisi/68491/kitle-imha-silahi-olarak-dil-gezi-ve-nefret-siyaseti.html#.UlsFTJprPIU). O kadar güzel ifade etmiş ki, hem teşekkür, hem de derdimi anlatmak babından başlık yapmadan edemedim.

Konumuz "demokratikleşme paketi"nde yer alan nefret suçları.  3 Ekim 2013 tarihli Taraf gazetesi haberinde ırkçılığa, milliyetçiliğe, nefrete ve ayrımcılığa karşı mücadele arkadaşımız, Nefret Suçları Yasa Kampanyası Platformu'ndan Levent Şensever'in şöyle konuştuğunu okuyoruz: "Kamuoyuna yansıdığı kadarıyla tasarıda sıkıntılı bir nokta daha var. O da nefret söyleminin nefret suçunun içinde değerlendirilmesi. Oysa bunlar birbirinden son derece farklı şeyler. Nefret söyleminin nefret suçu kapsamına alınması son derece tehlikeli. Bu, ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı bir uygulamaya dönüşebilir; Sevan Nişanyan ve Fazıl Say davaları ortada".

Mesele bu şekilde baktığımız anda, Türk, Müslüman, Sünni olmayanlara yönelik ırkçı nefret söyleminin sayısız örneğini düşünce ve ifade özgürlüğünün bir gereği saymamız, dolayısıyla bunlarla mücadeleye son vermemiz gerekir. Ben, nefret suçlarına karşı çok önemli, çok yararlı, çok aydınlatıcı bir kampanyanın yürütücülerinden olan Şensever'in ırkçı söylemleri ifade özgürlüğü olarak görmediğinden eminim. Bu yüzden de Taraf'ta yayınlanan sözlerine bir açıklama getireceğine ve kampanyaya gönül bağlarıyla bağlı insanları aydınlatacağına inanıyorum.

Türkiye'de sistem her zaman yasaları ve mevzuatı kendi istediği şekilde kullanmıştır. Fazıl Say ve Nişanyan davaları bunun yakın zamanlardaki, gerçekten de ürkütücü tezahürüdür.  "Farklı sosyal sınıf, ırk, din, cinsiyet, mezhep veya bölgesel kesimleri koruma altına almayı ve halkın kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılanmasını engellemeyi" öngören TCK'nın 216. maddesi hiçbir zaman Türk, Müslüman, Sünni olmayanlara yönelik ırkçı nefrete karşı kullanılmamış, tam tersine, sistem muhaliflerine karşı kullanılmıştır.  Cumhuriyet tarihi, TCK'nın sözcüklerini kullanırsak, "farklı ırk, din, mezhep" temelinde "halkı kin ve düşmanlığa tahrik" eden sayısız yazılı ve sözlü beyanlarla harekete geçenlerin işlediği ağır suçlarla doludur.

Nefret söylemi ve nefret suçu, birbirinin "mütemmim cüzü"dür

Levent Şensever dostumuzun, nefret söylemi ile nefret suçu için "oysa bunlar birbirinden son derece farklı şeyler" şeklindeki sözlerine de düzeltme getireceğine gerçekten inanıyorum, çünkü nefret söyleminin, ırkçılık olduğunu,  nefret suçlarına yol açan başlıca faktör olduğunu bildiğinden hiç kuşkum yok.  Nefret söylemiyle, nefret suçu, birbirinin "mütemmim cüzü"dür, yani birbirininin tamamlayıcı parçasıdır.  1934 Trakya olaylarından 6-7 Eylül pogromlarına, Maraş ve Çorum katliamlarından, Türkiye'nin batısında Kürtlere yönelik kanlı linç girişimlerine, Hrant Dink'in katline, Zirve katliamına, Sevag Şahin Balıkçı cinayetinden Samatya saldırılarına kadar sayısız suç,  nefret söyleminin en etkin, en yaygın şeklide kullanılması sonucunda işlenmiştir. Aralarındaki tek fark, nefret suçunun, ceza hukuku bağlamında, suçun nefret saikiyle işlenmesi durumunda cezanın ağırlaştırılmasını öngörmesinden kaynaklanıyor. Nefret söylemi ise uluslararası hukukta kendi başına suç. Çünkü ırkçılık yapılması anlamına geliyor. Birleşmiş Milletler'in 1966'da kabul edilen ve 1976 yılında yürürlüğe girmiş Uluslararası Sivil ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nde (USSHS) yer alan Madde 20/2 "ulusal, ırksal ya da dinsel nefretin, ayrımcılık, düşmanlık ya da şiddete kışkırtmaya yönelik savunulması yasalarca yasaklanır" der. Neyse ki Türkiye'de de bu yönde bir gelişme yaşandı ve mahkeme, "Hepiniz Ermenisiniz, Hepiniz Piçsiniz" pankartını suç sayarak taşıyanlara ceza verdi.  Yani nefret söyleminin suç sayılmaması talebi, şu anda yalnızca uluslararası hukukun değil, Türkiye'de de hukukun gerisine düşmek anlamına geliyor. (Bu arada gündemimize son yıllarda giren "nefret söylemi" sözünün bana, "ırkçılık" olgusunun bu şekilde yumuşatıldığı ve biraz da unutturulduğu duygusunu yaşattığını belirtmeden geçemeyeceğim.)

"Nankör ve kahpe millet": Yahudiler

1933 yılında, 1934 Trakya Yahudi pogromlarından hemen önce Nihal Atsız, Çanakkale gezisinden izlenimlerini şöyle anlatıyordu: "Buradaki Yahudi her zaman tanıdığımız Yahudidir. Sinsi, küstah, zelil, korkak, fakat fırsat düşkünü Yahudi. (….) Kuvvetli olduğumuz zaman karşımızda köpekçe yaltaklanan, bozgun çağlarımızda küstahlaşıp düşmanlarımızla birleşen tarihin bu hain ve piç milletini artık aramızda yurttaş olarak görmek istemiyoruz."  (Rıfat Bali, 1934 Trakya Olayları, Libra Yayınları, İstanbul 2008, s.48-49).  Çok geçmedi Trakya'da kitlesel bir vahşet yaşandı. Çanakkale'de 21 Haziran 1934'de ekonomik boykotla başlayıp dayak, kadınlara tecavüz, yakma, yıkma ve yağma ile devam eden olaylar, Kırklareli'ye, ardından Edirne, Tekirdağ,  Uzunköprü, Silivri, Babaeski, Lüleburgaz, Çorlu ve Lapseki'ye yayıldı. Yaklaşık 3 bin Yahudi evlerini, ocaklarını, işlerini terk ederek başta İstanbul olmak üzere farklı illere göç ettiler.

Çarpıcı olduğu için biraz eski bir örnek verdim. Ama bu örnek yalnızca nefret söyleminin nasıl nefret suçuna evrildiğini göstermekle kalmıyor, aynı zamanda devlet politikalarıyla bağlantısını da ortaya koyuyor. Rıfat Bali'nin ayrıntılarıyla ortaya koyduğu gibi, o dönem Genel Kurmay, hassas bölge olarak nitelendirilen Trakya bölgesini güvenilmez, potansiyel hain olarak görülen Müslüman olmayan unsurlardan, özellikle de Yahudilerden arındırmaya karar vermişti. (R.Bali, 1934 Trakya olayları, s.361-366). Devlet karar veriyor, kanaat önderleri ağır nefret söylemiyle kamuoyu oluşturuyor ve suç işleniyor.

6-7 Eylül 1955 de devlet politikası-nefret söylemi-nefret suçunun ne kadar sıkı sıkı bağlantı olduğuna iyi bir örnektir. Kıbrıs politikası, agresif bir iletişim stratejisiyle kamuoyuna aktarılmış, MİT'in operasyonuyla basında Fener Rum Patrikhanesi'nin Kıbrıs'taki "Yunan  emelleri"ne destek verdiği teması yoğun bir şekilde basında işlenmiş, Mihail Vassiliadis'in anlattığına göre Türk edebiyatının önde gelen yazarlarından Peyami Safa Rum karşıtı yazılar yazmış ve sonunda Cumhuriyet tarihinin en kara utanç sayfalarından biri yaşanmıştır.

"Her türlü vahşet, siz Kürtlerde!"

Eskilerden bugünlere gelelim. Verecek örnek o kadar çok ki, içinden seçmek zor. Nefretsöylemi.org sayesinde bunların bir dökümüne ulaşabiliyoruz.  Bunlardan birisini alalım. 7 Ağustos 2012 tarihli Kaş Aydın Haber gazetesinde Hande Güllü Kürtlere şöyle hitap ediyor: "Ülkenin en güzel yerlerinde, refah içinde hayat sürebiliyorsunuz. Üstelik hiçbir şey vermeden sürekli almayı alışkanlık haline getirmişsiniz".  

Bunları ifade özgürlüğü olarak görmeyeceğimize göre, nefret söylemi ile suçu arasında bizim açımızdan bir fark olmaması gerekir. Zaten uluslararası sözleşmelerde ise ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı faktörler arasında ırkçı nefret söylemi sayılır. Örneğin  Avrupa İnsan Hakları Sözleşleşmesi'nin 10. Maddesi "herkese ifade özgürlüğü"nün tanınmasını öngörür ancak bu özgürlüğün sınırları arasında, "diğer insanların haysiyeti ve haklarına" zarar verilmesi durumunu sayar.

Sonuç olarak, "Demokratikleşme Paketi" vesilesiyle bir kez daha gördük ki, ırkçılık, ayrımcılık ve nefret Türkiye için, geniş Türkiye toplumu için demokrasi geleneği daha güçlü ülkelere kıyasla o kadar alışılmamış, o kadar yeni, o kadar hayret uyandırıcı ki, işin içinde olan bizlerin bile, hiç erinmeden, küçümsemeden, alçakgönüllülükle kavramların kendisinden başlayarak uzun uzun tartışmamız, sorular sorup cevaplar geliştirmemiz gerekiyor.  


* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bireyi neredeyse dakika sekmeksizin nefessiz bırakışı karşısında hala "akil" olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural ve kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınabilmesi. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle, koşar adım kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor günahıyla sevabıyla. Sözün tamama erebilmesi, kelam olarak ortaya atılanların işitilmesi ve ortaklaştırılması ile mümkündür. Durmaksızın yinelemeye her defasında zikretmeye çalıştığımız şey duyumsatılan ile yaşatılanın aynı şeyler olmadığıdır. Ayşe Günaysu'nun kaleme aldığı "Kitle İmha Silahı Olarak Dil" başlıklı makalesi değinilerimizin tamamlayıcısı olarak okunmasını salık vereceğimiz bir meram. Tahayyül edilenler ile gerçekte olanların arasındaki uçurumlar günden güne daha çoğalırken, sorumluluk hepimizin ödevi. Bunun hatırlatıcısı bir makale. Ayşe Günaysu ve Özgür Gündem gazetelerinin anlayışlarına binaen metni sayfamıza iliştiriyoruz.

..Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam...İyi Haftalar...

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Gördüm - Bir Gezi Parkı Direnişi Belgesel Filmi - Documentary Film - R H - Vimeo
Dönüşüm - Gentrification Belgeseli - Yönetmen Hakan TOSUN - Youtube
Hemzemin Forum Postası
Gezi Sekmeleri
Park Hareketi
Turkish Capitalist Modernity And The Gezi Revolt - Ahmet ÖNCÜ - Journal Of Historical Sociology
“Gezi Parkı Eylemleri: Türkiye’de Toplanma Özgürlüğü Hakkı Şiddet Kullanılarak Engelleniyor” - Uluslararası Af Örgütü
Sesli Meram: Deuss Ex Machina Kayıt Bloku.. Geçtiğimiz Günlerden Ses ve Söz
Can Değeri - Tanıl BORA - Birikim
'Kitle İmha Silahı Olarak Dil' - Ayşe GÜNAYSU - Özgür Gündem
Yarının İnsanları - Bülent USTA - Birgün
Uyan Berkin, Baban Geldi - Gökçe TAHİNCİOĞLU - Milliyet.com.tr
Devrimden Önce / Devrimden Sonra - Niyan - Jiyan
Katliam, İnkar, İftira, İşkence: İşte Devlet! - Baş Yazı - Meydan Gazetesi
Devletin Mi Var, Derdin Var… - Ali Murat İRAT - Birgün
'Erdoğan'la Hesaplaşmak' - Umut ÖZKIRIMLI - Radikal 2
EU Turkey 2013 Progress Report - İlerleme Raporu Tam Metin - T24
Siyaseti 'Tarihle Birlikte' Düşünmek… - Ferdan ERGUT - Turnusol
'Gezi Barışçı İktidar Bölücü' - Duygu GÜVENÇ - Cumhuriyet
Rektörden İnciler: Gezi; CHP, PKK, Dinsiz ve Ermenilerin İşi - Agos
İstanbul'da Vali ve Emniyet Müdürü Çevik Kuvvet'le Bayramlaştı: "Rejimin Bekçisi Olduğunuzu Gösterdiniz - Başka Haber
Suç Teorileri ve Şehir Güvenliği Bitlis İliyle İlgili Genel Bir Değerlendirme - Halil İbrahim DOĞAN - Bilal SEVİNÇ - Polis Bilimleri Dergisi
Crimes With A View In Istanbul Neighborhood - Yasemin ÇONGAR  - Al Monitor
ABD ile Türkiye Arasında 'Çin Gerilimi' Mi Var? - İlhan TANIR - BBC Türkçe
Erdogan Uses Christian Seminary As Chip In Talks With Greece - Pınar TREMBLAY - Al Monitor
Armenian, Muslim, Christian, Kurdish - Vicken CHETERIAN - Le Monde Diplomatique
Kime Bayram Kime Kurban - Emrah UÇAR - İnsan Haber
Rojavalı Aileler... - Mehmet Rumet SOYLU - Taraf
En Diptekiler! - Sedat YILMAZ - Özgür Gündem
Kürkçü: HDP, İkbal Dağıtmayacak Birlikte Yönetecek - Sultan ÖZER - Evrensel
Gökkan: 'Utanç Duvarı' Kürt Düşmanlığıdır - Sedat SUR - ANF
Duvar / Hikaye / Barış - Misak TUNÇBOYACI - Muhalif Yazılar
Nusaybinliler: Duvarın Örülmesine Asla İzin Vermeyeceğiz - Hür Bakış
Bir Utanç Duvarı Da Afrin ile Kilis Arasına - ANF
Israel Active On Syrian-Turkish Border: Dean - Panorama.am
The Enduring Frustration Of Turkey's Kurds - Noah BLASER - Foreign Policy
Nusayriler De Korkuyor - Güler YILMAZ - Taraf
Cemil Bayık: 'Çözüm Süreci İçin Karşılıksız Fedakârlık Yapıyoruz' - T24
Çözüm İçin Gerekli Olan Sadece ‘Zemin’ Mi? - Delil KARAKOÇAN - Özgür Gündem
PYD-Ankara Görüşmelerinin Ruhu - Pınar ÖĞÜNÇ - Radikal.com.tr
BDP Opposes Proposed Electoral Reforms, Despite Supposed Benefits - Selin ÇAĞLAYAN - Rudaw
Oylar Bölünmesin? - Ahmet SAYMADİ - Bianet - Jiyan
Otuz Mart 2014 Yerel Seçimleri - Gurub Vakti - GV' Blog
AKP, CHP ve MHP Oydaşması - Şaban İBA - Özgür Gündem
Binlerce Alevi Mersin'den Seslendi: Muaviye Soylu AKP'yi Tanımıyoruz - ANF
Kamer Genç, Hüseyin Aygün ve ‘Andımız’ - Hüseyin KETE - Fraksiyon.org
Mustafa Mutlu: Kürtçe Haber İçin Aldıkları Çanaklarla Porno İzlediler, Ensest Patladı!.. - Hazal ÖZVARIŞ - T24
Mazlumder, Diyarbakır Cezaevi Önünde Hasta Mahpuslara Dikkat Çekti - Islah Haber
Katiller Yargılanmadıkça Bayram Gelmez - ETHA
Boyacısın Sen, Boyacı Kal! - Ali TOPUZ - Radikal.com.tr
#dirençocukişçi - Çekirdek Çocuk - DÖDEF Fatih Üniversitesi
Adaletin Kağıtsız Halleri: Sorular, Sorunlar ve Feminist Siyaset - Begüm ÖZDEN FIRAT - Amargi
18 Ekim 2013 Cuma Gecesi ODTÜ Yerleşkesine Yapılan Müdahale İle İlgili Rektörlük Açıklaması - ODTÜ
ODTÜ Rektörü Ve Mezunlar Derneğinden Açıklama - Jiyan
100.Yıl ve ODTÜ’de Neler Oluyor? - TMMOB Şehir Plancıları Odası
Barış Sürecinde İktisadî Tartışmalar - Sedat YILMAZ - İştiraki
” İstanbul’dan Selanik’e İşgal, Özyönetim, Üretim ” - Özlem ARKUN - Meydan Gazetesi
Bayramda da Direniriz - Feniş Direnişi Sürüyor! - İşçi Mücadele Derneği
Yolsuzluğu Bul Ama Kimseler Duymasın - Hüseyin ÖZAY - Taraf
Suriye Krizi: 'Türkiye Bedel Ödeyebilir' - Mahmut HAMSİCİ - BBC Türkçe
The War That Wasn’t - Leonard C. GOODMAN - In These Times
Eğitimin Görmediği Azınlık - Ayça ÖRER - Radikal.com.tr
Garo Paylan: Ermenilerin, Abhazların Sabredecek Zamanı Kalmadı - Ayça ÖRER - Radikal.com.tr
Էրդողանի ժողովրդավարացման փաթեթը և հայերը - Civilnet TV
Ermeni Soykırımı Suçlusu Talat Paşa Davası Üzerine - Tessa HOFMANN - Aykırı Doğrular
Prof. Dr. Verjine Svazlian ve 1915’in Sözlü Tarihi - Ragıp ZARAKOLU - Her Taraf
Hoşana’nın Son Sözü: Ermeniyim - Burcu CANSU - Birgün
Urfa'daki Tarihi Ermeni Kilisesi Ahıra Dönüştürüldü! - soL
Another Year of Blasphemy - Ken WHITE - Popehat
Muhafazakâr Gençlik Cemaatlere Sıkışmak İstemiyor - Fatih Gökhan DİLER - Agos
“Umarım Bir Gün Eşcinsel Bir Başbakanımız Olacak” - Aydil DURGUN - Milliyet.com.tr
Sokağa Özgürleşmeye! De Hangi Sokağa? - Cüneyt UZUNLAR - Açık Koyu
#dirençevre - Politik Ekoloji Çalışma Grubu
Scale Of Destruction In Istanbul Forests Increasingly Visible - E. Barış ALTINTAŞ - Reclaim İstanbul
Alnımıza Sürülen Kurban Kanının Huzuruyla Büyüyoruz - Cankız ÇEVİK - Şiddet Hikayeleri
‘Parçalı Tarihin Cepheleri’ - Fatih ÖZGÜVEN - İstanbul Art News
Komünist Partinin A-Salağı Bir Metin - Deniz KURTUL - Servet DÜŞMANI
Anasının İpini Satan Anarşizm - Deniz DEHRİ - Polisantrik
Döneklik: “Eskiden Bir Şeydin, Şimdi O Da Değilsin” - Foti BENLİSOY - FB' Blog
"İnternette Nefreti Siyasetçiler Tetikliyor" - Erol ÖNDEROĞLU - Bianet
Halkçı Seçkinler - Sezin ÖNEY - Taraf
Gezi "Hadise"si ve Mizah - Okan TAYCAN - Birikim
Badiou Soruyor: Niçin Bu Haldeyiz? -Korkut BORATAV - soL
Michael Hardt Interview: On Continuity and Leadership - Hakan TOPAL - NewGrey Twitter
Michael Hardt: Örgüt ve Devamlılık Sorunu - Zümray KUTLU - Sendika.org
Fransız Öğrenciler Arkadaşları İçin Sokakta - ANF
Fransa'da Liseliler Sınırdışı Edilenler İçin Eylem Yaptı - Nuri YILDIZ - Bianet
Mapping Europe’s War On Immigration - Philippe REKACEWIZ - Le Monde Diplomatique
Neoliberalism: Why The American Dream Is Losing Steam - Jess MILLER & Student Nation - The Nation
An Anarchist Critique of Marx’s Critique of Political Economy - Wayne PRICE - The Northstar
Mexican Elites Worry As Protestors Evoke Spirit Of 68 - Peter WATT - The Conversation
Greece’s Fascist Threat - Katy Fox-HODESS - Jacobin
VI. Ulus Baker Buluşması’na Çağrı - Facebook
Sokak Kooperatifleri - Metin YEĞİN - Özgür Gündem
Fearless Speech - Michel FOUCAULT - Monoskop
Managerialism & The Culture War - Chris DILLOW - Stumbling & Mumbling
La Politica Delle Emozioni - Wu MING - Internazionale
Anarşizmler - Süreyyya EVREN - İletişim Yayınları

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan - Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
DinamoPromo InquiriesMakina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
---------------------------------------------------------
>>>>>Info Go-R-Sel
Liberté - Freedom - Clément Girardot

>>>>>Poemé
Dayanışma - Bertolt BRECHT

Haydi unutmayalım
Nereden biz gücü alırız
Hem açken hem de tokken
Haydi unutmayalım
Bu dayanışmayı
        İşçileri tüm dünyanın
        Bir amaçta birleşsin
        Dünyadaki nimetleri
        Hep beraber paylaşsın
Haydi unutmayalım
Nereden biz gücü alırız
Hem açken hem de tokken
Haydi unutmayalım
Bu dayanışmayı
        Zenci, beyaz, sarı, esmer
        Birleşen özgür olur
        Kendileri konuşsalar
        Halklar hemen dost olur
Haydi unutmayalım
Nereden biz gücü alırız
Hem açken, hem de tokken
Haydi unutmayalım
Bu dayanışmayı
        İşçileri tüm dünyanın
        Birlikten kuvvet doğar
        Senin kızıl birliklerin
        Her türlü zulmü boğar.
Haydi unutmayalım
Soruyu somut soralım
Hem açken, hem de tokken
Bu dünya kimin dünyası?
Gelecek kimindir?

               
Verhör Des Guten - Bertolt BRECHT

Tritt vor: Wir hören
Daß du ein guter Mann bist.

Du bist nicht käuflich, aber der Blitz
Der ins Haus einschlägt ist auch
Nicht käuflich.
Was du einmal gesagt hast, dabei bleibst du.
Was hast du gesagt?
Du bist ehrlich, du sagst deine Meinung.
Welche Meinung?
Du bist tapfer.
Gegen wen?
Du bist weise.
Für wen ?
Du siehst nicht auf deinen Vorteil.
Auf wessen denn?
Du bist ein guter Freund.
Auch guter Leute?

So höre: Wir wissen
Du bist unser Feind. Deshalb wollen wir dich
Jetzt an eine Wand stellen.
Aber in Anbetracht deiner Verdienste
Und guten Eigenschaften
An eine gute Wand und dich erschießen mit
Guten Kugeln guter Gewehre und dich begraben mit
Einer guten Schaufel in guter Erde.

Bertolt Brecht: Me-ti / Buch Der Wendungen
Kaynakça: Anadolu Sanat

Comments