Deuss Ex Machina # 504 - nextphase

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_504_--_nextphase

16 Haziran 2014 Pazartesi gecesi "canlı" yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>sesli meram muhteviyatı<<<<<
1. Tangerine Dream - 3 Rotcaf Neila (Eastgate)
2. Tangerine Dream - Cygnus (Eastgate)
3. Plastikman - EXtend (Mute)
4. Plastikman - EXpire (Mute)
5. M.E.S.H. - Scythians (Pan)
6. M.E.S.H. - Interdictor (Pan)
7. Detritus - After (Ad Noiseam)
8. Detritus - Bane (Ad Noiseam)
9. Dub Phizix - The Clock Ticks (Critical Music)
10. Emperor - Control (Criticial Music)

nextphase
(504)
Son Yok, Başlangıç Yok, Sorular Var!

Bir uzamın her neye dönüştüğünden hiç bahis açılmayarak basbayağı kör bir karanlığın refakatinde yeni istikametler belirleniyor. Biraz daha derine yol kat edilirken bir türlü nihayetlendirilmeyen dipsizlikte, yeni eşikler arşınlatılıyor. Sorgu sual bir kenara atılırken, istiflenirken derdin aslında ne olduğu bu güzergâhtan güzergâha geçişte unutturuluyor. Erkin oluşturduğu, dönüştürdüğü son kertede üzerine çöktüğü o iradenin hiçbir surette değiştirilemez olduğu yineleniyor, değil ki hatırlanmak, değil ki sorgulamak. Bunların hepsi bir detaya indirgeniyor. Deney sahasına dönüştürülmüş olan bu sathı mahalde hemen her duruma uygun bir senaryo daha olay, vakıa cereyan ederken yazılıyor. Paylaşıma çıkan bir söz dağarcığı ya da ne oluyor bahsine bir gönderme gayreti, çözümleme değil daha çok müesses nizama yedeklenenlerin sıra savmalarını ortaya çıkartan veçheler oluyor.

Yedeklendikçe derdi mevzu bahis edilmeyecek nüveler olarak gören bir akıl icat olunuyor. İcat olunan soluk almaksızın müesses nizamın yenilenmiş bir suretine dönüşüyor. İşte bu uzamın dönüşümü gerçekleştirilirken hayat ve insan mefhumu odağından artık enikonu şaşırtılan bir uzama yollanıyor. Söz kifayetsiz, olan biten karşısında tepkimeden, anlık bir seslenişten, bir adımdan öteye vardırılmıyor. Neden, ne için, ne hakla ve niye; kısa ve net olan sorgu hiçbiri olmazsa gazeteciliğin temel unsuru olan beş n bir k gibi kısa yollar bugünün ülkesinde geçersiz kılınıyor. Geçersizleştiriliyor adım adım çabayla beraber. Biteviye süre giden tepkisizleştirme, sıra neferliğinin çok rahat sineye çekilebilir bir mesele olarak değerlendirilmesinden bu yana istisnasız eksilmelerimizi göstere geliyor. Erkin karşısında hayat baştan mağlup ilan ediliyor.

Konu her ne olursa olsun kör karanlığın derinliğinde atılan adımlarla hayatın kendindenliği, durağan görünen rutinde hapsedilmiş olan sıradan olanın sözü geçiştirilip üzerine ölü toprağı serpiliyor. Biçimlendirme biyopolitiği hemen istisnasız bir zaptedici kalıp olarak değerlendiren erkânın sözünü, eylemini bütünleştiriyor bu ölü toprağıyla. Düşünme ediminin üstüne kurulan tahakküm mekanizması böylesine basit gibi görünen bir simyada herkese, özellikle kendisine dönüştüremediği herkese aynı tavırla karşı koyuyor. Dibine iyice çekilmeye çalışıldığımız o karanlık alanı yaşanabilir bir uzam tanımlaması bu belirgin ayrıştırmayı kalıcılaştırmak için ortaya atılıyor. Ehven olana dahil olmayan, sırasından çıkan herkes için bir zapt-ı raptın şekillendirileceği muştulanıyor. Her yer bu nizama göre dönüştürülürken, devşirilen düzlem hala sineye çekilebilir olarak tanımlanıyor.

Reklâma çıkartılan geleceğin ülkesi geçmişin ağır ve ağıt dolu tortusundan zerre uzağa ilerlememiş olsa da her şey mubah sayılıyor. Bizzat sineye çekilebilir diye kestirilip atılan gün aşırı tahakkümün başka bir suretinde yaşatılacaklar oluyor. Bir gün çocuklar darp edilirken, katledilirken, ertesi gün yetişkinlerin mahpuslukları artık tecride eviriliyor. Öldürmeyi küçükten daha en masum zamanlardan başlayan bir aklın ilerleyen dönemlerde oradan kurtulup yetişkin olanlar için hayatı dar edecekleri yeni meseleler icat olunuyor. Hınç diz boyuyken halen yeterli gelmiyor o derdest edişler, köşeye kıstırmalar, zorla sınayışlar, had bildirimleri vesaire. Mutlak son olarak bugün yaşayabilenleri yarın her ne bekliyorsa onun yazısı, yolu ve kurgusu sağlama alınıyor, temellendiriliyor. Bir gün emeğin önüne çekilen yeni standartlar oluyor ertesi gün torba yasa ile hakların hepsi birden boğuntuya nasıl konulacağı örnekleniyor.

Soma Cinayeti'nin takibatı, katliamın sorumlularına dair tahkikatların hepsi 'gizlilik' kararıyla gündemden düşürülüyor. Eline tebligat ulaştırılmış olan madenciler içinse yeniden ekmek için işte o ölümün kıyısında yolculuk mesaisi başlıyor. O yolculukta kaderine basbayağı terk edilenleri ise bu karanlık son bu sefer Şırnak'ta buluyor. Erkânın fıtratıyla bu işler hep böyle dönüyor. Geçtiğimiz günlerde üç işçi o mezar madenlere kurban ediliyorlar. Sonra birisi ve bir kişi daha o toprağa karışıyor. On beş gün içerisinde beş can daha eksiliyoruz. Nêrex (Dağkonak) köyünün yakınlarında bulunan kaçak bir kömür ocağında bir öğlen saatinde yaşanan göçükte hayatını kaybeden Musa Seven’in toprak altında kalan cenazesini de arkadaşları kendi olanakları ile çıkardılar. Tam tamına böyle yazıyor haber metni. Bir yerlerde yok edilişimiz sürekliliğe bağlanıyor.

Karanlık her yerde kırım mütemadiyen güncelleniyor. Yıkım, talan ve rant için daha büyük tahribatların önü, kâr için her şeyin canın bile bir bedelinin bulunduğu savunuşu o madenin şartlarında kendini gösteriyor Şırnak bir uzak mezar. Yerin altının sistemsizliği böyleyken, bu halde üstünde de o tahakkümperverliği sonuna kadar muhafaza etmeye ant içen aklın eylediği kırımlar sahnelenmeye devam ediliyor. Oluşturulan hegemonya düzeni kastetmekten, sindirmeye, yok saymaktan, had bildirmeye her evrede kendini çok daha açıktan ifşa eden bir mefhuma ulaşıyor. Büyük Ülke ustasının yönlendirmeleriyle, tenkitleriyle, had bildirimiyle öfkesinin sonsuzluğuyla ve aralıksız olan gözetimiyle beraber saymaya çalıştığımız meselelerdeki gibi bir sistemi önceleyen, yaşayanı hakir, mahpus ve prangalı mahkûm, Azrailine teslim olması gereken bireyler olarak bildiren bir akılla şekillendiriliyor.

Aralıksız istimlâk edildiği vaaz olunan askeri düzen, anayasasından o vesayetin sürekliliğine aralıksız güncellenirken bu ülkede, iki onursuz katilin, bu ülkeye ettiğinin hesabı gıyabında 'müebbet hapisle' geçiştiriliyor bu gürültüde, böyle. Sadede gelelim yüzleşme hazin bir çadır tiyatrosunda piyesle geçiştiriliyor böyle böyle. Evren ve Şahinkaya'nın müebbetlik oldukları halkın nezdinde afakîyken ve bir gerçek onların hesap vermelerinin önü her defasında mani olunan, alınan, korunup kollanan bina ettikleri o ülke algısı bugünü tarumar etmeye devam ediyor. Hemen hiç ara vermeksizin bir rutinde itinayla tahribat onlar varmış gibi sürdürülüyor. Katiller bu ülkede el üstünde tutulur bahsinin belki de en iç kıyan suretlerinden birisidir resmi pejmürdelikteki hesaplaşma güncesinden arta kalan bize. Bir yerinden başlanacaksa bugün anlatılmaya, bunun temellerinin nasıl atıldığını, her şeyin nasıl başladığını görebilmek mümkündür on iki eylül güncesinde, davasının şeceresinde, arta bıraktıklarında.

Bugün sürmeye devam eden o sistematiğin her neye tekabül ettiği anlaşılacaktır. Fikirlerinin mahkûm edildiği duyurulurken, bir devir kapandı gitti diye betimlenirken o düzen bir gölge gibi siyasal uzamı, sosyo-ekonomik güncelliği, hayatın merkezde olduğu her meselede kendini belli etmektedir. Bugünün yenisi, dünün eskisinin yarıda koyduklarını, tamamlayamadıklarını daha büyük değişimlere, dönüşümlere (menfi) ulaştırmak gayretinin suretidir, kopyasıdır. Her şey delik deşik edilirken insanlığa dair olanın sözü seslenişi bir ihtimal çözüm arayışı, çıkış çabası daha en başından linç edilmektedir halen durmaksızın. Devletin sabitlendiği uzamda yaşamı önemsemek yoktur çünkü. Yaşamı bedel ödeyecekler! ve her şeye biat edenler arasında paylaştıran algı bunun içindir hep buna dairdir.

Kanıksatılmaya çalışılan yabancılaştırıldığımız on iki eylül vahşetini, dehşetengizliğini bugünün sokaklarında, yaşadığımız mekânlarda, çalıştığımız iş yerlerinde adım attığımız her makamda sabık bir rutine, aralıksız bir denetime tabi olunarak yinelenmektedir hep usul usul. Muteber kılınan devletin gözünün kulağının kendi halkı üzerindeki bunlar ne yapar, nasıl yaşar ve neden halen biat etmezler isyan ederleri anlamak için değil daha fazla köşeye kıstırmak, yok etmek için vesileler yaratmak üzerinden şekillendirilmesidir devam olunan. Evet, iki katil bozuntusu yoktur artık sahnede ama fikriyatta uygulamaya vakit bulamadıkları her şey azar azar gerçeğe dönüştürülmektedir. Sonsuz bir çemberde devinim sürmektedir. Her bahiste komplo, terörist, çapulcu, vandal, ayyaş bunlar budur, biliyorsunuz şu işaret ve hedef belirlemeleriyle kimlikleri, aidiyetleri zulüm için bir vesile olarak gören, uygun bulan zihnin tezahürüdür bir gölge gibi takip ede duran.
Kanıksatılmaya çalışılan, hayatın böylesine dibinde faaliyet gerçekleştirilirken facianın ne zaman denk getirileceğinin belirsizliğidir. Bir belirsizlik uzamında insana kastın şekillendirilmesi gayretinin sonsuzluğudur. Kimi zaman "şaka" gibi görünen şeyler bu kasıt düzeneğinin ön izlemesidir oysa. Hakan Yaman'ın Gezi Direnişi günlerinde başına getirilenlerin; ateşin içine atılan bedeninin ve ona bu işkenceyi yapanların hesabının hiçbir zaman sorulmayacak bir merhaleye sıkıştırılmasıdır kasıt ve mesele! Selçuk Yıldız'a yakın mesafeden saldıran kolluk kuvvetinin onun tek gözünü çalmasından sonra verdiği hukuk mücadelesinde, valiliğin yanıtladığı tahkikata emniyetin envanterinde gaz bombası atacak teçhizat yok savunuşudur o kepazeliklerden bir başka örnek.

Polisin katlettiği Berkin Elvan'ın adaletsiz konulacağı artık muhakkak dava dosyasında olduğu gibi ezberini asıl vahim olanı bir çocuğun katlini neye dayanarak hangi neden gösterilerek gerçekleştirildiğini sorgulayan Berkin Elvan'ı, Ali İsmail Korkmaz'ı mezuniyet töreninde anan Işıtan Önder'e reva görülenlerdir bu ön izlemesi yapılanlar. Eskişehir
Osmangazi Üniversitesi'nden Tuncay Dil ve Nuriye Gülmen hakkında benzer gerekçelerle Berkin Elvan'dan dolayı açılan soruşturmadır kepazeliğin daniskası. Yuhalatmak, had bildirmek, terörist damgası için çabalanmak serbesttir, meydanlarda! ama anmak, neden diye sormak, ağıda ortak olmak yasaktır.

Leyla Alp'ten alıntı yaparak -milyon dolarların ayakkabı kutularında saklandığı ülkede, Roboski'de 'kaçakçı' diye öldürülen otuz dört kişinin katilleri korunması bahsidir rezalet, kepazelik. Roboski soruşturmasını takipsizlik, kovuşturmaya gerek görmemek itirazları reddetmek neden bahsini dışlamak, hangi hakla (akılla) bu zulüm sergilenmiştir diye sorgulamanın önüne yükseltilen bunca duvardır kepazelik. Örülen duvarların gani gani çokluğudur. Dert kepazeliğin daniskaları ile yaşamak hayal değildi beklentilenmeyendi şimdi birbiri ardına gerçek bütün bunlar tüm bu bahisler.

Hırsızın hırsız olduğunun bildirilmesi karşısında dayağın, hayırlı evlatlığı, ekranlardan propagandasının açıkça ilan olunduğu 'sarrafbeyin' emri altındakilerin saldırılarıyla savuşturulduğu, asıl terörün bunlar olduğu bir uzamdır bahsedilmesi gereken. Kepazeliğin daniskası hassas günlerden geçerken! Yaptığından hiç gocunmadan çoluk çocuğumun yanında bana hırsız diyorlar abuk sabuk sayıklamasıdır. Hassas günler ne demektir beyefendinin dilinden dökülen halen meçhul muhayyiledir. Kaçırılan işler midir halen anlaşılamamıştır mesel. Erkin ülkesinde her şey pay edilmiş herkesin konumu güncellenmiştir kepazelikler sürdürülürken!

“Radikal Gazetesi'nden İsmail Saymaz’ın haberine göre Adana, Mersin ve Hatay’da, ekonomik krizi ve Başbakan’ı protesto ettikleri, 1 Mayıs'a ve "Darbelere Karşı Demokrasi Mitingi"ne katıldıkları, Kahramanmaraş katliamını ve Hrant Dink’i andıkları için ‘Marksist Leninist Komünist Parti (MKLP) üyeliği iddiasıyla yargılanan 17 kişiden 13′ü hakkında verilen cezalar, Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından onanır.” Cezanın onandığı duyurulan haber metninde Deniz Gezmiş ve Che Guevera terörist, Hrant Dink'i anmak suç, zilli def örgüt üyeliğine başat delil olarak geçmekte halin her ne olduğunu göstermektedir. Kepazelikler diz boyu, sonsuz bir döngüde önümüze çıkmaktadır.

Hayat üzerindeki bunca kararın, tahakkümün, zorbalığın eylendiği; bütün bunlara rağmen devletlu konusunda herhangi bir bahsin daha en başından yok edildiği, sıfırlanmaya çalışıldığı bir uzamdır yaşadığımız şimdi görüyor musunuz? On üç yaşındaki çocuğa devletin 'büyüklüğünü' üç yıllık mahpusluk sınavı ile sorgulatan, yargılamaya çalışan akla nihayetinde kepazeliğin bir başka suretine erebiliyor musunuz? Devletin yok ediciliği, yıkıp geçerliği, zıvanadan çıkmışlığı meydanda görüyor, görüp de anlıyor musunuz? Karanlık, geniş bir kapsamı alanının ta kendisini tanımlandırmakta böylesi bir uzamı görünür kılmakta bu ülkede. Yaşadığımız güncellikte hemen her anın her karşılaşmanın bir kırıma dönüştüğü yere doğru evirilmektedir. Gözün görebildiği ya da fark edebildiği, ötekisine denk getirilenlerden ibaret değildir sadece.

Hemen her fırsatta olanakta olasılıkların zorlandığı aralıksız zapt edildiği, verili kimliklerin, dosdoğru tekilliklerin dünyasının vaaz olunduğu bir merhale, karanlık-karanlığımız cismanileştirilmektedir. Yaşadığımız yerin vahameti görünür kılınmakta bunca köreltmeye, suskunlaştırma gayretine, örtbas uğraşına rağmen. Biat etmeyecekler için yeni kırımlar tezgâhta işlenmekte haddizatında. Karanlık bir metafor olmaktan öteye hayatın merkezindeki bir aktöre, başat unsura dönüştürülürken nasıl bir yol seyredilmelidir? Akıl nasıl ortaklaştırılmalıdır, nasıl böylesi bir hızla insan eliyle kotarılmış olan bu cehennem tasvirinden daha fazla tükenmeden çıkılacaktır? Çıkış var mıdır? Rosa Luxemburg'un “Varım, varız, var olacağız meramının” sınırlarını dosdoğru layığıyla hakikate ulaştıracağız sorumuzdur. Dünyanın devrinin eskisinden çok hızlı aktığı zikredilirken, gidişatla, yok olmadan önce, kuytuların izbeliğine sürülüp, sürüklenip, çürümeden önce fark edecek miyiz, idrak edecek miyiz, görecek miyiz, direnecek miyiz? Sorular sonsuz da yanıtlar için çabalanacak mıyız?

>>>>>Bildirgeç

Sesini duyurmak, bir “sesi” olduğunu bilmek, kendi sesini işitebilmek ve daha da önemlisi haykırdığında birilerinin duyabileceğini hissetmek insana yaşamın zorluklarına karşı dayanma gücü ve umut aşılar. Ses, sadece işittiğimiz bir şey değil, bizatihi çevremizde başka varlıkların olduğunun tescilidir. Sese ses katmak, yalnızlığın ve terk edilmişliğin kuyusundan kendini dışarı çıkarabilmenin imkânıdır. 1999 depreminde rant ekonomisi ve onun üzerine kurulu olduğu klientalist ağlar enkaz altındayken, denizden çekilmiş kum ve cılız demirlerden oluşan moloz altında yaşam umudu bulmanın adı haline gelen “sesimi duyan var mı?” çığlığı, hayata dair özneler arası dayanışmanın sloganı olmuştu. Bir ses duymak ya da sesini birine duyurmak, çoğu zaman bir yaşamın kurtuluşu demekti. Ufacık bir inilti, son bir haykırış karanlığın içinde günışığına çıkmanın yolu oldu. Sonrasında da “sesimi duyan var mı” çığlığı, olgusal anlamının ötesinde sembolik bir dünyanın kapılarını araladı.

Muhalifin sesini bastırmak
Sesimizi duyan var mı sorusu toplumsal bağlamda politik bir soru aynı zamanda. Siyaset tanımı itibariyle konuşan ve düşünen özneler arasında gerçekleşen bir eylem olmak durumunda. Kimin sesinin çıktığı ya da kimin sesini duyduğumuz politik yelpazedeki yerimizi belirler. Eğer dışlananın, ezilenin sesini değil de muktedirin yakınmalarını ve şiddetini meşrulaştırmasının söz cambazlıklarını duyuyorsanız siyasette “sağ” koordinatlardasınız demektir. Yok kimliği ne olursa olsun mağdur edileni, hakkı gasp edileni gündeminize alıyorsanız o zaman adresiniz sol siyaset içindedir. Sadece muktedirlerin sesinin çıktığı ya da duyulduğu bir politik rejim, tiranlık olabilir; oligarşi olabilir ancak demokrasi olamaz. Halihazırda yaşadığımız siyasal konjonktürde olduğu gibi muktedir kendi sesinden başka sesi duymuyorsa, istediği kadar o ülkede serbest seçimler yapılsın, içinde yaşanılan rejim demokratik bir rejim değildir.
‘Öteki’ni susturma ve muhalifin sesini bastırma alışkanlığı Türkiye’de yeni değil elbette. Ancak bugünün Türkiye’sinde iktidara karşı eleştirel tutum takınanları yıldırma ve cezalandırma yöntemleri geçmişe nazaran çok daha kılcallaşmış vaziyette. Bilhassa Haziran direnişleri sonrasında iktidarın pozisyon alışına paralel olarak muhalif sesi bastırmak için durumdan vazife çıkaranların sayısı arttı. 30 Mart seçimlerini takiben mevcut politik konjonktüre bakarak hükümet yanında “şahin” kesilen bürokratların başlattığı soruşturmalarda sayı her geçen gün yükseliyor. Son İzmit’te bir okulda, lisesini birincilikle bitiren pırıl pırıl bir zihin mezuniyet konuşmasında Berkin’in ve Ali İsmail’in sesi olduğu için okul idaresine ifade vermek zorunda bırakıldı. Otoriter rejimlerin havuç ve sopa siyasetinin bir ürünü olan “muhbir vatandaşlar” da çoğaldı. Akdeniz Üniversitesinde bir meslektaşım, Berkin’in öldüğü gün derslikte onu andığı için hakkında soruşturma başlatıldı. Hocayı şikâyet eden ise dersini alan bir öğrenci ve babası… Benzer “şikâyetler” demokrat ve muhalif akademisyenleri, öğretmenleri susturmak için son bir yıldır sistematik olarak yenileniyor. Bir yandan da sürekli olarak resmi görevlilerin faili olduğu cinayetler çocukların hayatını söndürmeye devam ediyor. Adana’da Lice protestoları sonrasında katledilen İbrahim Aras’ın gencecik bedeninin çığlığı ise iktidar katından duyulmuyor. Tıpkı Abdullah’ın, Ali İsmail’in, Medeni’nin, Berkin’in ve devlet dersinde öldürülen nicelerinin duyulmadığı gibi.

Sağırlık ve Cumhurbaşkanlığı Seçimi
Emekten, barıştan ve özgürlükten yana bir Türkiye’nin kurulması taleplerine kulak tıkayan sadece AKP de değil. Parlamentodaki muhalefetin kulaklarında epey katmanlanmış bir buşon tabakası mevcut. CHP ve MHP’nin Cumhurbaşkanlığına aday olarak İhsanoğlu’nu göstermesi bu kısmi sağırlığın bir neticesi. Reel siyasette mevzi kazanmak için müesses değerler üzerinden siyaset yapma taktiği CHP’yi esir almış gibi görünüyor. Burada birkaç noktanın altını çizmek şart. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun tercih edilmesi, Mansur Yavaş ve Sarıgül’ün belediye başkanlığına aday yapılması ile aynı siyaset şablonunun içinde düşünülmeli. CHP, merkez sol siyasette özgün ve ikna edici bir rol üstlenemiyor. Üstüne üstlük sol-sosyalist yelpazedeki partilerle işbirliği ve ortak akıl çalıştırma iradesi de yok. Hal böyle olunca yeni bir lig kurma yerine AKP’nin ligine çıkıyor ve popülist sağ siyasete yelken açıyor. Seküler, demokrat, özgürlükçü bir aday çıkarma cesaretini gösteremiyor. Erdoğan karşıtlarının doğrudan İhsanoğlu’na gönüllü ya da gönülsüz teveccüh edeceklerini, AKP seçmeninden de bir kısım oyun İhsanoğlu’na yöneleceğini hesaplıyorlar. Diyelim ki hesap tuttu; bu sonuç CHP için politik bir zafer olarak değerlendirilebilir mi?
Toplumsal muhalefetin kendi sesinin çağlayacağı, kitlelere kendini anlatacağı zeminler ve platformlar inşa etmesi tek çözüm. Reel siyasetin pragmatik hesaplarının ötesine geçecek, ‘sesimi duyan var mı’ haykırışına cevap verecek mekanizmalar… Söylediğimizi önce kendi işittiğimiz, sonra duyurduğumuz, cevap aldığımız bir mekanizmadan bahsediyorum. Böyle bir mekanizma, birlikte inşa etmeye, birlikte kurmaya çağrıyı merkeze almalı. Yetkiyi ve sorumluluğu mahallelere taşımalı. Sokak ile siyasal örgütlenme arasında bağ kurmanın yollarını dinlemekten ilham alarak gerçekleştirmek, ses ile seslenmek, dert ile dertlenmek, sadece iktidarın başarısız olduğu yerlerde değil “başarılı” göründüğü alanlarda da sözümüzü söylemek için birleşik bir muhalefet zemini tesis etmek bizi yarına taşıyacak tek umut.

* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bireyi neredeyse dakika sekmeksizin nefessiz bırakışı karşısında hala "akil" olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural ve kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınabilmesi. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle, koşar adım kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor günahıyla sevabıyla... yazabildiğimiz kadarıyla. Meramın sınırlarının tamamlayıcısı olan makaleleri paylaşmaya çalışıyoruz ağ bağlantıları dizininde hepsi bir arada yazılarda değinemediklerimiz için okunması elzem hayat derslerini arşınlıyoruz. Güven Gürkan ÖZTAN'ın kaleme aldığı Sesimizi Duyan Var Mı? makalesi de bu bahsin bir tamamlayıcısı örneği teşkil etmekte. Zaman bizim sandığımızdan, öngördüğümüzden de çabuk ilerletilirken asıl sorgulanması gerekenlere ulaşmak için çabalanacak mıyız bunun derdini masaya yatırmakta, meramı anlatmakta. Öztan ve Birgün Pazar'ın anlayışlarına binaen metni sayfamıza alıntılıyoruz.

..Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam...İyi Haftalar...

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Jiyan! - Hayat! - կյանք!
“Gezi Parkı Eylemleri: Türkiye’de Toplanma Özgürlüğü Hakkı Şiddet Kullanılarak Engelleniyor” - Uluslararası Af Örgütü
Gördüm - Bir Gezi Parkı Direnişi Belgesel Filmi - Documentary Film - R H - Vimeo
Dönüşüm - Gentrification Belgeseli - Yönetmen Hakan TOSUN - Youtube
Bir Daha Asla
Soma'da Hayatını Kaybeden İşçilerin Anısına... - Soma'nın İşçileri
Soma'da Sekiz Saat - Devrim TABAN, Zeynep ORAL - Vimeo
Sesli Meram / Deuss Ex Machina Kayıt Bloku.. Geçtiğimiz Günlerden Ses ve Söz
Destan Yörük’e Ve Tüm İsyankarlara - Güneş KARA - Jiyan
Vicdan’ın İktidarı… - Ruhi UZUNHASANOĞLU - Muhalif Yazılar
O Çığlığı Asıl Bizim Atmamız Lazım - Bürge AKBULUT - Seda AKÇO - Bianet
Muhalefetten 3 Yıl İsteniyor - Bahri KARATAŞ - DHA - Hürriyet
Devlet O Çocuğun Peşini Bırakmadı: Savcı, A. K. İçin 3 Yıla Kadar Hapis İstedi  - Başka Haber
İbrahim Aras'ın Öldürülmesi Kapatılmak İsteniyor - Birgün
Işıtan Önder'in Ali İsmail Korkmaz ve Berkin Elvan'ı Andığı Konuşma - Diken.com.tr
Işıtan Önder: Beni Yıldıramayacaklar - Cüneyt ÖZDEMİR - 5N1K CNN Türk
Kırmızıçizgiler ve Devletlûnun Yeni Ülkesi - Misak TUNÇBOYACI - Jiyan
Silahlı İsyandan Siyasal Direnişe, Diyalogdan Müzakereye - Hakan Tahmaz İle Söyleşi - Başlangıç
Polis Hem Dövdü Hem İftira Attı - Elif YILMAZ - Posta
‘Saldır Vatandaş’ - Çetin YILMAZ - Jiyan
222 No’lu Mobese Nerede! - Birgün
Lice'de Skandal Tutanak: Biz Havaya Ateş Açtık, Onlar Birbirlerini Vurdular! - Nuhaber
Bir Bayrak Hikâyesi: “Ağırımıza Gitti Abi” - Barış YILDIRIM - Fraksiyon
17'lerden Okan ve Berna Ünsal İçin - Hakan GÜLSEVEN - Ekşi Sözlük
Orda Bir Soma Var Uzakta - Ayça ÖRER - Zaman Pazar
Sokakta, Parkta, Yolda Gördüğünüz O Yabancılar Kim? - Fatih PINAR - T24
Uludereli Aileler AYM'ye Gidecek - Al Jazeera Türk
Zalimlerin Devletini ve Dinini Harabeye Çevirecek Alevi İsyanı - Evren Barış YAVUZ - Fraksiyon
Ղըզըլպաշներու կրօնաբարոյական աւանդը - Բագրատ ԷՍԴՈՒԳԵԱՆ - Agos
12 Eylül Askeri Diktatörlerinden Evren ve Şahinkaya’ya Müebbet Hapis! - Vicdani Ret Derneği
Yüzleşmek ya da Yüzsüzleşmek - Özcan KIRBIYIK - Jiyan
13 Eylül 1980: BBC Türkçe Yayını - BBC Türkçe
1980 Coup Leaders Given Life Sentences In Turkey - Middle East Institute
Görümlü Davası - Haber Zoom
Tabutlara Sarılan Bayrak Kuşkuyu Örtemedi - Jinda ZEKİOĞLU - ANF
"Esas Duruşta Cinayet": İsmail Saymaz - Medya Atlası - İMC TV
Asker Hakları Raporu Açıklandı - Asker Hakları
AYM’den ‘Balyoz’ Kararı: Hak İhlali Var - Rusya'nın Sesi
Balyoz Siyasi Yargılamalar İçin Nasıl Emsal Olacak? - Kemal GÖKTAŞ - KG' Blog
#LGBTİ Dersim de Yaşananlar Kadınlara Değil, Kadınları Ezen Sisteme Yöneliktir - Loren ELVA - Jiyan
Ne De Olsa "Her Temas İz Bırakır" - Salih CANOVA - KaosGL
Ne Mutlu Farklıyım Diyene - Murat TÜRKER - BiaMag
Mirzabeyoğlu’nun Avukatı Hasan Ölçer: Balyoz’daki Hak İhlaliyse Bu Ne? - Dünya Time
PKK'den Flaş Açıklama - Doğan Haber Ajansı
Evladını IŞİD'e Kaybedenler - Murat Can BİLGİNCAN - CNN Türk
Gerges: Irak Merkezi Hükümeti 'Çöküntü Yaşıyor' - Fawaz A. GERGES - BBC Türkçe
Iraqi Turkmen Feel Abandoned By Turkey - Fehim TAŞTEKİN - Al Monitor
Iraq Women's Shelter Responds To Growing Crisis - Hajer NAILI - Womens News
How ISIS Stormed Iraq: A Chronology Of The Militant Offensive - Al Arabiya
Liberal Direniş'çiler ve Hizbullah - Emel Saed GUREYB - İştirakî
Twitter Cihatçıları - Pınar TREMBLAY - T24
Ortadoğu'nun Enerji Haritası - Ayça SÖYLEMEZ - Birgün
Rojavalı Siyasetçiler IŞİD, Irak ve Suriye'yi Anlattı - Dila GÜRSES - Bianet
Selahattin Demirtaş Portresi - İrfan AKTAN - Zete
Ruşen Çakır: Türkiye Kürtleri Tercih Etseydi Bunların Hiçbiri Yaşanmayabilirdi - Gelecek Gazetesi
Bir Eşcinselden Ekmeleddin İhsanoğlu'na Mektup - İsmail ALACAOĞLU - Radikal.Blog
Ekmeleddin İhsanoğlu’nun Arkasındaki Gerçek Güç - Levent GÜLTEKİN - Internet Haber
CHP Laiktir Laik Kalacak - Ezgi BAŞARAN - Radikal
Enkel Der Belagerer - Duygu ÖZKAN - Die Zeit
#Irak Canlı Blog via Al Jazeera Türk
IŞİD: Bütün Kiliseler Yıkılacak - Ali KARATAŞ - Evrensel
Iraq Crisis Hits Turkish Economy - Mehmet ÇETİNGÜLEÇ - Al Monitor
Iraq's Kurds and The Extremists: Are They Really In A Secret Alliance? - Zanko AHMAD - Niqash
Şişecam İşçileri Yine Boyun Eğmedi: Bu İşyerinde Grev Geleneği Var! - İşçi Mücadele Derneği
Radikal ve Benim Radikal Maceram - Ümit KIVANÇ - Riya Tabirleri
Radikal İki De Düştü - Esra ARSAN - Evrensel
Radikal’in Ardından...  - Pınar Bihter ÖĞÜNÇ - PÖ' Blog
Nymphomaniac ve Kadın Olmak Üzerine - Aybike ALKAN - BiaMag
Çocukken Kadın Oldum - Nurettin KURT - Hürriyet
How Can We Stop Honour Killings? -  Riada ASIMOVIC AKYOL - Al Jazeera
Kadınlar Okudukça Ekonomi Büyüyebilir - Gülsin HARMAN - Milliyet
Persona: Yüzün Anlamı - Gül Esin SERTTEK - Flsf Dergisi
Why Brazil’s World Cup Protesters Are So Furious - David ZIRIN - In These Times
Bana Arkadaşını Söyle... - Nurinisa EROĞLU - Sanatatak
Kortun: Az Düşünüp Çok Üreten Sanatçılar - Tuğba ESEN - Agos
Alğan: ‘Artık O Mahalle ile Birlikte Yürümek İstemiyorum’ - İsa TATLICAN - Sabah
Aranan Kitap - Siyaset Yazıları - Süreyyya EVREN - Salt Araştırma
Sinemanın Gerçekliğiyle Kış Uykusu’na Bakmak - Haydar TAŞTAN - Fraksiyon
Kırılgan Hayat ve Birlikte Yaşamanın Yükümlülükleri - Judith BUTLER - Çeviri: Elçin GEN - E-Skop
“Masalı Kes” Demeliyiz En Güçlü Sesimizle: Masalı Kes!!! - Derya Divrikli GÜL - Gazete On İki
«Էս ի՞նչ ա, արա՛: Մաֆիոզ եք, հա՞, բայց այն ատեն ապուշ մաֆիոզ եք» - Մարինե Մարտիրոսյան - Hetq.am
Gaye Su Akyol’un Simyası - Tayfun POLAT - Mühim Hadiseler Enstitüsü
Manu Chao: Problemlerinizin En Büyük Kısmı Başbakanınız - Barış AKPOLAT - Birgün

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan - Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo’dan iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
DinamoPromo InquiriesMakina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo
---------------------------------------------------------
>>>>>Info Go-R-Sel
You Can Trust Goverment - Nate BEELER via The Columbus Dispatch

>>>>>Poemé
Dokunma Yanarsın - Yusuf HAYALOĞLU

Çocukluğum çıraklıkta geçti,
Kir-pas içinde.
Gençliğim korsan yürüyüşlerde, mitinglerde.
Hapse erken düştüm,
Copla erken tanıştım,
Küçük voltalardan bıktım, usandım!

Şimdi uçsuz bucaksız ovalarda,
Adımlarımı saymadan,
Geriye dönüp bakmadan,
Usanmadan, bıkmadan,
Deli taylar gibi koşmak istiyorum!

Ve görüyorsun ki;
Aşkı beceremiyorum...
Beni kendi halime bırak, yavrucuğum,
Ben yolumu nasıl olsa bulurum...

Upuzun çayırlarda,
Yalınayak koşmak istiyorum.
Saçlarım rüzgara konuk,
Yüzüm dağlara dönük...
Göğsümün çeperini,
Ölümle sınayan esaret,
Ve yüreğimi yararcasına zorlayan cesaret;
Kıyasıya vuruşsun istiyorum!
Koşmak... koşmak istiyorum, sevgilim
Dönemezsem, affet...

Firari gecelerin azmanı olmuşum,
Bütün istasyonlarda afişim durur.
Beni bir çocuk bile bulur...
Dokunma bana, çıldırırsın!
Dokunma bana, ellerin tutuşur!

Koşmak istiyorum;
Eksozların, molozların,
Yağmaların kıyısından.
Onca insafsızlıkların,
Onca haksızlıkların,
Manzarasızlıkların, parasızlıkların,
Allahsızlıkların kıyısından...
Kimseye ve hiçbir şeye değmeden,
Ciğerlerimi yok edercesine koşmak istiyorum!

Koşmak istiyorum;
Şiirimin ve yumruğumun namusuyla...
Kavgaya karışmadan, tutuklanmadan
Ve küfür etmeden
Kafamı kırarcasına koşmak istiyorum!.

Avucunu son bir defa,
Ağlamadan tutmak istiyorum;
Gözlerim yüzüne küskün,
Sazım sevgine suskun...

Saati ayrılığa kurmuşum,
Olmaz teslimiyet!
Ziyan aklımı senle bozmuşum,
İçerim felaket!.
Kurşunlara geleyim istiyorum,
Ölmek... ölmek istiyorum, sevgilim
Sağ kalırsam, affet!..

Firari acıların uzmanı olmuşum.
Bütün telsizlerde adım okunur;
Beni bir korkak bile vurur...
Dokunma bana, fişlenirsin!.
Dokunma bana, sen de yanarsın!..

Kaynak

Comments