Deuss Ex Machina # 531 - meaningful

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_531_--_meaningful

29 Aralık 2014 Pazartesi gecesi "canlı" yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>sesli meram muhteviyatı<<<<<
1. Ekoplekz - Ariel Grey (Planet µ)
2. Ekoplekz - Four Track Mind (Planet µ)
3. Fatima Al Qadiri - Shanghai Freeway (Hyperdub)
4. Fatima Al Qadiri - Dragon Tattoo (Hyperdub)
5. Yagya - Deepchord Redesigns 3 (Subwax Jpn)
6. Yagya - Deepchord Redesigns 8 (Subwax Jpn)
7. Shxcxchcxsh - The Under Shore (Avian)
8. Shxcxchcxsh - Monolithic Conclusion (Avian)
9. Perc - Tri City (Stroboscopic Artefacts)
10. Kangding Ray - Luna (Stroboscopic Artefacts)

meaningful
(531)
Anlam Yağmalanırken, Sesi İşitebiliyor Muyuz?

“İnsan özgürdür çünkü kendi değildir, kendine karşı bulunmadır. Olduğu şey olan varlık özgür olamaz. Özgürlük tam da, insanın kalbinde olmuş olan ve insanın gerçeğini olmak yerine oluşmaya zorlayan hiçliktir. İnsan gerçeği için var olmak seçmektir: hiçbir şey, alabileceği veya kabul edebileceği, ne içeriden, ne de dışarıdan ona gelmemektedir. İnsan gerçeği, hiçbir türde hiçbir yardım olmadan, en küçük ayrıntıya kadar kendini oluşturmanın dayanılmaz zorunluluğuna tamamen terkedilmiştir. Böylece, özgürlük bir varlık değildir; insanın varlığıdır yani onun var olma hiçliğidir.” Jean-Paul SARTRE


Anlamın tümden yok edilmeye çalışıldığı, kimin her neyi dert edindiğinin değil de bundan bir çıkarının olup olmadığının tartışıldığı sorgulandığı hemen her şeyin itinayla örtbas edildiği bir güncelliği ikame ediyoruz. Devir hızlıca ilerletilirken biz her neresindeyiz bu girdabın ona ait, ona dair yanıtların karanlıkta konulduğu günlerden geçiyoruz. Salt ah ya da vah değil yazık ki hiçbirisine mani olamadığımız kırımların menzilinde, memlekette hayatın nasıl bunca kolayca dönüştürüldüğünü, anlamın dahi çalındığını idrak ediyoruz bir kez daha. Sonsuz bir viranelik, sonu gelmez bir tahakküm sağanağı, hiç bitmeyecek bir ayrıştırmanın güncellendiği bu yerde hayat her nerededir bunu anlamaya çalışıyoruz. Hayat her nerede saklanmaktadır bu girdabın, bu karanlığın ona vakıf olmaya çalışıyoruz. Elimizden çalınmaya devam edilenin, bir biçimde zihnimizdeki soru işaretleri olduğunu da ikrar ediyoruz.

Anlam deforme edilip, talan edilirken bugünkü payınıza bu kırıntılar düşüyor, bu hiddetler ile yaşamanız gerekiyor tehdidinin; nasıl gerçek kılındığını artık görüyoruz ve teyit ediyoruz. Ümitsizlik diz boyuyken dahası gidilecek yolun olduğunu erkin sözleri değil kendi adımlarımızdan fark ediyoruz hala. Ağır bir yükleniş haline dönüştürülen hayatta ya sonrası bahsinin hep muğlâk konulduğunu gizemin ardının çok daha büyük kırılmalar olduğunu görüyoruz. Sessizleştirilirken artık biat ettirmekten gayrisinin pek de mümkün olmadığı bir düzlemde sıradan olanın sözünün her ne hale terk edildiğini hiç teklemeksizin anlıyoruz. Her gün yinelene gelen, yağma, talan kırım bir kalıba mengeneler ile tutturulmak, onun sınırları içinde yaşatılmak olduğunu hayattan çok yok oluşun ‘tiradı’ olarak seziyoruz, paylaşıyoruz.

Devlet ezberini zerre-i miskal değiştirmezken hemen her hamlesinin ardından çıka gelenin yeni bir kıyamet olduğu bu kısacık notlardan bile fark edilebilir haldedir hala ve hala. Anlam tümden, topyekûn boşa çıkartılırken ‘bu dediğim olacak’ buyurganlığının götürdüğü yer uçurumun kıyısıdır. Bir iç sıkıntısı değil hakikatin suretidir ol menzil. Sıradana reva görülenlerin başı ve son noktası orasıdır. Hiçbir zaman duyulmayacak önemsenmeyecek, anlaşılmayacak dertlerin birbirlerini buldukları bir menzildir kıyısına terk edilmeye her günün şartlanmışlığında el verdiğince çalışıldığımız. Yanıtsızlık, çözümsüzlük daim kılınırken eldeki ve aklın dâhilindeki çözümlemelerin toptan imha edildiği bir kırım yeridir; dibine ha bire itilip durulduğumuz.

Doksan bir yıllık geleneğe ait aklın, son on üç yılda kat ettiği yolun demokrasi örüntüsünün paralelinde yapılanlarla burasının nasıl bir ülkeye, nasıl bir hayata evirildiği artık meydandadır. Ezberler yinelenirken, yenileştirme yahut da dönüşüm anlatılırken tümünde bu sahnelemelerin bir hiçliği yaygınlaştırmak için yinelene geldiği artık kesintisiz olarak belirgin olandır. Tekrar olunup, bilindik bir aşinalık sağlanmaya çalışılan her meselenin de bir kademe sonrası çıka gelen yıkımdır. Anlam yerle yeksan edilirken, dinamitlenirken geriye hiçbir şeyin bırakılmadığı bu erkândan gayrisinin ne sesinin ne de sözünün duyulduğu bir menzil bırakılır. Elimizden apar topar çalınmaya, yağmalanmaya devam edilen haklarımızın bizzat kendisidir. Bizatihi ezberler ile gün aşırı öcüler, tehditler ve tacizler ve korkular birlikte bu ‘uzamda’ var edilenlerdir.

Müesses nizamın kodlarına daim olarak sahip çıkarak, sırf bunu önemseyenlerin oluşturmaya çalıştıkları ülke görüntüsü tekrardan tezahür edendir. Kurgu değil ‘gerçek’ haline dönüştürülen behemehal hamleler ile anlam yıkılırken ezberlerin izleri üzerinden geriye duran her adımda bir kademe daha ağırının denendiği, istisnasız yoklamaların çekildiği bir yapımdır. Müesses nizam dün x ya da y’den mürekkepken bugünlerde znin de dâhil olduğunun bildirilip kutsiyet atfedilirken artık tabu ilan olunanı göstere gelen bir bileşkeye evirilir. Gündemin satır aralarında, pek sıkça anılmayıp varlığı orada durmaya devam eden yapımın, bir nizam halinin güncelliği peyderpey yapılan ve edilenlerle sağlama alınır. Koşulları sınırsız ve ‘koşut’ olarak bildirilenleri aralıksız olarak güncellerken devlet o nizamını da bunun gibi değerlendirerek en düzeltilmeyecek hale, en anlaşılmaz hamlelerin ardına sığınarak yineleye gelmektedir.

Kalıcı olan buradadır. Yıkılan anlam buradan görünendir. Korkunun fiiliyata evrimi bu teşebbüslerle birlikte imal edilmektedir. Anlam yıkılırken mesh edilen ‘yeni’ yorumsuz, didaktik bir ezberin bizatihi tözüdür. Günlerimiz kapkaranlık kılınırken güncellik tam anlamıyla ‘azap’ çukurunun kendisiyken her şey bunca kolay mahvedilirken tutturulup gidilen yoldur yıkımı anlata gelen. Anlam parçalanırken dünün tüm ağrılarını bugün kalıcı kılan bir deneyim tahsis olunmaktadır. Biyopolitik-a mekanizması ya da edimi tam da budur. Biteviye, kesilip kopyalanıp yapıştırılan derme çatma bir yapımda bile hemen her şeyin yok etmek üzerinden konumlandırıldığı bunun için çabalanıldığı yerde merkeziyete, düşünselliğin her hamlesine karşı girişilen taarruzlardır adını anmaya çalıştığımız biyopolitika.

Anlam artık paramparça edilirken, düşünselliğe karşı temellendirilen, katara eklenen her tedbir biyopolitik olan tahayyülün hem menzilini hem de anlamını, görünümünü ele verir. Asıl bahsedilmesi gerekenlerin değil bizatihi muktedire göre, kendince yön verdiği, daima dönüştürmeye çalıştığı, akla göre gündemin belirlendiği bunun aksettirildiği bir uzama kavuşulur. Her şey ayan beyan tarumar edilirken bitimsiz bir taarruz sürekliliğine resmen alıştırılmaya çalışılırken sağlı ve sollu aklın sabıklığı ülkenin bugününü dün kadar ağır kılmaktadır. Ülkedeki sabit fikirliliğin daimiliği tescillenmektedir behemehal an be an. Fikri sabitliğin yönlendirdiği menzil oluşturmaya çalıştığı her hamlesi için yeniden şekillendirdiği anlam daraltımı bugünün hallerini de ortaya çıkartmaktadır. Özetlenebilecek değil tam aksine detaylarına vakıf olundukça daha büyükçe derin tanımların ortaya çıktığı bir uzam böyle böyle bina olunmaktadır. Kasıt buradadır, buralardan çıkartılandadır.

Her şeye karışabilmek, her konuda söz hakkına sahip olmak hemen hiç bitimsiz müdahale etme hakkını kendinde görebilmek ve dahası onarılmayacak bütün tahribatların altında imzası bulunmak ile kastedilenler meydana çıkmaktadır. Yılın her gününü bir öncekinden daha zor, dikenli, mayın tarlası edebilmek-kılabilmek adına yinelenenlerdir bahsettiğimiz o tavır. Anlam bölük pörçük kılınırken derdin salt bir yere, bir yöne ve bir kesime değil herkese hemen tüm zamanların ön yargılarını sahiplenerek şekillendirildiği meydandadır. İş bu güncellik yıkımların dipnotlarını sağlayan kaynakçadır. İş bu güncellik halimizin her ne hallere konulduğunun tek ve eksikleri daim beyanıdır.

Adaletsizliğin bir norm olarak karşılığını bulduğu hemen tüm sorgulamaların daha en başında saf dışına ötelendiği, yerildiği bir yerde konuşabilip, yazabildikçe bir ihtimal dokundukça çekincesizce halimizin mealini, aslında her neyin olup bittiğini de görebileceğiz. Kendiliğinden yükseltilen, hiç tükenmeyecek sanrısı ile kotarılan tahakkümün, gündemin satır başlarında olur olmadık her meselede bir kez daha hep bir daha yinelene gelen tüm tehditlerin aslen ne için olduğunu anlayabileceğizdir. Hayat salt tüketilebilir bir edim, “mesele” olmaktan alıkonulmayacak, erke biat ettikçe nefes alınabilecek bir mefhum haline dönüşümünün hiçbir ehvene ulaştırmayacağı muhakkaktır. Cehalet salt eğitim babında değil yaşamdaki hali, sureti, konumlandırılmasıyla her konumda bütünleştirilen tespitlerle birlikte bölünüp, parçalanan bu anlamın özetini göstermektedir.

Cehalet hepimize uydurulmaya çalışılan bir deli gömleğinin ta kendisine dönüştürülmektedir. Propaganda araçlarının tamamında yinelenen her yeni konuş veçhesinin, sözünün, sualinin yönünü, meramını tek bir kelimede özetleyecek olandır cehalet. Sisteme elini verip kolunu kaptırıp gerisini kurtarmaya çalışanlara bu yetmez, tüm benliğinizi işgal edeceğiz tavrının her neyi tahayyül ettiğini gösterendir. Korkularla birlikte giderek daha fazla sessizleşen, sırf bunun için biat eden ve teslimiyetini duyursa da daha bunun “başlangıç” olduğunun bildirildiği yerde hayattır cehalete teslim, anlamdır toptan un ufak ve tarumar olan. Erkçe yeniden şekillendirilen ülke defâtle yaraları kanatmaya devam eden, bu bağlamda yönü ve rotası keskinleştirilen her anı gasp edilen, kuşatılan bir sahaya dönüştürülmektedir.

Tahsille alakası olmayan cehaletin hemen her yeri işgal edip, tek, yegâne yönlendirici, konumlandırıcı olarak belirlendiği bir yerde yıkımın ta kendisidir, ona yol verendir. Bahisler daim birbirlerini kovalarken hemen her durumda ezber olunanların “hayatın” üzerinde gölge gibi yükseltilmesi meydana çıkar. Cehalet, yoksunlaştırmanın bir diğer adıdır. Cehalet, kesinliğin o değiştirilmez tabuların her günü kapsamaya yol ve imkân sağlayanıdır bu yeni ülkede. Daim olansa anlamın paramparça edilebilir, bir ihtimal yok edilebilir bu olmazsa sınırlandırılabilir bir mesele haline dönüştürülmesidir. Cehalet ile kotarılan bezirgânlıkla yinelenenler ve arsızlıkla şekillendirilen tahakkümün tüm evrelerinin güncellene geldiği bu ülkede hayatımızdır bir başına terk edilen. Tecrit edilmiş, akışından alıkonulmuş, yönlendirilmiş yeni daraltımlara patikalara sıkıştırılmış buna çalışılmış bir yerdir yapımına devam olunan.

Yeni yeni diye duyurulup durulurken aslen her ne olduğunu cisimleştiren bir karşılaşmadır vesselam. Hayat kendi bağında, kendiliğinden, sıradanlığından alıkonulurken hüccetten yıkımın ihtiva olunduğu, bunun müjdelendiği, takdim edildiği bir sahneye dönüştürülmektedir işte. Biçimlendirme, aklı naçar kılmak adına yinelene gelenlerin yekûnunda saklıdır. İnsanlığı hem faziletten hem hikmetten alıkoyarken, bunu canı gönülden bir meşgale olarak ele alan, uygulayan bir bakışım artık hayatlarımızın üzerindedir. Takvimler iki bin on beşi gösterirken. Hayat üstünde yükseltilen bir sır, giz perdelemesi değil mahvın, yok edişin basamaklarına sahip olandır. Üçer, beşer tırmanılmaya devam olunan, bir hazanın ta kendisidir işte. Anlam bir boşluk düzleminden bu yerçekiminden bağımsızlaştırılıp toptan tüketilebilir bir edim haline dönüştürülüyor.

Kelimeleri sağlaya geldiği her ayrıntı, dile getirilenlerin birleştiği her bir uzam toptan tarumar edilmeye devam ediliyor. Zamanla, mekân birbiri içerisinde itişin ve çekişin menzili ilan edilirken anlam beraberindeki ‘hikâyeler’ toptan paramparça eyleniyor. Her gün anlam uçurumun kıyısına götürülüyor. Bir deneme, bir taarruz hali çekincesiz yinelene geliyor. Makam ve mevkii için değil sadece hayatın maksadı, hikmeti çalınıyor yağmalanıyor istikbal istikbal denilirken. Dertlendiğimiz, dert edindiklerimiz, bugün bizlerle birlikte büyümeye ve çoğalmaya devam ediyor. Kuşatılmışken “anlam” yok edilmeye devam edilirken halen meramımız çığlımızdır. Meramımız dâhilinde sıkıştırdığımız her sözün bir başka buluşmayı, bir başka anlatılmayanı bildiren olduğudur anlattığımız.

Dün, bugün ve yarın ve daima hatırlayacak olduklarımızdır. Anlam buradadır, bu bağlaçta, tek satır, tek nefes atılan çığlıklarda, duyuyor musunuz? Gerçekliğin nasıl dönüştürüldüğü nasıl anlamın, bağlam ve beraberindeki her bir gösterenin yok edildiği şimdi daha rahat anlaşılabilecek olandır işte. Atılan her bir çığlık, yılın daha ilk günlerinde çocukların kıyılmaya devam edildiği bir menzil içerisinde olduğumuzu göstere gelendir. Atılan her bir çığlık cehaletin nasıl bir uçurumu hasıl olan bir vuslatmış gibi göstere gelmesine karşı tepkimedir. Yoksunuz, yoktunuz, zaten hiçbir zaman da olmamıştınız bahsine karşı vardık, varız ve isteseniz de istemezseniz de var olmaya devam edeceğiz bahsinin yinelenebilirliğidir işte, işittiğimizde bir kez kayıtsız kalınmadığında burada hala. Bugünün ülkesi sayaçlar sıfırlandığı yılbaşlarında bile dünün ezberlerini daha ilk gün uygulamaya devam eden bir menzil.

Anlatmaya çalıştığımız ‘anlamın’ nasıl bir döngünün hiddetin bağında yeniden şekillendirildiğidir. Görünen köye kılavuz isteyenlere halen oralarda anlaşılmaz bulunan derdiniz nedir diyenlere bildirimimizdir. Bugün ve şimdi anlamın yokluğu eksiltilmesi, derdimizin yağmalanması, çekiştirilip durulmasına karşı, acının ve kahrın sonsuz kılınmasına karşı bir söz birliğine ihtiyacımız var. Hiçbir kılavuzda yazmayan bir hakikat için, hiçbir kılavuzda yazmayan bir hikmet için, yaşam için, yaşayabilmek için sözlere, seslenişlere ihtiyacımız var. Anlam buradadır bu bağlaçta, tek satır, tek nefes hep birlikte atılan çığlıklarda – şimdi – işitiyor musunuz? Artık fark ediyor musunuz? Muktedirin ıssızlığa dımdızlak terk ettiği bu koca kalabalıklar içerisinde artık anlamı görebiliyor musunuz? Bir şansımız daha bir kez daha ihtimalin olmayacağını bildiğimiz bir yerde çığlıkların ardını görebiliyor musunuz?

Misak TUNÇBOYACI – İstan’2015


>>>>>Bildirgeç
Devletin Kaynağı: Korku - Halil TURHANLI - Taraf

Hobbes’un siyaset felsefesine yaptığı önemli katkılardan biri de devletin insanların duyduğu korkudan, güvensizlikten ve sığınma ihtiyacından doğmuş olduğunu, güvenlik ve özgürlükler arasında ters orantı bulunduğunu ortaya koymasıdır. Onun teorisi insanların güvenlik ve korunma uğruna özgürlüklerinden nasıl kolaylıkla feragat ettiklerini, özgürlüklerini nasıl gözden çıkardıklarını gösterir.

Devlet salt birbirlerine duydukları güvensizlikten dolayı biraraya gelen, bu duygu ve dürtü altında anlaşan insanlar tarafından oluşturulmuştur. Devlet korku içinde kendine sığınan, güvenliğini sağladığı insanları “halk”a dönüştürmüştür. Nasıl yapmıştır bunu? Onları bütünleştirmiştir. Daha doğrusu, kendisine sadakatle bağlı olarak birarada tutabilmek için korkularını canlı tutmuş, korkuyu daim kılmıştı. Çoğu kez de gerçekte var olmayan düşmanlar yaratarak yapmıştır bunu. Bu insanların birbirlerine karşı düşmanlıkları bastırılmış, ancak devlet onlar için dışarıdan düşman yaratmada hiç güçlük çekmemiştir. O hâlde halk yığınının belirleyici özelliklerinden birinin korku olduğunu söyleyebiliriz.

Dünya ile kurulan ilişkiden, dünyada bulunuyor olmaktan, dünyada yabancılık hissetmekten kaynaklanan kaygının halkın kolektif korkusundan farklı olduğunu vurgulamak gerekiyor. Paolo Virno, “kendini evinde hissetmeme” duygusunun “çokluk”un ayırt edici özelliği olduğunu, çokluğun bu duygu ile tanımlandığını belirtiyor.(1) Özgürlüklerin bastırıldığı, eşitsiz, adaletsiz bir dünya ona yabancıdır. Çokluk bu anlamda “evsiz”dir. Sokakları, sokağa çıkmayı sever. Kurumlara sığınmayı reddeder. Öngörülmeyene, olumsallığa, sürprizlere, mucizelere açıktır. Çokluk’un “kendini evinde hissetmeme” duygusu Heideggerci anlamda “angst”a değil, Jean-Luc Nancy’nin sözünü ettiği “politik duygu olarak kızgınlık”a yol açar.

Virno, bütünleşmeye, kaynaşmaya dayalı bir hayat biçimini ifade eden halk ve toplumsal, politik varoluş biçimi olarak çokluk arasındaki karşıtlığa dikkat çekiyor.(2) Buna göre çokluk, devlete sığınan, devlet himayesinde yaşayan halkın aksine merkezkaç karaktere sahiptir. Bu niteliğiyle devletin krizini gündeme getirir, devleti krize sokar, giderek devlet egemenliğini sarsar. Bunun da ötesinde, temsiliyete dayanmayan yeni politik biçimler arar.

Çokluk bütün bu niteliklerinden dolayı Hobbes gibi devlet egemenliğini savunan, bireylerin bu egemenlik için özgürlüklerinden feragat etmelerini meşrulaştıran düşünürler açısından olumsuz bir kavram, tehlikeli bir varoluş biçimidir; çünkü, Virno’nun da belirttiği gibi, çokluk modern egemenliği olumsuzlayan bir güç.

Çokluk kaynaşmış bir yığın değil, tekilliklerin çokluğu. Çok sayıda tekillik. Çokluk’un başlangıç noktası “Bir”, temelinde Bir var. Bir’lerin oluşturduğu ortaklık. Farklılaşma süreciyle çelişmeyen bu ortaklık devletin dayattığı homojenleşmenin sonucunda ortaya çıkan ve halk olarak adlandırılan birlikten bütünüyle farklı.(3)

Çokluk politik temsilin çöküşünü kışkırtır. Politik temsile sığmayan, temsili kabul etmeyen, kendi adına konuşmak isteyen bir güç. Bu güç politik partilerden, diğer geleneksel örgütlerden taşıyor. Türkiye’de günbegün otoriterleşen yönetime karşı mücadeleyi yürütebilecek olan da bu güç. 2013 yılındaki Gezi Parkı eylemleri ana muhalefet partisi CHP’nin temsilcisi olduğunu iddia ettiği “halk”ın değil, “çokluk”un gerçekleştirdiği bir şehir isyanıydı. İktidar birden karşısında “çokluk”u bulmuş, bunun üzerine başbakan “Türkiye’nin yüzde ellisini evlerinde zor tuttuğunu” söyleyerek “çokluk”u “çoğunluk”la tehdit etmişti.

Herkese mutlu bir yeni yıl diliyorum. İyimser ve umutluyum. Her şeye rağmen “umut ilkesi”ne bağlı kalmalıyız.

(1) Paolo Virno, Çokluğun Grameri, çev. V. Kocagül- M. Çelik, İstanbul, Otonom Yayıncılık, 2913, s. 37

(2) A.g.y., s. 25-28

(3) A.g.y., s. 47

* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bireyi neredeyse dakika sekmeksizin nefessiz bırakışı karşısında hala "akil" olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural ve kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınabilmesi. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle, koşar adım kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor günahıyla sevabıyla ve yazabildiğimiz kadarıyla. Anlatmak bir mesele. Tek bir cümle kimi zaman kafi gelmeyendir yaşananı anlatmaya. Eksik kaldığımız yeri tamamlayabilmek için el aldığımız, kelimelerine karıştığımız yazıları sayfamıza ekliyoruz. Halil Turhanlı'nın kaleme aldığı, Devletin Kaynağı: Korku makalesi bu eksik, gedik cümlelerimizin tamamlayıcısı olan bir okumayı önümüze çıkartıyor. Resmi berraklaştırmak için, görünürün her ne olduğunu anlayabilmek için kısadan, kestirmeden bir sözü bütünleştiriyor. Makalenin derinlerinde, sözümüzü, sesimizi duymaktayız halen. Turhanlı ve Taraf Gazetesi'nin anlayışlarına binaen metni sayfamıza işliyoruz.

...Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam...İyi Haftalar...

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Sesli Meram / Deuss Ex Machina Kayıt Bloku.. Geçtiğimiz Günlerden Ses ve Söz - Podcasts
Gezi Parkı Eylemleri: Türkiye’de Toplanma Özgürlüğü Hakkı Şiddet Kullanılarak Engelleniyor - Uluslararası Af Örgütü
Gördüm - Bir Gezi Parkı Direnişi Belgesel Filmi - Documentary Film - R H - Vimeo
Soma'da Sekiz Saat - Devrim TABAN, Zeynep ORAL - Vimeo
İHD: 2014’te 49 Çocuk Cezaevinde, 64'ü Gözaltında İşkenceye Uğradı - Bianet
Kobane Direnişi İle Dayanışma Kapsamında Yapılan Eylem ve Etkinliklere Müdahale Sonucunda Meydana Gelen Hak İhlalleri Raporu - İHD
Otoriterleşme ve Büyük Resmi Görmek! - Umut ÖZKIRIMLI - Diken
İsimsiz Ölüler - Özgür Sevgi GÖRAL - Azad Alik
Berbat Bir Yıldı Bir Sürü Çocuğu Öldürdüler - Leyla ALP - T24
Cümlelerimize Sahip Çıkmanın Zamanı Değil Midir? - Misak TUNÇBOYACI - Harfvolver
Kötülüğün Şeffaflığı - Kaçkakkova - Mutlak Töz
1984'te Roboskili Çocuklar - Şanver İSMAİLOĞLU - Bianet
Roboski’de Yazdık - Süreyya KARACABEY - Fraksiyon
Dün Roboski Bugün Cizre - Besê HOZAT - Özgür Gündem
Karga Mı Vurdunuz, Siz? - Nurinisa EROĞLU - Jiyan
Medyada Nefret Söylemi 2014 Mayıs-Ağustos Raporu - Nefret Söylemi
2014'ten Ne Kaldı? - Haluk KALAFAT - Bianet
Kent ve Çevre Mücadelesi İçin Bir Yıl Sonu Muhasebesi - Sinan ERENSÜ - Milli Coğrafya
Çocuklar 2014’te Yine Haklarından Mahrum Kaldı - Yüce YÖNEY - Bianet
“Herkes-İçin”: Müşterekler Siyaseti Stratejisi ve Siyasetin Müşterekleşmesi - Eylem AKÇAY - Umut KOCAGÖZ - Müşterekler
Hrant'ı Bir Daha, Bir Daha Öldürmek... - Baskın ORAN - Radikal
Nedim Şener: Mahkeme Hrant Dink Cinayeti Konusunda Çalışmamam İçin Tehdit Mekanizması Oluşturuyor! - T24
Davutoğlu’na Göre ‘Eşit’, Erdoğan’a Göre Değil - Serdar KORUCU - Agos
Satılmış Vicdani Ret Hakkı - Serkan KÖYBAŞI - Cumhuriyet
Maraş’ta İğneyle Mezar Kazmak - İsmail SAYMAZ - Radikal Kitap
Anne Kalk Eve Gidelim - Ercan KESAL - Birgün
Gezi: Kırılma Veya Süreklilik - Adnan GÜMÜŞ - Evrensel
Berkin Elvan’ın Ailesinden Cumhurbaşkanı Erdoğan’a 1 Euro’luk Tazminat Davası - Hür Bakış
Biz De İnsanız Yavrum Ya - Nilay VARDAR - Bianet
It’s Not the Koran, It’s Us - Leonard C. GOODMAN - In These Times
IŞİD 9 Yaşındaki Kız Çocuklarını 200 Bin Dinara Satıyor - Felat BOZARSLAN - Evrensel
Jesidinnen Vom IS Verschleppt Und Vergewaltigt "Ich Wünschte, Ich Wäre Tot" - Thomas ADERS - Tagesschau
Bin 597’si Kadın 3 Bin 583 Ezidi Kayıp - Deniz GÖK - Onedio
Devletlû Hükümet Neyin Peşinde? - Şeyhmus DİKEN - BiaMag
Ünlü Fransız Ekonomistten Ülkesinin Onur Madalyasına Ret - BBC Türkçe
Yersiz Düşünceler - Hakan TUNÇ - Çağdaş Ses
"Türk Bayrağı…Türk Polisi...Kürtler Nerede?" - Gönül MORKOÇ - Rudaw
Eğer Bir Ermeni Devrimci Olsaydım... - Tuğba ESEN - Agos
Çarents ve Pamuk’la ‘Taş’tan ‘Kar’a Kars - Maral DİNK - Agos
Sarıkamış’ta Savaşan Ermeni Askerler ve Esaret Mektupları - Taner AKÇAM - Düzce Yerel Haber
Ermeni Soykırımıyla Yüzleşilmediği Sürece Bu Lanet Üzerimizde Olacak - Cengiz AKTAR - T24
100 Yıl Sonra Atalarının İzinde 1000 Kilometre - Serdar KORUCU - Radikal
A Century Of Silence - Raffi KHATCHADOURIAN - New Yorker
Samsun’da Pontos Rum Soykırımı Yağması ve İdamlar - Tamer ÇİLİNGİR - Devrimci Karadeniz
“Nefrete İnat Yaşasın Hayat” - Michelle DEMISHEVICH - Platform 24
Belly Dancing Men Make Comeback In Turkey - Pınar TREMBLAY - Al Monitor
Popülist Sol Nefretin Müphem Nesnesi: Entelektüel - Barış BÜYÜKOKUTAN - Volkan ÇIDAM - Diken
Erdoğan’ın Dilinde Felsefenin Eğretiliği - Hüseyin ŞENGÜL - Bianet
Şair Didem Madak’la Yapılmış Bir Söyleşi: “İnsan Unutkandır ve İnsan Unutulmaya Mahkum Olandır” - Müjde BİLİR - Cafrande
2014'ün Çağdaş Sanatla Yarışacak En İyi 10 Eylemi - Işıl EĞRİKAVUK - Radikal
Yılbaşı'ndan Nefret Ediyorum - Antonio GRAMSCI - Hayalgücü İktidara
2014 İş Cinayetleri Raporu - İSİG Meclisi
Gıda Mühendislerinin "Atanamama" İsyanı - Rıfat DOĞAN - İleri Haber
Greece’s Election: The Euro’s Next Crisis - The Economist
Egypt Proves Best Destination For Stock Market Investors - Andrew BOLGER - Financial Times
Abbas’ Fatah Faction Distances Itself From Provocative Facebook Post - Jerusalem Post
Kim Dotcom Pledges To Kill NSA Spying, Skype With MegaChat - Jom MARTINDALE - KitGuru
İsmail Reis Neden Öldü? - Uğur TARHAN - Net Tavır

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan - Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo’dan iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
DinamoPromo InquiriesMakina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo
---------------------------------------------------------
>>>>>Info Resim: Hazel Antaramian Hofman

>>>>>Poemé
Düşler Bir Ses Bulur Bende - Haydar ERGÜLEN

bir çocuğun düşüyüm ben
büyülü yaz akşamları
ben üflerim mızıka söyler
sesimiz tutar sokakları

ılık bir ses taşırım yorulmadan
sonsuz özlemler büyütürüm yarına
ben mızıka çalarım
siz onu duymasanız da
mızıkamın içindedir yaşam

kardeşler ben çalayım siz görün
nasıl geçilir kiraz rengi sokaklar
soluk soluğa yeni aşklarla
yorulmaz yaşlı bir yürek bile
gülüşler ona akar da

ben mızıka çalmazsam
ne özlemleriniz olur ne ayrılıklarınız
yalnız bir yıldız gibi boşluğa
düşer yaşlı dünyanız

bir çocuğun düşüyüm ben
mızıkamın sesi yeryüzüne değer
uyurum uyanırım hep aynı şarkı
ne sesim eksilir ne umut biter.

Kaynak

Comments