Deuss Ex Machina # 537 - sondan bir evvel

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_537_--_sondan bir evvel

09 Şubat 2015 Pazartesi gecesi "canlı" yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>sesli meram muhteviyatı<<<<<
1. Andrew Bird - Rising Water (Self Released)
2. Andrew Bird - Sweep the Field (Self Released)
3. Steinbruchel - 05 (12k)
4. Steinbruchel - 06 (12k)
5. Flooba - Private Departures (Batenim Netlabel)
6. Flooba - Bells Of The Riot (Batenim Netlabel)
7. Erik Truffaz & Murcof - Origin Of The World (Mundo Recordings)
8. Erik Truffaz & Murcof - Skin (Mundo Recordings)
9. Sankt Otten - Im Lichtorgelparadies (Denovali Records)
10. Sankt Otten - Karfreitagskarpfen Und Dolce Vita (Denovali Records)

sondan bir evvel
(537)

Birbirimizi İşitecek Miyiz? 

Bir takdimden, bir sunumdan, bir anlatımdan ve epey hallice anlamdan epey daha fazlasını barındıran, bildiren bütün bunların düzlemdeki eğreltiliği göstere geldiği bir güncellikteyiz ve buradayız. Ne bir manifestonun satırları ne de basmakalıp bir cümlenin efradıyız. Hemen her şeyin insana karşı zorla dönüştürüldüğü ve kanıksatılmaya çalışıldığı ve dayatıldığı bir yerde eğreltinin her nasıl hallerden türetildiğinin bilincinde bir avucuz ki buradayız. Kesintisiz olan tahakküm nesnelleştirilirken, dünümüz gibi günümüz de hep aynı bağnazlık eliyle çalınmaya devam olunurken sözü hatırdan çıkartmamanın düşündeyiz. Yağma düzeni kalıcılaştırılırken modernizm örüntüsünün, hemen dibinden çıka gelenlerin her neye dönüştüğünün idrakindeyiz iki satır ve üç cümleyle birlikte.

Düzlemin delik deşikliği ilam olunurken, her şeyler aleniyete artık kavuşmuşken müesses nizam sahiplerinin nasıl da hayatı halen tüm bu vahamete rağmen olumlanabilir addettiğinin çürümeyi gösterdiğinin bilincindeyiz. Tekilleştirmelerden mülhem tek tip algının iş bu hayat üzerindeki ediminin bir gölgelendirmeden artık ileride, bir karanlık olduğunu yinelemeliyiz. Karanlık saf kötülük ile bütünleşirken, tekleşirken yaşadığımız yerin hiçbir gününün ehven sayılmayacak hale evrimi son sürat devam etmektedir, bunun tanığıyız. El alınan kötülük, derman diye bildirilenlerin nasıl da birer yafta, ayrıştırıcı olduğunu göstere gelir. Kesintisiz olarak yinelene gelense yaşam ediminin bir boyunduruk ile cendere kümesine koşulsuz, şartsız biat olduğunun ilamıdır.

Müesses, gayri nizami bulduğu her ötekisi bildiğine karşı tehdit ve taarruzlarıyla var olduğunu ve kalıcılığını bildirmektedir. Her hamlesinde ‘salt’ bu kötürüm hali, kötücül toplamı yineleyebilmek ve süreklileştirmek adına adımlarını atar hep tekerrür eden bir döngüde. Biteviye tekrarlanan şey eğreltiliğin bir yaşam için en ideal düzlem olduğunun yinelenmesidir. Her tekrarda bu anlam daha bir kalıcılaştırılır. Boğazlamak fiilinin siyasa literatürüne sokulmasından, mehter! marşları ile karşılama törenlerine hemen herkesle kavgasını sürdüren sözüm ona tarafsız cumhurun başına, al takke ver külahın artık ‘akçelerle’ biçimlendirilmesine, böylesinin anılmasına uzanan serencamda kalıcı kılınmaya çalışılan bu eğrelti haldir.

Eğrelti halden bir normal ülke tahayyülünün bina edilmesi gayretidir açıkça ve yalın bir biçimde. Normal olarak anıldıkça, betimlendikçe, onaylandıkça bu bahisler toplumun müşterekinin esemesinin okunmayacağı sahaya ulaşılır. Dert gani gani, sorunlar handiyse her gün apayrıyken onu kurup güncelleyen ve kanıksatan akıllar kendini her dem bu tekrarlarda yeniden var etmektedir. Varlığı ilam olunan şey, tahakkümün sürekli hamlesidir. Süreğen bir halin, neticede ‘toplum’ için gerçek yok edişin temellendirilmesidir mesele edilmesi gereken. Tehditlerle, tenkitlerle birlikte eylenen, eklenen ve bütünleştirilen her hamle bu sarmalın, bu eğreltiliğin yaşamdaki konumunu belirginleştirir. Düzayak bir mecaz olmaktan çıkarak hemen her güne iliştirilen o tehditlerin gözetiminde bir yaşamdır. Gerisi laf-ı güzaf.

Gerisi hepimizin, her birimizin yaşaya geldiği bir nesnel yok etme deneyidir. Yok oluşumuza kadar sürmesi için çabalanılan bir menzildir, atakların sonsuz kılındığı. Modernleşmekten bir kasıt muasırlaşmak diye anıla gelen bir yorum buralarda şekillendirilmektedir. Yokluk ilan edilirken, hep bir sıfır kadar geçersiz, görünmez ve gadre mahkûm etkisizlik yinelenir. Akla kazınmaya çalışılan şey budur. Onca çabanın sonucunda hiçlik paylaştırılır erkçe. Yıkım buralardayken tüm tahakküm kendini her gün ele verirken bütün paramparçayken henüz hiçbir şeyin yapılmadığının izahatı buralardadır işte. Sıfıra karşı yapılan her müdahale güce sahip olanı zorlamayacak varlığı yok bildirilenlerinse cehennemidir oysa. Kuşatılmışlık içerisinde hem değersiz hem yok saymalara rağmen can kırığı artık buralardadır bu menzilin dört bir yanındadır.

Dertleri çoğaltan, bunları biteviye güncelleyen bir ülkede yaşadığımızın ifşaatıdır karşılaştığımız. Yaşamın karşısındaki cephenin her ne olduğunu bildirendir işte tüm bu bahisler. Medeni denilip durulurken giderek ilkelliğin hıncının, kininin önemsendiği zamanlara varmamız bundandır. Medeniyet bir çürük haller kümesinin ta kendisidir. Eğitimsizliğin dik alasıyla birlikte yol alınan bir cehaletin tam ve eksiksiz yansısıdır. Her şeyin en doğrusunu bilen, kurgulayan devletlûnun akla, fikre, söze karşı taarruzlarının akıbetidir bu hal. Halimizin muasırlaşmak bahsi yinelene durulurken tam tersi istikamette ilerletilmesinin tezahürüdür değindiğimiz. Hemen her şeyin kara bir menzile doğru ilerletilmesidir.

Bunca açıktan ve aleniyette hiçbir “sorguya” müsaade edilmediği bir cerahatin yaygınlığıdır karşılaştığımız. Normal yerle bir edilirken biçem artık sonsuza kadar muhafazakâr görünümlü oysa neoliberalizm hattını arşınlayan bir çabalanımı yinelemektedir. Hemen hemen her günün bunca fecaatle ortak, lebalep dolu kılınmasının hali, şekli ve şemaili buradan anlaşılabilecektir. Eğreltilik bir biçimde yeni diye bildirilenin esas gerçekliklerinden birisidir. Hangi yana dönersek, bakarsak, sorgularsak sorgulayalım kalıcı olan yaraların bunca yalanla hemhallığıdır. Yalanlarla bir ülkenin bina edilip, yoluna artık böyle devam edeceğinin yinelenmesidir. Eğri, eğrelti her yerdedir kesin ve kesintisiz olarak. Eğri ve eğrelti, tüm hayata karşıt koşmaların bu devletin nezdinde nasıl şekillendirildiğini topyekûn ifşa edendir.

Eğri ve eğrelti olan yaşama karşı vardır-yoktur ile kesik bir anlamdır. Ya ötesi bahsi hep saflar dışına ötelenendir. Bugünün ülkesi bir yeni hali savuna gelirken dünden, eskiden kalanı da muhafaza altına almaktadır. Her koruduğu ve yeniye taşıdığı şey çok daha önceden denenenmiş olsa da, ayrıştırılmış olsa da hala bugünlerde de işlevselleştirilebilirliği çabasıdır. Hala tüm karanlığın müsebbibi olarak çıkartabilecek, anlatabilecek, tavırların, yinelemelerin, konumların peşi sıra yol alınmasıdır mesele. Yenileşmiş olan eskinin kurumu, kiri ve yağını ve pasağını paketleyip, ambalajlayarak bir yol ve yöntem olarak suna gelmesidir. Yeni, ol eskinin, demokrasi denilen yaralı, bereli haldeki müdahaleye kurban gitmiş edimini katletmeye bir fiil devam edendir hala.

Yeni kalıplara mengenelenmiş ve sıkıştırılmış bir hayattır bir kez daha tüm ışıklar söndükten sonra bize kalan. Yeni kendisini tekrar ederken kötülüğün istencini güncelleyendir her zaman. Kelimeleri yağmalayan çizgileri muğlâklaştıran tözü saf dışına iten, hep buna gayret eden bir zincirleme cehennem tahayyülüdür aslolan. Yenide nefes almak mübalağasız zora koşulandır hakkaniyetin ve dahi hikmetin silindiği unutturulduğu yerde bu yaşamın plastikleştirilmesidir karşı karşıya olduğumuz. Yaşam plastikleştirilirken, tükettikçe tükenmenin yolunun açılabilir kılınmasıdır mesele. Dün olan yinelenirken, gün apayrı kırımlarla buluşturulur. Dünün yasak hemşerimci söylemi bugün sağından ve solundan siyasa mümessillerinin sayesinde el verilip canlandırılandır.

Ne ki tüm bunlar, bu cerahat sadece sayıp dökmekle bitmez.  Ne ki bütün bu anlatım sadece tek başına bir birikintiden ötesi olmayacaktır. Sistem çarkları dönmeye devam ederken hayattır öğütülmeye devam edilen. Muasırlıktan anlaşılan şey, kötücüllüğe el verilip, onunla yol belirlenmesidir çünkü. Dahayı eyleyebilmek dahasını kalıcı kılmak zembereğinden boşalırcasına her güne savaş sesleriyle başlanarak şekillendirilir. Duraksamaksızın hemen hiç ikiletmeksizin, üstüne söz söyletmeksizin bu irin halini günceller erkân. Bir anlamın, karşılığı ola gelen eğreltilik bu ülkenin tanımlarından ve başat demirbaşlarından birisidir artık. Laf ola beri gele değildir muntazaman yeninin boyasının altında çıka gelen ve görünen ve anlaşılması elzem olan budur, bunca kesintisiz bir ifşadır.

Kesintisiz tahakkümün ruha ve bedene indirilen darbelerin karşılığıdır on üç koca yıl da ‘bonusu’ bu koca eğreltilik meselinde. On üç koca yıl bir dolu yaranın, dünden güne taşınmasıdır hep bir biçimde. Artık ağırlaşan, ağıtlaşan, kurşuni griden kapkaranlığa sevk edilen bir ülke hayal değildir ki hayattır ve gerçek. Gerçekleştirilmiş olan rüsvalığın, rezilliğin ve kepazeliğin bir ülkenin her gününde muhafaza altına alınmasıdır hemen hemen her anlamda her biçimde. Her gün eylenen kırımların normalin ta kendisi haline dönüştürülmesidir sorun. Normal bu diye anıla gelenlerin hayat bahsine vurulan ketler olduğu meydana çıkmaktadır. Normalimiz bir yıkımdan da başkası değildir aslında. Topyekûn kırım eylenirken, zulüm sürdürülürken, kastetmek artık olağan belletilirken, normal addedilmesidir.

Bütün bu heyulanın nasıl bir viranlıkla hemhal olduğumuzu bildirir. Düş kırımlarıyla bir arada yaşıyoruz. Can kırıklarını sırtlanarak yürüyoruz artık. Benliğimize müdahalelere karşı seslerin izini sürmek isterken çığlıklarımızı biz bile duyamıyoruz artık. Sadece, iki satırlık o haberlere sıkıştırılabilecek ömürler yaşıyoruz. Kendimiz etmemiş eylememiş olsak da tüm bu kırımların karşısında durun artık’ı belirginleştirmediğimiz için “suçluluk” duyuyoruz. “Yeter artık”ın bir karşılığının olmadığı yerde hayat sürdürüyoruz. İş ki nefes almamız bile denetime tabi, o bile müsamaha ve eğreltiliğe kayıtsızlıkla hemhal. Özgürlük ise bir masal, siyasa dışından sıradan olanın sözü bir hayale çoktan eviriliyor. Susun artık kalıcılaştırılırken bir meselin ta kendisine dönüştürülüyor.

Bundan yüzyıl evvel edilen fenalık; dakika veya vakit sektirmeden bugün de yineleniyor. Cam kırıklarıyla bir arada bedenlerimizden kan aka aka yürüyoruz. Yaşamlarımız değersizliği cümbür cemaat ilan edilirken -sıra hangimizde diye bekleye duruyoruz. Tüm cam kırıkları can kırıklarına dönüşürken, şimdi ve şu anda ya da yarın veya daha sonrası eğrelti bir düzlemde her yanımız eksik, gedik kalacak artık farkında mıyız ve idrakinde miyiz? Eğreltilik bir normatif halin bizatihi kendisine dönüştürülüyor. Kayıtsızlıkla birleştirilen, tahakküm her anın gözetlenip, denetlenebilir hale dönüştürülmesinin yolunu aça geliyor. Bilindik olan tehdit aşina olunan tenkit, bu eğreltilikle hemhal güncelliğin başat vurgularına dönüşüyor. Demirbaş bu tehditler oluyor.

An geçmiyor, gün hiç tükenmiyor ki yeni bir “vahamet” yine yeniden bir fecaat, küçük kıyamet sığdırılmasın. Her yanımız silme bir yok etmeyle hemhal. Nereye kadar bu yok oluş döngüsü nereye kadar derimize, zihnimize, düşümüze, sesimize ve her şeyimize karışma müdahale edebilme gayreti. Sonsuz bir karabasan halin tekerrürü karşısında ayakta kalabilmek en büyük sınavımızdır. Verebilecek miyiz bu sınavları hayat namına, söz namına, nefes namına, hepsi ve her şey adına bu eğreltiliğe karşı birlikte eyleyebilecek miyiz? Bir kez olsun sözü birleştirebilecek miyiz? Deneysellik, entelektüel bir öbek olsun diye yazıla durulan değil gerçekten nail olabilecek miyiz? Cüreti sınırın içinde, sınırın dışında, şu Ortadoğu denen yerin her santimetre karesinde sirayet eden nesnel şiddetin, devletlerden kendi paramiliterleri, çetelerine ulaştığı yerde buradayız ve yaşamak istiyoruz bahsini anlatabilecek miyiz?

Seslerin hiç işitilmediği, gereği neyse yapılacaktır- muhabbeti o arşa uzanmışken, bunca yalan yinelenip durulurken hala Kessab’ı top yağmuruna tutan bir devletin gözetiminde, Şengal’de 4000 Ezidi kızı, kadını köle pazarına satışa çıkartan IŞID’in Libya’da yirmi bir Mısırlı Kıpti Hıristiyan’ı infaz ettiği bir menzilde gerçekten yapabilecek miyiz sözü birleştirmeyi. Özgecan Aslan’ı yok eden zihniyetin, aylardır, günlerdir tumturaklı cümleler kurulurken, İç Güvenlik Yasa tasarısı gibi bir acuzelikle gündemi donattığı yerde, gelecekten bir ümit beslemek fazla naiflik değil midir artık değil midir? İşitmek için sözü kaç kıyametimiz lazım gelendir? Daha kaç… Bilginize.    

Misak TUNÇBOYACI – İstan’2015

>>>>>Bildirgeç
Kansız, Konusuz, Kurbansız - Aslı ERDOĞAN - Özgür Gündem


Bir kış gecesi, kent soğuğu ve karı bekliyor... Tuhaf bir işbirliği içinde geceyle, gecenin yanılgılarla dolu imgelemiyle... Buz kesmiş parmaklarıyla alelacele sarıp sarmalıyor görünümlerle düşleri, bir yelpaze gibi kapatıp karanlığa katıyor. Üst üste katlanmış donuk imgeler, anılar arasında biçimlenecek yepyeni, hiç görülmemiş, bembeyaz bir şafağı bekliyor. Mesele, dert, çile, erteleme demek olan kara hazırlanıyor. Kötü bir şakaya ya da bu Araf grisi tekdüzeliği kıracak bir serüvene hazırlanırcasına, bir işgale ya da bir felakete... Damlaların  tam tamına hangi saatte kristalize olacağını, kaç santim birikeceğini, kaç günde eriyeceğini biliyoruz artık. Bu bitmez tükenmez kış bizim kışımız, bizim kışımızın karları biteviye yağıyor, tutuyor, iz bırakmadan siliniyor. Tekrar tekrar... Sanki daha gizli, daha soyut bir acımasızlığa, unutuşun acımasızlığına işaret ediyor, başlangıçlarla sonlardan, yeniden, en baştan başlayıp bir daha sonlandırmalardan ibaret hayatın geri dönüşsüzlüğünü, tek kezliğini gizliyor.

İlk gün, ikinci gün... Nedense elim varmıyor günler önce hastaneden çıkmış bir arkadaşıma ‘tebrik mesajı’ atmaya... Şu iki satırı yazamadığım sürece de sanki vermem gereken bütün yanıtları, tepkileri erteliyorum. Kocası kürtaja izin vermediği için ñerkeklerin evlat hakkı- epeyce ileri bir yaşta, bıçak sırtı bir doğumu sağ salim atlatmış bir tanıdığımı kutlamam gerekiyor. Her doğum bir mucizedir, hayatın kutsallığıyla yüzleşebilmemiz için bir fırsattır, biliyorum. Ölseydi, belki bir gazete haberi, muhalif gazetelerin iç sayfa haberi olabilirdi, ama bunca kan, öfke ve gürültüyle dolu gündemde bir köşe yazısına, röportaja  herhalde ‘konu’ olmazdı. Sağ kaldı. Şimdi bize düşen, karmaşayla, çift anlamlılıkla dolu insanlık hikayesinden mutlu bir alıntı, mutluluk üzerine bir alıntı gibi okumak, çiçeklerle, altınlarla yazgımızı bir kez daha kutsamak... Üç yıl önce, kan kaybından ölmüş bir kadının avukatı beni bulmuştu. Tababet maskesi altında göçmen, sığınmacı, yoksul, dil bilmeyen kadınlara uygulanan sistematik ya da ‘münferit’ şiddeti, ilk kez o belgelemiş, ‘hukuk önünde’ ispatlayıp davayı kazanmıştı. Benzer bir deneyimden geçmiş bir başka kadının (okur bu başka kadının yazarın kendisi olduğunu anlayacaktır elbet) neden dava açmadığını, yaşam hakkını cengaverce savunmadığını anlayamıyordu. Yerden göğe haklıydı... Trajedinin kopkoyu ışığının hayata ‘gerçek derinliğini’, hakikatini iade ettiğini, ama ‘kurban’ yaftası, insanın üzerine bir lahit kapağı gibi ansızın kapandığında, çığlık atmamak adına cesetimsi bir suskunluğu yeğleyebileceğini anlatamazdım. Sağ kalanın suçluluğu, hayatı bağışlanmış Barabbas’ın, ölenler karşısındaki suçluluğu nasıl anlatılır? Şu bizim çift anlamlarla dolu kadınlık hikayemiz... Onun bıraktığı koca koca boşluklara dolan gece. Kış gecesi.

Gazetenin ikinci sayfasında bir haber, İstanbul’daki otuz yedi kamu kuruluşundan sadece üçünün kürtaj yapmayı kabul ettiğini yazıyordu. (Telefonda kabul etmişler, ama fiili durumu, ilk sekiz ya da on haftada randevu verip vermediklerini haberden anlamak olası değil.) Tam yanındaki sütunda daha da ufak bir haber, Ocak ayında öldürülen kadınların sayısını 39 olarak veriyordu. ‘İlk altını devlet verecek !’ haberlerine mutlaka rastlamışsınızdır, pek çok gazete, ekonomi, politika vb sayfalarda sütunlar ayırdı.

Birkaç gazete kupürü, sayıya vurulan ölüm... Bizim sıkıcı, tekdüze, biricik hayatımız... Daireler, zigzaglar çizerek, U dönüşleri yaparak durmamacasına kendi sonuna doğru yürüyen...

* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bireyi neredeyse dakika sekmeksizin nefessiz bırakışı karşısında hala "akil" olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural ve kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınabilmesi. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle, koşar adım kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor günahıyla sevabıyla ve yazabildiğimiz kadarıyla. Anlatamadıklarımız için el almaya, derman bulmaya, kelamı birleştirmeye çaba sarf edip, yazıları bulmaya çalışıyoruz. Aslı ERDOĞAN'ın kaleme aldığı Kansız, Konusuz, Kurbansız bu minvalde önemli bir meram. Kadınların seslenişlerini, sözcüklerini sahiplenmek için değil, anlamak için daha fazla okumamız gerektiğini bildiren bir makale. Söz işitilebildiğinde bir yola varacak bir şekilde anlamı çekiştirmeden anlayabileceğiz. Bir gün mutlaka...

...Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam...İyi Haftalar...

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Sesli Meram / Deuss Ex Machina Kayıt Bloku.. Geçtiğimiz Günlerden Ses ve Söz - Podcasts
Gezi Parkı Eylemleri: Türkiye’de Toplanma Özgürlüğü Hakkı Şiddet Kullanılarak Engelleniyor - Uluslararası Af Örgütü
Gördüm - Bir Gezi Parkı Direnişi Belgesel Filmi - Documentary Film - R H - Vimeo
Soma'da Sekiz Saat - Devrim TABAN, Zeynep ORAL - Vimeo
İHD: 2014’te 49 Çocuk Cezaevinde, 64'ü Gözaltında İşkenceye Uğradı - Bianet
Cezaevleri Hasta Ediyor, Öldürüyor… -  Basın Açıklaması - İnsan Hakları Derneği
“Bu Tarla Meselesi Mi Ki Zamanaşımı Olsun?” - Pınar ÖĞÜNÇ - Birikim
Polisin Eline Bulaşan Kanı Herkes Görüyor - Gürkan KORKMAZ - Evrensel
Özgecan İçin Yürüyenler: Ben De Herhangi Bir Kadınım - Rengin ARSLAN - BBC Türkçe
Özgecan’ı Yakarak Öldürmediler - Metin SOLMAZ - Uzunçorap
Bütün Kadınlar Bilir - Nermin YILDIRIM - T24
Tarih: Yanık Kokusu - Oya YAĞCI - Fraksiyon
"Kadınlar Hayatlarına Sahip Çıkıyor" Raporu Yayınlandı - Bianet
Türkiye Mahallesi’nde Kadınlar - Nedim MOSKOWA - Her Şey ve Hiçbir Şey
Vahşice Öldürülen Özgecan Cinayetinin Ayrıntıları Ortaya Çıktı; Tecavüze Direnince Defalarca Bıçakladı - T24
Demand For Women-Only Buses In Istanbul - Pınar TREMBLAY - Al Monitor
Milliyetçilik ve Tecavüz - Can Serhat HALİS - Fraksiyon
Nasıl Tecavüzcü Olunur - Leyla ALP - T24
Özgecan Aslan İçin - Zarri - Ekşi Sözlük
İşte Özgecan’ın Katil Zanlısı…Bu Fotoğrafa Lanet Yağıyor - Taraf
Erkek Sidiği - Ali Murat İRAT - Birgün - Bursa Bağımsız
‘Antep’e Gazilik Unvanı Veren Savaş, Ermenilerin Geri Dönmesini İmkânsız Kılmanın Mücadelesiydi’ - Emre Can DAĞLIOĞLU - Agos
Var Mı Bunun İzahı? - Özgür MUMCU - Cumhuriyet
Erdoğan'ın 'Türkmenlere Yardım' Dediği MİT TIR'larındaki Mühimmat Cihatçılara Mı Gitti? - T24
Cihatçılara TSK'dan ‘Topçu’ Desteği... İşte O Telefon Konuşmaları - Cumhuriyet
Bir Garip Seherdeyiz - Yetvart DANZİKYAN - Agos
Laik Eğitim İsteyen Öğretmene Savcıdan Soru: Kuran'a İnanmıyor Musun? - Radikal
Laik Eğitim Boykotu: 'Din Öğretmiyorlar, Mezhep Öğretiyorlar' - Rengin ARSLAN - BBC Türkçe
Şubat Boykotuna Giderken: Eğitim, Sol ve Laiklik - İsmet AKÇA, Onur DOĞULU - Başlangıç
Başkalarının Hayatını Tanzim Etme Merakı - Ohannes KILIÇDAĞI - Agos
Yeni Türkiye ve Yeni Yaşam - Arzu YILMAZ - Birikim
Demirtaş: “İç Güvenlik” Değil Barış Paketi - Bianet
Abdullah Öcalan’ın Seyir Defteri: Bu Lanetli Tarihten Kopalım! - Yücel GÖKTÜRK - Post Express
Mehmet Tarhan’a Verilen Cezayı Kınıyoruz - Saruhan OLUÇ - HDP
Erdoğan’ın Zihniyeti - Etyen MAHÇUPYAN - Akşam
Türkiye Birden Fazla Denklemin Parçası - Selin NASİ - Şalom
Bashar Al-Assad Interview: Jeremy Bowen Meets Syria’s Great Survivor - New Statesman
Chapel Hill Shooting: Three Young Muslims Have Been Executed, But The Media Ignored It Because Of Religion - Sabriyah PERVEZ - The Independent
PYD Eşbaşkanı Charlie Hebdo’yu Ziyaret Etti - ANHA - Evrensel
#Swissleaks : Pierre Laurent Ecrit Aux Personnalités Françaises Mentionnées Sur La Liste HSBC - Fabrice SAVEL - L'Humanite
#Swissleaks: Explore The Swiss Leaks Data - The International Consortium Of Investigate Journalists
RSF: Türkiye Basın Özgürlüğünde 180 Ülke Arasında 149. Sırada - Başka Haber
Not Another ‘Je Suis’ Article - Harout EKMANIAN - Armenian Weekly
Akif Beki’ye Yanıtımdır: Ben Bağımsız Bir Gazeteciyim Sense Kudretli Bir Adamın Sözcüsü - Frederike GEERDINK - Diken
1909 Adana Katliamı’nın İçyüzünü Tanıkları Anlatıyor - Agos
"Levon Ekmekçiyan'ı Görmezden Gelen Devrimcileri Özür Dilemeye Çağırıyorum" - Füsun ERDOĞAN - Agos - Bianet
Pınar Selek’ten Yeni Kitap: “Çünkü Ermeniler” - Edebiyat Haber
Özel Röportaj: Pınar Selek: “Masalını Kaybeden İnsan, Hayallerini De Kaybeder” - Mehtap DOĞAN - Sanat Filan
Madam Çela´yla Yeraltı Tarihi - Riva Hayim KAZAN - Şalom
Şükrü Erbaş: “Kimi Yazarsanız Yazın, Yazdığınız Siz Oluverirsiniz.” - Merve AKINCI - Yalnızlar Mektebi
Salt AVM - Tayfun SERTTAŞ - TS' Blog
Edgar Allan Poe: Müzevir Yürek - Çeviren Gül ŞAHİN - Uzun Hikaye
Her Yanık İz Bırakır - Meltem GÜRLE - Birgün Pazar


Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan - Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo’dan iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
DinamoPromo InquiriesMakina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo
---------------------------------------------------------
>>>>>Info
Görsel : M.C. Escher

>>>>>Poemé
Çiçekli Şiirler Yazmak İstiyorum Bayım! - Didem MADAK

`Zenciler prensesi olacağım.
Hayat işte asıl o zaman başlayacak.`
Pippi Uzunçorap

Çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım
Bilmiyorsunuz. Darmadağın gövdemi
Çiçekli perdelerin arkasında saklıyorum.
Karanlıkta oturuyorum. Işıkları yakmıyorum.
Çalar saat zembereği boşalana kadar çalıyor
Acı veren bir sevişmeyi hatırlıyorum.
Bir bıçağın gereksiz yere parlaması bu.
Yıllardır kendini bulutlarda saklayan illegal bir yağmurum.
Bir yağsam pahalıya malolacağım.
Ben bir bodrum kat kızıyım bayım
Yalnızlıktan başka imparator tanımaz bodrumum
Bir süredir plastik vazolar gibi hiç kırılmıyorum
Fakat korkuyorum. Birazdan da
Kırküç numara ayakkabılarınızla
Bahçede oynayan çocukların üstüne basacaksınız
Bu iyi olmaz bayım!

`Gün akşam oldu` diyorum
Ekmek kırıntıları atıyorum kuşlara
Cam kırıkları yiyorlar
Rüyamda; bir kase dolusu suyun içinde
Rengarenk yap-boz parçacıkları
Anlatmak istiyorum, dinlemiyorsunuz.
Hayır,sanırım sabahı bekleyemem
Bilmiyorum.
İnsanlar rüyalarım acilen anlatmalı.

Ondört yaşındaydı ruhum bayım
Bir mermer masanın soğukluğunda yaşlandı.
Protez bacaklar taktılar ruhuma ince ve beyaz
Gıcırdaya gıcırdaya dolaştım şehri
Protez bacaklarıma bile ıslık çaldılar
O ara içimde çiçeklerden oluşmuş
bir silahsız kuvvet ablukaya alındı
Sinemalarda da `organzm gıcırtıları` oynuyordu.
Kaçmaya çalıştım. Olmadı.
Bu nedenle, çiçekli şiiler yazmayı
Ruhum açısından faydalı buluyorum bayım.
Neyse işte
Ben her filmi hatırlarım
Sinemaların hiç bitmeyen gecesine sığındığım çok oldu.
`Sofı`nin tercihini` seyrederken çok ağlamıştım.
Öpüşen Guramilerle ilgili bir film yapsalar
Onu da mutlaka hatırlardım.
İnsan içinde çevrilen bir çıkrığın sesini unutur mu?
Hem sonra ben hatırlamaya alışkınım
Bir `eşya toplayıcısıyım` bayım.

Büyük gemiler de yok artık bayım
Büyük yelkenler de
Büyük kağıtlar yakmak istiyor şimdi canım.
İşte az önce bir karabatak daldı suya
Bir süredir de kayıp
Dünyayı yutmuş olarak çıksa da ortaya
Ölüm çok iri bir sözcük değil bayım.
Kasımpatları kadar acı kokuyorum biliyorum.
Ama siz sobada sucuklu yumurta pişirip yiyen
Yoksul bir aşkın güzelliğini bilir misiniz?
Bir gül, bir güle derdi ki görse
Yalan söylüyorum
Güller bu sıra hiç konuşmuyor bayım.

Kaynak

Comments