sesli meram 306 -- բացասական

kay(ıp)bedenler k/lan+-dereasonable (vv)arp presents
sesli_meram_306_//_karşı_178_//բացասական

27 nisan 2021 salı günü yayınlanmış programın parça dizinidir.

/////sesli meram muhteviyatı\\\\\
1- Drone - Spear (System Music)
2- Drone - Faded (w. Hyroglifics) (System Music)
3- Tribal Dubs - Divine Knowledge (Future Follower Records)
4- Tribal Dubs - The Gallows (Future Follower Records)
5- Merkey & Submotion - Immerse (Erculean Recordings)
6- Merkey & Submotion - System Delay (Erculean Recordings)
7- GLXY - New Soul (Shogun Audio)
8- GLXY - Sweet Lows (feat. Rhi) (Shogun Audio)

/////arz-i-hal
"Biz ne dersek diyelim, kime nasıl anlatırsak anlatalım, kişisel hikayelerimizin temelindeki o kara delikle yüzleşilmedikçe hepimizin hayatını gölgelemeye devam edecektir. 1915’in yurt olan Anadolu’nun, isminden, cisminden ayrıştırılmasının, bir yeni ülke var edilirken eski olanda yer bulandan toptan kurtulma hadisesinin ta kendisi olduğu bir kere daha kendi hakikatini bulur. Hiçbirimiz hiçbir zaman o iki arada bir derede bu sahada bir dönem içerisinde bunca patavatsız bir biçimde ikinci sınıf yurttaşlardan, üçüncü veya daha gerilere düşürüleceğimizi tahmin etmemiştik diye yazılır bir zaman, eski zaman 1915 sonrasında bir İstanbul cemaat yayınında. Cemaat ya da halk, unsur ya da kimlik, öge ya da eleman, yurttaş ya da tebaa tümden yok edilmenin kıyısına taşınmasına dair tek kelam olunmaz. Günümüze baktığımızda, toplu konut idaresinin denetimindeki bir saha, Ankara’nın göbeğine Ermeni ve Katolik mezarlığı üstüne bina yapma tasarrufundan hala bu topraklar için düşman addedilen kimlik belirgin olunur. Yahut da, adalet karanlık dehlizlerde kaybedilmeyecektir denilen Hrant Dink davasında, yerli ve milli bir savunuşu var edenlerin, katilleri, esas failleri ele vermemesinden bu bahis okunabilir. Alt alta onlar, onlar, onlarca şey daha ilave edilebilir, acının kaskatı kesildiği bir surette, yaşam ihtimalini sıfırlayan bunca şeyden sonra bir hayat imine yer kalmaz, kalmamıştır da.

Bugün otuz beş-kırk bin civarında Türkiye’li yurttaş, ondan çok daha azıyla Ermenistan’lı mültecilere sahip bir sahanlıkta o yüzleşilmemiş olan yıkım / kırım / fecaat ve facia bir kez daha bir kez daha bir kez daha imal ediliyor. Sizi ve bizi apayrı düşürüyor. Bu toprak parçasında yaşamaya çalışan Ermeni’nin iki arada bir derede her gün hazır ola geçerek tekmil vermesi, memleketinin ekmeğini yiyip suyunu içiyor denilirken (bütün bu bahsi kendi başına var etmiş olsa da, ekmeğe dahi tapu koyup) o ekmeğe dahi göz konulan, kimsiniz, vatandaş mısınız hain misiniz sorularının aralıksız yinelendiği bir cerahat hali yinelene geliyor. Acımız sözde kılınıyor. Hak tanzimi, adalet talebi, yok edilenlerin ardına saygı betimlemeleri, eksiksiz bir biçimde yüzleşme çağrıları, ABD başkanının ne deyip ne demeyeceği bahsinde güme gidiyor. İki satır cümleyle devletin ta kendisine bağlı / pastadaki paylarını kaybetmemek için promptera yazılmış metinleri okuyarak ve yüklenilmiş elemi görmezden gelenlerin demeçleri arasında bir halkın usuna hakaret, acısına taarruz, kimliğine dair yaftalamalar biçiliyor.

Bir kez daha yinelemeli ki, kuralsız kaidesiz bir biçimde “sorgulanması” elzem olan şey kaybedilmiş olan insanlardır? Nereye gitti bunca insan diye sorulduğunda bir karanlığın bu sahayı nasıl yüz altı yıl önce yangın yerine çevirdiği anlaşılacaktır. 24 Nisan 1915’te o İstanbul’da başlayan kanaat önderlerinin ölüm yolculuğundan, Sepastiya’da bir gecede yersiz yurtsuz koyulan atalarıma, Gesarya’dan dımdızlak çıkmaya mecbur edilen ailemin bir diğer yanının sırtlandığı Müslüman Ermeniler gerçekliğine, acıların ama ve fakatı olmaksızın yüzleşmek tek beklediğimizdir. Merhamet değil adalet, tek bir gün gündemin en öncelikli maddesi olarak anılan sonra nadasa atılan büyük devletler arasındaki bir kart, hamle olarak değil hakikatin, insan eliyle insana edilebilecek büyük felaketlerden birisinin ayırdına varılmasıdır mesel. Bugün 24 Nisan, bir gün konuşulup, hakaretler edilip unutulup gidecek bir gün olarak görülen bir gün. Ermenilerin matem günü, geriye kalan üç yüz altmış dört gün, buradaydık, buradayız ve adaleti arıyoruz mücadelesinin de mihenk taşı günü. Tükenmeyen nefrete, aralıksız sürdürülen ayrımcılığa, zıvanasından çıka gelen tehditlere, düz ayak yıldırya rağmen adaleti aradığımız gün 24 Nisan, duyan, eden, soran, sorgulayan var mı ola? Komşunuza ne oldu, nasıl oldu da bir toprak parçası bunca kapkaranlık kaldı? İnkar edilen acıyı anlamaya daha çok var mı, sahiden, sahiden! Ermeni’nin, Süryani’nin, Rum’un, Keldani’nin, Kıpti’nin, Arap Hristiyan’ın, Katoliklerin ve Pontos Rum’unun ve dahası görülmeyen, sorulmayan, bir biçimde hayatta var olmaya devam diyen “öteki” sandığınızın acısını görmeye daha çok var mı? Biden’ın mesajından daha elzem olan bu değil midir, görmek, sormak, duymak, acıya ortak olmak… değil midir, sesiniz çıkıyor mu, orada mısınız? Yanı başınızda henüz başlayamayan yasın var ettiği acıyı fark ediyor musunuz, sesiniz çıkıyor mu, oralarda mısınız?" sesli meram

*akla düşenler, yola çıkıldıktan sonra derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bireyi neredeyse dakika sekmeksizin nefessiz bırakışı karşısında hala "akil" olanı aramaya devam ediyoruz. akil olanın belirli kural ve kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. derdimiz meramın görünür kılınabilmesi. bahis açtıklarımız ana akımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. etmekten bir özenle koşar adım kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor günahıyla sevabıyla ve yazabildiğimiz kadarıyla fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya sesli meram // deuss ex machina ile devam...iyi haftalar...

allame-i ulul arz’dan ara nağmeler 
okuma parçası

sesli meram // deuss ex machina [ex.] genel geçer disiplinlerden uzak kalıp, deneysel ögeler ihtiva eden müzik türlerine kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. ambient’dan - folk’a uzanan ses şeceresinden alıntıları her salı akşamı 21.00-22.00 saatleri (gmt+3) arasında karşı radyo'dan iliştirmeye devam ediyoruz. aralıksız on yedi yıldır... bir direniş hali içinde... yayındayız!...

her türlü eleştiri ve öneri için iletişim kanallarımız;
---------------------------------------------------------

/////poemé
Խաչբուռ -- Դանիել ՎԱՐՈՒԺԱՆ (1884 - 1915)

(Աստվածամոր սեղանին)

Քեզ կը բերեմ, Մա՛յր, հունձքերուս նախընծան:
Զոհագործե՛ սեղանիդ վրա` ուր, դարե՜ր,
Փեթակներուս մեղրամոմերը դեղձան
Լույս ու արցունք են հոսեր:

Դո՛ւն, սուրբ պաշտպան հայրենական հողերուս`
Որոնց տըվիր անմահությունը դրախտի.
Ծիլը ծաղիկ ըրիր, հույսը` Արշալույս,
Որ խըրճիթիս կը ժըպտի:

Դո՛ւն, Խաչաբուռն այս, զոր իմ ձեռքով եմ հյուսեր,
Ընդունե՛, Մա՜յր: Բյուր հասկերուս մեջ ասոնք
Կը նազեին կույսերու պես շիկահեր,
Արևահե՛ղց և ատո՛ք:

Գերանդիիս տակ, գըլուխնին դեռ ցողով,
Լուսնեն հնձված ճառագայթի պես` ինկա՜ն:
Ոչ մի արտույտ քանդեր է իր կըտուցով`
Անոնց շարքերը լըման:

Ես հյուսեցի զանոնք, գիսակ առ գիսակ,
Տալով խաչին ձևը Որդվույդ կարեվեր`
Որուն արյունն, ամեն Զատկի, սո՜ւրբ կըրակ,
Մեր ակոսներն են խըմեր:

Իր հույսերուս, իղձերուս հետ հյուսեցի:
Անոնց մեջ է հույզն արտին, հուրն արևուն,
Խոփին փայլակն ու թևիս թափն առնացի,
Պաղատանքն իմ թոռներուն:

Մա՛յր, Խաչաբուռն այս օրհնե՜. և տուր արտերուս
Ամառն` ոսկի, ինչպես գարունը` մարգրիտ.
Որքան ամբարքըս լի ըլլան` ջահեր լույս
Պիտի տան խորանիդ:

Ըրե այնպես` որ – նման հի՜ն օրերուն–
Երբ դաշտերե դաշտ ժուռ գալու դուն ելլես`
Փուշեր չըգա՜ն ոտքերուդ տակ` այլ սարսռուն
Կակաչներ` մեր սըրտին պես:

Comments