sesli meram 435 -- փտում

kay(ıp)bedenler k/lan+-dereasonable (vv)arp presents
sesli_meram_435_////փտում

20 kasım 2023 pazartesi günü kaydedilmiş programın parça dizinidir.

/////sesli meram muhteviyatı\\\\\
01. Monty - Gas Tank (1985 Music)
02. Monty - No Sunset For Soul (feat. Liam Bailey) (1985 Music)
03. Reburf - Indigo (Fokuz Recordings)
04. Reburf - Repeat (Fokuz Recordings)
05. Monrroe - Afterthought (feat. Ayelle) (Shogun Audio)
06. Monrroe - Black Dahlia (Shogun Audio)
07. Duoscience - Mistake (Default Recordings)
08. Duoscience - Sidelong (Default Recordings)

/////arz-i-hal
"Artı Gerçek'ten aktaralım: “Dink'in 4 Şubat 2004 tarihinde çağrıldığı İstanbul Valiliği'nde yaptığı görüşme, cinayette kamu görevlilerinin rolüne dair kuşkuları artırıyordu. Dink, ’Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen’in yetimhaneden alınmış bir Ermeni kızı olduğu’ yönünde kaleme aldığı yazı üzerine İstanbul Valiliği’ne çağrılmış, Vali Yardımcısı Ergun Güngör’ün odasında iki istihbarat görevlisinin katıldığı bir görüşme yapılmıştı. Hrant Dink’in öldürülmeden bir hafta önce kaleme aldığı “Neden Hedef Gösterildim” isimli yazısında bu durumu ‘haddini bildirme operasyonunun başlangıcı’ olarak nitelemiş, ölüm tehditleri aldığına dikkat çekmişti.”

Tümüyle hiçlik, bütünüyle nefret imgesinin ardılı sıra var edilebildiği bir zeminde Hrant Dink kaçıncı sivil cinayetiydi. Ötekileştirmelerin birbiri ardına nefrete, hiddete ve lince dönüştürüldüğü bir zeminde hakikatin meselesi ne olacaktı? Ankara’nın soğuk, karanlık dehlizlerinde kalmayacaktır bu dava diye çıkılan güzergahta, her birinin bir yerlerdeki o karanlığı imal ederken faş oldukları aleniyken, Sabri Uzun, Ramazan Akyürek, Celalettin Cerrah, Muammer Güler, Ali Öz, Ali Fuat Yılmazer, Adem Sarıgöl, Hüseyin Yılmaz ve nice üstü kalabalıklar, ardı kuvvetle muhtemel devletçe kollananların hesabı ne zaman var edilecektir! Kötülüğü içselleştiren, olur bildiren bir aklın bugünün ülkesinde on altı yıl öncesinden de ağır bir tahakküm / tehdit mekanizmasını kurduğu zeminde insana ait olanı, hakkaniyeti, acıyla yüzleşmeyi, sorgusuz sualsiz adaleti kim verecektir, verebilecek sahiden? Hrant Dink, sözünü savuna geldiği bir zeminde, evi, yurdu dediği bir sahada birileri öyle istediği için katledildi. Bildiğimiz yegane kesin şey budur!

Bir biçimde Ermeni kimliğinin bu ülkeden kazınması haline devamlılık olarak görüldü bu cinayet ve sonrası. Suskun kalındığı, adaletin gelmediği bir zemin var edilebildiği için Sevag Şahin Balıkçı, bir Nisan 24 günü, kışlada zorunlu askerlik görevi sırasında katledildi! Şakacıktan çıkan kurşunlar eliyle canı çalındı bir başka asker tarafından. Maritsa Küçük nedeni kestirilemeyen bir cinayete kurban edildi, sorumlularından tek satır haber alınmadı, cinayet bir şeyleri tasarlamaktan aciz olan bir yurttaşa ihale edildi, kapatıldı. Keldani çift Hurmüz – Şimuni Diril, Mehre köyünde 7 Ocak 2020 tarihinde kaybedilir. Şimuni Diril’in naaşı evlerine yakın bir sahada 70 gün sonra bulunurken, Hurmüz Diril’den bin dört yüz on gündür haber alınamamaktadır. Bir cinayete kurban edilen, ardılı bırakılan kaçıncı yaraydı, akıbetleri muamma bildirilen kaçıncı yaraydı şimdi kimseler sormuyor artık. Bir biçimde Bakur Kürdistan’ında katledilmiş Gevriye Sarı, daha yakın zamanda iki haftayı geçmemiş, Gevriye Akgüç Eğo cinayetleri de mi hiç bahsedilmeyeceklerdendir. Bütünleşik bir mahvın orta yerine demirliyor ülke. Demokrasi, eşitlik, adalet, hürriyet kavramlarının dibinde kibrit suyu. Hiçbir anlamda, hiçbir biçimde bir doğrunun esamesi okunmuyor varsa yoksa kötülüğün bayrak direğinde dalgalanması. Bunca açık kepazelik, bir gıdım kalakalmış olagelen ötekilerin hayatlarının hiçe sayılması geçmişin karanlığından, Hrant Dink’e, Sevag Şahin Balıkçı’ya, Hürmüz – Şimuni Diril’e, Gevriye Akgüç Eğo’ya nicesine uzanan bir katran karanlığı sarmal içinde sıradan insana o hiçlik reva görülüyor. Yaşam yağmalanırken, hayat geçip giderken, bunlar gelip geçiciymiş gibi davranılıyor. Her anlamda adalet, eşitlik, hürriyet kavramları boşa düşürülüp dururken bir yarın söz konusu edilebilir mi? Ümit perişan, hakkaniyet kavramı zehirlenmiş, adaletin terazisi hep kötülüğü ağır çekerken, sahiden sıradan insanın farkına varılabilecek midir? İtirazınızı duyurabiliyor musunuz, duyuyor musunuz?" sesli meram 

*akla düşenler, yola çıkıldıktan sonra derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bireyi neredeyse dakika sekmeksizin nefessiz bırakışı karşısında hala "akil" olanı aramaya devam ediyoruz. akil olanın belirli kural ve kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan olmadığına inatla inanmak istiyoruz. derdimiz meramın görünür kılınabilmesi. bahis açtıklarımız ana akımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. etmekten bir özenle koşar adım kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor günahıyla sevabıyla ve yazabildiğimiz kadarıyla fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya sesli meram // deuss ex machina ile devam...iyi haftalar...

allame-i ulul arz’dan ara nağmeler 
okuma parçası

sesli meram // deuss ex machina [ex.] genel geçer disiplinlerden uzak kalıp, deneysel ögeler ihtiva eden müzik türlerine kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. ambient’dan - folk’a uzanan ses şeceresinden alıntıları iliştirmeye devam ediyoruz. aralıksız yirmi yıldır... bir direniş hali içinde... yayındayız!...

her türlü eleştiri ve öneri için iletişim kanallarımız;
---------------------------------------------------------

/////poemé
Բացակայություն -- Վարդան ՀԱԿՈԲՅԱՆ

Փախստական լուսինը՝
սուրսայր իջնող մի հսկա
սառցաբեկոր,
եւ դժվար է գլխապատառ փախչելն
ու առավելեւս՝ չփախչելը։

«Բիս» կաբարեում սուրճը
նստվածքն է տտիպ ու արյունոտ
գիշերների՝
նեյլոնալույսերի թեթեւ երգիծումով.
սիգարի կրակը ձգվում է
մինչեւ շուրթերը՝ մոռացված բառերով։

Գինեփախ աչքերը չկարողացավ հավաքել
պորտապարերի միջից, ջազի,
ծխի, ժպիտների միջից՝ հազար ու մի
թմրախորշերով ետին ու մութ.
երկնաքերի տունը իրենը չէր,
կամ իրենն էր, ինքը չէր ինքը։
Մայրը գզում էր մազերը
(բայց չէ՞ որ նա վաղուց էր մահացել)
բոլոր կանանց ու աղջիկների մեջ,
որոնք ինքնամոռաց ու մերկ կոտրատվում էին
անհասկանալի ու սուրսայր ռիթմերի տակ,
մայրը իր կուրծքը ծեծում էր անպաշտպան,
իսկ ինքը անտարբեր ընկնում էր,
բռնելու տեղ չկար։ Եվ հատակն էլ չկար,
չէր երեւում։ Ինչքան կուզենար՝ հասնել նրան,
փռվեր հատակով մեկ, հանգստանար։
Եվ ինքն ընկնում էր։

Զրնգուն ճարմանդներով գիշերապահի
ոտքը դիպավ կուչ եկած մեկին՝
սառել, մնացել էր քունքի արյան մեջ։ Իսկ
երբ գրպանում ամուր կծկված բռունցքը բացել են,
այնտեղ գտել են միակ հենարանը նրա,
որից բռնել էր վերջին պահին՝ չընկնելու համար,
երեւանյան
իր տան
փոքրիկ
բանալին։

Փախստական լուսինը՝
գլխիվայր իջնող մի հսկա
սառցաբեկոր,
ուր էլ ինքը փախչեր, միեւնույն էր
        արդեն, պիտի այն իջներ ուղիղ իր վրա,
որովհետեւ
գլխավերեւից բացակայում էր երկինքը։

Comments