Deuss Ex Machina # 360 - wij moeten de meedogenloze strijders voor de genadeloze

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_360_--_wij moeten de meedogenloze strijders voor de genadeloze

25 Temmuz 2011 Pazartesi gecesi "canlı" olarak yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
>1<-D33J-Sleeping Out (Self Released / MP3)
>2<-D33J-Drowning Pools (Self Released / MP3)
>3<-RL Grime-Die 4 Me (D33J Remix) (Self Released / MP3)
>4<-RL Grime-Clipz (Self Released / MP3)
>5<-J-One-Moving On (Urban Scrumping Records)
>6<-J-One-Spirits Awaken (Urban Scrumping Records)
>7<-Machinedrum-Lay Me Down (Planet µ)
>8<-Machinedrum-Youniverse (Planet µ)
>9<-Blue Motion-Miles Away (Influenza Media)
>10<-Blue Motion-Stay Forever (Feat. MC Fava) (Influenza Media)
>11<-Kraaska & Limit-You Make Me Feel (Plush Recordings)
>12<-Kraaska & Limit-Days For A Moment (Plush Recordings)

wij moeten de meedogenloze strijders voor de genadeloze
(360)

Uç uca eklentilendiğinde açmazların can yakıcılığından dem vurmak, yemek için sabırsızlandığımız, okumak için öykünedurduğumuz bir an evvelinden dinleyebilmek için paralandığımız seslerin dünyasını resmen paralize eden, hayat dediğimiz iş bu olgunun yaşanılabilirliğini, yaşatılabilirliğini zorlayan bir evreler silsilesini çağrıştırıyor. Hazne daraltıldıkça, düşünsellik başka baharlara terk edildikçe, izan yerine yıkım çağrılmaya devam edildikçe müesses nizamda gerginliklerin sonunda hep can yakıcı badireleri paylaşmak kalıyor bizlere.

Hep can yakacak olanlara dair ahkamlar düzmek bırakılıyor sade vatandaşlara. Neresi, nasılı, niyesini değil de fazlasıyla oyalanılacak olan boş şeyler üzerinden yapılan dezenformasyonu da buna eklediğinizde ne kalırsa hep kursakta, hep kendimize bırakılmış, saklanmış bir tutam çığlığı çağrıştırıyor İşittirilmemesi için, duyulup anlaşılır kılınmaması ve en önemlisi sorgulanamaması için yekten tedbir alınan, pardon ileri demokrasi içerisinde çağrıştırabilecek her türlü olumsuzluktan arındırılarak resmen pembeli hayaller dünyasında yaşadığımıza kani olmamızı bekleyen, arz eden dayatımlarla birlikteliğimizi sürdürmemiz talep ediliyor.

E neye kadar, nereye kadar diye sorgu doğrudan belleğe ulaşıyor. Bu kadar kasvetlilik halinin devamlılığına çaba, bu kadar korkulara yenilerini eklemeye çalışma gayretkeşliği, bu kadar lafı anlamazdan gelip bildiğini okumaya devam etme ısrarcılığı, bu kadar ötekileştirmenin sınırlarını genişletmeye olabildiğince fiştekleyicilik, bu kadar şu bu kadar bu dağları açmazların can yakıcılığını manidar bir biçimde anlaşılır kılmaya devam ettiriyor. Üç maymunluğundan fazlasıyla memnun kalmaya devam eden, biatını ve istemezükçülüğünü alenen duyurmaya devam eden, ayrışımları ırkçılığın paslı cümleleriyle beraber takdim etmeye bu kadar tenezzül eden, insanlığı değil de vaktin kazançları ile cukkasını sağlama almanın çok daha doğru olduğunu deyim uygunsa resme kanırtanların muktedirliğinde, muktedirlik oyununda figüranlık mıdır revamız?

Ne gelirse eyvallah çekmek midir, alenen alaycılıkların, sözümona hazmedermiş gibisinin tevatürlerine yakın duran demeç kırıntılarının, yandaş, pastadan pay alacak şanslı azınlığın kalemlerinden, zihinlerinden çoğaltıma girişilen tahakkümlerine boyun eğmek midir? Verilecek diyetlerin çoğunlukla hep bir kademe daha yükseltilmesine, gırtlağa kadar gelmesine karşın bir kulağınızın arkası kalmıştı o limitleri de zorlayalım az biraz - nefesinizi tutunuz birazdan harikalar içerisinde modern kabuslarınıza en güncelini, en yaratıcısını eklemeye devam edeceğiz anonslarını da mı duyumsamamaktasınız. Berhava edilmeye doyulmayan, heder edilmekten yorunulmayan, yeri geldiği zaman ağzının payını muktedire yakışır bir biçimle vermekten geri kalmayan bu cehennem tasvirinin detaylarını iş bu sitenin dört bir yanında görmeye, bilgilenmeye devam ederken nereye kadar üç maymunluğun devamlılığına kayıtsız şartsız itaat etmek sorusunu sormanın vaktidir.

Çoktandır bu girilerin belirli bir anlamının olmasına çablanıyoruz. Çoktandır kendiliğinden gelişen bu cümleler içerisinde bir hayali kurmaktan, vakti kurtarmaktan, ehehe hayat da çok güzelmiş canım lakırdılarının ötesindeki, tersine giden şeyleri anlaşılır kılmaya gayret ediyoruz. En azından çabalanıyoruz kendiliğimizden. Çoğunluğu oluşturanların, açık hedef gözetmesini, hedef belirlemesini kulağa fazla takmadan, haddimiz! olanın dışında her ne varsa kelam edilmesi gereken konuları ama imayla, ama sözcüklerin sağladıklarıyla bahsedebilmek iş bu sıhhatsiz açmaz birikintisinin içerisinde verilmesi bir an öncesi, gerekli olan sınavlarımızın çoğaldığını belirginleştiriyor.

Zaman mevhumu kapsamının dahilinde ileriyi ilerlemeyi simgeleştirse de, dönüştürülebilirliği ve akil olmayı muhteviyatında barındırsa da, çok parçalı söylem ve deneyimleri, işlevsel bir demokrasi tahlili üzerinden yeni rotaları önümüze seriyorsa da henüz veremediğimiz, altından kalkmak konusunda az biraz da çekingen davrandığımız sınavları da beraberinde sunmak konusunda yetkindir. Yetkilidir. Soru(n)larımızın en nadide köşe başlarını tutmaya devam ettiği güncelliğimiz içerisinde her sınav bir meşakkatli yolu ve aşılması gerekli bir engeli tanımlandırmaktadır. Koşullar ve şartlandırılmışlıklarla hemhal ettirile ettirile neredeyse her dönemeç, her engebe zaman mevhumu içerisindeki bu zorunlu sınavların, hayat devam ediyor nasılolsa kolaycılığının çok daha ötesindeki bir hakikati de taşıdığından dem vurmalıyız.

Akış bir şekilde devam ediyor olsa da, aşılamayan her engel ya da sınav ya da sorun öbeğinin birikmesi giderek açmazlar arasında nefessiz, dermansız kalmayı beraberinde getiriyor Yoksunlaştırıldıkça, izandan daim olduğu üzere uzaklaştırıldıkça, anlayışlı olmak yerine önyargılara teslim olundukça, bu savlayış daha da derinleşecektir. Derinleşmektedir! Öğrenim hayatımızda karşılaştığımız, bilindik sınavların kuralı olan 3 yanlış 1 doğruyu götürürün gerçeklik içerisindeki olumlu olan her ne varsa hemen hepsini tahakkümü altına alıp etkisizleştirdiğinden bahis açabiliriz.

Yergiler olağanlaştırılıp, ötekisi tanımlandırılmaya, kapsamı genişletilmeye devam ettirildikçe, suskun sessiz sebat edenler dışında iş bu sürünün / yapının / memleketin içerisinde konuşmayı bile lütuf, izahate girişmeyi eskiden bütün bunları hayal bile edemezdiniz kısasına denk tutturulduğu müddetçe yanlışların nitelik, açmaz kapasitesi daha da fenalaşmaktadır. Fenalıklar kapımızdan toplumumuzdan ayrılmamakta tam aksine bizlerle beraber yaşlanmakta ve varlığını sürdürmektedir.

İş bu ahval içerisinde yükümlülükler bir kenara, yerine getirilmesi şart olan çözümlemeler başkaca bir tarafa, açık seçik olarak düşman belletilenlerin üzerine geliştirilen hakir söylence öte yana, dimağın ucunun almayacağı nice diğerlerinin katkısıyla beraber bu kaotik aşamalar, sınavların verilebilirliğini engellemekte bir şekilde aşılmaz hale dönüştürmektedir. Aşılmaz olarak resmedilen, görece bir hali ve çaresinin en azından sorun adledilenin niteliğini ortaya bu kadar rahat dökümlenmesi karşılığında hala muktedirce sahip çıkılan bir daraltım olduğunu belirtmeden geçmememliyiz.

Memleket dahilindeki yaşatılmış onca acıya rağmen hala inatçılıkla, kör bir döğüşün neleri beraberinde getirdiğini kestirmeyenlerce fitilinin ateşlenmeye bir kere daha çabalanıldığı linç olgusunu bu önermenin, sabit örneklerinden birisi olarak alıntılayabiliriz. Anlı şanlı ana akım medyamızın nev-i şahsına münhasır örnekleri olarak dayatılıp durulan, ne hikmetse birleştiricilikten çok daha fazla bölebilmeyi, kapsayıcılıktan çok yermenin dayanılmaz sathında sinkaf eyleyebilmeyi, başı belirli sonu belirsiz ahkam kumkumalarında illa billa bir yerinden bir beğenmediğine, aidiyete, inanışa, savunuşa karşı demediğini koymamayı görev adletmiş yozdillerin makam ve mevkillerinden arsızca sallamayı sürdürdükleri kin kusmaları örnek kabilinden ekleyebiliriz. Azaldıklarında sevinilen, giderek sıfır noktasına ramak kalan ama bu topraklarda yaşama direncini sonuna kadar iş bu satıh içinde dört elle tutunmaya devam eden bir avuca karşı sözümona politik doğruculuk üzerinden yorum yapıyorum kardeşim görünümlü laf sokmaların, ırkçılığı normalleştirip, olağanlaştırmanın hemen hiç bir şeye fayda sağlamayacağı ortadadır. Ha evet o adını sadece sinkafa malzeme olarak ele aldığı komşusunun devletlusunun da buranın devletlusu gibi hep börek hep börek diye söylendiği doğrudur. Ulaşamayacak ne varsa ona oynamak, insani olandansa sahneden pardon pastadan daha fazla afferinle payını yükseltip kalkmak dururken neye hizmet eder insanlık değil mi? Hepimiz İnsanız disturu.

Hak tanziminde eşitliktense onlara ayrı bunlara apayrı filtrelemelerin, düzenlemelerin, adalet dağıtımlarının sürdürüldüğü lakin kısa çöpü çekenlerin mütemadiyen değişmemesindeki isabet oranından da bahsetmeliyiz. Piyon olanı suça itilmiş çocuk olarak resmileştirilen, yargısı verilen bir sanığın yer aldığı meşum davanın kenarından kıyısından, kulaktan işittiğiniz pek çok şeyde bile bu işte var bir bit yeniği dediğiniz her salisede, durmaksızın belirli bir devlet korumasının tahsisinin ne kadar da çabukça tahsis edildiği fark edilebilir. Piyonların değil karanlığın ardılında duran, isimleri zikredile zikredile ezberlenilen makam ve mevkii sahiplerinin hesap verebilirliklerini ne zaman yüce adaletimiz gözönüne alacaktır. Yoksa bu trajedi tiyatrosunun devamlılığında nasıl olsa o da mı unutulup gidecek beklentisidir, tüm bu dokunamamalar.

E(k)mek mücadelesinde 4-C boyunduruğunun üzerine bir de kıdem tazminatı vurgununun tezgahlanmasındaki aceleciliğin detaylarını da yanyana koyduğunuzda bir türlü verilmemesi için o sınav ve engellerin önünde nasıl da cansiperane durulduğunu manidar bir biçimde ortak usa resmeder. Kazır. Her fırsatta eleştirebilirlik, özgürlük, ifadelerin tam ve eksiksiz olarak sunumlandırılabilirliği, yaklaşım ve zihniyette yeni bir ülke inşa edeceklerini ima edenlere sormayı çok ama çok isteriz. Daha bu kadar kısacık öbek içerisinde çıkanlara karşı tutumlarına aşina olduklarımız, nefessiz kalıp da tahakkümlerini, kolluk kuvvetini, toptan yaftalayıcı basınını, emir eri yargısını, kanununu bi hız devreye sokan muktedir/liğin/ sınav zamanı ne zaman gelecektir? Ne zaman....


>>>>>Bildirgeç
Tek Yol Felaket - Burak KAYAOĞLU & Yalçın HAFÇI*

Deniz içinde olup da denizden bihaber balıklar misali olunabiliyor çoğu zaman; yaşanılan toplumun çürümüşlüklerini de kanıksayabiliyor insanlar. Çoğunlukla kendi belleklerini yakıp kavuran gerçekleri dahi göremeyebiliyorlar. Her daim bir yerlere yetişmek zorundalar. Hız, zamanın ruhu haline dönüşmüş. Oysa hız arttıkça insanlık yavaşlıyor. Tıpkı Gülten Akın’ın şu derinlikli cümlesi gibi: “Ah kimselerin vakti yok, durup ince şeyleri düşünmeye”.

‘Yanlış bir hayatın doğru yaşanamayacağı’ gerçekliğinden hareketle diyebiliriz ki; sağlam bir bilinç ve dürüst bir yürekle donanmamış her insan, yaşadığımız dünya içerisinde her türlü savrulmaları açıktır. Çünkü hep bulanık sularda balık avlayan düzen herkesi bir şekilde kendine bağlayabiliyor, kendi alternatifini dahi kendisi üretebiliyor. Yalayıp yuttuğu her şeyi kendine dönüştüren bir canavar var karşımızda. Onun adı, her türlü kılığa bürünmekte mahir olan vahşi kapitalizmdir. En çok da reklamlarda ve yaldızlı vitrinlerin önünde dolaşan bir şeytan gibidir. Kulağımıza hep aynı masalı fısıldar: “Neden en iyisi, en güzeli, en pahalısı senin olmasın?!”. Bu öylesine güçlü bir arzudur ki, ‘her türlü’ insanı rahatlıkla bataklığından boğabilir. En basitinden, bu düzenin köküne kibrit suyu dökenimiz bile, bir reklam cıngılını tekrar ederken yakalayabiliyor kendini.

Tekrar tekrar her boyutta görmemiz gerekir ki, kapitalizm, insan onurunu iğdiş eden düzendir. Hastalıklı bireylerden oluşan hastalıklı toplumlar yaratır. Birey diyoruz ama aslında günümüzün kölelik biçimi demek daha doğrudur. Çünkü Foucault’un da söylediği gibi “sistem insanları yok ederek değil, onları şekilden şekile sokarak var olmaktadır artık”. İnsan sadece başkasının değil, artık kendisinin de kölesi haline gelmiştir. İnsanlığın dibe vurduğu bayağılaşma, iğrençlik ve bulaşıcı çürüme, toplumsal basamağın üstlerine doğru daha ustaca yalanlarla gizlenebilirken, aşağılara doğru inildikçe en çirkin haliyle doğrudan, makyajsızca görülebilmektedir. Burjuva kültür endüstrisinin ana işlevi de bu gerçekliği estetize ederek perdelemeye çalışmasıdır. Aslında kapitalizmin ekonomik boyutu kadar ‘ahlaki’ yanını da Karl Marx şu sözüyle en vurucu biçimde özetlemiştir: “Para, her şeyi karşıtına çevirir”.

Para kelimesini güç olarak da okuyabiliriz. En eski zamanlardan beri, insanlar kendilerini güvende hissetme güdüsüyle bir erkin buyruğuna girerek ilkin özgürlüğünü feda etmiştir. Günümüzde de bu böyledir ama daha incelmiş ve ustaca kurulmuş kapanlarla yürütülür. İktidarlar, insanların kendisine sığınması için sürekli korkular yaratır. Sanki bileri size saldıracakmış da iktidar sizin güvenliğinizi sağlıyormuş gibi yanılsamalı bir kesinlik yaratır. Kendi güvenliğini, sizin güvenliğiniz gibi kanıksatır. En büyük illüzyonsa sahte bir özgürlük sanısıdır. Hâlbuki kapitalizmde sınırsız ve tek özgürlük, tüketme özgürlüğüdür.

Tehlike Olmadığı Sürece 'Düşünebilirsiniz'
Sahte güvenlikle kölelik arasında sıkı bir paralellik vardır. Yani güvenlik varsa özgürlük, özgürlük varsa güvenlik yoktur. Özgürlük ve tehlike iç içe geçmiştir. Elbette illüzyonlara aldanmayarak kendini var eden, gerçekleştiren kimseler de vardır. Ama bu sadece duygu boyutunda kalırsa, ayrık otu olarak kalmaya mahkûmdur. Asıl isyan düşüncede başlamalıdır bu nedenle. Bir yıkılış ve yeniden varoluş sürecidir bu. İçsel bir devrim. Bu yol izlenmeden gerçek ve özgür bir birey olmak mümkün değildir. Sistem, böylelerini hep cezalandırır. Biraz önce belirttiğimiz, özgürlük ve tehlikenin iç içe oluşunun nedeni de budur. Kapitalist düzen, ‘düşün ama itaat et’ der. Tehlikeli olmadığı sürece ‘düşünebilirsiniz’. Oysa bir düşünce ‘tehlikeli’ değilse, düşünce olduğu da tartışmalıdır. Bu yüzden; gerçek, özgür ve itiraz eden bir bireyin bu dünyadaki yeri, yersizlik olduğu kadar acının da içidir. Arabesk bir acı değildir bu. Tıpkı Prometheus gibi bilinçli bir tercihtir. O, yenik değil, yalnızca kararlıdır. Çaresiz bir ruh değildir onunki. Bildiği yolda ilerler, başına gelecekleri de kabul ederek. Yapılması gerekeni yapmak onun temel yönelimidir ve onun mutluluk anlayışı da budur… Sözü, tam da bu noktada Max Horkheimer’ın ‘Akıl Tutulması’ adlı kitabındaki bir paragrafla sürdürelim:

“Zamanımızın gerçek bireyleri, kitle kültünün kof, şişkin kişilikleri değil, ele geçmemek ve ezilmemek için direnirken, acının ve alçalışın cehennemlerinden geçmiş fedailerdir. Bu şarkısı söylenmemiş kahramanlar, başkalarının toplumsal süreç içinde bilinçsiz olarak hedef olduğu terörist imhaya bilinçli olarak hedef kılmışlardır kendi varlıklarını”.

Açıktır ki özgür olmayan, kendini aşamayan her bilinç ‘şey’leşerek sorumsuzlaşacaktır. Çünkü bütün varlığını gücün sıradanlığına teslim etmiştir. Yaşamın öznesi değil nesnesidir. İşte akıl tutulmasının başladığı yer burasıdır. O bilinç ve yürek ele geçirilmiştir. Duyguları bile kendisine ait değildir. Mesela âşık bile olamazlar gerçek anlamıyla. Çünkü sadece bu yabancılaşmaya karşı direnme gücü göstermişler ve kendisi olmayı başarmışlar âşık olabilirler, zayıflarsa bağlanırlar. Ya da verili olan güzellik anlayışına uygun olarak beğenirler. Çünkü ‘O’, ışıklı vitrinlerde, kalın camların ardında ‘arz’ olunan bir ‘şey’dir. O şeye sahip olmayı ister insanlar, hayvani bir kösnüllüğün tüketim arzusuyla.

Yalnızlık Cangılı
Kapitalist epistemolojilerin yarattığı mantık, yaşamı kapital bir emtia olarak görme ve onu mal/meta yerine koyma fikrini meşrulaştırır. Yüreğin en ince işçiliği olan aşk da nasibini alır bundan. Pazardaki yerini almıştır insanlık. Oysa piyasa ekonomisinin özünde, insan sermayeye değil, sermaye insana sahiptir. Bu, karşılıklı bir mülkiyet ilişkisidir. Mülk edinenin, dolayımlanarak mülk-nesne haline gelmesidir. Ne ki aşk, nesneleşemez ve bunu kendi dışına iter. Nesneleşme yalnızlaşmayı dayatır. Ve fakat gerçek aşk, âşık olunanı kendi aşkıyla baş başa bırakmamaktır aynı zamanda. Âşık olunanı çekip almayı, yani iki kişilik bir bütünlüğe çekmeyi ve onun acılarını, korkularını hafifletmeyi hedeflemelidir aşk. ‘Haysiyetsizliğin haysiyeti’ gibi bir kavram olamayacağından, tekillenen veya günümüz burjuva kültüründe karşılıksız çeklere dönüşen aşklar, o oranda acizdirler. O bir yalnızlıktır aynı zamanda ama en kirli yalnızlıktır; zira ötekini de ötekileştirerek yalnızlaştırır. “Bütün renkler kirleniyordu / birinciliği beyaza verdiler” türünde bir çarpıcılıkla. Mevcut düzen, bu vahşi sömürü düzeninin ilişkiler ağı, onun her ilişkilenimi ve üst yapısal endüstriyel kültür salınımı; yalnızlık üretir. Yabancılaşmayla yoğrulan bir yalnızlık. Herkes yalnızdır ve dayattığı, ağdalı bir yalnızlık cangılıdır. İnsani, sevisel, aşksal varsıllığı dıştalar düzenin kurulumu, devamlılığı ve sonuçsallıkları. Düzen içi aşk yanılsamaları… Mış gibi yaşananlar… Meta arz-talep- kârlılığı… İnsanın insana ve fakat ille önce insanlığına ihanetini dayatır.

Mideye asla inmeyecek bir yemeğin, kursakta düğümlenmişlik duyumsanması ve insanı boğumlayan bir aşağılanma. Budur aşk diye sunulan. Burjuva kültür endüstrisinde çerez niyetine paketlenmiştir ‘aşk’. Bu ağdalı tüketim faşizminde, aşkın tüm hisse senetleri halka arz olmuştur artık.

Sonuç olarak, ‘şey’leşmeye direnen; cesaret, kararlılık, koca bir yürek, devrimci bir sahiplenme ve kahramanlıkla kuşanan ve ilkin kendini örgütlemiş özgür bireyin, burjuva paradigmanın hâkim olduğu bir dünyada felaketi tercih etmekten başka yolu yoktur. Bu da ‘suç’ işlemeye cesaret etmekten geçer. Çünkü o paradigmaya göre, gerçek aşk bir suçtur. Mamafih, kapitalist sömürü düzenine, neoliberalizme ve bu her ikisine de içkin olan faşizme karşı çıkılmadan gerçek aşka sahip çıkılmaz. “Toplumda aşk eğer daha iyi bir toplumu temsil edecekse, bunu huzurlu bir gettoya çekilerek değil, bilinçli bir karşı duruşla yapabilir ancak. Dolaysızlığın dolayım ve ekonominin her yerde kendini hissettiren ağırlığı altında ezilmesine izin vermemek anlamına gelir aşk ve böyle bir sadakat içinde kendisi de dolayımlanarak inatçı bir karşı basınca dönüşür” diyor Adorno. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; her şeyin en iyisi aslolanı ise hiçbir şey o aslolanın yerini dolduramayacaktır. O aslolan gerçeklikse şayet, şüphesiz haklıdır Adorno. Çünkü gerçek aşk antikapitalisttir. İncelikli bir itiraz, bir karşı duruştur aşk.

Bedeli çarmıha çekilmek olsa da, unutulmamalı ki mutlu zamanlar tarihin boş sayfalarıdır ve geçmişten beri çarmıha çekilen her asi, doğmaya çalışan insanlığın habercileridir.

* Kısa yoldan sözcüklerle örüntülemeye gayret ettiğimiz sadece düz mantığın, düz tabanlığın, dar kapsamlılığın ötesinde bir şeylerin ortaya dökülebilmesidir. Kimilerine fazlaca karışık, alacalı bulacalı gelen iş bu meram sahanlığının derlemeye gayret ettiklerine ek kabilinden Birgün Gazetesi'nin 31 Temmuz tarihli nüshasında yayınlanmış "Tek Yol Felaket" başlıklı Burak KAYAOĞLU ve Yalçın HAFÇI imzalı makaleyi, yazarların ve ilgili gazetenin anlayışlarına sığınarak sizlerle paylaşıyoruz...

...Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina ile devam...İyi Haftalar...

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Titreşim / Deuss Ex Machina #359 (18.07.2011)
Özgürlük İstiyoruz!
Savaşma Konuş! - 500binradikal.com
Özgürlük ve Demokrasi Adayları Seçim Beyannamesi - Sol Defter
#DokunanYanar - İmamın Ordusu - Ahmet ŞIK via Friendfeed.com/ozgurbasin
Tek Yol Felaket - Burak KAYAOĞLU & Yalçın HAFÇI - Birgün
Artık Demokratiğiz! - Sarphan UZUNOĞLU - Jiyan
“Kendi Çapında Olağanüstü Bir Durum… Süreç Mecrasına Girdi” - Seyfi ADALI - Sol Defter
Siz Hiç Barış Uğruna Öldünüz Mü? - Serhad ÖZGÜR - Atılım
'İnsanlık Onuru İşkenceyi Yenecek' Sloganına 10 Ay Hapis Cezası - ANF
Medyanın Savaşı - Selim TEMO - Başka Haber
Kontrollü Sindirme! - İhsan ÇARALAN - Evrensel
Nefret Mühendisliği - Akın OLGUN - Birgün
Aferin Yılmaz Özdil’e! - Işıl CİNMEN - Bianet
Senin Neslin - Halil TÜRKDEN - Jiyan
Neslin Batsın - Sokaktaki Adam - Komünal İşkembe
Nesline, Sana ve Sapık Fikirlerine 'Siktir Git' Demekten Başka Çarem Yok - Koala - Futbol Ezilen Halkların Mutluluğudur
Samast'ın 'Diyalektik'e Sürüklenişi - Pınar ÖĞÜNÇ - Radikal Hayat
‘Suça Sürüklenen Çocuk’a 22 Yıl Hapis Çıktı - Kronik Muhalif
Katiliz Katilsiniz Katiller - Hasan KIYAFET - Özgür Gündem
Manşetin Gölgesinden Bezirgan Saltanatına - Mustafa KARA - Evrensel
Barış Bir Yana, Savaşı Bile Bilmemek! - Umur TALU - Habertürk
Ayıp Ediyoruz! - Nuray MERT - Milliyet
Yeni Türkiye'nin Çölaşanları - Hamza AKTAN - Kişisel Blog / BiaMag
'Buralılar' Önce 'Burayı' İmha Eder - Bülent SOMAY - Radikal
Karakolda İkinci Festus Okey Olayı! - ANF / Jiyan
Tarlabaşı Düşmeden Az Önce..! - Rawin STERK - ANF
roj buna te kutlu olsun!... - Veli BAYRAK - Evrensel
"Bilinçli Olarak Ölüme Terk Edildi" - Bianet
Değişik Beyanatlar Ülkesi - Kaan SEZYUM - Radikal
Dondurma Tezgahı ve Yumurtalı Ceket - Nihal KEMALOĞLU - Akşam
Herkes İçin Ortak Bir ‘Öcü’ Yaratmak - Kadir CANGIZBAY - Birgün
Biz Ne Yaptık? Ne Yaptık Çocuklarımıza? - Balçiçek İLTER - Habertürk
Öldürülen Kürt Çocuklarının Listesi - Rewşen
Ölümün Öldüğü Yerde... - Berrin KARAKAŞ - Radikal
Ateşten Bir Yaz - Haydar ÖZKAN - Atılım
Savaşma Konuş - Mehveş EVİN - Milliyet
Burkay: Açılım Sürecine Destek İçin Geldim - ETHA
Liberaller Kürtleri "Bidon Kafalı" ya da "Göbeğini Kaşıyan" Sanıyor - Özcan ÖZEN - Sendika.org
"Kendilerini Yakmadılar, Teslim Olacaklardı" - Ayça SÖYLEMEZ - Bianet
TAYAD'lılara Yeni Saldırı - Alınteri.net
Cumartesi Anneleri Ferhat Tepe'nin Faillerini Sordu - Evrensel
Kritik Bir Dönemeç Daha - Yetvart DANZİKYAN - Agos / Başka Haber
'90'lara Mı Dönülüyor?' - ETHA
Erkek Hükümetin Erkek Bakanlarından Vecizeler! - Bilgi TAĞAÇ - Atılım
6 Ayda 105 Şiddet Kurbanı - ANF
Şiddet Bir Toplum Kırımcılıktır - Dr. Arslan ÖZDEMİR - Özgür Gündem
Casper İşçilerinin 21 Şubat – 29 Temmuz 2011 Mücadele Deneyimi: Yasal Tazminat Hakkı Bile, Mücadele Ederek Kazanılıyor! - Sol Defter


D33J Artist Page At Facebook
D33J - Tide Songs EP Review By Mike WASH via Live For The Funk
D33J Üzerine Kıssa - Burutay - Küçük Tansiyon
RL Grime Official
RL Grime Artist Page At Soundcloud
RL Grime Interview & Official Mix By Mike WASH via Live For The Funk
J-One Artist Page At Facebook
J-One Interview & 45hzMix010 via 45hz
J-One Fragments Informative By Tom SPITERI - Tom's Blog
Machinedrum Official
Machinedrum At Twitter
Machinedrum - Room(s) Album Review By Jordan ROTHLEIN via Little White Earbuds
Blue Motion Artist Page At Soundcloud
Blue Motion - Stay Forever Album Informative via Influenza Media
Blue Motion By Gideon THOMAS via Knowledge Magazine
Kraaska Artist Page At Soundcloud
Kraaska At Promo DJ
Asymmetric / Limit At Myspace
Asymmetric / Limit At Promo DJ
Limit & Asymmetric & Kraaska-Long Road EP Official Download Page via Plush Recordings


Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan - Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – Send Promos: misak[æ]dinamo[dot]fm – Makina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
---------------------------------------------------------
>>>>>Info Go-R-Sel
Hands - Dror MILER
Dror MILER's Flickr Page

>>>>>Poemé
Asılmışların Baladı - François VILLON

Olmayın bu kadar katı yürekli,
Ey dünyada kalan insan kardeşler;
Allah da sizden razı olur belki
Sizler acırsanız bizlere eğer;
Şurada asılmışız üçer beşer;
Kuş tüyüyle beslenen şu bedene
Bir bakın, dağılmada günden güne;
Bakın kül olan kemiklerimize;
Gülmeyin, dostlar, bu hale düşene;
Tanrıdan mağrifet dileyin bize.

Kanun namına öldürüldük diye
Hor görmeyin bizleri, kardeş bilin;
Dünyada herkes akıllı olmaz ya,
Biz de böyle olmuşuz n'eyleyelim,
Madem alnımıza yazılmış ölüm,
İsa Peygambere dua edin de
Yanmak cehennem ateşlerinde
Esirgesin bizi, acısın bize.
Etmeyin, işte ölmüşüz bir kere;
Tanrıdan mağrifet dileyin bize.

Görmedik bir gün olsun rahat yüzü;
Yağmur sularında yıkandık yunduk;
Kurda, kuşa yedirdik kaşı gözü;
Gün ışıklarında karardık, yandık;
Kuş gagalarıyla kalbura döndük;
Durmadan kâh şu yana, kâh bu yana
Esen rüzgârla sallana sallana...
Kargalar geldi kondu üstümüze.
Sakın siz katılmayın bu kervana.
Tanrıdan mağrifet dileyin bize.

Dilek

Büyük İsa, cümlenin efendisi!
Cehennem ateşinden koru bizi;
Koru bizi, acı da halimize.
Dostlar, görüyorsunuz halimizi;
Tanrıdan mağrifet dileyin bize.

Kaynakça: Şiir.gen.tr

Comments