Deuss Ex Machina # 365 - beware of gov'ment disinformation

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_365_--_beware of gov'ment disinformation

29 Ağustos 2011 Pazartesi gecesi ''canlı'' yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
>1<-Bel Canto-Upland (Crammed Discs)
>2<-Bel Canto-Capio (Crammed Discs)
>3<-Balam Acab-Oh, Why (Tri Angle)
>4<-Balam Acab-Now Time (Tri Angle)
>5<-Downliners Sekt-All I Can Hear Now (Disboot)
>6<-Downliners Sekt-Hockey Nights In Canada (Disboot)
>7<-Kiyo-Micropsyche (Richard Devine Micromacro Remix) (Force Intel)
>8<-Kiyo-Noor (Machinedrum Mountain Eye-Beam Remix) (Force Intel)
>9<-AFX-Quex-RD (White Label)
>10<-Autechre-Skin Up You're Already Dead (White Label)
>11<-Architect-Attack Ships On Fire (Keef Baker Remix) (Hymen Records)
>12<-Architect-The Beauty And The Beat (End.User Remix) (Hymen Records)

beware of gov'ment disinformation
(365)

yalnız açığa çıkan ışığı görebiliyorsan,
yalnız söylenen sesi duyabiliyorsan,
ne görebiliyorsun,
ne duyabiliyorsun. / halil cibran

Belirli bir düzlem içerisinde olan biten şeylerin etkisinin sivrisinek vızıltısından nasıl da bir kıyam, bir felaket olgusuna evrildiğini sorgulayabilmeye imkan sağlayan, zemin oluşturan, tümsek eyleyen, set çıkıp kaçak güreşen bir iklimde ironinin de tüketildiğini fark edebilmek mümkündür. Oldu bittilere yolu kestirmeden çıkartılanların, yol verilip zemin sağlananların nasıl da körlemesine bir anlayışın mamülü olduğundan hemen her defasında tekrara doyulmamasına karşın, aynı bayatlıkların yeni yeni yeni keşifmiş gibi ambalajlanıp duyurulma çabasına, köşeye kıstırılanların nedense her daim olduğu üzere hep aynı olmasına karşın muktedirlik cephesinde değişiminin zerre miskal olmamasına, bir ileri onlarca adım geri adımlanılmasına karşısında verilen tavizlerin sonunun bir türlü gelmemesine, yaptık oldularla yekpare mozaik tanımının nasıl da yeniden ama bu defasında aşılmaz mermere evrilmesine kadar çoğaltılabilir katmanlarıyla bu eşiğin içerisindekileri irdeleyebilmek olasıdır.

Fecaat gelecek yerden esirgenmeyen kışkırtıcılık, oyunbozanlık, her türlüsünde başka bir mizansen olarak tanımlandırılan oysa oynanan oyunların bizzat tekrarlanmasından ibaret olan müesses nizam sabitliğinin onulmaz yaklaşımları, ironin belinin kırıldığının belirli bir eşiğin çoktan aşılarak yeni evrelere geçildiğini ortaya koymaktadır. Geçilmekte olan yeni bir seviyeyi değil bizzat bu gayya kuyusunun karanlığında daha derinlere inilmesidir oysa. Şaka yollu! baskılardan, imalarla süslü kızım sana söylüyorum gelinim sen anla/anla/anla-lara (böyle volanlı, rezonansa uğratılmış ekolu) uğrayıveren hedef haline dönüştürmenin kolaycılığında ne dersek gidiyor, ne söylersek manşetleniyor, gündem dediğin de altından üstüne getiriliyor, ortalık gülistanlıktan toz pembeye kesiyor çıkarsamasına ulaşan hezimetlerden biri bitiveriyor, diğeri başlayıveriyor.

Nefes almayı mümkünatsız bıraktığından yurdun beşte birinin bir derdi olduğunun altı kalınca çizilmesine, psikolojisinin dönülmez ufuklara vardığının ima edilmesine rağmen olan bitenlerin üzerine kelam ekleme çabasını bile; yokuşa süren bu bağnaz şekilcilik, en olmadı sesleri çok çıktı mı dayarız biber gazını, veririz copun kralını, sustururuz bir şekil nasıl olsa olsa olsa müdanaasız elim maşalı söyleminin toz kondurulmaz, vaktini sekmez sahne kapmacılığı düşündürmektedir. Düşünme, konuşma, dile getirme. Anlama, işitme, yola koyulma. Görme, fark etme, sana dokunmadıktan sonra yılana pardon bu kadar hataya hiiç ses etme. Telef ol, beter ol ama isyankar olma. Hızar gibi kafanın üstüne sallanıp duranın giyotin değil de mahsusçuktan göz korkutmak için oraya menteşelenmiş bir oyuncak olduğuna kan, kanabil. Yeknesak makamda hatayla bi'şey söylemeye kalktın mı bilmelisin ki başına gelecek şeylerin müsebbipi bizahati o kafanın içerisinde kurmaya doyamadığın komple teorileridir. Değilse de muktedirin böylesi bir kullanım hatasına karşı sorumluluğu yoktur.

Nicedir anlamazdan geldiklerinden şimdi bir şekilde ortaya çıkan söylemlerin hemen hepsine öcü görmüş gibi davranmaya devam eden bu sistemin bizahati öncekilerden bir farkının olmadığının, sadece bakış açısının, öngörüsünün, müdahale eşiklerinin birbirilerinden farklılık gösterdiğini söyleyebilmek mümkündür. Çok zamandır felç olmuş sistemin dişlilerine bakım yaptırmak yerine nasıl olsa paldır küldür gidiveriyor o zaman sallayıverelim gitsinciliğin kolaycıl eşiklerinde heba edilecek yeni zamanlarımızdır şimdilerde bizlere reva görülen. Berhava edilenin düşüncenin kendisi, işitilmez kılınanın yıllardır üzerine ölü toprağı serpilen, cızzz diye uyaranlar yerleştirilen ve her ne hikmetse kırmızı çizgilerin hizasından bir türlü kurtarılamayan, bir türlü konuşulamayan şeyler olduğunun bilinci yavaş yavaş gelişirken bu ironi denizinde yüzebilmek güzün kapıyı çaldığı şu günlerde daha fazla manidar gelmektedir.

Elini eteğini çekmeyen muktedirliğin çiçekbeylerinin, ağlayan narınçlarının, keskin kılıçlarının söylemekte dillerinde tüy bittiği şey az biraz da bu kekremsi tat, dokuyu genişletmeye müsaade eyleyen egemen olma halinin kutsanmasıdır. Kendi söylediğinden gayrısını işitmeyen, görmek istediğinden başkasına müsammaha göstermeyi bırakıp dile getirmesinden bile hicap duyan bir anda alarm seslerinin devreye girmesine neden olan şey, sathın dışında olan bitene verilen intizam ve önemin, hak ettiklerini bulmuşlardır, halklar bu despotluklara gereken dersleri vermiştir demeçlerinin paralelinde e peki buralardan hiç eksik olmayan baskıcılığınız, etmediğinizi koymamamız, kandan medet ummanız hala nedir, nicedir sorularına net bir cevap üretememeleridir. Söyleyecek yüzlerinin bulunmamasıdır. Sahnenin bu yanında her dakika bir başka yöresindeki eksik gedik ortaya çıkarken mütemadiyen belirlenmiş, hedef gözetilmiş, hedef haline dönüştürülmüş olanlara karşın medyasıyla, yargısıyla, fikri kanaatiyle ortak bir duruş sergilediği imgelenen muktedir sahanlığının kapsayıcılığı elbette farklı düşünenler için başka şeyler söyleyecektir. Artık anlaşılmaktadır.

Tüm o ironilerin altından kusulan nefret söyleminin tortuları can yakmakta. Ne de olsa onlara karşı çıkanlar kelama karışanların hepsi idolocik muhaliflerdir. İdeolojinin ne olduğuna dair öngörüleri bulunmayanların cümlelerinin arasına sıkıştırmayı kendilerine hak olarak gördükleri terimlerle beraber dar alanda paslaşmalarının kokusu çıkmaktadır. Karanlık dört bir yanı sarmalamayı sürdürürken, yarınsızlaştırılanların halklar olduğu gerçeğine gözü, kulağı, dimağı kapayarak son sürat gitmenin, cehennemi her nasıl nakledilirse edilsin bütün tasvirlerinden daha gerçekçil hale dönüştüren bir sahanlığın fason imalatı gerçekleştirilmektedir. Fasona bağlanan şeylerin, tornası yamuk yumuk tezgahlarda kesilip biçilen kalıpları bu, sınırları bu, ulaşılabilecek mevkii bu diyerek sınırlandırılanların hemen hepsinin daha düzgün okunabilmesini sağlamaktadır. Cereyan etmekte olan şeylerin istisnasız bir yıkıma doğru hepimizi (ayrısız, gayrısız) götürdüğü gerçeğine kayıtsızlık da bu durumun tuzu biberidir. Hem de hiç ironi taşımayan bir biçimde, biçimlendirmede.

Gelecek tahayyülünden ziyadesiyle uzakta kalarak tüketilmeye doyulmayan an içerisinde ötelenen bunca şeylerin önemlerine vakıf olabilmek için müneccim olmaya gerek yokken hala nedir bu rehavet, bu tirajik denemeler diye sorulası elzemdir. Dilin meramın yoksunlaştırıldığı görünürlüğün puslu bir havaya terk edildiği, üzerinin örtülmeye çalışıldığı ve adet olduğu üzere hakkaniyetin başka eşiklere terk edildiği bir karanlık bu günceyi donatmaktadır. Tıka basa dolduruşlarla enikonu nefessiz kılmakta, biçare koymaktadır. Meselenin kendisine haiz olup, dili döndüğünce, zihni elverdiğince, aklı yattığınca anlaşılır kılabilmenin önününü alabilmek için 'karanlık' metaforu iş bu ülkenin muktedirlerinin sıklıkla başvurdukları bir olgu olmayı sürdürmektedir. Yukarıda kısaca değinmeye gayret ettiğimiz örneklerde, sınıflarının haylaz çocukları olarak atfedilen aslında kazın ayağının ne olduğunu çok iyi simgeleştiren müstakbel koltuklara dört elle yapışmış vekillerimizin demeçlerinde saklı duranlar ile bu kıssa derinleştirilebilir.

Yalın net gerçeklikleri değil, güdümlü, kin kusan, olaylara mesafesini konumlandıramayıp, nasıl yaklaşacağını kestirmeyip aklına geleni bir anda boca eden, ötekileştirmenin sacayakları arasına dahil edilebilecek bir ayrıştırıcılığın sorumlusudur karanlık. Bu satırlar aracılığıyla bir şekilde anlaşılır kılmaya çabalandığımız. Egemen olanın tüm dizginleri ele alıp palazlandığı muktedirlik sınırlarında adı bir türlü konulamayan, yola bir türlü çıkılamayan, çözümlemesi gerçekleştirilmeyen, yarınsızlaştırılarak derdest eylenen, ucu sipsivri bıraktırılan açmaz kümesinin kesiştiği alandır bir başka deyişle. Olumsuzlanıp durulanların varlığının, bir şekilde rayına sokulduğu varsayılan düzenleme altındaki hile hurdanın işaretleyicisidir. Ne ki muhalifliği sadece belirli koşullar ve şartlanmışlıkları yerine getirip, biat edenlere verilmiş bir hak olarak tanımlayan bu düzensizlik, bu eziyetler silsilesi, anlamlandırmama gayretkeşliği giderek olağan karşılanmaktadır.

Ekranlardan dosdoğru net bir biçimde sunumlandırılmayanın, yansız olarak aksettirilmeyenin, gazetelerde konu her ne olursa olsun çarpıtılıp, eğip bükerek sunma devamlılığının, dile bir türlü getirilmeyen hemen her şeyin üstüste birikintisi bunu daha da manidar bir biçimde anlaşılır kılacaktır. Birbirimize doğruyu anlatmaktan imtina ettiğimiz müddetçe karanlığın kapsamı bugün yakaladığı bu noktadan çok da geriye düşmeyecektir. Öznesi, yüklemi ve fiili bir o yana bir bu yana çekiştirildikçe bu ahval içerisinde mutlak yüzleşmeye zemin sağlanmadıkça karanlığın hükümranlığı daha çok can yakacaktır. Can acıtacaktır. Bütün bu hezimeti bile isteye sürdürme gayretinde olan, tekilleşerek yek vücut olmuş, sağırlaştıkça coşmuş, amalaştıkça zembereğinden boşalır hale gelmiş muktedirliğin tufanı, yeri yerinden oynatması gereken vurdumduymazlığı karşısında 'akil' olanı aramak şarttır. Göstermek yerine bir fiil manipüle ederek çatısı oluyşturulan savaş dilini yücelten söylemin karşısında barışın ihtimaller dahilinde olduğu duyumsatılmalıdır.

Onlar her ne kadar yanlış olarak anlama konusunda ısrarcıl olsa da, bir şekilde ötekileştirilen olarak atfedilmekten, türlü galiz küfürlerle, tehditlerle yüzyüze bırakılsa da vicdanı olanın sahiplenebileceği yegane şeyin can olduğu, sulh olduğu gerçekliğinde yol kat etmek hepimizin ödevidir. Başkaca bir şansımız olmamasına karşın hala ısrarla, körlemesine şiddet dilinin hiçbirimiz için bir faydasının olmayacağı aşikardır. Benzersiz bir söyleme handiyse ulaşılmış gibi, sakız haline evrilen, sündürülen, açılan yaralara merhem olacağına daha fazla ayrışımı beraberine getiren o kirli dilin sözümona işitilir kılınan, karşılıksız konulmadığı ortaya çıkartılmaya gayret edilen çözümleyici bir yaklaşım taşımadığı meydandadır. Boşa heba edilen şeylerin, miadı bir türlü dolamayan dün dündür bugün bugündür siyaset okulunun mezunlarından 'bayan' başbakanımızın dillendirdiği ya bitecek ya bitecek şarlamasında saklı duran kan rantının, istikrarlı ırkçılığın sürdürülmekte olduğunun yansımasıdır.

Varlığı bir anılıp bir yoksayılan jitem gibi, jilet keskinliğini, bıçak sırtı, korkularla beraber yaşama tutunma halini ülkenin önemli bir bölümünde hissettirmiş, varlığı açıktan veya hissettirmeden sürdürmüş bir başka gizli/kapaklı "beton millet sakarya" nefret merkezinin, can almaya doyamayan ağır abilerin, her yolun yolcusu çarkın efendilerin kepazeliklerinin bugün bile arşınlanılamayan, insan olanı nefessiz koyacak faili meçhul cinayetlerin şebekesinin üzerine gitmektense en azından o kararlılığı göstermektense onda bile zincirleme hataların sürdürüldüğü bu cenahı tanımlayabilmek hangi kelimelerle mümkündür. Elini tetikten çekmeyenlerin dünyasının hala geçerliliği koruduğunun altı çizilmesidir. Müştemilat yıkılmaya, kubbe harap olmaya devam ederken yok bir şey, her şey sapasağlam diye diretmektir. Karamsarlığın topyekün bir kapsayışı beraberinde günümüze taşıdığı bu kadar net bir biçimde okunurken, kapsamı altına aldığı her alanı; ıssız, sessiz, çaresiz koyduğu ortadayken ne zaman barışın adı anılacaktır?

Ne zaman sulh için yol ve zemin tesis edilecektir. Ne zaman ötekisi olarak belletilenlerin, yaftalananların üzerine bindirilmiş bu ağır sorun yumaklarının, korunaklı muktedirliği sınırlarınıı yokladığına ayılacaktır? Uykudan uyanış hangi aralık sözkonusu olacaktır? Kati belleksizliğe teslim olup, bu kadar cehennem tasvirinin yeryüzü mümesilliğinde, her şeyi maziye havale ederek bugünümüzün karanlığını aşamayacağımız ortadayken üstelik. Fırsat elde edip, bunu arsızca kullanan muktedirlikçe birbirimize düşman belletilerek, ortalığı kaplayan kan kokusundan, ölümlerden medet umarak, ölümleri "yüksek mertebelere" taşıyarak ve daha fazla can alabilmek için daha fazla mühimmata geleceğimizi dökerek hangi karanlıktan ne kadar uzaklaşabileceğiz? Sesimizi duyan var mı?

Sessizliği, hemen tüm alternatif yankıları izole ederek, asayiş berkemaldir diyenlerin yüzleri var mı? En ufak bir tepkimeyi olağan dışı karşılayan, olumsuzlayan ancak şahinliklerini tescil edcecek olan yeni karar-aşama-uygulama vs. hareketlerden de bir türlü kaçınmayanların hissiyatsızlıkları acı değil midir? Feryadın bir kesidine eklenebilecek o ünlü imin içerisinde yankılanan acıyı bal eyledik derken muktedirliğin bu çapsızlıklarına olur mu biçmişizdir? Birleşmek için bekleyecek zaman, aşmak için olumsuzlukları bir uyaran beklemek nereye kadardır, canlar.... İyice çürümeden, karanlıkça teslim alınmadan....


>>>>>Bildirgeç
Sosyalistler ve Kürt Meselesi – Foti BENLİSOY*

Kürt hareketi son yıllarda yaşadığı örgütsel ve siyasal evrim dolayısıyla giderek daha fazla aşağıdan kitle inisiyatifinin önünü açan, süreklileşmiş bir kitle seferberliğine dayanan bir karakter ediniyor. Kestirmeden söylemek gerekirse, sivil itaatsizlik eylemleri ve kampanyalar yoluyla giderek sürekli kılınan kitle mobilizasyonu, hareketin siyasal stratejisinde önemli yer tutmaya başladı. Bu yönelim, Kürtçe eğitim kampanyası ve Türkiye’de üç milyon kişinin imzaladığı iddia edilen “Öcalan’ın siyasi irade olarak tanınması” imza kampanyasından başlayarak günümüzde “sivil Cuma”lar, okul boykotları, demokratik çözüm çadırları ve elbette süreklileşen serhildanlar gibi farklı kapsamda eylem ve etkinlikleri içeriyor. Belki bir devlet olarak Kürdistan’ın kurulması gündemde değil, ancak bu siyasal seferberlik düzeyi “Batı”dan çok farklı bir başka ve yeni siyasal coğrafyayı fiilen oluşturmuş durumda. Milliyetçi muhafazakâr bir tahayyül dünyasının neredeyse siyasetin vasatı halini aldığı “Batı” ile karşılaştırılamayacak bir bilinç ve siyasallaşma düzeyi söz konusu. “Doğu” ile “Batı” arasındaki bu açı, iki siyasal coğrafyadan bahsetmeyi gerektiren bu uçurum, sosyalist hareketin önünde olanaklar yarattığı kadar ciddi bir sorun da teşkil ediyor.

Bu siyasallaşmanın örgütsel ve siyasal sınırları var elbette. Kürt muhalefetinin belirgin bir “kurumsalcı”, esas itibariyle devlet ricaliyle “yukarıdan” müzakere ve pazarlığı önemseyen eğilimi hep oldu, olmaya devam ediyor. Dolayısıyla koşullar ve güç dengeleri başka türlü olduğunda bu kurumsalcı eğilimin açığa çıkan “sokak siyasetini” soğurması ihtimalini daima akılda tutmak gerekiyor. Ancak söz konusu “aşağıdan” dinamiğin de bu kadar çoraklaşan siyasal coğrafyamızda önemli bir istisna olduğunu, yarattığı dinamizmin dar anlamda Kürt meselesiyle sınırlı kalmadığını, kalmayacağını görüp “üzerine titremek” gerek. Bu anlamda sosyalist hareketin bu kitle seferberliğinin karakteri üzerine eğilmesi, Kürt meselesine yaklaşırken daha “aşağıdan” bir perspektif ve duyarlılığı öne çıkarması gerekiyor.

Sosyalist hareket dahilinde Kürt meselesi üzerine kelam edilir ve siyasal tasarımlar oluşturulurken genelde şu ya da bu noktada karar alıcı konumda olan aktörlerin irade ve beyanları üzerinden hareket ediliyor. Bu elbette herhangi bir meselede stratejik bir siyasal pozisyon oluşturmak açısından kaçınılmaz bir tutum. Ancak ordunun, hükümetin, şu ya da bu bakanın, MİT’in ya da İmralı, Kandil veya BDP’nin hangi tutumları aldığı, nasıl bir taktik yaklaşım geliştirdiğini tartıştığımız kadar Kürt hareketinin seferber ettiği toplumsal dinamikleri anlamaya dönük daha “aşağıdan” bir perspektifi de seferber edebilmeliyiz. Azımsanmaması gereken bir kitleyi, üstelik çoğu zaman neoliberalizm ve savaş ekseninde iyice yoksullaşmış alt sınıfları şu ya da bu biçimde siyasallaştıran bir süreç yaşanırken bu siyasallaşmanın aktörlerinin deneyimlerinin nasıl şekillendiği üzerinde hiç değilse daha fazla düşünmek gerekiyor.

Kürt hareketiyle sosyalist hareket arasındaki ilişkinin büyük oranda “yukarıdan” geliştiği, bürokratik bir mahiyet taşıdığı bir sır değil (son “Kongre Partisi” süreci bu durumun bir başka örneği sayılabilir). Oysa seçimden seçime gündeme gelen yan yana gelişler ya da dışsal dayanışma ilişkilerinin haricinde sosyalist hareketin tabir caizse boynunun borcu, mücadele eden Kürt kitleleriyle toplumsal mücadeleler içerisinde (emek hareketinden ekolojik mücadelelere, kadın hareketinden vicdani redde) somut ve dolayımsız bağlar kurabilmektir. Bunun nasıl gerçekleştirilebileceğine dair elde hazır bir reçete olması elbette beklenemez. Üstelik burada kastedilen, birçoğu namevcut ya da hayli cılız toplumsal hareket ve muhalefet dinamiklerini (emekçiler, kadınlar, Aleviler vs.) bir nefeste sayıp bunları Kürtlerle birleştirmeye, mevcudu bir tür aritmetik toplamda birleştirmeye dönük genel geçer büyük “stratejiler” değil. Sosyalist hareketin yeniden inşasına ciddi sınırlar dayatan kitle mücadeleleri eksikliğinin “kısa yoldan” giderilmesine dönük bir manevra da değil. Kürt hareketinin açığa çıkardığı toplumsal dinamiğin solun bir anda daha büyük bir kamuoyuna hitap etmesini sağlayacak aranan “maymuncuk” olduğuna, Kürtlerin özlenen yeni “devrimci özne” olduğuna dair kolaycı sıçrama heveslerinden bilhassa uzak durmak gerek. Meram edilen çok daha mütevazı bir tutum: Dikkat ve çabamızı, Kürt meselesi etrafında “diplomatik” ve “yukarıdan” yan yana gelişler ya da “dışsal” dayanışma pratikleri haricinde ve ötesinde daha “içeriden” bir yan yanalığın koşullarının oluşturulması yönünde yoğunlaştırmak gerekiyor. Bu da ancak sosyalist hareketin bütün zaaflarına rağmen etkin olduğu mücadele alanlarıyla Kürtlerin siyasal dinamizmi arasında aşağıdan (yani toplumsal hareketler aracılığıyla) bağlar oluşturmaya çalışmakla mümkün.

Kürt hareketinin tabanının önemli bir kesiminin savaş ve neoliberalizmin kümülatif tahribatına maruz kalmış kent yoksullarından, mevsimlik işçilerden, genç işsizlerden, esnek ve güvencesiz işlerde çalışmaya mahkûm edilmiş emekçilerden oluştuğunu herhalde herkes kabul ediyor. Kürt hareketinin siyasal ve programatik pozisyonunda neoliberalizme karşı toplumsal adalet talebi merkezi bir yer bulmasa da, yani tabanının bu sınıfsal aidiyetini siyasal bir dille ifade etmese de tabi sınıflar nezdinde büyük bir siyasallaşmaya yol verdiği yukarıda vurgulandı. Sınıflararası bir hareket olarak Kürt muhalefetinin temel siyasal motifleri bugün daha çok demokrasi, siyasal haklar ve kendi kendini yönetme çerçevesinde şekilleniyor. Bunun böyle devam edip etmeyeceği meçhul; ancak toplumsal adalet talebinin Kürt hareketinin ayırt edici bir siyasal teması olmadığı da açık. Sosyalistlerin Kürt hareketinin antikapitalist temelde siyasallaştırmaktan imtina ettiği, daha doğrusu ezilmişliğine sistematik bir sınıfsal ton vermediği/veremediği bu alt sınıf mobilizasyonu hususunda nasıl bir tavır alması gerektiği ise bir başka sorun alanı. Kastedilen, Kürt hareketini sınıf temelinde politize etmeye, harekete antikapitalist bir şuur zerketmeye dönük suni “bilinç aşılama” operasyonları değil elbet. Kürt siyasallaşmasının aşağıda nasıl deneyimlendiği, Kürt ezilmişliğinin başka ezilmişliklerle nasıl eklemlendiği ya da bütünleştiği sorularının cevabını pratikte arayan, dolayısıyla hareketin “sıradan” militanlarıyla “aşağıdan” bağlar inşa etmeye dönük bir faaliyet biçimi.

Burada bir parantez açmak gerekiyor: Genelde solda etnik aidiyet sınıfsal ilişkiler, kentsel yoksulluk ve neoliberal dönüşüm dışında/ötesinde şeyleştirilmiş bir “kimlik” olarak algılanıyor ve istisnalar hariç sınıfsal ilişkilerle etnik aidiyetler arasındaki dinamik ilişkiler üzerine pek gidilmiyor. Sınıf siyaseti ile “kimlik siyaseti” arasında sıkça yapılan mekanik ayrımlar bu husustaki eksikliğin ya da aczin bir ifadesi. Bu durum, Kürt sorununa yaklaşırken meseleyi Türkiye’nin genel demokratikleşme sorunundan kaynaklı bir kimlik meselesinden ibaret olarak gören liberal çerçevenin hâkim olmasını, sosyalist solun kendisini bu çizgiden ayrıştıramamasını getiriyor.

Kürtler mağdur mu?

Unutmamak gerekir ki Kürt olmanın bağlam dışı ve özsel bir anlamı olmadığından Kürtlük çeşitli siyasal söylemlerin gündelik deneyimlerle kesişmesi yoluyla farklı anlamlar taşıyacaktır. Bir Kürt işadamıyla örneğin zorunlu göç sonucu geldiği şehirde vasıfsız işçi olan Kürdün Kürt olmaktan ne anladığı, Kürtlüğe nasıl anlamlar yüklediği farklı olacaktır. Bu anlamda bu ikisinin Kürt sorununun çözümünden ne anladığı da farklı olacaktır. Ulusal hareketlerin sınıflararası bir doğaya sahip olması, tam da o ulusal harekete ve o ulusal kimliğe ilişkin farklı yorum ve beklentileri kışkırtır. Dahası, Kürt meselesinin nasıl yaşandığı, insanların Kürt hareketi etrafında nasıl harekete geçtiği, doğrudan çatışma bölgelerinde mi, Diyarbakır ya da Van gibi bölge merkezlerinde mi ya da zorunlu göç sonucunda büyük Kürt kitlelerin yaşar hale geldiği Mersin, Adana, İzmir ya da İstanbul ve Ankara gibi Batı merkezlerinde mi yaşanıyor olmasına bağlı.

Kürt meselesini farklı sosyal bağlamlarda ve farklı coğrafyalarda çok çeşitli biçimlerde ve farklı dolayımlarla tecrübe eden Kürt nüfusunu bugün birlikte ve ortak biçimde harekete geçiren programatik zeminin bu beceriyi ne kadar zaman devam ettirebileceği müphemdir. Bu, Kürt hareketini hemen yarın (mesela hali vakti yerinde olanlarla yoksullar arasında) bir büyük bölünme bekliyor anlamına gelebilecek bir şey değil elbette. Ancak hareketin kitleselleşip “lokal” bir hadise olmaktan çıkmasıyla beraber ister istemez gündeme gelen çoğullaşma belli bir kırılganlığı da gündeme getiriyor. Sosyalistler açısından önemli olan, hareketin çoğulluğuna dair bu tarz genel tespitler yapmakla yetinmeyip, özellikle alt sınıflar nezdinde Kürtlüğün hangi siyasal ve toplumsal konotasyonlara sahip olduğu üzerine düşünmektir. Yani Kürt olmanın bir sınıf deneyimi olarak da nasıl yaşanıp anlamlandırılabileceğine dair bir farkındalık geliştirmektir.

Kürtlük, bir ezilmişlik ve mağduriyet deneyimi olduğu kadar bir kolektif siyasallaşma ve radikalizasyon pratiğini de imliyor. Dolayısıyla Kürtlük hiç değilse alt sınıflar nezdinde pekâlâ sosyal ve sınıfsal ezilmişliği ve ona karşı mücadeleyi de içeren bir kapsama kavuşabilir. Oysa sosyalistler dahi Kürt kitlelerini çoğu zaman sadece ezilmişlik ve mağduriyet terimleriyle düşünüyor. Mesela zorunlu göçe tabi kılınanları ya da zorunlu göç, yoksulluk ve devlet şiddeti sarmalında büyüyen çocukları “topluma kazandırılması” gereken mağdurlar, rehabilite edilmesi gereken kurbanlar olarak düşünmek solcular arasında dahi yaygın bir yaklaşım. Ancak mesela Kürt göçmenler kendi deneyimlerini sadece bir haksızlık ve eziyet öyküsü olarak anlamıyorlar ve öyle anlatmıyorlar. Başlarına gelen tüm haksızlıklara rağmen, kendilerini bu sürece itiraz eden, direnen ve hakkını arayan politik özneler olarak konumlandırıyorlar. Sosyalistlerin, Kürtleri bir genel “ezilen ulus” kategorisi dahiline tıkmak haricinde, hiç değilse Batı’da, savaş, zorunlu göç, milliyetçi dışlama, neoliberal yoksullaştırma ve kentsel dönüşüm politikalarının yarattığı denklemde siyasallaşan bu öznelerin politik deneyimleriyle bağlantı kurması gerekiyor.

Kürt meselesi sadece Kürtlerin devlet tarafından ezilmişliği, Kürtlerin maruz bırakıldıkları Türkleştirme politikaları ve saireden ibaret değil. Kürt meselesi bunlarla beraber aynı zamanda Kürtlerin kolektif kimliklerini her türlü baskıya karşı inşa etme ve kendi kendilerini yönetme mücadeleleri aslında. Hatta gelinen noktada esas itibariyle Kürt meselesi bu ikincisi denebilir. Sosyalist hareket Kürt meselesini bir mağduriyet ve ezilmişlik çerçevesine sıkıştırdığı sürece kendisini mevcut liberal çerçeveden ayırmakta güçlük çekecek, Kürt hareketinin açığa çıkardığı siyasal mobilizasyon biçimleriyle ancak “dışarıdan” bağ kurabilecektir. Tersine, Kürtlerin ciddi mücadeleler içerisinde deneyim kazanan siyasal özneler olarak tanınması, beraberinde aşağıdan ve ortak mücadele zeminlerinin oluşturulmasına imkân tanıyan bir zemin yaratacaktır.

Toparlarsak: Mesele, zaman zaman tepkisel temelde, bazen kısmi ya da amorf olsa da kolektif eylemlerin önünü açan bir sokak siyasetinin Kürt hareketinde giderek belirgin olması, bu süreç içerisinde geniş kitlelerin siyasallaşması, radikalleşmesidir. Yani çok geniş bir kesimin kendi kolektif gücünü mücadele içerisinde geliştirmesi, kendi kendini örgütleme ve direniş tecrübesiyle donanmasıdır. Kitle mobilizasyonunun önünü açan siyasal yönelimin Kürt hareketi açısından ne gibi sonuçlar doğurabileceğini söylemek için henüz erken. Ancak bu mobilizasyon ve kitlesel siyasallaşma ile aracısız, doğrudan, hiç değilse mütevazı bağlar kurabilmek sosyalist hareketi yenileyebilecek ciddi bir kanal teşkil edebilecektir. Bunun için Kürt meselesini sadece “dar” anlamında değil, farklı mücadele alanlarıyla kesişme noktalarında daha “geniş” bir biçimde siyasallaştırmaya dönük bir enerji harcamak gerekiyor. Yani bir ezilmişlik, ancak aynı zamanda bir direniş deneyimi olarak Kürt olma halinin farklı mücadele alanlarıyla nasıl kesişip eklemlenebileceğine dair fikri ve pratik bir çabaya ihtiyaç var. Mücadele içerisinde siyasallaşan Kürt kitleleriyle yukarıdan ve gıyaben değil, birleşik eylem zeminlerinde, somut mücadelelerde yan yana gelmek, toplumsal hareketler aracılığıyla bu kitlesel siyasallaşmayla köprüler kurmak toplumsal karşılığı iyice cılızlaşmış solun önünde yeni potansiyeller koyabilir. Bu da Kürtleri mağdur kitleler değil siyasal özneler olarak tanımaktan ve Kürt meselesini bu eksende yeniden tarif etmekten geçiyor.

* Dimağın sunabildikleri, kelimelerin müsammaha gösterdiklerinden, gösterilenlerden ziyade gösterilmeyenleri işitir kılabilmeye, derlemeye gayretkeş olduğumuz meramımızın devamlılığında Foti BENLİSOY'un Jiyan.org sitesinde yayınlanmış olan Sosyalistler ve Kürt Meselesi başlıklı analizini, yazarın ve sitenin anlayışlarına binaen önemli bir okunsal olarak sayfalarımıza alıntılıyoruz..

...Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina ile devam...İyi Haftalar...

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Titreşim / Deuss Ex Machina #361 (01.08.2011)
Titreşim / Deuss Ex Machina #362 (08.08.2011)
Titreşim / Deuss Ex Machina #364 (22.08.2011)
Özgürlük İstiyoruz!
Savaşma Konuş! - 500binradikal.com
Özgürlük ve Demokrasi Adayları Seçim Beyannamesi - Sol Defter
#DokunanYanar - İmamın Ordusu - Ahmet ŞIK via Scribd
Ağır Taş Yerinde Gerek - Ahmet ŞIK - Bianet
Sosyalistler ve Kürt Meselesi - Foti BENLİSOY - Jiyan
Savaş - Kaçakkova - Mutlak Töz
Savaştan Ne Bekleniyor? - Muzaffer AYATA - Özgür Gündem
Bora'ya Göre Kürt Meselesinde Yeni Tehlike: İnkar Yok Dışlama Var - Burcu BULUT - Akşam
Kürt Sorunu ve Egemen Basın - Bülent KALE - Bianet
Medya, Manipülasyon ve Popülerleşen Kültür - M.Utku ŞENTÜRK - Birgün Pazar
7 Aydın ve Turnusol Kağıdı - Veysi SARISÖZEN - Özgür Gündem
Körleşme ve Basın - Yıldırım TÜRKER - Radikal.com.tr
Çöpe Atılacak Gazeteciler - Kadir CANGIZBAY - Birgün / Red
Erdoğan’ın Medyadaki Eli... - Hasan CEMAL - Milliyet
'Yeni Bir Saldırı Konsepti Devrede' - Atılım
'Abimin Kemikleri Toplu Mezarda' - Zeynep KURAY - ANF
Cumartesi Anneleri: Barış İçin Barikat Oluşturalım - Evrensel
"Vatan Değil, Gençler Sağolsun" - Ekin KARACA - Bianet
'AKP Ölümlerde Israr Ediyor' - Etkin Haber Ajansı
O Karartı Ceylan Mıdır? - Erkan KOBANLI - BiaMag
Yıldırım Ayhan ve Yeni Dönem - İshak KARAKAŞ - Jiyan
Demokrasinin Sonu! - Umur TALU - Habertürk
Beton Milliyetçilik – Milliyetçi Beton - Ferhat KENTEL - Marksist.org
Zulm İle Abad Olunmaz... - Başyazı - Atılım
Aysel TUĞLUK: Erdoğan Savaşla Tarihe Geçmek İstiyor - ANF
Savaş Süper Bir Şeydir, Barış O Kadar Değil - Ece TEMELKURAN - Habertürk
“Barışı Demokrasi Getirir” - Nuray MERT - Milliyet
Kürt Sorununda Radikal Kafa Karışıklığı - Koray ÇALIŞKAN - Radikal.com.tr
Bu Kan Herkesi Boğar! - Alınteri
Jitem Bir Varmış, Bir Yokmuş! - Evrensel
Metiner'den Erdoğan'a Şok Sözler! - Emek Dünyası
Bu Ülkenin Kardeşliğine Dair Şarkı Yazıyor Olmak Ne Acı - Ebru ÖZKAN - Birgün
İktidara Hak Veren Bir Özgürlükçülük Olamaz! - Süleyman ARIOĞLU - Red
Duvar Yazısı: Şehrin Hafızası - Elif TÜRKÖLMEZ - Kronik Muhalif
Cezaevine Mektup - Metin YEĞİN - Özgür Gündem
Annenin Feryadı: Oğluma Sarılamadım! - Radikal.com.tr
Kanun Hükmünde Kararname Bir Yumurta Mıdır? - Koray Doğan URBARLI - Jiyan
Gayrimüslimlerin İç Edilen Malları - Amberin ZAMAN - Habertürk
Kâfirlerin Malları Nasıl Geri Verilir - Roni MARGULIES - Marksist.org
TTB'den 'İmamın Başkekimi'ne Tepki - Etkin Haber Ajansı
Türkiye Somalileşir Mi? - Nihal KEMALOĞLU - Akşam
İnsanlık Ölmedi! - Meral BAHAR - Atılım
Emperyal Vicdan’ın Arap Baharı Şenliği - Akın OLGUN - Birgün
Diktatörler Yatak Odasından Devrilir! - Emre DURSUN - Kronik Muhalif
Arundhati ROY: Zenginlerin Şöleni Sona Erecek - Gerçeğin Günlüğü / ANF
Robert Seçime'nin Mektubu - Şeyhmus DİKEN - BiaMag
Hemşinli Kimliğinin Kuş Bakışı Bir Fotoğrafı - İsmail Güney YILMAZ - Kronik Muhalif
ruhun zamanı, o başka - Cüneyt UZUNLAR - Açık Koyu


Bel Canto Official
Bel Canto At Myspace
Bel Canto - White-Out Conditions Album Critic By Ned Raggett via AllMusic
Balam Acab Artist Page via Facebook
Balam Acab Wander / Wonder Album Critic By Mark RICHARDSON via Pitchfork
Balam Acab Analizi - Yiğit A. - 13Melek
Balam Acab - Mother Earth Mix For Weird Magic
Downliners Sekt Official
Downliners Sekt At Twitter
Downliners Sekt Interview By Zak BRASHILL via Rebel
Kiyo Official
Kiyo At Myspace
Kiyo / Sabi - 71:36 Album Informative via Force Intel
AFX / Aphex Twin Informative via DMOZ
Autechre Official
AFX / Autechre's s Saint Etienne Remixes Reissued
Architect Official
Architect At Myspace
Architect - Upload Select Remix Album Informative via Hymen Records


Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan - Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – Send Promos: misak[æ]dinamo[dot]fm – Makina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
---------------------------------------------------------
>>>>>Info Go-R-Sel
War Eats Your Children - Pingu Auf Crack / Tobi TIJUANA
Pingu Auf Crack / Tobi TIJUANA's Flickr Page

>>>>>Poemé
Ağlayan Kaya - Didem MADAK

Ben şiirin nefer taşı
Büyük bir Amerika keşfettim ruhunuzda
Ben başarıların Kristof Kolomb’u
Ne duruyorsunuz hadi alkışlayın!

Cennete gitmek isterdim otostopla,
Cinnete kadardı tüm yollar oysa,
Tüm hayatı okşamak isterdim kedilerin şahsında
Tüm sarı, tüm kara, tüm yumuşak.
İlk sevgilimle bir kilisenin bahçesinde buluşurduk.
Bir mezarlıkta öpüştük ilk defa,
Rengarenk boncuklar saçılmıştı benden her tarafa,
Kapkaraydı ama toprak.
Binlerce ruhu taciz etmiş bir ilk aşk
Tanrım sorarım sana neye yarar?
İpek yolunda ipektim o zaman
Baharat yolunda baharat.
Aşk kırmızı atlastı,
Ten Greenwich başlangıç meridyeni
Yağmur yağardı, durmadan yağmur
Coğrafyadan da anlarım, hadi alkışlayın!
Keşke aşk şiiri yazsam
Ne güzel,
Aktarlara tarçın diye satardım
Ticareti de öğrendim bakın,
Hadi alkışlayın.

Cesaret sanırım bir çeşit esaretti,
Iskat edilmekti mirastan
Tüm malvarlığını veremli kıza bırakmak
Ananın vasiyetini çekirdek külahı olarak kullanmak
Korkuyorum ama artık
Hadi alkışlayın!

Cesaretim bir süredir gözaltında
İhzar müzekkeremi kendim yazdım
Tehlikeli sayılmam artık.
Kalbimin kalın kitabının arasında kuruttum
Onu orada
Beş parmaklı bir çınar yaprağı gibi unuttum.
Kalbim!
Şiirimin Hacer’ül esved taşı
Hadi ama baylar,
Bakın kaldıramıyorum,
Yardım edin de şunu yerine koyalım.

Hay!
Keşke susmanın muhabbet kuşu olaydım.
Ters Pinokyo olmak istiyorum Gepetto Usta
Kötülüklere boğulup
İnsanlıktan çıkmak istiyorum artık!
Kafam karışık ama
Yetişir!
Bir beyaz balinanın karnında uyumak istiyorum artık.
Camdan papuçlarım kırık
Prens de bulamaz beni artık.
Hayata söyleyin bundan sonra gitsin
Anlamını masallarda arasın
Hay!
Ben sizin ruhunuza çiçek aşısı yapayım
Da çiçekler açsın ruhunuz.
Hadi alkışlayın!
Biliyorum hala biraz safım.

Keşfettim
Küçük ruhlarınızdaki büyük Amerika’yı
Hadi alkışlayın!
BU SİZİN BAŞARINIZ.

Kaynakça: Antoloji.com

Comments