Deuss Ex Machina # 387 - isteach cuimhní as caitheamh ó laethanta sean dea

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_387_--_isteach cuimhní as caitheamh ó laethanta sean dea

06 Şubat 2012 Pazartesi gecesi "canlı" yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
Dolaşıma Çıkartılmayan Seslerle Yeni Tümceler Oluşturmak: Diary Of A Record Collector vs. Deuss Ex Machina
Konuk: Sühan GÜRER - Diary Of A Record Collector
Alva Noto - Unitxt (Raster Noton - R-N 095-2)
>1<-Alva Noto-U_07 (Raster-Noton)
>2<-Alva Noto-U_06 (Raster-Noton)
>3<-Alva Noto-U_04 (Raster-Noton)
>4<-Alva Noto-U_09-1-2 (Raster-Noton)
>5<-Alva Noto-U_08-1 (Raster-Noton)
>6<-Alva Noto-U_03 (Raster-Noton)
>7<-Alva Noto-U_08 (Raster-Noton)
>8<-Alva Noto-U_01-2-0 (Raster-Noton)
>9<-Alva Noto-U_05 (Raster-Noton)
>10<-Alva Noto-U_09-0 (Raster-Noton)

           isteach cuimhní as caitheamh ó laethanta sean dea
                                             (387)

Bir detay, iki detay, birden yüze kadar uzanan detay-lar-detaylar kendi vicdan gözeneklerinden ırakta tutuldukça, gün yüzünün ne olduğunu çoktandır unutmuş personalar için mütemadiyen devreye giriveren bir şekilde olduruluveren binlerce keder binlerce kısıtlayış tekilinden en yoğununa kadar uzanan cinsinden müştemilatı kapsayıp duran beher an, beher saniye nefes kesen, iflahı kurutan, hüsnü kuruntunun 'geçersiz' bir önerme halini alıvermesine yol açan olguların tümü, bütünü. Bütünlüklü bir secerenin dökümü için önce bir nefes alınası satıh gerekirken buraların, yaşam alanının nasıl da uyuşturulmuş, kendi haline terk edilip gidilmiş, kör noktalara zincirlenmiş bir halde konulduğunu, prangalandığını açık eden dikkatle bakmaya çabaladığınızda ömrü hayatınız boyunca işitemeyeceklerinizin peyderpey, doz aşımına daima açık ve hazır bir biçimde sunumlandırıldığı bir güncellik karşımıza çıkartılıyor. Gün karaltının basıklığından, baskınlığından kendini göstermeye çekiniyor. Her ne olursa, ennnn doğrusuna kani olan, yetkilerini, etkilerini çıkartıp durdukları vavelyalarındaki şiddet seviyesine göre endeksleyip değerlendiren, yönlendiren bu muktedir algısının vatanında oldurulup bitirilenler, defteri dürülenler layığıyla buluşturulanlar için o detayların arasında saklı tutulmaya teşne olunan şeylerdir derdin kendisi. Dertlenişli hasbıhalin bu kadar yarım yamalak kalmasının müsebbibi.

Bir edebi yazınsal değildir burada anılanlar, alıntılananlar ne bir çabalanım ne bir teşbih, ne bir mübalağa hepsi olduğu gibi, yaratılıp, öne sürüldüğü haliyle kendiliğinden gelişivereni silsile halinde çoğaltılan hücümlara karşı bir ses çıkartabilme çabasıdır. Kör kuyuların çoğalmasından mütevellit, velev ki ideolojik, velev ki sabit, velev ki sadece ötekisi için bir yol bulma çalışmasına dair denkleştirmelerdir. Detayların yığıntılamasından sonra payımıza düşürülenlerin içinde, görmek zorunda olduklarımızı birbirine eklemlediğimizde; çekincesiz bir şekilde can yakıcı, iç kıyıcı hale dönüştürülmesine eşitlenmiş olanların duyumsatılabilmesi için bir çabalanımdır. Geliştirilen her bir kelam ve her söz dizilimi birilerinin zannetmeye devam ettikleri gibi basılan düğmeler, alınan talimatlarla, şunun şurasında kısacık betimlersek 'komplo teorileriyle' alakalı değildir. Bir türlü tam doğmayan şafağa, engeller konulup duran günlerin uzağına duyulan özlemedir bütün bu saçmalar. Bilmece görünümlü yazışmalar, meramlar. Dert gırtlağı çoktandır aşmış damlalar ağzına kadar dolu o bardaktan çoktan boşalmaktayken hala neyin kuru gürültüsü peşinde koşmak lazımdır, önemlidir. Her bir detayda vakfettiklerimizin yanında, yanı başında. Bunca hile hurdanın, parmağını oynatmadan seyrettirilmeye devam ettirilen hengamenin yamacında biz vatandaşların sorunlarını işittirebilmek mümkün müdür?

Kolay mıdır bunca yaşanmışlığın birikiminden, yüklenişinden sonra hala suskun kalabilmek. Elzem midir sineye çeke çeke, üzerinize biriktirilmeye, yığıntılanmaya devam edilen hır, gür ve nefret söyleminin başkaca evrelerindeki yeni aşamalardan boynumuzun ölçüsünü yine yeni yeniden alabilmek, derdest edilmek. Kafi olanın bir düzeyi varsa eğer hala olup bitenleri açıklayabilmenin en net karşılığına ne konumlandırılabilir. Birden çok detayın birbirine iliştirildiğinde ortaya çıkarttığı resmin kelimenin tam anlamıyla ucubeyi çağrıştırdığı bir yaşam sahanlığında kelamın hakkaniyetle dinletilmesi, dertleri benim, senin ayrımı yapmaksızın ortaklaştırılabilmesinin önünde engellemeler nicedir. Hala böylesi bir çabalanım silsilesinin olur adledilmesinin altında yatan nedenler içimizdeki yetiştirmeye, beslemeye, büyütüp serpiltmeye doyamadığımız hainler imgesini sahiplenişin, ortaklaştırılmasının, tek seferde oldu bittilere denk düşürülmesinin üstelik bütün bunların da en alttan en üstteki makamlara kadar yeteri kadardan fazlaca sabık bir bakışıma sahip çıkılarak oluşturulmasının karaşınlığı ne yana denk düşer, hangi kelama. Seçeneklerin daralatıldığı, düşünselliğin yıpratıcı bir eşik olarak tanımlandırıldığı, her söz ve çabalanımın bir öteki için yapılan edilen şeyler olarak sürümcemede kalmaksızın yaftalandığı bu coğrafyanın acılarına merhem olabilmek bu kadar zorda mıdır, zorlu mudur?

Sevan Nişanyan'ın tabirini ödünç alırsak kelimebaz sunuş, savlayış ve daha fazlasının bu kadar ön planda tutulduğu önemsendiği bir cenahta detaylar olarak nakşettirilenler teferruat olarak belleğe kazınanlara sıranın gelebilirliği üzerine hiç kafa yorulmaması düşündürücü değilse nedir? Kıyasıya birbiriyle münakaşa eder görünenlerin hükümranlığında adları anılması bir yana yaşadıklarını da, başlarına getirilenlerin de yetmezliğini daha fazla cürümle, daha fazla tahakkümle izat edip yoluna devam etmeyi tercih eden bu de(dö)vlet algısının karşısında insaniyete sıranın getirilebilmesinin ivedilikliğidir, önemliliğidir burada söze iliştirmeye çalıştığımız. Vesayetin haki renkten lacisine dönüşümdeki dakika sekmezlik gerçekçil kılınmışken halkın üzerinde yapılandırılan tahakkümün eskisinden de beter hale dönüştürülmesinin, sağlıklı bir sorgulamanın da mümkünatsızlıklar içerisinde mahpus kalmasını bir tabii sağladığından dem vurulabilir. Vurulmalıdır. Her söz girişiminin, ehvenden kurtulabilmek adına yapılıp edilen feragatle hemhal olunarak öne çıkılan çıkarsamaların bütününden terör icat etmek, teröristlik sıfatının en yakınına denk düşen imalarda bulunmanın hangi açık yarayacağı kapatabileceği varsayılmaktadır; sorgulamalıyız. Resim bunca yumak yumak içiçe bildiğiniz kördüğüm haline dönüştürüldüğünden ses verenler söz konusu edildiğinde koro halinde bol belalı sinkafların, kahrı bela temennilerin!, aba altından gösterilen sopaların ucu hepimize dokunmaktadır, hepimizi eşit kılmaktadır.

Ucu bana dokunmuyor varsayımının, geçersizlik kavisini çoktandır yakaladığı bu satıhda sıra bize ne zaman gelecektir sorusu kalmaktadır bakiye cinsinden. Yeteri kadar çektirilmedi mi, yeteri kadar eziyet edilmedi mi, yeteri kadar susturulmadı, ötekileştirme şirretliğinde aşılacak basamak bırakılmadı ki derken bir kere daha kendimizi o dar patikalarda, karanlığın ortasında bulmamız vahvahlanılasıdır, pek çok şeyde olduğu gibi artık burada da, demokrasi dediğimiz katarın yolculuğunda bir kere daha seferi kaçırıyor, trenin ardından bakakalıyor oluşumuzun netleştirilmesidir sonuç olarak paylaştığımız. Sivil vesayetin kendi içerisinde didişmelerinin yanında, sesleri bastırılmış hemen her muhalifin adının daha da az anıldığı bir güncellik, balık hafızalı unutuşların ikrarını, tekrarını mütemadiyen sağlamaktadır bu paylaşım alanında görmek isteyenler için bir kere daha yinelersek eğer. Hala neler oluyor bitiyor pek anlamlandıramıyorum diye buyruganlığı, sakilliği elden bırakmayanların çoğculculuğunda basbayağı dönüşüyoruz, dönüştürülüyoruz otokrasinin başka bir evresinde, yaşamakla mükellef olduğumuz bu kara parçasında birilerinin daimi alışkanlığı haline dönüşen iktidar mücadelelerinde ezilen çimenler figüranlığına talim ediyoruz.

O figüranlığın kuralları gereğince sesimizi kısmaya devam ederek her ne oluyorsa ona karşı gözümü kapatmayı uygun buluyoruz. Genellendirmeler acıdır, genellendirmeler çok kolaycıdır. Kolaya kaçmadan sadece detaylarda görünenlerin izini sürmeye devam edebilirsek ancak v ancak bu rutin belletilmişliğin saflarında olanların ne kadar fecaat arz ettiğini zarfın değil mazrufun önemli olduğunun altını bir kere daha kalınca çizebileceğimiz gerçektir, sahicidir. İronik bir kurgu masalın değil, handiyse beher sekansının önceden planlandığı, o plana göre çekildiği bir dizi platosu değil bu ülke şıppadanak bir şeyler kendiliğinden dönüşebilsin, tatlıya bağlansın. Bu durum bu kadar afaki bir biçimdeyken, ortada dururken hala neyin lagalugasına sığınılasıdır, tercih edilesidir, kulakları tıkanasıdır ki önemlilik arz eden sorunlar yokmuş gibi güllük gülistanlık bir cennetin içinde yaşamakta olduğumuz savıyla en alakasız olan şeyler gündem oluversin. Olduruluversin. Kendini tekrar etmeye doymayan saçmaların biri bitmeden bir diğerinin devreye sokulduğu bu kısıtlandırılmış faunanın (yaşam ortamının) hiç birimizi daha iyisine de ulaştırmayacağı, daha güzel günlere götürmeyeceği (eğer itiraz için sesimizi, tavrımızı koymazsak bir şekilde, layığı olduğu şekliyle) meydandayken, mal buyuken, hakikat böyleyken uykudan uyanmanın elzemliği belli değil midir? hala değil midir?

Handiyse yarım ağız, ehvenin değil adet yerini bulsun kabilinden içeriği çoktan boşaltılmış nüvelerle hemhal ettirile ettirile yavanlığın çölünde hakiki bir sahanlığı kapsayan, vaha olmaktan çıkartan "özgürlük" kelime anlamını giderek yitirmekte, muktedirin bakış açısında şekillendirmeye, pundunu buldu mu oluruna getirmeye gayretkeş olduğu düzenlemeler bütününün teferruatlarından biri veya en önde gelen öğesi olarak adledilmektedir, sınıflandırılmaktadır. Böylesi bir daraltım sahasında akla gelenin değil oluruna izin verilmiş olanın, kadarın, müsammaha gösterilmiş kılınanın özgürlük olarak hala belletilmesine çabalanılmaktadır. Üstünkörü asmalı kesmeli, hiddeti gani gani söz erimlerinde yaratılan ayrışımın, zihinlere sunulan ötekileştirmenin, hak ve hukuk arayışının karşısına dikiliveren, olurunun varsa ne olması gerektiğinin, nasıl olması gerektiğinin dikte ettirildiği yargı v yürütmenin kolkola baskıcılığında ortaya çıkan pejmürdeliğin ayan beyanlığında söz konusu edilmeyip bahsi daima yarına ertelenen bir olgudur özgürlük. Başkasına reva görülmeyecek şeyleri feci bir süratle herkese yakıştıran, hazır ve nazır bir biçimde, empatiden yoksun, tektipleştirici, tahakkümün emir eri haline dönüştüğünün yansımalarını barındırır, işte o özgürlükten arta kalanlar, özgürlük diye savlananlar.

Tanımın içeriği boşaltıldıkça, dönüştürüldükçe, nasıl olsa ucu bana dokunmuyor avuntusunun dayanılmaz hafifliğine kendini kaptırmaktan zerre miskal gocunmayanların oluşturduğu, yaşanılır olarak tasvir ettiği özgürlük gerçek bir yıkımı, alışılmadık bir yenginin bizahati kendisi oluverir, olduruluverilir. Dünün yaptırımlarının hiç uzağımızda kaldırılmadığı bu satıh içerisinde söze kıymet vermek bir yerde kifasyetsiz mühterislikle denk tutulup, öyle değerlendirilebilir. Ne kadar çabalarsanız, ne kadar didişirseniz didişin bu boş yere, boşa heder edici bir hezimetle ilitinlilenir özgürlük olgusu. Kapsam daraltıldıkça, söylem, söz söyleyebilme, hak arayabilme, mevzuuyu esasa getirebilme, zaruri olanı tanımlandırabilme, kifayetsiz bir çaba ideolojik bir bakışım olarak resmedilenlerin tam dahilindeki, merkezindeki hakikatleri dillendirme gayretkeşliği duvara çarptırılır. Duvara karşı. Nefreti hicaz makamından dillendirilen çarpıtılıp, büküm büküm eğilip bükülen hükümlerin, oldu bittilere denk getirilmesi bu durumu daha da içinden çıkılmaz kıldırır. Her duruma yanıt verebilecek bir kapasitesi olduğu varsayımlanan, kendini en iyi öyle tanımlandıran muktedir-erk-iktidarın nasıl bir fauna içerisinde, hangi şartları yerine getirebildiğinizde yaşamınızı sürdürebileceğinizi tüm detaylarıyla belirginleştirdikleri bu kısıtlayış, bu satıh bir özgürlük değil basbayağı hicap duyulası bir tahakküm silsilesinin, dayatım bütünlüğünün ta kendisidir, nefessizliği daimi kılan bir etkileşimler toplamıdır.

Toplamda, toplumsal olarak hepimizi ayrısız gayrısız ilgilendiren konuların nasıl üstten bakışımlı, tek yönlü muktedir doğruları ile oldu bittilere denk getirilmeye çalışıldığının, bu uğurda yapılan edilenlerin her zamankinden daha baskın bir biçimde duyumsatılmasıdır. Özgürlüğün içeride mi dışarıda mı daha fazla olduğundan dem vurulurken, bir düşünürü sözüm ona hizaya çekiyorum, bir yazara ayarın kralını veriyorum derken kullanılan dilin geneline sirayet eden yapısında saklanan baklaların ne menem şeylerden mürekkep olduğunun bilindikliğidir. Aynalanan şey tam da karşısına geçip şekil şemalin bu derece sakat bir bakışımla hemhal ettirilebilirliğinin vahimliğidir. Tek bir doğrunun kutsanması öteki her türlü fikriyat kırıntısı, edinimi, sunumu ve yapılandırmasının daha yolun en başından boynu ezilesi bir canavar metaforuyla tanımlama çabası son kertede bu ülkenin özgürlüğünün çoktandır unutulmuş, basbayağı unutturulmuş olduğunu manidar bir biçimde tanımlandırır. Defaatle de yinelemekte fayda var, her fikre ve fikrin sahibine yüzde yüz katılmıyor olsak dahi işitmek, konuşmak ve daha fazlasına ulaşabilmek için çok daha fazla çaba sarf etmeliyiz. Müsamahayı bazıları göstermiyor olsa da biz ötekiler olarak sürekli sınananlar göstermeliyiz.

Ayniyle vaki olan erk hegemonyasının payandası olup, sözcülüğünü gerçekleştiren kontenjan sahipleri için de bu geçerliliğini korumalıdır. Korumalıdır ki, edilgen bir düşünselliğin, pasif bir kayıtsızlığın daimiliğinde, iki arada bir derede başımıza neler getirildiğinin kaydını tarihe düşebilelim. Birbirlerinin yüzlerine bakamayacak hale dönüştürülen, hamlelerin arkasında hep bir pusu kurarak insanlar arasında daha derin ayrıştırmaları temellendirme çabasındakileri  faş edebilelim. Yalın, dosdoğru v açık seçik. En karmaşığından en temel sorunlara, gündelik dert ve tasadan bütün bir ülkeyi etkisi altına alan korku imparatorluğunun sonuçlarıyla yüzleşebilmek ancak çabalanarak olur. Korkunun egemenliğinde oldurulmayacak, ismi anılmayacak kırmızı çizgilerle belirlenmiş olanların tasvir v tahayyülünde düşünsellik, ifade özgürlüğü, ilelebet bir ütopya halini tanımlandıracaktır. Susarak, kabullenerek v biat ederek şekli şemali çizilmiş, alanları çok uzun zamandır belirlenmiş bir hayat örgüsünün tanımı kısmını sizlere bırakalım. Böylesi bir daraltım yoğunluğunun düzeneğini, görünümünü, ismini veya ambalajını değiştirerek, yönlendirerek, manipüle ederek bu gayya kuyusunun karanlığını daimi kılmaktan başkası başkacasına hizmet edilmemektedir.

Gayya kuyusunun karanlığı pekiştirilmektedir. Nasıl olsa sineye çekileceği halk kitlesinin üzerinde bir denenmiş, iki denenmiş sonu gelmez deneylerle taltif edilmiş düzensizlik düzenin içinde yapılıp edilenler toplamında görülebilecek en net detaydır. Özgürlük sahanlığının dinamiklerini boşa çıkartarak, muğlak yansılardan yarım yamalak mutlak doğrular üretmek erkiyle yola çıkılan bu seyrüseferde ortalığa dökülenlerin hemen pek çoğu birer hayaldi şimdi tastamam bir gerçek. İçerisi ile dışarısının mukayesinde tolere eşiğini bazı konularda çok uzun zaman önce kırmış, aşılmaz duvar, yenilmez bilek, beton millet sakaryanın daimi harcını karmaya kendini vakfetmiş idris bakanımızdan (fıkra karakteri değildir önemle duyurulur), kürtlere hak tanziminin, eşitlik ilkesinin gözetileceğinin duyurulmasını hemen takiben ertesi hafta olmaz öyle şey diye kendi kendini tekzip edeni, bundan gocunmayan bir politik karakter olarak tahlillerin halen devam ettiği kararsız barınç beyi, her yere her daim van yerine göre tow minut çekip, ayar öyle verilmez böyle verilir esip gürleyen, gümbür gümbür sahneyi donatan, yeri geldiğinde mahalle kavgasına tutuşmaktan çekinmeyen başvezirin kendi sorumlu olduğu sahanlık söz konusuyken ısrar ile takındığı tavır, ikiricikliğin, işitilmezliğin, adamına göre müdahalenin!, savunuşun sürekliliği özgürlük dediğimiz olgunun nasıl bıçak sırtı bir yaşatılırlığa sahip olduğunu yansıtmaktadır, basbayağı kesintiyle meyil ettirilip, engellendiğini vesikalamaktadır.

Karanlığın tesisinin üzerinden kırk günü aşkın bir zamanın geçtiği, soruşturmadaki "gizlilik" kararının alınmasından bu yana da handiyse elle tutulur hiçbir çabalanımın söz konusu edilmediği roboski katliamına ait köşe bucak saklanan kayıtları seyreden savunmadan sorumlu bakanbeyinin kaçakçı mı, terörist mi, çocuk mu yetişkin mi anlaşılmıyor benzetmesinde gün yüzüne çıkanın ayrışımın olağanlaştırılması, bütün yaşatılanları önemsiz bir ayrıntı haline dönüştürebilir mi? Bizahati dövlet eliyle işlenen bir vehametin, yanıstızlığının daimiliği, kendini tereyağından ayrılan kıl cinsinden sıyırılmaya her an teşne oluşu, mevzu bahis insanın yaşam hakkı ve özgürlüğü olduğunda geçersiz kıldırıldığını bir kere daha yinelemektedir. Hangi makul neden! bir katliamın geçerliliğini, savunulabilirliğini, böylesine ayarı v şirazesi çoktan kaçmış, ekşimiş betimleleri beraberinde getirebilir, bir gerçek haline dönüştürebilir allahınız aşkına!... Batman'da yaşayan ermeni gazeteci Cevat Sinet'in engelli kimliğini alabilmek için başvurduğu sosyal hizmetler il müdürlüğü'nde yaşadığı onur kırıcı, utanç verici ayrımcılık, hakaretamiz söylem kimliğinde hıristiyan yazıyor seninle mi uğraşacağız, bu özürlülerle kim uğraşacak... yollu vecizlerin bu toplumda yerleşik kılınmaya gayret edilen ayrımcılığın, ırkçılığın yakın zamanlı bir başka örneğidir. Özgürlük, salt bana rabbena hep bana denilerek, toplumun daimi ötekileri olanlar, belletilenler için uzak, ulaşılmaz klınıp kaf dağının ardına ötelendikçe gerçek bir gün yüzü hayal olmaya devam edecektir. Fark edebiliyor, farkına erebiliyor musunuz!...    

>>>>>Bildirgeç
“AKP Faşizmi” ve Sol Liberalizm - Foti BENLİSOY*

Daha birkaç yıl önce Türkiye'de “demokratik devrim” tamamlandı mı tamamlanmadı mı tartışması hararetle yürütülürken günümüzde faşist bir rejimin inşa edilmekte olduğu tespitleri almış başını gidiyor. Siyasal rejim tartışmalarını sınıflar arası güç ilişkilerinden, hâkim sınıfın tabi sınıf ve katmanlarla kurduğu zor ve rıza içeren ilişkilerden, hâkım sınıf fraksiyonlarının hangi kombinasyonla bütünleştirildiğinden azade olarak yürüttüğümüzde farklı rejim tipleri arasında bir oraya bir buraya savrulup duruyoruz. Yani siyasal rejim tartışmasını bütünüyle “havada” yapar oluyoruz. Dahası bu tartışmaları, uluslararası bağlam ve eğilimlerle ilişkisiz yürütüyor, yani tipik bir “biz bize benzerizcilik” ile hareket ediyoruz.

Aslında dünkü “demokratik devrim” ya da “burjuva devrimi” tartışması da bugünkü faşizm belirlemesi de, aktörler farklı olsa da, benzer düşünsel ön kabullerin ve hatta stratejik belirlemelerin ürünü denilebilir. Sol liberalizmle meselemiz, sosyalist hareketin stratejik önceliklerini sermaye birikim süreçlerinden ve sınıfsal güç ilişkilerinden bağımsız, “soyut” (sınıflarüstü) bir demokratikleşmeye sıkıştırmasıysa (dolayısıyla da hâkim sınıfın şu ya da bu fraksiyonuna yamanma eğilimi sergilemesiyse) eğer, son dönemde hayli popüler olan faşizm tespitleri de bir tür sol liberalizmden mustarip denilebilir.

AKP’nin bir faşist rejim tesis etme yolunda olduğunu savunanlar, aslında faşizmi saf siyasal bir olgu olarak tanımlayarak (polisiye baskı, devlet kadrolarına yandaşların yerleştirilmesi vb.), onu sermaye birikim süreçleriyle bağlantılandırmayan Marksizm dışı düşünce akımlarının tipik hatasını yeniden üretiyorlar. Oysa faşizmin yükselişi genel olarak kapitalizmin şiddetli bir bunalımının, bizzat artık değer üretilme ve gerçekleşme koşullarının bir bunalımının ifadesidir. Faşist bir rejimin tesisi böylesi bir bunalım koşullarında kitle terörü yoluyla işçi sınıfının siyasal, sosyal ve iktisadi gücünün kırılması ve böylece de artık değerin üretilme ve gerçekleşme koşullarının genelde sermaye, özelde de tekelci kapitalizmin belirli grupları lehine şiddetle dönüştürülmesi anlamını taşır. Faşist bir tehlikeden dem vuranların önce Türkiye kapitalizminde yapısal ve derin bir bunalımın toplumsal üretim ve bölüşüm ilişkilerinde sermaye lehine böylesi şiddetli bir müdahaleyi gerektirip gerektirmediğini sorgulaması gerekmez mi? İşçi sınıfı hareketinin büyük ölçüde etkisiz olduğu, kârlılık oranlarında ciddi bir düşüşten bahsedilemeyeceği koşullarda sermaye düzeni açısından faşizme gerçekten gerek var mı?

Faşizm saf “siyasal” bir görüngü olarak (yani basitçe devlet baskısı olarak) tanımlanınca buradan çıkarılacak sonuçlar bir kez daha sınıf ilişkilerinden bağımsız bir “faşizme karşı demokrasi” söylemi olmayacak mı? Böylesi, yani kapitalizmle bağlantısı olmayan bir faşizmle karşı karşıyaysak, sosyalistlerin temel görevi (tıpkı sol liberallerin savunduğu üzere) devlet karşısında özel alanları ve temel hak ve özgürlükleri savunmaya dönük bir mücadele olmuyor mu? Böylece sosyalist hareketin stratejik öncelikleri dönüp dolaşıp bir kez daha anti-kapitalist içeriği hayli cılız soyut/sınıfsız (anti-faşist, yani anti-AKP?) bir demokratikleşme hedefine sıkıştırılmış olmuyor mu?

* Akla düşenler, yola çıkıldıkça derinleşen açmazlar ve sorun yumaklarının bu kadar nefessiz bırakışı karşısında hala akil olanı aramaya devam ediyoruz. Akil olanın belirli kural v kıstaslarla belirlenmiş zümreler için özel bir armağan!!! olmadığına inatla inanmak istiyoruz. Derdimiz meramın görünür kılınması. Bahis açtıklarımız anaakımın yüz göz olmaya tenezzül etmedikleri. Etmekten bir özenle! kaçındığı şeyler olmaya devam ediyor. Kelam sıklıkla dile getirilenlerin kuru kuruya tekrarından ibaret değildir, hemen hiç de öyle olmamıştır. Sosyalist Demokrasi İçin Yeniyol'dan Foti BENLİSOY'un kaleme aldığı; “AKP Faşizmi” ve Sol Liberalizm başlıklı makalesi dile getirilesi tahlilleriyle önemli bir düşünsellik eşiğini dimağa sunuyor. Yazarın ve Sosyalist Demokrasi İçin Yeniyol dergisi / oluşumunun anlayışlarına binaen metni sayfamıza alıntılıyoruz...


 ...Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina  ile devam...İyi Haftalar...

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Titreşim / Deuss Ex Machina #380 (19.12.2011)
Titreşim / Deuss Ex Machina #382 (02.01.2012)
Titreşim / Deuss Ex Machina #383 (09.01.2012)
#DokunanYanar - İmamın Ordusu - Ahmet ŞIK via Scribd
Tutuklu Gazete - Sendika.org
Kişilerin Gözaltında Kayıptan Korunmalarıyla İlgili Uluslararası Sözleşme - İnsan Hakları Derneği
“AKP Faşizmi” ve Sol Liberalizm - Foti Benlisoy - Sosyalist Demokrasi İçin Yeniyol
Gazetecileri ve Köşecileri Koruma, Yaşatma, Gerisini De Pek Takmama Derneği… - Sarphan UZUNOĞLU - Jiyan
"Tabletlerin Türkiyesi"nde Dîl Yarası - Sezin ÖNEY - Açık Radyo
Aşağılanan Batman'lı Ermeni Gazeteci AİHM'ye Başvurdu - Agos
Bir Terörizm Türü Olarak Gazaba Gelmek - Kadir CANGIZBAY - Birgün
Demokrasi Ayıpları Artarken - Turgay OLCAYTO - Evrensel
Bir 'Beyinsiz' Olarak 'Ayrışmak' İstiyorum Sayın Bakan - Oya BAYDAR - T24
Bakan Şahin: ‘Seni Yok Ederek Özgürleştirmeye Çalışıyoruz’ - ANF
“İdris, Naim, Şahin” Bir Bütündür, Bölünemez! - Hakan TUNÇ - Jiyan
Kurşunluyorum, O Halde Varım! - Özgür AMED - Yeni Özgür Politika
Suriye, Uludere ve Malatya - Eylem YILMAZ - Düzce Yerel Haber
"Biz Emine Erdoğan'ı İstemiyoruz" - Bağımsız Haber Ajansı
Kışanak: Çözüm İçin Protokoller Hâlen Başbakan'ın Masasında - Marksist.org
Kafamız Epey Karıştı: Devlet Adına Pkk ile Görüşmek Suç Mudur? - Cengiz AKTAR - Açık Radyo
Düşünce Özgürlüğü Mü Dediniz! - Özgür ŞEN - Atılım
12 Eylül Aynı Zamanda Bir Zihniyetti ve Bitmedi.. - Yetvart DANZİKYAN - Radikal
“Öğrenilmiş Çaresizlik" - Metin ÇULHAOĞLU - Birgün
Kürsülerin Sessizliği - Ertuğrul ÜNLÜTÜRK - Evrensel
Yılmaz: Görüntülerde Kim Oldukları Belli Değil - T24
Davacıyım! - İnci ERKAN - Jiyan
Son Bakış - Karin KARAKAŞLI - Radikal 2
Endişe Berhavadır! - Hülya TARMAN - Emek Dünyası
‘Öldürmeyi Reddetmek Suç Değildir!’ - Halil SAVDA - Yeni Özgür Politika
Paul Auster’in Eşitsiz Dramı - Özge MUMCU - T24
Medya Ocak'ta Çocuğa Nasıl Baktı? - Bürge AKBULUT - Seda AKÇO - Bianet
Dindar Gençlik ‘Yetiştirmek’ - Selçuk CANDANSAYAR - Birgün
Hasan Cemal: Medya Sırtını Kürtlere Döndü - ANF
Mahçupyan'ın Temelkuran'a Saldırmasının Nedeni - Koray ÇALIŞKAN - Radikal
Hrant Dink Yaşıyor... - Sosyalist Demokrasi İçin Yeniyol
Tekrar Cinayete Odaklanmak - Özgür MUMCU - Radikal
Asıl Gündem Dava Çünkü Hâlâ Başlamadı - Rober KOPTAŞ - Agos
"Ermeni" Benzerliği Heykel Kaldırttı! - Cnn Türk
Ermenistan Armasına Benzeyen Heykelin Sahibi Kendisini Savundu - Agos
AB ve Türkiye İlişkileri Ekseninde Göç, Sığınma ve İltica - Hakan TUNÇ - Jiyan
Beş Yıl Sonra TİS Yapacak Sendika Kalmayacak - Gökçe Rojda GÖNENÇAY - ANF
Grev Hakkı Kullanılmazsa Önce Körelir, Sonra İşlevini Yitirip Ortadan Kalkar! - Seyfi ADALI - Sol Defter
Diyarbakır'daki Birlik Lisesi'nden Mesaj Var! - Sabit Fikir

Alva Noto Official
Carsten Nicolai Official
Raster-Noton Official
Alva Noto - Nova Muzak Series via Borusan Müzik Evi
Alva Noto Article via Wikipedia
Alva Noto - Unitxt (Raster Noton - R-N 095-2) Review By Sühan GÜRER via Diary Of A Record Collector
Alva Noto - Univrs (Raster-Noton - R-N 133) Üzerine - dRWarp - Deuss Ex Machina
Alva Noto & Blixa Bargeld - Umut - Sanat Blog
Alva Noto via Boiler Room BR Berlin #005
Alva Noto Lecture via RBMA

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan - Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – Send Promos: misak[at]dinamo[.]fm – Makina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
---------------------------------------------------------
>>>>>Info Go-R-Sel
Untitled By Fatih ŞAHİN
Fatih ŞAHİN's Flickr Page

>>>>>Poemé
Şafak Türküsü - Nevzat ÇELİK

Beni burada arama
Arama anne
Kapıda adımı sorma
Saçlarına yıldız düşmüş
Koparma anne ağlama.
Kaç zamandır yüzün traşlı
Gözlerim şafak bekledim
Uzarken ellerim kulağım kirişte
Ölümü özledim anne.
Yaşamak isterseken delice
Ah.. verebilseydim keşke
Yüreği avcunda koşan herbir anneye
Tepeden tırnağa oğula
Ve kıza kesmiş
Bir ülkeye armağan
Düşlerimle sınırsız
Diretmişliğimle genç
Şaşkınlığımla çocuk devrederken sırdaşıma
Usulca acı verdi yanağımda tomurcuk
Pir Sultan'ı düşün anne, Şeyh Bedretinn'i
Börklüce'yi, Torlak Kemal'i
Insanları düşün anne
Düşün ki yüreğin sallansın
Düşün ki o an güzel günlere inanan
Mutlu bir Yusufcuk havalansın
Yani benim güzel annem
Ala şafağında ülkemin yıldız uçurmak varken
Oturup yıldızlar icinde kendi buruk kanımı içtim
Ne garip duygu şu ölmek
Öptüğüm kızlar geliyor aklıma
Bir açıklaması vardır elbet giderken dar ağacına
Geride masa üstünde boynu bükük
kaldı kağıt kalem.
Bağışlar beni güzel annem
Oğul tadında bir mektup yazamadım diye
Kızma bana.
Elleri değsin istemedim
Gözleri değsin istemedim
Ağlayıp kokluyacaktın
Belki bir ömür taşıyacaktın koynunda.
Yaşamak ağrısı asıldı boynumda
Oysa türkü tadında yaşamak isterdim
Ölmek ne garip şey anne
Bayram kartlarının tutsaklığından aşırıp bayramı
Sedef kakmalı bir kutu içinde
Vermek isterdim çocukların ellerine
Sonra, sonra benim güzel annem
Damdan düşer gibi vurulmak isterdim bir kıza
Gecenin kıyısında durmuşum
Kefenin cebi yok
Koynuma yıldız doldurmuşum
Koşun çocuklar koşun
Sabah üstüme üstüme geliyor
Kısacası güzel annem
Bir çiçeği düşünürken ürpermek yok
Gülmek umud etmek özlemek
Ya da mektup beklemek
Gözleri yatırıp ıraklara.
Ölmek ne garip anne
Artik duvarlari kanatırcasına tırnağımla
Şaşkin umutlu şiirler yazamıyacağım
Mutlak bir inançla gözlerimi tavana çakamıyacağım
Baba olamıyacağım örneğin
Toprak olmak ne garip şey anne.
Uçurumlar ki sende büyür
Dagdır ki sende göçer
Ben bayram derim çiçek derim
Çam diplerine açmış kanatlarını kozalak derim
Gül yanaklı çocuğa benzer
Yinede oğlunu yitirmek ne garip şey anne
Her kavgada ölen benim
Bayrak tutan çarpışan
Her kadın toprağı tırnaklıyarak
Doğurur beni
Özlem benim kavga benim aşk benim
Bekle beni anne.
Bir sabah çıkagelirim
Bir sabah anne bir sabah
Acını süpürmek için açtığında kapıyı
Adı başka sesi başka
Nice yaşıtım
Koynunda çiçekler
Çicekler içinde yeni bir ülke getirirler.

Kaynakça: EpigrafDELFT

Comments