Deuss Ex Machina # 340 - Sota El Sòl Sobre Dels Nostres Caps

Kay(ıp)bedenler K/lan+-Dereasonable (VV)arp Presents
Deuss_Ex_Machina_340_--_Sota El Sòl Sobre Dels Nostres Caps

28 Şubat 2010 Pazartesi gecesi "canlı" olarak yayınlanmış programın parça dizinidir.

>>>>>Musique
>1<-Mark Templeton-Traditional Instruments (Anticipate Recordings)
>2<-Mark Templeton-Beginnings (Anticipate Recordings)
>3<-Tim Hecker-Hatred Of Music I (Kranky)
>4<-Tim Hecker-Hatred Of Music II (Kranky)
>5<-A Damned Age-Seclusion (Camomille Music)
>6<-A Damned Age-Fragile (Camomille Music)
>7<-Ben Frost-Seaworld I (Amnesty International)
>8<-Ben Frost-Seaworld II (Amnesty International)
>9<-Kontakte-A Snowflake In Her Hand (Drifting Falling)
>10<-Kontakte-With Glowing Hearts (Drifting Falling)
>11<-Tripart-Fiction (Bağımsız Müzik / MP3)
>12<-Tripart-Red Effect (Bağımsız Müzik / MP3)

Sota El Sòl Sobre Dels Nostres Caps
(340)
Kederin yoğunluğu düşündüğümüzden de derin bir kıyımı simgeleştirir. Biçarelik mevhumunun içerisinde çabalandıkça daha da derine batan bünye için yüzleşmek belki o salihi sağlamayacaktır. Ancak, kıyımın en derinlerimize açtığı yaraları nispeten onaracak düzeltecektir. Yüzleşebildiğimizde hakikatin esamesi okunmayan yüzlerine vakıf olabilmek ferahlığı sağlayacaktır. Görmek yerine sağırlığa meyil edilerek takınılan tavır ediniminin önünü alabilmek sağlanabilecektir. Oturduğumuz yerden kendiliğinden bir şeylerin olumlu manada değişmeyeceğini iyice belledikten sonra çabalama bu kederli halin sonunu er ya da geç getirecektir. Daimi olduğu üzere tasavvur edilen sınırlılığın ötesine bakabilmekten geçer hayat okumaları. Yalın ve gerçeğe en kısa yoldan ulaşılabilirlik için yüzleşmek gerekir. Rafların altında toz tutanlarla halının altına süpürülmüşlerin aynı düzlemde eşit olarak irdeleyebilmektir bu yolun başlangıcı. Enikonu tarumar edilmiş olup geleceksizliğe mahkum edilmiş bulunan her adımı Orwell'i kıskandırırcasına kayıt altında tutan muktedir dünyası karşısında, modern bireyin yapabileceği yegane şey bu tahakkümleri aşmak olmalıdır. Aşabilmek için didinmek, düşler kurmak. Kurduğu düşlerle, yarınların dünyasında yeniden varolabilmenin yollarını arşınlamak. Elbette ki kanıksanmış olanın ötesini görebilmeye yardımcı olur düşler. Beyhude bir çabayla önüne dağ gibi set çekilmiş olguların okunmasını, anlaşılabilirliğini derinleştirir, imgeler. Gerçekte olup bitenin içinde saklı duran kumpasları tek bir karede özet olaraktan görebilmeyi başarır ve yansıtır. Beher makamdan eylem şimdiki zamanı doğru analiz etmeyi kolaylaştırır. Tanıklığın mümkün olanın en üst seviyesinde gerçekleştirilmesine aracılık eder. Kolaya kaçmadan, içerik küf tutmadan, yaralar kanırtılmadan, demagojiye ikide bir kaçılmadan, demokrasi hallice katledilmeden, bağlamından uzaklaştırılıp vicdan arabeskleştirilmeden bütün bunların oldurulur kılınması ve olumlanması ancak pahayla satın alınamayacak olan muhaliflikle söz konusu olur. Düş kurmanın zaruriyeti, gerçekliğin yıldırıcı baskınlığına karşı çözümü dimağa taşımasıyla belirginleşir. İçten içe yapılan deneyimlemelerle gözün açılması irin bağlamış olan vicdanın temizlenmesi mümkün olur. Her durumda kendi içerisinde barındırdığı artı ve eksileri muhteviyatında tutsa da bir noktada canlandırmaların, haleti ruhiyeye bağlı değişimlerin temeli her daim düşlerde atılır. Düşler kurulup dönüştürüldükçe tekil bireyi, imgeleştirip çabalayarak gerçekliği, hayata monte ettikçe vakıf olunanları ve üzerimize çöken koyu griliği aşmak söz konusu olur. Aynı şekilde anlam da pekiştirilir. Yıllandırılmakta bir beis görülmeyen acılardan mürekkep bir 'hayat' başlı başına olmayacağı gibi sevinçlerden de tıkabasa dopdolu bir sürecin olmadığını yâd ettirir düşler. Tahakküm ettirilenin, el birliğiyle zikredilen yaklaşmayın vallahi çarpar engellemesinin, esamesi okunmayacak vesair çabaların aşılabilirliği bu bağlam dahilinde geleceği şekillendirebilmek şimdiden ipotek altına alınarak torbalanmış, derdest edilerek asgari ücretin ucuna asılmış egemen düzenin foyasını ortaya çıkartacaktır. Er ya da geç. Korkularımızın eksiğini asla azaltmayacak aksine arttıracak olan hiddeti, muktedir şiddetinin sadece yersizleştirme değil aynı zamanda da yurtsuzlaştırmayı da beraberinde getirdiği kentsel dönüşüm adı altında gerçekleştirilen toplumun izole edilmesi hareketinin kaymağını hüpletirken birilerinin kursağında bırakabilmektir. Her toplanış ve yürüyüşte başlarına zeballah gibi mavililerin salınmasının, cop seslerinin, kırılan kemiklerin değil, hakkaniyetli bir ses çıkartmanın gidişata dur diyebilmenin kimi zaman bu tarz yıkımları engelleyebileceğini hatırlatacaktır. Er ya da geç. Masabaşında şekillendirilen bir dünyanın değil sokakta kazanılan haklarla var edilebilen yaşanılası bir dünyanın simgeleştirilebilmesini artık bir düş olmaktan çıkartacaktır. Er ya da geç. Yıllardır aranılıp durulan, belki bir umut çıkar gelir diye günlerin geceleri kovaladığı, gecelerin birbirleri ardına tana ulaştığı vakitlerde tutulan yaslı nöbetlerde yaşlı gözlerle beklenen kayıpların izlerini bulma umudunu cidden yeşertebilmektir. Bu gerçekleyiş hasıl olduğu vakit insanların dozer kepçelerinin paslı demirleriyle değil, nizamiyelerin arazilerin. çöp dağlarının altında değil hepsinden önemlisi teferruat olarak değil birer can olduğunu algılatabilmek mümkün olacaktır. Yitirilen her kim olursa olsun! Göstere göstere yitirtilip, yaşlarını henüz reşitlik sınırlarına taşıyamamış olan Uğur Kaymaz, Canan Saldık'ların vicdanlarımızda açmış oldukları onulmaz yaraların daha fazla derdest edilmesini olanaksız kılacaktır. 12 yaşında, 13 kurşunla infazının deyim yerindeyse bağıra çağıra, göstere göstere gerçekleştirildiği bir ülkede kalıcı barışın tesisinin, karanlığa teslim edilmesinden sonra adına yaptırılan heykelden bile bir şeyler olabilir kestirme okumasını yapıp, makam mevkilerinin getirdikleri sorumluluklarını örseleyerek, belediye başkanlarına mahkumiyet biçen mahkemelerin kifayetsizliğini de anlaşılır kılacaktır. Muktedirin defterinde esamesi okunmayan handiyse bir değer verilmekten kaçınılarak nötr yani boş bırakılan katledişlerin karşılığında aslanlar gibi dikilen, faillerin bir şekilde aklanması ritüelinde yolu epey kat edilmiş aşamalardan bir diğeri Canan Saldık'ın halihazırda görülmekte olan davasında onu vuranların aklanması, cezalarının sıfırlanmasının adaletsizliğini idrak ettirebilecektir. Sadece 2011 yılı içerisinde şiddete uğramış, canı alınmış 23 kadının (insanın) yanına daha nice yeni ismin her an gelebileceğini bildiğimiz, bellediğimiz bir memleket sathında insana verilen değerin arttırılmasının, can kayıplarının önünün alınmasının adına devlet dediğimiz düzenin asli görevi olduğunu bir kere daha ikrar ettirecektir. Er ya da geç. Bir türlü oldurulmayan muhalefetin varlığını yazdıklarında, belgelediklerinde, işittirdiklerinde okumaya alışkın olduğumuz Ahmet Şık, Nedim Şener gibi isimlerin füccetten tek seferde alınkonulmaları, devrim mahkemelerini hatırlatan ivedilikte yargı önüne çıkartılarak aslı astarı olmayan ithamlarla yüzyüze bıraktırılmalarının sorumsuzluğuna dur diyebilmektir. Düş olarak kalmasından ise artık bir gerçeklik olarak özgür basının varlığını duyumsatan, kalemini belirli bir çerçeveye dahil edip sözcükleriyle ortalığın tozunu atarken sadece muktedirin borazanı olmayı becerebilenlerin yanında, fikirlerinin tek bir paresinin bile belirli bir anlamda aydınlanmayı sağladığını artık iyice bildiğimiz isimlerin boyunlarına ilmiğin geçirilemeyeceğinin farkındalılığını idrak ettirmiş olacağız. Er ya da geç. Sözsüzlüğe teslim edilip, suskunluğa mahkum kılınmış toplumların yaşadıkları karşısında sesi avaz avaz çıkan muktedirin yanında bu satırlara dahil edemediğimiz, haklarında bir şeyler ekleyemediğimiz nicesinin yalnızlaştırılmalarının, her seferinde başkaca bir düzlemde yeniden şekillendirilen müdahale eyleminin, koltuk korumaktan, içi çoktan bozulmuş, parçaları neredeyse dağılmaya yüz tutan birleştiricilikten uzaklaştıran etmenler olduğunu hiç bir şüpheye gerek bıraktırmaksızın ayan beyan belgeleyen bir ileri demokrasi içerisinde düşler gereksinimimizdir. Bahanelere dar alanda bir deva verecekmiş gibi, kıssadaki yılana dört elle sarılır gibi sarılmadan tongalara düşürülmeksizin dimdik durabilmek düş ile paralellikler barındıran demokratik, eşit, hakların tarumar, vicdanların üzerinde tepinilmediği bir ülke ütopyamızı da gerçekçil kılacaktır. Kim bilebilir?

>>>>>Bildirgeç
Edep, Korku, Vicdan ve Diğerleri... / Mustafa KARA*

Rivayet olunur ki, Anadolu tarihinde önemli yer tutan esnaf loncaları "ahilik dergahı"nın kapısında "Edep yahu!" yazarmış. Bu söz bugün, "edebini takın" anlamında varlığını sürdürüyor. Türk Dil Kurumu'nda "edep", "toplum töresine uygun davranma, incelik" diye özetlenmiş.

"Edep"e dair bu bilgileri niye verdik? Bugünlerde "edep yeri"yle düşünen, "edep yeri" ile konuşanlar fazlasıyla arttı da o yüzden. Engin Ardıç'ın, Emre Aköz'ün yazdıklarını burada sıralasak; işçi sınıfının mürekkebine, kağıdına ve sizin çok değerli zamanınıza yazık. Engin Ardıç ve türevlerini okudukça faşist propaganda bakanı Göbels'in sözleri geliyor aklıma; "Bir şeyi ne kadar uzun süre tekrarlarsanız insanlar ona o kadar fazla inanırlar. Hıristiyanlığın bu kadar etkili olmasının sebebi 2000 yıldır aynı şeyi söylüyor olmasıdır". Bu yaklaşımın Göbels'çi propaganda ilkesi olarak ifadesi ise şöyle: "Bir yalanı yeteri sıklıkla tekrarlarsan, halk eninde sonunda ona inanır". Hani bizim "Kırk kere söylersen olur" atasözümüzün "çağdaş" propaganda teknikleriyle söylenmiş hali.

Mesela? "Solcular devrim nikahı yapıyorlar". Gören var mı? Bilen var mı? Neredeyse 20 yıllık devrimciyim, ne duydum ne işittim. Bir tevatür, bir şehir efsanesi gibi... Şimdi "kara kuru"luk, "sevgi görmeme", "asosyallik" gibi sözlere değinmeye bile gerek yok. 20-25 yıldır yaza yaza, kafalarında bir "devrimci" imajı kurmuşlar, artık kendileri bile inanıyor. Dedim ya, bu zevatçın "dönme eylemi"nin başları aşağı yukarı bizim delikanlılık ve devrimcilik çağımıza denk gelir. Eski usül söyleyişle, onlar giderken, biz geliyorduk! Neyse, o gün bugün "tilkinin bildiği kırk türkü var, kırkı da tavuk üstüne" misali aynı şeyleri yazıp duruyorlar. Sadece "edep" dereceleri güne göre değişiyor; o kadar. İnanan var mı? Sanmam. Nazlı Ilıcak Engin Ardıç'ı savunmak için söylemiş ya, "mizah yazarı kabul edin" diye... O hesap.

Göbels demişken, bu faşistin tek numarası bu değil tabi. Propaganda fikrine dair getirdiği "yenilikler" bugün bile hayatımızı biçimliyor. Nazi Almanya'sından ABD'ye, oradan tüm dünyaya... Göbels'çi propaganda egemenlerin dilinde, hayatımızın tam tepesinde. Örnek mi? Göbels'in ilkelerinden "Halk büyük yalanlara, küçük yalanlara göre daha çabuk inanır" sözü, sanki iktidar sözcülerinin "ileri demokrasi"; "işkenceye sıfır tolerans" ve "basın özgürlüğünde ABD'den ilerideyiz" söylemi için düşünülmüş bir ilke! Bir başka ilkesinde, "Halkı her zaman ateşle. Asla soğumasına izin verme" diyor Göbels. Ya da, "Hatalı olduğunu veya yanlış yaptığını asla kabul etme. Asla rakibinin üstün bir yanı olduğunu kabul etme. Asla kabahat üstlenme"...

"Sadece bir rakibine odaklan ve kötü giden her şeyin suçunu onun üzerine yık" cümlesi bugün iktidar sözcülerinin felsefesi gibi adeta. "Asla kendinden başka bir alternatife hareket alanı bırakma" var ki, bugün tam da bunu tartışıyoruz.
Siz bakmayın "hükümeti eleştirmek serbest", "kimse yazısından dolayı tutuklanmıyor" gibi "ileri demokrasi" söylemlerine. "Korku" herkesin yüreğine yerleşsin istiyorlar. Türkiye'de halkın yüzde 90'ı, çobanından bakkalına, evdeki nineden ortaokuldaki çocuğa telefonunun dinlendiğini düşünüyor. Bu abartılı korku iklimini kim yarattı? "Abartılı" olduğundan biraz gülünç, ama her gün gazetelere yansıyan telefon kayıtlarına bakarsak alabildiğine gerçek!
Ahmet Şık'ın "Dokunan yanar" sözlerini de, Nedim Şener'in "Hrant için Adalet için" sözlerini de iyi okumak lazım.

Komplonun bile bir "adab"ı vardır ya, lüzum görmüyorlar artık. Gazetecilere de, Ümit Kıvanç'ın Gece Vardiyası'nda yaptığı gibi, "Ahmet Şık Ergenekoncu'ysa ben Kaddafi'nin gizli polis şefiyim" diye matrak geçmek kalıyor. Mizah ile direnmek iyi, çünkü "Cemaate, AKP'ye dokunan yanıyor" söylemi bile önünde sonunda yeniden korku üretmeye yarayabiliyor çünkü.
Göbels'in ilkelerine bakarken, "yargı"ya dair olanı da atlamayalım: "Yargı, devlet hayatının efendisi olamaz, devlet politikasının hizmetkârı olmalıdır". Ne kadar tanıdık değil mi? Bir hafta önce kürsüden "Çetelerle karşı verdikleri mücadele" ile övünen ve bunu siyasi ranta dönüştüren Erdoğan'ın bugün yine Ergenekon bağlantılı gazeteci gözaltıları konusunda "Bağımsız yargının kararı" demesi ironik mi sizce?

Gazeteci kökenli olan faşist bakan Göbels'ten çok söz ettik, ama günlüğüne 14 Nisan 1943'te düştüğü bu notu da ekleyelim: "İçinde biraz onur kırıntısı kalan herkes gazeteci olmamak için büyük çaba sarf edecektir".

İşte arzu edilen gazetecilik aleminin özeti budur. Onur ve vicdan kırıntısı olan kimsenin yapamayacağı, yapmaktan hicap duyacağı bir meslek. 2002'deki medya mülkiyet durumu ile 2011'deki arasındaki fark, "yandaş"lığın düzeyini gösteriyor. Teorik olarak "yandaş" sayılmayanların vergi, ihale, teşvik ve elbette yargı baskısı ile işini yapamaz hale gelmesini de unutmayalım.

İşte bu ahval ve şerait içinde gazetecinin vazifesi çok açık; her gün yeniden yeniden "edep yahu" demek; "korkuya teslim olmamak", "onur ve vicdan kırıntısına bile sahip çıkmak". Unutmayalım, Göbels "Bir yalanı yeteri sıklıkla tekrarlarsan, halk eninde sonunda ona inanır" dese de, tarihin akışı istediği gibi şekillenmedi. Gün geldi, insanın gerçeği geldi ve Berlin'in kapısına dayandı.

Faşist generale sesleniyor ya büyük Alman şair Bertolt Brecht; "İnsan dediğin nice işler görür, generalim, / Bilir uçurmasını, öldürmesini, insan dediğin. / Ama bir kusurcuğu var; / Bilir düşünmesini de". Düşünen insan doğru yolu bulur.

Cuma günü Taksim'de, Ankara'da sokağa çıkan her renkten gazeteciler, insanın en temel özelliklerinden biriyle, "vicdan" ile eyleme geçtiler. Tek başına kalan, kendini yalnız hisseden insanın içine düştüğü "korku"yu yenebilecek bir duygu "vicdan"; elbette bir araya gelinirse, yalnızlığa örgütlenme ile son verilirse... İşte bu yüzden kapısında “edep yahu” yazacak bir meslek örgütü de şart!

* Meram kısmında sunmaya çabaladığımız cümlelerimizin devamlılığında okunulması elzem olan bir bakışımı denkleştiren Mustafa KARA'nın Evrensel gazetesinde iktibas edilmiş olan "Edep, Korku, Vicdan ve Diğerleri..." başlıklı makalesini yazarın ve gazetenin hoşgörülerine sığınarak sizlerle paylaşıyoruz.

...Fark edilebilir ayrıntılar ile dönüştürücü, ayrıksı duruşların sebeplerini irdeleyerek endişe giderici, tanımlanmamış olanı arz etmeye çabalayarak yardımcı olmaya Deuss Ex Machina ile devam...İyi Haftalar...

Allame-i Ulul Arz’dan Ara Nağmeler
Okuma Parçası
Titreşim / Deuss Ex Machina #339 (14.02.2011)
Özgürlük İstiyoruz!
Savaşma Konuş! - 500binradikal.com
Bloguma Dokunma!
Edep, Korku, Vicdan ve Diğerleri... - Mustafa KARA - Evrensel Pazar
Ahmet'e Mektup - Yıldırım TÜRKER - Radikal
Tanımayanlar İçin Ahmet Şık - Aydın ENGİN - T24
Orwell'a Selam - Soli ÖZEL - Habertürk
Anlatmak Ya Da Göstermek - Cüneyt UZUNLAR - Muhavere
At İzi Taklidi - Nazım KAYALAR - Atılım
Aferin, Pek Güzel Yapıyorsunuz! - Ümit KIVANÇ - Taraf
Haklar ve Özgürlükler: Öznesi Kim? - Hüsnü ÖNDÜL - Evrensel
Yarın Sizin De Kapınızı Çalarlarsa - Birgün Pazar
Ergenekon Yurdun Adı - Emre DURSUN - Kronik Muhalif
"Ergenekon" Kokuşurken - Ertuğrul KÜRKÇÜ - Bianet
Ahmet Şık Sosyalisttir! - Deryaze
Hem Mapusta Hem Torna Tezgahında... - İç Mihrak
Kötümser Olun, Yüzleşin, Mücadele Edin! - Sarphan UZUNOĞLU - Jiyan
Franz Kafka’nın 97 Yıllık 'Dava'sı - Güngör URAS - Milliyet
Nedim, Ahmet ve Bütün Gazeteci Arkadaşlar İçin: Özgür Bir Yazı! - Ece TEMELKURAN - Habertürk
Tehlikeli Arama ve Gözaltı Operasyonu - Ragıp DURAN - Apoletli Medya
Şener 2009’dan Beri Dinleniyormuş - Ntvmsnbc
Sınır Tanımayan Gazeteciler: Türkiye Basınında "Kara Perşembe" - Bianet
Gazetecilere Özgürlük Yürüyüşü - Cüneyt UZUNLAR - Açık Koyu
Birileri Çıldırmış Olmalı - Erdal GÜVEN - Radikal
Basın Özgürlüğüne Darbedir! - Hasan CEMAL - Milliyet
Referandum Fütursuzluğu Ahmet Şık'ı Bile Aldı - Süreyyya EVREN - Birgün Pazar
Cemaate Dokunan Yanıyor! - Fatih POLAT - Evrensel
Gazeteciler Hem Ergenekon’a Hem de AKP’ye Karşı Yürüdü - Seyfi ADALI - Sol Defter
Ergenekon Gözaltılarına Protesto - BBC Türkçe
Olağan Şüphelilerde Son Sahne: Siz Ergenekon’u Ne Sanmıştınız? - Ali Ergin DEMİRHAN - Sendika.org
Demirtaş: Öz De Ergenekon'dan Alınabilir - ETHA
Gazeteciliğin Cenaze Töreni - Çınar OSKAY - Radikal Pazar
Gazetecilere Dokunmayın - Ümit ŞAHİN - Yeşil Gazete
Entelektüel Vicdanımıza 1 Yıl Üç Ay Hapis Cezası Verildi - Gerçek İnatçıdır
Nasıl Olacak?.. Ne Yapmalı?.. - Umur TALU - Habertürk
Gül: ‘Savcılar Titiz Davranmalı’ - Fikret BİLA - Milliyet
Komplolar Gizli "Yasa"ların Üstünü Örtüyor - SDP MYK - Sosyalist Demokrasi
60 Yıl Önce, 60 Yıl Sonra - Altan ÖYMEN - Radikal Pazar
Gazeteciler ve Gözaltı - Etyen MAHÇUPYAN - Zaman
Siyasette Yeni Hissiyat: "Oh Canıma Değsin" - Metin ÇULHAOĞLU - Birgün
Anlamak Gideni ve Gelmekte Olanı - Oya BAYDAR - T24
Canan'ı Vuran Askerlere Beraat! - ANF
Canan Saldık'ı Vuranlar 'Suçsuz' Bulundu! - İpar Haber
Anne Ben Canan, Kafamda Neden Kurşun Var? - Sarphan UZUNOĞLU - Jiyan
Bahanesiz Utanç - Karin KARAKAŞLI - Kronik Muhalif
Toplu Mezarlar ve Toplum Vicdanı - Akın YILMAZ - Atılım
"Toplu Mezarları Kepçeyle Kazanlar Yargılanmalı" - Ayça SÖYLEMEZ - Bianet
Cumartesi’yi Agos’a Bağlayan Faili Meçhul Sokaklar - Barış DAĞLI - Jiyan
Fincancı: 'İşkence Artık Göz Önünde Yapılıyor' - Zeynep KURAY- ANF
Kürt Siyasetçilere 149 Yıl Hapis - Evrensel
Samast Artık "Suça Sürüklenmiş Çocuk"... - Elif GENÇKAL - Bianet
Ayşe Paşalı Davasında Adli Tıp İhmali - Esra KOÇAK - Birgün
Öldürüldü Kadın Ünzile - Radikal
Ölü Kadınlar - Zeynel Abidin KAPLAN - Sendika.org
SKM, Kadınları İsyana ve Örgütlenmeye Çağırdı - Atılım
Zehirli Dil - Gözde BEDELOĞLU - Birgün
Yaz(g)ımız Karadır Abiler! - Nuran AYDIN - Kronik Muhalif
Çocuklar, Duvar, Devlet ve Bir Yazı - Fatih YÜCEDİL - Jiyan
On Binlerce Alevi 'Varız' Dedi. - ETHA
Mücadele Güzel Şey. Barış Daha Karmaşık - Sevan NİŞANYAN - Köxüz
Özgürlük Kotası - Tuğçe ÖZSOY - Başka Haber
Blogspot'un Engellenmesi Üzerine - 5N1K Programından Kesit - Gelecekonline Youtube Sayfası
Blogger'lar Ne Diyor, Ne Yapacak? - Çetin Cem YILMAZ - Çekme Kaset
'Yazma Özgürlüğümüzü Geri İstiyoruz!' - Nihan BORA - Ntvmsnbc
"Blogdan Al Haberi" Kitabı Blog Kapatmanın Üstüne Geldi - Nilay VARDAR - Bianet
Bloguma Dokunma - İsmail Gökhan BAYRAM - Evrensel Pazar
Blogçular Da Sokağa - Mehveş EVİN - Milliyet Cadde
Blogspot Yasağı ve Digiturk - Fırat YILDIZ - Elma Alt Shift
Özgürlükler 'Twit'le Gelmez - Ezgi BAŞARAN - Radikal Hayat
The Shirky-Marazov Social Media Dispute Turns Ugly - The Fifth Wave
The Economist: 'Erdoğan'ın AB Eleştirisi Erbakan'ı Hatırlatıyor' - BBC Türkçe
Sevabın ve Günahın En Büyüğü - Mesut ODMAN - Sol.org.tr
Memleketimden Şiddet, Baskı ve Terör Manzaraları - Örsan K. ÖYMEN - T24
Küresel Kapitalist Sistemin Yeni Ekolojik Kurbanı: Ergene - Nejla DEMİRCİ - Birgün / Duvar Gazetesi
Yunanistan'da Kağıtsız İşçilerin Açlık Grevinde 40. Gün - Dilek ÖZKAN - BiaMag
Şiddeti Satmak - Üstün YILDIRIM - Evrensel Pazar
Dünü Ne Ki Bugünü Ne Olsun! - Alınteri.net
Gelir Utancıyla Yüzleşememek - Mustafa SÖNMEZ - Cumhuriyet / Blog
TÜİK'in İşsizlik Oranı 11.9 - ETHA
4-C Tekel İşçisini İntihar Ettirdi - Esra KOÇAK - Jiyan
Grev Güncesi - İkinci Tekel Direnişi
Grev Güncesi - Ankara Tekel Direnişi
Grev Güncesi - Sabah / ATV Emekçileri
49 Ölümün Özrü Olur Mu? - Birgün
Konak'taki Direniş Sürüyor - Atılım
Yeni Bir İşçi Düşmanlığı - Alınteri.net
Need Versus Greed - Jeffrey D. SACHS - Al Jazeera
Devrim Yılının İkinci Ayı Biterken - Ömer MADRA - Açık Radyo
Devlet Devriminden Devlete Karşı Bir Devrime - Muzaffer ORUÇOĞLU - Köxüz
Miş Kifaye! - Sinem ADAR - BiaMag
Devrimin Kitabı Yazılır Mı? - Ruadith ARROW - BBC Türkçe
Žižek, Hallward, Badiou, Ali, Chomsky… Haiti Hakkında Açık Mektup - Tamar SHLAIM - Sol Defter


Mark Templeton Official
Mark Templeton Artist Page On Anticipate Recordings
Mark Templeton Winter Mix 2011 via Percussion Lab
Tim Hecker Official
Tim Hecker / Take Cover: Ravedeath 1972 - Ryan DOMBAL - Pitchfork
Tim Hecker Live At Sala Rossa, Montreal, Quebec (2011-02-10)
Tim Hecker ve Sesler Üzerine Deneme - dR Warp - Deuss Ex Machina
A Damned Age / Hanne Adam via Twitter
A Damned Age At Soundcloud
A Damned Age / Fragile via Camomille Music
Ben Frost Official
Ben Frost - The Invisibles
Ben Frost - The Invisibles - Mersenne - Undomondo
Kontakte At Myspace
Kontakte Artist Page On Drifting Falling
Kontakte - We Move Through Negative Spaces - Jonathan HILL - Future Sequence
Tripart Facebook Sayfası
Tripart Myspace Sayfası
Tripart - Second January EP - İndirme / Download

Deuss Ex Machina genelgeçer disiplinlerden uzakta kalarak, deneysel öğeler ihtiva eden tüm müzik turlerine sonuna kadar kapısı açık bir yapılandırmayı sunmaya gayret eder. Bu bağlamda Ambient’dan - Weird Folk’a uzanan ses seceresinden alıntıları her Pazartesi akşamı 21.00-22.00 saatleri (GMT +2) arasında canli olarak Dinamo FM’den iliştirmeye devam ediyoruz.

Her Türlü Eleştiri,Öneri vs .İçin İletişim Kanallarımız;
Dinamo – Send Promos: misak[æ]dinamo[dot]fm – Makina
Her Pazartesi Gecesi 21:00 -22:00 (GMT +2) arası Dinamo 103.8
---------------------------------------------------------
>>>>>Info Go-R-Sel
Kaynakça / İç Mihrak Facebook Sayfası

>>>>>Poemé
Tarafsız Aydınlar - Otto René CASTILLO

I
Tarafsız aydınları
yurdumun
sorguya çekilecek
günün birinde
en basit insanları
tarafından
halkımızın.

Soracaklar onlara
ne yaptılar diye
ağır ağır ölürken
ulusları,
tatlı bir ateş gibi
ufacık, bir başına.

Kimse sormayacak onlara
giysilerini,
uzun öğle uykularını
yemek sonrasında,
bilmek istemeyecek kimse
anlamsız uğraşlarını,
hiçlik konusunda görüşlerini,
nasıl para kazandıklarını
felsefe yaparak.
Sorguya çekilmeyecekler
yunan mitolojisi konusunda,
nasıl iğrendikleri konusunda
kendi kendilerinden,
korkuyla ölürken içlerinde bir şeyler.

Sormayacaklar
nasıl vardıklarını
doğrulara
yalanın gölgesinde.


II
O gün
basit insanlar,
tarafsız aydınların
kitaplarında, şiirlerinde
yer almayanlar,
her gün ekmek getirenler onlara,
süt getirenler,
çörek ve yumurta getirenler,
giysilerini dikenler,
arabalarını sürenler,
köpeklerine, bahçelerine bakanlar,
onlar için çalışanlar,
gelip soracaklar:
"Ne yaptınız
acı çekerken yoksullar
içlerindeki sevgi
ve yaşam sönüp giderken?"


III
Tarafsız aydınları
güzel yurdumun,
cevap veremeyeceksiniz.

Yiyip bitirecek sizi
bir sessizlik kuzgunu.
Yüreğinizi kemirecek
zavallılığınız.
Susup kalacaksınız
kendi utancınızla.

Çeviri: Ülkü TAMER
Kaynakça: Şiir.gen.tr

Comments